02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17TEMMUZ1998CU HABERLER Savaşan Köyü de Birecik Barajı göl aynasında kalacak. Şimdilerde terk edilmiş köy görünümünde Su altında kalacak düşler bile... / lgın ağaçlannın koyu gölgesinde pırpırlanan kuşlar ve çok yakında yankılanan iki çocuk sesi dışında de- rin, iç okşayan sessizhkte yürüyoruz. Bi- liyoruz ki az ileride Fırat karşılayacak bizi. Üzerine bastığımız toprak ıslan- dığında bezgin ve yorgunmuşçasına agır, ama yaşama katacak işlevlerinin tamamlanmadığinın bilincinde yine do- lu dolu akan ırmakla yüz yüze geliyo- ruz. Az önce kulaklanmızda çınlayan seslerin sahibi çocuklar. meğer karşı kıyıdalarmış. Uzanıyoruz Fırat'ın ya- layıp geçtigi kumluk kıyıya. Sögütlü kü- çük adacıktan gizli gizli çocuklan iz- liyoruz şimdi. Biri kız, biri erkek. Kar- deş olmalılar. Yanlanndaki bireşek ile bir katır suya eğilip eğilip su içiyorlar. Çocuklarsa. kahkahalar, yanık türküler- le bidonlara su dolduruyorlar. Biliyor- lardır mutlaka, tepeden köye doğru kıv - nla kıvnla giden patika yolun birkaç yı- la kalmaz sular altında kalacağını. Cam- göbeği akan Fırat'ın dizgin yediği an- da, altında bızbız böceklerinin dolaştı- ğı, kanncalann yuva yaptıgı fıstıklan, cevizleri. zeytinleri, dutlan, armut ve incirleri, az önce gözlerini patlatarak on- lara bakan kurbağalann mekânı küçü- cük koy ile birlikte yutacağım. Savaşan Köyü de Birecik Barajı göl aynasında kalacak. Köy. Fırat Vadi- si'nin nar çiçeği bereketine uzatmış ayaklannı. Sırtını yüksek dağlara ver- miş. Terk edilmişlik görüntüsü veren kö- ye girişte Hasan Doğan ile ağıl olarak kullanılan genişçe bir mağaranın bi- tişiğinde karşılaşıyoruz. Bir dokunuyor, bin ah işi- tiyoruz Hasan Doğan'dan. "Köy, Birecik Barajı ne- deniyle su altında kala- cakmış. Ne yapacaksı- nız?" Ellerini aça aça konu- şuyor: "Bu yaştan sonra nere- ye taşınacağız ki... Evi ye- niden yap, dirliği, düzeni yeniden kur. Zor..." Geriye, gün ışıgının çakmaktaşı gibi parlattı- gı yukandaki kayalıkla- ra doğru dönüyor: "Köy, yukan tepelere taşınınca, toprak yok, su yok. Kayalıktır. Ne bağ otur, ne bahçe. Dağılır gi- der köy. Deviete bakanz biz." Kalertieydarif Köyü Halfeti'nin tam karşısın- da. Sandal ile sal arası ta- şıtlarla geçiliyor karşıya. Tıpkı Savaşan Köyü gibi Fırat kıyısına yakın olan topragı yeşillikten görün- müyor. Hani neredeyse ağaç yogunluğundan ev- lerin kırmızı kiremitleri seçiliyor bir. Yukarıya doğru tepeler, sıram sı- ram fıstık ağaçlan ile gerdanlık takmış gelinlik kız gibiler. Kalemeydanı Kö- yü'nden Ziraat Bankası'ndan emekli Sait Torun'un söyledikleri, Savaşan Köyü'ndeki Hasan Doğan'ın yakınma- lannı tamamlıyor: " Yalnızbenim toprağımın içinde200- 250 ağaç var. Evim dahil. ağaçların he- men hemen hepsi su altında kalacak. Devlet henuz bizi iyi aydınlatamadı. Ne yapacagız? kamulaştırma bedelleri ne oiacak?" Gerek Hasan Doğan. gerekse Sait Torun geleceğe dönük karamsarlıkta birleşiyorlardı. Ancak devletten bek- ledikleri ise farklıydı. Hasan Doğan'ın sözleri, yaşamının tümünü köyde ge- çirmiş, tek geçim kaynagı meyve ağaç- lan olan yöre köylüsünün kaygılannı simgeliyordu: "Nereye göçerim, ne iş yapanm?" Dile kolay, atalan, atalannın atalan bu vadide yaşamış. cevize aşı vurmuş, salataya nar suyu dökmüştü. Asurlular- dan, Hititlilerden bu yana, bu agaçlar- dı Fırat gibi yaşamı sürgit kılan. tnan- mayana. köyün az ilerisindeki dağlara egemen Rumkale'nin surlan tanık gös- terilebilirdi. Yöre insanı, yüzyıllardıruy- garlıgı bag ile. bahçe ile. erik ile, kayı- sı ile bir tutmuşlardı. Fırat. susuz ova- lara yönlenirken. buradaki binlerce in- : IŞIK KANSU BRAHİM DEMİREL Savaşan Köyü'nden Hasan Doğan: Bu yaştan sonra nereye taşınacağız ki... Evi yeniden yap, dirliği düzeni yeniden kur. Zor... Halfeti ilçesine egemen olan ıssızlık, birkaç yıl sonra su altında kalarak yok olmanın küskünlüğünü yansıtıyor. sanın yaşam ile ilişkilerini kuran tek ge- çim kaynaklannı boğacaktı. Gelenek- sel alışkanlıklan, kurulu düzeni ile Ha- san Doğan ve onun gibiler haklı olarak devletin atacağı can simidini bekliyor- lardı: "Düzenim altüst olacak. Nasıl yaşa- nm?" Proje koordinatörlüğünü Sosyoloji Dernegi Başkanı Prof. Dr. BirsenGök- çe'nin yaptıgı GAP Bölgesi baraj göl aynasında kalacak yerler için gerçek- leştirilen araştırmadan, Hasan Dogan"ın içindeki fırtınayı özetleyen iki tümce- yi alıntılayalım: "Yerlerinden ayrümak durumunda bırakılanlann yeni yerleşecekleri yeıier için talepleri. çok büyük oranda 'bölge içı1 yerlerdir. Topluca göçe zorlanan- lar, yaşadıklan yerin doğa ve insan do- kusundan uzakta kalmak istememek- le yeniden yerleştirme arasında önem- li farklılıklar bulunmaktadır. Bu fark- lılıklar, yeni alanlardaki yaşanılan ko- nut, çe\ re ve fiziksel olanaklar gibi so- mut konularda olduğu gibi, kültürel- duygusal alanda da gerçekleşmektedir. Kamulastırma bedelini alanlar. önce- Ukle bu bedelin yeterii olmadığına inan- maktadır. Ardından da bu bedeli en yüksek oranda taşınmaza yatırmakla birlikte, çoğunlukla da günlük tüketim- lerine harcadıklan gözlemlenmektedir. Böylece yeni yerlerindeki uyum sorun- larıy la birlikte yoğun olarak ekonomik sıkınhlar da yaşamaktadııiar. De\let eliyle yerleştirilenler ise fizik- sel koşullann olumsu/luğuna \e hare- ket alanlannın kısıtlanmasına tepki gös- termektedirler. Bunlar. y erleştirilme ye- rine kamulastırma bedelinin alınması- nın kendilerine daha iyi bir gelecek ya- tutmaya başlayacak. Halfeti'nin 5'te 3'ii. 258 hane su altında kalacak. Şu an- da söyleşrtğimiz belediye binası dahil 12 kamu konutu da bunlara dahil. tlçe- de oturanlann geçim kavnağı olan bah- çeler tiimüy le baraj gölü aynası içinde kalacak." Gökçek'ın önerileri var: "Halfeti'nin suyun üstünde kalacak kısnıı insanlan geçindiremez. Dahagü- zel.daha geniş bir yere taşınmamız, dev- letin sosyal göre\ leri arasındadır. Cu m- hurbaşkanıSüleyman Demirel'e,Baş- bakan Yardımcısı Bülent Ecevit'e is- teklerimizi rapor haiinde sunduk. Ke- sin bir göriiş bildirınediler. Ne yapaca- gız, hiçbir bilgimiz yok. Kayanın iistii- ne bahçe yapamayacağımıza göre, ile- ride Karaotlak Köyü yakınlannda kent- sel iskân istiyoruz. Hem tanm yapıla- bilecek. hem küçiik sanayinin oluşabi- ISSIZLIK, KÜSKÜNLÜK VE KAYGI- Halfeti'ye egemen olan ıssızlık, küskünlük genel kaygıdan kaynaklanıyor: "Bu yaştan sonra nereye taşınacağız ki... Evi yeniden yap, dirliği düzeni yeniden kur. Zor..." tedlrler." Dikkat edilirse, Hasan Doğan'ın bi- rincil seçenegi "kamulaştırma bedeli" değil. Aynı doğada. aynı komşularla. ay- nı ilişkilerle yaşamayı sürdürmenin yol- lannı anyor. Derdi şu: "Köyün üstü tepedir. ağaç yetişmez, su bulunmaz. Nasıl ederim de evimi ye- niden yapanm,aynı koşularda yaşanm." Sait Torun ise daha kentli. Memur emeklisi. Su altında kalacak toprağı v e ağaçlan emekli maaşının yanmda ek ge- lir. Hem gözü de kent yaşamında. Söy- leşimiz sırasında dile getiriyorbu niye- tini: "Kamulastırma bedellerini aldığım- da Gaziantep'e yerleşmek isriyorum. Ufak tefek işletie de uğraşabiliriz." Baraj nedeniyle yerinden yurdundan olacaklar açısından farklılık burada. Kimisi için. üzülse de topraktan kop- mak, yeni yaşama dönük bir umut ışı- gı olabilecek. Ikircikli olması "Yatop- rağun ucuzagjderse" sorusunda. Kimi- si için ise topraktan kopmak korkulu bir düş. Yine aynı araştırmaya dönelim, bu farklı iki egilime ilişkin belirlemeleri okuyalım: "Kamulaştınlan alanlarda, kamu- lastırma bedeli ödenerek kişilerin gele- cek karartarında bağımsız da\ ranma- lannı sağlanıak ile bu kişileri devlet eliy- ratma olanağı sağlayabileccği düşünce- sindedirler. Ayrıca yeniden yerleştiri- lenler ile kamulastırma bedeli alanlar arasında çev re ile ilişkilerinde de birta- kım farklıhklar oluşmaktadır. Kamulas- tırma bedelini alanların temel sorunla- n "ekonomik" iken, yerieştirilmeye ta- bi tutulanlann temel sorunlannın' çev - re ile uyum' oluşu da bunun bir kanı- tıdır." Halfeti vok olacak Çok. çok eskiden Malatya'dan gelen demir cevherini Asur ülkesine taşıyan kervanlann yolundaymış Halfeti. Sağ- lı sollu. ibrişime benzer çiçekleri ile kurak toprağa yapıştı mı boy atan di- rençli gebre otu ile sanlı o yoldan ini- yoruz kente. Tertemiz, kendi haiinde bir ilçe. Hani Güneydoğu'da olduğunuzu bilmeseniz. Ege'de deniz kıyısındaki biryerleşimegeldiğinizi sanırsınız. Ge- leneksel taş mimarisi heyecan verici. Tüm bu binalann, Halfetililerin yarat- tığı güzelliklerin birkaç yıl sonra su al- tında kalacağını düşünmek, doğrusu insanın ağnna gidiyor. Kente egemen olan ıssızlık, bövlesi bir küskünlüğün sonucu gibi geliyor bize. Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Gökçek anlatıv or: "Birecik Barajı, 2000 yılı başuıda su leceği. sebze hali gibi, hayvan pazan gi- bi olanaklann bulunduğu, ufak öiçek- li işletmelerin açılabileceği bir mekân- dan yanayız. Halfeti yeniden yapılana- caksa, en az bin konut gerek. Ev neyle yapılacak? Tuğlayla. Bize devlet, tuğla fabrikası kurabileceğimiz olanaklar ta- nımalı. Kamotlak Köyü çevTesinde fistıkçı- lık. /ev tincilik de yapılabilir. Yoksa bu- rada kalırsak ne uzar, ne kısalırız." Ya devlet ne yapıyor? GAP Idare- si'nin geçen nisan ayında hazırladığı "GAP Projesinde Son DurunrT broşü- ründeki hazırlıklara göz atalım: "Birecik Barajı göl avnası altında ka- lan veya kısmen etkilenen yerleşim bi- rimleri halkının, bölge içinde olabildi- ğince arzu ettikleri yerlerde yerleştiril- me veya yerleşmelerine yardımcı olma, yeni bir yaşam sürecine sosyaU ekono- mik ve kültürel uy umlannı sağlama y ö- nündeki katılımcı uygulamaları içer- mektedir. GAP'ta Sürdürülebilir Kal- kınnıa Programı çerçevesinde 1997 Ağustos ayında başlamış olan proje, GAP İdaresi tarafından koordine edi- len mülti-disiplinc bir ekip ile y ürütül- mekte olup 2000 yılında tamamlana- caktır. \erinde çalışmalarını bitirmiş olan ekip, proje kapsamında başlangıç- tan bugüne kadar yapılan tüm çalışma- ları içeren birinci ara rapor taslağını GAP İdaresi'ne sunmuştur. Proje çer- çevesinde alternatif yeni yerleşim alan- lan tespit edilmis, bulunmaktadır. Önü- müzdeki dönemde yeniden iskâna ko- nu olacak oianlann imar ve altyapı pro- jeleri haznianacak ve gelir getirici pro- jelerin uygulanmasuia başlanacaktuv" Kelaynakların sonu gibi Arabamız, Fırat kıyısı boyunca ge- niş vadide ilerliyor. Yemyeşil köylerden geçiyoruz. Nehir boyunca ince uzun izler bırakarak yüzen hınltılı motorla- nn sürücülerine selam veriyoruz. Fıs- tık bahçeleri ise peşimizi hiç bırakmı- yor. Bir ara Fırat'ı yitiriyor, sonra Bi- recik'te daha geniş. daha görkemli akar- ken yakalıyoruz. llçe girişinde kelay- naklann "üretme istasyonu"na uğru- yoruz. Sağdan sayıyoruz 23. soldan sa- yıyoruz 23 tane kalmışlar topu topu. Halbuki, 1950yılında "doğada" 1 OOO'den fazlalarmış. Göç eden kuşla- nn çoğu. doğal beslenme dengesinin bo- zulması nedeniyle geri dönmez olmuş- lar. Son yıllarda göç yeteneklerini de yi- tirmişler. Turnalara, yaban ördeklerine de soramıyorlar ki Nil Vadisi'ni, Kızıl- deniz sahilini bulsunlar. Atalannın alış- kanlıklanndan. içgüdülerinden eserkal- mamış. Bir göçmüşler, pir göçmüşler. tıkanıp kalmışlar Birecik'te. Orman Bakanlığf nın üretme istasyonunda, kaçmamaları -kaçarlarsa yönlerini bu- lamayıpyitipgidecekleri için- amacıyla yapılmış kafeste ya- şarmış gibi yapıyorlar. Kelaynak kuşlannın bugün- kü durumu ile baraj gölü ay- nasında kalan yerleşim alania- nndaki insanlan bekleyen ge- lecek arasında koşutluk var mı? Onlan da son göç bekli- yor. Kimisi, bencileyin mutlu ve özgür olduklannı varsay- dıkları toprakları bıraktıkla- nnda düş kırıklıklan yaşaya- cak, kapana kısılmış duyacak- larkendilerini. Kimileride ya- ban ellerde yeni göç yollan bulacaklar. Belki iş kuracaklar. belki işçi olacaklar. ama her ne kadar ''Nehir manzarasın- dan bıkmıştz btz" deseler de o cennet gibi bahçeler bilinçalt- larının bir yerinde terk edil- mişliği, öksüz bırakılmışlıgı titretecek hep. çeiişklierin J i L r ddlyatagı Bu dizi boyunca "Türkiye Cumhuriyeti'ninen büyük ta- sanmı" olarak tanımlanan Fı- rat' ı gemleyen Atatürk Bara- jı'nın suladıgı topraklarda ve GAP bölgesinde dolaştık bir- likte. Acılan. sevinçleri. dönüşüm- leri ve durağan yanlanyla böl- gedeki toplumu ve gelişmeyi gözlemeye çalıştık. Kalın çiz- gileriyle vardığımız sonuç şu: Orhan Kemal'in öykü ve romanla- rında anlattığı Çukurova'nın bundan yıllar önceki durumu canlandı gözle- rimizde. Bir yanda alabildiğine varsıl- lık, diğer yanda bu varsıllığın kıyısın- dan, köşesinden pay kapmaya çalışan yoksulluk. Bir yanda kamu kaynakla- nnı harekete geçirerek doğaya egemen olmadaki insancıl çaba, diğer yanda si- yasi ve ekonomik seçimini adaletsiz paylaşıma neden olacak "sosyalyönü" büyük ölçüde unutulmuş "serbest piya- sa"dan yana tavır koyan yönetim anla- yışı. Bir yanda çok yavaş da olsa çözü- len kapalı toplum ve feodalite, diğer yan- dan beye, ağaya bağımlı köylülükten iş- çiliğe doğru dönüşüm. Bir yanda top- rak mülkiyetine bağlı olarak artan zen- ginliğin az da olsa sanayi yatınmlan- na aktanlmak istenmesi. diğer yanda toprak ağalığı ile burjuvazi arasında bir yerlerde kalmamn getirdiği kentsoylu değerlere yabancılık. Bir yanda ucuz emek. öbür yanda işsizlik korkusunun azalması. Bir yanda göç. diger yanda yeni bir yaşama başlamanın umudu. Kısacası, yüzyıllann deneyimiyle güneşi baba bilen yöre insanlanna "'su'". çelişkilerle dolu bir dölyatağı sunmuş. BJTTİ VZ YAZIf ORHAN BİRGİT Özer Çiller, psikolojik bir savaşın yön- temi ile Maliye Bakanlıgı'nın hem Türki- ye Büyük Millet Meclisi'ndeki "Mal Var- hğı Araştırma Komisyonuna", hem de Ankara Cumhuriyet Şavcılığı'na gönder- diği servet raporu için renk vermemeye çabalayarak "önemsiz" diyor. "Önem- siz" olarak değertendirilen rapor, devle- tin herhangi bir kuruluşunun değil; Mali- ye Bakanlığı Hesap Uzmanlan Kurulu'nca hazırlanmış. Bir başmüfettişin, bir de he- sap uzmanının imzasını taşıyor. En küçük deneyim sahipleri bile bilir- ler ki, bizım devlet bürokrasisi geleneği- mizde Maliye Teftiş Kurulu'nun da, on- lardan aynlarak kurulan Hesap Uzman- lan Kurumu'nun da özel bir yeri vardır. Maliye bürokratları, haklı olarak bu ta- kmın ıçindekilere, emekli olsalar bile "üs- tat' diye seslenırier. Üstatlann, yansız ve kılıkırkyaran incelemelerinin önemli dup otmadığını, Çillerler de çok iyi bilirler ama, şayet unutmuş gorünüyorlarsa ben- ce Isparta milletvekili Aykon Doğan'a sorabilirier. Zaten, bir yandan önemsiz görülen bu rapor için, hem Özer Bey, hem de Doğ- ru Yol'un önde gidenleri, bu ısmarlama Erken Seçim Yalnız Çiller'i Kurtarır bir rapordur diyor ve Meclis komisyonu- na ulaşmadan basına sızdırıldığını ileri sürerek, Cumhuriyet Şavcılığı'na suç du- yurusunda bulunmak için hazırlık yapıyor. Öyle anlaşılıyor ki, Çiller karargâhının canı olabildiğince sıkıntıdadır. Çünkü sade yurttaşlar hakkında Ma- liye Hesap Uzmanlan Kurulu'nun hazır- ladığı rapor ve belgeler, savcılar için düğ- meye basıp soruşturmayı açmak için ye- terii bir "suç duyurusu" olmaktan da öte, iddianameleri için de dayanak niteliğin- dedir. 60 milyon yurttaşımız içinde şu ya da bu nedenle Tansu Hanım hayranlığını gönlünden ve beyninden atamamış kimi yaşı geçmiş hemcinsterim dışında, hemen bütün siyaset profesyonelleri, DYP Ge- nel Başkanı ile eşinin mal variığı öyküle- rini girdisi, çıktısı ile ezbere biliyor. Rahmetli pederden ne kaldı? Merhum valide, tek başına yaşadığı evinde "570 bin dolar, 690 bin mark, 880 adet altın "ı yastık yaparak mı uyuyordu? Kuşadası'nda daha önceleri Suna Pe- lister'inmiş gibi gösterilen arsa, 30 Tem- muz 1997 tarihli mal bıldırimlerinde "tar- la" olarak nitelendirilirken, üç gün önce alelacele verilen yeni mal bildiriminde nı- çin meskene dönüştü? Rock Vılle Mary- land'daki villa bu yılın bildiriminde niçin yok? Niçin, bir yıl önceki mal bildinmin- de ortak olarak gösterilen taşınmazlar, 13 Temmuz 1998'de, yüzde 50 hisseli ola- rak ayrı gösterildi? Bunların ve daha başkalannın da "önemsiz" değişimler olduğuna, sadece kan-kocanın değil; Ömer Banrtçu'nun dayürekten inandığı anlaşılıyor. Barutçu, mal variığı komisyonunda bir milletveki- li olmaktan daha çok sevgili genel baş- kanının ve eşinin gönüllü avukatlığını üst- lenmışçesine parçalanıyor. Çevresini sin- dırme gırişimlerinden vazgeçmiyor. Sadece onlar mı? Yıllann deneyimli siyaset adamı Nahit Menteşe, Hasan Ekinci, liderlerinın süt- ten temiz olduğu inancı ile önceki gün- kü basın toplantısında beyazlığı simge- leyen giysilerle yanmda yer alarak gülü- cükler saçıyor, meslektaşlarımızın sor- mak istediğı soruları "bir başka toplan- tıya" diye geçiştirmesi karşısında da "ne dahiyane buluş efem" dercesine baş sal- lıyoriar. Beş yıldızlı Güreş Paşa bile, bir yıllık sılanın yüreğınde yaktığı hasreti, evinde asılı yansı Atatürk, yansı Çiller görünüm- lü portre karşısında bile gideremediğı için. liderinin kollan arasına hamle yapı- yor. Genel idare Kurulu, partiden aynlmış, çıkartılmış kım varsa onlara Mevlana çağnsı yapıyor: "Gel. Kim olursan olyinegel. Isterge- nel başkanı Amerika âşığı olmakla suç- lamış; istersen şaibeli görmüş de olsan gel. Yeterki, birgün Yüce Divan için oy- lama yapılırsa 'evet' diyecek oyların 276'yı bulmaması için, bızım sıralarımız- dayeral." Diyelım kı. 276'lık bir blokun vıcdanla- rının sesine uyarak. eski başbakanı Yü- ce Divan'a gönderme yönünde oy kulla- nacaklan eski Emniyet Genel Müdürü Saffet Ankan Bedük gibi. Hayri Ko- zakçıoğlu, Necati Kalaycıoğlu, Bekir Aksoy gibi istihbarat uzmanı eski polis- ler tarafından lidere aktarıldı. O zaman ne olacak? Tansu Hanım, bunun için nisan ya da kasım seçimleri için yapdan çağnlara can kurtaran simidine sarılır gibi sanlmak is- tiyor. Bir kez, bu seçimlere dokunulmazlı^ı üzerinde, Yüce Divan sanığı olmadan gitse. ondan ötesi kim öle, kim kala diye adeta adaklar adamakla meşgul. ister misiniz, hiç beklemedığimiz iki li- der, Mesut Yılmaz ile Hüsamettin Cin- doruk'un restleşmeleri sonunda denize düşen Demokrat Türkiye lideri olurken, Çiller o sahte gülüşleri ile eski "ağa- öey"ine el sallasın. Onun için dün geceki üçlü zirvede ko- alisyon liderlerine sağduyunun hâkim ol- masını isteyenlerin ortak beklentisi bu sabahki gazetelerin başlığına çevrilmiş- ti. Sabah ola, hayrola diyerek... BİRBAK1MA SERVER TANtLLİ Gülen Anadolu... Leonardo da Vınci'nin Mona üza'nın çehresine tirdiği -o es'arlı- gülüşten beri, sanatta gülme çetin konu olup çıkmıştır. Ama yalnız sanatı da ilgilendin yor bu; özellikle Henri Bergson'un -dilimize de ç rilmiş olan- Gülme adlı eserinden beri, felsefenin üstüne eğiıdiği konulardan biridir o. Ünlü filozof i kitabında önemli noktalann altını çizer Gülme, ona ( re, her zarran insansal kaynakhdır ve sosyal bir ç revi vardır: Ancak "öteki"n\n katılımıyla güleriz. gülme, bize mekanik gibi görünen her şeye birtep dir. Anlamım yitirdiğinde erdem bile gülünçleşir. [ ğaldır ki, bir noktada toplum girer işin içine; davrar lan tuhaflık olup çıkanlara, kural dışına düşenlere r tırlatmalarda bulunur. Böylece, gülme önemli. Ayrıca, bıruygarlıkolayıdırgülme, birkültürişi. G meyi edebiyatta bir tür haline getiren mizah, ya da g mece-güldürmece, bir uygarlığa paha btçerken ölç lerden biri durumunda. Büyük uygarlıklar, büyük r zahlar yaratmış, dev temsilciler ortaya koymuştur. Doğu'nun ayrıcalıkları var bu konuda. En başta da Anadolu'nun. Sahi Anadolu insanı nelene gülmüştür ve güler? Bir terslik sonucu, okumada geciktiğim kitaplar ı muştur; bitirdiğimde de, beni üzer bu gecikme. Ism Zeki Eyuboğlu'nun Pencere Yayınlan'ndan çıkan G len Anadolu'su onlardan biri oldu. Sayın Eyuboğlu'nu okurlara uzun uzadıya tanrtm nın anlamı yok. Tarihçi, edebiyatçı, sanatçı olan y zarımız, özellikle İslam tarihinde siyasal-dinsel akır lar, Alevî-Bektaşi kültürü üstüne özgün çalışmalaı sahibi. Gazetemizin kültür hizmeti olarak her hafta d ğıttığı kitaplar arasında, birkaç hafta önce onun Isla Dininden Aynlan Cereyanlar. Nakşibendilik ad lışmasını okurlar edinmiş ve geçmışle ilgili olduğu k dar günümüz üstüne de pek çok şey öğrenmişlen sanırım. Gülen Anadolu, Anadolu'da gülmenın tarihi, ed biyatı, sosyolojisi. Çokboyutlu bireser... Tâ Aisopos'a kadar uzanan bir gelişme, ne kayn ğına ıhanet ederek, ne de saparak, bir özü taşımış dı muş. "Aisopos'un yaşadığı çağda Anadolu ins güldüren neyse günümüzde de odur" diyor Eyub lu. Gülmece ürünlerinin biçimi, şiir ya da fıkra, ne olı sa olsun, bir özü sürdürürken halkın beğenisinden ı aynlmamış. O özde, halkın eleştınsi, bekledikleri dile geliyor Temsılcılerı var: Nasrettin Hoca, Bektaşi, Bel Mustafa Ama bütün bunlar, birer toplumsal ad ı maktan öteye geçemez. Nasrettin Hoca'da bir tuhaflık perdesi arkasına g lenen bu eleştiri, Bekrı Mustafa'nın fıkralannda sarhoş gözüyle bakar. Ama asıl Bektaşi fıkralannc dır ki, dört dörtlük bir dünya görüşüne bürünür: Aç tan açığa dini dolar diline; onun aptalca yasaklan ya da dariıklanna karşı çıkar, ikiyüzlülüğünü sergil dahası düzenin sosyal temellerini sorgular. Örnek istiyorsunuz değil mi? Alınız yüzlerce örnek arasından şu fıkrayı: Bekt; babası, karnı aç, cebi delik, pelaspareler içinde ist£ bul'dadolaşırken, çalgılı-sarkılı, gözlerı büyüleyicig siter içinde bir kafilenın caddeden geçtigini görür. rt da, yolun ıkı yakasında bırikmış, seyreder ve alkışfc mış. Bektaşi, yaklaşır "Kim bunlar" diye sorar alk layanlara. Bilgısızliğinekızarakyanıtverirler "Sadı zam Bayram Paşa 'nın kullandır. Kışlık konaktan lığagiderler." Bektaşi babası, birtuhaf olur, başınıç ğe kaldırarak ve kendini de işaret ederek şunu sc ler: "Bir Bayram Paşa 'nın kullanna bak, bir de ker kuluna! Bak ve utan!" der. Doğaüstüne karşı fırlatılmış eleştiri oklanndan h biri, bu fıkra kadar yaralayıcı değildır belki. Alabildiğine açık, cesur ve yıkıcı! Sayın Eyuboğlu şöyle diyor bir yerde: "Anadolu sanı güler, eğlenir, yaşamayı sever, doğaya b lır. Onun inançlarının kaynağı doğadır. Tannla sal saydığı bütün varlıklar, özlediği mutluluk do dır. Anadolu insanı bir 'doğa varlığfd;/: Onun 'ahn bile dünyadadır." Ama ne kadar acıdır: O "Anadolu insanı"run kar sına, boş inançlar, yozluklar, yalan-dolan, yeni kis\ ler altında çıkanlmakta. Okuyunuz Eyuboğlu'nun -i nı yayınlarda çıkan- Islamın Çöküşü ile Felsefe A sından 12Eylül, Din, Boşluğun Egemenliğı adtı k lannı, bir hinoğluhin tezgâhın, kafalan saptırıp top mu nasıl çökertmeye çalıştıgının sergilenişini görec< siniz. Gözlerdeki "duman perdesi"n\ kaldıran kitap Eyuboğlu'nun yazdıkları. Hepsi de açık, aydınlık. cesur... Cenel kurul salonu bilmecesi Emlakkonut yine usulsüz ödeme yap1 ANKAR.4(Cumhuriyet Bürosu)-TBMM Başkân- lık Divanı. yeni genel ku- rul salonunun açılması için formül anyor. Maliye Ba- kanhğrnın "güvence ola- rak kabul etmemesi" üze- rine, geçici kabul tutanağı- nın koşullu olarak ımzalan- masından vazgeçildi. Em- lakkonut'un. TBMM'nin "btokeedilmeküzere" ver- diği paradan 1.2 trilyon li- rayı TBMM Başkanı Hik- met Çetinin itirazına kar- şın yapımcı firma Mesa- Nurol'a ödediği bildirildi. TBMMBaşkanhkDıva- nı dün Çetin başkanlığında yaklaşık beş saat süren bir toplantı yaptı. Çetin. toplan- tıdan sonra yaptıgı açıkla- mada "hukuki ve teknik açıdan yeni genel kurul sa- lonunun açılması noktasına geünmediğini" söyledi. Ek- siklıklerin lamamlanmasın- dan sonra salonun bir an önce açılmasını istedikleri- ni belirten Çetin, Maliye Bakanlığı nın eksikliklerle ilgili olarak tespit davası açacağını da kaydetti. Alı- nan bilgiye göre Çetin. sa- lonun açılmasını geciktir- mesinin söz konusu olma- dığını, ekstklikler giderihr giderilmezgeçici kabul tu- tanağını onaylayacağını söyledi. TBMM'nin başvurı üzerine Maliye Bakanı'. keriya Temizel imzası 29Haziran 1998tarihiı gönderilen yazıda Eml konut'un geçici kabul tı nağımn "eksiklikleringi rilmesi" koşuluyla im lanmasının. ileriye döı birgüvence anlamı taşıı yacağı uyansmda bulur du. Yazıda. "Eksikvekus lu işterintespiti vegiderib si için (yöntem ve süre; sından) şirketle anlaşm vanlarakbu hususlann tiin aynntılanyla rutan. eklenmesi gerektigine'' < katçekildi. TBMM Tek Dairesi'nin Emlakkonu Mesa-Nurol ile görüşt ler yaparak açış için uy lanacak yöntemi netleş meye çalışacağı belirti Toplantıda. Emlak nut'un Mesa-Nurol'a kediş bedeli olarak öde yapmak için iki kez y yazdığı ve TBMM Baş nı Çetin'inonay vermeı sine karşın, 1.2 trilyon ödeme yapması da gc şüldü. Bazı üyeler Eml konut'un usulsüz bir c me yaptığını belirterek nedenle TBMM'nin y de 10 oranındaki komis nu Emlakkonut'a ödeı mesini önerdiler.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear