23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 EKİM1998PA2AI OLAYLAR VE GORUŞLER Amerika'da Seçilmişler Yargılanırken... METÎNERKSAN R eşat .Nuri Güntekin'in (l 889-1956) "İstiklaT admda birperdelık bir ti- yatrooyunu vardır. Cum- huriyetin ilk yıllannda tüm halkevlerinde ve okullarda, "Cumhuriyet devriminin coşkusuyla" birçok kez oynanmıştır. Cumhuriyettn 75. kuruluş yılında bu tı- yatro oyunu unutulmuştur. "İstiklal" oyunu 30 Ekim 1918 tarihinde imzala- nan Mondros Bırakışması (mütareke) sonrası Güney-Batı Anadolu'nun kü- çük bir sahil kasabasında oluşur. Ka- sabanın hapıshanesinde "Adalı Ali" admda öidürme suçlusu bir ıdam yar- gılısı vardır Konunun başladığı gece sa- baha yakın bir saatte, Istanbul'dan ge- lecek olan "temyiz" (Yargıtay) karan beklenir. "Adah Ali" demirparmaklık- lı ıdam odasına kapatılmıştır. Idam buy- rufunu yerine getirecek olan kasaba savcısı, hapishane müdürü ve öbür ıl- gililer demir parmaklıklı hapishane odalannın çevrelediği kapalı avluda beklerler. Avludabıryaşlı adam vardır. Bu yaşlı adam "Adalı Ali"nin öidürdü- ğü gencin babasıdır. Temyizkaran idam olarak gelmezse. koynunda sakJadığı ta- banca ya da bıçakJa oğlunun katilini öi- dürecektir. Sabıkalı birkatil olan "Ada- h Afi" idam odasında yüksek sesle, ken- di ilkel mantığı kapsamında, suç ve ce- za kavTamı üstüne, ölen ve öldüren üs- tiine ilen- geri konuşur. Hapishane av- lusuna acılı. korkulu, kötümser bir bek- leyış eşemendır. Bu sırada hapishane- ye bir Italyan subayı komutan, yaveri bir Italyan subayı, bir Ermeni çevır- men ve kasabanın kaymakamı gelir. Temyiz karannı bekleyenler şaşınr. Ge- lenler hapishane müdürüne ve savcıya birkararbildinrler. "MondrosBırakış- ması" maddeleri gereği Italyan devle- tinin yönetimine verilen bu topraklar- da artık Türk mahkemelerinin kararla- n geçerli değiidir. "Adah Afi"idam edi- lemez. "Adah Ali" serbestbırakılacak- tır. Çünkü "Adah Ali" Italyan devleti- nin yönetımınde olan bu topraklar üs- tünde. Italyan devletinin bir uyruğu- dur. Savcı, hapishane müdürü ve ilgi- liler bu karara zorunlu uyarlar. Öfkeli, yaşlı baba üzgündür. Birden bambaş- ka bir şey olur; Italyan devletinin ka- ranna "Adah Afi" karşı gelir. Ve şimdi unutulmuş olan bu ürkünç (dehşeten- giz) tiyatro oyununun uzun, etkıli, çar- pıcı konuşmalan ıçindeasıl "trajikbil- dirgesi" başlar. Oyunun bu bölümün- deki konuşmalar bir "fstiklal (ya da ba- ğunsızük)" bildirgesidir. "Adalı Afi" Türk devleti uyrukluğundan çıkıp Ital- yan devleti uyrugu olmayı kabul et- mez. Italyan komutaran tüm konuşma- lanna karşın "Adalı Ali" kendi mantı- ğı içinde; "Türk olmaktançıkıpItalyan olmam" der. Italyan komutan açıklar: Türk u>Tuğu olmak ölüm, Italyan uy- ruğu olmak yaşam demektir. "Adalı Afi" coşkulu bir dirençle: Türk olmak, Türk uyruğu kalmak, Italyan olup ya- şamaktansa. Türk kalıp ölmek istedi- ğini söyler. İdam yargıhsı "Adah Afi*nin son isteği ve son sözleri şu olur: "Ar- hk İtalya yönetiminde bulunan bu top- raklardan çıkıp,Türk \ önetiminde bu- lunan topraklara gitmek istivorum. Ben Türk olarak doğdum. Türk olarak öle- ceğim. Ben bir Türk olarak istiklalim- den tazgeçemem." "Adah Afi" Türk kalmak ve bağunsızlığından (istikla- linden) vazgeçmemek için ölümü seç- miştır. Hapishane avlusundakiler Ada- lı Ali'nin bu düşüncesı ve davTanışı karşısındadonupkalırlaT. "Adah Ali'nin öldürdüğü gencin yaşlı babası ağlar. Gardiyan "Adah Ai"nin hapishane oda- sının demır kapısını açar. "Adah .41i" hapishane avlusuna çıkar. Yaşlı baba gi- der "Adalı AlTye sanlır ve "Yeni bir evlada kavuştum" der. Bu sözler bu unutulmaz tiyatro oyununun son tüm- cesi olur. Yıllardan beri önce kendilerinin ka- tıksız Müslüman olduğunu söyleyen- ler, sonra Türk ulusunun, Türk üJkesi- nin. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yüzde 99.9 Müslüman olduğunu gün- de beş vakit değil, beş bin kez söyle- yenler, kendi söylemlerine göre Müs- lüman Türk ulusunun, Müslüman Türk ülkesinin, Müslüman Türkiye Cumhu- riyeti Devleti'nin bağımsız Türk-Müs- lüman mahkemelerinin kararlanra "ya- bancı Hıristhan ulusların oluşturduğu Avrupa mahkemelerine" şikâyet edi- yorlar. Hem de iki kez. Bir: Partileri "Anayasa Mahkemesi" karanyla ka- pandığı zaman. parti önderlerine siya- set yasağı getirildiği zaman. İki: Bele- diye başkanlan bağımsız Türk-Müslü- man mahkemelerinde mahkûm olup. Türk-Müslüman Yargıtayı'nda bu mah- kûmiyet karan onandığı zaman... Bak sen şu işe! Bak sen şu anlayışa. Hıris- tiyan Batı 'yı sürekli aşağıla, Hıristiyan Batı'ya sürekli karşı ol, Hıristiyan Ba- n'yı "Baü Kulübü" diye kötüle, Hıris- tiyan Batı'ya karşı olmayı iç siyaset pazannda sürekli sömür, Hıristiyan Ba- tı ile eşit koşuilar içinde ilişki kuran si- yasal partileri suçla. "Barj Kulübû", "Batıcı", "Banlılasma ihaneti" diye yergi kavramlan oluştur. sonra da git yüzde 99.9 Müslüman dediğin Türki- ye'nin bağımsız yargı organlannrn ver- dikleri kararlan "Hıristhan Baü mah- kemeterine" şikâyet et!.. Bu işin "Müs- lümaniıkla bir ilgisi yoktur." Bu düşün- ce ve da\Tanış "Müslüman Görünü- mündcki Anlayış"la (zıhniyet) ilgili- dir. Bu düşünce ve davranış "Adah Afi"nin düşüncesi ve davranışı değii- dir. İstanbul'daki Amerikan Başkonsolo- su bağımsız yabancı bir ülkede oldu- ğunubilerek fstanbul Belediyesi 'ne ge- lip, seçilmişlerin yasadışı davranjşlan- nı önleyen Türk yargı kararlannı eleş- tirdiği zaman, belediyedeki Müslüman Türkler bu Amerikan hanımına şöyle diyebilirlerdi- "Sizin demokrasi Ueyö- netüendevletinizinyargıorganian,Ame- rikaBirieşikDevietteri'ninseçilmişbaş- kanını tarihte ömeği görülmemiş bir biçimde yargıiadı ve suçladı. Bu baş- kan,NewYorkşehrinin beledhe başka- nı değiL ABD'nin başkanıdır. Önümüz- deki günierde ABD Başkanı Amerika Yüksek Mahkemesi'ndt\\argılanacak- tır. Bizim demokrasi ile > önerilen ülke- mi/deki beledi>e baskanlarv tannsal. kutsal bitimsiz (la>ezaO BabU-Asur kral- lan olan Hammurabi ya da Nabukad- nasor değiidir. Bu başkanlar geçici, de- ğişken. dönemsel seçilmiş başkanlar- dır. Amerika"da olduğu gibi I ürkrve'de de yargı erki seçilmişleri yargılar. Sen bunlan bünüyor musun? Hanım, i>isi mi sen buraya hjçgehnemis oV Bu dü- şünce ve davranış "AdahAfi"nin düşün- ce ve davranışı ile eşdeğerlidir. Fevziye Abdullah Tansel (1912- 1988) büyük düşünür Ziya Gökalp (1876-1924) üstüne en yetkin araştır- malan yapmış ve en yetkin kitaplan yazmış, bir tarih ve edebiyat bilimcisi- dir. F.A. Tansel'in Türk Tarih Kurumu Yayırüan II. dizi-sayı 18b 1 numaralı kitabı "Ziya Gökalp Kfilfi>a&-1 Şiirier ve Halk MasaUan" adıyla yayunlan- rmştır. Bu kitapta Ziya Gökalp'in yaz- dığı tüm şiirler vardır. Fakat Diyarba- kır Devlet Güverüik Mahkemesi kara- nnın ve Yargıtay Cumhuriyet Başsav- cılığı karannın iiişkin olduğu şiir bu kitaptayoktur. Şiiri okuyanın Ziya Gö- kalp'in dediği şiir Ziya Gökalp'in yaz- dığı bir şiir değiidir kesinlikle. Bu şiiri kimin yazdığı belirsizdir. Şiiri okuyan ve şiiri savunanlar, şiirin yazılış nede- ni üstüne çeşitli duyultular (rivayetler) ve söylentiler (tevatürler) ileri sürmek- tedirler. Biri, bu şiirin Balkan Savaşı ye- nilgisi sonucu yazıldığını; biri, Ana- dolu savaşı sırasında yazıldığını, bin Zi- ya Gökalp'in Alparslan- Malazgirt Manzum Tiyatro Oyunu'ndaki Alpars- lan- Romen Diogenes diyaloğu kapsa- mında olduğunu söylemektedir. Bu söy- lentilerin tümü uydurmadır. Bu şiir Zi- ya Gökalp'in yazdığı bir şiir değiidir. Kaldı ki Türkiye'deki "ümmetçilerin" Türk ulusçusu olduklan için düşmanol- duklan iki değer vardır. Bunlardan bi- ri büyük önder Atarürk, biri büyük dü- şünür Ziya Gökalp'tir. Ummetçiler iş- leri düşmedikçe bu değerleri ağızlan- na almazlar. Bu Ziya Gökalp'e bagla- nan şiir işınde bir amaç var, ama bu amacı çözmek "poiisiye bir izfem" is- ter. Yazacak çok şey var, ama bu yan- nm yayımlanacağı yer sınırlı. Fakat gi- derayak trajik-komik bir bilgiyi yaz- madan edemedim. 1970'li yıllann ba- şmdao sıraiar yeni parlamaya başlayan, şimdi solcu geçinen entellerin baştacı olmuş altı okka bir sınemaoyuncusu ba- na başvurdu. Amacı "bildirgesi" olan bir fılm yapmaktı. Ben ona genişletil- miş bir senaryosu yazılmış olan bu "Is- tüdal" oyununu önerdim. Kendini sol- cu sanan oyuncu evimden, pabuçlannı bırakarak çıplak ayakla kaçtı. PENCERE Kan Emiciler ve Ezilenler BEHZATAY T ürkiye'nin bugün denn birbunalım yaşadığını yadsımak aymazlıktır. Bu büyük bunalımın baş nedeni de. alabildiğine bozulan gelir dengesiz- liğidir. Ikinci nedeni ise, bukorkunç gerçeğe çözüm aramalan gereken si- yasacılann ilgisizlikleri... Aylardır bir seçün tari- hi tutturdular. Bir gün söyîediklerinin karşıtını ikinci gün söylemekten sıkılmıyorlar. Yoksulluk sınınnın altında yaşayan milyonlar seçimle me- çimle ilgilenmiyorlar. O milyonlann tek düşün- dükleri, geçim sorunu. Devlet tstatistik Enstitüsü'nün geçen yıl ya- yımiadıjı kimi sayılara bir bakalım: İ - Nüfusumuzun yüzde 5.1 'inin (yani 3.500,000 kişinin) kafa başına yıllık geliri 22.344 dolar dü- zeyinde. 2- Ülkemizde 12.500 kişi dolar milyarderi. 3- 2000 ailenin ortalama yıllık geliri 100 mil- yar lırayı buluyor. 4- Kimi aile başına toplam servet 3 trih/on li- ra. 5- 2000 ailenin toplam serveti 6 katrilyon lira. Evet. büyük çoğunluk derin bir yoksulluk için- de çırpınırken, akıl almayacak denli varsıliık için- de tatlı yaşamlannı utanmadan, halkla alay eder- cesine yaşayan bir azınlık... Bu varsıllann kimı- leri nişanlarda, düfünlerde göbek atarlarken çan- talar dolusu dolarlan aşka gelip saçıp savxıruyor- lar sıkılmadan, utanmadan; görgüsüzlükle... Nasıl edindikleri bilinmeyen özel uçaklan olan- larla otobüse binecek parabulamayanlann, onlar- ca köşkleri olanlarla küçük bir ev kiralayamayan- lana 40-50 kiloaJtmı olanlarla nişan yüzüğü ala- cakparası olmayanlann, dolarlan maridanyla biz- leri^aşalatanlarm, kuru ekmek parası düşünenle- rin ülkesi oldu Türkiye! Gelirdağılımındadengesizliğinböylesini 'sos- yal devlet' ilkesine nasıl yakıştınyor yönetenler? Böyle bir ülkede tasada, kıvançta ortaklık düşü- nülebilir mi? Gelir dengesizliği uçurumu günden güne de- rinleşen bir ülkenin büyük çoğunluğu olan insan- lanndaerinç, kıvanç, sevinç kaldı mı kı... Toplum- sal patlamanın eli kulağında olduğu Türkiye'de iyi bilınmelidir ki, ezilenler, tek güvendıkleri ordu ile sivil kuruluşlann siyasacılara dayatmalanyla umar- lar ummaya başladılar... Güvenmedikleri siyasacılardan beklentileri kalmamıştır ezilenlerin. Dahası, seçimlerde san- dık başına gitmeyeceklerini söyleyenlerin sayısı her gün çoğalmaktadır... Bu gerçeği seçimlerde siyasacılar göreceklerdir... Yıllardır adım adım sağcı partiler devleti çete- lerie, maiyaJarla, kan emicilerle işbiriiğine sok- muşlar, devlcte kendilerince yeni bir biçim ver- ,,jpeye çalışmışlar, başanlı da olmuşlardır. Bu ger- çeği her gün TV kanallan yansıtıyor, namuslu ga- zeteleryazıyor... Şaibe Hanım nitemini kazanan Boğaziçi Sul- tanı Tansu ÇiDer, işçilere "Kan emiciler" demiş- ti. Oysa kan emiciler ışçılerdeğıl, talancılar, maf- yalar, vurguncular, yolsuz kazanç sağlayanlar- dır... Bunlarla kimlerin ortaklaşa çalışhklan da günbegün açıklık kazanmaktadır. Böyle siyasa- cılar utanmadan her gün halkın karşısına çıkabil- mektedirler.., Bir gün gelecek, böyle siyasacılar alanlardan kovulacaklardır. Ipin ucu da gözüktü... Ortadireği savunacaklannı söyleyerek işbaşı- na gelen Turgut Özal'dan bu yana Türkiye'de or- tadirek diye bir şey kalmadığı gibi, tam olarak iki sıruf karşı karşıya gelmiştir: Kan emiciler ve ezi- lenler. Yirmi yıldır akıtılan kan ve gözyaşı, Türkiye'yi toplumsal patlamanın eşiğine sürükledi. Türkiye'yi bu duruma getıren sagcı partiler karşısında sos- yal demokratpartiler edilgenkaldılar... Bu durum- dan ötürü yinelemekte yarar görüyorum: Halkın en güvendiği, ordu ile Atatürkçü kııruluş.lar oldu; en güvenmediği de siyasacılar... Önemli Adamlarda Ağcİshali... 196O'lı yıllann ilk yansın(fâ Belçikagezisincteydik. Birs3- bahın köründe Anvers limâ- nının nhtımlan boyunca Ç*" tin Altan'la yarış ettik. Ha\a kurşun rengindeydi. Gecd- den kalma çakırkeyfliğin tt- dı damağımıza, rüzgânn kam- çısı yüzümüze vuruyordu. O koşmacayı neden anımsıyo- rum?.. Yoaılup yeriere seriliıi- ce, Çetin tannan sesiyle: - Yahu llhan, demişti, &* galiba önemli adamlanz.... Gül.. gül.. gül.. Kahkahadan kınldık, göz- lerimizden yaş geldi, o yıllar- da bizim için önemli adam olmak komik olmakla özdeş- ti. Yaşamı gırgınn kafakoluna almış bir mizahçı kuşağm dostluklan arasında günleri- miz geçiyordu. Babıâli'de iKi üç kez mizah dergisi çıkardı- ğımdan karikatürcülerle al takke ver külahtık. O zaman- ki Babıâli'de havalı ya da pa- ralı adam duraksamadan te- fe konurdu. Bizim Ybkuş'u tırmanıyorsun, karşına Sait Faik çıkıyor; önem mönem, para mara kaç para eder!.. Ortıan Kemal başındafötrü, ayağında sivri burunlu ayak- kabılanyla Meserret Kahve- si'nden çıkıyor, dünyaya ba- kışındaönemli kişi kim?.. Ok- tay Akbal için önemli olan, para değil, koltuk değil, öy- kü!.. Yusuf Ziya her ehem- miyetli adamın kulpuna nasıl bir nükte takanm diye düşü- nür. Doğan Nadi "önemine binaen" Divan'ın ya da Pari- kotel'in barında fıkra üretir. Özdemir Asaf'ın önemi, ik- tidaria alay ederken r'leri yu- muşak g'ye dönüştürmesi... Yazar, gazeteci, edebiyat- çı, karikatürist takımı, her önemli adamı altı okka et- mek için hazır ve nazır bek- liyor... • Sonra ne oldu?.. 'Babıâli' zamana kanşıp basın İkitelli' havasına göre çiftetelli oynamaya başlayın- ca, iş değişti. Gazeteci yazmayabaşladı: "öhhöö, ehem, mühim, dün akşam Başbakan benı arayıp dediki..." TeJefon hattının bir ucunda Başbakan, öteki ucunda ga- zeteci ya da yazar... Ikisi de önemli adam!.. Yalakalık ile yavşaklığın ge- çerli olduğu zamanenin ka- pısını maymuncukla açan ki- şi Özal!.. Toprağı bol olsun, gazeteciliğin içine etmek için hazret elinden geleni ardına koymadı. Yalakalığın önde gelenlerinden çoğu 68'li ku- şaktan çıktılar. Bunlar genç- liklerinde devlet ya da hükü- met başkanlarını alaşağı et- mek üzere yola çıkan sözde devrimcilerdi; sonunda ba- kanlann ayağının turabı de- ğil çorabı oldular. Iktidar sahipleriyle düşüp kalktkça da kendilerini önem- sediler, bir şey sandılar. Kılkuyrukluk başka nasıl olur?.. • Günlük yaşamda bile bir insanın kendi kendini övme- si ayıptır. Köşe yazan kendi köşesin- de kendi kendisini pohpoh- larsa ayıp olmaz mı?.. Olmuyor. Ayıbın başına bir K koyu- yoriar.. Kayıp oluyor. Başbakanla istediği zaman konuşabılen gazetecinin ken- disini önemli kişi gibi görme- si, bizim mesleğimizde hırt- lıksayılır... Peki, Başbakanlara ne de- meli?.. Başbakanlar, Bakanlar, Başbakan Yardımcılan, Dev- let Bakanları kendilerini tu- tamıyorlar; gazetelerde, te- levizyonlarda, törenlerde, top- lantılarda konuş, konuş, ko- nuş, konuş, konuş... Peki, bu önemli adamlar günün hangi saatinde otu- rup çalışacaklar?.. Tevekke- li ülkenin işleri bu kadar kö- tüye gitmiyon çünkü konuş- maktan çalışmaya vakit kal- mıyor. . . CUMHURİYETTE BULUŞUYORUZ. 9 DEMOKRASIMIZ -•. ONUNLA 'GELİŞECEK. 29 Ekim 1923. bir doğum gunüdür... Çagdas bir ulusun doğum günü... Bir çâgdaşlasma projesinin. buyük bir atılımın başladığı gürtdür... 75 yıldır süren bu atılımda biz benzersiz bir basarı öyküsü yazdık... Bu basarının temel unsurlarından biri. Cumhuriyetimizin kuruluşuyla _birlikte tanıdıgımız ve adım adım : gelıslirdigimiz demokrasidir. aşarı öykümüz bitmedi: devam 'diyor. Bugün hedefimiz. daha da Bşrnis bir demokrasi... Ve bu hedef için Cumhuriyetimiz vazgeçtlmez bir ~)s bulusma noktasıdır. Sfc Büyük bir başarı öyküsunü yazan yurttaşlar olarak. bu gelismeyi. bu atılımı yine biz surdurecegiz. sunkü bizim Cumhuriyetimiz var. çünkü biz Cumhuriyette buluşuyoruz. demokraside buluşuyoruz. NIN YETMISBES
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear