23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 OCAK 1998 ÇARŞAMBA 12 KULTUR Resim ve Heykel Müzeleri Demeği müzeden çıkanldı, çalışmalannı artık bağımsız sürdürüyor Resimler^ heykefler ve kavgalarAHU ANTMEN Günümüzün 'yorgun' kurumlann- dan tstanbul Resim ve Heykel Müzesi, 1937 yılında Atatürk'ün arzusuyla hal- ka açılmıştı. 1986 yılındaki ilk ciddi resiorasyonu öncesinde, o zamanki mü- ze müdiirü Belkıs Mutlu, "1987 yılında 50 yaşına basacak olan Resim ve He>- kel Müzesi'nin yaşaması ve gelişmesi için ona yardımcı olan çevrenin giderek yaygmlaştığını görmek. ileriki yülar ve geniş kapsamlı sanat projeleri için u- mut veriyor" dıyordu. •1998'e geldik. Belkıs Mutlu artık ha- yatta değil. müze değil 50.60 yılı geri- de bıraktı \ e "müzenin yaşaması ve ge- lişmesi için, ona yardımcı olan çevreyi yaygınlaştırmak'" amacıyla 1980 yılın- da kurulan Resim \ e Heykel Müzeleri Derneği de bir süre önce müzeden ka- pı dışan edildi. lstanbul Resim ve Heykel Müzesi, bir müzenin en temel sorumluluklannı yerine getirmek amacıyla açılmıştı: Re- simler korunacak, koleksiyonu zaman içınde zenginleştirilecek, Türkiye'nin sanatçısıyla övünebileceğı bir sanat e- vi olacak ve kimi zaman da salonlannı toplumun sanatsal nabzını tutan sergi- lere açacaktı. Bunun ötesinde bir vaadi olduğunu sanmıyoruz; 1930'lu yıllar- da Türkıye'de sanat ortamı günümüz düzeyinde gelişmemış olduğu gibı Ba- tı'da 'süper-müze'ler çağı henüz başla- mamıştı. Oysa. Türkıye'nın ruhuna sin- miş bir zıhniyetin kurbanı oldu tstan- bul Resim ve Heykel Müzesi de. Yıllar içinde bir müze olmaktan çıktı. bir re- sim deposuna dönüştü. Karanlık salon- lanndakı ızleyici sayısı, güzelım bah- çesindeki çay ocağından çay ıçenlenn sayısmı geçemez oldu. Yıllar yılı öyle köhneleşti ki, Yapı Kredı Yayınlan'nın bir süre önce hazırladığı devasa lstan- bul Resim ve Heykel Müzesi Koleksi- yonu kitabı denn bir 'oh' çektirdi sanat- severlere: Körü koşullann, ıhmalin ve hatta hırsızlığın potansiyel kurbanı olan koleksiyon, en azından belgelenmişti. Bugün bu kitap bir prestıj nesnesiy- ken, sayfalannın arasındaki 'gerçeğin' boğazın kıyısında adeta 'kaderineterk edilmiş' halde. yeterlı kaynaktan ve ça- badan yoksun. varlığını sessizce sür- dürüyor olmasından daha ironik bir du- rum olabilir mi? Evet. etrafmda kopan gürültü patırtıya, kapıtoneli (en azından bir sanat müzesinde eksik olsaydı bu zihniyet) duvarlann önünde oturan ba- zı kötü yöneticilerine. 'Niye geldin?' soru işaretiyle merhabalaşan görevli- lenne, bir futbol maçına ya da 'as' so- hstlı gazinolara gıtmeyi bin kez yeğle- yen anti-izleyicilerine karşın. müze, sessizce çekiyor başına gelenleri. Iskender - Belli anlaşmazhğı Gerçi şu günlerde. öfkeli sesler de yükselmiyor degıl Resim ve Heykel Müzesf nden.Son yıllarda sürekli eleş- tirilen kurumu özellıkle Türkiye'de Sa- nat dergisinde kıyasıya savunan res- sam. sanat yazan ve müzenin bugünkü müdürü Kemal İskender. bundan 18 yıl önceki kuruluşundan bu yana müzeyle et-tırnak olmuş. çeşitli restorasyonlan. yenı alımlan, gerekli maddi yardımla- n elinden geldiğince sağlamayı, müze bünyesinde resim, heykel ve sanat tari- hi eğitımı verilmesini, çeşitli sürekli sergilerin düzenlenmesini üstlenmiş, kısacası müzeye köstek değil destek ol- mayı amaçlamış Resim ve Heykel Mü- zeleri Derneğı'ni gözden çıkarınca bir kez daha gürültü koptu. Müzenin bağlı olduğu Mimar Sinan Üniversitesi'nden yapılan açıklamaya göre. derneğin. müze içınde "işgal etti- ıllar içinde bir müze olmaktan çıktı, bir resim deposuna dönüştü... Öyle ki, Yapı Kredi Yayınlan'nın bir süre önce hazırladığı devasa îstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu kitabı derin bir 'oh' çektirdi sanatseverlere: Kötü koşullann, ihmalin ve hatta hırsızlığın potansiyel kurbanı olan koleksiyon, sonunda belgelenmişti. ği' mekânlan boşaltması gereğinin ge- rekçesi, müzede girişilecek geniş çap- lı restorasyon. Oysa müze müdürünün yazmış olduğu yazılara bakıhrsa bir restorasyonun ötesine uzanıyor dernek meselesi: İskender, Resim ve Heykel Müzeleri Derneği'nin yıllardırbaşkan- lığını yürüten Leyla BeUi'nin, kendisi- ni görevinden etmek arzusu içinde ol- duğunu iddia ederek derneğin müzede kalmasının tek koşulu olarak Belli'nin görevini terk etmesi koşulunu öne sü- rüyor. Dernek çalışanlan ise bu koşulu kabullenmedi. Bugün çalışmalannı Beyoğlu'nda sürdüren ve 1997 yılı içinde her zaman Resim ve Heykel Müzesı'nde izleme- ye alışkın olduğumuz Günümüz Sanat- çılan ve Kâğıt Işleri sergilerini Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleştiren Re- sim ve Heykel Müzeleri Derneği, bu- gün artık varlığını bağımsız olarak sür- dürüyor. Müzenin adı, isminde yaşıyor yalnızca. Resim ve Heykel Müzesi ise, 17 yılda "yaklaşık 400 kişiye (250'si ço- cuk) sanat eğitimi veren, Günümüz Sa- natçılan ve Kâğıt Işleri gibi geleneksel- leşen sergiler açan, olanaklan çerçeve- sinde müzeye yapıt kazandıran, eylül ayuıda düzenlenen geleneksel \emek- ler, toplanan parayı müzenin gereksi- nimlerine harcayan >e printer ve bilgi- sayar alımlan, müze girişinin ve bahçe- nin aydmlatılmasL, boya işleri ve etekt- rik tesisatının yenilenmesi, üç adet nem emici aletn alınması, müze koleksiyo- nuna ait 90 yapıün ilaçlanarak tamir edilmesi ve yeniden çerçevelenmesi, Mulaj Galerisi'ndeld heykeüerintemiz- Resim ve Heykel Müzeleri Derneğinden açıklama Çalınmamış, kaybolmuşKüMr Servisi - Resim ve Heykel Müzeleri Derneği, aralık ayı içinde Atatür Kültür Merkezi'nde açtığı 18. Günümüz Sanatçılan sergisine Ta- şınabüir Çağdaş Sanat Müzesi'' adlı yapıtıyla katılan GencoGülan'ın ser- gi öncesi kaybolan yapıtıyla ilgili bir açıklamada bulundu. Gülan'ın bir plastik torba ve ıçindeki çeşitli nesne- ler ve özgün yapıtlardan oluşan "Ta- şınabilir Çağdaş Sanat Müzesi" adlı yapıtı, yeterli mekânı olmadığı için sergiye katılacak yapıtlan Uluslarara- sı Plastik Sanatlar Derneği'nin depo- suna yerleştirmiş, söz konusu yapıt bırakıldığı bu mekânda bulunama- mıştı. PSD'nin kaybolan yapıtla ilgi- li tutturduğu zabıt, sergi sırasında Atatürk Kültür Merkezi'nde izleyici- lere sunulmuştu. Sanatçı Gülan, konuyla ilgili olarak "Resim ve Heykel Müzeleri Derne- ğJ'ni de Plastik Sanatlar DerneğTni de sonımlu tutmuyomm. Ancak, plastik torba zımbak olduğu için yapıtlann düşüp kaybolması söz konusu olamaz- dı. Torbanın ağzını depoya giren biri- nin açmış olması gerek, çünkü jüri de zımbaları söküp içine bakmamıştı" dedi. Resim ve Heykel Müzeleri Deme- ği ise, konuyla ilgili şu açıklamada 'Taşınabilir Çağdaş Sanat Müzesi' bulundu: "20 Aralık 1997 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Ahu Ant- men'in "Sanatta Geleceğe Dair lpuç- lan " başlıklı aynntılı yazısında belirt- tiği, Genco Gülan'ın "Taşınabilir Çağdaş Sanat Müzesi" adlı eserin kaybolmuş olması konusunda sorum- luluğun kısmen Resim ve Heykel Mü- zeleri Derneği'ne, kısmen de sanatçı- nın kendisine ait olduğunu du> urma- yı gerekli görmekteviz. Yapıtın çalın- mış olması ihtimalini araştırdığımız- da, plastiktorbanın içinde bulunan ve sanatçınm teslim esnasında betirtme- diği birkaç parçadan 3 adet işin (bir dia, bir video-band, bir metal üçgen)** esertermtoplandığı ve jürilendiğl me- kânda. \apıtlann taşınmasından son- ra bulunmasıy la. yapınn ağzının o me- kânda açıldığı ve içindeki işlerin depo- lanmadan önce kaj bolmaya başladı- ğı anlaşılmaktadır. İçi boşamlan plas- tik torbanın kullanümak üzere biri ta- rafindan alinması ile yapıt tamamıy- la yok olmuş. depolanmaya 0den eser- ler arasında Plastik Sanatlar Derne- ği'ne uluşmamıştır. Eserin kaybolması ile Plastik Sa- natlar Derneği'nin herhangi bir ilişkJ- si olmadığuu, yapıün kaybolmasında ana nedenin yapıtlann kabul,jürilen- me ve sergüenme mahallerinin farklı yerier olmasının yanı sıra plastik tor- ba ve içindekilerin dağılabilir olma- sından kaynaklandığını Resim ve Heykel Müzeleri Derneği'nin 18yıldır düzenlediği Günümüz Sanatçılan İs- tanbul Sergisi"nin büyük bir özveri ile gercekkştirildiğini ve bu tür talihsiz bir olay ile ilk kez karşüaşıldığuu ka- muoyuna üzüntüyle duyurur, L'lusla- rarası Plastik Sanatlar Derneği'nde olayın basına yanlış yansımasından dolayı özürdiler ve sergiye katkılann- dan dolayı teşekkür ederiz." letilerek topluma ve özellikle öğrencile- re kazandınlmasınr üstlenen, Kemal İskender'in deyişiyle kısaca "utanç ve- rici çaptaki küçük işlerin de dahil oldu- ğu" sorumluluklan yerine getiren Re- sim ve Heykel Müzeleri Derneği'nden, 'göze görünmeyen' katkılanndan yok- sun sürdürüyor varlığını artık. 300 ka- darüyesinden yıllık 250 bin TL'yi güç- lükle toplayabilen ve genelde çeşitli ba- ğışlar yoluyla etkinliklerini sürdürebi- len Resim ve Heykel Müzeleri Deme- ği ile sorumluluklannı yerine getirebil- mesi için belli ki daha fazla kaynağa ge- reksinim duyan Resim ve Heykel Mü- zesi'nin kopuşunun faturası, aslında Kemal lskender'e ya da İskender'in "Hayatındaki en büyük meziyeti Ak- bank l'mum Müdürü'nün eşi olmak- tir" gibi aşağılayıcı ve gereksiz haka- retlerine maruz kalan Leyla Belli'ye değil, bu toplumun 'müzeye gftmek is- teyen' tuhaf azınlığına çıkıyor... 'Kişisel bir husumet'... Resim ve Heykel Müzeleri Demeği Başkanı Leyla Belli, derneğin, müze- nin önceki müdürü Belkıs Mutlu'nun ölümünden sonra bu göreve getirilen Kemal İskender ile anlaşmazhğa düş- tüğünü, yazık ki bunun kendisine kar- şı 'kişiselbir husumet'ten kaynaklandı- ğını söylüyor. Belli, İskender'in günü- müz sanatçılan seçici kurulu gibi konu- larda yine 'kişisel husumet'lerden kay- naklanan anlaşmazlıklar çıkardığını, geçen yıl Günümüz Sanatçılan sergisi- ne bilinçli olarak yeterli mekân verme- diğini, söz vermiş olmasına karşın ge- çen yıl içinde Askeri Müze'de açılan Şişli Atölyesi sergisine yapıt vermeye- rek "iyi bir sergiyi önlemeyeçalıştığuıı'*. demek tarafından düzenlenen kantini bakımsızlığa terk ettiğini, bir katalog çalışması için çekilen tüm slaytlan gör- mezlikten geldiğini ve müzeyi kendi belirlediği kurallarla yönettiğini söylü- yor. Resim ve Heykel Müzesi'nin altmı- şıncı yılı nedeniyle bir süre önce söy- leştiğimiz müze müdürü Kemal İsken- der ise, derneğin işlevsizliğinden yakı- nıyor; ona göre demek, bir yazısında da belirttiği gibi "çocuklara resim kursu vermek dışuıda" pek bir şey yapmadı. Dernekten söz ederken Frankeştayn'ı anarak, "bu mahlukat sonunda her şe- yi yok eden bir ölüm makinesi olup çık- mışür. Bu dernekde öyleo!du sonunda" dıyen Kemal İskender, bir grup gönül- lü sanatseverin bir araya gelerek kur- duklan demeğin bugüne dek yaptığı iş- leri 'entipüften' buluyor. Bugûne dek elele vermişlerdi Resim ve Heykel Müzeleri Demeği. bağışlar ölçüsünde etkin olabileceğıne göre belki Resim ve Heykel Müzesi Müdürü Kemal tskender'in düşlediği ölçüde bir katkı sağlayamadı müzeye. Tıpkı müze müdürü İskender'in mü- zeyle ilgili kurduğunu umduğumuz ha- yallerin hepsini gerçekleştirememesi gibi... Oysa bugüne dek, müze ile der- nek, türlü olanaksızlıklara karşın, ele- le verip sanat ortamında belli bir işlev üstlenmeye çabalamıştı. Resim ve Heykel Müzeleri Derne- ği'nin geçen yıl ilk kez Atatürk Kültür Merkezi'nde açtığı (müze, her zaman- ki salonlannı vermediği için açmak zo- runda kaldığı) Günümüz Sanatçılan ve daha önce Kağıt Işleri sergilerini en az 100-150 kişi gezdı. Kemal İskender'in değindiği o resim kursu alan 250-300 çocuk da resimle önce müzede tanışı- yorlardı geçmişte... Salonlan genelde boş olan bir müzenin müdürü, bu ra- kamlan belki de küçümsememeli. DEFNE GOLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Yollar Gazetemizde geçenlerde yer alan bir habere gö- re, Avrupa Topluluğu ile üyeliğe aday kabul edilen ülkeler arasında hızlı trenlerin çalışabileceği rayla- nn doşenmesi için çalışmalara başlanmış. Haber- de ülkemiz için de bir uyan vardı: Avrupa Toplulu- ğu'na er ya da geç üye olmayı istiyorsak bu geliş- menin dışında kalmayarak, bizim de hızlı tren pro- jelerine eğilmemiz gerekir. Avrupa'nın, doğusuyla bütünleşme isteğinin ne denli güçlü olduğunu anlamak için son beş yılın ka- rayolları haritalanna bakmak yeterli. Beş yıl önce otoyollan olmayıp, kara ulaşımı birer gidiş-gelişli i- ki şeritli yollarta sağlanan ülkeler, bugün çok farklı konumdalar. Shell'in yayımladığı 1998 Avrupa karayollan ha- ritasına bu gözle baktım: Hartta, yapılan yollann ya- nı sıra planlanan yolları da gösteriyor. Son beş yıl içinde Macaristan; Avusturya sınınn- dan başlayıp Yugoslavya sınırına dek süren, bir ucundan öbürüne otoyola kavuştu. Böylelikle Avus- turya ve Almanya'ya rahatlıkla ulaşılabilecek. Çek Cumhuriyeti de başkenti Prag'ı Almanya'ya bağlayacak bir otoyolu hızla tamamlıyor. Slovenya da komşulanyla bağlanmış durumda. Polonya'nın güneyindeki madencilik ve endüstri bölgesini Almanya'ya bağlayacak eski bir otoyol var. Bunun iyileştirilmesi, kesintilerin ortadan kaldı- nlması gerekir. Polonya - Almanya bağlantısı yalnız- ca Polonya'nın sorunu değil. Almanya'nın doğu- sundaki otoyollar da eski ve yetersiz. 1991 'den bu yana bu yollann yenilenmesi için büyük yatınmlar yapıldı. Bütün bunlara karşın Almanya'yı ortasından batı- doğu yönünde geçen yeni bir otoyol hattı da- ha tasarlanmış. Bu yolun Almanya'nın içi kadar, Po- lonya'yla olan bağlannı da güçlendireceği kesin. Görüyorsunuz, bütün yollar Almanya'ya çıkıyor. Biz bu hesaplann uzağında kaldık. Birkaç yılda her şeyin nasıl değişiverdiğini anlayamadık. Bizim şu anki tartışmamız demiryolu mu, karayo- lu mu sorununa indirgenmiş görünüyor. Demiryol- larımız ihmal edildi deniyor. Demiryollanmız ihmal edildi de karayollanmız pek mi bakımlı.. onlar da dö- külüyor. Elbette toplu taşımacılık ve yük taşımacılığı için demiryollanna öncelik verilmeli. Ülkenin her yerine hızlı ve konforlu trenlerle ulaşabilmeli yurttaşlanmız. Bunu sağlamak devletin temel görevlerindendir. Öte yandan ülkemizde üretimine izin verilen ba- tılı- doğulu yedi adet otomobil fabrikası kurulmuş- sa, bunca üretilen otomobilin yürüyeceği yollar da yapılmak zorunda. Fransa hızlı tren yatınmlannda Avrupa'nın öncü- sü. Yıllarca demiryolu yatınmlanna öncelik tanındı. Bunun yarannı da bugün saatte 300 kilometre hız- la giden trenlerle kentlerini birbirine bağlayarak gö- rüyor. 1970'lerin başında Fransa'da ülkeyi kuzeyden güneye geçen yaklaşık 1500 kilometrelik tek bir oto- yol vardı. Ama son yirmı yılda neredeyse bütün ül- ke otoyollarla kaplandı. Bu süreç günümüzde de sü- rüyor. Fransa ile Italya, ortak sınııianndaki üç geçiş yolunu da üstelik sının oluşturan Alp Dağlan'nın el- verişsiz coğrafi koşuflanna karşın otoyola donüŞftj- rüyorlar. Burada dilimizde giderek yaygınlaşan bir yanlış kullanıma da değinmek ıstiyorum. Otoyollar gidiş ve gelişin birbirinden aynldığı, durulmayan hız yollan- dır. Her karayoluna otoyol denmez. Sözgelimi "Ka- radeniz sahıl otoyolu" deniyor. Karadeniz bölgesi- ne otoyol yapılmıyor ki, var olan yol iyileştiriliyor. Keşke yapılabilse! Üç kilometrelik Bolu Dağı tüne- lini on yılda bitiremeyen ülkemiz yüzlerce kilomet- relik dağlık alana nasıl otoyol yapsın? Üstelik bu yö- remize daha tren yolu da yapılmamışken... Ülkemizin kuzeyiyle güneyi, doğusuyla batısı hem hızlı trenlerle hem de otoyollarla birbirine bağlanma- lıdır. Demiryolunun toplu taşım aracı olarak öne çık- ması isteniyorsatrenler, otobüslerden daha hızlı gi- derduruma getirilmelidir. Otobüsün dört saatte git- tiği yere tren sekız saatte gidiyorsa, insanlar neden trene binsin? Yine Avrupa'ya dönersek, Avrupalılık kâğrt üzeri- ne atılacak imzalaria olacak şey değil. önce bunu anlamalı, sonra da gerçekten Avrupalı olmak istiyor- sak, ulaşımdan eğitime, çevreden maliyeye nasıl esaslı bir değişim içine girmemiz gerektiğini düşün- meliyiz. Avrupa düşünce biçimi, Avrupa değerleri di- ye kavramlar var. Çek Cumhuriyeti Avrupa'da say- gıntık kazanabilmek için en tanınmış yazannı dev- let başkanı yaptı. Bizse hâlâ dünyanın önünde eğil- diği yazanmız Yaşar Kemal'i söylediği sözler için yargılamakla uğraşıyoruz. Ünlü yönetmen Wood>> Allen ile eski kızı, yeni eşi Soon-Yî. Mia Farrow sessiz kalmayıyeğliyor Kültür Servisi - VVoody Al- len'ın 12 yılını paylaştığı es- ki se\ gilisi Mia Farrow, üvey kızlan Soon-Yi ile Allen'ın evlenmesi konusunda yorum yapmaktan kaçınarak, kendı- sini bu konuyla ilgili arayan- lan çocuk psikiyatristi Dr. Stephan Herman'a aktanyor. Hennan. konuyla ilgili ola- rak "Yaşananlar hiç komik değil ve ahlaksınııiannın öte- sinde, ebeveynlerin çocuklan- na \apmamalan gereken sı- nırlan aşıvor" diyor. Mia Farro\v, kısa bir süre önce yayımlanan otobiyogra- fisinde, VVoody Allen'ın So- on-yi'ye olan tavırlannı fark etmediği için kendini suçla- dığını yazıyor. Farrow, Al- len'ın çocuklar üzerindeki et- kisini yok etmek istercesine iki çocuğun, birlikte koyduk- lan isimlerini de değiştirdi. Farrovv'un şu günlerde ünlü yazar Philip Roth ile birlikte olduğu söyleniyor. VVoody Allen ise yeni filmi 'Deconstnıcting Harry"de kansının kız kardeşi ile bir- likte olan ve daha sonra bunu kitabında anlalan bir yazan canlandınyor. Filmin aslında otobıyografık olmadığı ve an- latılan karakterin Allen'ın kendisi olmadığı, Farrovv'un yeni sevgilisi Philip Roth'tan esinlenerek yazıldığı söy- leniyor. ULUSLARARASI GÖTEBORG FİLM FESTtVALl Brecht'in 100. yaşgünü kuüanacak • Ocak sonunda başlayacak olan Göteborg Film Festivali'ndeBertolt Brecht'le ilgili çeşitli etkinlikler gerçekleştirilecek. Festivalde aynca Norveç sinemasının çeşitli örnekleri de sunulacak. GÜRHANUÇKAN STOCKHOLM - 30 Ocak'ta başlayacak olan Uluslararası Göteborg Film Festivali'nde Bertott Brecht'in 100. yaşgünü kutlanacak. Bu amaçla prog- ramda Bertolt Brecht'le ilgili çeşitli etkinlikler yer alıyor. Bu arada, yönetmen Jutta Brück- ner'in filmi, 'Bert Brecht- U- ebe, Revolution und andere ga- fâhrliche Sachen' adlı filmi de gösterilecek. 14 yönetici ve 200 görevlinin çabalanyla bir kez daha gerçek- leştirilecek olan Uluslararası Göteborg Film Festivali'nde o- dak noktasını Norveç filmleri oluşturacak. Oslo'dan yola çı- kacak olan 'film treninde', 10'dan fazla uzun fılmle birlik- te Norveç sinemasının en önem- li adlan da Göteborg'a gelecek. Brecht'i çeşitli yönkriyle taıutan filmler Göteborg Festivali'nde. Festivalde 50 kadar ülke sine- ması temsil edilecek. Aynı za- manda, 'Japon İncileri', 'tran Desenleri' ve 'Çin tşareüeri' gi- bi özel film paketleriyle bu ül- kelerin sineması tanıtılacak. 'Çin İşaretieri' paketinde Tay- van ve Hong-Kong sinemasın- dan ömekler de yer alıyor. Göteborg Film Festivali'nin yeni müdürü \MBjurström, ge- çen yıl Danimarka sinemasına eğilinmiş olunduğunu, bu yıl da Norveç sinemasının tanıtılma- sıyla Göteborg'un 'İskandinav sinemasının merkezi' haline ge- tirilmiş olacağını vurgulayarak şöyle konuştu: "İsveç, Danimarka ve Norveç, benzer kültür \ e dile sahip, ama aynı zamanda Uginç aynlıklara da sahibiz. Biz lsveçliler, Nor- veçlilerin bizimle ilgili bildlkleri- nin çok azuu onlar hakkında bi- liyoruz ve bu ortaya çıkınca uta- nıyoruz. Birbirimizin sineması- nı tamyarak bu sonma bir çö- züm getirebUiriz." Göteborg Film Festivali'nin açılış fılmi olarak Çinli yönet- men Zhang Yimou'nun ilk ko- medisi 'Keep Cool' uygun gö- rüldü. 'Kırmızı Fener' adlı fil- miyle sinema dünyasında adını duyuran yönetmenin bu filmi de eski zamanda geçiyor. Festi- valin 9 Şubat'taki kapanış fılmi ise bu yıl Cannes'da Altın Pal- miye'yi alan Japon yönetmen Shoheilmamura'nın yapıtı 'Yı- lan Balığı'. Festivale katılacak olan bir başka Japon yönetmen de Takeshi Kitano Kitano'nun fılmi 'Hana-Bi', bu yıl Venedik Film Festivali'nde en iyi film ödülünü kazanmıştı. Yeni lran sinemasının, tanın- mış yönetmeni Abbas Kirosta- mis'in izinden gitmeyen yeni yönetmenlerinin filmleri de ilk kez Iskandinavya'da gösterilmiş olacak. Yeni yönetmenler, daha çok küçük olaylardan yola çık- mayı yeğliyorlar ve tarihsel. ef- sanevi konulara rağbet etmiyor- lar. Örneğin Jafar Panahi'nin 'Ayna'sında Tahran'da yolunu şaşıran bir küçük kızın öyküsü işleniyor. Ferhad Mehranfar'ın fılmi 'Kâğıt Uçaklar'da ise be- devi çadırlannı dolaşarak onla- ra ilk kez film görme fırsatı ve- ren bir sinemacının serüvenleri yer alıyor. halyan yönetmen Carlo Ludovîco Bragaglia öMü • Kültür Ser\isi - Komedı ve epik drama filmleriyle tanınan ltalyan yönetmen Carlo Ludovico Bragaglia, 103 yaşında vefat etti. 1930'lu yıllarda sinemaya atılan Bragaglia, 1960 yılına dek 60 film yönetti. 1959 yılında yönettiği "Hannibal" en tanınan filmleri arasında yer alıyor. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K  M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear