23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 NİSAN 1996 SAU EKONOMt Uzmanlar Türkiye'nin ekonomik açıdan 1950'lerin gündemine döndüğünü belirtiyor Yeııideıı yapüaıımaAvrupa Birliği'nin başkenti Brüksel'de Türk Sanayicileri ve tşadamlan Derneği (TÜSLAD) ile Türkiye lş\eren Sendıka- lan Konfederasyonu'nun (TİSK) temsil- ciliklerini bir arada yürüten, Bahadır Ka- leağası. 2000'li yıllardaki Türkiye ekono- misini Avrupa penceresinden degerlen- dirdi. Aynı zamanda Brüksel Üniversitesi'nde ögretim görevlisi olan Kaleagası'na tele- fonla ulaştık. Avrupa'nın ekonomik ve sosyal devrime ilişkin son hazırlıklannı ta- mamladığı, ancak 21. yüzyıla Türkiye'nirı hazırhksız yakalandığı görüşünde. ( Tek para hâkim olacak' Kaleağası dünyada tek paranın hâkim ola- cağı günlerin yaklaştığını, dolayısıyla Tür- kiye'nin dış ticaretinin yüzde 50sini yap- tığı Avrupa ile dış tıcaretimızın parasal de- ğerinin tek birime inecek olmasından ka- çınılmazolaraketkileneceğınibelırtti. Ka- leağası, Türkiye'nin diğer partneri ABD, Rusya, Orta Asya, Akdeniz ve Uzakdoğu ülkelerinin de Avrupa ile ticaret yaptığını anımsatarak. hepsinin EURO'ya endeks- lenmesinin yaratacagı etkilerin unutulma- ması uyansında bulundu. "Bu durumda Türkiye neler yapmalı?" sorusuna Kaleagası şu yanıtı \envor: "Her Ud durumda da bankacıhk sisteminıizin kendisini ayarlaması. ittıalat \e ihracatta Türk firmalannın \cni uluslararası dü- zenlemetere uvum sağtamalan ge- rekmektedir. Bu halküzerinde de ctkili olacak. Türk halkı enflasyon- la yaşama} a alışık. Para biriminin değişmesine kolaylıkla uyum sağ- lar. Avrupa halkı önemli bir man- talite. sosyolojik devrime haarla- nıyor. Türkiye hasbelkader için- dc olsaydı çoktan uyum sağlar- dı." Türkiye"deki sıyasi mekaniz- mayi eleştirenler kervanına katı- lan Kaleagası, de\let mekaniz- ması içinde üretmedikleri parayı harcayan kesimın varlığını üzü- lerek di le getirdi. Kaleagası, Tür- kiye'yi gelişmiş ya da az gelişmişler ay- nmında hiçbir yere oturtmuyor. Türki- ye'nin gelışmekte olan ülkeler grubuna adım atmasına karşın, dığer ayağınm ça- murda olduğunu söyleyerek devam ediyor "Bankacıhk. dış ticaret, bilim teknoto- jisine ayakuydurma..diğeryandanda top- lumun yüzde 40'ını kapsayan tanm kesi- mi milli gelirin sadece yüzde 16'sını üreti- yor. Bu çokbüyük çarpıkuk,ancak çokge- ri kalmış ülkelerde olur. Biriikte yaşama- >an iki ekonomi biriikte olma\a çalışıyor. Bunlann olumsuz sonuçlanyla uğraşıjor Türkiye. Bir yandan kalkınmış ekonomi içinde rekabet gücünü arttırma\a çalışan birekonomi,öbüra>^ğıçaıraırabatmış eko- nominin batağında." HAZAL ATES CAKIR'NURSEL KARSAVURAN "2000'li ydlarda Türkiyeekonomisi na- sü olacak? Türkiye yeni çağa girerken so- runlannın çözümü için hangi önlemkri almah?" sorulanna genç işadamı Murat Bekdik, "îki gün sonrasuu göremiyonız" diye yanıt veriyor. Yaşları 25 ile 45 arasındaki işadamla- nnın üye olduğu Türkiye Genç Işdamla- n Derneği (TÜGİAD) başkanlığı görevı- ni uzun süredir yürütüyor. Dernek, Tür- kiye'nin 2000'li yıllardaki sorunlanna iliş- kin hazırladığı çok sayıda raporla dikkat çekiyor. Murat Bekdik, Türkiye'nin bugün- kü tablosu ile önünün açılamayacağını, önemli bir sistem değişiklığmin zorunlu olduğunun üstüne basarak şunlan vurgu- luyor. "Avnıpa Birliği. 65 milyonluk, pe- rişan bir ekonomisi olan Türkiye'yi ne ya- pacak? Türkiye'de reformlar hep askeri iteklemelerte, darbe veya uyanlarla yapüıyor. Belki de bep boyle olacak." Bekdik, diğer sorunlann yanın- da gelir dağılımındaki adaletsiz- ligin üzerinde özellikle duruyor. Murat Bekdik'e göre. "ABTür- kiye'yi almadı diye feryatlanmız ayyukaçıktı. Ni>e almadılar, insan haklan. demokratikleşme. hepsi makyaj. GeHrdüzeyi tdşi başına 25 bin dolarolsavdı. tek haneii enflas- yon olsaydı, bal gibi ahrlardı." "Türkiye 50'lerin yarısındaki gündemine döndü" diyen Bekdik. sıyasılerin geleceğe yönelik yatınmlar ye- rine ara rejim gibi tartışmalarla gün öldür- düklerini dile getirdi. Dunıma göre Keynesçiler Hükümet politıkalanna akademisyen- ler arasında farklı bir bakış açısı Prof. Dr. tlker Parasız'dan geliyor. "Monetarist" iktisatçı olarak tanman ve bu konuda da bir kitabı bulunan Uludag Üniversitesi Öğretim Üyesi Parasız, Türkiye'deki sağ partilerin "duruma göre KeynesçT poli- tikalar izlemesini eleştiriyor. Parasız, sağ partilenn sol partilerin söylemlerini kul- landığı tespitinde bulunuyor. Neler yapılması gerektıgi konusunda Parasız'ın önerileri şunlar: • 2000'lere girerken Türkiye'nin "üret- ken sanayinin" önünü açması için bilgi sermayesi. Ar-Ge. beşeri sermaye. nitelık- lı üretime ıhtiyacı var. • Rekabet gücünü arttıracak yatınmlar yapacak özel sektörün önü tıkanmamah. •Uygulanacak makro ekonomik poli- tikalar dünya ile uyumlu olmalı. • Hükümetler popülist politikalardan vazgeçerse enflasyon. işsizlik gibi acil so- runlar çözülebilir. Sorun siyasette Sivil toplum örgütlerinin bir araya ge- lerek politikalar ürettiği günlerde. İstan- bul Ticaret Odası da (ÎTO) Odalar Kon- seyi içinde yer alıyor. Hükümete yönelik serteleştirilerini bizimle görüşurken de sür- düren Başkan Mehmet Yddırun, değil 2000'ler, iki ay sonrasında ne olacağının belirsizliğinden şikâyetçi. Yıldınm "Yüzde 50 enflasyon hedefi rafakalkacak.budurumdal999w2000'ler de feda edilecek" diyor. 2000'lere hazır- lık için Yıldınm'ın tespitleri şunlar:u Üre- timi beceremiyoruz. Eşitsizlikler içinde ka- os yaşa\an bir ülkeyiz. \na\asa değişikfi- ği \apilmah. Eğitim reformu yapılmah. Kalite > ükseltilmeli. adalet reformu yapıl- malı. Bu seçim sistemi ile tablo değişmez. Liderier sultası ortadan kalkmalı." Sürecek 'Felaket dönemi yaşanacak' • Istanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülten Kazgan, küreselleşme diye dayatılan yeni emperyalizmin yeni bir dünya depresyonu yaratacagı görüşünü dile getiriyor. Istanbul Bilgi Ünıversitesı'nde- ki odasında görüştüğümüz eko- nomist Prof. Dr. Gülten Kazgan'a göre, serbest piyasa ekonomısıy- le, ulusal hedeflerin belırlendiğı planlı ekonomideki gibi kalkınmak mümkün değil. Kazgan'a sorulanmızı yönel- tirken, eşi Prof. Dr. Haydar Kaz- gan da arada sırada söze kanşa- rak düşüncelermi dile getirmeden edemiyor. Türkiye'de 1930-1980 yıllan arasında kurulan ağır sa- nayinin yerinde saydığını üzüle- rek ifade eden Kazgan. "Şimdi dokuma diye tuttunıyorlar. Tür- Idye yakında dokuma krizine gi- recek" diyerek teknolojı \e bilı- me yatınm yapılmamasını üzün- tüyle karşılıyor. Kazgan'ın soru- lanmıza yanıtlan şöyle: - Türkiye serbest piyasa düzeni 0e kalkınabilir mi? - Serbest piyasa ekonomisi ile ulusal hedeflerin belirlendiği plan- lı ekonomideki gibi kalkınma mümkün değil. 1930-1980'eka- dar böyleydi. Ağır sanayı tesisle- ri bu dönemde kuruldu. Türkiye, dokuma, giyım diye krize gire- cek. Çünkü pazarlayacağı alan yok. Uzak Doğu krizi nedeniyle sektörde ciddı bir tehdit var. Ya- kında yüzde 40 kapasite ile çalı- şılırsa şaşırmayın. -Sizce, Türtdye'nin şu amta sâr- ' dfirdüğü ö/elleştirme polittfcasi 290Q'li yütarda nasıl bir seyir izte- yecek?" - Özelleştırme, küreselleşme diye ifade edilen yeni emperyalizm sürecınde devreye sokulan bir po- lıtika. Savunma, enerji tesıslerini yabancı sermayeye sattığında ulu- sal politika ızleyemezsinız. Tü- mü yabancı şirketlenn elıne geçer. . Küresel kâr hesaplanna göre ıs- ter kapatır, ıster geliştırir. Nasıl 19.yy'da lngiltere baskısıyla orta- yaçıkan küreselleşme büyük dün- ya depresyonu, savaşlarla sonuç- landıysa buradada bir felaket dö- nemi yaşanacak. -Türidye'nin mescut ekonomik yaptsı ve 2000'ti yülara ilişkin he- defleri konusunda öngöruleriniz neler olacak? - Dinsel örgütlenmenin getır- diği düşünce kararması, rasyonel düşünce yerine paslanmış zihin- leryaratıyor. Buriın en belirgin Qr- . neği Arap ülkesi. Sadece petroi. bunun dışında üretim yok. Türki- ye'nin teknolojik bağımlılık ora- nının yüksek olması da eksıleri- dir. Varlıklı sınıfın tüketim eğili- mi çok yüksek, tasarrufu düşük. Türkiye'de marka yapıp dünya pi- yasasına çıkmaya çalışıyorlar. Ken- dilerini kanıtlamalan lazım. Dün- ya piyasası çok farklı, herkes her- kesi yemek istiyor. Taştan ekmek çıkaran bır kesim, diğer bir yandan kahvelerde otu- ran insanlar var. 'Bilgisayar mühendisi finansta çalışıyor' Istanbul'da büro olarak kullan- dığı villasında görüştüğümüz es- ki Merkez Bankası Başkanı ve ANAP lzmir Milletvekili Rüştü Saracoglu, 2000'li yıllara ilişkin umutsuz düşüncelerini dile geti- rirken, enflasyon hastalığının de- ğişmesi için devletin zihniyet de- ğişikiigine gitmesini öngörüyor. Cumhuriyet'in Türkiye eko- nomisinin mevcut durumu ve 2000'lı yıllara yönelik he- deflerine ilişkin sorulannı Saracoğlu şöyle yanıtladı: - Türkiye 2000 U yOlara nasıl bir enflasyoıüa gire- cek? - Enflasyonist süreç kontrol altına alınırsa ciddi bir sa- nayi atılımı yapılabilir. İşsizlik, milli gelirkaybı önlenmiş olacak. Büyüme hızı 8.5 oranında yük- selecek. Enflasyonu sistemden temizleyecek olan devlet idare- sinde toplumun anlayacağı şe- kilde zihniyet değışikliği gereki- yor. Türkiye'nin yeni yüzyıla farklı enflasyonla girmesı müm- kün olmayacak. Şu anda umut- lu olmam gerçekçi olmaz. - Mevcut özellestirme politi- kasını nasıl degeriendiriyorsu- nuz? - Hükümetin mevcut özelles- tirme politikası bu şekilde sür- dürülürse 2000 yılına kadar ta- mamlanmış olacak. Ümit ediyo- nım ki tamamlayabilirieT. Ve ümit ediyorum ki hükümetimiz ka- muoyunun vicdanını rahatlata- • Eski Merkez Bankası Başkanı Rüştü Saracoğlu, çok iyi yetişmiş bilgisayar mühendislerinin enflasyon nedeniyle,finahs alanında çalıştığıhı dile getiriyor. cak bir şeffaflıkla özelleştırilen şirketlenn 2000'li yıllarda istih- dam yaratmasını yaşayacak. - Türkiye, sözde 1990 önccsi politikalaıia ihracat patlaması yapacak ve sanayh i canlandıra- cakti. Sizce neden düş kınknğı yaşandı? - Sanayi atılımında bugün ar- tık eski halk kazanlannın çalış- tığı sanayi modeli değil daha yük- sek teknolojiye yönelmeli. Ağır- lik.li olarak elektronik sanayiin- de, tanma dayalı sanayi teknolo- jilerinde çalışmalar yapılmalıdır. - Yatırunlar açısından bölgeler arasında eşitsizlik gözeçarpıyor. Türkiyebu tabionun neresinde ? - Türkiye ciddı olarak uygu- iayacağı politikalarla hangi ülke- ler arasında yer alacağını göste- recek. Dogmalardan kurtulmaz- sa gelişmiş ülkeler arasın- da yerini zor alır. - 2000'li yıllara doğru Türkiye ekonomisine iliş- kin ongöriileTİniz neler'.' - Yüksek teknolojiye hazırhkh olunmah. Bilgi- sayar teknolojisine önem veril- meli. Bugün çok iyi yetişmiş bil- gisayar mühendisleri, yetiştikle- ri sahada değil enflasyon nede- niyle finans alanında çalışıyor- lar. Enflasyonun gidişinin bır ta- kım yan etkilen bunlar olacak- tır. Mühendislerin yansı finans sektöründe kullanılmak yerine sanayide kullanılsa teknoloji atı- lımı gerçekleştirilebilir. Bilgiçağınageçiş Tam 20 yıl boyunca Ame- rika'da yaşamış Sûreyya Ci- Bv. Üstelik Amerika'da bir şirket de kurmuş. Artık Mic- rosoft'un Türkiye Genel Mü- dürü. Söze, "1 Ocak2000" di- ye başlıyor. Ciliv'in bize an- lattıklan şöyle: "Bilgisayarın intemetin ekonomiyi iş dünyasuu nasıi değiştireceği önemli. Bilgi ça- ğına geçiş çok gerçek. tnternefte istediğiniz şirke- tin hisse senedini üstelik o şir- ket ile Ugili tüın bilgUere ula- şarak daha ucuza alabilirsi- niz. Butarzda çabşmayan şir- ketler artık rekabet edemez- ler. Süinipgidecekler. ABD'de bir sürii şirket ayak uydura- mayıp süinip gidiyor. Elektroniğin en iyisini en ucuz >f kalheli arabayı Ja- ponlar yupıyor. ABD bu ko- nularda rekabet edemiyor. Bilgi teknolojLsini kullanarak adeta şirketleriıü altüst ettiler. Gecegündüz çabştılar. Bu fır- sattanyaraıianddar. Bilgitek- nolojisini kullandıklan için. Skmens'te bir müdür ba- na, İtalyanlar turizmdeler, Fransızlarda yemek yaparlar. Tüm Avrupa bizim kontro- lümüzde, biz herşeyi hallet- tik. Endüstri ve bankacılık bizim' demtştLBunuhiçumıt- madım." ^ tahrrm 3?S?5E?5$fc^wV''' Bankalar birleşiyor Ziraat Bankası Genel Mü- dür Yardımcısı Emin Erdem 20001i yıllarda Türk banka- cılığının mevcut durumunu ve hedeflerini değerlendirdi. Dünya bankalannın birleş- meye gittiğini kaydeden Er- dem bu konudaki gelışmele- ri şöyle sıraladı: -Ziraat Bankası'nın aktif toplamı 15 miiyar dolarken, tsrail'de Bank Hapoalim'in 41 nühardolar. Avustuna'da Bank Austria'nın 69 miiyar dolardır. En büyük bankamız ashndaotdukçaküçük bir ak- tif yapıyasahip. - Bu yapı ıçerisinde kamu bankalannın bölünerek satıl- ması, daha küçük aktif yapı- lara sahıp bankalann oluşma- sına yo! açacak. -Kamubankalannmbirieş- tirüerek tek ve güçlü bir ban- ka baline getiriimesi, sektör açısından çok daha etkin bir yöntemdir. - Birleşmeden sonra kuru- lacak ortak bankaya ciddi dü- zeyde kaynak takviyesi sağla- yacaktır. - Kamu bankalanıun özd- leştirflmesi yerine befirti iâke- lerçerçevesindebirteştirüme- lerinin gündeme gelmesi, bir taraftan sektöre dinamizm sağlarken. diğer taraftan kü- çükbankalann birteşerek da- ha güçlü bir yaptya kavuşma- lanna öncûlük eikcektir." ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK İşBulmaDaralıyoPd) Bir ekonominin sağlık durumunun en önemli göstergelerinden biri iş bulmadır. Ekonomi yöne- timinin başarı derecesi ile işsizlik oranının azaltıl- ması eşdeğerdir. İşsizlik oranını azaltan hükü- metler başarılı sayılır. Bu noktadan gidılerek, iş bulma ve işsizlik ko- nusundaki toplumsal duyartılık ile demokrasinin işlerliği arasında doğrudan bir bağ kurulmakta- dır. Demokratik toplumlarda halk, öncelikle, iş arayanlara iş bulunmasını ister. Çünkü işsizlik her yönüyle, birey ve toplum için, yıkımdır. De- mokratik hükümetler için iş bulma yaşamsaldır. • • • Ülkemizde işgücü verileri yılda iki kez, nisan ve ekim aylarında derleniyor. Geçen günlerde Ekim 1997 verileri yayımlandı. Veriler, 12 artı yaştaki nüfusun Ekim 1996- Ekim 1997 bir yılında bir milyon 60 bin kişilik art- tığını gösteriyor. Çalışabilir nüfus toplamı 47 mil- yon 195 bin kişi oluyor. Ancak bunlann tamamı çalışmıyor, yalnızca 22 milyon 359 bin kişi çalı- şıyor. Buna göre toplam işgücü bir önceki yıla göre net 671 bin kişi azalmıştır. Azalma, yüzde 4 dolayındadır ve her yirmibeş çalışandan biri, geçen yıl işten çıkarılmış ya da işsiz kalmıştır. Ekonominin yüzde 6 dolayında büyümesinin beklendiği 1997'de bu ölçüde iş alanı daralması, ashnda, gelir-çalışma bağının kopukluğunun so- mut bir kanıtı sayılmalıdır. Yani, ulusal gelirin artı- şı büyük ölçüde işgücü kullanılmadan ya da iş- gücü kullanmayan sektörlerde gerçekleşmekte- dir. Türkiye ekonomisinin gelişimi açısından bu noktanın, özellikle ekonomi politikası ile uğra- şanlarca, çok yakından irdelenmesi ve degerien- dirilmesi gerekir. Sonuçta, işsizlik oranı, 1997'de, önceki yıla göre bir puandan çok bir artışla yüzde 5.8'den yüzde 6.9'a yükseliyor. İşsizlik artışı oranının bir puanla sınırlı kalması, çok tartışmalı olan bir de- ğışkenin, işgücüne katılma oranının bir yıl gibi işgücü yapısı açısından çok kısa sayılabitecek bir sürede yüzde 49.9'dan yüzde 47. 4'e düşü- rülmesidir. Bunun sonucu olarak, 24 milyon 836 bin kişi, yani çalışabilir nüfusun yüzde 52.6'sı, çaltşma çağında bulunmasına karşın, işgücüne katılmamaktadır. Başka bir anlatımla, Türkiye çalışma çağı nüfusunun yansından daha azına iş alanı açabilen bir ülkedir. İşgücüne katılamayanların içinde ev kadınlan toplamın yansından çoğunu oluşturuyor; bunlan yüzde 20 gibi bir pay ile öğrenciler, yüzde 9.1 emekliler izliyor. Gerçekten de ülke ortalaması olarak yüzde 47.4 olan işgücüne katılma oranı, kentlerde yüz- de 41.4'e kadar düşmekte; kentli kadınlarda da yalnızca yüzde 16.1 dolayında kalmaktadır. Bu oran son on yıl boyunca artmamış, tersine azal- ma eğilimi göstermiştir. Özetle, iş alanı daralması asıl nüfusu 20 bini aşan yerleşim birimlerinde, yani kentlerde çok jdaha.ağırlaşıyor. Kentlerde özellikle de kadınlar ..işIbuiamıyor. Oysa, kaRtli kadınlar hayat pahalılh ğt ve enftasyon nedöhlyle ekonomik baskl altın- da olduklanndan daha yüksek oranda işgücüne katılmaları gerekir. Buradaki tıkanıklık ekonomi- nin iş bulma olanağı yaratamamasının doğrudan sonucudur. iş bulamayan ve buradan ekonomik özgürlüğü yönünde adım atamayan kadınların oluşturduğu toplumsal yapıların, çocuklann ve gençlerin yetişmesinden demokrasinin işleriiği- ne uzanan çok yaygın bir alanda olumsuzluk ve yıkımlar yaratması kaçınılmazdır. Işsizliğin bir alt grubu daha var; eğitilmiş gençlerin işsizliği. Bu konuyu Devlet Istatistik Enstitüsü'nün, burada kullanılan verilerin alındı- ğı, 25 Mart 1998 tarihli Haber Bülteni'nden izle- yelim: "Eğitimli genç nüfusun işsizlik oranında da belirgin bir artış olmuştur. Türkiye'de eğitimli genç nüfusun işsizlik oranı yüzde 28'den yüzde 30.4'e yükselmiştir. Eğitimli gençler arasında iş- sizlik, en çok kırsal yerlerde gözlenmektedir. Buna göre kırsal yerlerde eğitimli gençler ara- sında işsizlik, erkeklerde yüzde 25.3, kadınlarda ise yüzde 45.3 olarak tahmin edilmiştir. (s.3)" Eğitilmiş genç tanımına lise ve daha yüksek eğitimi olanlar giriyor. Türkiye, bu düzeyde eği- tim gören ve geçerii ücretten iş arayan her on gencinden üçünü; kırsal kesimde de çalışmak isteyen eğitimli kadınların yaklaşık yansını işsiz btrakmaktadır. Ekonomik ve toplumsal yapı bozukluğunur, ya da bunlara dayalı bunalımlann ana nedenlerin- den biri şudur: eğitilmiş gençlerin işsizliği. Özetle, Türkiye ekonomisi, kentli kadınlan ve eğitilmiş gençleri dışlayan bir iş bulma süreci sergiliyor. • • • İş bulma konusu gelecek yazıda da sürdürUe- cektir. Bayramınız kutlu olsun. 21. yüzyıl çokuluslu şirketlenn olacakMUTLU DEMİRKAN Dünya kendi çevresinde dönüşünü bir günde tamamlıyor. Ancak dünyadaki tek- nolojik ve ekonomik gelişmelerbaş döndü- rücü bir hıza sahıp. Bu hızlı gidiş sırasında ülkeler ve bölgeler arasında kıyasıya bir ya- nş da sürüp gidiyor. Bu yanşta hiçbir ülke. diğerlerinin geride kalıp kalmadığına bak- madan kaynaklan daha fazla kullanabilmek ve daha üst sıralara erişebılmek için uğraşı- yor. Bu teknolojik ve ekonomik ağırlıklı ya- nşın 2000'li yıllara taşan etaplannın nasıl ge- lişeceği de bir büyük merak konusu. 20. yüzyılın özellikle son 20 yılındaki ge- lişmeler ve eğilimler. yaklaşan yüzyılda ne- ler olacağının ipuçlannı da günümüze taşı- dı. Özellikle 19801i yıllarla biriikte dünya ekonomisinde bazı eğilimler ön plana çıktı. Çokuluslu şirketlerin dünya çapında büyü- melerini ve etkinliklerini arttırmalannı ko- laylaştırmak için yürütülen çabalar yoğun- laştınldı. Aşın derecede borçlanarak dünya mali sermayesine bağımlı hale getirilen ge- lişmekte olan ülkelerin. başta özellestirme olmak üzere çeşitli yöntemlerle ulusal sı- nırlannı çokuluslu sermayeye sonuna kadar açmaya zorlanmalan bunun en çarpıcı öme- ğini oluşturdu. Işte dünya ekonomisinde 2000'li yıllarda da sürecek eğilimlerin satır başlan: • Dünyanınen büyük 100 ekonomisinin 50'si özel şirketlerin elinde. Kamusal eko- nominin geri plana itilmesi ile özel şirketle- rin oranı daha da artacak • Bugün 20 civannda banka, mali piya- sanın yüzde 80'ine sahip durumda. Dünya- nın en büyük 10 fon yöneticisi 1996 Mar- tı'nda 3.492 tnlyon dolarlık bir fonu yöne- tiyordu. Bu rakam 1997 Martı'nda 4.220 trilyon dolara ulaştı (Türkiye'nin 1998 büt- çesinin yaklaşık 70 bin katı.) Bankacılıkta- ki birleşme eğilıminin önümüzdeki yüzyıl- da da sürmesi ve 5-6 tane bankanı mali pi- yasalara egemen olması bekleniyor. • Dünya 21. yüzyılda mali sermayenin, üretken ve işletmeci sermaye ile yanşına sahne olacak. Üretmeden kârelde etmeye yö- nelik mali sermaye enstrümanlannın çeşit- lilik ve yaygınlık kazanarak bu yanşta öne geçmesi bekleniyor. 1982'de uluslararası bankalar 16 miiyar dolar hacminde yeni his- se garanti etmiş ve satmış. 1996 yılında ise rakam yaklaşık 10 katına, 115.6 miiyar do- Dünya ekonomisinde yüzyılın son 20 yılında ortaya çıkan eğilimler 2000'li yıllarda da sürecek. Çokuluslu şirketlerin ve mali sermayenin egemenliği artacak. Petroi stratejileri yerini su stratejilerine bırakacak. Zenginlerin serveîi, yoksullann sayısı artacak. lara ulaşmış. Döviz piyasasının günlük hac- mi ortalama olarak 1.5 trilyon dolar. • Dünyayı yönlendiren 200 çokuluslu şir- ketin toplam satışlan dünya üretiminin yüz- de 25'ine ulaşıyor. Dünyanın en büyük 500 çokuluslu şirketi ise dış kaynaklı yatınmla- nn yüzde 80'ine sahip ve dünya ticaretinin yüzde 70'inde aktif rol oynuyorlar. Aynca bu 500 şirketin 222'si ABD. 145'i ise Avru- pa kökenli. • Zenginler sayıca azalırken servetleri büyüyor. Buna karşın daha fazla sayıda yok- sul sahip olduğu kaynaklan daha da yitiri- yor. ABD'deki dolar milyarderlerinin top- lam serveti. dünya nüfusunun yüzde 56'sının yaşadığı en yoksul ülkelerin toplam gelirin- den fazla. • 20. yüzyılın en stratejik maddesi olan petroi, 21. yüzyılda yerini suya bırakacak. Çoğalan nüfus ve azalan kaynaklar nede- niyle kullanılabilir suya olan gereksinim gi- derek artacağı için yeni yüzyılın stratejisi su üzerine kurulacak. Bugün dünyanın 5'te bi- ri hiç su bulamazken pek çok yerde de kıt- lıkçekıliyor. Yeni yüzyılda her4 kişiden bi- rinin su kıtlığı çekeceği hesaplanıyor. Su sa- vaşlannm çıkması da olası görülüyor. • Gelecek yüzyılda ülkelerin ortak çıkar- larnedeniyle bir arada hareket edecegi üç blok etrafında toplanmalan bekleniyor. Bu üç blok. Avrupa Birliği, K.Amerika ve Asya- Pasifık. Asya'da krizle pençelesen ve başından be- ri Batı'dakinden farklı bir gelişim rotası iz- leyen ülkelerin 3. bin yılın başlannda so- runlannı aşıp aşamayacaklan hâlâ belirgin- lik kazanmadı. Asya krizi aşabileeek mi ? Güneydoğu Asya ülkeleri 1960'lann ikin- ci yansında başlayan dışa açık ekonomik büyüme hamlesi ile yüzde 10'lan aşan bir büyüme hızı yakaladı. Dünya ekonomisiy- le bütünleşme ölçüsü olarak gösterilen dış ticaretin GSMH'ye oranı 1980-89 dönemin- de yüzde 87.2'ye ulaştı. OECD'nin hesaplamalanna göre. Asya- Pasifık bölgesının 1989'da yüzde 24 olan dünya gelirinden aldığı pay 2030 yılında yüzde 35"e, 2040 yılında ise yüzde 50"ye yük- selecek. Yani dünya ekonomik faaliyetinin yansı bu bölgede gerçekleşecek. Geçen yıl haziran ayında başlayan ve 'Kap- lanlar'dan Japonya'ya yayılan mali krizin yı- kıcı etkileri ve ekonomik gerilemenin etki- siyle hesaplamanın bir miktar şaşması bek- leniyor. Ancak krize karşın bölge ekonomi- si, gelecek yüzyılda da dünya ekonomisin- de ağırlıklı bir yere sahip olacak. 2030 yılında Çin'in ekonomik alanı ola- rak adlandınlan Çin-Tayvan-Hong Kong bölgesinin dünya GSMH'sinin yüzde 12'si ve dünya ticaretinin yüzde 20"sini oluştura- cagı hesaplanıyor. Dünyanın geldiği nokta ve Çin'in ekono- mik. sıyasi ve sosyal koşullannı göz önüne alan birçok uzman Çin'in, gelecek yüzyıl- da dünya gücü olacağını düşünüyor. Dünya genelinde yaşanan 'fazla üretim- eksik tüketim''çelişkisinin biryansıması )la- rak görülen Asya Krizi'nin getirdiği nali- çöküş domıno taşlan gıbı yayıldı Şimdi bu ülkeler kriz dönemınde M F yardımı şemsiyesı altında normaidekiden daha yüksek faizle krediler almaic zoruda kaldılar. Şimdi ise uzun yıllar bu yüksek fızli borçlannı ödeyebilmekle uğraşacak ve ırun yıllar düşük bir ekonomik büyüne hi2yla yaşamlannı sürdürecekJer. Bölge, 21. yüzyılda büyük iç pazan, ısuz işgücü kaynağı, askeri olanaklan.oluştuiu- ğu kapitalizm ile sosyalizm arasırda ekoo- mık yapılanması ve nüfusu ileÇin. ya dsle- ri teknolojiye dayalı sanayi, dev bsnkalar ve çokuluslu şirketleri, uluslararası geçerl ıığe sahip para birimi ile Japonya'nın Hderliârı- de yine de güçlü bir blok oluştursbilir. Ancak başta Güney Kore, Endcnezy ıjl- mak üzere IMF reçetelenne bağlaarak öl- ge dışındaki diğer üçüncü dünya 3keler|î- bı bir borç batağı ve istikrar (!) programı ar- maşasının içine itilecekler. Yarın: ABD, AB ve umutsuz Afrüca
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear