14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 EKİM 1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Uluslararası Heykel Sempozyumu, 10 yılda 100 heykeli kente ve kentlilere armağan edecek Antalya'ya beton yerine heykel • Sadeceyatak sayısını çoğaltmayı hedefleyen kültür yoksunu bir turizm anlayışının tutsağı olan Antalya'da, bu yıl ikincisi yapılan Uluslararası Taş Heykel Sempozyumu, her yılüretilen 10 heykelin çeşitli park ve meydanlara dikilmesiyle devam edecek... KaleiçTndeki limana bakan parkın seyir meydanına konulan mermer bkıklar, kent halkının tanıklığı altında yontularak heykele dönüştüler. tnsanoğlunun "yaraöcı aklının ve hünerii eUerinin" de bir ay boyunca kan ter içinde sergilendiği bu sanat şöleninin ürünleri yıllar boyu Antalya'yı süsleyecek... (Fotoğraflar: OKTAY EKÎNCİ) Her biri Avrupa'daki şu ünlü "kültür kentterinin" yaşlanndan birkaç katı da- ha eskiye uzanan "uygarük btrikimine" sahip kentlerimiz, 20. yüzyılı bu büyük tarihsel geçmişe yakışmayan "kültür ve sanat faldrleri'" olarak kapatmak üzere- ler. Birçok dünya kentinde çağdaş düşün, yazın, mimarlık, tasanm ve plastik sa- natlar alanındaki etkinlikler ve bunlar- la sürekli ilerleyen çağdaş uygarlık ya- şamı, o kentin titizlikle korunan eski dokusu \ e tarihsel mekânlannda "kim- lik" ve "anlam* kazanıyor. Bizde ise örneğin sadece 50 yıl öncesini yansıta- cak bir film yapmak isteyen sinemacı- lanmız bile sınırlt birkaç korunabilmiş, yer dişında artık bu tür senaryolara uy- gun dokulan hemen hiçbir kentte bula- mıyorlar... Böylece kentlerimiz, bir yandan o görkemlı tarihlerinden gelen "olgun- luklaruu" ve "görmüş-geçirmiş soylu kişiliklerini" de hızla yitirirken, öbür yandan geleceğe de uygarlık ve yaratı- cılık yerine yağmacı ve yok edici bir davranış sürecini taşıyorlar... O kadarki sözgelimi yanıbaşındaki an- ^^k tiyatroyu görmeye gelen runstlerden kazanılan paralarla, Cumhuriyet döne- minin kültür mirası olan sinema binası- nın bile yıkılıp yerine işhanı yapıldığı kentlerimiz var... Benzer şekilde tarihi camilerinin kül- tür ve sanat yüklü mimarisiyle övün- dükleri halde, aynı camilerin kente kim- lik katan silüetlerini boğarak ortadan kaldırmış, tek düze ve çirkin apartman- lann tepelerine tutup bir de hoperlörlü minare eklenmesine izin veren beledi- yelerimiz var... Ya, tanıtım broşürlerinde ve turistik afişlerinde her nasılsa ayakta kalmış bir- kaç eski evle yine her nasılsa henüz ima- ra açılmamış yeşıl alanlarını "çevresini göstermeyen dar açüı fotoğraflarla" gös- teren ve övünen, ancak yann bu fotoğ- raflann bile artık çekilemeyeceği bir be- tonlaşma ve ranta dönük imar politika- sını aynı kenti daha da yok edecek dü- zeyde ve "hırsla" sürdüren yerel politi- kacılanmıza ne demeli?.. Uygarük için direnenler Türkiye'nin tarihsel kentleri işte böy- lesi bir süreçle 21. yüzyıla yaklaşırken, her şeye rağmen "sanatı ve yaratıcıhğı'' yeniden bu kentlerle tanıştırmak ve ge- lecek kuşaklara sadece yagmanın mima- ri ve kültürel yozlaşmasını değil, uy- garlığın aydınlık çabalanndan da hiç değilse "birtutam" örnek aktarabılmek 4. AVRUPA FtLMLERİ FESTİYALt Bu yıl 5 kenti gezecek Kültür Servisi - Avrupa sinemasının seçkin örneklerini Anadolu'ya taşıyan "4. Avrupa Filmleri FestivaB - Gezici FestivaT bu yıl 16 Ekim'de Ankara'dan yola çıkıyor. Sonra Bursa, Izmir, Mer- sin ve Diyarbakır'a konuk olacak fes- tival süresınce sinemaseverlere 70 kısa ve 20 uzun fılm gösterilecek. Avrupa Komisyonu Türkiye Temsil- ciliği ve Kültür BakanlıgYnın yanında Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı, Izmir'de Güzel Sanatlar Eğitim ve Kültür Vak- fı, Diyarbakırüa KA-MER. Mersin'de Mersin Ticaret ve Sanayi Odası tarafın- dan desteklenen Avrupa Filmleri Festi- vali - Gezici Festival bu yıl. organizas- yonu başmdan beri sürdüren ekibin kur- duğu Ankara Sinema Derneği'nce dü- zenlenecek. Bu yıl beş kenti gezecek olan festi- valin takvimi şöyle: 16-22 Ekim-Anka- ra. 22-28 Ekim-Bursa. 30 Ekim-3 Ka- sım-lzmir, 6-8 Kasım- Mersin ve 13-15 Kasım-Diy arbakır. Dört ana bölümden oluşan festivalin "A\rupa Avrupa" adlı köşesinde geçen Jiri Menzel'in Oscar ödüllü 'Süa Denedenen Trenkr'L sezon üretilen ve Türkiye pazannda ti- cai gösterim şansı bulamayan filmle- reyer verilecek. Bunlar Goran Rebk' in Jıgofilm (Avusturya), Yvan Le Mo- m'in Le Nain Rouge (Belçika), Paul- Aıders Simma'nın The Minister Of Sate (Finlandiya), Cedric Klapish'ın I_n Air De Familk (Fransa). Tom Orf- Ins'in Bogwoman (Irlanda), György F4ıer'in Passion (Macaristan), Vyac- feslav Krishtofovich'in AFriendOfThe Heceased (Ukrayna) adlı fılmler. "Av- npa'nın En lyUeri" bölümünde ise bu- gm adı Çek Cumhuriyeti'ne dönüşmüş <^koslovakya'dan üç film var: Jiri Men- ZJT in 1966da En lyi Yabancı Fîlm Os- o n kazanmış fılmi 'Sıla Denedenen "~I-enler\ Jan Kadar & Elmar Klos'un 1 J 65 En İyi Yabancı Film Oscarlı ya- pıtı Ana Caddedeki Dükkân. Jan Ne- mec'in Partı ve Konuklar (1968)adlı fılmi. Bölümün diğer ödüllü filmleri şunlar: Carlos Saura'nın 1966'da Ber- lin'de en iyi yönetmen ödülünü alan Av'ı (La Caza), Luis Bunuel'in 1961 Cannes Film Festivali Altın Palmiye ödüllü fılmi Vlridiana, Ingmar Berg- man'ın dört Oscarlı Fanny ve Alexan- der'ı, Michelangekı Antonioni'nin 'Ci- nayeti Gördüm'ü (Blow Up), Istvan Szabo'nun Hanussen'i (1988), Andrzej VVajda'nın VVTlkolu Krdar'ı (Panny Z Wilka), Tunç Okan'ın Otobüs'ü. Anısına: Brecht başhklı bölümde Brecht'in senaryosunu ErnstOöwalt'la birlikte yazdığı, devlet tarafından san- süre uğramış Kuhle VVampe (yönetmen: Slatan Dudow-1932) adlı film gösteri- lecek. Kısa Iyktir bölümü ise kendi içinde dört ayrt başlık içeriyor. tlk başhk 47 kı- sa filmden oluşan Avrupa Panorama- s. fkinci başhk ise Ünlü Yönetmenler- den Kısa Filmler. Danimarka sinemasının en önemlı isimlerinden Lars Von Tri- er'den Irnages Of a Relief, Istvan Sza- bo'dan You. Dreams About A House ve VariationsOnAThe- me adlı üç yapıt, Miklos Jancso'dan PresenceI-n-ffl,Zol- tan Huszarik' in Elegy adlı yapıtlan bu bölümün kısa filmleri. Kısa'nın Komedi- si Daha tyidir'de ise 1997-1998 dönemi ürünü sekiz yapıt bu- lunuyor. Dördüncü başlık 100 Milyon Mayına Karşı 10 Kısa FUm festivalin en iddialı listelerinden biri. Dünyanın çeşitli böl- gelerinde temizlenmeyi bekleyen 110 milyon anti-personel mayına karşı dü- zenlenen kampanyalara destek vermek üzere Bertrand Tavernier'nin sanat yö- netmenliğinde bir araya gelen on yönet- menin yapıtlan var bu başhkta. Yakla- şık bir saat süren bu on yapıta imza atan yönetmenler şunlar: Tavernier (Fran- sa), Kassovitz (Fransa), JoBvet (Fran- sa), Serreau (Fransa), Şahin (Mısır), V'an Dormael (Belçika). Lounguine (Rusya). Panh (Kamboçya), Schöiön- dorff (Almanya), Tnıeba (lspanya). Son başhk ise BirOkul: Famu Çek sinemasının en önemli isimlerinin eği- tildiği 62 yaşındaki okulun bünyesinde son altı yılda üretilmiş 14 kısa fılm gös- terilecek bu bölümde. için çaba gösteren duyarlı "direnişçi- ler" var... Genel yozlaşma salgını içinde önce- leri azınlıkta kalıp, şimdi ise belki de "bir avuç" denilebilecek kadar "korunması gerekli" ve "ender rastlanabilen" bir konuma gelen bu direnişçilerimiz, kimi yerde arkeolojik kazı yaptıklan antik SlT'leri imar mafyasına karşı da savun- ma görevini -devlet yerine kendileri- üstleniyorlar; kimi yerde de çökmeye ve yok oluşa terk edilen sivil mimarlık örneklerini yine devlet yerine kendile- ri belgeliyor. tanıtmaya çahşıyor, kurta- nlması için kan ter içinde çaba gösteri- yorlar... İşte bu onurlu azınlığın yine bir avuç kalan bir başka duyarlı kesimi ise, özel- likle "sanatstz" bırakılan kentlerimize koşarak, aynı özvenlı çabalannı sokak- lara ve meydanlara taşımanın coşkulu yorgunluğu içindeler. Bu yurtseverlerin kentin açık alanla- nnda ve halkın gözlen ve bakışlan önün- de kurduklan "•yaz okullan". u açık ha- va atölyelerr ve "uygulamalı sempoz- yum derslikleri" sayesinde, Anadolu kentlerimizdeki beton baskısı altında kendi tarinsel yft"ât«rrt\ğirta'karşı ya- bancılaşan insanlanmız, kimi yerde mi- marlık dalında. kimi yerde de "heyker alanmda yenıden uygarlık kazanımlany- la tanışıyorlar; bu ülkede henüz sanatın tümüyle yok olmadığını da görüp umut ve düşlerini tazeliyorlar... Tıpkı, Antalya'da bu yıl ikincisi ya- pılan "Taş Heykel Sempozyumu" için oluşturulmuş açık hava atölyesindeki heykelcileri izleyen ve koca koca mer- mer bloklann o hünerii eller ve yaratı- cı aklın özenli darbeleriyle gün be gün nasıl birer "eser" haline dönüştüğüne doğrudan tanık olabilen Antalyalılar gı- bi... Heykel şöleni Antalya'daki bu "uluslararası" hey- kel şölenini anlatabilmek için böylesi- ne uzun ve "bol \nrgulamah" bir girişi neden yaptığımı merak edenlerolabilir... Birincisi, sondan söyleyeceklerimi baştan belirtmek, bu konu için sanki da- ha gerekli gıbı... tkincisi. heykelcilerin yine bu çabalannın "tarihsel önemi", oradaki aynntılardan daha bir önceliğe sahip... Üçüncüsü ise elbette ki böylesi bir sanat etkinliğinin, kültürel kimliği- ni betonlaşmaya kurban eden Antalya'da yapıltyor olması. Bu çabanın taşıdığı eşsiz'değerln önceden sergilenmesi... Nitekim. geçen yıl 2-24 Eylül (1997) arasında düzenlenen, bu yıl ise yine 2 Salman Röşdü, krtabmınkendisnin tarbşıldığı Wred«biyat ortamı özJediğinibeürtiyor. 'Ârtıkyaşama ve edebiyatageri döndüm' Eylül'de başlayıp dün (30 Eylül 1998) yapılan kapanış töreniyle sona eren sem- pozyumun tanıtım metnindeki "amaç" paragrafında şunlar okunuyor: "Türk ve dünya sanatçılaruu, sanatsal üretim sürecindebir araya getirmek (_.) kent in- sanının yaşanttsı ile sanatsal etkinlik ve sanat ürünleri arasında dola> su bir ba- ğın kurulmasını sağlamak (...) kent me- kânlannın çağdaş sanat ürünleri ile zen- guıleşmesine katkıda bulunmak-" İşte bu hedefler, bir bakıma zaten An- talya'nın tarih içindeki uygarlık zengin- liğınin de tanımı degil midir? Elde kalabilen arkeolojik SİT'lere, antik kentlere, eski kalıntılara, Kale- içi'ne, Balbey Mahallesi'ne, yakın geç- mişin Antalya fotograflanna şöyle birba- kalım. Bu görkemin derinliklerinde "dünya sanatniabuluşma" yok muydu? Kent insanı ile o tarihi kent dokusunu yaratan kültür arasında "dolaysız bir bağ" bulunmuyor muydu? Eski kent mekânlan, o dönemin en gelişkin çağ- daş sanat anlayışı ve ürünleriyle "beze- ü" degil miydi?.. Şimdi şu çılgın betonlaşma alnnda. iş- te bu erdemleri yeniden Antalya'ya "ıuumsataH r da heykel sempozyumu ve bunu düzenleyen, yaşama geçiren "uygarük direnişçöeri" oluyor... Uluslararası Antalya 2. Taş Heykel Sempozyum'u, bu yıl da Büyükşehir Bele- diyesi'nin ev sahipliği ve desteği ile Ankara Hacette- pe Üniversitesi Güzel Sa- natlar Fakültesi Heykel Bö- lümü, Mimarlar Odası An- talya Şubesi ve Çağdaş Hey- keltıraşlar Dernegi'nin iş- birliğiyle düzenlendi. Sempozyumun dört haf- ta süren açık atölyesindeki heykel yapımına katılabil- mek için 8'i yurtdışından gönderilen 40 aday eser, önce düzenleyici kurum- larca ortaklaşa oluşturulan bir seçici kurulun değer- lendirmesine sunuldu. Böy- lece seçilen 10 eserin mü- ellifleri, Afyon'dan genrilen ve Kaleiçi 'ndeki tarihi lima- na bakan parkın seyir ala- nına konulan mermer blok- lann başına geçerek, hal- kın görsel kanlımı ve me- raklı bakışlan altında "ta- şı heykele dönüştürmeye" başladılar... Türkiye'den Remzi Sa- vaş, Turan Çetin, Mümtaz Demirkalp, Ercan Sağlam, Hakan L'zuner ve Ayla Tu- ran Tan'ın bulunduğu bu açık atölyede tspanya'dan GÜRHAN ÜÇKAN STOCKHOLM - Iran Devlet Başkanı Hatemi ile Dışışleri Bakanı Kharazi'nin, lran'ın, Ingiliz yazar Salman Rüşdü hakkın- da on yıl önce Ayetullah Humeyni tarafın- dan çıkanlan ölüm fermanını destekleme- diğini açıklaması yazan sevindirdi. tsveçli gazeteci. Salman Rüşdü Komitesi Başkanı ve özel arkadaşı Arne Ruth'a içini açan Rüşdü, "Artık hayataveedebiyata geri dön- düm" dedi. Salman Rüşdü. lngıltere Dışiş- leri Bakanı Robin Cook'un kendisini tele- fonla arayıp haberi vermesinden sonraki ilk duygulannı şöyle dile getirdi: - Içimi, sanki komünizmin devrilişi, ırk- çılığın ortadan kalkışı gibi durumlardakine benzer bir his kapladı. Bir an önce her yer kapkaraydı, bir an sonra ise sanki rüzgâr esipkarabulutlan dağıtıvermişti. Fetva san- ki kara bulut gibi dağüıp yok olmuştu. San- ki asla olmamıştı. Arük kimsenin ilgisiniçek- miyordu. Ilgili herkes yeterince doymuştu ona. Yani sanki artık bıktırmıştı. Salman Rüşdü, Iran yönetiminden karşı sesler gelmemesini, bu meseleyi daha faz- la yıpranmadan unutmak istiyor olmalan şeklinde yorumluyor. Artık ilerisini düşün- menin zamanı geldiğine inanıyon - Artık 'fet\a sonrasT epokunu yaşıyoruz. Bunu anlayabilmek bizim için güç oluyor. Geride çok yorucu, çok sert bir uğraş bırak- tık. Herkesin çok emek vermesini gerektir- di. Kendimi, yıllardır kanserle mücadele et- miş gibi hissediyorum. Sanki bana birisi, an- sızın. "arttk bitti,iyfleştin, tümör yok oldu " dedi. Geri gelmeyeceğine dair garanti ve- rildi. Acaba gerçek olabilir mi bu? Bunun benim için anlamı. artık normal bir aile ya- şannsma yeniden kavuşabileceğimdir. Bir ya- şındaki oğlum, on dokuz yaşındaki gibi fet- vanm gölgesinde büyümeyecek. Okul kay- dını, adresi gizli koşuluyla yaprrnnayacagız. Arne Ruth'un, bunca yıl nasıl dayanabil- diği sorusuna ise şu yanıtı veriyor - Benim yanımda yer alanlann verdiği güç sayesinde. Şiddetin ve nefretin birde kar- şı kutbu olduğunu gördüm: Sevgi. Sevgiy^ hepimiz daha çok abstrak bir içerikle bili- yorduk. Ancak böyle bir deneyim, ona da- ha gercek, somut bir içerik kazandırdı. Ki- şi, birey olarak da değişkendir. Politika ha- yahma yön veriyordu. Şimdi artık kişisele, kendime döneceğim. Salman Rüşdü, geçen yaz yeni romanıru bitirdiğini, gelecek yıl yayımlanmasmı sa- bırsızhkla beklediğini de açıkladı. Romantn konusunu. Hindistan'dan başlayan ve ABD'de sona ermesi amaçlanan bir göç oluşturu- yor. Ön planda rock müzisyenleri yer alıyor. Şarkı tannsı Orfeus simgesel olarak yer alı- yor. - Orfeus mitini yeniden şekillendirdim diye açıklıyor. Roman, kişisel bir üçgen üze- rine kurulu ve müzik, aşk ve ölüm güçleri- ni simgeliyor. Bu güçlerin birbirleriyle ba- ğı nedir? Bunca yıl sonra nihayet btr roman yayımlayıp yalnızca kitabm kendısinin tar- tışıldığı bir edebiyat ortammın özlemini du- yuyorum. Ve şimdi ansızın bu özlemim ye- rine getirilmiş oluyor. Yıllar sonra nihayet edebiyata geri dönüyorum... Evarist Nevarro Sequra ve Latvia'dan SoKeiga V'asüze- va ile birlikte Macaris- tan'dan GezaFerencVarga ve Israil'den de Tanya Pre- minger bir ay çalıştılar. Antalya'daki yaz sıcagı- nın henüz etkisini yitirme- digi bir günde, mermer toz- lannın alın terine yapıştığı bir saatte "kolay gelsin" de- mek için uğradığımızda ise geçen yıl da aynı atölyede heykel ini yapan Remzi Sa- vaş,bu çalışmanın kent açı- smdan birbaşka kazanımı- nı şöyle özetliyordu: "Bu on heykel, daha sonra Antal- ya'nın değjşik kent mekân- laruu süslevecek. Sempoz- yum,örneğin 10.yüına ulaş- ngında ise bu yine Antalya için 100 heykel demek; dü- şünebiliyor musunuz?" On yıl bir kent yaşamı için gerçekten uzun bir sü- re sayılmaz. Örneğin 2008 yılında Antalya'nın cadde- lerinde. meydanlannda ve parklannda 100 özgün mer- mer heykelin bulunacağını düşünmek, şimdiden heye- can verici değil mi? Üste- lik tümü yine Antalya'nın bir kent parkında ve sade- ce Antalya için yaratılmış heykeller olarak... ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bilgiyi Tartışmak ve Aydın Olmak... Bilginin ve bilmenin ne olduğunun sürekli tartışıl- madığı ortamlardan aydın, ancak rastlantı sonucu ve çok az çıkar. Bugün Türkiye'de yeri geldikçe -olumlu ya da olumsuz anlamda- "ayd/n/ar"dan söz edilmesi, ye- tişmiş ve yetişmekte olan kuşaklan yanıltmamalı. Çünkü ülkemizde "aydın" olabilmişlerin sayısı, so- nuna rahatça çoğul ekinin takılabileceği kadar ka- bank değil. "Aydınlar" bağlamında Türkiye, geniş ölçüde bir varsayımın peşinden giden bir ülke. Hem de Osmanlı'dan bu yana! Çünkü ne "Tanzimatmünewerleri"n\n tümü ger- çek anlamda aydındılar ne de Cumhuriyet'in kuru- luşundan bugüne kadar öyle sanıldığı kadar aydın yetişti. Türkiye'nin Batı gibi ilerlemiş olmasını istemek, tek başına bunu isteyeni aydın yapmaya yeterli de- ğildir. Bunun için variığı kesinlikle gerekli olan ko- şul, Batı'yı Batı yapmış olanlan akılcı bir tutumla gö- rebilmektir. Bu yapılmadığında, iyi niyetlerine kar- şın çoğu Tanzimat "münevverinin" ve hiç de iyi ni- yetli olduğu söylenemeyecek bugünkü sözde ay- dınlar kesiminin düştükleri tuzağa, taklitleri gerçek- lerin yerine koymanın yeteceğine ınanmanın tuza- ğına düşülür. Bundan iki bin beş yüz yıldan fazla bir zaman ön- ce, bugünkü Batı düşüncesinin temelini oluşturan antikçağ Yunan felsefesi, ilk adımları arasına bilgi- yi ve bilmeyi sorgulamayı katmıştı. Çok akılcı, çok doğal bir tuturndu. Evreni ve insanı "bilmek" isteyen biryönelimin "Pe- kiama, nasıl bileceğim" ya da "Bilgi dediğim, ne- dir" gibisinden sorularla yola çıkmasından daha dogal bir şey olamaz. Antikçağ felsefesi, bu sorgulamayı hep sürdür- dü. Özellikle ortaöğretimde "karanlık çağ" diye kes- tirip attığımız ortaçağda da bu sorgulama, bu kez bir savaşım niteliğini alarak devam etti. Katolik ki- lisesinin dogmalannı savunmaçabası, gerçekte bil- giyi ve bilmenin kazandıracağı gücü iyi çözümle- miş bir iktidann, "bilginin bilgisini" geniş halk kıt- lelerinden inanç duvarıyla ayırma ve gizleme çaba- sından başka bir şey değildi. Rönesans'ı hazıriayan uyanış ise insanın dogmalarla değil, ancak akıl yo- luyla, evrime açık düşünce yoluyla bilgiye ulaşabi- leceği savından kaynaklanıyordu. Batı'nın sonunda kazandığı laiklik savaşı, hep bil- meye yönelik insan iradesinin yolundan inancın du- varlannı kaldırma ve inancı, salt birey ile onun inan- dığı arasındaki iç ilişkiye indirgeme hedefıne yöne- likti. Özetlemek gerekirse, bilgiyi ve bilmenin ne de- mek olduğunu sorgulamak, Batı'nın düşünce tari- hinin temelini oluşturur. Ve ilerlemiş Batı toplumla- nnda felsefenin, başka deyişle sistemli düşünme- nin biliminin önemini hiç yitirmemesi de bundan kaynaklanan bir durumdur. Eğer kavratn olarak bir Doğu-Batı aynmını orta- ya koyuyorsak, o zaman günümüzde de bu ayn- mın en temel kaynağının, bilip bilmediğini, bilme- den bilmeye çalışmak ya da bildiğine inanmak ile neyi, nasıl bilebileceğini sorgulamak arasındaki ay- nmda yattığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Buna bağlı olarak ilerlemiş ülkelerin eğitim sis- temleri ile bizim inatla uygulayageldiğimiz sistem ara- sındaki en büyük aynlığın, bilmesı gerekeni neden bilmesi gerektiğini öğrenciye araştırtan ve bu sü- reçte onu bilginin ne olabileceği ile de hesaplaşma- ya götüren bir sistem ile öğrenciye bilgi kalıplan ve- rip. sınıf geçmek için bunu bilmesi gerektiğini söy- leyen sistem arasındaki aynmdan kaynaklandığı saptamasını da rahatlıkla yapabiliriz. Bugünün Türkiyesi'nde, sanat da dahil hemen her alanda ilericilik, ilerteme ve "modernleşme" adına uygulanan, akıl almaz boyutlardaki ucuz taklitçili- ğinin temelinde, bilginin ve bilmenin ne olduğu üze- rinde artık hemen hiç düşünülmemesi yatmaktadır. Böyle olunca da meydan, çok doğal olarak bil- ginin karşısında kendi amaçlan için inançları ve dogmalan savunan örümceklere kalmaktadır! email: ahmetcemaKa superonline.com Zeyrekhane restore edildi • Kültür Servisi - Rahmi Koç Sanayi Müzeciligi ve Kültür Vakfı ile Fatih Belediyesi işbırlıgiyle 1995 yilında başlatılan 'Zeyrek Koruma ve Yaşatma Projesi' çerçevesinde Molla ^yrek Camii'nin Atatürk Bulvan'na bakan yüzündeki yapı, aslına uygun olarak restore edildi. Fatih Belediye Başkanı Sadetttn Tantan ve Rahmi M. Koç Sanayi Müzeciligi ve Kültür Vakfı Başkanı Rahmi M. Koç'un da katılımıyla bugün saat 16.30"da açılış töreni yapılacak. Necatigil çevirtsiyle Ritke • Kültür Senisi - Adam Yayınlan. Rilke'nın "Malte Laurids Brigge'nin Notlan'nı Behçet NecatigıFin çevirisiyle yayımladı. Rilke tutkunlannın ancak sahaflarda bulabildikleri romanın baş kişisi Laurids Brigge, aslında Rilke'nin kendisidir. Tek başına ve çoğu kez hasta yaşayan Brigge. Paris'e gider, sefalet, korku, terk edilmişlik, Tann'yı arama gibi deneylerden geçer. Ölüm korkusu sınen satırlar, yazann keskin gözlem gücüyle anlatıhyor. BUGUN • AKSANAT'ta E. Ormandy yönetimindeki The Philadelphıa Orchestra'nın 'The Planets' adlı konseri, yönetmen K. Russel'ın müzik için çektiği film eşliğinde 12.30 ve 19.00 saatlerinde laser- disc'ten gösterilecek. • BELGESEL SİNEMACIL\R BİRLİĞİ'nde Hasan Özgen'in yönettiği 'KilitTaşı' adlı belgesel film 15.00, 16.00, 17.00, 18.00 saatlerinde izlenebilir. • BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ'nde 18.30-20.00 saatleri arasında Meüh Duygulu'nun konuk olarak katılacağı 'Çingene Musikisi ve Dinletisi' başhklı söyleşi yer alıyor. ÜÇ KUŞAK CUMHURİYET SERGİSİ ETKİNLİKLERİ BUGÜA B Tarihi Darphane binalannda gerçekleştirilen etkinlikler kapsamında saat 11.00'de belgesel film gösterimi, saat 11.00 ve 15.00'te klasik Türk müziği ve klasik Batı müziği sazlannı tanıtmayı amaçlayan ve küçük bir resitali ıçeren 'Sazların Öyküsü" adlı etkinlik, saat 18.00'de sinema gösterimi yer alıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear