29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
HAZİRAN 1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 YASMİNA REZA, SONOLARAK TONYÖDÜLÜNÜALANOYUNU 'SANAT'I ÇAĞIMIZIN YAPITI OLARAKNİTELİYOR lArkadaşlık gerçek birdeğer'• 'Sanat'ın sorduğu soru bu: 'Bu üç insanı bir araya getiren bağın niteliği ne?' Oyuna dair oluşan en büyük yanılgı; zevklerimiz bir anda değişebildiğinden birbirimize karşı cephe alabileceğimizi düşünmekti. Konu, ortak zevklere sahip olmamak değil, birinin ötekini kendi değişimlerine dahil etmemesi, dışlaması. KühûrServTSİ-ÜlkemizdeTiyatrolstan- bul tarafmdan sahnelenen 'Sanat' adlı oyun. Iran asıllı Fransız oyun yazan Yas- mina Reza'ya, kısa süre önce açıklanan 'Broadway Tony Ödülleri' kapsamında 'En İyi Oyun' ödülünü kazandırdı. 1994 yılında ilk temsilleri Fransa"da 'Co- medte des Champs-Elys'ees'de gerçekleş- tirilen, Laurence Olhier ve Moliere ödül- lerine de layık görülen "Sanat" adlı oyun, bugünedek 10'ayakmyabancı ülkede gös- terildi. 'Sanat', Fransa başta olmak üzere gösterildığı her ülkede olumlu tepkiler al- dı. Sean Connery. yönetmen ve oyuncu olarak "Sanafı sinemaya uyarlamak ama- cıyla, oyunun Anglosakson ülkelerdahilın- deki tüm telif haklannı satın aldı. Oyun, be- yaz bir tablo etrafında, üç erkek arasında geçen uyuşmazhk ve anlaşmazlık dolu bir çekişmeyi konuediyor Yasmina Reza. Be- aux-Arts dergısıne oyun yazarlığını ve dü- şüncelennı açıkladı. - Bu oyunu yazmafikriaslında bir rast- lantı sonucu oluştu. Arkadaşlannızdan bir tanesi Martin Barre'nin sadece beyaz renk- teki, tek renk çalışögı bir tabioyu 200 biıı franga ahncaçok gülmüştünüz. Bunun üze- rine de bu oyun yaaldı. Neden? - Benı güldüren fıyattı; tablo değıl. O ar- kadaşımın yaşam koşullannı ve 200 bın frangın onun ıçın ne ıfade ettiğinı bılıyor- dum. Tamamen beyaz renkteki bu tabloyu almak için bu derece de güç sarfetmesi be- ni şaşırttı. Aynca salonunun döşeniş tarzı- na da hıç uymuyordu. Bu bana büyük bir uyumsuzlugun ve büyülenmenin ifadesı gıbi geldi. - 'Sanatta kesin bir antaşılmazhksöz ko- nusu: Bazılan bunu çağdaş sanatta bir aO- lını olarak değerlendirirken diğerleri buna karşı çıktılar. Bu aıüaşılmazlıgı sunmakön- ceden mi tasarlannuştı? - Evet. oyunun içeriğinm işleri bozucu biryanınm olacağını başından beri biliyor- dum. Sahnedebirbirinden farklı konumlar- da üç insan var. Ancak her ne kadar bu ka- rakterler birbırinden ayn da olsa, olumsuz bir konumlama hep digerlerine mal edilı- yor. Dramaturjik bir plan üzerinde 'hayır' sözcüğü her zaman daha kuvvetlı. Bu ko- nuyla ilgilı bir polemik doğacağından emindim. Bu durum beni rahatsız etmiyor. Tam tersine, bu oyunu yazarken saflıktan yana durmamaya kararlıydım. Buna karşıt olarak çagdaşlıkla ılgılı yapılan eleştırile- rin hiçbirisi duymak ıstenılenler değıldi. Tabloyu satın alan Serge karaktennın oyun dimize şöyle dedik: "Işte, tepki gösteren bir seyirci ve onlan en ilkel tepkileriyle kar- şı karşıya bırakan bir oyun." Sev ırcinin hep ilkel gibi görünen tepkiler gösterdiği dog- ru. Bunun yanı sıra sorulması gereken bir soru daha var: "Seyirci neden gülüyor?" Bunun nedeni beyaz bir tablonun. ne bir müzede ne de bir koleksiyoncu da değil de. münasebetsiz bir yerde bulunmasıydı. Beyaz bir yapıt sahneye çıkanlır çıkanl- maz, oyunun temel taslanndan biri haline gelıyor. Öncelikle bunu sorgulamamız ge- etkilenmeye bağlayabiliriz. Beyaz, sembo- lik olarak sözcüklerin boşluğuna da gön- derme yapıyor. Her tür söylemde -buna ar- kadaşlık üzenne söylem de dahil- hiçbir renk beyaz kadar etkin olamazdı. Beyaz, bir avna gıbi. -Öyun 10'avakm ülkedesahneJendL Her ülkede sahneye konan tablonun aynı oMu- ğunu düsünüyor musunuz? - Hayır. hiç sanmıyorum. Tüm dekor ta- sanmcılan benim betimlememe sadık kal- maya çalıştılar. "Etrafi enlemesine beyaz Yasmina Reza, Tony Ödülleri töreninde Sean Connen. ile (üstte, sağda), 'Sanat' oyununda Jean Louis Trintignant. içinde kendısmi çok iyi savunduğunu dü- şünüyorum. - Oyun sahneiendiği diğer ülkelerde na- sıl karşüandı? - 'Sanat' dığer ülkelerde daha az yankı uyandırdı. Bence Fransa'dakı polemigin yaratılmasının nedeni oyundan çok seyır- ciyle ilintiliydi. Tablo sahneye çiktıktan sonra iki üç sözcük sarf ediliyor ve seyırci gülmeye başlıyor. Bu yüzden de kendi ken- rektığını düşünüyorum. Neden yapıt. et- kınlığı olan bir alan dışına çıkanldığı anda msanlan güldürebilecek bir etmen haline dönüşüyor'.' - Tablonun beyaz olmasının aynca bir önem taşıdığını düşünüvor musunuz? - Evet: çünkü beyaz boşluğu ve eksıkli- ği ortaya koyan en yetkin renklerden birta- nesi. Orneğin sıvah. karanlıgın ve doku- naklılığın sımgesı Bunu psıkolojık olarak bir şeritle çevrili beyaz bir tabto." Bu tanı- ma ragmen tüm tablolar bırbirinden fark- lı. Kımısinde digerlerine göre daha çok malzeme kullanılmış ya da şeritler aynı bı- çımde yerleştmlmemiş - Bu tablolan bir gün sergilemeyi düşü- nüyor musunuz? - Bertın'de kımsesiz çocuklar yaranna bir satış gerçekleştirıldi. Temsillerde sah- nede kullanılan iki tablo otuzla kırk bın frank arasında bir fıyata satıldı. Londra'da da bu tarzda bir satış gerçekleştirildi. Bu oyun sayesinde 'Antrios' adını verdiğim bu tablo da kendine göre bir yer edindi - Buoyunu yazma isteğinin ortaya çıkma- sı Lang'da geçirdiğiniz yülarla ilgili olabilir mi? Ekinselliğin sanat üzerinde yol aldığı bir dönemdi. - Kuşkusuz. Çağın kültürel kirlenmesi olmasaydı, bu konu kafamda bu kadar iyi biçimde belirip ortaya çıkmazdı diye düşü- nüyorum. - Sanat eleştirmenlerL tarihçiler ya da deneme yazarianndan oyunu görmeye ge- len oMu mu? - Evet. Baudrillard oyunu çok sevdi. Ben konum olarak. onun söyleyebileceği ya da Jean-Philippe Domecqın söylediklenne çok samimi olarak yaklaşabilecek durum- dayım. lkısi de benim ıçin eskide kalmış in- sanlar değil. - Serge, oyunda kendisini 'çağuıın insa- nı* olarak nitelendiriyor. 'Sanat', çagının yaprtı mı? - Hiç şüphesiz. Oyunun elde ettığı başa- n başka türlü açıklanamaz. Ancak bunun, çağının temsilcisi olmakla bir ilgisı yok. Bu yanlış bir değerlendirme olurdu. - Bunun için mi sürekli 'Sanat'ın asıl ko- nusunun arkadaşlıkolduğunu yineliyorsu- nuz? - Evet çünkü arkadaşlık gerçek ve ölüm- süz bırdeger. Benı asıl ilgilendiren insan- lan yakınlaştıran bağlar. 'Sanat'ın sordu- ğu soru da bu "Bu üç insanı bir araya ge- tiren bağın niteliği ne?" Oyuna daır oluşan en büyük yanılgı; zevklenmiz bir anda de- gişebıldığınden birbirimize karşı cephe alabileceğimizi düşünmekti. Kesinlikle böyle değil. Konu, ortak zevklere sahip ol- mamak değıl. Konu, birinin ötekini kendi değişimlerine dahil etmemesi; dışlaması. Bu gönüllü ya da gönülsüz yanlış anlama ve sonucu belirleyen kuşku, ınsan ılişkıle- rindekı zorluğun kalbinde yatıyor. Feminizın üzerine ilk televizyon clizisi • Senaryosunu romancı Fay Weldon'ın yazdığı "Büyük Kadınlar" adlı dizi, Ingiliz televızyonunda gösterime giriyor. Dizi, feminist bir yayınevinin 1970'li yıllardaki yükselişini anlatıyor. KühürSer\isi-tlk fe- minist televizyon dizisi. gelecek ay tngiliz tele- vizyonunun dördüncü kanalında gösterime gi- riyor. Senaryosunu romancı Fay VVeMon'ın yazdığı ve yapımcılığını Tariq Ali'nin üstlendiği Big Wbmen (Büyük Kadın- lar), feminist bir yayıne- vinin 1970'li yıllardaki yükselişini anlatıyor. Başrollerinde Daniella Nardini, Clare Hounan ve Anastasia Hille'in oy- nadığı ve 2 Temmuz'da gösterime girecek olan dizi, sadece feminist ya- ymevleri arasında değil. diziye konu olan kurgu- sal yayınevinden hoşlan- mayanlar arasında da fe- minizm tartışmalannı canlandıracağa benziyor. Fay Weldon. daha önce dizi üzerine yayımlanan kitabından ötürü de fe- minizm kavramını defor- me etmekle suçlanmıştı. Dizide kadınlar, uzun tartışmalardan sonra Me- dusa adlı yayınevini ku- ruyorlar. Bunu kutlamak için hep birlikte çınlçıp- lak dans ediyorlar. Ka- dınlardan bin ise eşini ve çocuklannı terk etmeye karar verdikten sonra çı- nlçıplak bırakıyor kendi- ni sokaklara. "Bu dizi Tariq'üı fık- riydi" diyor VVeldon. u Ben, kadın ve erkeğin birlikte yaratrıkları her şeyin ilahi bir enerjisi ve canlılığı olduğuna inanı- yorum. Kadınlann bir- likte yaptıklan ise daha itaatkâr. Bunun, femi- nizm üzerineyapılmış ilk televizyon dizisi olması heyecan verici. Big Wo- men, ideolojilerin ve izmlerin ne denli tehlike- li boyutlara ulaşabildiği- ni gösterecek insanlara. Ortalıkta erkeklerden nefret etme hakkını ken- dilerinde gören kadınlar var. Bu, kaçınmamız ge- reken bir şe>". Big Women. duvarlara poster asan feminist ka- dın görüntûleriyle başlı- yor. Posterlerin üzerinde- kı yazı şöyle: "Bir kadı- mn bir erkeğe. bir balığın bir bisiklete olduğu ka- dar ihtiyacı vardır." Yine duvarlara asılan ve üze- rinde cinsel çağnşımla- nn olduğu bazı posterle- rin üzerinde ise "Bu, ka- dınlan sömürüyor" v azı- h. "Şimdi ben de erkekle- rin şöyle bağırmalannı istiyorum," dıyor Wel- don. "Bu,erkeklerialçal- tryor". Dizinin son bölümün- de erkekleri taciz eden bir genç kadın var. "Bu kadın bana korkunç geli- yordu" dıyor Weldon. "Ama tüm genç kadın iz- teyiciler onu sevdiler*\ Dizinin yapımcılan. genç kadın oyunculan- nın da çekimlerden son- ra kendi feminizmlerini daha radikal bir boyutta yaşadıklannı belirtiyor- lar. Dizide ailesini terk e- den Stephie rolünü üst- lenen Hille, konu üzerine şunlan söylüyor: "Femi- nistlerin 1970'lerde sa- vunduklan birçok şev bugün insana gülünç ge- liyor, ama ben yine de Stephie gibi kadınlara savgı duyuyorum ve on- lara karşı bir hassasiye- tim var." Henry Moore 100 yaşındaKültür Servisi- 20. vüzyıl Ingiliz heykeltıraşlannın en önemlilennden biri olarak nitelendirilen Henry Mo- ore, bundan yüz yıl önce Yorkshıre Castleford'da dünyaya gelmişti. Yorkshıre"in engebeli arazısı onun sanat yaşamını derinden etkilemiş- ti. Sanatçının yüzüncü doğum yılı nedeniyle British Museum, Wake- field Sanat Galerisi ve Saınsbur\' Görsel Sanatlar Müzesi'nde düzen- lenecek çeşitli sergılerin yanı sıra Henry Moore Vakfı sanatçının son yıllannı geçirdığı ev ı de zıyarete aç- tı. Henry Moore Vakfı. sanatçının kırk yıl boyunca Rus eşi Irina ıle bir- likte oturduğu \e çahşmalanm sür- dürdüğü 15. yüzyıla ait evi, ziyaret- çilerin ılgisini çekebılecek biçimde düzenledi. Moore'a ait ev halka açık değil, ancak Irinanın heykeii' ola- rak adlandınlan. Moore'un 29 hey- kelinin sergilendiği bahçe ve atölye- si ziyaretçilertarafından gezilebile- cek. Moore'ın lark yıl boyunca ya- şadığı ev. vakıf tarafından o günün şartlanna göre hazırlanmış. Sanat- çının iki asistanı hâlâ evin dekoras- yonu üzerinde çahşmalanm sürdü- rüyor. Henry Moore'un çalışmalan 90 dakikalık tureşliğinde izleyicile- re tanıtılıyor. Nisan ayında ziyarete açılan ve ekim ayı ortalanna dek açık kalacak olan Moore Evi için dü- zenlenen tur. her gün saat 14.30'da başlıyor. Moore'ın çalışma metodu- nun ve düşüncelerinın aktanldığı tur, bütün izleyicileri büyüleyici nitelik- te. Bahçede yer alan en önemli yapıt- lanndan biri, yapım aşamasının tüm aynntılanyla anlatıldığı 'Mother a'nd ChikJ' adlı heykel. 1944'te an- nesininölümü. 1946'da tek kızı olan Mary'nin doğumu üzenne. anne-ço- cuk ilişkisini kişisel bir durum halı- Sanatçının Mother aııd C hild adlı hey keli evininbahçesinde sergileniyor. ne getiren Moore, 1940'lann sonu ile 1950'lerde bu konuyu ele alan bir dizi yapıt üretmişti. Taş ve tunçtan yaptığı soyut ama organık biçımlı yapıtlanyla 20. yüz- yılın önde gelen sanatçılanndan bi- ri olan Moore, 1986 yılında yaşama v eda etmişti. 1919 yılında Leeds Sa- nat Okulu'na giren sanatçı. 1921 "de bu okulun heykel bölümünü bitire- rek Kraliyet Sanat Yüksekokulu için üç yıllık burs kazanmıştı. Moore ögrencilik yaşamı boyun- ca derslere önem vermedı. onun için Londra müzelerinde büyük ustalann yapıtlannı görmek her zaman daha çekici gelmişti çünkü. Eskıçağ hey- kellerinin büyük yer tutuğu British Museum'da dolaşmak. sanatçının vazgeçemediği şeylerden biri oldu. Moore. Avrupa heykel geleneği- ne karşı çıkıyor, ilkel ve arkaik hey- kele ilgi duyuyordu. Mısır, Etrüsk ve Afrika yerlilerinın sanatının este- tik anlayışı onu baştan çıkanyordu. 1928'de ilk sergisini açan sanatçı, tam da bu sıralarda Londra Taşıma- cılık kurulundan da ilk siparişini al- dı. 1929'da Rus kökenli Inna Ra- detzky ile evlenen Moore. uzun sü- re eşiyle birlikte çalışmalar yaptı. 1930'larda Moore yavaş yavaş in- san figüründen soyuta doğru kay- maya başladı. 1931'de Londra'daki Leicester Galerisi 'nde bir sergı açan Moore, sanatçı arkadaşlan tarafın- dan desteklense de başından büyük eleştiriler aldı. Bu eleştiriler sanatçı- nın Kraliyet Sanat Yüksekoku- lu'ndaki görevinden aynlmasına ne- den oldu. Moore aldığı eleştirilere rağmen düşündüğü biçimde çalış- mayı sürdürdü hep. 11. Dünya Savaşı sırasında malze- me bulamaması, onu küçük objeler üretmeye ve çizim yapmaya zorladı. 1946 yılında Nevv York Modern Sanatlar Müzesi'nde tüm yapıtlan- nı kapsayan bir sergi düzenleyen sa- natçı. bu nedenle ilk kez Amerika'ya da gitmiş oluyordu. Aynı yıl Vene- dik Bienali'nin heykel ödülünü ka- zanan sanatçının adını bütün Avru- pa duyacaktı bundan sonra. 1953'te hastalanan sanatçı, kendi iç dünyasına dönerek yapıtlannı bu yönde oluşturdu. 1958'de60. yaşını kutlarken artık topluma mal olmuş- tu. ama yine de kendi düşüncelerini gerçekleştiriyor. heykel sanatmakat- kılannadevamediyordu. 1963'tebir îngiliz yurttaşının alabileceği en bü- yük nişan olan liyakat nışanı ile ödüllendirilen sanatçının yapıtlan birçok önemli koleksiyoncunun ya- nı sıra Much Haddham'dakı kendi evinde ve Kanada'nın Toronto ken- tindekı Henry Moore Heykel Mer- kezi'nde bulunuyor. 'Semiha b. unplugged' belgeseli akademi arşivinde Kültür Servisi -İlk kez 5. Ulusla- rarası Istanbul Bıenah'nde gösterilen Kutiuğ Ataman'ın 'Semiha b. unp- lugged'belgeseli uluslararası başan- lara imza atıyor. Bu yıl Uluslararası Istanbul Film Festivali'nde de göste- rilen belgesel. Sınema Sanat ve Bi- limleri Akademısi tarafmdan arşıve alındı. Her yıl Oscar ödüllerini de dağıtan akademi, yönetmenin ilk uzun metraj çalışması 'KaranlıkSu- lar' filmini de özel arşivinde sakla- mak üzere 3 yıl önce almıştı. Türkıye'nın 88 yaşmdaki ilk kadın opera sanatçısının, hayatını ve sana- tını kendi anlatımıyla sunan 7 saat 42 dakikalık bu belgesel film, yurtdı- şmda da pek çok film festivaline ve sanat bıenalıne davet ediliyor. Her iki yılda bir farklı bir Avrupa ülkesi mekân alınarak oluşturulan ve bu yıl 28 Haziran-11 Ekım tanhlen arasında Lüksemburg'un değişık mekânlannda gerçekleştırilecek olan Manıfesta Bıenah'ne de Türkiye'den çağdaş sanatlar alanında Kutiuğ Ata- man seçildi. Robert Fleck. Maria Lind ve Barbara Vandeıiin'den olu- şan küratörler, 40'dan fazla Avrupa ülkesini dolaşarak katılımcılan be- lirlediler. Sergiye44 sanatçı yapıtla- nnı sergılemek üzere davet edildi. Kutiuğ Ataman'ın 'kutiuğ ata- man'ssemiha b. unplugged' adlı bel- geseli 1998 Montreal Bienali'ne de katılacak. Bıenal küratörü Claude Gosselin'ın 'dreamcatohers' (düş ko- valayan) olarak nıtelendirdiği sergı, tüm dünyadan seçilen 50 sanatçının katılımıyla 27 Ağustos'ta Montre- al'in değişik kültürel mekânlannda başlayacak. Belgesel aynca Sao Paulo'nun kültürel mekânlannda 22 Eylül-25 Ekim tarihleri arasında gerçekleşti- rilecek olan 12. Brezilya Video Fes- tıvali'ne de katılacak. Festıvalde, ge- nış bir konseptle video projelerine, CD-rom çalışmalarına, uluslararası çıkışlannı gerçekleştirmiş sanatçıla- nn yapıtlanna ve farklı temalardaki konferanslara da yer verilecek. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Günaydın( Bandrolcüler! Duyduğumda inanamadım. Ama sonra baktım, aynı akşam televizyon ekranındalar. Bazı yazarla- nmız ve yayıncılarımız Ankara'ya koşup Kültür Ba- kanımızla görüşmüşler. Görüşebilirler elbet. Buraya kadar bir tuhaflık yok. Yazar ve yayıncı sıfatını taşıdıktan sonra, Kültür Ba- kanı'yla görüşmeyecekler de kiminle görüşecekler? Gelgelelim tuhaflık, gönjşme konusunda ve Ba- kan'a yöneltilen taleplerde. Bir süre önce Savaş Ay'ın korsan yayıncılıkla ilgili programında bandro- lü savunan ve: "Bu işe devlet el koysun" diyenle- rin başında gelen bir yazarımız, Bakan'a şöyle de- mez mi: "Biz, devletin bu korsan yayıncılık işine el koymasını istıyoruz. Ama bunun bir sansür aracı- na dönüşmesini de istemıyoruz. Bunun için bura- dayız!" Sevsinler sizi! Yani siz oradasınız, çünkü olası bir sansüre en- gel olmak istiyorsunuz. Oradasınız, çünkü bu düzenleme yürürlüğe gir- dikten sonra, ilerde, farklı düşünen ilk kültür baka- nıyla birlikte sansür de geldiğinde: "Biz vaktiyle bu- nun için savaşım vermiştik!" diye şişineceksiniz! Kuzum siz, kimi kandırıyorsunuz? Bandrol düzenlemesinın yürürlüğe girmesine yal- nızca iki hafta kala Ankara'da neyi değiştırebilece- ğinizi umdunuz? Aslında ummadınız. Umamazdınız. Çünkü siz, vakit varken kendi sivil toplum kuru- luşlannızda çalışıp, çözüm üretip, devletten yalnız- ca bu çözümlere uymayacaklar için yaptınm iste-' mediniz. Siz, işin en kolayına kaçıp, çözümü doğrudan devlete bıraktınız! Ve şimdi, siyasal iktidar kendi çözümünü yasal düzenlemeye bağladıktan sonra -ve en azından bir kısmınız da tetevizyon ekranlanndan o çözümün ör- neğin bandrol bölümünü hararetle savunduktan sonra-, devtete gidip aslında şöyle dıyorsunuz:' "Bak bu çözüm iyi, ama sakın bunu sansür için kul- lanmaya kalkma!" Neyeyanmakgerekiyor, gerçekten bilemiyorum. Bugün: "Hiç sansür için kullanılır mı?" diyen bir iktidann bu sözünün yannki iktidartan da bağlaya- cağına inanacak kadar saf oluşunuza mı? Bu kadar saf değilsenız eğer, o zaman milleti bu kadar aptal sanmanıza mı? Ikı hafta önce, bu konuyu ele aldığım yazımda ay- nntılı olarak belirtmiştim. Türkıye'de bandrol olayı- nın vardığı asama, yalnızca ve yalnızca hemen her gün "sivil toplum" sözünü ağzından düşürmeyen bir "aydın" krtlesinin gerçekte böyle bir toplumun kurumlannı oluşturmakta ne denli yetersiz olduğu- nu kanrtlıyor. Pekı bu neden böyle? Bir kez daha yineleyelim. Sivil toplum olmak, yalnızca "sivilleşelim" de- mekle ve bazı kurumları "ismen" oluşturmakla eri- şilebilecek bir hedef değildir. O kurumları -diyelim yazar ve yayıncı kuruluşlannı!- bir kez oluşturduk- tan sonra, işi artık son derece ciddi tutacaksınız. Bi- rincil hedefinizin her dakika genel politika üzerine "ahkâm kesmek" olmadığı bilinciyle hareket ede- rek, hep somut olaylann üstüne somut adımlarla gi- decek, bunun için gerekli düşünsel çalışmadan ve sürekli bilgi edinme yükümlülüğünden de hiç ka- çınmayacaksınız! Ve belki de en önemlisi, somut adımlar atmak ıçin mutlaka "sıranın size geimesini" bekleme alışkan- lığına sonrasız veda edeceksinız! Bütün bunları yapmadan: "Biz sivil olmak istiyo- ruz!" diye ortaya çıkarsanız eğer, o zaman ancak, tıpkı on yıllardır ve bugün olduğu gibi, siyasal ikti- darların size "uygun" göreceği sivillik kontenjanıy- la yetinirsiniz! Shakespeare soneleri resitali • Kültür Senisi - Alper Almelek'in Shakespeare soneleri beste resitali 27-28 Haziran tarihlerinde saat 21.00'de Robert Koleji Amfiteatr'da gerçekleşecek. Doğayla içiçe bir amfiteatnn taş koltuklannda izleyenleri 16. yüzyıla taşımak amacıyla düzenlenen resitalde Shakespeare'in soneleri; şan.tiyatro ve dans aracılığıyla izleyenlerin beğenisine sunulacak. Alper Almelek ve 15 arkadaşının katılımıyla gerçekleşecek olan resital, ücretsiz olarak izlenebilecek. 'Eski Beşiktaş' îotoğraf sergisi • Kühür Servisi - "Eski Beşiktaş' başlıklı fotoğraf sergisi. Beşiktaş Beledıyesi Ortaköy Kültür Merkezi Sergi Salonu'nda sürüyor. 1950-1960 vıllan arasında Hilmi Şahenk tarafından çekilen fotoğraflann 65'i Beşiktaş, 55'i de Istanbul'un diğer semtlerine ait. 26. ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ BLGUN • AKM Büyük Salon'da saat 19.00'da Bilkent Senfoni Orkestrası'nın konseri izlenebilir. AKM Konser Salonu'nda saat 21.30'da Nalan Altınörs'ün solo konser verecek. YAREV •Ava İrini Müzesi'nde saat 19.00'da Lozan Oda Orkestrası'nın konsen yer alıyor. 12. ULUSLARARASI İZMİR MÜZİK FESTİVALİ BUGUN • KÜLTÜRPARK AÇIKHAVA Tİ\ ATROSU'nda saat 21.30'da 'Savaştan Barışa, Aşktan Kavgaya Mustafa Kemal' isimli oyun izlenebilir. BUGÜN • AKSANAT'ta 12.30 ve 18.30 saatlerinde laser- disc'ten Ray Charles'ın caz konseri izlenebilir. • Borusan Kültür ve Sanat Merkezi'nde saat 19.00'da Gülgün Üçel Ayberg'in katılacağı '17. yy. lngilteresi'nde Türk Kültürü' başlıklı söyleşi izlenebilir. • İstanbul tl Kütüphanesi Konferans Salonu'nda saat 14.00'te Perihan Ergun'un katılacağı 'Cumhunyet Aydınlanmasında Öncü Kadınlar' konulu söyleşi gerçekleşecek. • İFSAK'ta saat 19.30'da 'Fotoğrafta Teknolojik Gelişmeler ve Fotoğraf başlıklı panel yapılacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear