14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22ARALIK1998SA OLAYLAR VE GORUŞLER Bizim Lösemili Bankalar! FAİK Y. BAŞBUĞ Ekonomici- o nce patron düzeyinde ya- pılan soruşrurma ve spe- külasyonlar sonrası Sü- merbank... Arkasından Türkbank ihalesi ve skan- dalın bürokrasi ve iş dün- yası üzerindeki izdüşümleri... Ve sonra da bu oluşumun üçüncü halkası, Bank Ekspresolayı... ;• Topiuma mal edilişi ve yöntemleri biraz farkh. ama yaşanan olay bir bü- tön olarak aynı... Salt içinde bulundu- gumuz dönemde oluşum şekliyle degi), her beş ya da on yılda yaşatılan banka sistemi bunalımı (krizi) ve ayıklanan bankalar operasyonu mantığı içinde de aynı... \ Bir anda bunalım, şubelere hücum eden mevduat sahipleri. bunlan yatıştır- maya çalışan bürokrat ya da siyasal de- meçleri... Ve kaybolan ulusal değerler... e Amaneyapılırsayapılsmortadaşaş- maz bir sonuç var... Ne geçmiştekinden ferklı ve ders alınmış kanısı doğuracak bir incelikte ne de gerçek anlamda bir ananm anlarruna gelip ekonomiyi rahat- latacak güçte... tlkgöze çarpan şu: Vadesine biray kal- mış, tam 11 ay hesapta beklemiş birpa- ffi, salt panik psikolojisiy le çekilmek is- tendiğinde. vadesiz hesap görüntüsüy- Eski Bankalar Yeminli Murakıbı le sahibine geri veriliyor. Esasen enflas- yon mahkûmu zavallı tasarruf sahibi, bu şişirme operasyonun sonucu, örne- ğin bir milyon TL ana parasını bir ay son- ra iki milyon TL olarak tahsil edecek- ken bir milyon elli bin TL olarak çeki- yor ve vadeli hesabının 11 ay bekleme- sini hiçe sayarak kapatıyor. Döviz he- saplannda da durum aynı. Asıl kazanç sağlayan ise banka patronu. Ya mevduatın karşı ayağı kredilerde durum... Orada durum çok farklı. Ço- ğu kez yıllarca beklenecek. vadeler şa- şacak, hatta krediler batırılacak ve ni- hai yük, reeskontlu ya da teşvikli kre- dilere bağlı olarak devlete yüklenecek. Yani başlangıcı ve sonucu belli bir "vur vekaç" politikası... Bir de olayın ikinci yanı var. Enflas- yon çığırtkanhğı yani. Gerçekten bu bankalar, yapısal özellikleri gereği, uy- guiadıklan yöntemler ve kullandıklan liberal ekonomi görüntüsü gerisinde devlet güvencesini hep haksız rekabet ve batık kurum esaslanna göre oynar- lar. Mevduata çok yüksek oranlarda fark faizi verirler, sistem içi disiplini hiçe sayarlar. Sonuçta da esasen özlerinde bulunan krize yenik düşme hassasmı, en ufak bir sarsıntıda topiuma yüklerier. Bu noktada şu gerçeğin altını çizmek gerekir. Türk banka sistemi, devletin sistemden elini ayağını çekmesine ve kamu bankacılıgınm kapılannı kapatma- sına hazır değildir. Bu nedenle banka- lann özelleştirilmesi çalışma ve özen- tileri birer aidatmaca, birer hayaldir. Gelelimbirbaskacanalıcıyöne... Li- beral faiz politikası ve panik havasının çöküntüsü böyle de sınırsız devlet ga- rantisinin kitlelernezdindeki anlamı ne? Yani devlet batan birbankadaki mevdu- atın ne kadannı garanti ediyor da kitle- leröncelikle buna inanıyorlar, ama pa- nikte de bırakıp kaçıyorlar. Sadece anaparayı garanti ediyor dev- let. O da salt doğrudan mevduat hesa- bını... Muhabir hesaplan, blokeler, fa- iz ve verileri hesabın içinde değil... Çok önemli bir nokta ve on defa düşünmek gerek... Yöz kez de dûşünülse yine de bir ge- lişme tabii. Cç beş yıl önce bu da yok- tu ve tmpeksbank, Marbank, Istanbul Bankası'zedelere sadece pantolonlan- nı çıkararak tepkilerini göstermek kalı- yordu. Çünkü devlet o zaman daha da cimri imiş! Ya da yasa koyucular önce öyle demiş, şımdi böyle. Küçük bankalara düşen ağırlıklı bir görev daha bulunmaktadır. lç borçlan- ma aracılığı ve kurnaz ihale izleyicili- gi... Devlet içborçlanma ihalesi açar, yük- sek faizlerle bu irili ufaklı bankalara peşkeş çeker. Arkasından da ödediği yüksek rantlarla bu fonlar yine bu ban- kalar kanalıyla sisteme döner ve bir bu bankalar, bir rantiye sınıf kanJanır du- rur. Gözden kaçan ama enflasyon dön- güsü içinde önemli bir etkendir bu hız- lı dönüşüm... Kamuaçığı ve finansman politikası açlığı nedeniyle, bu yapı için- de önüne geçmek de olası değildir. Tekrarbaşadönelim: Şimdi "Ortak- lan şu belirsiz girişimde bulunmuşturve şu gölgeli işlemi yapmıştır'' denilerek banka sisteminde üç bankanın sözcülü- günde yaşatılan bu balans ayarlamala- nnın gerisinde hangi siyasal ve sosyal cinliklerin yattığını saptamanın zorol- duğu bu gözdagının, bir de sosyopoli- tik yanına bakalım. Yoksa Bank Eksp- res'i 64. madde kapsamına aldım ve yö- netime el koydum demek kolaydır. He- le Türkiye gibi dedigim dedik diyen bir üst otorite anlayışında... Oysa kapatılan ya da köşeye sıkıştı- nlan biriki banka değildir. Sözgelişi bir Sümerbank ya da Türkbank gölgesin- de tüm küçük bankalar sıkışmakta, en küçük bir kamuoyu ve haberi ışığında halkın hücumuna uğramaktadır. Bir an- da beş büyük kamu ve üç büyük özeî sek- tör bankası dışında tüm bankalar panik denilen dayanılmaz baskının etkisi al- tına girmektedir. Adeta kaçan paralar- la, bu paralara en yüksek olanağı sağ- layan bankalann çekici pazarlıklarınm çarpıştığı bir arenaya dönmektedir sis- tem. Küçük bankalann tümü bu nokta- da artık fisıltı gazetesinin ana sorun oda- ğıdır. büyük bankalar da kaymak avcı- lan!... Oysa temelde çarpışan tek güç 'devlet otoritesinin kendi iç dinamikJe- ri ve keyfiliği'dir. Ama hiç irdelenmeyen ya da kimse- ye, hatta iktidarlara hesabı sorulmayan soru şudur: Madem yönetemeyecek ve kurallannı açık seçik koyamayacaktı- nız da neden beş on yılda bir banka ku- ruluşu çuvalmın agzını açıyorsunuz? Ya da sonunda özgürlüklerden yana ne de- ğişiyor ki bunlan sistemden ayıkJama- ya kalkıyorsunuz? Birkaç söz de ekonomi basınına... Bil- meden, esası kavranmadan, sonuçlan gözlenemeden ve ulusal çıkarlar terazi- sinde tartılamadan, o denli rahat yazıp çiziyorlar ki... Taşlar yerinden bir ma- den bulmuşçasına oynatılıyor, yakamoz- lar en kestirme yoldan küçük bir havu- za dolduruluyor. Oysa olayın derinlik- leri o denli çarpık ve düşündürücü ola- biliyor ki... Ama sonuçta. basındayan- hşın ya da yalanın karşılığı sadece kü- çük birdüzeltme haberi... Onun ötesin- de ne yaptınm (müeyyide) var ne bir be- del. Çogu kez kıtleleryanıltılsa, işletme- ler batsa, ulusal ekonomik dengeler altüst olsa bile... ; "Elinitaşın altına sokmak" Taş, ama hangi taş, nasıl bir taş, yoksa kaya mı? Sonra nere- de o el? Şaibeli biri, "Ben Başbakan olmalıyım" diyori Aklanmış pak- lânmış, hertürlü şaibeden annmışmış!.. Meclis komisyonlannda karşılıkJı ödünlerle Yüce Divan yolundan geriye dönmek "aklan- ma" mı sayılıyor? Hani, ne demişti, "Benim Meclis komisyonla- ona güvenim yok, ben adalet önünde hesap veririm". Şimdi Meclis komisyonlannda DYR CHR FP oylanyla sözde temize çı- kınca adalet önüne gitmekten vazgeçmiş görünüyor! Işin tuhafı, bu şaibeli bayanı Yüce Divan'a sürüklemek isteğin- deki bir başka parti lideri, şimdi aynı yolu tutacak gibi!.. İki sağ- a partimiz başlanndaki liderlerden kurtulmadıkça bu çekişme sü- rüp gıdecek! • • • - Söylendiğıne göre DYP'nin bir özel örgütü varmış! Orada bir- takım ünlü kişilerin konuşmalan dinlenir, banta alınırmış! Akşe- ner Hanım'ın açıkladığı kasette, ünlü bir gazetecinin bir bakanla konuşması yer alıyor. Bir ihale konusunu konuşuyorlar. Ama "ulan"U, "ana avraf'lı birsöyleşme! Türkiye GazetecilerCemiye- fî'nin "Hak ve Sorumluluk Bi/dirgesi"nde bakın ne yazılı: "Gazeteci, devlet başkanından millervekiline, işadamlann- EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Nerede Taşın Altındaki El? dan bürokratına kadar haber kaynağı olarak kabul edilen ki- şi ve kurumlarla iletişimini ve ilişkisini meslek ilkelerini gö- zeterek yürütür." Ünlü gazeteci, kasetteki konuşmasını yadsımıyor, gerekçesi de yalnız yazar ve yönetici olmadığı, aynı zamanda bir şirketin so- rumlusu olduğu!.. İş takipçiliği son yıllarda apayn bir meslek ha- line gelmişti. Ama bir gazete yazanna böyle bir tutum yakışır mı? Okurlar yazdıklanna artık güven duyar mı? • • • Birlik oldular, hükümetidüşürdüler! Kimler? Baykal, Çiller, Ku- tan... Peki, sonra ne olacak, bunu düşündüler mi? Hayır! Biz yı- kalım da ne olursa olsun! Bir aydır Türkiye, sorumlu bir hükümet- ten yoksun. Öyle bir dönemdeyiz ki, kapımızda savaş var, dış say- gınlığımız neredeyse sıfıra inmiş, iç düzenimiz bozuk, ekonomi berbat!.. Ecevtt CHP ile işbirfiğini istemedi, "Siz beni destekle- yin, hepsi bu" dedi. İş çıkmaza girdi. Ecevit'in, Baykal konusundaki çekingenliği, güvensizliği bilinen birşeydir. Belki kendi açısından haklıdır!.. Ama şimdi soaın "sen ben" çekişmesi değil... Ecevit sağcı partilerie, Ijdeıierle anlaşa- biliyor! Soldakilerle niye anlaşamaz!.. Kamuoyunca beklenen "solda birleşme" gerçekleşemediği sürece, ülke yönetimi bugün de yann da sağcılann elinde kaJacaktır... • * • Şimdiki TBMM'den umutlar kesildi! Bu Meclis'te yer atan kişi- lerden halka yararlı bir iş bekleyen kalmadı... 18 Nisan seçimleri bir şeyleri değiştirir mi? Yoksa aynı kadrolar üç aşağı beş yukan geri gelir mi? Demokrasinin temeli pariamentodur. Bunda kuşku yok. Ama nasıl bir pariamento? Parti liderierinin saptadığı, ço- ğunlukla kendilerine yakın kişileri seçtirdiği bir kurula pariamen- to denilebilir mi? llk yapılacak iş, daha doğrusu üç dört aylık geçici bir hüküme- tin başarması gereken görev, Seçim Yasası'nı, Partiler Yasası'nı, komisyonlarda bekleyen uyum yasalannı, yürürlüğe koyabilmek- tir. En önemlisi de adaylan halkın seçtiği bir Meclis, bir türlü de- ğişmeyen liderierin oluşturduğu bir dostlar, ahbaplar Meclisi değil!.. TARTIŞMA Sporcuya ödül: Silah ruhsatı! r 1 0Aralıkl998 gününde Milliyet gazetesinde küçük ancak üzerinde dıkkatle durulması gereken bir haber yayımlandı: rZ Ug/2. Grup'ta bulunan İAydınspor futbol takımının pla>- bffgrubuna > ükselmesi halindc futbofculara ödül olarak 'sılah ruhsatı' verileceği büdirilmekte; talomın antrenmanında Aydın Valisi Ue emniyet miidürünün kaptan Ibrahım'e plaj-oflTa çıkDklannda silah ruhsatı »•ereceklerini* söyledıkleri yazılıydı. Haberi okuduğumda, bende ilk uyandırdığı tepkı, bugünlerde artan toplumsal endişelere ek olarak bir gelecek korkusu oldu. Serinkanlılıkla bu türden bir bürokratik ve yönetimsel yanlışın. toplum psikolojimizde doğurabileceği etkileri düşündüm. Konunun önemi nedeniyle, düşüncelerimi ülkemizin aydınlık insanJanyla paylaşmak ve bizleri yöneten, seçilmış ya da atanmış devlet adamlanmızı (!) sagduyu adına uyarmak istedim. Spor ve sporculuğun her çeşidi yalnız banş ve insanlar arasındaki dayanışma ile •rımto kardeşlik duyguJannı çağnştırmalıdır. Bu temel felsefeye dayanarak sporculara başanlan karşılığında verilecek her türlü ödülün de banş ve kardeşligi simgelemesi gerekir. Bir ödül verme enflasyonu da yaşanan ülkemizde, "devlet" ve sanat/sanatçılık kavramlanndan yola çıkılarak nasıl bir "devlet sanatçılıgi ödülü" yaratılmış ise "spor/sporcuiuk" ile "silah rubsaö" bıraraya getirilerek bir ödül salatası oluşturulmak isteniyor. Silahm her türlüsü, ateşli-ateşsiz. hafif-ağır olanı, normal bir insan için öldürmeyi, yaşama son vermeyi akla getirir. Oysa insanlar sporu daha sağlıklı ve uzun bir yaşama ulaşmak için yaparlar. Mantığa en uygun olan sporcu teşv ik ödülünün de, doğal olarak, sağlıklı \e gü\enli bir yaşamı özendirici bir temele dayanması koşuldur. Buna karşılık, silah taşımanın ve bulundurmanın. korku içinde yaşavan, düşmanlıklan olan, her an saldın bekleyen insanlara özgü olduğunu düşünürüz. Avcılık ya da atıcılık sporu ile uğraşan kişilerin dışında sporculann silahlanyla \ urabilecekleri hangi hedefler olmalıdır? Bu haberden ortaya çıkan daha ürkütücü bir olgu da, sılah ruhsatı ödüllerinm bizzat vali ve emniyet müdürü tarafından ortaklaşa vaat edilmiş olmasıdır. Kamu düzeninin korunmasından ve asayişin sağlanmasından birinci derecede sorumlu olan bürokratlanmtzın, bu son derece körii birörnek teşkil edebilecek ödülü nasıl \erebileceklenni anlamakta zorlanıyorum. Yazık ki. başka bazı öncülüklerinde de yaşadığımız gibi, silah ruhsatlannın saf lanmasında önemli kolaylıklar getirilmesinde Tuıçut Özal'ın rolü olduğunu hatırlıyoruz. RahmetUnin ABD hayranlığı ile birleşen halkımızın geleneksel silah rutkusu, sporculara da silah ruhsatı ödülleriyle fılan da desteklenirse, ülkemizin ufak bir kıvılcım bekleyen patlamaya hazır cephaneliğe dönüşeceğini beklemeliyiz. Kamu yöneticılerimiz silah ruhsatlannı bol keseden dagıtarak topiuma şu mesajı mı vermek ıstiyorlar: "Biz asayiş ve kamu düzenini bundan daha i\i sağlavamıvoruz. buyrun süahJanın ve başınızuı çaresine bakın!" M. Kemal Beşkardeş Tam cebinize göre... 1 r1ve o s i a işbirliğiyle, cep telefonu kampanyası Arçelik'te. Çamayr makinesi ya da no-frost buzdolabı alın, 20.000.000 TL odeyin, Motorola d-460 Cep Telefonu sizin. İsterseniz 40.000.000 TL odeyin, Motorola d-520 modeline sahip olun. Ûstelik Telsim kart ve hat dahil. Bu kampanya telefon stoklanyla sınırlıdır. Motorola cep telefonu fırsatı PENCERE Savaş Cinayettip... Çöl Tilkisi Harekâtı'nı izliyordum, televizyon ek- ranında Clinton belirdi. Suratı hilekâr kasaba papazından beterdi, ba- kışları üçkâğıt açıyordu. Zapladım. Karşıma Tony Blair çıktı. Gezgin tiyatronun çapsız figüranı gibiydi; dev- let adamı rolüne çıkmıştı. Zapladım. Bir Iraklı kadın ekrana yansımıştı, gözleri siyah kor gibiydi; gelmiş, geçmiş, gelecek bütün res- samlann analığa yönelik tüm yapıtları kadının ya- nında hiç kalırdı. Yüregi yanık bir anaydı. Eski zaman bilgesi der ki: "Ateş, ateşe tapanı da yakar." Dilerim ki silah, 21 'inci yüzyılın eşiğinde silaha tapanı da vursun.. • Gambot; çektiği su az, yelkenli ya da buhartı küçük gemiye verilen addır. Sömürgelerde gam- bot topla donatıldı, savaş gemisine dönüştürül- dü, nehir polisince kullanıldı, başkaldıran küçük ülkelerin limanları topa tutuldu. Metropol ege- meni, sömürgelerdeki mazlum halkları gambot- la sindirirdi. Bu yöntem siyasal sözlüğe bir deyiş armağan etti: "Gambot politikası!.." Aradan zaman geçti, teknoloji gelişti, bilgisa- yarlı füzeler gündeme girdi; artık emperyalist met- ropollerin elinde olağanüstü silahlar var; gambo- ta gerek yok!.. Modası geçti gambotun, ama, gambot politi- kası sürüyor; "Çöl Tilkisi Harekâtı"nın adına bak- mayınız; bu düpedüz gambot politikasıdır. • Ortadoğu haritasında çoğu politikacı zulmün simgesidir; Kudüs'ten Mekke'ye "kutsal toprak- lar"da dönen dolaplann haddi hesabı yok!.. Ame- rika ile Ingiltere hesabına bu dolaplan gözü ka- palı ya da açık çeviren Müslümanlara "insan"sı- fatını yakıştırmak da çok güç!.. . Susuz topraklann kör kuyularında çevrilen do- laplar, petrol çıkan için!.. Saddam, Esat, Körfez Şeyhleri, El Sabah gi- bi Apo da bu dolaplann çarkına kapılmış bir za- vallı olduğunu anlamaya başladı mı?.. Avrupa'da vaktiyle "emperyalist" diye nitelediği ülkelerden, hatta Papa'dan medet umarken geçmişine ba- karak kendisini özeleştiriden geçiriyor mu?.. Bo- şu boşuna kan döktüğünü düşünüyor mu?.. Or- tadoğu haritasında emperyalizmin oyuncağı ol- duğu kafasına dank etti mi?.. • Arap'ı Arap'a, Türk'ü Türk'e, Azeri'yi Erme- ni'ye, Kürt'ü Kürt'e, Kürt'ü Türk'e, Türk'ü Kürt'e kırdırarak kin, nifak, düşmanlıktohumlarını Orta- doğu haritasına ekenin emperyalizmden başka birşeyolmadığını bin kez söylemekten bıkmaya- lım; teknoloji gelişse de bu gerçek değişmiyor; ilkelliğin adı yalnız Saddam ya da Apo değildir; ilkelliğin ve canavarlığın adı çok; Saddam'ın ya- nına Bill'i ekleyebilirsiniz, Apo'nun yanına Blair'i koyabilirsiniz... Hepsi kandökücü... Mustafa Kemal ne demişti: "Miilet hayatı tehlike altında olmadıkça, harp bir cinayettir." Cinayet işleyenin adı da katildir. Aralık Persemhe Saat:18.00 Konıışmacılar: ATAOL BEHRAMOĞLU - NECATİ MERT - ALPAY KABACALI P.E.N YAZARLAR DERNEĞI YAZARLAR SENDİKASI katkılanyta Istiklal Cad. (Fransız Konsolosluğu yanı) Taksim Tel: 252 38 81/82 H a y a t a ŞİŞLj 4. ASLÎYE HUKUK HÂKtMLİĞİ'NDEN DosyaNo: 1998/151 Davacı Nurgül Ulaş vekili Av. tbrahim Özpay tarafın- dan davalı Levent Ulaş aleyhıne açılan boşanma davası sebebi ile, Davalı Levent Ulaş adına Hoşnudiye Mah. Kolcu Sokak No:34/1 Eskışehir adresine çıkartılan da- vetıye usulüne göre tebliğ edılememış, yine Istanbul Kiğıthane, Çağlayan. Tepe Sokak No: 43 adresine yapı- lan zabıta tahkikatı ile adresının tespıti mümkün olma- dığından dava dılekçesinin ve duruşma gününün ilanen tebligine karar verilmiş olup. duruşmanın bırakıldıf ı 29.12.1998 günüsaat 11 .OO'de duruşmada hazır bulun- ması veya kendisini bir vekille temsıl ettırmesi hususu davetiye yerine kaım olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 8.12.1998 Basm: 65849
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear