23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 TEMMUZ 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Biga'da bankamatik Ziraat Bankası Biga Şubesi'nden emekli maaşı alanlar, "bankamatik kartı" ile para çekmeye zorlamyor. Şube Müdürü Fahri Yağan'ın talimatı doğrultusunda banka personeli, gözü görmediği ya da sistemi anlamadığı için "bankamatik kartı"nı kullanamayan yaşlılara hesap cüzdanı karşılığında kesinlikle para ödemiyor. Biga gibi küçük bir yerdeki birkaç yaşlı emekli için üç kuruş para alacakları maaş günü kâbusa dönüşüyor; insanlar, utana sıkıla her ay birilerinden yardım istiyor... Biga'daki annesinin yaşadığı sıkıntı üzerine fstanbul'dan telefon eden bir gazeteciye, Ziraat Bankası Biga Şubesi Müdürü "Bunlar kafadan hasta mı? Bankamatikle çeksinler. Bize ne!" diyerek telefonu yüzüne kapatıyor. Ö M Ü R I L İ K Özelleştirme filminde petROLLER bedavaya gitti. ' ömür E. Kurum Tel; 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97EJektronik posta; som@postacumhuriyetcoin.tr - 10 milyon istatistik formu çöpe atılmış... "Keşke her formu bir çöplüğe atsalardı: çöolük istatistiöimiz de olurdu!" Sadun Tanju'nun anılarmdaki çete K ıskanmamak elde değil... Çenesindeki bembeyaz keçı sakalın yerine yanakları- nı da kaplayacak sakal bırakıp, iyice uzat- mış... Başına şapkayı geçirmiş... Balkon- da bir koltuğa kurulmuş... Bodrum güneşinden gözlerini kısıp uzaklara bakarken poz vermiş... Tur- gutreis'teki evinde çektirdiği fotoğrafını "Bazı Anı- lar" kitabına kapak yapmış... Kitap kapağına ba- kıp da, Cumhuriyet'in eski müessese müdürü, ya- zar Sadun Tanju'yu kıskanmamak elde değil... Sadun Abi'nin Yalçın Yayınları'ndan çıkan "Ba- zı Anılar"ı 50 yıllık bir gazetecilik serüveninin kısa özeti... "Benim de başımdan bir 'çete' olayı geç- ti" anısı var ki ürkmemek eide değil... 1959 yılında bir sabah evden çıktığında Laleli'de saldırıya uğruyor Sadun Abi... Başına arkadan sert bir cisimle vuruluyor. Karabıyıklı bir adam, "Yaz ba- kalım" diye bağırıp kaçıyor. Ertesi gün gazeteler saldırıyı manşetlere taşıyor ama saldırgan yakala- namıyor. Olay küllenmeye yüz tutarken, yaşlı bir dostu, "Polisi molisi boşver" diyerek devreye dönemin ka- badayılarından Battal Ağa'yı sokuyor. Haftası geç- meden Battal Ağa, saldırganı bulup Sadun Tanju'nun karşıs/na çıkartıyor iktidardaki Demokrat Parti'nin Parmakkapı Va- tan Cephesi Ocağı'ndan görevlendirmişler Akbu- lut Karaoğlu adındaki serseriyi... iktidara muha- lif yazar Sadun Tanju'yu dövmesi karşılığında Ve- liefendi koşu yerinin tribünlerini boyama işini ver- mişler, 50 bin lira almış. Vatan Cephesi'nde Arap Tevfik ile kardeşleri Münci ve Halil'le birlikte iş ya- parlarmış... Münci erketelik yapmış saldırı sırasın- da. Bu anının devamı daha da ilginç... Yıllar sonra Akbulut Karaoğlu, Semiramis Gazinosu'nun sahi- bi oluyor ve 1979 yılında Oflu ismail'le çatışınca öldürülüyor. 1986 yılında ise Arap Tevfik eceliyle ölüyor ve ailesi Tevfik Yümlü adının altına Arap Tev- fik de yazarak gazetelere verdiği ilanda, acılarını paylaşan başta lstanbul Valiliği olmak üzere istan- bul'untüm Emniyetmensuplarınateşekkürediyor. Ama hepsinden çok daha ilginç anı, saldırgan- ların yakalanmasından sonra polis memuru Nec- det Koçak'ın gönderdiği mektupta yatıyor: "Size vaki bir tecavüz olayında vazifemi yapıp mütecavizleri buldum diye, tehdit edildim ve niha- yet Kastamonu'nun Taşköprü ilçesine sürüldüm. Yakın ilginizi bekler saygılarımı sunarım." SESSİZ SEDASIZ (!) NÜRİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Etliye sütlüye karışmayan. sofrasında et ve süt bulamaz. Kaçak imam-hatipe yıkım kararı Kadıköy imam Hatip Lisesi'nın Acı-, badem'de özel bir vakfa ait arsada f önce kaçak inşa edilen sonra da imar j affından yarartandırılıp ikinci bir giri- şimle yapılan zemin dahil dört katlı ek binası için yıkım kararı verildi. Üç yıl önce lstanbul 5. Idare Mahke- mesi'nin yasaya açıkça aykın olduğu yolundaki yürütmeyi durdurma kararı- na rağmen istanbul Büyükşehir Bele- dıyesi'nin yardım ve gözetmesiyle in- şaat tamamlanmış ve bina eğitime açıl- mıştı. Dört katlı kaçak binanın başka bir fırsat yakalandığında daha da yüksel- tilebilmesi için çatısında ınşaat filizlerı bırakılmıştı. Ancak evdeki hesap çarşıya uyrna- dı. Imamların hesabını yargı bozdu. Acıbadem'dekiHukukçularSitesi'nin önüne yapılan kaçak inşaatın peşini bırakmayan avukat Dr.Metin Şeker- cioğlu ve Dursun Ali Aydın'nın verdi- ği bilgiye göre temyiz edildiği için Da- nıştay'a giden dosya kesin karara bağ- landı ve Danıştay 6. Dairesi, lstanbul 5. idare Mehkemesi'nin karannı onadı. Şimdi, yargı karannın uygulanması ve Kadıköy İmam Hatip üsesi'nin dört katlı kaçak binasının yıkılması gereki- yor. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, belediyenin imar müdüıiüğün- ce konunun ele alınacağını ve gereği- nin yapılacağını söyledi. PALAS PANDIRAS Bu ülkede masaya yatınlan her sorun, sonunda iki-seksen yere uzanır. Mûfit Bozacı ÇED KÖŞESİ 3KTAY EKİNCİ Farihe geçen 'istifalar' Eğer. Prof. Dr. Ender Varinli- ğJu Anıtlar ve MüzelerGenel Mü- ürlüğü görevinden "gerekçeli" bir ;ık dilekçeyle "istifa" etmesey- i, arkeolojık kazılardakı "yayın •mbelliğinin" ne denli "örgütlü" î hatta "si>asal" bir güç halıne eldiği de herhalde böyiesine açı- a çıkmayacaktı. Dahası. "devle- n parasıyla" kazı yapan arkeolog- ırın toplumu ve bılim dünyasını ayın yoluvla "bilgilendirme so- umluluğu" taşıdıklan da sanınm öylesine bir yaygınlıkta kamuoyu- un gündemine gelmevecekti... telgesel "gerekçeler"... Birkaç yıldır küitür alanındaki enzer çok öneml ı gerçeklen de za- •n hep bir tür "duyarlı istifalar- ı" öğrenirolduk. Örneğin. Prof. Dr. Raci Badem- karşıtı politikaların egemen ol- duğu bir kurum adına artık gö- rev yapamayacağı" şeklındeydi... Onurlu dilekçeler Bütün bu "onurlu" dılekçeleri bir dosyada topladıgımızda. \etkilileri hemen hıç "etkilemese" bıle hıç değilse " tarihin doğru yazılma- sına" eşsız katkılarda bulunacakJa- n anlaşılıyor. Öyle görünÜNor kı gelecegin ta- rihçılen, "20. \üz\ılın sonların- daki küitür politikamızın" ne ol- duğunu saptayabılmek için. galiba ağırlıklı olarak resmi sövlemlere değil ışte bu "istifa dilekçelerine" bakacaklar. Kiiltür \e doğa deger- lennin korunması alanında "kamu görevi" üstlenebılmı^ bu duyarlı uzman ve bürokratlann istifa etmek yerine "neden direnmedikleri" >ir genel müdürün "arkeolojik kazılar \ayımlansın" dediği için ıtifaya sürüklendiğini bakalım uygarlık tarihi nasıl yazacak?.. 'nin 1996yılı sonlanndakı Nevşe- ir Koruma Kurulu başkanlığtn- jn istifasını anımsıyorum. Yıllann jverili bir "küitür savaşçısı" ola- ık. yine şıllannı adadığı Kapa- okya'sından aynlırken, savaşta ne- ?n "cephedeğjştirdiğini" istifa dı- kçesınde şöyle açıklamıştı: "Kap- adokya için yeni bir yasal gü- ;nce ve tümünü içeren bir koru- la planı gereğini Küitür Bakan- Sı'na kabul ettirme umudunu tirmiş bulunuyorum..." Benzer şekilde Prof. Dr. Nuran eren Gülersoy ile Prof. Dr. Hak- Önel de Boğazıçı'ne bakan İstan- ıl 3 Numaralı Koruma Kurulu plantılarına "artık devam ede- eyeceklerini" bildirdikleri ve bu :denle de "istifa etmiş" sayıldık- n 1997 yılındaki dilekçelerinde nlan belirtıyorlardı: •*Küitür Ba- ınlığı'na birçok kez bildirme- ize rağmen, kurul müdiirlüğü- in çağdaş ve bilimsel koruma planlama ilkelerine aykın: ka- u yararını değil kişi çıkarını gö- ten; bakanlığın saygınlığını göl- leyen: kurul ü>elerinin kişisel ve limsel onurunu zedeleyen tu- mlarında değişiklik olmadığın- m. öğretim üyesi saygmlığımızı ıha fazla yitirmek ve meslek eti- ne uygun düşmeyen sorunları Jıa fazla yaşamak istemiyoruz..." Bu örneklere son haftalarda Doç. . Gül Asatekin de katıldı ve \ar- karanv la gen döndüğü Antalya »ruma Kurulu üyeliğınden "ben- rgerekçeleri 1 " içeren birdilekçey- istifa ettı. Aynı zamanda eskı bir Cültür Bakanlığı emektan" da ın ODTÜ öğretim üyesi Asate- ı'ın aynlış nedenı de; "koruma sorusu ise belki de >ine geleceğın aydınlan arasında "meslek etiği ta- rihine" ışık tutan bir değerlendır- me konusu oiacak... •İnadına ' kalabilmek... Şimdi. akla ister istemez şu soru da geliyor: Acaba. böyiesine önem- lı gerçeklerin "açıkJanması" ve kamuoyununda bu gerçekJerden bil- gıli \e duyarlı kılınabılmesı ıçm. en etkilı yöntem olarak neden "istifa" öne çıkmaya başladı ?.. Dostumuz Varinhoglu ve diğer tüm küitür savaşçılanmız. bir yan- dan ve "inadına" kamu görevleri- nı sürdürmek içm mücadele edip, öbür yandan istifa dilekçelerindeki gerçeklen de >ıne açıklayarak du- yarlı çevrelerden destek alsalardı. Türkiyemiz bundan daha kazanç- lı çıkmaz mıydı 0 .. Nitekim, "direndikleri" içinbu görevierinden alınanlara da yüksek yargı sahıp çıkıp. yine Türkiye adı- na onlan "keyfi turumlara karşı" hep korumuyor mu?.. Ashnda. her tür onurlu istifadan sonra "rahatlayan" sadece o pınl pınl bilimsel v icdanlar ve "tertemiz duygular"da değil. Bu duygulan kendi çıkarlan önünde engel gören- ler. şimdi çok daha rahatlar \e hat- ta "güç gösterisi" ıçinde daha da pervasızlar... Ne diyelim' Yine de elbettekı ko- rumacılan böyiesine gerilimlere sü- rükJeyerek. onlan "vazgeçme'" nok- tasına kadar getinp "bıktıranlar" tanh önünde yargılanacaklar. Ne vazık ki geçici sıyası erklerinin "kalıcı" tahribatlanyla da birlik- te... HAYVANLAR İSMAIL GLLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicakCqturk.net 7 ÇİZGİLİK KÂMtL MASAR4CI HARBİ S£W/H POROY s TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKA\ 12 Temmuz HERKBS FOTOGRAF ÇEKEBILECEK , NEW YOR*:' , YENİ 8l& 1BS4'T£ 8UGUN, G£ORG£ TA DOĞPU. •5A MeGA/< MAK/NESİ -.. FİLM (J884- LBK. SPİNEN KJÇİLSIZ PIŞtNM, HEg. IS7EYE- KIİN P£ tZOLflYCA ZULLANA8İLEOE&İ &J7U g/ÇfM/A/PgKİ SU MA</\1£YE r/ZoCtfK*ADIMf VEGEfJ EASTMAfJ, KOMUYIA ILSlLİ B/R SAA/A- Yİ MLI /OJlSACAKTI/e.. DAHA >UC i/ZJ YIL /ÇİNDE -10O,00C'P£M ÇOK , 192CH yıtlarm bir d&rgı rekjâmt: PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Tuhaf Bir Olay istiklal Caddesi'ni Tarlabaşf na bağlayan Balo So- kağı'nın köşesındetoplanmış kalabalığı görünce. ön- ce hiç önemsememiştim. Bu caddeye açılan ara so- kakların köşelerinde çeşitli mallar satan ışportacı- lara, bunların yer tezgâhlarının başına toplanan ka- labalıklara günün her saatinde rastlanabilirdi. Kimi çorap, kimi kaset, kimı kravat, kimi de iç çamaşırı satıyordu. Genelde ıki kişı çalrşıyorlar, biri satışa bakarken öbürü caddeye "sarkıp". çığırtkanlık ya- parak müşteri topluyordu. Kalabalığa yaklaşırken. durumun bu kez pek "ola- ğan"olmadığınısezinlergibiolmuştum.Oçığırtkan ses duyulmuyor, kalabalıkta hiçbır hareket görülmü- yordu. Meraklanmıştım. Ne olup bittiğini öğrenmek için önümdeki kalabalığı yarmaya başladım. Epey- ce bir uğraştan sonra kendime bir "kafalık" yer aç- mayı başarabılmiştim. Yerde uzun boylu, yaşlı bir adamyatıyordu... Eğilmış, kendisinebirağızdanbir şeyler söylemeye çalışan insanlara kaygılı gözlerle bakıyor, hiç konuşmuyordu. Biryabancı olmalıydı. ingilizce, "Sizeyardım edebılirmiyim?"diye sordum. Bir süre kendisıni çevreleyen etten duvarda gözle- rini gezdirerek sesın sahibını aradı. Sorumu yine- lerken göz göze geldik. hafifçe, "Lütfen!" dedi. Doğrulurken elinı uzattı, "Adım Sonny... Sonny Bri- de... Amerikalıyım..." Birlikte Taksim'e doğru yürü- meye başladık. Yaşı yetmişin çok üzerindeydi. Yü- rümekte zorlanıyordu. Bir kahveye oturup bir şey- ler içme önerimı hiç düşünmeden kabul etti. Bir ad- res arıyordu. Ama sorduğu hıç kımse bilememişti bu adresi. Beyoğlu'nun ara sokaklannı dolaşmış, dö- nüp dönüp hep aynı köşeye çıkmıştı. Peşine takı- lan tinerci çocuklardan ürkmüş. onlardan kaçmak isterken ayağı kaldırımdaki tümseklerden birine ta- kılıp yere yuvarlanmıştı. Hâiâ gergindi. Belki biraz yumuşar umuduyla, "B/z"dedım, "butürkötüsürp- rizlerte karşılaşmamak için hep yere bakarak yüriı- rüzL." Sonra gülerek, bunun da sakıncaları olabile- ceğini, yere bakarken birileriyle çarpışma olasılığı- nın yüksek olduğunu, fakat insanın insanla çarpış- masının, insanın duşüp kafasını taşa çarpması ka- dar tehlikeli olmadığını anlatmaya çalıştım. O hiç gül- müyordu. Aradığı adresi bulma konusunda yardım edebi- leceğımıöğrenınceçoksevindi. "Eybenos"dedi. "Ey- benos Sokağı 'nı anyorum..." Bu sokak bana da ya- bancıydı. O ise bu sokağın yakmlarda bir yerde ol- duğunu, görse mutlaka tanıyacağını söylüyordu. "Sız daha önce Istanbul'a geldinizmi?" diye sorun- ca, "Evet" dedi, "birkezgeldim!" Sonra anlatmaya başladı... Ünlü 'Mssour/"zırhlısıyla 1946 yılının Ni- san ayında istanbul'a gelmiş, burayı çok sevmişti. istanbul, onun yaşamında gördüğü "en eski" kent- ti. Camılerden. camilerin minarelerınden, kuleler- den, surlardan çok etkilenmişti. Arkadaşlarıyla Be- yoğlu'na çıkıp eğlenmişlerdi. Istanbullular onları ve gemilehni çok sıcak karşılamıştı. Biraz önce birlik- te yürüdüğümüz cadde o günlerde Amerikan bay- raklanyla süslenmişti. Bayraklar arasında, bir sokak ağzına boydan boya asılmış. büyük harflerle "COLD BEER - FINE MUSIC - BEST GIRLS... COME SA- ILOR COME" yazan bir bez afiş gözüne çarpınca, denizcilere "soğuk bira, iyi müzik, iyi kızlar" vaat eden bu "kışkırtıcı" çağrıya uyup sokağa girmişti. Bu sokağın, kendısini köşesinde sırtüstü yatar bul- duğum "Balo Sokağı" olduğundan yüzde yüz emin- di. Aradığı sokak da işte oralarda bir yerde olma- lıydı. Garsondan bir kalem isteyip. "Şunu yazar mısı- nız, Mr. Bnde?" deyince, kâğıt peçetenin üzerine ya- vaş yavaş yazmaya başladı: "A-B-A-N-0-ZSok. 17..." Gülmeye başladım. insan ne "tuhaf" şeylerle kar- şılaşıyordu... "Demek bir genelev arıyorsunuz?.." Sözümü kesti. "Anladığınız gibi değil" dedi. "farklı birşeybu!.." O sokaktaki genelevlerin 1964 yılında kapatıldığını söyledim. Mavi gözleri büyüdü. Bana inanmamış gibiydi. "Haydi", dedim, "sizioraya gö- türeyım!" Gerı dönüp, ara sokaklardan geçerek Ha- las Sokağı'na geldik. "işte burası" dedım, "tanıdı- nız mı?" Tanımıştı. Gozleri "17 numara"ya takıldı. Bir süre suskun kaldıktan sonra. "Her şey çok de- ğişmiş... "dedi. "Evet", diyeyanıtladım, "Herşeyes- kiyor, herşeydeğışiyor... herşeyyenilenıyor..." Du- dakları titriyordu. "Belki, bir tek anılar..." dedi, "bir tekanılaraynı kalıyor... Keşke daha öncegelebilsey- dim buraya..." Ayakta duramıyordu. Bir kapının eşi- ğine oturdu. Dalmıştı. Kimbilir neler düşünüyordu? Kahvede ona güldüğüm için şimdi utanıyordum. Bir ara "Çokmu güzeldi?" d'\yesoracak\\m. vazgeç- tim. Bunun ne önemi vardı? Yalnız kalmak istiyordu. Yaşlı Amerikalıyı o sokak- ta gençliğiyle başbaşa bıraktım. Bana önce "tuhaf" gelen, güldüren şey artık hiç de "tuhaf" gelmiyor- du. Hem. hangimizin yaşamında böyle "tuhaflıklar" yoktu ki?.. (Faks:0216-418 8410) 1 - 2 3 4 5 6 I Ü LN•n 8 9 B U L M A C A SEDAT YAŞAYA\ SOLDANSAĞA: 1/Saltgüldürme- >i değil. \ergıyı ' \e özellikle de 2 düs,ündünne> ı _ amaçla\ an mızah türü. II Vücut ısı- 4 sı... Bir renk. 3/ j- Konya ılinde bir baraj... Karade- 6 niz Bölgesf nın j orta \e batı bö- lümlerındegörü- 8 len dağınık kır- g salyerleşmetıpı. 4/ Hayat arkadaşı... Ona- ma belirten bir sözcük. 5/ Kışa kadar saklanabı- len. sarı renklı bir çeşit üzüm. 6/ "Meclıste ol kelamı dınle El ıkı söylerse sen birın söyle" (Karacaoğlan)... Holmi- yum elementının sımge- sı. 7/ Coşkun. esınle do- lu... Hava vegazakımla- n oluşturmakta kullanılan aygıt. 8/ Kutsal ınanç... Eskiden Karagöz oynatılan kah- velere verilen ad. 9/ Etyopya'da yaşayan siyah derili Ya- hudiler. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kabartma bir fıgür oluşturacak biçimde yontulmuş de- ğerli taş... Doku telı. 2/ Bir elçiliğe bağlı uzman... Cstü kapalı olarak anlatma. 3/ Oy.. Dışı geyık. 4/ Yemek... Ya- ğı alındıktan sonra zeytının kalan posası. 5/ Mardın'ın bir ilçesi. 6/ Kendını bir konuya \erme... Uzaklık anlatmak- ta kullanılan söz. II Türk müzigınde bıleşık bir makam... Gelecekten haber vermek amacıyla kımı nesnelere bakıp anlam çıkarma. 8/ Bir cıns kalın ve kaba kumaş... Sarma. kuşatma. 9/ Işyerı olarak kullanılan birkaç katlı yapı... Havsivet.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear