14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 ARALIK1998PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 İFTT'nin duraklarî İstanbul'da İETT'nin yeni duraklarının kokusu çıkıyor. ANAP'tan Beyoğlu Belediye Meclisi üyesi ve İETT'nin eski murakıplarından Süha Akıncı, İETT'nin Mars Reklam Prodüksiyon A.Ş. ile üç tip açık durak yaptırmak üzere sözleşme imzaladığını açıklıyor. Döviz karşılığı imzalanan sözleşmeye göre 485 adet üçgen açık durağın tanesi 2 bin 880 marktan, tarihi bölgeler için 38 adet açık durağın tanesi 2 bin 16 marktan ve yeşil alanlar için 77 adet durağın tanesi 1648 marktan yapıldığını bildiriyor. Toplam bedel 1 milyon 600 bin 304 marka ulaşıyor. Yani, yaklaşık 288 milyar lira. Boyu 4.5 metre, eni 55 santimlik eşkenar üçgen biçimdeki bir durak neredeyse 500 milyon liraya geliyor. Maliyetin 50 milyon lirayı geçmeyeceğini söyleyen Süha Akıncı soruyor: "Durak işi ihale ile yani açık ilan verilerek mi yapıldı? Kaç şirket teklifte bulundu? Mark üzerinden fiyatlan İETT mi beliıiedi? İşi alan şirketin kuruluş tarihi ve sermayesi nedir, kuruculan veya ortakları kimdir? Elektronik posta: som@posta.cumhuriyeLcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Demirel, hükümetin kurulma süreci için 'Maç yeni başladı' demiş... - Millet ise uzatmalan ovnuvor! B ugün pazar. Hafta sonu. Tatil. Bülent Ece- vit'in hükümeti kurma çalışmaları gibi sı- radan memleket meselelerini hafta içinde- 1 ki mesai günlerine bırakalım, Can Ozan'ın yazdığı ve Kora Yayın'dan çıkan "Çiller Fıkralan" kitabı "Çıkın"a göz atalım: "Samimi bir arkadaşı, bir gün Çiller'e sormuş: - Allah aşkına, bu çıkın hikâyesi nereden çıktı? - Bir gün Çankaya'da Demirel'le haftalık olağan kavgamızı yapıyorduk. Bir ara, bana kapıyı göste- rerek, 'Çıkın dışarı' dedi. Oradan aklımda kalmış." "Çiller, bir gün sevinçle eve gelerek: - Ozer, bugün çok önemli bir şey öğrendim. - Yaaa, ne öğrendin?' - Hani şu Eyüp, âşık; Eyüp, âşık diyorlardı ya. - Eee... - Eyüp'ün kime âşık olduğunu öğrendim." "Yine bir gün Tansu Çiller, eve gelir gelmez koca- sına seslenerek: Çıkın - Özer, yarından tezi yok, bir fabrika kuralım. - Bu da nereden çıktı, Tansu? - Duymadın mı? Demirel, fabrika kurana Çanka- ya'nın bahçesini veriyor!" "Milletvekilleri Meclis diskoteğinde çılgınca dansedip eğleniyonmuş. Bir ara müzik değişmiş ve başta Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Eyüp Aşık ve Me- ral Akşener başta olmak üzere hemen hemen bü- tün milletvekilleri başlamışlar vücutlannın orasına bu- rasına jilet atmaya. Ortalık ana baba gününe dön- müş. Diskoteğin patronu, disk-jokeye sinirlenmiş: - Çabuk çıkar şu Müslüm'ün kasetini! - Ne Müslüm'ü patron? Alaattin'in kaseti bu!" "Okuduğu bir şiir nedeniyle hakkında verilen on aylık mahkûmiyet cezası onanan Tayyip Erdoğan'la ilgili olarak Çiller'e sormuşlar: - Ne diyorsunuz bu konuda? - Kabahat onda. Ben bin defa dedim ki: Tayyip şi- ir okuma, ezan oku... Beni dinlemedi." "Çiller, yolda giderken hamile bir kadınla karşılaş- mış. Politik yaklaşarak, sarılıp öpmüş falan. Arka- sından da nasihat etmiş: - Bak yavrum. llk fırsatta Amerika'ya git, e mi? - Ama neden? - Çocuk, Amerikan vatandaşhğına hak kazansın." "Çiller, işkembeciye gitmiş. Garson gelmiş: - Buyrun hanımefendi. Ne istersiniz? - Kelle istiyorum. Ama Mesut'un kellesini!" "Çiller, bir gün partisinin halkla ilişkilermüdürünü yanına çağırmış: - Ne yap et, beni derhal Şamdan, Gala ya da VI- va'ya kapak yap. Müdür mırın kırın edince: - Anlamıyor musun? En çok onlar okunuyor." SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Nemrut Dağı için proje üretilirken Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklannı Koruma Genel Müdürü Ke- mal Soyer'in Nemrut Dağı'na bir he- yetle yaptığı resmi inceleme gezisi sı- rasında Kâhta'da yedikleri yemeğin pa- rasının ödenmediğini yazmıştık. 70 milyon liraJıkfaturanın sonradan kaymakamlıkça ödendiği açıklandı. Hemen düzeltip yazdık. Ancak, Adıyaman'da yayımlanan yerel gazetelerde çıkan ve düzeltil- meyen bir haber kafamızı kanştırdı. Ga- zetelerde, Kemal Soyer'in gezi- ye eşi ile katıldığı yazıyordu. Hatta "Eşiniz Zerrin Ha- nım" ifadesi kullanılıyordu. Açıklama bekliyoruz. Bu arada, Kemal Soyer'in Nemrut Dağı'ndaki "proje"sine onay vermeyen Adana Kültür ve Tabiat Var- lıklarını Koruma Kurulu üyesi Prof.Dr. Levent Zoroğlu'nun görevden alın- dığını yazmıştık. Nemrut Dağı projesini öğrendik. Yazıyoruz: Devasa boyuttaki tann heykellerinin. dağda inşa edilecek bir galeriye ta- şınması ve aranıp bulunacak bir taş ocağından temin edilecek benzer mal- zeme ile imitasyon heykellerin yapı- lıp tümülüse yerieştirilmesi. Yani, Kommegene Kralı I. Antiok- hos'un yaptırdığı beş katlı bina boyu- tundaki heykellerin, günümüze kalan tek katlı bina yüksekliğindeki baş kı- sımlarının aynısı yapılacak... 200 milyar dolara mı yoksa 60 kat- rilyon liraya mı orası belli değil! Hazır el değmişken, Karya satrabı Mausolos'un Bodrum'daki anıtmeza- n Mausoleıum da yeniden inşa edil- meli. Ne de olsa dünyanın yedi hari- kasından biri... Böyle proje her zaman bulunmaz! ÇED KOŞESt OKTAY EKİNCİ Erol Çakır ve İstanbul Istanbul V'alısı Erol Çakır'ı 1980'lerin sonlanndaki "Muğla Valiliği" dönemınden tanıyoruz... Turgut Özal'ın Güney Ege kı- yılannı ve omıanlık koylan yağ- maya açtığı politıkalannın doru- ğa ulâ^tlğı yıllardı. A4anya*dLdi bir konuşmasında turizm sezonunun bereketli geçmesi için "Turistle- ri sağın" şeklinde halka öğütler veren Özal, Muğla'da yatınm yap- mak isteyenlere de sanki "Doğa- yı sağın" dercesine kıyılann \e SlT alanlannın "tahsis" edildıği uygulamalara önderlik edıyordu... İşte böylesi bir süreçte Erol Ça- kır da Muğla Valısi olarak hükü- met destekJi \ağmacılığın "ku- rallanna" bekçilık yapınca, ıs- ter istemez aramıza kara kedı gir- di. Siyasal iktidann çevre suçla- nnı önlemek isterken "mülki ami- rimizle" hep karşı karşıya gel- dik. • • • Şimdi. yıllar sonra Erol Çakır'la bu kez tstanbul 'da yine birlikteyiz. O yine Vali. biz de kültür ve do- ğa değerlerinı benzer yağmacı po- litikalara karşı savunmayı sürdü- rüyoruz... Erol Çakır tzmir'den Istanbul'a göre\lendirildiğinde. doğrusu Muğla yıllanmızı anımsamadan edemedim. Hele, şimdiki hükü- metin de örneğin orman tahsisle- ri ve "Gökkafes'i kayırma" gi- bi tutumlanyla 1980'leri pek de aratmadığını düşünürsenız. bun- vasaklama" yöntemiyle çözüm önerdigi o ilk günlerindeki acele- cı çıkışını bir kenara bırakırsak, özellikle "imar" konusunda ge- hştirdiği son düşünceleri, karşı- mızdayıllardırözlemiduyulanbir "hukuk devleti yalisinin" artık bulunduğu izlenimini veriyor... Recep Tayyip Erdoğan'ın gö- revıne son verilmesinde izlediğı "tebügat" yöntemi siyası tartış- malara yol açsa bile, lstanbul'da- ki "kaçak yapılaşmaya" karşı almak istediği "yasal önlemler" hemen herkesin sonuna dek des- teklemesi gereken kurallar. Ken- tin doğal yaşam kaynaklannı ve kültürel doku zenginliğini de hız- la yok eden bu "imar suçu" sal- gınını durdurma yönünde Erol Ça- kır'a yardımcı olmak, tstanbul'da yaşamayı "hak etmenin" de ön- koşulu sayılabilir. Valiliğin hazırladığı ve yaklaşık bir aydır eski İstanbul Valisi Kut- lu Aktaş'ın yönetimindeki İçışle- ri BakanhğYndan "onay" bekle- yen "1998/1 sayılı Valiiik Tebli- ği" özetle şöyle: a) Sadece kaçak yapıya değil, bu yapılan kullanmaya ve elektrik, su, telefon, kanalizasyon gibi hiz- metler götürülmesine de asla izin verilmeyecek; verenler cezalan- dınlacak... Böylece imar yağma- sı artık "siyasi himaye" göreme- yecek... b) Muhtarlar Valiiik onayı olma- dan inşaat izni vermeyecek, kaçak Çakır'ın valiiik tebliğine göre kaçak semtlere elektrik, telefon, su bağlanmayacak. sokak adı bile verilmeyecek... lara yönelık dırenışimızde de Erol Çakır'ı karşımızda bulacağımız kuşkusunun ne denli güçlü oldu- ğunu tahmin edebilirsiniz... Ancak yine de Ağustos (1998) başlanndan bu yana, yani Çakır'ın tstanbul Valiliği'ni Kutlu Ak- taş'tan devraldığından beri Muğ- la deneyimlerimizi anımsatan bir "uj-annm" yazılanmda hiç yer al- madığını sanırım ÇED Köşesi okurlan da şımdi farkediyordur. Bunun nedeni ise aradan geçen yaklaşık 10 yıl içinde Erol Ça- kır'ın artık hükümetlerin valisi değil. "devletin valisi" olma yö- nüıde belli bir deneyime ulaştığı yöründeki umutlanmızdı. Bunun anlışılması ıçın de biraz zaman •geçmesi ve kent sorunlanna kar- şı >aklaşımlanmn kendini öster- mesi gerekiyordu... Erol Çakır'ın, trafik tıkanıklı- ğına "araçlara haftada bir gün yapılar kapı numarası alamaya- cak. kaçak sokaklara ise isim bi- le verilmeyecek... Böylece "yasa- dışı mahalle" oluşumu da önle- necek... c) Sıvasız. boyasız ve çevre dü- zeni yapılmamış binalar iskân edi- lemeyecek, böylece tstanbul'un "sürekli şantiye" görüntüsünün önüne geçılecek. d) Kaçak yapılara ikamet vb. resmi belgeler de düzenlenmeye- cek... Böylece kente karşı suç ni- teliğindeki bina sahipleri ve sa- kinlerinin seçimlerde oy kullanma hakları da olmayabilecek... ÇED Köşesi de işte bu tebliğin bir an önce yürürlüğe girmesini bekliyor. Geriye tstanbul'daki söz- de "yasal" (!), planlı \e hatta rujı- satlı yağma kalıyor ki Erol Ça- kır'ın bu konudaki yaklaşımlan- nı görmek için de yine biraz za- man gerekiyor... HAYVANLAR İSMAIL GÜLGEÇ KÎM KtME DUM"ptJMA BEHIÇAK behicak@turk.net ÇIZGILIK KÂMİL MASARACI H A R B İ SEMİH POROY \ " t • İP - r 7 1 * ' ÜJEJ . r^ç, TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN ANADOLULUNOEL BABA. 6Amlık 342 'De BU6ÜH, f4O£L BABA, MYKA, GÛNE/aAn AHADOLUCA KAÇ KA2AS*M 6OKm U2AKL(KTAKİ.SİI*Ol' OEMKE AMNI ' Ş/yAV YERDİKAUDOUTDA 0O6Uf> YETİ$£N NOEL BAgA,Dİ6£K AOiJVlryLA/SAINTH/CO- LAg,~£ANTX CLAUS?MYBA'M P/&ÇOPOS- LU&* DESİN YÜKSELMr? B//Z DİH AO4- MftTM. HIRİST/YAAUAK OM/ CAHA SON. RA *A2/Z*'SAyAOitUA/eag.ONUN, <IZI GATtlMAKTAN Klie7X£D/£/HA İNA-, NIRLA/Z. NOEL BASA, ÖZEUJKLC / ÇOCUKJ-AR/N, TüccA/evueiH, «C/W CİLSKİAI VE DENİZCİLEBİN KO&U- ' YUCUSU OCARAK SUJA/M£tCTB- Dİ*. KADIN BESrBCIM/Z L£TZA SAZ ISSS'OA BUeÜHÜNLÜ BESTBCi LEYLA SAZ İCWW. BUL, KJZILTDPOAK'na 86 >MfrMCM ÖLDÜ. &EÇEN VÜ2YIUH OOTASffiJOA DOİAN LBYIA HANIKA,OİL- UAYAT KAUM'DANSONBA TİİeKUÛZ/âİNIN /KfNÖ BÜYÜK KADIH BEereCJSİC/K.AILESİHhl SABAYLA ŞŞ, V£IL£lGÖOMÜfTÜ.MU. LEt*?,&UNLA£O4N44 TAHES16ÜMJMÛ, ZE ULAŞAgtüH/STTA. "MAHI OturOK HAL/MIBUXİBEHİCA8IM'>I PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Global Kriz 1 Boğaz'da artık pek ender rastlanan şirin balık lo- kantalarından birinde oturmuş, ısmarladığım lüfe- rimi bekliyordum. Önce kömürateşinde ızgara mü- rekkep balığı, yanında taze soğan garnili roka sa- latası istemiş, bunları bir "dub/e" Kulüp rakısı eş- liğinde yanlamışken, garsonu çağınp, "Aşçıya be- nim adıma teşekkür etmesini" söylemiştim. Son- radan Anadolu Kavağı doğumlu olduğunu öğren- diğim orta yaşlı aşçı, gerçek bir "mutfak ustasıy- dı". Büyük lokantalardaki sonradan olma "şef'le- rin tersine, mürekkep balığı ızgaraya nasıl hazırla- nır, biliyordu. Enine değil boyuna, dört parçaya ayırdığı mürekkep balığinı limon suyunda bir süre dinlendirmiş, en geniş yerinden, -karnından-, kes- tiği bir büyük diş sarmısağı balığın üzerine hafifçe bastırarak gezdirdikten sonra tuzlayıp bibeıieyip ız- garaya sürmüştü. Nefisti... Usta, garson teşekkürümü kendisine iletince, "merak edip " masama gelmişti. Konuşma sırasın- da ona, iki ay kadar önce Rodos'ta kuytu bir çar- şı lokantasında yediğim bir "deniz çipurası "nı an- latmıştım. O çipurayı sur içinde, eski kentte, "Os- manlı Kütüphanesi'nden aşağıya doğru inerken, "Di- mokratou" sokağı ile "Pytagora" sokağının kesiş- tiği kuytu köşedeki "NomonoiaLokantası"ndaye- miştim. Yorgo Usta, balığı ızgarada pişirdikten son- ra filetosunu çıkarmış, sonra daha önce hafifçe ısıttığı bir krom kayık tabağın, -ince bir zar kalınlı- ğında- limon suyu ile kaplanmış zeminine yerleş- tirmişti. Krom tabak, balığı yemek boyunca sıcak tutuyordu. Izgara balığa "limon"u alttan vermek sık rastlanmayan biryöntemdi. Tabağın ısısıyla, limo- nun aroması balığa daha kolay geçiyordu. Yunan- iı usta balığın üzerine, saplannı ayırdıktan sonra mi- nik minik kıydığı maydanozla, çok ince kıyılmış, -ama öldürülmemiş-, kuru soğan serpiştirmişti. Bunlan anlatınca, bizim usta, "Elimde taze lüfer var, isterseniz aynıyöntemle bir de lüferi deneyelim" de- mişti. Geri çevrilmesi olanaksız bir öneriydi bu... Lo- kantada krom tabak bulunmaması bir "engel" de- ğildi. önceden ısıtılmış, kalınca bir porselen tabak da aynı işlevi görebilirdi. Garsonu çağırmış, iyi so- ğutulmuş sek bir beyaz şarap söylemiştim. Balığı- mı beklerken yanımdaki pencereden Boğaz'ı sey- rediyordum. Onümden gemiler, motorlar geçiyor, karşı yakadaki evlerin ışıkları birbiri peşi sıra yan- maya baştıyordu. Lokantadayalnızdım. "Hayhuy"\a geçen birkaç haftanm ardından yalnızlığın tadını çı- karıyordum. Bir ıslıktutturacak kadar keyifliydim... Damağının tadını bilen her insana, - Ellerine sağ- lık usta" dedirtecek lezzetteki lüferimden ilk lok- mamı almıştım ki, diğer müşteriler de sökün etme- ye başladılar. llkin dört kişilik koyu giysili, koyu bı- yıklı bir erkek grubu yanımdaki masaya yerleşti. Or- ta yaşlı, sarkık göbekli, yüksek sesli insanlardı. Masaya dizdikleri cep telefonlanndan önemli "işada- m/"oldukları anlaşılıyordu. En uzun boylu olanının önünde tam üç telefon duruyordu. Herhalde içle- rinde en önemlisi oydu. Oturur oturmaz, bir büyük "Yeni" söyleyip, "meze seçimi"r\\ garsona bırak- tılar. Meyhane "raconu'nu iyi bildiklerini sanıyor- lar, garsonun masalarından uzaklaşırken, iç geçi- rip kafasını iki yana salladığını görmüyorlardı. Lüferimi yerken onları izliyor'dum. Biraz örtce ya^; şadığtm'"y^rf//fteyff J *benirrViçin l aTtılciatiı bir. "anı" olmuştu. Tetefonları sürekli çafıyordu. Daha yirmi dakika geçmeden, ona karşı "iki büklûm" saygısından, uzun boylu adamın bir "çalışanı" ol- duğunu anladığım ablak yüzlüsü dışında her biri en az bir görüşme yapmıştı. Bir "kriz" yaşıyorlardı. Zor durumdaydılar. Lokantadaki müşteriler yemek yemeyi bırakmışlar, bunlan dinliyorlardı. uzun boy- lu adam, -birtekstilciydi-, beşinci telefonunda "mu- hasebe müdürûnü", altıncı telefonunda da Mer- ter'deki "ihracat müdürûnü" kovdu. Tekstilcinin karşısında oturan esmer yüzlü adam ikide bir "Glo- bal kriz, abi" diyor, ama kendisini hiç kimse dinle- miyordu. Sonunda çareyi kendi kendine yüksek ses- le konuşmakta bulmuştu. Birkaç ay önce bir "ara- cı "nın aklına uymuş, elinde nesi var nesi yoksa ya- bancı hisse senetlerine yatırmıştı. Batıyordu. Uzun boylu adam birden, "Moral bozma ulan!" deyince, bir sarsılıp, sustu. "Bizde batıyoruz!..." Onun der- di daha da büyüktü. Biri Izmir, ikisi İstanbul'da üç ev bakıyor, yedi çocuk besliyordu. 'Global kriz" esas onu vurmuştu! Malını satamıyor, sattıklannın para- sını alamıyordu. Geçen yıl aldığı teknesine "birke- re bile" binememişti. Sağ yanında oturan iki bük- lüm yalakası, "Binersin, canım abim!..." der de- mez herifin suratına bir tokat patlattı. Ben, tanık ol- duğum bu sahnenin dehşetiyle dona kalmışken, gar- son usulca yanıma yaklaşıp, kibarca "Siz, /sferse- niz..." dedi. Sözünü kestim. Anlamıştım. Hesabı öde- yip kalktım. Onlar, hiçbir şey olmamış gibi yeniden "global kriz"e dönmüşlerdi. Kapının önünde aşçıyla vedalaşırken, "Inşallah hepsibatarda kurtuluruzbunlardan!" dedi. "Inşal- lah!" dedim. Faks:0 216-418 8410 BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDA.N SAĞA: 1/Gövdeheyke- li...EdremitKör- fezilayısındatu- ristikbiryöre. 2/ Ürik asidin tuzu ya da esteri... Kabartma bir fî- gür oluşturacak bıçimde yontul- _ muş değerli taş. ° 3/Küçüktekke... 7 Hayat arkadaşı. 4/ "Çok yıyen- 8 ler, oburlar" an- lamında eski sözcük... tspanyollar'ın sevinç sözü. 5/ Üvendire- nin ucundaki sivri demir. 6/Ağızmukozasındaolu- şan yüzeysel yara... Vü- 3 cuttaki AIDS virüsünü 4 saptamakta kullanılan ,- test. 7/ Bir gösterme sı- fatı...Çokhızlıgidebilen bir tür keşif gemisi. 8/ Habercı... Ünlü Venüs 3 heykelinın bulunduğu Yu- „ nanadası.9/Trabzon'un Akçaabat ılçesinde bir göl... Yıllık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hukuk... Asık suratlı, so- murtkan. 2/ Bir tarım aracı... Sporculann ya da atlann koşarken attığı adımlardan her biri. 3/ Hekimlikte kulla- nılan büyük yapraklı bir bitkı... Utanç duyma. 4/ Dolma :: kalem... 196O'lı yıllarda Jamaika'da doğan ve daha son- ra reggae'ye dönüşen müzik akımı. 5/ Halk edebiyatın- da redife verilen ad. 6/ Dâhi... Ünsüzle biten bir sözcü- ğün ünlüyle başlayan sözcüğe bağlanarak okunması. II Eski Mısır'da güneş tannsı... Sanmsı yeşil renkli, cam panltılı magnezyum ve demırli silikat. 8/ Gerçekleştiril- mesi zamana bağh istek... Argoda gizli yere verilen ad. 9/" —Erdok": Kadın ressamımız... Mercanada.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear