Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 18 KASIM 1998 ÇARŞAMBA
14 KULTUR
Melisa Gürpınar'dan şiirsel bir düzyazı denemesi: Salkımsöğütlerin Gölgesinde
4
Geçmişi irdelemeyi denedîm'
Hep
geçmişi,
çocukluğu,
ölümü, bir
hayatı
irdeliyorum
kendi
hayatıradan
yola çıkarak.
AHSEN ERDOĞAN
Yazm dünyasında şiirleriyle var
olmayı seçmiş bir edebiyatçı Me-
KsaGürpınar Tiyatro eleştirmen-
lıgi ve çocuk edebiyatı alanında
verdigi yapıtlar bir yana bırakılır-
sa, bugüne dek 10 şiir kitabıyla
buluştu okuruyla. Aşkı anlattı,
çocukluğu anlattı. ölümü anlattı.
500 yıllık köklü bir Istanbul ai-
lesinden gelen gerçek bir İstan-
bullu olarak tstanbul'u anlattı.
CanYayınlan'ndan _ _ _ ^ _
çıkan son kitabı
'Salkımsöğütlerin
Gölgesinde'de, kla-
sik şiirsel biçemin
sınırtannın dışına
çıktıgı şiirsel düz-
yazılanyla kendi
yazm serüveninde
yeni bir pencereaç-
tı. Kendisi 'dene-
me' olarak nitele-
miyor son kitabını,
onagörebuyazılar
'kendisiyleveokur- ^^^^^^_
lanyla hayat hak- "~-
~"™^"~
kında yapnğı küçük istişareler'
Gürpınar'la kitabı ve şiiri üzeri-
ne konuşruk.
'Kendim kendime yetmedinT
- Şürierinizde; çocukluğu, ölü-
mü, aşkı,eski İstanbuTu, hayatı di-
le getirijorsunuz. Bu kitabıntzda
ise şiirin araçlannı. yoUannı kut-
lanarak > ine şiiri anlatıyorsunuz,
şiirin nasıl olması gerektiğinj ken-
di ni/ce yorumluyorsunuz. Şiirin
dili yetmediği için mi böyle bir
düzyaa denemesine giriştiniz?
Sözünü ettigıniz temalar ev-
rensel temalardır. Ölüm, aşk, kent,
doğa... Çünkü hayatımız bunlann
üzerindebıçimlenir. Şairsınizde-
dınız. Varsayalım ki öyleyim, şa-
ır içın şiir de çok önemli bir ko-
nu. Örneğin şu anda basılmakta
olan 'Her Harf Bir Metek'te ya-
zıyı harflerden başlayarak her
ögesiyle ırdeledim. O kitapta şi-
irle ve yazıyla daha fazla ilgilen-
diğimi göreceksiniz. Modem çağ-
lara girdıkten sonra pek çok şiir
akımı ortaya çıktı. Beh bu kita-
bımda çok yeni bir şey denediği-
mi sanmıyorum. Şiiryetmedi de-
gil, kendım kendime yetmedim;
mutlaka okurla bütünleşmek.
okurla konuşmak gereğini duy-
dum. Konuşma formunu da kul-
lanınca işim kolaylaştı.
- Geçmişi, ölümü, kadın olma-
yı, İstanbuİ'da kadın olmayı, ço-
cukluğu ve şair olmayı sorgulaya-
rak, okura sorular yöneltiyorsu-
nuz_
Hem kendime hem onlara yö-
neltiyorum. Hayatımız sorular-
dan ibaret. Kaldı ki bunlann çok
büyük hayati sorular olması ge-
rekmiyor, çok önemsiz gibi görü-
_ _ _ _ _ nen bir soru da ola-
bilir şiirde yer alan.
Bu noktadan çıkıp
düşünmeye başladı-
gınızda daha büyük
sorulara akabilirsiniz
de. Zaten özel olarak
bir soru formu hazır-
lamadım. Kendiligin-
denliğı bozmamaya
özen gösterdim. San-
ki karşımdakinden
bir yarut almışım, ben
de ona vermişim, bir-
liktebiraçmazadüş-
müşüz de soru bura-
dandogmuş gibi.
- Şiirin coşkusu ve heyecanlan
kadar yoksulluğu ve yalnızhğına
da göndermeler yapıvorsunuz.
Nedir şiiri bu yalnızliğa iten?
Şiir de pek çok sanat gibi ör-
negin bugün salonu olmayan, se-
yircisi sabit bir sayıda kalan tiyat-
ro gibi sokaklara itilmiş, yok ol-
maya mahkûm edilmiş bir ko-
numda. Bu sadece Türkiye için ge-
çerli degil. Diger ülkelerde de şi-
ir kitaplan binden, ikı binden faz-
la satmıyor. Şiirin bugünkü tek-
nolojik gelişmelere baglı olarak
değişen hayatm dışına itildiğini,
bir kenara bırakıldıgını düşünü-
yorum. Oradaki simgelemelerde
bunu anlatıyor. Şiiri bir insana
benzetirsek her zaman valmzlık
içinde sokaklarda geziniyor. Her
zaman göstermelik bir coşkusu var
tabii şiirin de şairin de. Ama bu,
onun kabugu aslında. Şairin için-
de şair olmaktan ötürü belki se-
vmçleri, yakaladığı mutluluklar
vardır, ama genelde hayatın aydı-
na, sanatçıya verdikleri onu içsel
olarak sürekli bir yıkımla karşı
karşıya bırakmakta. Sanatın top-
•lumda genel kabul görmesini sa»
natçmm mutluluğu açısından de-
B
Salkımsöğüt, Gürpınar için huzuru ve gölgeyi simgeliyor.
gıl, kültürün sürekliliği açısın-
dan. dilin başka kuşaklara akta-
nldıgından emin olmaktan gelen
bir huzur ve güven duygusuna
sahip olmak için istiyoruz.
'Bir üçkme olarak yazdırrT
- Duyarkhklann anlatılmasın-
da evrensel bir araç olarak esld-
yor mu şiir?
Dil önemini kaybediyor. Do-
laşımda olmayan diller ancak sa-
hiplerince seviliyor. Ortada büyük
bir çeviri sorunu var. Bizim gibi
dili dolaşımda olmayan ülkele-
rin şiirini dışanda temsil eden ki-
şi çok az. Tek dilli bir dünyaya
dogru gıdiyoruz neredeyse. Bu-
nun için de yazıyla yapılan sa-
natlar müzik gibi resim gibi ev-
rensel olamıyorlar. Bu baş dön-
dürücü hızda gelişen teknoloji
içerisinde înternet'in dahadayay-
gınlaştıgı düşünülürse belki dil-
ler ve edebiyat ortamlan daha çok
yaklaşacaklar birbirlerine. tıka-
nıklıklar da aşılacak belki. Ama
bugün için kendimı 'en büyük,
en kalıcı sanat şiirdir' diyerek
kandırmak istemem dognısu.
-KrtabıntnnbirverindeBirza-
manlar düzyazı >azarcasuıa kolay
yürüyordu elimin altında > üreği-
min bana söz verdiği masalsı ha-
yat, her vanı yırtılmış şiirden göm-
leği giyen dervişi görene kadar' di-
yersmuz. Şiirin yaşamınızdaki
yeri nedir?
Şiirle karşılaştıktan sonra ha-
yat birkanal buldu kendine akmak
için. Duygulardaki. düşünceler-
deki birikim bu yola yöneldi. Ama
kuşkusuz çok zorlaştı aynı za-
manda. İçilen bir bardak çayı bir
dize yapmak veya ondan bir re-
sim, bir ezgi çıkarmak zorlu bir
üretim sürecini gerektirir. Sanat-
sal bir üst beğeni düzeyine, üst al-
gılamaya, üst anlatıma ulaşma-
dan ya da ulaşmaya çalışmadan
yaşanan hayat bir anlamda daha
kolaydır. Düzyazı- _ _ _ _ _
nın da bir anlamda
şiire göre daha ko-
lay oluşu gibi. Bel-
ki o dervişin dünya-
sı çok zengin, ama
görünüşü yırtık
gömleklibirderviş.
-'Yazarken hepi-
miz sahipsiz bir kay-
nağm suyunu içer-
cesine kendimizi
yağmanyonız aslın-
da. Bu hevecan veri-
ci ama eksik bir öz-
gürlük bana göre.' ~™™™"~~™
Yazma özgüriüğü neden eksik bir
özgürlük?
Yazmak heyecan verici, düşün-
celerinizi yazıya dönüştürebili-
yorsunuz ve özgürce başlıyorsu-
nuz yazmaya. Ama bunu bir so-
rumluluk olarak üzerinize aldı-
gınızda, bir meslege, bir göreve,
biraşka dönüşüyor. Özgürce baş-
lıyorsunuz, ama özgürlüğünüz
zedeleniyor.
Yazdıklannız anlatmak istedik-
lerinizin yanında çok az kalıyor.
Daha geniş çerçeveli bir seziş
içindesiniz, ama onlan bir biçem
içine almak durumundasmız. Dü-
şüncelerinizi yazının kalıplanna
sığdırmaya çalıştığınız an tutsak-
lığa sürükleniyorsunuz. Bir ba-
tık denizaltıya girmek ne kadar
zorsa dille anlahlanm içine girmek
de o kadar zor. Her bir sözcüğün
arkasında şairin, yazann kimbi-
lir kaç sözcügü var söyleyemedi-
8i-
- Bu kitap ile şiir kitabınız Ço-
cukluğum ve ülümüm arasında
tematik olarak paraleüikJer var.
Aslında basılmakta olan kita-
bım HerHarfBirMelektirlebe-
rabcrbır üçJeme olarak düş%t-
biliriz bunu. Eski deyişle birbfrt- .
u kitapla da
kendi
üzerimden
toplumu,
hayatı, bir
bütün
geçmişi
irdelemeyi
denedim.
nin mütemmimi bu üç kitap. Hep
geçmişi, çocukluğu, ölümü, bir ha-
yatı irdeliyorum kendi hayatım-
dan yola çıkarak. 'Çocukluğunı
veÖtümüm' kendimi ilkgözden
geçirişim, sonra 'Her Harf Bir
Melektir'de yazıyla olan ilişki-
lerimi ve son olarak 'Salknnsöğüt-
lerin Gölgesinde' ile de kendim
üzerinden toplumu, hayatı, bütün
bir geçmişi irdelemeyi denedim.
Biçem açısından farklı ama söy-
lem birliği içinde bu üç kitap. Da-
^ ^ _ _ ha önceki kitaplanmı
yazdıgımda hayatı-
mm başlanndaydım
ve geleceği merak
ediyordum. Bugün
geldigimiz nokta çok
bilinmeyenli bir
denklemdi. Zaman
geçti, öyle bir nokta-
ya geldik ki aynı ev-
rensel kaosun içine
düştük yine. Hep
dünyanın düzeni ve
ülke koşullan değişe-
^ ^ ^ ^ ^ ^ cek diye umduk. Biz
toplumun umunında
bile değilken bir savaşım verdik
kendimizce. Sonunda bu serüve-
nin sonuna geldik ve hiçbir şey
umdugumuz gibi gelişmedi. De-
mokrasilerin hâlâ rayına otura-
madığını ve düş kınklıîdan, bir ya-
nmyüzyılı da geride bırakınca ha-
yatı baştan gözden geçirmeye it-
tı beni. Özel hayartan toplumsal
hayata kadar her alanda yanıldı-
ğımız, yenildiğimizyerleri... Tüm
bunlann üç ayn türde irdelenişi-
dir bu üç kitap.
- Neden 'Salkımsöğütlerin Göl-
gesinde'?
Dikkatli bir okur, salkımsögü-
tün burada bir imge olarak kulla-
nıldığını görür. Salkımsöğüt be-
nim için gölgeyi, huzuru, uzağı
simgeliyor. Kitap, bir mutluluk,
bir huzur arayışındaki sıçrama-
lan, tökezlemeleri, yorgunlukla-
n, düş kınklıklannı sorguluyor. Bu
mutluluk arayışında ilerlerken bir
yolculuğun sonunda ağaç gölge-
sinde dinlenircesine ömriin bir
yerinde soluklanma isteğinin sim-
gesiydi salkımsöğüt. Belki ben
bu soluklanmayı bulamadığım ve
ülkemin insanlannın da bulama-
dıgını^«ezdiğim Mn kullandım
bu imgeyi.
Atatürk'ünSamsun'aÇıkışı.tuvalyağhboy'a.
İbrahim Safi Eserleri
Müzayedesi yann
Kültür Servisi - Artium Sungur Sanat Evi,
'İbrahim Safı Eserleri Müzayedesi'
• düzenliyor. Yann sona erecek olan
Dolmabahçe Kültür Merkezi'ndeki
'tbrabim Safi Eserleri Sergisi'nin
ardından gerçekleşecek olan müzayedede
sanatçınm yağlıboya tablolan ve çeşitli
portre çalışmaları satışa sunulacak.
Yarın saat 21.00'de Dolmabahçe Kültür
Merkezinde düzenlenecek müzayedede
yer alan eserler, daha önce Roche
firması tarafından yapılan İbrahim Safi
kitabında yer alan toplam 173 parçadan
oluşuyor. Safi'nin tuval üzerine
yaghboya çahştığı eserlerinden
Atatürk Portresi 3.5 milyar, Atatürk'ün
Samsun'a Çılaşı başlıkh tablosu ise 2
milyar 800 milyon lira açılış fıyatıyla
satışa çıkanlacak.
Tarihi Sanyer Börekçisi'ni resimlediği
tablo 7.5 milyar ve Sarayburnu'ndan K B
Kulesi başlıkh tablosu 3 milyardan;
Galata Kulesi adlı çalışması ise teklifle
satışa sunulacak.
Eleştirmenlerce usta bir portre ressamı
olarak niteletıdirilen ibrahim Safi'nin
çeşitli portre çahşmalan 125 milyon lira;
îstanbul. Ankara, lzmir, Antarya, Bursa
gibi birçok şehre ait peyzajlan ve
üshıbunun en karakteristik özelliğini
yansıtan kar manzaralı eserleri de 200
milyon lira bedelle müzayedeye katılan
eserler arasında yer ahyor.
Aynntılı bilgi almak isteyenler 227 75 93 -
94 mımaralı telefonlan arayabilirler.
Renkli, görkemlive acılı biryaşam
'Camondolar 'ın Sonuncusu 'nun yazan Pierre Assouline tstanbul'daydı
ESRA ALtÇAVUŞOĞLU
Fransız gazeteci-yazar Pierre Asso-
uline, Osmanlı devleti zamanında îs-
tanbul'da yaşayan Yahudi Camondo
ailesinin yaşamını konu alan son bel-
gesel romanı 'Camondolar'ın Sonun-
cusu' adlı kitabmrn tanıtımı için Tür-
kiye"deydi. Fransız Kültür Merkezi'nin
konuğu olarak TÜYAP Kitap Fuan'na
katılan Assouline'in son romanı Can
Yayınlan tarafindan sunuluyor okurla-
ra.
- Sizi daha çok biyografı \azan ola-
raktanıyoruz. 'Camondolar'ın Sonun-
cusu' da belgeseJ roman niteliği taşı>or.
Camondo aiksiyle duygusal bağınız
nasıl kurukhı?
PİERRE ASSOITCSE - Camondo
aılesiyle ilk 'tanışmam' Paris'te müze
olarak kullanılan Otel Camondo'yu
gördüğümde başladı. Camondo evin-
den çok etkilendim. Evlerinın müze
olmasının dışında sahipleri hakkında
fazla bir bilgi yoktu. Bu evin sahiple-
ri kımlerdi diye düşünürken evin gize-
mi birden çok önemli olmaya başladı
benim için. On beş yıl bu evin çevre-
sinde dolandım durdum. Camondo
Müzesi gerçek birmüze degil bana ka-
lırsa. Buranın bir ruhu var. yaşıyor... Ev
sahiplerinin az önce çıktıgı, birazdan
geri gelecekleri hissine kapılıyorsu-
nuz. Itiraf etmeliyim ki bu kitap, evi
merak eftigim için yazıldı. Çünkü ya-
kın zamana kadar Fransızlar Camon-
dolar'ın kim oldugunu, ne olduğunu bil-
miyordu. Fransa'da, onlan hiç tanıma-
yan insanlara bu kitabı anlatmak be-
nim için daha kolay ama Türkiye'de he-
piniz bu insanlan benden daha iyi ta-
nıyorsunuz. Dolayısıyla komplekse
girmiyor değilim.
- Camondolar Türkiye"de çok sevi-
len bir aile. Öyle ki Avram Camon-
do'nun cenaze töreni gününde Jstan-
bul'daki Yahuduer yas tutarken borsa
ve finans kuruluşlan işierini tatü etti,
Galatave Halicesnafi dükkânlannı ka-
pattı. Bu kitabı yazarken Türkiye'ye
gelip burada araşnrma yaptınız mı?
Hangi kaynaklardan yararlandınız?
- Hayır, Türkiye'ye gelmedim. lstan-
bul'a geunek için hep zamanı ve ha-
vayı koklamayı tercih ettim. Ashnda ki-
tap. Camondo ailesinin 20. yüzyılda
Fransa'daki yaşamını, göçlerini ve Fran-
sa'ya entegrasyonunu anlatıyor. Ki-
tapta Türkiye ile ilişkıleri flash-back'ler-
le anlanlıyor. Türkiye'de araştrrma yap-
mak isterdim ama Türkçe bilmiyorum.
Türkiye'de Camondolar'ın yaşamınaait
bilgi verecek birinci elden tanık yok.
Arşivlere gelince; Istanbul'daki Mu-
sevi tarihi beni çok yakından ilgilen-
'amondolar
Batı'yla
birleşmenin.
Batı yaşamına
geçişin
sembollerini
taşıyor.
En önemlisi
Ispanyol ve
îtalyan kökenden
geliyorlar ve
Avrupalı kalan
Museviler.
diriyor. Özellikle Paris'te Yahudi tari-
hine ilişkin oldukça çok kaynak vaı. Bü-
tün dünyadan insanlar gelip buradan ya-
rarlanıyorlar. Beni özellikle ilgilendi-
ren Frankos arşivi oldu. Frankoslarda
kökleri İstanbul'da olan Îtalyan asıllı
Musevi bir aile. Musevi tarihi hakkın-
da önemli kitaplann bulundugu bu ar-
şiv, Ester Bombassa tarafından Fran-
sa'ya götürülmüş Bombassa bu arşi-
vi bana açtı ve bir ıkı ay boyunca ar-
şiv üzerinde çalışma olanagı buldum.
Aynca Camondolar'ın kurduğu Ev-
rensel Musevi Bırligi -İstanbul'da Fran-
sızcanın yayılması ve Fransızca saye-
sinde Osmanlı Musev iliğinin gelişme-
si konusunda araştırma yapmış bir bir-
lik- arşivinden yararlandım. Avram
Camondo'nun Hasköy'deki mezannın
birçok fotoğrafi vardı elimde. Bir an-
lamda fotograflarla Istanbul'u taşımış
oldular. Istanbul'a gelmek, buranın ha-
vasını koklamak benim için çok önem-
liydi. Gelip Camondo merdnenlenru
seyretmek örneğin...
Seferat destamnı ek akhm
-Peki karşılastığmız, Camondolar'm
tstanbul'u mu?
Bu yolculuk birçok şeyi bir araya
getirdi. Burada olmaktan son derece
memnunum. Çünkü birçok şeyi ilk de-
fa göreceğim. tnsan bir kitabı, arşıv-
lerden, fotoğraflardan yararlanarak ya-
zarken gidip karşılaşacagı çeh'şkilerden
çok korkuyor. Şimdi buradayım ve bir-
çok şeyle ilk kez karşılaşacağım. Ki-
tap bir buçuk yüzyıl öncesinden bah-
sediyor. Şu an pek çok şey değişmiş du-
rumda, hiçbir şey gerçekte oldugu gi-
bi degil bugün. Örneğin insanlann dü-
şünce yapısı bile çok değişmiş durum-
da. Maalesef aradığınız bilgileri arşiv
ve biyografilerde bulabiliyorsunuz.
Çünkü kaynağında aradığuuzı, ya ora-
da bulamıyorsunuz ya da artık yok...
Camondolar
Camondolar, Avrupa'da kollan bulunan Ispanyol-Portekiz kökenli bir
aile... Iberik Yanmadası'ndan göç ettikten sonra birkaç yüzyıl Venedik'te
yaşayan Camondo ailesi, 18. yüzyıl sonuna doğru lstanbul'a yerleşti.
1870 yilına kadar İstanbul'da kalan bu banker aile, burada kaldıgı süre-
ce şehircilik çahşmalanna da büyük katkıda bulundu. Osmanlı devletinin
savunma ihtiyaçlannı da finanse eden banka. Avram Camondo'nun Pa-
ris'e yerleşmesinden sonra (1872) faaliyetini daralttı.
Avram Camondo, Osmanlı devletinde gayrimenkul edinme izni alan
ilk yabancı uyruklu kişidir. Galata ve çevresinde adlannı taşıyan hanlar
ve Yüksekkaldınm'm yanındaCamondo merdivenleri ile hâlâ istanbul'da
izleri bulunan aile, açtıklan okullar, tramvay ve vapur şirketleriyle de ta-
rihe mal oldu. Tutucu Yahudi din adamlanna ters düştükleri için Istan-
bul'daki Yahudi cemaatinin bir bölümü tarafından eleştirilen aile, Fran-
sa'ya yerleşmesine karşın Osmanlı devleti ile ilişkilerini sürdürdüler. Pa-
ris'te servetlerinin getirdigi lüks bir yaşama dalan Camondolar, daha son-
ra sanatın en önemli destekçisi oldular.
Kitabın ilk çevrildigi dilın Türkçe ol-
ması da çok önemli. Aynca bir sonra-
ki biyografı çalışmam Fransız fotoğ-
rafçı Henri Cartier Bresson üzerine.
Biraz sonra Ara Güler'le tanışacağun
ve ona Bresson'un hediyesini verece-
gim.
-Camondolar'ın, tspamtrfengizisyo-
nundan \enedik gettolanna, tstanbul
saraylanndan Naziso> kınmlanna ka-
dar uzanan hem renkli ve görkemli
hem de acılı ve trajik bir >aşamö\ kü-
lerivar_
Camondolar'ın hikâyesini son dere-
ce sembolık buluyorum. Çünkü Ca-
mondolar Batı'yla birleşmenin. Batı
hayatına geçısin sembollerini taşıyor.
En önemlisi Ispanyol ve îtalyan kö-
kenden geliyorlar ve Museviler. istan-
bul'da yaşarken de Avrupalı kalabilmiş
ve sürekli Avrupa'yı temsil etmiş bir
aile. Musevilik kavTamı içinde kendi-
lerini herkesten ayırmaya çahşmalan,
ayırt edici özellikler taşımalan açısın-
dan çok önemli bir misyona sahipler.
Diger tüm Musevilerden ve çogu Os-
manlı'dan daha zenginler. Ikincisi bir
Ortodoks kültürün içinde liberal kana-
dı temsil ediyorlar, hatta liberal kana-
dın da üstündeler. Paris'e gittiklerin-
de o çok takdir ettikleri Fransız kültü-
rüne entegre olmalan çok enteresan
bir süreç. Örneğin kendi adlannı ko-
ruyorlar. Fransa'da Museviler adlannı
hatta soyadlannı hep değiştirrne yolu-
nu seçmişler. Camondo adı güçlü bir
biçimde Musevi referansı veriyor. Ve
bu durum yaşam tarzlanyla bir çeliş-
ki yaratıyor, çok aynksılar. Tüm bun-
larakarşın Avrupah olmayı sürdürüyor-
lar. Benim için ailenin simgesi çok
önemliydi.
-Khap,Camondoailesiözeünde,Ya-
hudicemaatine ilişkin ipuçlan da veri-
yor.
Yazdığım biyografilerde beni ilgilen-
diren en önemli şey bir kişinin, bir ai-
lenin yaşamını anlatmak değil, bu sa-
yede bir toplumu anlatmak. Dolayı-
sıyla Camondolar sayesinde Paris'te
19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başında var
olan aristokrat Musevi toplumunun ya-
şamını da anlatmaya çahştım. Işaret-
lere anlam veren bir insanım. Ailenin
hikâyesini anlatırken Musevi cemaati-
nin ve özellikle Osmanlı Imparatorlu-
ğu'nda ve Fransa'daki Musevi cema-
atinin yaşamını ve çelişkilerini ele al-
maya çahştım. Ömeğin az bilinen Mu-
sevi asılzadelenni de bir şekılde anlat-
ma olanağı buldum. Farkına varma-
dan Seferat destamnı da yeniden gün-
deme getirdim. Birçok kışi. "Nihayet
biri çıkb da Seferatlaria ilgilenmeye
başladı" dedi.
DEFNE GOLGESİ
TURGAY FİŞEKÇt
Dergicilik
Gürtekin Emre'den bir kart aldım. Berlin'de ya-
yımlanan "Şiir-lik" dergisinin 55. sayısıyla yayın ya-
şamına son verdiğini bildiriyordu. Bir de sitemi var-
dı: "Ne ürün yolladın, ne de bizden söz ettin."
Yirmi yıldır dergicilik yapan biri olarak yalnızca ya-
zın hevesiyle dergi yayımlamanın ne denli zorlu bir
uğraş olduğunu iyi bilirim. Hatta bu işlere özveriyle
girişenlerin "neden" sorusuna da kolay yanıt vere-
meyeceklerini düşünürüm.
Bir yazın dergisi neden yayımlanır?
Ülkede canlı bir kültür ortamı vardır. Bu ortamın
sağladığı devinim yaygın bir okur kitlesi yaratmıştır.
Bu okuriarın ilgisi dergileri ayakta tutar.
Yeni bir yazm akımı ya da anlayışı dogmaktadır. Bu
anlayış kendi düşüncelerini yayacak, temsilcilerinin
ürünlerini tanrtacak bir yayın organına gereksinim
duyar.
Bunlann ikisi de olmayabilir. Durgun, heyecansız
bir yazın ortamı vardır. Ama yazın ürünlennin yine de
kendini gösterme yeri olan dergilere gereksinimi var-
dır.
Ülkemizde son yıllarda üçüncü tip dergiler çoğun-
lukta. Yazartann yeni ürünleri okurlara ulaştınlıyor. Ki-
mi gençlere de kitaba giden yolda basamaklar sağ-
lanıyor.
Merkez dışında, çevrede de pek çok dergi yayım-
lanır. Bunlarda amaç, o çevrenin yazarlannın sesle-
rini duyurabilmek, ürünlerini tanıtabilmektir.
Dergilerin niteliğini belirleyen, nerede yayımlan-
dıklarından çok, neler içerdikleridir.
Bu noktada çevre dergilerinde sık rastladığım bir
yanılgıdan söz açmak istiyorum: Bu dergilerden ki-
mileri, sanki çıkma amaçlan kendi seslerini duyur-
mak degilmiş gibi sayfalarında ünlü yazartara yer
verme çabasını öne çıkanyoriar.
Berlin'de yayımlanan "Şiir-lik" gibi, Bursa'daya-
yımlanan "Yeni Biçem" de böylesi dergilerden. Un-
lü yazarlann ürünlerini yayımlamakla dergilerinin ken-
dilerine özgü bir kişilik kazanacağını düşünüyor ol-
malılar.
Oysa benim için "Şiir-lik", ünlü yazarlan değil, Al-
manya'da yaşayan yazın kişilerimizin ürünlerini izle-
yebildiğim bir kaynak olarak önemliydi. Denginin asıl
kışiliğini de bu özelliği oluşturuyordu. Iki milyon in-
sanımızın yaşadığı bu ülkede, elbette onlann yazırt
ürünlerini tanrtacak, yayacak dergiler olmalı. "Şiir-lik"
de bunu başaranlann başında geliyordu. Pek çok ye?
ni yazarla ilk kez onun sayfalannda tanıştım.
;
toplama yazılaria dergicilik yapılamayacağına ina-
nanlardanım. Dergileri kendi yazı kadrolan ayakta tu-
tar. llkeleri, kadroları olan dergiler başarılı dergiler-
dir.
Benzeri düşüncelere Aydın'da yayımlanan "Aydın-
ca" dergisinin 1.7.1998 tarihli sayısında Kemal Gün-
düzalp'in "Taşra'da Edebiyat ve Edebiyat Dergile-
ri" adlı yazısında da rastladım. O da yayımlamakta
oldukları dergilerinin kendi yazarianyla yayımını sür-
dürüyor olmasından haklı bir gururia söz ediyordu.
Yine de aynı yazıda kimi Izmirli yazarlann Aydm-
ca'dadeğil de, Bursa'dayayımlanan "Düşlem"öer-
gisinde yazıyor olmalanna içerlemeden edemiyor.
Sorunun bir de okuriar yönü var: Okurların yayım-
lanan dergilerin tamamını izleyebilme oianaklannın
bulunmadığı ortada. Okur, sevdiği, yakınlık duydu-
ğu yazarlann yazdığı dergileri izlemek ister. Yazar sü-
rekli dergi değiştirir, her dergide görünmek isterse,
okuru kendisini nasıl izleyebilir?
Özellikle genç yazariarda görülen bir zayıflık, he-
men her dergide yazma isteği. Sanki ne denli çok
dergide yayımlanırsa o denli çok tanınacak. Bu dav-
ranış bana doğaı görünmüyor. Bir dergide görünmek,
o derginin kişiliğinin bir parçası olmaktır. Her dergi-
de göründüğünüzde, okuriann kafasında nasıl bir ki-
şilik oluşur?
Gözlemlerim, şu durgunluk içindeki dergi yayım-
cılığımızın bile, son derece işlevsel yönleri bulundu-
ğunu gösteriyor. Pek çok okur, yazarlanmızı tek tek
kitaplan yerine, dergilerde yayımlanan ürünleriyle iz-
liyor. Üç-beş yüz satılan şiir kitaplannın yazariannın
bunca tanınması, sözlerinin edilmesi, dergi yayım-
cılığının başansı değil mi?
Omer Seyfettin'in öykücülüğü
• Kültür Servisi - Edebiyat dergisi Üçüncü
Öyküler'in ikinci sayısı çıktı. Her sayısında
öykücülügümüzün bir kilometre taşını ele alıp
irdeleyen derginin son sayısının kapak konusu Ömer
Seyfettin. Sennur Sezer, 1. Güven Kaya ve Necati
Mert yazılanyla Ömer Seyfettin'in öykücülüğünü ve
Türk edebiyatuıa katkılannı değerlendiriyorlar. Geçen
aylarda yitirdiğimiz Bekir Yıldız da 'Dünyadan Bir
Atlı Geçti' adlı öyküsüyle anılıyor. 'Öykü
Serüvenleri' bölümünde Mehmet Zaman Saçlıoğlu
konuk olurken 'Unutulmuş ÖykülerAJnutuhnuş
Öykücüler'de Ilhan Tarus'un 'Konserve Kutusu' adlı
öyküsü yer ahyor. Fahrettin Demir 'Öykü Üzenne
Saptamalar', Celal tnal 'Bir Öykü Sevdalısı: Özcan
Karabulut' başlıklı incelemeleriyle katılıyorlar bu
sayıya. Aynca Ruşen Hakkı, Mehmet Güler, Jale
Sancak. Tacim Çiçek. Yusuf Eradam, Bilge Öngöre,
Sefer D. Turhanoğlu, Bürçin, Şener Aksu, Fatma
Nemika. Afşar Çelik ve Didem Dilmen de
öyküleriyle okurla buluşuyorlar. Derginin 'Dünya
Öyküleri' köşesinin konugu ise Ernest Hemingvvay.
K Ü L T Ü R İ Ç t Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I