29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12NİSAN1998PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Lozan Diplomasisi Dr. HUNER TUNCER O smanlı diplomasisinden çok farklı bıranlayışa sa- hıp olan Cumhuriyet dip- lomasisi, bu farklı dıplo- masi anlayışını ilk kez Lozan'da uluslararası top- luluğun gözleri önüne sermek fırsatını bulmuştu. Osmanlı devlet adamlan ve diplomatlan, genellikle Avrupalılarla bır görüşmede kendilerini bu devletlerin tem- silcileriyle eşit statüde görmezler ve aşa- £ılık duygusuna kapılırlardı. Osmanlı dev - letıne Batılılar tarafindan takılan 'hasta adam' adı. Osmanlı dev let adamlannı da etkilemiş ve bu kişılerin zihinlerine iyice yerleşmişti. Bu da 'hasta adam'ın zayıf bünyesine uygun önlemlerle onu biraz daha yaşatmak usulünü, bir 'idare-i mas- lahaf politikasını^doğurmuşru. Örneğin. "Hariciye Nazın ÂIi Paşa, Paris Kongre- si'nde (1856). bu zihniyetin etkisiyle, Os- manlı Imparatorluğu'na Avrupalıların ver- mek istedikleri şekli kabul etmişti. Yine aynı şekilde Meşrutiyet döneminin na- muslu %e değerli bir polıtika adamı olan RıfatPaşada. Lozan'da İsmetPaşa'nın yap- tıklanndan \ e söylediklerinden söz eder- ken, bunlan çok takdir etmekle beraber. u Bunlann yüzde birini biz bunlara söyte- yemez ve yapamazdık. karakterimiz bu- na uygun değüdi" demek suretiyle Os- manlı diplomasisine egemen zihniyetin bir başka örneğini vermişti (1). Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise ulus- lararası dıplomasi sahnesine kendine gü- venen ve güvenilebilir birdevlet olarak çık- maktaydı. Yeni Türk devletınin bu deği- şik sesini dünya ilk kez Lozan görüşme- lerinde duydu. Lozan Konferansı'nda Tür- kiye'yi temsil eden heyetin başkanı olan Hariciye Vekili Ismet Paşa, bu konferans boyunca Birinci Dünya Savaşı'nın galip- lerini yenilgiye uğratan bir devletin tem- silcisi olduğunu hiçbir zaman hatınndan çıkarmamış ve daima buna göre hareket etmişti. Lozan Konferansı'nın başlamasının ertelenmesi üzenne, Türk temsilciler he- yeti başkanı Ismet Paşa'nın konferansa ka- tılacak devletlere gönderdiği notaönem- li birtarihsel belgedir. Çünkübununla, Tür- kiye ilk kez büyük devletlerle aynı tem- po üzerine konuşmaya başladığını göster- miş oluyordu. İsmet Paşa. Lozan Konfe- ransı'nda kimseye üsrünlük vermek ya da kimseden aşağı kalmak istemiyordu. Bu nedenle de lngiliz temsilcisi Lord Curzon'un konferansı açış söylevınin he- men ardından protokolde olmamasına karşın kendi de bir söylevde bulunmuş ve böylelikle, daha ilk günden Türk davası- nı tüm dünyanın gözleri önüne kararlı bir biçimde sermiştı. O tarihe değin hep tek yanlı toplanmaya alışmış olan Avnapa ba- nş konferanslannda, bu kez ilk olarak ikinci bir tarafın varlığı da ortaya kon- muş oluyordu. Ismet Paşa konferansın ikinci günü bizzat Lord Curzon"a Türki- ye'nin bir konferans masası başında in- giltere başta olmak üzere hiçbir devletten farklı olmadığını. usul konulannın (tü- zük çalışmalan, komisyon başkanlıklan- nın saptanması. devletlerin delege sayıla- nnın saptanması vs.) tartışılmasında da- hi gerekli gördüğü itirazlarda bulunmak suretiyle anlatıyor ve Lord Curzon'dan Türkıye'nin farklı bir işlem görmeyece- ğine ilişkin açık bir güvence alıyordu (2). Lozan Konferansı boyunca Türk baş delegesinin lngiliz baş delegesi ile tama- men boy ölçüşecek güçte ve araya hiçbir mesafe koymaksızın. tam bir eşitlik aya- ğı üzerinde konuşması, tüm dünyaya ar- tık geleneksel Osmanlı diplomasi anlayı- şı \e uygulamasının tarihe kanştığını ve bunun yerine, yeni bir diplomasi anlayı- şı ve uygulamasının doğduğunu kanıtla- maktaydı. Osmanlı diplomasisinden fark- lı olarak Cumhuriyet dönemı diplomasi- si idare-i maslahatçı değil; sert, bükülmez ve haklı birtutumasahipti. Yeni Türk dip- lomasisınde amaç hakkın almmasıydı ve tüm yöntemler, bu amacın gerçekleştiril- mesine yöneltilmişti. Ismet Inönü, Lozan Konferansrnda, Os- manlı diplomatından oldukça farklı yeni bir diplomat tipini canlandırmaktaydı. In- giltere Baş Temsilcisi Lord Curzon'un deyişiyle bu 'sağırvecüceadaın',Curzon gibi o dönemin en^üçlü hatiplerinden bi- rinin üstesinden gelebilmeyi başarmıştı. Inönü, o dönemlerin 'diplomat' imajına hiç uymamaktaydı; askerdi, diplomasi di- lini bilmemekteydi, bedensel görünüşü gösterişli değildi ve çok az konuşan bir ki- şiydi. Ancak geleneksel anlamdaki 'dip- k>mat' tipine belki hiç uymayan bu kişi, hak bildiği yoldan ilerlerken en ufak bir ödün vermeye yanaşmamakta; doğru ve haklı bildiği görüşte inat ve sabırla sonu- na dek diretmekteydi. Atatürk, 1928 yıhnda yaptığı bir ko- nuşmada. yeni Türk devletinin bundan böyle izleyeceği dış politika ve uygulaya- ca|ı diplomasi konulanna ilişkin görüş- lerini şöyle dile getirmekteydi: "Haricisi- yasetimizde dünisdük. memleketimizin emniyetine ve inkişafının masuniyetine (dokunulmazlığına)dikkatşian(ayıncı be- lirti)hareketimizekılavuzolnıaktadır.Bu memleketin hem kendisinde hem muhit- lerinde sulh ve huzuru cidden arzu erme- sinden daha kol»- izah ohınabüecek bir key- fivet olamaz. Busamimiarzudanmülhem olan(esinlenmiş olan) harici siyasetimiz- de memleketin masuniyetini, emniyetini, vatandaşlann haklannı herhangi birteca- vüze karşı bizzat müdafaa edebilmek kud- reti de bilhassa gözde tuttuğumuz nokta- dır. Cumhuriyet hükümeti. milletier ara- sında emniyet misaklan akdi (güvenlik antlaşmalan) içinhususi bir gayretgöster- mektedir." (3) lşte, Türk hariciyecisinin bundan böyle bütün gayret ve samımi- yetle izleyeceği yol ve amaç, bu sözlerle en açık ve veciz bir biçimde ortaya kon- maktaydı. Atatürk, "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesini ortaya atmış ve bu ilkeyi uygula- yacak olan Türk diplomatlannı da 'ban- şın kurmayian' olarak nitelemişti. Ülkemizin çevresinde sıcak savaş rüz- gârlannın estiği bu dönemde ve her za- man, Büyük Atatürk'ün izlememiz gere- ken dış politikaya ve uygulayacağımız diplomasiye ilişkin yukanda belirtilen sözlerini hiç hatınmızdan çıkarmamamız gerektiği kanısındayım. (1) M. Cemil, Lozan, C. 2, tstanbul, Ahmet Ihsan Matbaası, 1933, s. 5 (2) Ali Naci Karacan, Lozan, Istanbul, Latin Matbaası, 1971, s. 112-13. (3) Tevfik Rüşrü Aras. Lozan'ın Izle- rinde On Yıl. Istanbul, Akşam Matbaası. 1935, s. 58. Küreselleşme ve İşçi Hareketi Dr. SABİHA ÇAYCl D ünya ekonomisı ciddi birbunalımın (kri- zin) eşiğindedir. Küreselleşmenin, ge- lışmiş büyük dev letlenn ekonomilerine güç katarken, gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerine çok sınırlı güç katmak- ta olduğu saptanmıştır. Küreselleşme sürecınden en çok ABD ve Amenkan şırketleri yarar- lanmış, ABD'nın malı piyasalanna gerekli olan likidi- te sağlanmıştır. Azgelişmiş ülkeler ve hatta son yıllar- da Japonya küreselleşme sürecinden zararlı çıktıklan- nı fark etmıştir. Bugün Japonya'nın yaşadığı bunalım bunu açıkça göstermektedır. Dünyada ve ülkemizde küreselleşme sürecinden en çok zarargören ve gerileyen güç, işçi hareketi gücü. sen- dikal güç olmuştur. Küreselleşme, yani pazarlann genişletilmesi, ulusal devletin devredışı bırakılması. kumanda ekonomisinin donatılması olarak tanımlanabilir. Bu süreç kaçmılmaz olarak özelleştirmelere neden olmaktadır. Özelleştirme, ülkemizde altyapısı yeterince tamam- lanmadan yapılmakta. devletin mallarının talan edil- mesi boyutlanna gelmektedir. Özelleştirme ihalelennın iptali için verilen mahkeme kararlan her geçen gün ar- tarken. özelleşririlen her işletmeden işçi çıkarmalar yay- gmlaşmakta. işsizlık süratle arrmakta. istihdam yapısı işçi aleyhine değişmektedir. Kaçak ve sigortasız işçi- lik, taşeronluk akıl almaz ölçüde yaygmlaşmaktadır. Özelleştirme ülkemizde üretidsennaye'mn rantser- mayesi'ne dönüşmesine yol açma tehlıkesini göster- mekte, kâretmeyen kamu işletmesinın satın alınıp, tek- nolojik yenıhk uygulayarak daha venmli duruma getır- me amacı ile yapıîmamaktadır. Yapılan araşhımalar. son on yıl (1985-1995) boyun- ca KİT sisteminin, verimlilik ve etkinlik göstergeleri ba- kımından ulusal ekonominin en dinamik alt sektörü ol- duğunu ortaya koymaktadır. KlT'lere tahsis edilen kay- naklar, yani emek ve sabit sermaye birikimi büyük öl- çüde azalmıştır. Bu durumda KlT'lerde üretimin azal- ması beklenırken tersı olmuş, kamu işletmelerince ya- ratılan katma değer her yıl %4.8'lik artış göstermiştir Son yıllarda uygulanan küreselleşme sürecinde ulus- lararası ekonomiler birbirine daha çok yakınlaştı, tüm kurum ve kuruluşlar ekonomik. ticaret, bilim, teknolo- ji. yatınm, sosyal yaşam ve politika alanlannda haber ve bilgiye daha çok gereksinim duymaya başladılar. Küreselleşmenin en önemli nedeni ve sonucu, bilgi sis- teminin gelişmesi ve ileri teknoloji uygulama alanımn genişlemesidir. Bu değişim iş dünyamıza yeni firsatlar kadar yeni Bellona'da sizden yan Gerçek Kalite «^ Daha Güzel Çizgiler En Uygun Fiyat ve Taksitler Peşin Fiyatına E ] Taksit Bütün Bellona'lar, şimdi benzersiz kampanya avantajlarıyla. Sakın kaçırmayın. makklOYttSllS 051 IU.Ho.14 3n70fay9ri. sorunlar da getirmektedir. tş yaşammdaki yeni değişim- lerin en önemlisi insan gücünün mavi yakalı ve beyaz yakalı çalışanlardan, "bügi işçisi"ne, uzmanlaşmaya doğru kaymasıdır. Müşterinin beklentisine en geniş bir şekilde yanıt verebilmek için çalışmak yeni rekabetin gereğidir. Endüstri çağının yoğun üretım (mass pro- duction) ilkesinin yenni yoğun müşteri hizmeti (mass customuzation) almıştır. Küreselleşme sürecinde bilgisayar ağlan yardımıy- la teknoloji, yıllık %20 ya da %30 gibi bir hızla yeni- lenmektedir. Bilgi teknolojisi ve bilgi sistemleri ham- maddeden üretime, satışa ve dağıtıma kadar tüm kade- melerde olduğu gıbı planlama, eşgüdüm ve denetim gi- bi üç temel yönetim işlerinde de bilginin yeri giderek artmaktadır. Bilgisayar teknolojisinde ortaya çıkan gelişmeler klasik üretim yapılannı tersyüz etmiş. bu gelişme bir boyutuyla üretim düzenindeçok ciddi değişiklikleryap- mayı gerektirmiştir. Yeni tek- noloji ile donanmış ekipman kullanacak işgücü, klasik işçi- lik kültüründen gelen işgücün- den çok farklı bir işgücü ola- rak ağırlık kazanmaya başla- mıştır. Yeni gelişmeler üretim iş- lemlerinde insanın rolünü azaltmış, işçi sağlığı konusun- da bilinen birçokriskiortadan kaldırmış. işçi sağlığı ve iş gü- venliğirisklerindede bir nite- lik değişimi ortaya çıkarmış, moral boyutuyla işçi sağlığın- da riskleri arttırmıştır. İş süre- cınin süratlenmesi işçilerde psiko'psişik rahatsızlıklann artmasına neden olmuştur. Bugün ülkemizde çalışan iş- çilerin onda birinin dahi sen- dikalı olmadığı gerçeği dik- kate alındığında. sendikacılı- ğm örgütlü bır güç olmaktan ne kadar uzak ve çağdışı kal- dığı görülmektedir. Sendika- lar, yüksek düzeylere ulaşan iş- sizlığin olumsuzluklan yanın- da. standart olmayan istihdam biçimlenne. kuralsız ve esnek işgücü politıkalanna yeterlı şıddette karşı koyamamakta- dırlar. Sendikalaretkisizleşen, sorunlan çözemeyen ve üye- sınin güveninin her gün azal- dığı kurumlar olarak güç kay- betmektedirler. Sendikal ha- reket ülkemizde hâlâ bır öne- ri hareketi değıl, bır tepkı ha- reketi olma özelliğini sürdür- mektedir. Sorunlan aşabile- cekpolıtikalar, öneriler, tezler üretebilecek kunımsallaşmış birsendikacılığa gereksinim ol- duğu açıktır. Yeni dönemde demokratik toplum-demokratik sendika- cılık, işçi hareketinın en temel istemi (talebi), daha çok üret- mek-daha adıl paylaşmak en temel önerisi olmalıdır. İşçi hareketi, işverenlere ve polı- tikacılara, pıyasa ekonomisi- nin birbaşıbozukluk ekonomi- si olmadığını öğretmek, özel- leştirme adı altında kamu mal- lannın savurganlığı ile savaşım vermek durumunda olmalıdır. Gümrük Birliği koşullan- nın Türk sanayiinde yarattığı olumsuz sonuçlardan birisi olan işten çıkarmalann artma- sına ve yine teknolojik işsiz- liğe, dolayısıyla "iş güvence- si" sorununa sendikalar esas- lı biryaklaşım genrememışler- dir. Sendikacılık siyasal bır harckettir, varlığını toplumsal üretımden, adıl pay alma sa- vaşımından alır. Bu nedenle işçi hareketi Türk siyasetine ağırlığını koymayollannı ara- malıdır. Demokrasinin gere- ği. sendika ve konfederasyon- larda siyasal partilerin değil, siyasal partilerde sendika ve konfederasyonlann lobilerinın bulunmasıdır. Buyapıyı oluş- turmak için sendikalara bü- yük görev düşmektedir. İşçi hareketi ücret sendikacılığın- dan hizmet sendikacılığına dö- nüşmek zorundadır. ışçı hareketi demokratik bir Türkıye'nin oluşumuna. ye- nileşerek bütünleşerek güçlü katkılar sağlayabilir ve Türki- ye'nin buna gereksinimi var- dır. (*) Frederich Ebert Vakfi. KlGEM'ceörgütlenen 'Türki- ye'de KİT Sistemi' başlıklı araştırma. PENCERE Uçkâğıt Eskiden mahalle köşelerinde şemsiye üzerine üçkâğıt açan açıkgözler vardı: - Bul karayı, al parayı!.. Aymazlığa düşüp de açıkgözün kumpasına girdin mi ütülmekten kurtulamazdın. "Mürteci-bölücü-mandacı ortaklığı" bugün ilginç bir üçkâğıt açıyor: "- Cumhuriyet mi, demokrasi mi?.." Birkaç gün önce iyi niyetınden kuşku duymadığım bir tanıdık bu soruyu bana yöneltti. Şaşırdım: - Ne demek bu?.. Yanıtladı: - Bildiğin gibi her cumhuriyet demokrasi değildir, ama Avrupa'da çoğu krallık demokrasidir. Türkiye'de ikisinden birini yeğlemek zorunda kalırsan hangisini seçersin: Cumhuriyeti mi, demokrasiyi mi?.. • Cumhuriyet ile demokrasi birbirine zıt iki kavram değil, özdeştir. Cumhuriyet adını taşıyan çoğu ülkede demokrasi olmadığı doğrudur; ama devletlerin adlarına bakarak bir kural ya da kuram çıkarmak doğru değildir. Kuzey Kore'nin resmi adı nedir?.. "Kuzey Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti!.." Peki, Kuzey Kore demokrasi mi?.. Değil!.. Cumhuriyet mi?.. KuşkuluL Kim ll Sung'un oğlu babasının yerine iktidara oturtuldu, değil mi!.. Eskiden 'Habeşistan' dediğimiz ülkede kurulu devletin resmi adı: "Sosyalist Etyopya!.." Diktatör Hüseyin Saddam'ın başında bulunduğu devletın resmi adı: "Irak Demokratik Cumhuriyeti!.." Sen şimdi Bağdat'ta yaşayan bir Iraklıdan seçim yapmasını istersen ne olacak: - Demokrasi mi, cumhuriyet mi?.. Iraklı: - Ikisinin de adı var, sanı yok bizde... • Dominik Cumhuriyeti, Danimarka Krallığı, Cibuti Cumhuriyeti, Büyük Britanya ve Kuzey Irianda Birleşik Krallığı, Iran Islam Cumhuriyeti, Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti ne anlamlar taşıyorlar?.. Sözcüklerle gargara yaparak kavram kargaşası yaratmak bir üçkâğıttır; kişinin adı Zeki'dir, kendisi aptal olur; Sakine Hanım'ın ille serin kanlı olması mı gerek?.. Ingiltere'de ve Suudi Arabistan'da devletin başında kral oturuyor; birisi demokrasiyle yönetiliyor, öteki şeriatçılığı yaşam biçimine dönüştürüyor. Iran Islam Cumhuriyeti'nde yaşayan kişi, çağdaş uygarlığın anladığı ölçülerle 'yurttaş' değil, bir ümmetin üyesi sayılmıyor mu?.. Sorumuz neydi: "- Cumhuriyet mi, demokrasi mi?.." Yanıt: - Elinin körü!.. • Türkiye tarihinde büyük demokratik atılım, 23 Nisan 1920'de açılan Büyük Millet Meclisi'nde "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" ilkesinin benimsenmesiyle başladı; 1923 Cumhuriyetiyle "milli demokratik devrim" hayata geçirildi. Cumhuriyet ile demokrasi özdeştir; "Cumhuriyet mi, demokrasi mi" sorusu yanhştır. Doğrusu şudur: - Demokrasi mi, diktatöriük mü?.. - Cumhuriyet mi, padişahlık mı?.. Sabahattin Ali'yi a n m a g e c e s i (ÖLÖMÜNÖN SO. YILINDA) Sunonlar: Metin Belgin - Şahnaz Çokırolp Dia Gösterisi: Isa Çelik Ölümünûn 50. Yılında Sabahattin Ali • Atool Behramoğlu Sabahattin Ali'ye Ağıt • Faure/Elegie, Saint-Soens/Kujjunun Ölümü Viyolensel: Rahşan Apay, Arp: Günce Korol Sabahattin Ali Şiirleri • Zeliha Berksoy Öyküleriyle Sabahattin Ali • Dojjan Hızlon Sabahattin Ali Şarktları • Nükhet Duru Romonlarıylo Sabahattin Ali * Konur Ertop Anılarda Sabahattin Ali • Müzehher VâNû • Rosih Nuri İleri Sabahattin Ali Dosyası • Turgut Kazan Sabahattin Ali Şiirleri • Zofer Ergin Sabahattin Ali Şarkılan • Edip Akbayrom Atatürk Kültur Mcrkezi (AKM) Büyük Salon Taksim, İstanbul 18.4.1998 (umoriesı sod20.30 Davetiyder İçin: AKM Gtseleri gaksim /Tel: 251 56 00-254) Cumhınyet Btop Kulüh (Taksiın Ael: 252 38 81) Kiiap Saroyı (Cağaktglu Aet 527 79 (2) ECumhuriyet kitap kulübü TAKSİM Sergi Salonu NİSAN AYI ETKİNLİKLERİ RESİMSERGİSİ 7-75 Nisan Saat:10.00-19.00 AYDA AKTAY Ebru Tekniğiyle yapılmış resimlerini sergiliyr Adres: Istıklal Cad. (Aksanat Karşısı) Taksim Tel:252 .f 81/82
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear