Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 21 NİSAN 1998 SAl
OLAYLAR VE GORUŞLER
Cehalete Övgü(!)
HUSNUA.GÖKSEL
9 nadavüriitülen çarpıt-
I
ma'nın gücü yadsına-
maz. Ama bilim tarihi
bu gücün hiçbir alanda
uzun sürmediğini gös-
termektedir." Bu sözler
Darvin'indir(l). Bir umut! Cehalet ve
cehalet dalkav ukluğu da uzun sürmeye-
cek demek ki... Çarpıtma'nın en güç-
lüsü, dine karşı "dinseUik" görünümü
altında, bilime karşı da "biBmsellik" gö-
rünümü altında uygulanan çarpıtma ol-
sa gerek. Radyonun "FM" şeridinde is-
tasyon ararken bir konuşmaya rastla-
dım. Hangi istasyondur, konuşan kim-
dirbilmiyorum. Darvin'den sözediyor-
du. Başını dinlemediğim için bilimsel
birkonuşma sanmıştım.. Sonra dinsel bir
aydınlatma konuşması olduğu kanısına
vardım. Şöyle diyordu konuşan: "Dar-
vin, canlılar arasında güçlülerin hayat-
ta kalıp güçsüzlerin yok olduğunu iddia
etmektedir. Fakat biliyoruz ki en güçlü,
en büyük yaraüklar olan dinozoıiar ha-
yatta kalamamışlar, yok olmuşlardır.
Acaba Sayın Darvin bunu nasıl açıklar-
dı?" Konuşan kimse sözde Darvin'in
doğal seleksiyon kuramını (teorisini)
çürütüyor ve bu "Sayın Darvin'' sözle-
ri ile kendince onu alaya alıyordu. Bu
istasyonun herhalde sürekli dinleyenle-
ri vardır. Bu dinleyenlerden bir bölümü
bu sözlere inanmak durumundadır. Hat-
ta her ne kadar Darvin adını duymamış
olsalar bile, konuşanın onu nasıl yere çal-
dığı, nasıl paçavraya çevirdiği İcanısına
bile varabilirler. Bu konuşmayı yapan
eğer içtenlikli ise, yani söylediklerine ina-
nıyorsa, bilimsel eksikliği var demek-
tir. Çünkü en güçlü yaratıklar, yok olup
giden o dev dinozorlar değil, tek hücre-
li ve tek molekülden yapılmış olan vi-
riislerdir. Yok eğer içtenlikli değilse bu
konuşma, "dine karşı dinsellik görünü-
mü alanda, bilime karşı da biümseUik gö-
rünümü altında bir çarpıtma"' olmuyor
mu? Bugün Türkiye "de polıtikanın do-
ruk noktalanndan, ağzı laf yapan en sa-
de politikacıya kadar bırçok kimsenin
agzından şu sözler dökülüyor: "Irtica Oe
mücadekiçin gereken tedbirlerahnır,fa-
kat bazı kişilerin gönlünden geçirdiği gj-
bisamimi Müslümanlar rahatsızedilme-
yecektİE" Bu sözlerde de birçarpıtma se-
zilmiyor mu?
Irtica ile mücadele(!). Önce bunun
ne demek olduğunu anlamaya çalışa-
lım. Irtica, Arapça "rücu" sözcügünün
bir türevidir. "Geri dönme, eskiyi iste-
me" anlamına gelir. Türkçe karşılığı
"gericilik"tir. Gericilikle Müslümanlık
eşanlamlı değiller ki gericilikJe sava-
şım "Samimi Müslümanlan(!)" rahat-
sız etsin. Gelelim bu "Samimi Müslü-
man" deyimine. Demek ki Müslüman-
lar "Samimi'' ve "Gavrisamimi" ola-
rak ikiye aynlmaktadır ve "Gayrisami-
mi" Müslümanlann rahatsız edilmele-
ri "caiz"dir. Yani "Gayrisamimi" Müs-
lümanlarrahatsızedilebilir, taciz edile-
bilirler. "Samimi'' ve "gayrisamimi"
Müslümanlar arasmdaki sınır nerden
geçiyor acaba, kim çiziyor bu sınır çiz-
gisini?
Türkiye,dine karşıdinscffik,bfiıne kar-
şı büimseüik görünümü altında yapdan
carpıtmalarla bir bulanık su içinde yü-
rümeye çalışıyor. Buna karşı yapılması
gereken ne boş balonlarla laf üretmek,
ne duygu sömürüsüne sapmak ne de
Atatürk'ten alıntılarla O'nun gücüne
sığınmak olmalıdır. Akılcılık ve duy-
gusallık yapışık kardeşlerdir. Söğütgöl-
gesinde ıslık çalarak duygu üretilebilir
ama, akılcılık için çaba gerekir, ugraşge-
rekir; bilgi edinebilmek için, didinmek
gerekir, okumak, araştırmak gerekir.
Gerçeğe giden yol kuşku labirentinden
geçer. Bilimsel yöntemlerle yanlışı arar
bilim. Yanlışbuluna bulunadoğruluk ora-
nı artar bilimde.
Politikada duygusal yöntemler de ge-
çerlidir. Bu yöntemler sık sık uygulanır.
Ama akılcıhktan kopuk duygusallık pek
inandıncı olmaz. Örneğin fürkiye Cum-
huriyeti'nin Başbakanlık koltuğunda
oturan biri, düşüne taşına bir şeyler söy-
lemeye çalışır ve söyleye söyleye "Cum-
buriyettarihinde,şeriat ve gericilikle bi-
zim hükümetimizin yaptığı mücadele
kadar mücadele yapan başka bir hiikü-
met yokrur" gibi bir tümce söyleyince
inandıncı olmuyor. Belki birçok kimse-
yi inandınr ama, herkesi inandıramaz.
Başbakan televziyonda söyledi bunla-
n.. Yazılı ve görsel medyada buna kar-
şı bireleştiri çıktı mı bilmiyorum. Böy-
le bir iddiada bulunan bir başbakan her
halde "Şeyh Sait" adında birini duyma-
mışolmalı. 'MenemeıTidesadecebiryu-
murta yemeği sanıyor herhalde. Ben bu
kişiyi suçlamıyorum. Onu bugün Başba-
kardık koltuğuna orurtan, Hegel'ın de-
yişi ile Türkiye'nin "Tarihsel gerilim
sürecinin diyaİektiğini yaşıyor" olması-
dır. Ondan önceki, daha önceki, daha da-
ha öncekiler de bu diyalektiğin itici gü-
cü ile gelip bu koltuğa oturdular. Belki
de bugün tüm dünya "Tarihsel gerilim
sürecinin diyaiektiğinden geciyordur". ne
bileyim!... Başka türlü nasıl açıklanabi-
lir. durup dururken "Hoca Efendi Haz-
retleri" diye birinin çıkabilmesi ve "Pa-
pa Hazretieri" ile birbirlerine "İzhaiH
Şadımam"de bulunmalan?
Her gün gazetelerde. televizyonlar-
da. radyolarda olumsuz olaylann sergi-
lendiğini, kişilerin suçlandığını, karalan-
dığını görüyoruz. Rahat etmenin yolla-
nndan biri suçu başkalanna, başka bi-
rilerine yüklemek olabilir. Oysa kişile-
ri suçlamak, olaylan sergilemekle bir
sonuca vanlamıyor ki... Olumsuz olay-
lan sergilemek, kişileri suçlamak yetmi-
yor işlerin düzelmesine. Bunlar birer
sonuç çünkü. Nedenlerdeğişmediği için
sonuç hep aynı kalıyor. Evet, anladık, şu
kişi hırsız, bu kişi yalancı, öbürü vergi
kaçakçısı, rüşvetçi, utanmaz falan... Bu
kişi ya da kişilerin dünyadan kalkması
ile düzelecek mi Türkiye? Yooo! Sade-
ce sahnede oyuncular değişmiş olacak.
Baska biri, ya da birileri hırsızlığı, ya-
lancılığı, utanmazhğı sürdürecek. Hem
de daha gelişmiş yöntemlerle. Neden-
lere inmeden, nedenler değişmeden, de-
ğişririlmeden Türkiye'de hiçbir şey de-
ğişmeyecek. "Bu düzen böyle gidecek,
yedi nüfuslu haneye üç buçuk tayın ye-
V-,
tecek."
Sanıyorum bu konuya şu soru ile gi-
rebiliriz: Türkiye'nin bugünkü siyasal,
ekonomik, kültürel durumu bizi rahat-
sız ediyor mu? Rahatsız ermiyorsa yaz-
maya, okumaya, konuşmaya gerek yok.
Konu burada kapanır. Yok rahatsız edi-
yorsa sorumlusu, ya da sorumlulan kim-
dir. kimlerdir? Kolay olan sorumluluğu,
hatta suçu birilerinin sırtına yüklemek-
tir elbet. Bu yanılgıdan kurtulmak için
soruyu şöyle değiştirmek uygun olur:
Türkiye'nin bugünkü siyasal, ekono-
mik, kültürel durumda olmasmda benim
sorumluluğum var mı? Bu duruma gel-
mesinde, bu durumda kalmasında, ya da
bu durumda bile kalamamasında benim
hiç mi sorumlulugum olmadı? Bu soru
arkasında başka sorulan geririr Insanola-
rak, bir yurttaş olarak sorumlulugum
nedir? Ne olmalıdır? Türkiye'de birey
nereye otuımuştur ya da oturtulmuştur?
Kadın, toplumun neresine oturmuş ya
da oturtulmuştur? Parlamentoda nere-
ye oturmuş ya da oturtulmuştur? Ben par-
lamentonun neresinde oturuyorum? Ben
ne yaptım, ya da yapmadım? Ne yap-
malıyım, ya da yapmamalıyım?
Bu sorulann yanıtlannı başka bir so-
ru ile aramaya başlayalım: Birey olarak,
kişi olarak nedir Türkiye'nin bugünkü
siyasal, ekonomik, kültürel durumunda
bizi rahatsız eden?
Birey kendisi ile başka bireylerle, top-
lumla, devletle, doğa ile karşı karşıya-
dır. Önce yaşamını sürdûrebiJmesi, son-
ra da yaşamına anlam kazandıran ban-
şı, mutluluğu, doyumluluğu sağlamak
için sürekli savaşım verir. Kendisi ile baş-
kalan ile toplumla, devletle, doğa ile
sürekli savaşım içindedir. Bireyi kişi ya-
pan kendisi ile savaşımıdır, kendisi ile
hesaplaşmasıdır. Bu savaşımı, bu he-
saplaşmayı yapmıyorsa birey, kişi ol-
mamış, kişiliğini kazanmamış demek-
tir. Bu durumda sorumluluğu başkala-
nna yüklemekte bulur çıkar yolu. Eğer
Türkiye'nin bugünkü siyasal, ekono-
mik, kültürel durumunun aynmında ise
elbet,rahatsızoluyorsa, Türkiye'nin bu
durumundan, birilerinin sorumlu oldu-
ğunu düşünme zahmetine katlanıyorsa
en azından.
Evet nasıl inelim? Türkjye'yi bu du-
ruma getiren nedenleri nerde bulup çı-
karalım ortaya?
Devlet ve politika merdiveninin her
basamağındaki kişiler Tann'nın günü
durmamacasına konuşuyorlar. Televiz-
yonlarda, radyolarda, gazetelerde. mey-
danlarda. uçaklarda, tribünlerde, masa-
larda, sandalyelerde... tsteristemez in-
san bunlann, herhalde, birileri firsat ver-
se de konuşsam diye can attıklannı dü-
şünüyor. Düşünce özgürlüğü ve düşün-
cesini istediği gibi açıklama özgürlüğü
olduğuna -en azından kimileri için ol-
duğuna- göre onlan eleştirmeye hakkı-
mız yok gibi görünüyor. Hakkımız yok
ama, öyle şeyler söyleniyor ki insan şa-
şınp kalıyor. Hiç kimsenin bilmediği, ilk
kez kendilerinin düşündüğü, yalnız ken-
dilerinin bildiği bir gerçeği açıklar po-
zunda. Örneğin televizyonda konuştuk-
lan zaman, sesi kıssanız, görüntüsünden,
agzından inciler dökülüyor sanırsınız.
Kim bilir belki de öyle sanıyorlar, ina-
nıyorlarsöylediklerinin çokönemli şey-
ler olduğuna, ağızlanndan inciler dö-
küldüğüne inanıyorlardır. Böyle olun-
ca insan bu sözleri söyleyenlerin neler
okuduklannı merak ediyordoğrusu. Ha-
ni diyorum ki Türkiye Büyük Millet
Meclisi albümüne, millerv ekilleri hak-
kında verilen bilgilere ek olarak evlerin-
deki özel kitaplıklannda ne tür kitaplar
bulunduğu da yazılsa. Eğer yoksa, ya-
ni henüz edinme fırsatı bulamamışlar-
sa, bir sponsor bulup her birine, Tantt-
li'nin "Yarabcı Akhn Sentea" adlı ki-
tabından birer tane gönderilse. Kendi
kendisi ile hesaplaşsa insanlar, yaratıcı
aklın ışığı altında kendi kendisi ile sa-
vaşımını yürütse.
Felsefesi olmayan kişi gibi felsefesi
olmayan toplumdapusulası olmayange-
miye benzer. Inmemiz gereken neden-
ler, sanıyorum hepimiz için burada, bu
derinlikte yatıyor.
(1) Charles Darvin (Cemal Yıldırım,
Evrim Kuramı ve Bağımsızhk, S. 119,
Bilgi Yaymevi, 1998)
Bayram Namazı
Dr. N E C D E T TUNA Fizik Tedavi ve Rehabilitasvon Uzmam
R
urban Bayramı namazını Eren-
köy Galip Paşa Camisi'nde kıl-
dım. Caminin içi ve avlusu, yol-
lara taşmasa da doluydu. Erken
gittiğim için ön saflarda yer bul-
dum. Hoca sabah namazından
sonra başladığı vaazını sürdürüyordu. Kendisi-
ni önceden tanınm. Kravatsız gezmeyen, temiz
giyimli, sakaisız, çağdaş bir görünümü vardır.
Içeri girdiğimde hoca, Hz. Peygamber'in ken-
disine inananlann henüz fazla olmadıgı dönem-
de nazil olan ilk surelerden üç ayeti içeren, sa-
nınm kurban ile de ilgili olduğu için, Kevser Su-
resi'ni açıklıyordu. Cennetteki Kevser'in suyu-
nun sütten beyaz, baldan tatlı ve kardan soğuk,
kaymaktan yumuşak olduğunu, onu bir kez içe-
nin bir daha hiç susamayacağını söylüyordu.
Bahşettiği bu büyük nimet için Peygamber'e ve
ona inananlara düşen görevin Tann'ya şükret-
mek, hamd ile sena ederek, kurban kesmek ve
namaz kılmak olduğunu anlattı.
Aynı surenin üçüncü ayetinde, düşmanlannın
Hz.Muhammet için "ebter", yani zürriyetsiz,
devamı yok, bu iş devam edemez dediklerinden
söz etti. Peygamberimizin çok küçük yaşta ve-
fat eden Kasun, Tahirve Ta>yipadlannda üç oğ-
lundan sonra uzun süre bir daha oğlan çocuğu
olmaz, kendisi de bu işin üzerinde fazla dur-
maz. Fakat altmış yaşına yaklaştığı yıllarda he-
diye edilen Mısırlı bir odalığın, Mariye'nin, adı-
ru îbrahim koyduğu bir oğlan doğurması onu çok
memnun eder. Kendisini sevindiren, bahtiyar
eden bu kadını odalıktan çıkartarak Zevcat-ı Ta-
hirat mevkiine yükseltmesi, öteki eşleri arasın-
da büyük bir çekememezlik ve huzursuzluğa yol
açar. Çok sevdiği oğlu Îbrahim'i de 18 aylık iken
yitirir.
Hoca, Hz. Muhammet vefat ettikten sonra ye-
rini alma konusunda kardeşler arasında çekişme
olabileceğf ve bunun da Müslümanlığın gelece-
ğini tehlikeye düşürebileceği için, erkek çocuk-
lannın olmamasının Allah'ın bir lütfu olduğu-
nu, soyundan gelen seyitlerin sayılannın sürek-
li çoğaldığını ve dolayısıyla Hz. Muhammet'in
zürriyetinin artarak devam ettiğini de sözlerine
ekledi.
Hoca, orucun yararlanndan da söz etmek is-
tedi ve Avusturyalı bir doktorun mide rahatsız-
lığı olan hastalanna yalnız kerevize izin vererek
oruç tutturduğunu, tanıdığı bir doktordan, onun
da bir doçentten dinlediğini anlattı! Vaazdan
anımsayabıldiklerim bunlar.
Alışılageldiği gibi bayram namazını tarif et-
tikten sonra Allah kabul etsin, namazımızı kıl-
dık. Tekbirlerle birlikte minbere çıktı ve içinde
bir tek Türkçe sözcük olmayan hutbesini oku-
du. Mihrapta okuduğu ve tüm cemaatin ellerini
açarak candan ve gönülden "amin" dediği bay-
ram duasında da bir tek Türkçe cümle yoktu.
Cami, çoğu camilerimiz gibi bakımlı ve temiz.
Teknolojinin tüm olanaklanndan yararlanılmış.
Son sistem ses ve klima düzeni var, halılann
hepsi tek kişilik örneğe göre dokunmuş. Hoca
vaazının sonunda. Türkçe olarak camiye bağla-
nacak doğalgaz için yardım ricasmda bulundu.
Camiden, kafamdaki soru ve sorunlar yinele-
nerek çıkfım. Hoca acaba tüm cemaatin Arap-
ça bildiğini mi varsayıyordu!
Öyle olmadığını biliyorum, biliyorum ama
yine de böyle düşünmekten kendimi alamıyorum.
Çünkü cuma ve bayram namazlannda okunan
hutbeler, günün önemine ve önemli konulanna
ilişkin açıklamalar yapan, öğütler veren, doğru-
dan cemaate yönelik konuşmalardır. Hoca, hut-
besinde cemaati, dünya ve ahiretle ilgili hata ve
eksiklikleri için uyarması, topluma, çevreye,
kendilerine yarariı olabilmeleri, zarar verme-
meleri yolunda öğütler vermesi gerekirdi. Bu
yönde neler söyleyip söylemediğini bilmiyo-
rum, çünkü hutbenin tek sözcüğünü bile anla-
madım.
Dualar, Tann'nın bahşettiği nimetlere kulla-
nnın şükretmesi, diledikleri iyilik ve yardımlar
için yakarmalandır. Hocanm ettiği duanın içe-
riğini anlamadığım için de ellerimi yukan kal-
dınp avuçlanmı göğe açarak ne dilediğimi bil-
miyorum. Anlamını bilmediği dua ile insan Rab-
bına nasıl şükredip dilekte bulunabilir! Kuran'ı
Kerim'in sure ve ayetlerinin çoğu, nazil olduğu
dönemin yaşantı ve olaylanyla ilgilidir. Acaba
ben, Tann'nın Hz. Peygamber'e, dolayısıyla biz-
lere söylediklerini mi ona karşı yineledim! Ba-
na, "Sen ne istediğini bilmiyorsun, benim size
söylediklerimi bana tekrar ediyorsun" demez
mi!
Hocalann cemaatlerine anladıklan dilde hitap
etmelerini, dua ettirmelerini engelleyen biri mi,
yoksa kural mı var! Dualan ve hutbeleri Türk-
çe okurlarsa halkın onlan cahil sanacaklanndan
mı korkuyorlar? Yoksa söylediklerinin anlamı-
nı kendileri de mi bilmiyor, ya da bildiklerini ce-
maate aktarmaya Türkçeleri mi yetersiz? Top-
lum bilinçlenip kültür düzeyi yükseldikçe, ken-
dilerine anlamadıklan dilde bir şeyler anlatma-
yı sürdüren hocalar, arkalannda bugünkü cema-
ati de bulamayacaklar!
Diyelim ki hocalar, istisnalar hariç, topluma
ve sorunlanna yaklaşmasını bilmiyorlar, bece-
remiyorlar, hata yapmamak için de her gün ha-
fız gibi aynı şeyleri yineleyip duruyorlar. Diya-
netîşleri Başkanlığı ne güne duruyor! Yakın za-
mana kadar Diyanet'in hazırladığı, Türkçe ya-
zılmış metinler vardı ve hocalar minberde açar
oradan okurlardı. Içerikleri günün koşullanna ve
anlamına göre yenilenir; hocalara, ulusumuzun
yücelmesi, ülkemizin abat olması, devletimizin
güçlenmesi konusunda dua, vaaz ve hutbe örnek-
leri verilirdi. Bu kitaplara ne oldu?
Cami moderndi ve günün en ileri teknoloji-
sinden yararlanıyordu! Hoca efendi de dış gö-
rünüşüyle çağdaş! Ama, Kuranıkerim'de insan-
lara doğru yolu gösteren, toplumsal davranışla-
nnı düzenleyen, iyiyi ve kötüyü açıklayan baş-
ka sure ve ayet yokmuş gibi, en büyük bayram-
lanmızın birinde ve cemaat sayısının tepede ol-
duğu bir günde bir buçuk saat Kevser'in fayda-
lanndan, Hz. Peygamber'in zürriyetinden, Avus-
turyalı doktorun mide yakınmalan olan hasta-
Iannı oruçla tedavi ettiğinden söz etti. Cemaat
de onun söylediklerini hiç sesini çıkarmadan, an-
lasa da anlamasa da kuzu gibi dinledi ve dua biter
bitmez de kapılara hücum etti!
Özelleştirme İdaresi sizi
Türkiye İş Bankası'na
##
hissedarrf
yapıyor!
Özelleştirme İdaresi sermayenin geniş bir kitleye yayılmasını istiyor.
Ve Özelleştirme İdaresi işçi, memur, esnaf, emekli, çiftçi herkesin İş Bankası
hisselerinden alabilmesi için 200 lotun altında talepte bulunanlara özel indirim
veya peşin fiyatına taksit avantajları sunuyor.
FİRSAT BÜYÜK, DEtERLEMD I R M EK ÇOK KOLAY.
HEMEN BAŞVURUN. AVAMTAJLARDAN VARARLAMIM.
Unutmayın, ön kayıtlar 22 Nisan'da bitiyor. Ön kayıt yaptırırken herhangi bir ödeme
yapmanız gerekmiyor, üstelik satın alma zorunluluğunuz da yok. Ama, ön kayıtta
belirttiğiniz miktarı aynen satın almaya karar verirseniz % 10 indirimden veya peşin
fiyatına taksit olanağından yararianıyorsunuz.
nlKlthtm UDIRI Türtııye Smaı Kalkınma BanluBi (T5KB)
lAfVVm/LACAK SAT1SA YFTKtt.1 AMCI KUItUMLAR- ABN AmroHoareGovett(RanbulM«ıW De^erler • AkMenkulDejerlefvtYatırm
• AJfi Menfcul De^erler • Aftematıf Menkul Kıymetlef • AU Mmkul Kıym«ler • Camı$ Menkul O^erier • Demır Yatırım • Dt; Yatırım • Eczaob»sı Mtntaıl
C*5erter • EkreJf Yatmın w Mer*J De^erter • Evgm Menkul De^ertet • G«fk Menkul DeÇerta • Iktısat Menkul De^trltr •% Yatınm «e MenkU Dejefler
• It Yatınm Menkul OeSerier- Kent Yatvm ve Menkul Değerler • Ko( Menkul Dejerier • Meksa Menkul Dejerler • Nurol Menkul Kjymeder • Park Menkul
Deçerler • Strsttft Menkul De^eftef • Sütner yanrrm • TîB Yatınm • fefcfen Menkul Kıymetler • Ya$af Yaürım • Yatınm Fınansman • Ztraat Yatınm
BAŞVUKULACAK SUBELERİ SAT1ŞA YETKİU ACSNTt OLAN BANKALAK • Akbank • Altematıfbank • Bank u p ı u l • Demırtank
• Dıgbank • IktıMt Bankası • Kentbank • Ko^ıank • Part Yatırım Banknı • Sûmertunk • Tekfenbank • Tûrk Ekononu Bankası fTEB) • Tûrkıye is Bankası
• Tunııye Sınaı Kalkınma Bartusı • Yasarbank • Zıraat Bankzı
• Yukmdakı tokalann sıze en yakın jubomden ssoja yrtkıh «ente olan fubeknm öğrtntMmınız
Ayrıntılı bll*l Içln: O8OO 314 53 53 (Ücretsız)
I
"Altı üstü bi maaşım var
nasıl alırınt ki...
...diyordum, taksitle
alabilirsin dediler."
T.C. B.AŞBAKANLIK
ÖZELLEŞTİRME
İ D A R E S İ
B A Ş K A N L I Ğ I
İLAN
T.C.
PAZARASLİYE
HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
sasNo: 1994/144
Davacı TEK Genel
Müdürlüğü tarafından
davahlar Ayşe Bozacı
ve arkadaşlan aleyhine
açılan tescıl davasının
yapılan açık yargıla-
ması sırasında verilen
ara karan uyannca:
Davalılar Rize ilı,
Pazar ilçesı Ocak kö-
yünden Ali kızı Ayşe
Bozacı, aynı köyden
Musa oğlu Yaşar Bo-
zacı ve aynı köyden
Halil kızı Rukıye Yıl-
maz'a tüm aramalara
rağmen dava dilekçesi
tebliğ edılemediğin-
den, haklanndaki teb-
liğin ilanen yapılması-
na karar verilerek du-
ruşması 7.5.1998 günü
saat 10.00'a bırakıl-
mıştır. Bizzat duruş-
mada hazır bulunma-
nız veya kendinizı
temsile yetkili bir vekil
göstermeniz, göster-
mediğıniz takdirde
hakkınızdaki davanın
yokluğunuzda yürütü-
İeceği hususu ilanen
teblig yerine geçmek
üzere ılan olunur. 26.
2.1998
Basın: 9068
Nüfus cüzdanımı ve
süriicü belgemi
kaybettim
hükümsüzdür.
DİLEKESEN
PENCERE
ıı
Yükselen Değerler"e
Ne Oldu?..Ikinci Abdülhamit, 33 yıl bu ülkenin ensesinde
boza pişirdi.
Olumlu işler de yaptı.
Birkaç örnek:
Hukuk mektebi..
Sanayi-i Nefise (Güzel Sanatlar)..
Tıcaret Mektebi.. • . • .-
Darülfünun (Üniversite).. , . . • .
Emekli Sandığı.. • • " '-
Darülaceze..
1867 ile 1909 arasında dünya büyük bir deği-
şimi yaşıyor, keşiflerle icatlar göz kamaştınyordu;
uygarlık doludizgindi, Osmanlı bu gidişe ayak uy-
durmak zorunda kalıyordu.
Sultan epeyiş yapmıştır.
Ama tarihe nasıl geçti?.. •' . «„ \ . .
O bir başka fasıl...
•
Birkaç gün önce Turgut Özal, beşinci ölüm yıl-
dönümünde anıldı; gazetelerde bu nedenle yazı-
lar çıktı; çoğunu okudum; ama, bir şey anlama-
dım.
Özal daha tarih olmamıştı, Türkiye'de sıcak bir
siyasal kavganın taraflanndan biriydi; serinkanlı-
lıkla ele alınarak bilimsel biryaklaşımla incelenme-
si için zamana gerek vardı.
Peki, Özal'ın ülkeye hiç hizmeti olmadı mı?..
Elbette oldu.
Her gelen geçen iktidar sahibi, nice köprünün,
okulun, fabrikanın, yolun, çeşmenin temelini at-
mış, nice yasa çıkarmıştır; bu kaçınılmaz alınya-
zısıdır; ama, Tarih Baba'nın ölçüsü daha değişik-
tir.
Menderes iktidara gelinceye dek Türkiye'de
"Gelir Vergisi" yoktu; "Kazanç Vergisi" vardı.
Özal döneminde "Katma Değer Vergisi" toplu-
mun yaşamına girdi.
Bugün Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında "Her
Yurttaşa Bir Vergi Numarası" öngörülüyor.
Ama yukandaki işlerden hiçbiri, Cumhuriyet'ten
sonra "Âşar Vergisi"nin kaldırılması çapında ta-
rihsel önem taşımaz.
Tarih Baba olaya başka gözlükle bakar.
•
Tarih Baba'yı bir yana bırakıyorum; Özal döne-
mine ahlak açısından bakıyorum.
12 Eylül'ün ürünüdürözal; "yükselen değerier"
bu süreçte ortaya çıktı.
Neydi "yükselen değerier?.."
Şimdi "yükselen değeıier"\ yalnız bizim gaze-
tede arkadaşımız Yüksel Endeğer anımsatıyor;
çünkü bu değerlerin tümü alçaldı; toplum "yük-
selen değerlerln utanmazlığına sardıkça kirlen-
di, pislendi, kokuştu, çürüdü...
Sonunda ne çıktı ortaya?..
"Temiz Toplum Kampanyası..."
Tarihte böyle dönemler başka ülkelerde de ya-
şanmıştır; en ünlüsü "Sodom ve Gomore..."
•
Turgut özal"m adı bir "yaşam biçimi"ne sim-
geoldu... . ı C j ,ı a i i ^ ; ( . t , ; . . .> .ünioiıH
Ya anıt-mezan?,. .-•..- ~ - •• '•-<-.
Hazine'den ödenekle yapılan özal'ın mezan da-
ha şimdiden tartışma konusu...
İnsan, mezannın eniyle boyuyla, süsüyfe pü-
süyle, yaldızıyla yıldızıyla değerlendirilseydi...
Ohooo...
ÇAĞDAŞ
YAŞAMI
DESTEKLEME
DERNEĞI
23 NİSAN
ULUSAL
EGEMENLİK
VE ÇOCUK
BAYRAMI
KUTLAMASI
TÜRKİYE
ÇAĞDAŞ YAŞAMI
DESTEKLEME
VAKFI
YEKTA GUNGÖR ÖZDEN
Anayasa Mahkemesi önceki Başkanı
ULUSAL EGEMENLİK: Söyleşi
Açılış Konuşması : Prof. Dr. Türkân Saylan
ÇYDD Genel Başkanı
Yer : Atatürk Kültür Merkezi, Taksim
Tarih : 23 Nisan 1998 Perşembe
Saat : 16.00
Giriş serbesttir.
BURSA 6. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
1996/4175
Kambiyo senetleri (çek, poliçe ve emre muharrer se-
net) üzerinde haciz yolu ile yapılacak takip aleplerin-
de ödeme emri. Alacaklı: Çetin Özyurt,
Vekili: Av. Irfan Pelvan, Bursa Borçlu: Süleyman
Önder Mısırlı: Cumhuriyet Caddesi No: 109 Bursa
Alacak miktan: (719.680. 000.-) liranm ıcra masrafı
vekil ücreti ve %75 faızi ile tahsili talebi. Yukanda adı
geçen borçluya normal yollardan ödeme emri tebliğ
edilemedığinden, ödeme emrinın Türkiye'de münteşir
bir gazete ile ilanen tebliğıne karar verilmiştır.
Bu nedenle: Yukanda yazılı borç ve masraflan iş bu
ödeme emnnın tebliği tarihinden itibaren on gün için-
de ödemenız, takıp dayanağı senet kambiyo senedi nı-
telığıni haiz değilse. keza takıp dayanağı senet alcında-
kı ımza sıze ait olmadığı iddiasında iseniz beşgün için-
de açıkça bir dilekçe ile Tetkik Mercii Hâk:mliği'ne
bildirmenız, aksi takdirde kambiyo senedindeki imza-
nın sizden sadır olmuş sayılacağı, imzanızı haksız yere
ınkâr ederseniz, senede dayanan takip konusu alacağın
%10'u oranında para cezasına mahk0um edıleceğiniz,
borçlu olmadığınız veya borcun itfa veya imhal edildı-
ği veya alacağın zaman aşımına uğradığı hakiında ve-
ya yetki itirazınız varsa bunu sebepleri ile birükte beş
gün içinde tetkik merciine bildirmeniz, tetkik merciin-
den ıtirazınızın kabulüne dair bir karar getirrredifiniz
takdirde cebri icraya devam olunacağı. itıraz edilmedi-
ği ve borç ödenmediği takdirde on gün içinde "4. mad-
de gereğince mal beyanında bulunmanız, bulunmazsa-
nız hapis ile tazyik olunacağınız, hiç mal beyarnnda bu-
lunmaz veya hakikate aykın beyanda bulunursınız. ha-
pis ile cezalandınlacağınız, tş bu ilanın Tirkiye'de
münteşir bir gazete ile yayımlanmasından itibaren 15
gün sonra tebligatın yapılmış sayılacağı ilan olunur.
20.1.1998 Basın: 16052