14 Haziran 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14TEMMUZ1998S/ HABERLER Keskin'den Yılmaz'a suçlama • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)-CHPGenel Sekreten Adnan Keskin. Ziraat Bankasi. Emlakbank \e Halkbank gıbi kamu bankalannın katnlyonluk alacaklannın tahsıl edilmedıginı anımsatarak "Hükümet alacaklan tahsıl etmedığı gibı yenı vurgunlara \ ıze Vermiştir. Memur maaş zamlannda kaynak sıkıntısının arkasına sığınamaz" dedi. Keskin. memur maaş zamlanyla ılgılı tıkanmayı değerlendınrken, bu durumun 55. hükümetin kararsızlığindan. beceriksizligınden \e ideolojik tercihlerinden kaynaklandığim öne sürdü. AIDS'e 30 milyar tazminat • İZMİR (Cumhuriyet Bürosu) - lzmir'de 2 yıl önce Kızılav Kan Merkezi'nden aldıklan kandan çocuklanna AIDS hastalığı bulaşan Oyal ailesinin merkez aleyhine açtıklan dava sonuçlandı. Izmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesı. Kızılay'ın aileye 30 milyar lira tazminat vermesini kararlaştırdı. Torbalı Devlet Hastanesı'nde 6.5.1996 günü dogan ve bir hastalık nedeniyle lzmır Behçet Uz Çocuk Hastanesı "ne sevk edilen Yığit Oyal'a tedavisi sırasında Kızılay'dan alınan kan verilmişti. Tedavisi 17.6.1996'dasonaererek taburcu edilen Yığit Oyal'ın ailesine, 6 ay sonra hastane yetkililennce venlen kanda AIDS \ırüsü bulundugu bıldınlmıştı. DJVPiği'de PKK baskını • DİVRİĞİ (Cumhuriyet) -Sıvas'ın Divngı ılçesı Çayırcı Köyü'nü basan PKK'lıler. 4 kişiyı katlettıkten sonra. köydekı evleri ateşe vererek kaçtı. Öncekı gece saat 22.00 sıralannda Hamuçimen mezrasına gelen bir grup terönst köyde bulunan Zekı Boztepe(38). Recep Türkmen (16), Sinan Türkmen ile Feriha Türkmen'ı köy meydanına çıkardılar Propaganda yaptıktan sonra söz konusu köylüleri öldüren PKK'liler. mezrada bulunan e\ leri de ateşe vererek kaçtılar. ACYPLr ABO'ye dondu • Haber Merkezi - An Grubu ile yaptığı anlaşma gereğince Türkiye'de bulunan, ABD'nin uluslararası alanda genç siyasi adaylannı politik hayata hazırlamada büyük etkinliği olan American Council of Young Political Leaders (ACYPL) heyeti Amerika'ya döndü. Sekız kişilik heyet Istanbul ve Ankara'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile çeşitli politıkacılan, belediye başkanlannı, işadamlannı ziyaret etti. Heyet GAP bölgesinde de inceleme \e zıyaretlerde bulundu. CHP'nin anketi • ANKARA (AA)-CHP Basın Bürosu'ndan yapılan açıklamava göre, CHP'nin internettekı http: www.chp.org.tr adresindeki web sayfasında gerçekleştirilen internet anketinın beşinci haftasında, "'Sizce Türkiye. AB'ye girmeli midir girmemeli midır?" sorusu yöneltildi. Ankete katılanlann yüzde 85.9'u soruya "e\et" yamtını verdi. CHP'nin internet anketinin altıncı haftasında ise "Sizce sağlıklı bir toplum muyuz?" sorusunun yöneltileceği bıldınldı. Düzeltme Gazetemizde önceki gün yaytmlanan'"Teftiş Kurulu'nda operasyon" başlıklı haberde. görevden ahnan TEDAŞ Teftiş Kurulu Başkanı Mesut Karaosmanoğlu'nun. son genel seçimlerde kapatılan Refah Partısi'nden Sınop milletvekili adayı olduğu belirtilmiştir. Sinop'tan milletvekili adayı olan. Mesut Karaosmanoğlu'nun atamasını yapan TEDAŞ Genel Müdürü Mustafa Öztürk'tür. Diizeltir, özür dileriz. Harran, eski Harran değil Bire sekiz veren tarlalar, bire otuz verir olmuş Güneşbizim babamızdır,yasu?tsyze kızı olur üzerlik. Beyaz taç yaprakları duvağıdır. Ya ortası. ya ortası? Harranlı güveyin güneşii sabahtan ödünç alıp tam yü- reğıne oturttuğu san yüzgörümlüğüdür. Tohumlan kutsanır Allı güllii basma par- çasının eteklenne tutuşturulup tespih gibi di- zildi mi, kerpiç duvarlara asılır, "bereketin uğunıdur" dıye. Tohumlan acının hasadıdır da aynı zaman- da. Ondan olsa gerek. senn gecelerde tezek ateşinde yakarlar, "Tütsüsü tüm kötölükleri kovsun* diye... Üzerlik otu: doğanın, yörenın çelışkileri- nı betimler sankj. Herr. onulmaz dertlere kar- şı özenle korunan gizemli süstür. Hem ateşe verilir. kırandan korurmak için. Harran'a girdiğimızde, gökyüzündeki alev topu. ufukta pek de cılız görünen Tektek Dag- lan'na birkaç saat önce kafa tutmuştu. Yüz- yıllara meydan okuyan Harran Kalesi "ne yu- va yapmış serçelerlerle yusufçuklar karşıla- dı ilkın Adı "ilçe", ÖZJ köye dalınca, "Bre- men Mızıkacılan" korosunu terk etmiş ho- rozlar uzun hava. eşekler de arabeskinden "AiiTli serenat ile korkutmaya kalkışmazlar mı bizi! Yav, biz ne düzenın türettiği yeni yetme eşkıyadanız, ne garibanlan soyanlar- danız. ne de dev letin getirdiği varsıllığı var- sıllığımıza katmak içın kullananlardanız... Kulak asmayıp eşek le horozlara, vuruyo- ruz az ilerdeki tepeye. Hanı eteklerinde Eme- v ilerden kalma Ulu Camı'nın kalıntılan olan tepe var ya, oraya. Elımizı gözümüze siper edıp akrep ile yelkovanı kovalayan aceleci sa- niye göstergesi gibı çe'.remızde dönüyoruz. Uçsuz bucaksız Harran Ovası, alaz yeline bulanmış şeffaf buğuyu estiriyorgöğe. Ova- yı kesen sulama kanaletleri, haritalardaki "bir lasaçizgi- bir nokta-bir lasa çizgi-bir nok- ta" ile sımgelenen sınırçızgilerine benziyor- lar. Öylesine uzuyorlar ki sanki sonlan yok. Bırkaç yıl önce bu tepeden ovaya bakmış olanlar bugün hayret nıdasını, tersten okuya- bılirler: "Iiiii, aney_." Cok değil. iki-üç yıl önce Harran'ı gezmiş olanlann gözlemleri şöyle özetlenebilir: "Bozkır, hatta çölümsû bir ufuk çizgisi dü- şünün. Yer yer boynumu uzatayun mı uzat- mayayım diye karar \errmeyen buğday ya da arpa basakJan. Arada. terk edilmiştik izleni- mi veren nadasa bırakılmış topraklar. Du- dakları anında kurutarak geçen, ovayla bir- likte insan bilincinde boşluk duygusu veren bunaltıcı sıcak." Ya bugünkü görüntü'' Bırbirine koşut ye- şrt kümelerie el ele tutuşmuş. çıplak gözün algılayamayacağı ıraklıga dogru koşan bir ova. Sonbahara az kaldı mı yeşjllik apak pa- muk beyazına boyanı\erecek, ebabil bir o ba^ından diğer başına uçmaya kalksa soluğu kesilherecek bir ova.. O tepede anladık ki Harran, eski Harran de- ğil. Delifişek Fırat'ı, yüzbinlerce yıllık ya- tağından kaldınp suya özlem duyan toprak- lara ve yağmur duasından umar bekleyen in- sanlara getırmişler. Bıre sekiz veren tarlalar, bire otuz verir olmuş. Ova yeşenniş, bereket güneşe durmuş. Yöre insanının deyişiyle "He"öylede!.. İnsana deflil toprağa su Yanm ağız söylenen "He" de neler gizli aca- ba? Harran'ı ilk görüşte bellegimize yansıyan izdüşümlerini şöyle betimleyebiliriz: SİT alanı olduğu tçın bildik kubbeli evler aşınmış olsalar da. pek kullanılmasalar da duruyor. Kerpiç evler de. Briketten yapılmış üç-beş ev ise "değişinı"rı ilkel habercisi. Du- varlann arkasından firlayan çocuklann ayak- lan çıplak, üstleri başlan bakımsız, toz için- de. Sıcacık, utanan gözlenn üstünde dimdik duran saçlar... Okşadınız mı. elinizde yeni ye- şermiş çalıya dokunmanın garip hissi... Su, toprak için bol. Insan için yine yok... Kadınlann. kanaletlerden doldurdukları suyu ba^lanna koyduklan yağ tenekeleri ile taşıdıklanna, bebelerin de yine kanaletlerde yüzme yanşı yaptıklanna bakıhr; GAP tda- resı'nce geçen mayıs aytnda hazırlanan rapor- lardaki şu venler okunursa. bu saptamanın ye- rinde olduğu kanısı güçlemr: "Sulamaya açılan 104 köyün 78'inde içme suyu buJunmamaktadır. Bu 78 köyün sadece 19 tanesi şebeke suyundan yararlanmakta, ancakyazın bu köv lerdesu sıkıntısı çekilmek- tedir. Diğer 59 köv, içme sulannı yeraltı ku- yulanndan karşılamaktadır. 26 köy ise içme suyu ihriyacını taşuna su (başka köylerden) ile karşılamaktadır." Harran gözlemlerine eeri dönelim. Pis su dereciklerinin ince mce aktığı sokak- : IŞIK KANSU İBRAHİM DEMİREL • Su, Şanlıurfa yöresine bereket getirirken adaletsizliği derinleştirmiş. • Ovayı kesen sulama kanaletleri, haritalardaki sınır çizgilerine benziyor. Öylesine uzuyorlar ki sanki sonlan yok. • Yüzde 40 topraksızın oranında yine değişme yok. • Su, toprak için bol. Insan için yok... HINİMSİKM.EKLE BRİKETTEN \APII.ANI.ARBİR ARADA-Harran,SİTalamoldu«ııiçin bildik kubbeli cvler aşııımi!; olsalar da. pek kullanılmasalar da dıırmnr. Kerpiç c\ ler de. Briketten >apılmış üç-bes e\ ise "degisinı^in ilkel habercisi. llıınimsi cv iııi onaraıı tlarranlı. <lii/ taşları birbiri üstüne oturtuvor. Islak kerpiçe f»üneş Mirdunuı da, çimentoya ne «eıx>k? Kerpiç kaskatı kesiliyor. HARRAN. ESKİ HARRANDKCİl-Delifişek Fırat*ı.yiiy:binleıce>ıllıkyata«ından kaldınp sıı> a özlem du\ an fopraklara \ e yağmur duasından umar bekle> en insanlara «erirnıişler. Bire sekix \-eren tarlalar. bire otuz verir olmuş. Ova yeşermiş. bereket «iineşe durmuş. lann arasından, ilerdeki tarihi harabeleri an- dıran bir kerpiç eve yönelıyoruz. Koca kafa- lı köpek, boğazını sıkan zinciri çekiştire çe- kiştire öksûrürmüş gibi havlıyor. Avludaki koyun pislikleri ve ağır hayvan kokusu Ab- dullah Gökhan'ın ne ış yaptığının belırtisı. Yalın suyun "bereket" getirmedigini, bizzat yaşayarak ögrenmiş: "Her taraf pamuk, pamuk, pamuk_. Hay- vanı otlatacakyer kalmadı.Çobanlıktan baş- ka iş gelmez elimden." Şekerin fiyatı geçim zorlugunun gösterge- u 50 kilo şeker 10 miryon olmuş." Yokluktan çobanca yakınıyor: "Sebze görmemişiz hiç~" Beşikteki yeni doğmuş bebe sıcakta uyuş- muş. Ayağında çıkan yarayı çaputla bağlamış anası, sarma rütüne düşkün olmalı. K.ırmızı tuğla rengi yüzünde kaygının titreşimleri oy- naşan oğlunu dinlerken, derin nefesler çeki- yor sigaradan. Oğlu. göçmekten söz ediyor: Toprak da yok. Hayvanlan satıp göçece- ğiz. He, bilmem ki nereje göçsek?" Kardeşi MehmetGökhan. sözleşmelı de ol- sa "devlet" işinde çalıştığı için midir. yara- dıhştan mıdır bilinmez, daha iyimser. Öyle ki akreplerle, yılanlarla bile dost. Yılanlann sevişmelerini, kendisinden sürekli sigara ot- lanan arkadaşına içine akrep sokuşturulmuş kibrit kutusunu nasıl verdiğirıi ballandıra bal- landıra anlatıyor. Mehmet Gökhan' m evinin karşısında, kub- beli, hunimsi evini onaran Harranlıya gözü- mûz takılıyor. Düz taşlan birbiri üstüne otur- tuyor. Islak kerpiçe güneş vurdu mu. çimen- toya ne gerek? Kerpiç kaskatı kesiliyor. Gölgeye kilim serilmiş, çay ikram edilmiş. Mehmet Gökhan güneşin altında duruyor. "Gel" diyoruz, "Şöyle otur." "Yok,yok" diye karşı çıkıyor ve bu topra- ğın insanının genlerinde taşıdıgı gerçegi üç küçük sözcüge sığdınvenyor: "Güneş bizim babamızdır." Ya su? Topraksıza toprak sevdası bitmez Kısas'ta ilk durağımız Âşık Sefaı, yani Mehmet Acet'in evi. Sıcak pıde, taze koyun yoğurduna pek de yakıştı dogrusu. Hoşça konuşmak, dertleşmek isterozan oğlu "Ha- liniz^nicedir" diye sorduğumuzda, der kı: "Âşık Sefai'yim sermavem bir saz Harran Ovası'nın gülüdür Kısas Topraksıza toprak vermeli esas Kırat suyu buralara gelince." Hele bir durun. Âşık Sefai dizelerinde ne demek ister? Yöreye üstünkörü bakmak, "Ya- bancı rırmalar GAP bölgesinde şube açtılar. Bölge insanı zenginleşiyor, çağlan aşıyor" di- ye yazmak ile Âşık Sefaı'nın anlatmak iste- diği durum arasında, kamu kaynaklan sefer- ber edilerek yaratılan görkemlı Atatürk Ba- rajı'nın tuttuğu sular kadar fark var dostlar. Bu farkı, ara^tırmalarla vurgulayalım. GAP tdaresi belgelemiş ki 1981 yılında bölgede- ki çiftçi ailelerin yüzde 4O'ı tümüyle toprak- sızmış. A>TU araştırmadaki dığer çarpıcı be- lirlemeleri okuyalım: "Topraksahibi ailelerin yüzde52.7gibi bü- yük çoğunluğu 25 dekar altı cüce işletmelcre sahiprirler ve toplam tannı topraklannm an- cak yüzde 7.9'unu kontrol etmektedirter. 50 dekardan küçük işletmelerin oranı ise \ üzde 68.4, tarım topraklarından aldıklan pa> da yüzde 15.7'dir Buna karşılık. 500 dekar üstü toprağa sahip işletmelerin oranı y üzde 2, bun- lann toplam tanm topraklanndan aldığı pay ise yüzde 30J'tir." Neymiş? Yüzde 40 topraksızmış. Cıbıl ya- nı. Yaklaşık yüzde 70'lık bölüm tanm toprak- lanndan ancak yüzde 15 pay alırken. küçü- cük yüzde 2 bunun iki katını götürüyormuş. Gelelim 1993'e. Durum değışmişmi?Hiç merak etmeyin. cıbıllaryerlerindesaymışlar. Yüzde 40'Iardalar yine. 50 dönümden az top- rağa sahip olanlann oranı yüzde 46.4'e düş- müş. 500 dönüm üstü büy'ük işletmelerin ora- nı ise yüzde 5.4'e çıkmış. llginize ve dikkatinize sunulur: Böylesi dengesiz toprak dağılımı, tüm GAP bölgesi için "susuz tanm" yapılan dönemi belgeli- yor. Şimdi de bugüne. sulu tanma açılan böl- geler için 1995'in -ki o yıl yalnızca 30 bin hektarhk alan sulanıyordu- rakamlarına göz atalım: "Toplam nüfus 25 bin. Çiftçi (malik) sayı- sı 3 bin 707. 20-50 dekar arasında arazi bü- yüklüğüne sahip çiftçi sayısı 2 bin 719,50 de- kar ve üstündeki arazi sahibi sayısı 1528 ki- şL" 1997 sonunda, yaklaşık 60 bin hektann sulanması ile adeta patlayan tarımsal gelire de değinelim: Sulama öncesi 31.5 mılyon dolar olan ta- nm geliri yaklaşık 4 kat artarak 120.5 mil- yon dolara ulaşmış. Tanmsal kattna değer de hektar başına 600 dolardan 1619 dolara yük- selmiş... Bu veriler ışığında halk arasında çok tutu- lan "Ne kadar köfte, o kadar ekmek" deyı- şinden yola çıkarsak eğer, şu sonuca vannz: Dengesiz toprak dağılımına bağlı olarak ge- lir paylaşımındaki adaletsizlik giderek artı- yor. Âşık Sefai. sazının teline boşuna "Top- raksıza toprakvermekesas, Fırat suyu bura- lara gelince" diye vurmuyor demek... Ferhat ile Şirin öyküsü örneğine sayın di- yeceklerimizi: Çağdaş, devasa külünklerle dağlar aşılmış. Şinn'e su taşınacak. Ferhat kim? Kamu adına, halk adına dev let. Şirin kim? Suya, gönence kavuşacak halk. Ne ol- muş? Ferhat ile Şinn. öyküdeki gibı kavuşa- mamışlar birbirlerine. elleri böğürlerinde kal- mış. Bu bir seçenek kuşkusuz... Türkiye Cum- huriyeti'nin kuruluşundan bu yana tutucula- nn, çıkarlanna halel gelmesini istemeyenle- rin hep yamacında olmuş iktidarlann seçe- neği. Yöre insanının, topraksız ve az toprak- lı köylülerin yaşamsal sorunlanna eğilmeden, toprak reformu gerçekleşmeden dağlar delin- miş. Fırat, geçmişte de varsıl olanlann değir- menine su taşır olmuş... Yarın: suyun feodal yapıya etkisi Ş}FI£NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR Türkiye, gariplikler ve saçmalık- lar ülkesi olarak gelişmeye devam ediyor. Son dönemde devletimizin çeşitli kurumlannda, "insan hakla- n", "fikirözgüriüğü"'konusundabir çaba, bir çaba gösteriliyor ki sor- mayın grtsin. Polis, asker gibi güven- lik kurumlanndan sonra şimdi de Di- yanet Işleri Başkanlığı, fikir özgür- lüğünü sağlamak üzer e harekete geçti. Asıl düşünce özgürlüğünü sağlayacak ve bu konuda yasaJ ön- lemleri alacak temel kurum Millet Meclisi vurdumduymaz bir tutum içindeyken, bu işle ilgisı olmayan veya bu konuda şaibeli kurumlar işe el atınca, durum iyice komik bir hal alıyor. Bunun son ömeği Diyanet Işleri'nin hutbesi. Bakın ne denıyor bu hut- bede: "Fikir özgüriüğü ıçine dinsiz- liğin sokulması, insanlık ıçinbirayıp- tır. Insan kendi aklıyla istediği gibi Diyanet'e Havale Edilen Özgürlük yaşayabilecektir, ancak fikir özgür- lüğünü müspet anlamda anlayıp; fikrini Allah'ın kullanna yararlı ola- cak şekilde kullanmalıdır." Bu hut- benin bir başka yerinde ise aklın nasıl kullanılması gerektiği şöyle an- latılıyor: "llahi dinlerin en kapsam- lısı olan Islam dini, insanlara bir çer- çeve çizmektedir. Insan bu genel çerçeveyi ihlal etmemek kaydıyla, istediği kadaraklını kullanmak ve dü- şüncesini geliştirmekle yükümlü- dür." Dinle, düşünce özgüriüğünün ne ilgisi olabilir ki? Dip, sonuçta bir dogmalar bütünü. Üzerinde düşü- nülmeden ve tartışılmadan kabul edilmesi gereken çok temel hüküm veanlayışlara sahip. Halbukiözgür düşünce, herşeyi sorgular, herşey- den şüphe edebilir. Bilimin kesin hükümleri yoktur, bilimin değişmez ön kabulleri yoktur. Siz, Diyanet Iş- leri'ne düşünce özgürlüğünü dinle bağdaştıran hutbe yazın derseniz iş- te yukandaki tablo ortaya çıkar. "Bu çerçeveyi ihlal etmemek kaydıyla" diye söze başlar. Bir başkayerde ise, "düşünce özgüriüğünün" dinsizli- ği kapsamasının ayıp olduğunu öne sürer. ••• istanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan geçenlerde bir gazetede etrafiı açıklamalarda bulundu. Bu açıklamaların bir yerinde, Beledi- ye'nin egemenlik alanı ıçinde ne- den içki yasağı uyguladığını yakla- şık şu sözlerle açıklıyordu: "Benim görevim halkın sağlığını korumak, bu nedenle egemen olduğum yer- lerde içki içirtmem." Büyük(!) gaze- temizin yazarlan, Erdoğan'la yapı- lan bu söyleşiyi, onun ılımlı tavrına ömek olarak sunuyoriardı. Erdo- ğan, söyleşinin bir yerinde de do- ğum kontrolüne karşı olduğunu söy- lüyor, bunu da nüfus artışından ya- na olduğunu belirterek açıklamaya çalışıyordu. Tayyip Erdoğan'ın görüşlerinin ne kadar ılımlı olduğu, üzerinde tartı- şılmaya değer bir konu. Ancak önemli olan, onun sorunlara yakla- şımı. Çünkü içki ve doğum kontro- lüyle ilgili tutumunu belirleyen, öne sürdüğü gibi sağlık ve nüfus değil, tam tersine ideoloji. Onun islamcı ideolojisi doğum kontrolünü ve iç- kiyi yasaklıyor. Tayyip Erdoğan ki- şisel olarak böyle düşünebilir. Her insan istediği gibi düşünmeye ve başkasına müdahale etmemek kay- dıyla istediği gibi yaşama hakkına sahiptir. Sorun, onun nasıl yaşamak iste- diği değil, bizim nasıl yaşatılmak is- tendiğimiz. Bu söyleşinin ard/ndan birgazeteci arkadaşımız, Erdoğan'ın sağlık nedeniyle Belediye'nin ege- menlik alanı içinde içki yasağı uy- gulamasının haklı olduğunu yazdı. Erdoğan'ın siyasi egemenliği ülke ça- pına yayılırsa, ülke çapında bir içki yasağıyîa karşdaşmamız ve bu man- tığın sonucu olarak bu yasağı da haklı görmemiz gerekir. Bu gazete- ci arkadaşım, acaba Fazilet Parti- si bütün ülkede iktidar olursa ve tüm ülkede içki yasağı koyarsa, bu düşüncesiyle ona nasıl karşı çıka bilecek? ••• Düşünce özgüriüğü, köklü bir an layış değişikliğini gerektiriyor. Seı bir yandan yazarlannı, gazetecile rini tutukevlerine dolduracaksır kendin gibi düşünmeyene olmadı eziyeti çektireceksin, sonra da "fı kirözgüriüğü" hutbeteri hazıriatacak sın. Demokrasi, biryaşam biçimi, b toplumsal gelişmişlik ölçüsü. B önemli kıstası da kendin gibi düşür meyene, kendin gibi olmayana, ya ni "diğeri"ne ne ölçüde hoşgör gösterebildiğin. Bizde her şey tersinden gidiyo Meclis, dünyanın en gerici cezaye salannı hazırlıyor, insan haklannı d askeriere, polislere, imamlara have le ediyoruz. Ne diyelim.. Allah sonumuz hay'retsin.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear