14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 MAYIS 1998 PERŞEMBE 75.YIL Türkçe Kuran Türkçe Ibadet Kuran'm Türkçeye tercümesi yeni biı şey değil- dir. Türkler Isiam dinini kabul ettikten sonra bun- iann içinde zamanlanna göre hakikaien âlim deni- lecek kadar okumuşiarın hemen hepsi -maatteessüf çok yanhş bir gidişle- Arap dilini bütün gelenekle- riyle öğrenmişlerdi. Arapçanın en büyük kamusu bir Türk'ün eseridir. Türk âlimlerinden birçoğu il- mi eserlerini Arap diliyle yazmışlardır. Arapcada bu kadar, hatta pek çok Araplann bilmeyecekleri ka- dar derinleşen Tûrkler tabii Kuran'm manasını da pek iyi biliyorlardı. Kuran üzerine yazılmış en esas- h tefcirler Tûrkâlirnlerinindir. Kazi Beyzavi Türk"tür, Zimahşeri Türk'tür. Türkler Kuran'ı yalnız tefsir ermemişler, tercü- me dahi etmişlerdir. Zaten tefsir eden tercümeyi haydi haydi başanr. Ne hacet, Kuran üzerine yapı- lan vaızlann hemen hepsi şerhli, tefsirli ve biraz da hikâyeli bir tercümeden başka bir şey degildir. Ku- ran'ın tercümesine dini veya akli hiçbirengel yok- tur. Ruhülbeyan ismini taşıyan ve baa Kuran kitap- lannm sahife kenarlanna tabolunan tercüme hayli eski ber tercümedir. Hal böyle iken bir nice zaman adlanna ûlemayi rüsum denilen birtakım hocalar arasında Kuran'ın tercümesi caiz ve mûmkün olur mu olmaz mı, di- ye bitip tükenmez bir meselenin dedikodulan var- dı. Hiç lüzumu \e yeri olmadığı halde ortaya böy- le bir bahıs çıkanlmış orması bizde ilmin iyiden iyiye alçaldıği zamanlara tesadüf eder. Padişahla- nn halkı cehalet karanlığı içerisinde bırakmaktaki menfaatlerinden başka üç bes Arapça kelime öğre- nerek kafasma her sank saranın âlim sayıldığı za- manlar bu gibi hezeyanlann meydan almış olması- nı şimdi pek tabii buluyoruz. Çünkü o vakitler sa- nklılık bir nevi geçim sebebi olmuştu. Sanklüar kendilerine ekmek veren sanfm pabucu dama atıl- mak korkusuyla koyu birtaassup içinde herkesi yıl- durnayı meslek edinmişlerdi. Kuran'ın Türkçeye ter- cümesi de işte onlannbu suretle herkesi korkutmak istedikleri işlerden biri idi. iyi Arapça bilen hoca Kuran'ı okuyarak manası- nı banasöylüyor muydu söylemiyor muydu? Onun bana anlattığı mana Kuran'ın Türkçeye tercümesi değil de nedir? Ve zaten Kuran nihayet manası an- laşılmayacak bir kitap rrudır? Bilen tercüme etsin ve dikkatle tercüme olunsun, işte istenilecek budur. Eski tercümelerinden başka on beş yirmi sene- dir değerli ve selâhiyeth bazı zatlar Kuran'ın tercü- mesine itina ve ihtimam ettiler. Bu suretle ortaya gü- zel tercümelerçıktı. Bunlar diğer selâhiyetli zatlar tarafindan tetkik olunarak muvafik bulundu ve böy- lelikle vaktiyie bazılannın manasvz bir taassup ile kanştırdıklan pek tabii bir mesele en tabii şeİdin- de haUolunmuş oîdu. Bu tercümelerin çoktan beri basımı da yapılmıştır. Şimdi onlan Türkler okuya- rak din kitaplanrun hüküıtüerini doğrudan doğru- ya kendi dillerinde kendileri görüp anlıyorlar ve bundan da pek tabii olarak şahsi zevk buluyorlar. Vaktiyiebazı hocalann tercümeye neden engel ol- mak istediklerinin hakiki sebebini yukanda yaz- dık. ttiraf olunmayan bu hakiki sebep dışmda ola- rak onlar ortaya Kuran Allah tarafindan Arap dilin- de mi yollanmıştır. yoksa Tann Taalâ Peygamber'e onun manalannı ilham ermiştir de Peygamber mi o manalan kendi dilinde ifade eylemiştir diye bir me- sele çıkarmışlardı. Bununla maksatlan Kuran-ı Ke- rim gökten böyte inmiştir diyerek kelimesme do- kundurmamaktı tabii. Halbuki ruh ve manasının nerelerden geldiğinden katınazar Kuran'ın malûm ve mevcut ifade şekli ile Peygamber' in ağzmdan çık- mış bulunduğuna şüphe yoktur. Bu manasız bahis etrafında bizim kendimizin bir hatıramız vardır ki arasıra andıkça hâlâ gülmemek elimizden gelmez: Galatasaray Lisesi'nde din dersleri hocası >Ha- fizRefi Ef. isminde bir ihtiyar. Kendisince çok âlim. Yalnızkendisince değil, başkalannca da öyle olma- lı ki hocamız aynı zamanda Şeyhülislamlığın Şeri- at Kanunlan'nı tnceleme Meclisi azasından. Tu- fandan sonra yeryüzündeki insanlarla beraber hay- vanlann da hep Nuh'un gemisine ahnanlardan ço- ğakhğıni biliyor. Dünya yûzündeki hayvanlann çok- luğuna bakılarak bunlann hatta birer çiftinin o ge- miye nasıl sığmış olacağı ınsanı tereddüde düşüre- bileceğinden bizim Hafiz Refi Ef. bazı hayvanla- nn birçok cinslere meydan verdiğini ve mesela fa- renin tufanı takiben domuzun burnundan düştüğü- nü biîe biiiyor. Hem bu malûmat öyle her yerde de yoktur. Tek nüshası kendisinde olan yazma bir ki- tap bumalûmatı içine almaktadır, o datalebesini pek sevdifi için lütfen o kitaba bakarak bize bu cevher- leri yumurtluyordu. Günün birinde hoca nefes nefese, kaşlar çatık ge- Up kürsüye gectikten sonra bekledi. Bekledi ki ta- lebe: - Hayır ola hocaefendi bir kederiniz mi V3.fl Desinler. Denildi ve o başladı: - Sormayın çocuklar. Dünden beri hiddetten bo- ğulacak gibiyim. - Aman hocaefendi? - Nasıl kızmam efendim. Adma Şemsettin Sami denilen bir balkabağı tutup Kuran-ı Kerim'i tercü- me etmemiş mi? Yalnız bu kadar değil, bu balka- bağı Kuran'ı tercüme etmiş, Maarif 'e vermiş. Ora- daki cahillerbu tercümeyi pekbeğenerek aferin de- mişler, o balkabağıru takdirlere boğmuşlar. Tercü- rnerünbasıhraveyaftilrrıasHmmüsaadeetrnişjer. Der- ken nasılsa bir iz'an sahibi yahu bu tercümeyi bir kere de Şeyhül Isîam Dairesi görsün demiş, oldu- ğundan kitap bize kadar geldı. - Okudunuz da fena mı buldunuz hocaefendi? - Ne okuması?.. Ben öyle şeyi okur muyum hiç? - E ne yaptınız hocaefendi? - Ne yapacağım, tercümenin imhasma ve o cahil balkabağımn da kiçma seksen sopa vurulmasına karar verdûn!.. Bu hikâye görüldükten sonra Osmanlı Imparator- iuğu'nun batmaya neden mahkûm bulunmuş oldu- ğu bir daha ve daha iyi anlaşıhr. Bir cemiyetin için- de ilim ve akıl meseleleri bu kadar hezeyana uğra- tıiacak olursa o cemiyetin manası kalmadıktan baş- ka hayat hakkı da şüpheye düşer. Bereket versin ki Türk'ün bünyesi sa|lamdır ve zaten taassuba bürünmüş o zahhi ilim şekiUeri ay- n bir sınıf içinde idi. Asü Türk halk kitlesi ise ipti- dai safiyeti ile kendi aleminde yaşayıp gidiyordu. îşte bu ce\'her şimdi asil kendi devri olan Cumhu- riyet devrinde en doğru yolunu bulmaktadır. Ana- yasamız gereğince kimse kimsenin vicdani inancı- na kanşamaz. Herkes istediği gibi inanır. Ancak en basit sağduyu icabı olarak nihayet Türk ibadete ait muamelelerinde dahi kendi kalp ve vicdani gibi kendi dilini kullanrnayı tercih edecektir tabii. Içti- mai cihetini nazari dikkate alarak bunun böyle ol- masını biz de pekâlâ isteyebiliriz. Yunus Nadi /25 Ocak 1932 Cranhuriyet'iiL, Demokrasinin Âychnlanmanın Savunucusu OlmakŞÜKRAN SONER Yunus Nadi, Atatürk'ün adını koy- duğu Gazete'nın 7 Mayıs 1924 tarih- li ilk sayısında. gazetenin amaç ve yo- lunu açıklayan yazısmda, çıkış tarihi- nin gecikmesine de değiniyor. Adı Cumhuriyet olan gazetenin yayın ta- rihinin, Cumhuriyet'in kuruluş tarihi olan 29 Ekim 1923 "e yetiştinlmesinin anlamına karşın, teknik nedenlerle ya- şanan gecikmeyi bir başka anlamda hayırlı. isabetli buluyor. Cumhuriyet ga- zetesinin 74 yıllık, bundan sonraki ya- yın yaşamında da anayasası olarak ka- lacak ilkelerini özetliyor: "Cumhuriyet ne hükümet ne de fır- ka (parti) gazetesidir. Cumhuriyet sa- dece cumhuriyetin. daha ilmi ve şamil (jTazetemizin 74. yıldönümünü, yine dünya4a tek örnek olarak aralarında örgütlenecek kadar işi ileriye vardırmış, kenetlenmiş CUMOK'larla, Cumhuriyet okurlan ile paylaşırken, kimi güzellikleri anımsayarak birlikte gülümsemeyi seçebiliriz.. (yaygın) ifadesivle demokrasinin mü- dafîidir (savunucusudur). Cumhuri- yet ve demokrasi flkir \e esaslaruıı ih- lal eden (çiğneyen) ve yıkan. yıkma\*a çalışan her kuv>etle mücadele edecek- tir.." Cumhuriyet değerlenni, Atatürk dev - rim ve ilkelerini, aydınlanmacılığı top- luma yaymak sorumlulugu ile yayın ya- şamına giren gazetenin sahiplerinin değil. okuyucunun malı olduğu. oku- yucunun da her şeyden önce tarafsız \e önyargısız haberler görmek isteye- ceğinin altı yine Yunus Nadi'nin bu ilk yazısında çiziliyor. Ulusal Kurtuluş Savaşımızm yanın- da yerini alan Yeni Gün ile Cumhuri- yet gazetelerinin yayın yaşamından, Cumhuriyet, devrimler tarihimizin de bir aynası olan alıntılar, kimi köşe ta- şı sayılabilecek seçmeler. Cumhuriyet gazetesinin. başta "70. yü". çeşitli yıl- larda, önemli yıldönümlennde yayım- lanan eklerinde yer almıştı. Yunus Na- di. Nadir Nadi başta, Cumhuriyet kim- liğinde öne çıkmış yazarlanmızın dü- şüncelerinden. günlük yazılanndan, yaşamöykülerinden kimi anlamlı ke- sitler de bu eklerden izlenebilir. Cumhuriyet okurlanmn titizlığmi, bu ekleri nasıl sakladıklannı bildiğimiz- den, bunlan bu sayfa içinde yinele- mek gereğinı duymadık. Dünyadabir başka örneği yaşanmamış, Cumhuri- yet değerlerinden sapmaya, ıkı el. çiz- gi değişimi gırişimınde. okur boyko- Adını Atatiirk'ün koyduğu Cumhurivet dönemin tüm olumsuz koşullannda Yunus Nadi tara- findan kunıldu. Daha sonra aynı büyük çabayla Nadir Nadi'nin öndertiğinde bugünlere koşru. Çalışanlar için CumhuriyetHtKMET ÇETtNKAYA 1966'dan 1998'e kaç yıl geçti? 33 yıl!.. 6 Kasım 1992-7 Nisan 1993 arasındaki 5 ayhk aynlık dönemi hariç hep Cumhuri>et'teyim!... Neden Cumhuriyet'teyim? Adam gibi gazetecilik yaptığım için... Cumhuriyet ve ben 33 yıldır aynlmaz bir parçayız... Zaman zaman kızsam da. öfkelensem de Cumhuriyet'siz yapamam... _. -« . . . Cumhuriyet yaşamımın bir 33yıllık p^h -t7 . . •' Cumhunyet 75 yaşında ve ben 33 yıldır çatısı OOl/ni7l altındayım... oC7vWffl Cumhuriyet benim için yaşlanmış değil, genç bir sevgili!.. O bir sevda, o bir tutku!.. Kimi zaman sevinçli. kımi zaman hüzünlü!.. Bunca pislığin, üçkâğıdın içinde onurunu koruyan can yoldaşımız... Acılan. sevinçleri. hüzünleri, kaçışlan birlikte yaşadık... Ben Cumhuriyet'le çok şey öğrendim, orada doğnılan buldum. Mutluyum!.. 'Cumhuriyet'te yazmak' ATAOL BEHRAMOĞLU "Cumhuriyet"te yazmak bu ülkede eli kalem tutan herkesin sanıyorum ki az çok hayalidir... En çok satan gazetelerdekı yazar arkadaşlanmızın bile "Cumhuriyet''te yazmayı içlerinde bir özlem olarak (hiç değilse zaman zaman) duyduklanna inanıyorum... Bu neden böyledir? "Yükseten" fakat gelip geçici ^değerler" ortammda "Cumhuriyet" bugün belki her zamankinden çok kalıcı değerlerin simgesi olduğundan... Her hafta "Cumhuriyefteki köşemde yazımı ve imzamı görmek bana maddi değerlerle ölçülemeyecek bir mutluluk yaşatıyor. Çünkü "Cumhuriyet" okurunun göz atmakla yetinmeyen, gazetedeki her sözcüğü hakkıyla okuyan, tartışan, sorgulayan gerçek bir okur olduğunu biliyorum... Gazetemiz bütün yoksunluklara rağmen bu ülkenin *vicdan"ı olarak yayınını güçlenerek sürdürebiliyorsa: çalışanıyla, okuruyla, yazanyla en güç koşullann üstesinden özveriyle gelebiliyorsa. ülkemizin geleceğinden umutlu olmamız için yeterli bir nedene sahibiz demektir... Neden 'Cumhuriyet' ÜSTIW AKMES Okurun yok edilip "müşteri "nin oluştuğu bir ortamda "Cumhuriyet", saygın fıkir gazetesi kimliğini koruma savaşını vetmiş dördüncü yılında da sürdürmekte. Pekâlâ bilinmekte ki, gazeteler artık muhabiri, yazarı, çizeri, haber zenginliği, yorumlan için ahnmıyor. "Promosyon " adı altında gazeteler büyük holdinglerin pazarlama broşürüne dönüşmüş durumda. Gazetelerin sayfalannda fıkir platformlan oluşturmak giderek olanaksızlaştı. yok oldu. Tencere, tava, tabak, çanak eklentileri nedenivle basırı artık ivice ağırlaştı. "Cumhuriyet", bu olumsuz ortamda ve vetmiş dört yaşında kültür, bilim, sanat ve siyasette hem çağdaş, hem evrensel kalabilme uğraşı veriyor. Bir yandan yaşamaya, öte yandan laik cumhuriyetin ilkelerine okuruyla, yazanyla, çizeriyle, tüm çalışanlarıyla sahip çıkmaya çabalıyor. Çıkmaz sokaklar ortammda avdmların buluştuğu kavşak olmanın haklı gururunu ve onurunu gelecek kuşaklara taştyor. Yaşama ortamı OKTAYEKİ\Ct Dr. ERDAL ATABEK Cumhurivet Kü tur gazete ^ * etkisini ciddiyet, dogruluk, uygaHık, çağdaşhkla eşdeğer sürdürmüştür. Her zaman 'Cumhuriyet okumanın bir kültür ölçütü, bir uygarlık göstergesi' olduğu kabul edilmiştir. Cumhuriyet 'te çalışmak, Cumhuriyet'inyazan olmak, Cumhuriyet okuru olmak her yerde. her dönemde sorumluluk sahibi olmak, özverili olmak, mücadeleci olmak anlamım da taşımışttr. Güçlükler, engeller oıtu daha da saygın, daha da önemli kılmışttr. Gerçekten bağımsız tek gazete. Bu da Cumhuriyet 'eyeter. Cumhuriyet benim için sevgilenmın. coşkulanmın ve gerilimlenmın hem simgesi, hem de yaşama ortamı. Bir mimar olarak tarih ve doga mirasına olan sevgimı Cumhuriyet paylaşmasaydı. bu alandaki mücadeleme omuz venp olanak sağlamasaydı. kimbilır belki de aynı sevgı umutsuzluğa dönüşürdü. Ama Cumhuriyet buna sahip çıktıkça. coşkulanmın da hep diri kalmasına yol açıyor...'Gerilimlerim' de \ine Cumhuriyet'le birlikte bir anlam taşıyor. Çevre yağmacılanna kızıyorum. bakıyorum ki Cumhunyet de kızıyor Tarih talancılanna bağınyorum. bakıyorum ki Cumhuriyet de bağınyor. Gökdelenciler benı mahkemeye veriyor; bakıyorum kı Cumhuriyet'i de vermişler... Böylesi bir buluşma bilmem nasıl tanımlanabılir kı?.. DEXÎZSOM Elinde "klasik" su şişesi ile Şük- ran Soner, odadan içeri girip de "Cumhuriyet senin için ne anlam taşıyorsa >az" dediğınde Halikar- nas Balıkçısı'nın yanında buldum kendımi. 1973 yıhydı. Babam denizciydi; Amerikadö- nüşü gemi İzmir'e gelmiş ve Istan- bul'a uğramadan tekrar uzun bir se- fere çıkacağı için yanına çağırmış- tı beni. Birlikte 50 yıllık arkadaşı Cevat Şakir'in evine gitmiştik. Balıkçı. sa- lonun ortasına yüzükoyun yatmış çalışıyordu. doğruldu, kocaman bir "Merhaba" dedı. Koyu sohbet. Balıkçı'nın gözleri görmeyen eşinin getirdiği kahve ile Biryürek çarpıntısı aralandığında. "Bizim oğlan Cum- huriyet'teçauşmaya başla\ acakrmş" dedi babam. Estek köstek liseyi bitirmiş bir gence, üniversiteye kadar sokaklar- da dolaşacağına birkaç aylığına gi- dip geleceği adresi belli bir yer bu- lunmuştu. Balıkçı, "BakdeUkanh" dedi: "O Pembe Konak var ya, o ko- nak. İşte orada ben de çalıştım." Balıkçı "nın koltukta oturacak gü- cü yoktu ama, bilmedığim bir kona- ğm koridorlannda büyük bir heye- canla koştunıyor, odalanna girip çı- kıyordu... Sözü konağın cümle ka- pısına getirdi: "*Ben o kapıdan ilk girdiğimde > ü- reğim yerinden çıkacak gibiydL Bak bakalun, senin de yüreğin çarpacak mı? Çarparsa gazeteci ohırsua Ama, gazeteci olduktan sonra da her gün yüreğin ilk günkü gibi çarpmalı.. Eğer bir gün. o kapıdan içeri girer- ken. yüreğinin çarpmadığını hisse- dersen, bırak bu işi." Ne olduğunu anlamadan "olur" dedim. Aylak aylak Cağaloğlu yokuşunu tırmanıp da Pembe Konağın kapısın- dan içeri girdiğim o ilk gün, Balık- çı'nın ne demek ıstediğinı anladım. Cumhuriyet bir yürek çarpıntı- sıymış... tu ile izin vermeyen Cumhuriyet okur- lanna. Cumhuriyet'i, değerlenni. sa- hiplenni. yazarlannı anlatmaya çalış- mak, bir anlamda tereciye tere satmak gibi de olabilir. Gazetemizın 74. yıldönümünü, yi- ne dünyada tek örnek olarak aralann- da örgütlenecek kadar işi ileriye var- dırmış. kenetlenmiş CUMOK'larla, Cumhuriyet okurlan ile paylaşırken, kimi güzellıklen anımsayarak birlik- te gülümsemeyi seçebiliriz.. Okurun Cumhuriyet çalışanlanna her gün Cumhuriyet anayasası, Cum- hunyet'in patronluğunu yapmak adı- na hesap sorduklan, ancak patronu ol- mayan bir gazeteyi paylaşmanın, Cum- huriyet ailesinden olmanın ayncalığı- nın keyfini çıkarabiliriz.. Sabah sabah bir kahve- çay içip, soluk almadan, gazetedeki bir dil yanlışı, çıkmayan bir haber. kızdı- ğı bir görüş için öfkeli he- sap soran okura hesap ver- meye alışamayan, telefon kapatanlardan. Cumhuri- yet ailesinden sayılanlara pek tanık olmadım. Cum: hunyet çalışanlan çok kı- sa bir zaman dilımı içinde, okur karşısında boynu eğik. gazeteyi yönlendirmeye kalkışan, başta siyaset, ki- mi güç odaklan karşısında ıse bıraz ukala olmayı öğ- renirler. Gazeteciliğimin çömez yıllannda elime geçen bu- günkü ölçülerle hiç de önemli olmayan, ancak o tarihlerde bana çok önem- li gelen bir habenn. Nadir Nadi'nin en yakın arkadaş- lanndan birini doğrudan il- g\lendirdiğini öğrenmiş- tim. Müdürümüzün öneri- si ile konuyu Nadir Na- di'ye sormaya kalkışmak gibi bir yanlış yapmıştım. Çocukluğumu gözeterek önce sevecen dinledi. Ha- ben kullanıp kullanmama- yı sormak istediğımi anla- yınca da bir cümle ile der- sıni verdi: "Sen gazeteci değil mi- sin? Sana ne benim arka- daşhğımdan. Haber değe- ri varsa kov-arsm,yoksa koy- mazsın" dedi. Cumhuriyet gazetesinde "patron, patro- nun arkadaşı, patron çıka- n." kavramlannın. düşün- cesinin bile suç olacağını öğretti. Ama Cumhuriyet'te baş- ka güç ve baskı odaklan eksilecek gibi değildi.. Bir gece geç saatte bir işten döndüğümde, benim en gencı, onun da en yaşlı Cumhuriyet çahşanı ola- rak övündüğümüz yıllar- da, Hıfn VeWet VeBdede- oğlu Hoca'nın sayısız kez aradığı notu ile karşılaş- tım. Hoca hangi saatte ge- lirsem geleyim. hemen ara- mamı istemışti. Öfkesi giz- li, daha çok kaygılı bir ses- le. "Nevin var kızun. başı- na bir şe>' mi geldi?" sonı- su ile doğrudan söze girdi. Olaylann yoğunluğu ile he- nüz okuyamadığım o gü- nün gazetesinde, yanlışlık- la benim imzamla girmiş, bana ait olmayan bir yazı- nın kurgulanışından, dilin- den, içeriğinden benim ola- mayacağına karar vermiş, ciddi bir sorunum olduğu- nu düşünmüştü. Hoca iyi olduğumu, daha doğrusu ruhsal bir sorun yaşama- dığımı öğrendiğıne sevi- nirken, ben onaylamadı- ğım bir yazıda imzamın çıkmış olmasmı öğrenme- nin öfkesi içindeydim. Şimdi 32 yılın ardından. Cumhuriyet okurlanndan. kimbilir ne kadar çok ağır eleştirilere hedef olduğu- mu, nasıl sert tartışmalar yaptıgımızı, kendimi ve ga- zeteyi ne kadar çok savun- mak zorunda kaldığımı ke- yıfle, gülümseyerekanım- sıyorumda.. "Neyinaduıa'"mı? Tabii ki Türkiye'nin içinde bu- lunduğu sıcak sorunlar \e gündeme bağlı olarak ko- nularçok fazla değisti. Ama çerçevesi Cumhuriyet, dev- rimler, insan haklan, ay- dınlanma çizgisi içinde, ya- şanan, yaşanmakta olan kavram kargaşası. bakış açılan. görüş farklıhklan içinde kaldı. Kavramlann, gerçekle- rin çarptınldığı, insanlann kendilerine, çıkarlannaya- bancılaştınldığı, değerle- rin erozyona uğradığı gü- nümüzde Cumhunyet'i. de- ğerlenni, ailesini. anaya- sasını dimdik uyakta tut- mak giderek zorlaşıyor...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear