Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 22ARALIK1998SA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Bizim Lösemili Bankalar!
FAİK Y. BAŞBUĞ Ekonomici-
o
nce patron düzeyinde ya-
pılan soruşrurma ve spe-
külasyonlar sonrası Sü-
merbank... Arkasından
Türkbank ihalesi ve skan-
dalın bürokrasi ve iş dün-
yası üzerindeki izdüşümleri... Ve sonra
da bu oluşumun üçüncü halkası, Bank
Ekspresolayı...
;• Topiuma mal edilişi ve yöntemleri
biraz farkh. ama yaşanan olay bir bü-
tön olarak aynı... Salt içinde bulundu-
gumuz dönemde oluşum şekliyle degi),
her beş ya da on yılda yaşatılan banka
sistemi bunalımı (krizi) ve ayıklanan
bankalar operasyonu mantığı içinde de
aynı...
\ Bir anda bunalım, şubelere hücum
eden mevduat sahipleri. bunlan yatıştır-
maya çalışan bürokrat ya da siyasal de-
meçleri... Ve kaybolan ulusal değerler...
e Amaneyapılırsayapılsmortadaşaş-
maz bir sonuç var... Ne geçmiştekinden
ferklı ve ders alınmış kanısı doğuracak
bir incelikte ne de gerçek anlamda bir
ananm anlarruna gelip ekonomiyi rahat-
latacak güçte...
tlkgöze çarpan şu: Vadesine biray kal-
mış, tam 11 ay hesapta beklemiş birpa-
ffi, salt panik psikolojisiy le çekilmek is-
tendiğinde. vadesiz hesap görüntüsüy-
Eski Bankalar Yeminli Murakıbı
le sahibine geri veriliyor. Esasen enflas-
yon mahkûmu zavallı tasarruf sahibi,
bu şişirme operasyonun sonucu, örne-
ğin bir milyon TL ana parasını bir ay son-
ra iki milyon TL olarak tahsil edecek-
ken bir milyon elli bin TL olarak çeki-
yor ve vadeli hesabının 11 ay bekleme-
sini hiçe sayarak kapatıyor. Döviz he-
saplannda da durum aynı. Asıl kazanç
sağlayan ise banka patronu.
Ya mevduatın karşı ayağı kredilerde
durum... Orada durum çok farklı. Ço-
ğu kez yıllarca beklenecek. vadeler şa-
şacak, hatta krediler batırılacak ve ni-
hai yük, reeskontlu ya da teşvikli kre-
dilere bağlı olarak devlete yüklenecek.
Yani başlangıcı ve sonucu belli bir "vur
vekaç" politikası...
Bir de olayın ikinci yanı var. Enflas-
yon çığırtkanhğı yani. Gerçekten bu
bankalar, yapısal özellikleri gereği, uy-
guiadıklan yöntemler ve kullandıklan
liberal ekonomi görüntüsü gerisinde
devlet güvencesini hep haksız rekabet
ve batık kurum esaslanna göre oynar-
lar. Mevduata çok yüksek oranlarda fark
faizi verirler, sistem içi disiplini hiçe
sayarlar. Sonuçta da esasen özlerinde
bulunan krize yenik düşme hassasmı, en
ufak bir sarsıntıda topiuma yüklerier.
Bu noktada şu gerçeğin altını çizmek
gerekir. Türk banka sistemi, devletin
sistemden elini ayağını çekmesine ve
kamu bankacılıgınm kapılannı kapatma-
sına hazır değildir. Bu nedenle banka-
lann özelleştirilmesi çalışma ve özen-
tileri birer aidatmaca, birer hayaldir.
Gelelimbirbaskacanalıcıyöne... Li-
beral faiz politikası ve panik havasının
çöküntüsü böyle de sınırsız devlet ga-
rantisinin kitlelernezdindeki anlamı ne?
Yani devlet batan birbankadaki mevdu-
atın ne kadannı garanti ediyor da kitle-
leröncelikle buna inanıyorlar, ama pa-
nikte de bırakıp kaçıyorlar.
Sadece anaparayı garanti ediyor dev-
let. O da salt doğrudan mevduat hesa-
bını... Muhabir hesaplan, blokeler, fa-
iz ve verileri hesabın içinde değil... Çok
önemli bir nokta ve on defa düşünmek
gerek...
Yöz kez de dûşünülse yine de bir ge-
lişme tabii. Cç beş yıl önce bu da yok-
tu ve tmpeksbank, Marbank, Istanbul
Bankası'zedelere sadece pantolonlan-
nı çıkararak tepkilerini göstermek kalı-
yordu. Çünkü devlet o zaman daha da
cimri imiş! Ya da yasa koyucular önce
öyle demiş, şımdi böyle.
Küçük bankalara düşen ağırlıklı bir
görev daha bulunmaktadır. lç borçlan-
ma aracılığı ve kurnaz ihale izleyicili-
gi... Devlet içborçlanma ihalesi açar, yük-
sek faizlerle bu irili ufaklı bankalara
peşkeş çeker. Arkasından da ödediği
yüksek rantlarla bu fonlar yine bu ban-
kalar kanalıyla sisteme döner ve bir bu
bankalar, bir rantiye sınıf kanJanır du-
rur. Gözden kaçan ama enflasyon dön-
güsü içinde önemli bir etkendir bu hız-
lı dönüşüm... Kamuaçığı ve finansman
politikası açlığı nedeniyle, bu yapı için-
de önüne geçmek de olası değildir.
Tekrarbaşadönelim: Şimdi "Ortak-
lan şu belirsiz girişimde bulunmuşturve
şu gölgeli işlemi yapmıştır'' denilerek
banka sisteminde üç bankanın sözcülü-
günde yaşatılan bu balans ayarlamala-
nnın gerisinde hangi siyasal ve sosyal
cinliklerin yattığını saptamanın zorol-
duğu bu gözdagının, bir de sosyopoli-
tik yanına bakalım. Yoksa Bank Eksp-
res'i 64. madde kapsamına aldım ve yö-
netime el koydum demek kolaydır. He-
le Türkiye gibi dedigim dedik diyen bir
üst otorite anlayışında...
Oysa kapatılan ya da köşeye sıkıştı-
nlan biriki banka değildir. Sözgelişi bir
Sümerbank ya da Türkbank gölgesin-
de tüm küçük bankalar sıkışmakta, en
küçük bir kamuoyu ve haberi ışığında
halkın hücumuna uğramaktadır. Bir an-
da beş büyük kamu ve üç büyük özeî sek-
tör bankası dışında tüm bankalar panik
denilen dayanılmaz baskının etkisi al-
tına girmektedir. Adeta kaçan paralar-
la, bu paralara en yüksek olanağı sağ-
layan bankalann çekici pazarlıklarınm
çarpıştığı bir arenaya dönmektedir sis-
tem. Küçük bankalann tümü bu nokta-
da artık fisıltı gazetesinin ana sorun oda-
ğıdır. büyük bankalar da kaymak avcı-
lan!... Oysa temelde çarpışan tek güç
'devlet otoritesinin kendi iç dinamikJe-
ri ve keyfiliği'dir.
Ama hiç irdelenmeyen ya da kimse-
ye, hatta iktidarlara hesabı sorulmayan
soru şudur: Madem yönetemeyecek ve
kurallannı açık seçik koyamayacaktı-
nız da neden beş on yılda bir banka ku-
ruluşu çuvalmın agzını açıyorsunuz? Ya
da sonunda özgürlüklerden yana ne de-
ğişiyor ki bunlan sistemden ayıkJama-
ya kalkıyorsunuz?
Birkaç söz de ekonomi basınına... Bil-
meden, esası kavranmadan, sonuçlan
gözlenemeden ve ulusal çıkarlar terazi-
sinde tartılamadan, o denli rahat yazıp
çiziyorlar ki... Taşlar yerinden bir ma-
den bulmuşçasına oynatılıyor, yakamoz-
lar en kestirme yoldan küçük bir havu-
za dolduruluyor. Oysa olayın derinlik-
leri o denli çarpık ve düşündürücü ola-
biliyor ki... Ama sonuçta. basındayan-
hşın ya da yalanın karşılığı sadece kü-
çük birdüzeltme haberi... Onun ötesin-
de ne yaptınm (müeyyide) var ne bir be-
del. Çogu kez kıtleleryanıltılsa, işletme-
ler batsa, ulusal ekonomik dengeler
altüst olsa bile...
; "Elinitaşın altına sokmak"
Taş, ama hangi taş, nasıl bir taş, yoksa kaya mı? Sonra nere-
de o el?
Şaibeli biri, "Ben Başbakan olmalıyım" diyori Aklanmış pak-
lânmış, hertürlü şaibeden annmışmış!.. Meclis komisyonlannda
karşılıkJı ödünlerle Yüce Divan yolundan geriye dönmek "aklan-
ma" mı sayılıyor? Hani, ne demişti, "Benim Meclis komisyonla-
ona güvenim yok, ben adalet önünde hesap veririm". Şimdi
Meclis komisyonlannda DYR CHR FP oylanyla sözde temize çı-
kınca adalet önüne gitmekten vazgeçmiş görünüyor!
Işin tuhafı, bu şaibeli bayanı Yüce Divan'a sürüklemek isteğin-
deki bir başka parti lideri, şimdi aynı yolu tutacak gibi!.. İki sağ-
a partimiz başlanndaki liderlerden kurtulmadıkça bu çekişme sü-
rüp gıdecek!
• • •
- Söylendiğıne göre DYP'nin bir özel örgütü varmış! Orada bir-
takım ünlü kişilerin konuşmalan dinlenir, banta alınırmış! Akşe-
ner Hanım'ın açıkladığı kasette, ünlü bir gazetecinin bir bakanla
konuşması yer alıyor. Bir ihale konusunu konuşuyorlar. Ama
"ulan"U, "ana avraf'lı birsöyleşme! Türkiye GazetecilerCemiye-
fî'nin "Hak ve Sorumluluk Bi/dirgesi"nde bakın ne yazılı:
"Gazeteci, devlet başkanından millervekiline, işadamlann-
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Nerede Taşın Altındaki El?
dan bürokratına kadar haber kaynağı olarak kabul edilen ki-
şi ve kurumlarla iletişimini ve ilişkisini meslek ilkelerini gö-
zeterek yürütür."
Ünlü gazeteci, kasetteki konuşmasını yadsımıyor, gerekçesi de
yalnız yazar ve yönetici olmadığı, aynı zamanda bir şirketin so-
rumlusu olduğu!.. İş takipçiliği son yıllarda apayn bir meslek ha-
line gelmişti. Ama bir gazete yazanna böyle bir tutum yakışır mı?
Okurlar yazdıklanna artık güven duyar mı?
• • •
Birlik oldular, hükümetidüşürdüler! Kimler? Baykal, Çiller, Ku-
tan... Peki, sonra ne olacak, bunu düşündüler mi? Hayır! Biz yı-
kalım da ne olursa olsun! Bir aydır Türkiye, sorumlu bir hükümet-
ten yoksun. Öyle bir dönemdeyiz ki, kapımızda savaş var, dış say-
gınlığımız neredeyse sıfıra inmiş, iç düzenimiz bozuk, ekonomi
berbat!.. Ecevtt CHP ile işbirfiğini istemedi, "Siz beni destekle-
yin, hepsi bu" dedi. İş çıkmaza girdi.
Ecevit'in, Baykal konusundaki çekingenliği, güvensizliği bilinen
birşeydir. Belki kendi açısından haklıdır!.. Ama şimdi soaın "sen
ben" çekişmesi değil... Ecevit sağcı partilerie, Ijdeıierle anlaşa-
biliyor! Soldakilerle niye anlaşamaz!.. Kamuoyunca beklenen
"solda birleşme" gerçekleşemediği sürece, ülke yönetimi bugün
de yann da sağcılann elinde kaJacaktır...
• * •
Şimdiki TBMM'den umutlar kesildi! Bu Meclis'te yer atan kişi-
lerden halka yararlı bir iş bekleyen kalmadı... 18 Nisan seçimleri
bir şeyleri değiştirir mi? Yoksa aynı kadrolar üç aşağı beş yukan
geri gelir mi? Demokrasinin temeli pariamentodur. Bunda kuşku
yok. Ama nasıl bir pariamento? Parti liderierinin saptadığı, ço-
ğunlukla kendilerine yakın kişileri seçtirdiği bir kurula pariamen-
to denilebilir mi?
llk yapılacak iş, daha doğrusu üç dört aylık geçici bir hüküme-
tin başarması gereken görev, Seçim Yasası'nı, Partiler Yasası'nı,
komisyonlarda bekleyen uyum yasalannı, yürürlüğe koyabilmek-
tir. En önemlisi de adaylan halkın seçtiği bir Meclis, bir türlü de-
ğişmeyen liderierin oluşturduğu bir dostlar, ahbaplar Meclisi
değil!..
TARTIŞMA
Sporcuya ödül: Silah ruhsatı!
r
1
0Aralıkl998
gününde Milliyet
gazetesinde küçük
ancak üzerinde
dıkkatle durulması
gereken bir haber
yayımlandı:
rZ Ug/2. Grup'ta bulunan
İAydınspor futbol takımının pla>-
bffgrubuna > ükselmesi halindc
futbofculara ödül olarak 'sılah
ruhsatı' verileceği büdirilmekte;
talomın antrenmanında Aydın
Valisi Ue emniyet miidürünün
kaptan Ibrahım'e plaj-oflTa
çıkDklannda silah ruhsatı
»•ereceklerini* söyledıkleri
yazılıydı.
Haberi okuduğumda, bende ilk
uyandırdığı tepkı, bugünlerde
artan toplumsal endişelere ek
olarak bir gelecek korkusu oldu.
Serinkanlılıkla bu türden bir
bürokratik ve yönetimsel
yanlışın. toplum psikolojimizde
doğurabileceği etkileri
düşündüm. Konunun önemi
nedeniyle, düşüncelerimi
ülkemizin aydınlık insanJanyla
paylaşmak ve bizleri yöneten,
seçilmış ya da atanmış devlet
adamlanmızı (!) sagduyu adına
uyarmak istedim.
Spor ve sporculuğun her çeşidi
yalnız banş ve insanlar
arasındaki dayanışma ile
•rımto
kardeşlik duyguJannı
çağnştırmalıdır. Bu temel
felsefeye dayanarak sporculara
başanlan karşılığında verilecek
her türlü ödülün de banş ve
kardeşligi simgelemesi gerekir.
Bir ödül verme enflasyonu da
yaşanan ülkemizde, "devlet" ve
sanat/sanatçılık kavramlanndan
yola çıkılarak nasıl bir "devlet
sanatçılıgi ödülü" yaratılmış ise
"spor/sporcuiuk" ile "silah
rubsaö" bıraraya getirilerek bir
ödül salatası oluşturulmak
isteniyor.
Silahm her türlüsü, ateşli-ateşsiz.
hafif-ağır olanı, normal bir insan
için öldürmeyi, yaşama son
vermeyi akla getirir. Oysa
insanlar sporu daha sağlıklı ve
uzun bir yaşama ulaşmak için
yaparlar. Mantığa en uygun olan
sporcu teşv ik ödülünün de, doğal
olarak, sağlıklı \e gü\enli bir
yaşamı özendirici bir temele
dayanması koşuldur.
Buna karşılık, silah taşımanın ve
bulundurmanın. korku içinde
yaşavan, düşmanlıklan olan, her
an saldın bekleyen insanlara
özgü olduğunu düşünürüz.
Avcılık ya da atıcılık sporu ile
uğraşan kişilerin dışında
sporculann silahlanyla
\ urabilecekleri hangi hedefler
olmalıdır?
Bu haberden ortaya çıkan daha
ürkütücü bir olgu da, sılah
ruhsatı ödüllerinm bizzat vali ve
emniyet müdürü tarafından
ortaklaşa vaat edilmiş olmasıdır.
Kamu düzeninin korunmasından
ve asayişin sağlanmasından
birinci derecede sorumlu olan
bürokratlanmtzın, bu son derece
körii birörnek teşkil edebilecek
ödülü nasıl \erebileceklenni
anlamakta zorlanıyorum.
Yazık ki. başka bazı
öncülüklerinde de yaşadığımız
gibi, silah ruhsatlannın
saf lanmasında önemli
kolaylıklar getirilmesinde Tuıçut
Özal'ın rolü olduğunu
hatırlıyoruz. RahmetUnin ABD
hayranlığı ile birleşen halkımızın
geleneksel silah rutkusu,
sporculara da silah ruhsatı
ödülleriyle fılan da
desteklenirse, ülkemizin ufak bir
kıvılcım bekleyen patlamaya
hazır cephaneliğe dönüşeceğini
beklemeliyiz. Kamu
yöneticılerimiz silah ruhsatlannı
bol keseden dagıtarak topiuma
şu mesajı mı vermek ıstiyorlar:
"Biz asayiş ve kamu düzenini
bundan daha i\i sağlavamıvoruz.
buyrun süahJanın ve başınızuı
çaresine bakın!"
M. Kemal Beşkardeş
Tam cebinize göre...
1 r1ve o s i a
işbirliğiyle, cep telefonu
kampanyası Arçelik'te.
Çamayr makinesi ya da
no-frost buzdolabı alın,
20.000.000 TL odeyin,
Motorola d-460 Cep
Telefonu sizin.
İsterseniz 40.000.000 TL
odeyin, Motorola d-520
modeline sahip olun.
Ûstelik Telsim kart
ve hat dahil.
Bu kampanya
telefon stoklanyla sınırlıdır.
Motorola cep telefonu fırsatı
PENCERE
Savaş Cinayettip...
Çöl Tilkisi Harekâtı'nı izliyordum, televizyon ek-
ranında Clinton belirdi.
Suratı hilekâr kasaba papazından beterdi, ba-
kışları üçkâğıt açıyordu.
Zapladım.
Karşıma Tony Blair çıktı.
Gezgin tiyatronun çapsız figüranı gibiydi; dev-
let adamı rolüne çıkmıştı.
Zapladım.
Bir Iraklı kadın ekrana yansımıştı, gözleri siyah
kor gibiydi; gelmiş, geçmiş, gelecek bütün res-
samlann analığa yönelik tüm yapıtları kadının ya-
nında hiç kalırdı.
Yüregi yanık bir anaydı.
Eski zaman bilgesi der ki:
"Ateş, ateşe tapanı da yakar."
Dilerim ki silah, 21 'inci yüzyılın eşiğinde silaha
tapanı da vursun..
•
Gambot; çektiği su az, yelkenli ya da buhartı
küçük gemiye verilen addır. Sömürgelerde gam-
bot topla donatıldı, savaş gemisine dönüştürül-
dü, nehir polisince kullanıldı, başkaldıran küçük
ülkelerin limanları topa tutuldu. Metropol ege-
meni, sömürgelerdeki mazlum halkları gambot-
la sindirirdi. Bu yöntem siyasal sözlüğe bir deyiş
armağan etti:
"Gambot politikası!.."
Aradan zaman geçti, teknoloji gelişti, bilgisa-
yarlı füzeler gündeme girdi; artık emperyalist met-
ropollerin elinde olağanüstü silahlar var; gambo-
ta gerek yok!..
Modası geçti gambotun, ama, gambot politi-
kası sürüyor; "Çöl Tilkisi Harekâtı"nın adına bak-
mayınız; bu düpedüz gambot politikasıdır.
•
Ortadoğu haritasında çoğu politikacı zulmün
simgesidir; Kudüs'ten Mekke'ye "kutsal toprak-
lar"da dönen dolaplann haddi hesabı yok!.. Ame-
rika ile Ingiltere hesabına bu dolaplan gözü ka-
palı ya da açık çeviren Müslümanlara "insan"sı-
fatını yakıştırmak da çok güç!..
. Susuz topraklann kör kuyularında çevrilen do-
laplar, petrol çıkan için!..
Saddam, Esat, Körfez Şeyhleri, El Sabah gi-
bi Apo da bu dolaplann çarkına kapılmış bir za-
vallı olduğunu anlamaya başladı mı?.. Avrupa'da
vaktiyle "emperyalist" diye nitelediği ülkelerden,
hatta Papa'dan medet umarken geçmişine ba-
karak kendisini özeleştiriden geçiriyor mu?.. Bo-
şu boşuna kan döktüğünü düşünüyor mu?.. Or-
tadoğu haritasında emperyalizmin oyuncağı ol-
duğu kafasına dank etti mi?..
•
Arap'ı Arap'a, Türk'ü Türk'e, Azeri'yi Erme-
ni'ye, Kürt'ü Kürt'e, Kürt'ü Türk'e, Türk'ü Kürt'e
kırdırarak kin, nifak, düşmanlıktohumlarını Orta-
doğu haritasına ekenin emperyalizmden başka
birşeyolmadığını bin kez söylemekten bıkmaya-
lım; teknoloji gelişse de bu gerçek değişmiyor;
ilkelliğin adı yalnız Saddam ya da Apo değildir;
ilkelliğin ve canavarlığın adı çok; Saddam'ın ya-
nına Bill'i ekleyebilirsiniz, Apo'nun yanına Blair'i
koyabilirsiniz...
Hepsi kandökücü...
Mustafa Kemal ne demişti:
"Miilet hayatı tehlike altında olmadıkça, harp
bir cinayettir."
Cinayet işleyenin adı da katildir.
Aralık Persemhe
Saat:18.00
Konıışmacılar:
ATAOL BEHRAMOĞLU - NECATİ MERT - ALPAY KABACALI
P.E.N
YAZARLAR
DERNEĞI
YAZARLAR
SENDİKASI
katkılanyta
Istiklal Cad. (Fransız Konsolosluğu yanı) Taksim Tel: 252 38 81/82
H a y a t a
ŞİŞLj 4. ASLÎYE HUKUK
HÂKtMLİĞİ'NDEN
DosyaNo: 1998/151
Davacı Nurgül Ulaş vekili Av. tbrahim Özpay tarafın-
dan davalı Levent Ulaş aleyhıne açılan boşanma davası
sebebi ile, Davalı Levent Ulaş adına Hoşnudiye Mah.
Kolcu Sokak No:34/1 Eskışehir adresine çıkartılan da-
vetıye usulüne göre tebliğ edılememış, yine Istanbul
Kiğıthane, Çağlayan. Tepe Sokak No: 43 adresine yapı-
lan zabıta tahkikatı ile adresının tespıti mümkün olma-
dığından dava dılekçesinin ve duruşma gününün ilanen
tebligine karar verilmiş olup. duruşmanın bırakıldıf ı
29.12.1998 günüsaat 11 .OO'de duruşmada hazır bulun-
ması veya kendisini bir vekille temsıl ettırmesi hususu
davetiye yerine kaım olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
8.12.1998 Basm: 65849