23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 30 MART 1998 PAZARTESİ HABERLER Erdal înönü, babası îsmet înönü 'nün 1918'de Güney cephesinde îngilizlerle savaştığı yerlere gitti, gördü ve yazdı 'Teslim olabm cüyeni vururum'Fahri Belen'in kitabından... 3 Koiordu, 22-23 Eyiüi gecesi Tobaz'dandoğuya doğru hareket etti. Cerze 'nin 7 kilometre doğusunda 'Ebu Malik 'te düşman tesirini göstermeye başladı. Koiordu doğudan, kuzeyden ve batıdan gelen düşman kuvvetlerinin arasında dört tarafa cephe aldı. Bu durumda fazla kahnamazdı. Çünkü top başında on, makineli tüfeklerde 1Ö00 mermi kalmıştı. Su ve yiyecek deyokiu. Tümen ve alay komutanları, koiordu komutanının yanına gelerek muharebeye nihayet verilmesini istediler. Koiordu komutanı İsmet Bey teslim olmanın askeri namus ile telijı kabil olamayacağım bildirdi. Komutanlar mazbata yapmaya kalkıştılar. Bu harekete karşı da koiordu komutanı 'Böyle bir mazbatayı getiren zatı kendi tabancam ile öldürürüm' dedi." • smet tnönü, 1985 'te yayımlanmış 7"Haüralar"ının birinci cildinde. § Yemen ve Ürdün'de Osmanlı Im- _*. paratorluğu'nunbirsubayıolarak görev yaptığı dönemlerdeki deneyim- leri hakkında ilginç bilgiler verir. Ben kendi anıianmı yazarken babamın bu "Haüralar" kitabından yararlandım ve bir yandan da kitapta adı geçen yerle- ri merak etmeye başladım. Sonunda. geçtiğimiz aylar içinde Ürdün \e Ye- men'e iki gezi düzenleyerek bu yerle- rin birçoğunu görme fırsatı buİdum. tzlenimlerimi burada kısaca anlatmak istiyorum. Ürdün gezisi 1997 yılı Ekim ayı sonunda. Cum- huriyet Bayramı'nı içine alan haftada eşim ve arkadaşlarla birlikte Ürdün'e gittik. Bu gezi sırasında bir gün Büyü- kelçi Süha Umar'la beraber, babamın anılannda geçen Eşşak mevkiini ara- maya giriştik. Birinci Dünya Savaşı'nın son yılın- da 1918'de Osmanlı ordusu Suriye cep- hesinde savunma yaparkerı, babam 3. Kolordu'ya komuta ediyormuş. Bağlı bulunduğu 7. Ordu'nun başında da Mustafa Kemal Paşa varmış. lngilizle- rin büyük güçler toplayarak 19 Ey- lül'de başlattıklan saldirı karşısında Osmanlı ordulan çekilmek zorunda kalmışlar. Büyük güçlükler içinde ger- çekleştirilen çekilmenin 3. Koiordu açısından önemli bir aşaması Şeria Nehri'nin batıdan doğuya geçilmesi olmuş. Harekâtınbubölümünübabam "Haüralar"ında şöyle anlatmaya baş- lıyor: (*) (*) İsmet Înönü, Hatıralar, 1. Cilt, s: 131,BilgiYayinevi, 1985. "24 Eylül'de Şeria kenannda Eşşak denilen me\kiye Kolordu'yu getirmiş- tim. Önümüzde. geçitlerini bilmediği- miz süratli akan bir nehir duruyordu. Biz bu nehrin doğusuna geçecektik Ge- çidimizikendimiz koruyacaktık Biitün Kolordu'nun bulunduğu ordugâhtan çıplak gözle vadideki ağıriık yığınlan- nın düşman tarafından parça parça toplandığı görülüyordu. Düşman sü- ratle güneye üerleyerek bizim muhte- mel geçitlerimize mani olacak mozile- ri işgal ediyoıtlu. Bu esnada koiordu, seyyar vasıtalan tahrip edümiş. günler- den beri hertürlü iknıal tedbirierinden mahrum olarak, son demirbaş erzakı- nı veelde bulunan piyade dağ silahlan için sa>ılı cephanesini taşıyordu. Bu mahrumiyetlerin hepsinden mühim olan endişe, felaketler ve yipranma manza- raları içinde emir altında bulu- nan insanoğlunun ümidini konı- yabilmek meselesiydi. Eşşak'ta, akşam iizeri, tecrübeli bir askerolan Tümen Komutanı Guhr Bey, bütün alay komutanlanyla yanımı- za gelmişti! Guhr Bey, alay komutanla- nna atfederek, onlann vaziyetten çok endişeli olduklarmı söyledi. Kendi dü- şüncesinisorduğum zaman banameta- netle cevaplar verdi. Kumandanlanm- la kısa bir hasbıhal sonunda onları ya- nnkigüç hareket üzerinde aydınlatma- ya çalıştım..." Sonra geçişi anlatıyor: "25 Eylül 1918'de iki koldan 3. Ko- lordu'yla Şeria Nehrinindoğusuna geç- tik. Hareket ansızuı ve süratle tamanı- lanmış, suya yaklaştığımız \e karşıya geçtiğimiz zaman düşmanın tesirli ate- şi bizim geçit hareketimize açılmıştır. Elimizde kalan cephaneyi idare ederek düşmanla dövüşüyorduk. İki geçit, pi- yadenin belini aşan derinlikte ve sürat- li cereyandaydı. Atlan yüzdürüyorduk. Karşıya geçtik. Kıtalan toplamaya in- tizam vermeye çahşıyorduk. Nehrin do- ğusunda Guhr Bey "i. sınlsıklam, neşe- li buldum. Vahuz bir kederi vardı. Ce- bindetaşıdığı karısının ve kızının fotoğ- rafı ıslanmıştı. Resmini saklamasını sö> ledim. Mukaddes suda vafriz ed'dmiş olmaktan resmin sahiplerinin çok sevi- neceklerini konuştuk. Guhr Bey. kolay- lıkla şakanın lezzetine varmıştı." Bugünkü haritalarda Şeria nehri ya- kınında Eşşak diye bir yerleşim merke- zi yok. Konuştuğumuz Ûrdünlüler "Eşşak" sözcügünün "dağ geçidi" an- lamına geldiğini söyleyerek. babamın yanındakilerin o zaman kullandıklan bu sözcüğun bir yer adı olmayıp sade- ce bir geçit yerine vanldığını belirt- mekte olduğunu tahmin ettiler. "Haö- ralar"ında babam, nehri geçen birlik- lerin aynı gün yürüyerek Aclun'a eriş- tiğini söylüyor. Aclun. bilinen bir kent. Haritada Aclun'u bulduk ve 1918'de Üçüncü Kolordu'nun bu kentin batı- sında bir noktada nehri geçmiş olduk- lannı düşünerek, o bölgeye gitmek üzere büyükelçimiz ve askeri ataşesiy- le birlikte Amman'dan otomobille ha- reket ettik. Türk şehitliğini ziyaret Yolda, Amman'ın kuzeyindeki Salt kentine uğradık ve oradaki Türk şehit- liğini ziyaret ettik. Ürdün'den çekilme sırasında, bir grup asker bu şehrin or- tasındaki bir tepenin yamacında bulu- nan bir mağarada son bir savunma yap- mışlar. Ürdün hükümeti. kentin bu böl- gesini onlann anısına Türk şehitliği olarak ayırmış, bizim hükümetimiz de mağaranın bir bölümünü bir anıt me- zar, bir bölümünü de müze haline ge- tirmiş. Arutmezar'da saygı duruşunda bulunduk. Sonra müzeyi gezdik. Bi- rinci Dünya Savaşı dönemine ait güzel resimler vardı. Onlara baktım, komu- tanlan tanımaya çalıştım. şeria geçişi aynı' Bir masanın üstünde Genelkur- may'ın yayımladığı harp tarihi kitapla- nndan ikisini gördüm. General Fahri Belen'in yazdığı, "Birinci Cihan Har- bi'nde Türk Harbi, 1918 Ydı Hareket- leri V. Cilt" adlı kitap ile yazar adı ta- şımayan, "Sina-Fdistin Cephesi IV. Cilt, 2. Kısun" adlı kitap. Belgelere dayanan bu uzmanlık eserlerinde nasıl birbilgi bulacağımı merak ederek hemen ki- taplan kanştırdım ve her ikisinde de Şeria geçişinin hemen hemen aynı şe- kilde yazıldığını gördüm. Fahri Be- len'in kitabında, s. 89'da şöyle anlatı- lıyor: U 3. Koiordu, 22-23 Eylül gecesi To- baz'dan doğuya doğru hareket etti. Cerze'nin 7 kilometre doğusunda' Ebu Malik'te düşman tesirini göstermeye başladı. Koiordu doğudan, kuzeyden vebatıdan gelen düşman kuvvetlerinin arasında dört tarafa cephe aldı. Bu du- rumda fazla kahnamazdı. Çünkü top başında on, makineli tüfeklerde 1000 mermi kalmıştı. Su ve yiyecek de yok- tu. Tümen ve alay komutanlan, koior- du komutanının yanına gelerek muha- Babasırun 'Hatıralar' adlı kitabL, kendi anüaruu vazarken Erdal tnönü've en büvük ka\Tiak oldu. rebey^ nihayetverilmesini istediler. Ko- iordu komutanı İsmet Bey teslim olma- nın askeri namus ile telifi kabil olama- yacağuıı bildirdL Komutanlar mazba- ta yapmaya kalkıştılar. Bu harekete karşı da koiordu komutanı Böyle bir mazbatayı getiren zatı kendi tabancam ile öldürürüm' dedi. 24 Eylül sabahı etrafta düşman gö- rühnüyordu. Koiordu,geçit batısınaso- kulan düşman süvarisini vararak neh- ri geçmeye karar verdL Öğjeden biraz ev\el H'inci Tümen sağda, l'uıci Tü- men solda olmak üzere iki kol halinde yürihüşe geçti, birtikler muharebe ede- rek geçide doğru ilerlediler. 7rinci Alay'uı l'inci Taburu esir oldu. Düşman ateşi altında nehir geçilir- ken birçok yarah ve şehit veriliyordu. Nehir geçildikten sonra da kuzeyden güneyedoğru nehrin doğusunu takip e- den smarinin hücumu başladı. Kuzey- den sallarla gelen bir küçük düşman müfrezesi de nehrin batısında kalan son kademeyi esir etti. Nehri geçebilen 3'üncü Koiordu birlikleri 24 Eylül ak- şanu geçit yerine 18 kilometre mesafe- de olan Aclun'a vardılar." Böylece harp tarihindeki anlatım, babamın anılannabir gün farkıyla uyu- yordu. Yalnız tabanca ile öldürme teh- didini ilk kez bu metinde okuyordum. Böyle bir uyan yaptığını babamdan hiç duymamıştım. Salt'taki şehitlikten ay- nlmadan önce ataşemiz Albay Şeref Küçüködül konuk defterine izlenimle- rimi yazmamı istedi. Kalemi elime al- dım, yazmaya davrandım ve birden du- rakladım. . - ,«, Daha önce Türkiye'de ziyaret etti- ğim şehitliklerdeki defterlere bir şey yazarken hep "Vatan için canlannı fe- da etmiş şehitkrimiz" diye başlardım. Fakat Ürdün bugün artık vatanımızın bir parçası değildi. Onun için, bu kısa duraklamadan sonra. "Görevleri uğ- runda canlannı feda etmiş şehitkrimi- zi saygı ve rahmetle anıyorum!" diye yazdım ve bir taraftan da bir impara- torlukta yaşamanın insan kaderini na- sıl etkilediğini düşündüm. Salt'tan çıktık, önce batıya, sonra ku- zeye ilerledik. Deyr-Alla'yı geçtik. Yol, Şeria, ya da bugünkü adıyla, Ür- dün nehrinin doğusunda nehre paralel olarak kuzeye doğru devam ediyor. Ne- hir, aşağıda vadide akıyor ve yamaçta- ki yeşillikler yüzünden bizim bulun- duğumuz yerden h»ç gözükmüyor. Doğuda Aclun'la batıda Nablus'u birleştirecek bir çizginin biraz güne- yinde bir bölgeye geldiğimizde bizi nehre götürecek bir yol aradık. Yolun batısında ekili ya da ağaçlıklı çiftlik arazileri var. Böyle bir araziye giren bir toprak yol bulduk \e ona saptık. Biraz gittik- ten sonra yol bir sınır karakolunda son buldu. Askeri bölgeye gelmiştik. Neh- rin öbür tarafında Israilliler vardı. Sürecek BtZBÎZE ERDAL ATABEK Okullarda Oğretilen Din Kültürü mü? Çocuklara "din kültürü" hangi yaşlarda ve nasıl verilebilir? Çocuklara "din dersieri" verilmeli midir, eğer verilecekse kimler tarafından verilmelidir? Bu soruların yanıtlan sanıldığından daha önemlidir. Çünkü "her çocuk küçük yaştan başlayarak kendi dinini öğrenmelidir" diyenler olduğu gibi, din eğiti- mini gereksiz bulanlar da, eğer böyle bir konu ög- retilecekse toplumbilim dersinde verilmesi gerekti- ğini söyleyenler de vardır. Öncelikle okullanmızda "zorunlu din dersleri" ola- rak öğretime konulan "din kültürü ve ahlak bilgisi" dersleri bir din kültürü eğitimi mi yapmaktadır? Bu soruya verilebilecek yanıt, "hayır" olmalıdır. Çünkü konunun kitaplan incelendiği zaman görülmektedir ki, oğretilen din küttürü değil, Islam dininin Sünni mezhebinin itikat ve ibadet usulleridir. Bu eğitim din kültürü amaçlı değildir, islam dininin Sünni mezhe- bine bağlı dindar kişiler yetiştirmek amaçlıdır. Din kültürü dersi, dinlerin ilk çıkışından başlaya- rak totem dönemini, çoktannlı dinleri, tektannlı din- leri kendi kültürleri içinde öğreten bir programla ve- rilir. islam dini de gelişimı içinde, mezhepler hakkın- da bilgi verilirse, bütün mezhepleri tanıtarak anlatı- lırsa "din kültürü" dersi olur. Din kültürü dersinin amacı, dindar kişiler yetiştirmek değil, dinleri öğre- nen kişiler yetiştirmektir. llkokul çocuklanna "din eğitimi" yapmak ise, eği- tim sayılmaz, şartlandırma sayılır. Çünkü din, Tann, kutsal kitap gibi soyut kavramlar, ancak bilişsel ge- lişimin "soyut kavramlan anlayabilecekgelişme dö- neminde" anlaşılabilir. Soyut kavramları anlayabi- lecek yaşta olmayan çocuklara "din dersi", "inanç ve ibadet dersleri" vermek, eğitim değil telkindir, şartlandırmadır. Özellikle çocuklara erken yaşlarda din derslerinin verilmesi, ibadet zorunluluğu ya da özendirmesi yapılması da kendi düşüncesini kullan- masına fırsat bırakmadan şartlandırmanın gerçek- leşmesi içindir. Böyle bir öğrenim, sadece ezbere dayalı neden-sonuç ilişkisi kurulmadan kabul et- meye dayalı, düşünceyi yasaklayan bir bîlgi-iştem ambargosu olacaktır. Bu bakımdan, küçük yaşlar- daki çocuklara (ilkokul çocuklan ve ortaokul çocuk- lan) din eğitimi yapmak, eğitimle ilgisi olmayan bir şartlandırmayı beyinlere yerleştirmektir. Bilim ve Teknik dergisinin '98 Mart sayısında, "Beynin Kişisel Işlevlerini Ölçmek" adlı yazıda, bey- nin bilişsel işlevleri içinde olan algı-dikkat-bellek- muhakeme gibi yetilerin hangi dönemlerde gelişti- ğine ilişkin önemli bilgiler verilmektedir: "Araştırmanın sonuçlarına göre, dikkati odakla- yabilme ve sürdürebilme, otomatik olarak biryöne yönelirken kişinin dikkatini başka bir yöne çevire- bilmesi, yani dikkatle ilgilizihinsel etkinliklehn tümü, algı ve tepki kontrolü, lise düzeyinde tam olarak ge- lişmektedir Dikkate ilişkin zihinsel faaliyetlerin lise- de eriştiği düzey, daha sonraki eğitim aşamalann- da an/am/ı bir değişiklik göstermeksizin korunmak- tadır. Araştırma, belleğin çeşitliyönlerinin; kısa ve uzun süreli bellek, görsel bellek, sözel bellek ile öğren- me ve yeteneğin ilkokuldan liseye kadar belirii bic düzeyde kaldığını göstermektedir. Bu zihinsel faali- yetlerde gelişme üniversite eğitimi ile olmaktadır. Bunun gibi soyutlama yeteneği, duruma uygun stratejileri belirleyebilme ve uygulayabilme, zihin- sel bakımdan esnek olma, yaratıcılık, yani insanın algılamasını, düşünme biçimini, davranışlannı yö- neten işlevler ancak üniversite düzeyinin üst sını- nnda edinilmektedir. Doğru düşünme yeteneği, zihinsel hız, akılyürüt- me, yani genel yetenek, eğitimin her aşamasında bir öncekine göre daha gelişmektedir. Araştırmada, incelenen zihinsel süreçlerin hiçbi- ri ortaokul düzeyinde gelişimini tamamlayamamak- tadır. ... Çocuklar soyut ve karmaşık olan din felsefe- sini anlayabilmek ve değerlendirebilmek için gerek- li zihinsel özelliklere ve güce o yaşta sahip değildir. 12-14 yaşındaki çocuklarda mantıksal düşünme süreci daha yeni başlamış ve hiçbir zihinsel işlev ge- lişimini tamamlayamamıştır. Somut ve karmaşıksis- temi anlayabilme için ezbeheme durumunda kalan çocuk, mantıksal düşünmenin tümdengelimci mantığına koşullanır. Bu koşullanmış bireyler her olayı, her durumu dinsel öğretilerden yola çıkarak açıklama eğilimindediher. Önlariçin kesin doğrular ve kesin yanlışlar vardır; olasıhklar yoktur." Prof. Dr. Sirel Karakaş'ın danışmanlığında Gül- gün Akbaba tarafından yazılan yazı durumu açık- lamaktadır. Sekiz yıllık eğitimin sürekliliği özgür beyinler ye- tişmesi için yeterli değildir. Din eğitimi, okullann eği- tim programlanndan çıkarılmalı, gelişmekte olan beyinler şartlandırma yoluyla yapılan engellemeler- den kurtanlmalıdır. Milli Eğitim'in yöneticileri, ne diyorsunuz? Manisak gençler özgürlüğe Ssnnyorlar' NECATt AYGIN İZMİR - Tutuklu kaldıkları 2.5 yıl içinde üç cezaevi değiş- tiren Manisalı gençler özgürlü- ğe ısınıyor. Türkiye'nin ve Av- nıpa'nın gündemine oturan ve kamuoyunda "Manisalı Genç- ler davası" olarak bilinen \ e lz- mir DGM'de yargüanan, Em- rah Sait Erda, Aşkın Yefin ile Levent Kıhç. "Biz hiçbir zaman suçlu değildik. suçlu olmadık. İşkenceyle verilmek istenen me- saj rüm topluma yönelik olup, sadece biz değil, toplum da ceza- landınhyor" diyor. Üç genç. geçmişi unutmayı akıllanndan bilegeçirmiyor... "Ozgüriüğe merhaba" diyen Erda. Yeğın ve Kıhç. her plat- formda tüm aydınlann. demok- ratlann işkenceye karşı duyarlı olmaları gerektiğine dikkat çe- kerek, "Yani onlar... 'Bizim ıs- tediğimiz gibi düşünün, aksi takdirde başinıza bunlar gelır" deniünek isteniyor. Kısaca, nasıl bizim kapımız çahndıysa, her- kesin kapısı bizim gibi bir gün çahnabilir, bu nedenle işkenceye karşı olmalıyız" mesajını \eri- Emrah Sait Erda, Aşkın Yeğüı ile Levent Kıhç, "Biz hiçbir zaman suçlu değildik, suçlu olmadık. İşkenceyle verilmek istenen mesajtüm topluma yönelik olup, sadece biz değil, toplum da cezalandırılryor" divorlar. yorlar 2.5 yıllık cezaevi süreci- nin "şaşkınlığını'" yaşadığını belirten Emrah Sait Erda, "Bi- raz şaşkınhk var. Bu şaşkmlıgı daha üzerimden atmış değilim. Özgürlüğe aüşmaya çalışıyo- runı. Şu anda ailemle özlem gi- deriyorum" diyor. Kamuoyunun kendilerine verdiği destekle çok geniş bir aileye sahip olduklannı dile ge- tiren Erda. cezaevinde geçirdi- ği süreç içinde bazı gerçekleri çok iyi ögrendiğini \urgulaya- rak şunlan söylüyor: "Çok büyük bir aile olduğu- muzu bize \erilen desteklerle anladım. Bizi çok duygulandı- ran anlar oldu. Biz bir kere ce- zae>inden mahkemeyegetirilir- ken, dışardaki kalabauk, daha doğrusu ailemiz bize çiçekler at- ü. Ve bizo mahkemeden ceza al- dık. Bize işkence yapan polisler beraat etti. Ama onlara kimse çiçekvermedi. Onlar mahkeme salonundan başlan önlerindeçı- karken, biz mahkeme salonun- dan her zaman olduğu gibi ba- şırnız dik. alkışlarla çıktık." Özgürlüğe ısınmaya çalıştı- ğını, Emnıyet'te gördüğü işken- ceyi yaşamı boyunca unutama- yacağını belirten Aşkın Yeğin ise duygulannı şöyle dile geti- riyor: "Yaşadıklannuzı bizim gibi kamuoyu da unutmasın ki baş- kalan işkence görmesin. İşken- ce insanlık sorunu, onun için bu tür olaylara karşı oluşacak tüm tepkikıin yanında olmakistiyo- ruz. İşkencegöreninsanlaria be- raberolmak isriyoruz. Bu sorun, beraber olursak aşılabilir." Yeğin, bundan sonra tek ama- cının Karadeniz Teknik Üniver- sitesi'ndeki ögrenimine başla- mak oldugunu sözlerine ekli- yor. Levent Kıhç da tutuklu kal- dıklan sürede, Türkiye'nin ya- ni sıra Kolombiya, Japonya, Al- manya gibi birçok ülke gençle- rinden destek gördüklerini, bundan büyük mutluluk duy- duklannı belirtip şunlan söylü- yor: "Hiçbirzaman kendimiri yal- nız hissetmedik Dünyanın dört bir yamndan mektuplar geldi. Özellikle Almanya'daki gençle- rin, her hafta bir kilisede 5 mum yakarak bizi anmalan bizi çok duygulandınyordu. Bu duygu- ları yaşamak çok güzel şey..." ODP'den rantiyeci belediye protestosu Özgürlük ve Daya- nışma Partisi İstan- bul tl Örgütü üyeleri yerel yönetim seçim- İerinin yıldönümün- de Sultanahmet'ten tstanbul Büyükşehir Bekdivesi'nin önüne kadar "Haramilerin saltanatım yıkaca- ğız, Istanbul'u yağ- nıacılardan kurtara- cağız" pankartını açaraktek sırayürü- düler. "Mafya yağ- ması durdunılsun", "Tay>ip İstanbul'u parça parça satı- yor", "Gitti Refah geldi Fazilet, de\am ediyor rezalet" yan- lı pankartlar taşıyan partililer, belediye önünde basın açıkla- ması yaptdar. ODP Genel Başkan Yardımcısı \tilla A\- temur ve İl Başkanı Mehmet Atay yapbklan konuşma- da. toplumun iradesini ortaya koyabilmesi ve yaşanabi- lir bir kent hayaü için artık halkın konuşması gerektiği- ni belirterek "Türldye İstanbul'dan yönetiliyor. Biz ÖDP olarak rantiyeci ve yağmacı zihniyeüi belediyetere geçit vemeyeceğiz. Şimdi artık ÖDP var" diye konuşnılar. "Söz yetki karar ikridar haika" ve "Adiİ düzen yalara. sürdürüyor talanı" sloganlan atan topluluk daha sonra olaysız şekilde dağıldı. (Fotoğraf: ALPER TURGUT)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear