23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 MART 1998 ÇARŞAMBA 12 KULTUR Sinemayı çok cazip bulan Fikret Kuşkan, kendisini farklı noktalara sıçrattığını belirtiyor 6 Yaşama dokunan her şey smenıada' FECİRALPTEKİN Fikret Kuşkan .. Oyuncu. Bu- güne dek tıyatro ve sinemada hep düzeyli yapımlarda yer almsş, çizgisınden ödün vermemiş. ba- şanlı bır isim. Erden Kıral'ın bu hafta gösterime girecek olan fil- mi 'Aveı'da Ahmet Uğurlu ve Ja- le Ankan'la. hazırlıklan sürmek- te olan ve yönetmenliğini Şakir Gûrzumar'ın yaptığı 'Atlan da Vururlar' müzikalinde Okan Bayülgen ve Yeşim Salkım'la başrolleri pay!aşı>or. TRT l'de yayımlanan, MahinurErgun im- zalı 'Şaşıfelek ÇıkmazT adlı di- zideki Cesur tiplemesıyle de her pazar ızleyiciyle buluşmayı sür- düren Kuşkan, son dönemın en çok çalışan oyunculanndan biri. 'Atiarı da Vururlar' müzıka- lıyle sahneye dönmeye hazırla- nan sanatçı. sinemayia ıç ıçe ge- çirdiği yıllar süresince tiyatrodan biraz uzaklaştığını belirtiyor ve tiyatro ile sinema arasında gidip gelen söyieşimiz böylece başlı- yor. Tekdüzelikten sıkılıyor Konservatuvar yıllannda ho- calannın da etkisiyle tiyatroyu iyiden i\ıye yücellmiş gözünde Kuşkan. O zamanlar Türk sine- masını ve filmlerini küçümsü- yormuş bıraz. Ancak tam tiyatro yapmayı tasarlarken kaçınılmaz bir bıçimde sınemanın ıçinde bulmus, kendıni. Önemli roller • Fikret Kuşkan, Erden Kıral'm bu hafta gösterime girecek olan filmi 'Avcı'da Ahmet Uğuriu ve Jaie Ankan'la, hazırlıklan sürmekte olan ve yönetmenliğini Şakir Gürzumar'myaptıgı 'Atlan da Vururlar' müzikalinde Okan Bayûlgen ve Yeşim Salkım'la ' başrolleri paylaşıyor. Aynca TRT l'de yayımlanan 'Şaşıfelek Çıkmazı' adlı dizideki Cesur tiplemesiyle de her pazar izleyiciyle buluşuyor. birbıri ardma gelmış ve bu rolle- ri oynaması gerektiğine inanrrnş. İşte boylece başlamış Kuşkan'ın sinema serüvenı. Sonra tiyatroyu filan düşünmemiş bır daha: "Si- nemanın bendeld karşdığının çok cazip olduğunu, beni çok farklı noktalara sıçrattığını gördüm. Beyazperdeıün daha da zor, daha da kaprisli oiduğunu anladım. Bu serüveni sürdürmek, sinemayı ve sinema oyunculuğunu keşfetmek zorundaydım." Kuşkan ıçın sinema. \ar olan değer yargılannca benimsenen bir sanat, \izyon oyunculuğu: *Dünyanınen önemli aktörleri si- nemayapmak istiyor artık. Tiyat- royu isedahaçokkızağa çekildik- leri dönemlerde, kendilerini di- sipline etmek için seçhorlar'". Tıyatronun sürekli bır kontrol ve dısıplın gerektırdığinden söz ediyor Kuşkan. Aynı oyunu, ay- nı motivasyon ve değişmezlikle belkı de 250-300 kez tekrar tek- rar sahnelemek... Bu tekdüzeli- ğin kendisini sıktığını keşfetmiş. "30 oyundan sonra sıkılmaya başuyorum" diyor, *Yapa> geli- yor bana. Tiyatroda oyuncu var, sinemanın karşısındaysa gerçek yaşam, yaşama dokunan her Şev"- Meyici ktistürûlmemeli Kuşkan'a göre sinemada asıl ısçı yönetmen. Oyuncu ıse ışık gibi kamera gibi bır malzeme. Eskidenmiş o oyuncu filmleri. Jönlerin isimleri yönetmenden, filmdenönceyazılırmış... "Sine- manın, yönetmenin işçiliği oldu- ğu uzun yıllar önce kanıtlandı. a- ma toplumun geüşimine paralel olarak bu gerçeğin Türkiye'de kabuUenihnesi oldukça gecikti". Peki ya Türk smemasınm bu- gün ulaştığı nokta... "Son geliş- mekr incebir çizgjye,tehlikeli bir noktava taşıdı sinemamızı" diyor Kuşkan, "Tabü ki izteykivi sine- ma salonlanna toplamak güzel- dir, eaaptir, ama hem işin ticari boyutu düşünülüp hem de bir de- rinliğL bir alt\ apısu bir derdi olan fllmler \apılamaz mı? Eğer bu yapüamazsa. kısacası sinema bu denli popüler bir düzleme oturtu- lurken film çekenlerin anlatacak bir öyküsü, söyleyecek bir sözü, bir üslubu olmazsa, bugün salon- lan dolduran gencecik insanlar. i- kiüçyılsonra'Allahbelanızı ver- sın!' deyiverirler. Oysa ki yapü- ması gereken, izleyiciyi küstür- memek, onlardan geleni biriktir- mek ve daha önemli projeler için zemin hazırlamaktır." Kuşkan, bugûne dek içınde y- er aldığı 'Dönersen IshkÇaT, 'tid Başh Dev' ya da 'Giziî Yüz' gibi birçok filmin ise ticari yönleri hesaplanmadığından Avrupa'nın eşiğinden döndüğüne, uluslara- rası başanlan ıskaladı|ına inanı- yor. Bir sinema filminin sanat yö- nü kadar tican profili de düşü- nülmeli çünkü... "Öyle herönü- ne gelen elini kolunu sallaya sal- laya film yapmamalT diyor, "Si- nema güçlüklerle bir araya gelen, pahalı bir iş, Cebimde bir sürü param olsa bile önce durup düşü- nürüm, kendimi sorgulanm. Ko- Fikret Kuşkan, 'A\cı'yı çok hoş bir film olarak tanımlryor. lay şey değil öyle yönetmen ol- mak,film çekmek... Herkesin bir boy aynası olmalı. Milyarlarca para harcarken öğrenilmez bu iş, önce öğrenirsin sonra geçersin kameranın arkasına. \oksa söy- leyecek daha güzel bir sözü, anla- tacakdaha güzel bir öyküsü olan- lann önünü bkanuş olursun." Bu hafta gösterime girecek olan Erden Kıral filminde bır av- cıyı, 'Atlan daVururlar' müzika- linde 1930'lu yıllarda yaşayan Amerikalı bır genç adamı can- landınyor. 'Ava'yı, hericesin ken- dine ait bir öykü çıkarabileceği çok hoş bır film olarak tanımlı- yor Kuşkan. Müzıkal provalannı ise okula gider gelir gibi konser- vatuvar yıllannda Lütfü Oğuz- can hocanın aynlmasıyla yanm kalan hareket eğitiminin bir de- vamıymışçasına keyifle sürdür- düğünü anlatıyor. "Oyunculuk eğitiminde üç ana ders vardır" diyor. "Ses, sahne ve hareket Oyuncu vücudunu eğhemezse bir odun, kaias veya kütük parçası olarak çıkar izleyicinin karşısı- na.". Alaylı ya da mektepli ol- mak kavramlannın üzerinde dur- muyor pek. Kuşkan, okullu bir sanatçı ama kendini yetiştırmeyi sürdürüyor... Yazarlarpatronla takıştı Avustralyalı medya haronu Rupert Murdoch 'un, sahibi olduğu yayınevinde bir kitabın yayımını durdurması, îngiltere de yazın dünyasının tepkisini çekti Kültür Servisi - lngütere'nm önde ge- len yayınevlennden HarperCoUins'in ya- zarlan, patron Rupert MurdoclTun yayı- nevi edıtörlerine baskı uygulayarak ıstnar- lanmış bir kitabın yayımını engelledığı için ayağa kalktı. Aralannda Harpercollıns de olmak üzere lngıltere'de çok sayıda ga- zete. dergı. yaymevi ve TV istasyonunun da sahibi olan Avustralyalı medyabaronu Rupert Murdoch'un, eski Hong Kong Va- lisi Chris Patten'ın yayınevince ısmarla- nan "Doğu ve Bau" adlı kitabınm, Çın'e eleştirel yaklaşımı nedeniyle yayımlanma- sına karşı çıktığı söyleniyor. Murdoch'un Çin'de büyük çaplı yatınmlan bulunuyor. HarperCoUins'in genel yayınyönetme- ni StuartProfiitt"in olay nedeniyle işinden aynlması üzenne, üst düzey edıtörler Pe- ter Hennessy, Sir Frank Kermode ve Bo- oker ödüllü yazar Penelope Fıtzgerald da yayıne\ınden aynlmayı düşündüklennı açıkladılar. Politık tanh kitaplanna ve bi- yografilere ımza atan Profesör Hennessy, "Proffitt gibi birini gözden cıkarmayi gö- ze alabilen bir yayınevi yolundan sapmış demektir. Stuart başka bir >av ıntvindcça- hşmaya başlarsa. bizler de sözkşmelerimi- zi feshetmenin \oilannı ara>~acağız" dedı. Öteki üst düze\ editörlerden Fıtzgerald ise "Rupert Murdoch. saün ahp işİettigj her kurumu kendi boyunduruğuna alıp.buku- rumlann bağımsızlığuu reddediyor. Har- perCoüins'e de bumı yapb** şeklınde ko- nuştu. HarperCollıns olayı îngıhz basımnda genış yankı uyandınrken yayınevıyle söz- leşmesi bulunan Doris Lessing, Simon Schama. Fay Vveldon. Profesör Anthon> Storr gıbı ünlü yazarlar tepkılennı dıle ge- tırdıler. Dons Lessing, u söyleyeceksözbu- lamayacak kadar öfkeii" oiduğunu belir- tirken HarperCollıns bünjesındeki en de- ğerli yazarlardan bıri olarak nitelendirilen Simon Schama. "Bundansonrapolitik bir biyografi yazmaya kalkışacak olsam, Har- perCollins'dt kendimi özgür hissermez- dim. Bu koşullar alünda çakşmam müm- kündeğü" dedı. Haq>erColİjr)s"leçahşan tüm yazarları olayı protesto etmeye çağı- ran ünlü yazar Fa\' VVfeldon da bundan son- ra yazarlann HarperCollms'e daha tem- kinlı yaklaşacaklannı dile getirdv. "Bun- dan sonra suya sabuna dokunan khaplar yazanlar, büvıik ihtimalle HarperCoBins'e başvurmayacaklar.. Aslında beni en çok üzen. patronlan sıkıntılarından kurtar- mak için >a/arlann aşağılanmasına göz yumubnası. ^ayıncıhkla imparatortuklar kuran bu hırsı/ baronlar. editöıierine pis- lik gibi da\ranıyor. Ciddi bir >ayınevinde böyle ola>lara rastlanmaz. Yazarlar, Bay Murdoch'un umrunda bile değU." Rupert Murdoch'un. Chns Patten'ınki- tabını sansürlemesi olav\ Westmınster'da da gündeme geldı. lktidardaki Işçı Partısı milletvekıllennden John Maxton, "Yayı- nevi, istediği kitaplan yayımlamakta öz- gür olmahdır. Bence bu. Murdoch'un iş>~a- unmlannı engeüemez. Chris Patten'ın ki- tabınınÇin hükümetinin umrunda bile oi- duğunu sanmıyorum. Olay Çin'in değil, Murdoch'un paranoyasınm bir işarcti" şeklınde konuştu. Muhafazakâr Parti'den Ntkhad Fabricant da Murdoch'un davra- nışınmu pişmanhk\«rici" oiduğunu belir- terek "Bunun kötü bir ticari karar oldu- ğunun farkına \-aracaknr sonunda. \*ayıne- vinden yazarlannı kaçırtarak yitirdikleri, Çin'in tepkisini çekecek olsa yitireceklc- rinden çok daha fazladır" dedı. Bu arada yaym hakkı HarperCollins tarafından sa- tın alınan eski Başbakan John Major'ın anılannın ne şekilde yayımlanacağını da tarhşma konusu oldu. Major'a yakm kay- naklara göre olaydan sonra eski başbaka- nın kitabın içeriği konusundaki denetimi HarperCollins'e bırakması pek olasılıklı görünmüyor. Bugünedek yaymcılık sektörundeki ça- hşmalannda dürüst bır yaym polıtikasın- dan çok kendi menfaatlerini ön planda tu- tan Rupert Murdoch, Chris Patten'ın kita- bını sansürledığını ınkâr etti, ama Harper- Collıns'dekı üst düzey yetkililere kitabı basmamalannı 'gizlice' söylediği bilini- yor. Avrupalı izleyicinin beğenisini toplayan Arjantinli genç tenor Jose Cura, kariyerinde hızla ilerliyor Operaran dördüncü tenoru olabilecek mi? Kültür Servisi - Dördüncü büyük tenor arayışlannı sürdüren opera dünyası, Arjantinli sanatçı Jose Cura üzerinde duruyor. Sanatçı iri vücut yapısı, uzun boyu ve modern Latin Amerika maçolannın yakışıklılığıyla kısa sürede Domingo'nun kadınlanmn yeni rol arkadaşı olmaya aday. Cura'nın müzik dünyasına girişi, dünyanın en büyük dramatik tenoru olarak bilinen Domingo'nun artık emekliye çekilmeyi düşünmeye başlaması nedeniyle oldukça isabetli bir döneme denk düştü aslında. Domingo, geçen yıl Jose Cura'nın, Puccini aryalanndan oluşan ilk kaydını yöneterek kendisini takip edecek olan genç sanatçıya yol açmıştı. Cura, bu kayıtlarda giriş bölümlerindekı yüksek notalarda bile büyük bir başan göstererek Maria del Monacco ve Franco Correli'ye eşdeğer görülmesinin ardından geçen günlerde de Îngiltere'deki Festival Hall'da 1950'lennve 1960'lann tenorlanyla özdeşleşmiş olan Giordano'nun zorlu Andrea Chenier rolüyle büyük beğeni topladı. Daha önce yine Giordano'dan Loris'i seslendırmiş olan sanatçı, bir Giordano uzmanı olarak tanınmak ıstemediğinden repertuvanm bundan sonra çok çeşitli yapıtlarla renklendirmek ıstıyor. Curo, ilk olarak 19 yaşındayken Arjantin'de Puccini'den bir arya seslendirerek çıkmıştı izleyici karşısına. Bu ilk deneyımini değerlendirirken "Tam bir rezaletti,'' diyor Cura. "Neyse ki fiziğim, sahne hâkimiyetim ve Puccini'nin müziği sayesinde başanlı oldum." Cocukken piyano \ e gitar dersleri alan Jose Cura, henüz on beşindeyken koro yönetıp beste yapıyordu. Kendisinin 'rezalet' olarak niteledıği Puccini başansmm ardından Buenos Aires'teki Teatro Colon'da opera eğitimine başladı. Kuzey Amerika'nın en önemli operaevi olan Teatro Colon'a girme nedeni, sahneyi koklamak ve opera çevrelerine yakın olma isteğiyie açıkhyor sanatçı. Kurumdan aynlma nedenini ıse istediği ıki solo rolünün de kendisine verilmemesi. Günümuzde artık çok az ıyi sesin çıktığı görüşüne katılmıyor Jose Cura: u Dünya nüfusu arttığına göre aralanndan çıkacak nitelikli sesler de artacaktır. Ancak insanlar sonuca kısa ve kolay yollarla ulaşmak istiyorlar. tyi bir şarkıcı ya da müzisyen olmak için • Domingo, geçen yıl Jose Cura'nın Puccini aryalanndan oluşan ilk kaydını yöneterek genç sanatçıya yol açmıştı. 2002 yılmda Covent Garden'la özel bir projeye başlayacak olan sanatçı, özellikle son dört yıl içinde öğrendiği 30'u aşkın rolle opera dünyasının en çok aranan tenorlan arasma girdi. ömrünüzün en az on yüını harcamatuz gerekiyor." Cura da uluslararası üne kavuşmadan önce yırmıli \ e otuzlu yaşlan arasmda oldukça çok çalıştı. "Uluslararası sahnelere adım atmadan önce kendimi tamamen hazırlamış olmam gereldyordu" diyen sanatçı, Teatro Colon'dan aldığı ıkınci ret yanıtının ardından Avrupa'ya gitmeye karar vermiş. Italyan operalannı seslendirmek istediği için de üç yıl bu ülkede yaşayarak dillerini öğrenmenin yanı sıra operalara kazmmış olan kültürü yakından tanıdı. Jose Cura, bu dönemde "Vahşi bir at gibi kuUandığı sesini evcilleştirmeyi ve denetim altına almayı VTttorio TerTanova"dan öğrendiğini belirtiyor. Sanatçı, Avrupalı izleyicilerle ilk olarak dört yıl önce Covent Garden'da buluştu. Ancak sesini hâlâ ham buluyordu. Bu nedenle bu konserin ardından gelen albüm tekliflerini geri çevirdi. Yaklaşık on ay önce ise bütün gü\enini toplayarak Italyan tenorlann repertuvarlanna en son aldıklan Otello'ya soyundu. Attığı her adımın bilincinde olan genç sanatçı, bu role biraz erken soyunduğu yönündeki eleştirileri şöyle yanıtlıyor: •*Domingo, Otello"yu canlandırdıgında benden biraz daha yaşhydı. Ama Del Monaco 35 yaşmdaydı. Vinay ve Vıckers da yaklaşık bu yaşlardaydılar. Otello sahnede olgunlaştırmak için on yıl gerektiren bir rol. Bu role ellilerinizde başlasanız, on yıl sonra artık çok yaşlanmış olursunuz. .\ma otuz beşinizde başlarsanız kırk beşinizde sesinizin en iyi dönemiyle rolün en olgun dönemi kesişmiş olur." Curo, önümüzdeki günlerde Londra Senfoni Orkestrası'yla Otello'yu seslendirmeyi planlıyor. 2002 yılı için de Covent Garden'la özel bir projeye başlayacak olan sanatçı. özellikle son dört yıl içinde öğrendiği 30'u aşkın rolle opera dünyasının en çok aranan tenorlan arasına girdi. Sanatçı şimdiden yüzünü eskitmemek ve değerinı yükseltmek için yılda 45- 50 performansın üzerine çıkmama karannı almış. Sanatçının dinleyıciyle buluşacak olan bir sonraki albümü ise Piazzola, Guastavino ve Ginastera gibi yeni popüler olan Arjantinli bestecilerin yapıtlanndan oluşuyor. DEFNE GOLGESt TURGAY FİŞEKÇİ Rio'nun Romanı Her yıl şubat ayı sonlarında televizyon ekran- lannda yan çıplak insanlann süslü aksesuvarlar içinde danslanyla simgelenen festivaliyle tüm dünyanın evlerine girer Rıo kenti. Çılgıncasına dans eden, tropik ritimli müziklerle kendinden geçen "mutlu" insanlann dünyasını yansıtan gö- rüntüler ister istemez ımrendirir izleyenleri. Sonrasında yine TV ekranlan festival sırasında kaç kişinin "eg/ence"den öldüğünü açıklar, önemsiz bir ayrınt) gibi. Yılın sonraki dönemlerınde Brezilya polisinin sokak ortasındaki ";n/az"lan gelir ekranlara. 1960'larda Brezilya'da uç veren Yeni Sinema akımının öncü yönetmenleri Glauber Rocha ve Ruy Guerra'nın Sinematek'imizde gösterilen filmleriyle bu ülkenin kimi toplumsal gerçekleriy- le yüz yüze gelmiştik, bir de Amado'nun kırsal kesim insanlarını anlattığı romanlanyla elbet. Ne ki, Brezilya'nın efsane kenti Rio'yu anlatan bir romanı, bir Türk yazannın kaleminden okuya- cağım hiç aklıma gelmezdi. Yayıncılığın okumayı bir görev durumuna geti- ren dünyası içinde ender heyecanlardan birini Aslı Erdoğan'ın yeni kitabı Kırmızı Pelen'nli Kent'\ okuyunca yaşadım. Iki yılını bu kentin üniversitesinde öğretim gö- revlisi olarak geçiren yazar, bu efsane kentin giz- lerine de erebilmeyi başarmış. Ancak bu sürecin zorluğu satırlar arasında sık sık okurun karşısına çıkıyor. "Onu yakalamaya çalışmak zehirli dikenlerle, timsahlaria, anakondalaria dolu bir yağmur or- manında, son derece kurnaz ve yırtıcı bir kuşun izini sürmeye benziyordu." (...) "Biryarayı kaşırcasına kabuk kabuk soyuyor- du Ftio gerçeğini ve iç kanamalı bir hastanın kus- tuğu kara kan, cümlelerine damlıyordu." (...) "Rio'yu avuçlarının içinde bir kelebek gibi ya- kalamak ve öldürmemeyi başararak kendi söz- cüklerinin içine hapsetmek." (...) "SCıreHiyoluna çıkan hilkat garibeleri, işkence izleri, cesetler ve cinsellik... Dünyanın en pahalı apartmanlannın dizildiğigörkemli Ipenema kum- salı ve onun hemen ardmda, ayağa kalkmaya çalışan bir yaralının kambur sırtını andıran dün- yanın en büyük favelası Rocınha..." Kitapta Rio üstüne yedi öykü var. Bunlar yaza- nn kaleminden çıkan öyküler. Ancak yedi öykü- nün içinde de bu kenti yazmaya gelmiş genç bır kadın yazann yazdıklanndan parçalar var. Böy- lelikle birbirine koşut iki ayrı metin boyunca izli- yoruz anlatılanları. Bir de öyküler arasında bağ- lantı köprüleri diyebileceğimiz kısa metinler var. Yazan, kitabını öykü olarak tanımlasa da bence bu yapı ona bütünlüklü bir roman özelliğı kazan- dırmış. Uzak diyarlann egzotizmiyle bir yabancı gö- züyle ilgilenen bir kitap değil Kırmızı Pelerinli Kent. Terşine, dünyanın öte ucundaki bir toplu- rhu, kürtüru ve coğrafyayı kendi kalem dünyası- nın gereci yapmayı başarabilmiş bir yazann ken- di dünyasını ya da kentini anlatırkenki bir yeriilik- le yazabilmiş olması. Kitabı okurken satırlar size, dışandan bir gözün gördüklerini değil, yılın büyük bölümünde 40 de- recede yersiz yurtsuz, parasız yaşamak zorunda kalan, "Herhangi bir sokakta kafasına sıkılacak tek kurşunla kaldınma sehlebileceğini kabulle- nen, ağzı zımpara kâğıdı gibi, adımlan titrek; kol- tukaltlannda iri terhalkaları... Gözlerinden baş- ka güvenebileceği hiçbir şeyi" olmayan birinin dünyasını sunuyor. Bu dünya kendine özgü dili, davranış biçımle- ri, içkileri, doğası vb. ile bütün kitaba yayılıyor. Kimi zaman edebiyat yapıtları için bir toplu- mun aynasıdır derler ya; ne ilgınç bır Latin Amerikan toplumunu bir Türk yazannın kalemin- den tanımak! Macit Gökberk Felsefe Yarışması sonuçlandı • Kültür Servisi- 1993 yılında yitırdiğimiz felsefecı Prof. Dr. Macit Gökberk adına düzenlenen ve ilki bu yıl yapılan felsefe yanşması sonuçlandı. Yanşmamn konusu 'Türkiye'de Felsefe Tarihi Eğitiminin Gereklilıği' olarak saptanmıştı. Prof. Dr. Bedia Akarsu. Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Prof. Dr. loanna Kuçuradi, Dr. Ülker Gökberk ve araştırmacı yazar Aslan Kaynardağ'dan oluşan seçici kurul, Mustafa Günay'ın 'Süregiden Felsefe Üstüne Bir Deneme' adlı çalışmasını ödüle değer buldu. Yanşmayı kazanan Mustafa Günay, 1964 yılında Akhisar'da doğdu. 1988 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitiren Günay, aynı fakültede yüksek lisansını da tamamladı. Halen Çukurova Üniversitesi Eğitimi Fakültesi'nde Felsefe Grubu Eğitim Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K  M t L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear