23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29EYLÜL 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Kuzgun Acar'ın yapıtlan Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde sergileniyor Çok kalabahk bir hısaııdı MENGÜ ERTEL Kuzgun un ölümiinün ardından sa- natçıyı sevenler tarafından Maçka Sa- nat Galerisi, Galeri MD ve Yeni Maya galerilerinde açılan sergilerden ve Ger- gedan dergisinin Kuzgun fotobiyogra- fısinden sonra, şimdi de bilinen, ama yok olmuş bir heykeli Milli Reasürans Galerisi'nde sergileniyor ve galeri bir Kuzgun kitabı ile de Kuzgun'un çaba- lannı kalıcı kılıyor ve sanatçıyı yeniden gûndeme getiriyor. Ben de; bir dost, ınandığım büyük bir sanatçı ile ilgili hatırladıklanmı aktarmak istedim. Çok kalabahk bir insandı Kuzgun. Onu, çok çok kişi görmüştür, var oldu- ğu her yerde. Çünkü Kuzgun'u görme- mek olanaksızdı. El hak, kendini gös- termek için de gerekliyse, daha doğru- su ne gereksiz ise kesinlikle yapardı. "Ben buradayım"ın arkasına saklanan bıryalnızdı çünkü. Kuzgun'u görenle- rin sayısmı saptamak olanaksızdır, ta- nıyanlanm da... Şu yazının tasanmı sı- rasında bir şeyin ayırdına vardım. Ka- famda hızla devinen anlatı kurgusunda adını her neyse her cümlenin içindeki kelime arasına sokuşturmam için beni muzip muzip zorluyordu adeta. Çünkü Kuzgun ile beraberken (doğal olarak) o konuşur ve de kaç kişilik bir grup olursaruz olun, çevreye o egemen olur- du. Hele biraz dalgınlaşip ondan koptu- gunuzu (arkası dönükse bile sezebilir- dı) çaksm, o anda sizi konuya iliştirir, hatta yapıştınrdı. Bunun için de geliş- tirdiği dil diyemeyeceğim, doğal yapı- sında var olan, Kuzgun sarmalma giri- verirdiniz, uzağınızda ise (daha yüksek sesle olamayacağını sandığmız) konuş- ma tonunun rahat iki katında ve de bi- raz çatlatılmış sesi ile yakınlannızda ise kesinlikle ellen ile, sizi kendine da- ha yakın hissediyorsa kollan ile, biraz daha yakın hissediyorsa sizi (bugün mutluluk ve hüzünle anımsadiğım) ısı- rarak uyanrdı dostlannı. Yamyam'ın muhabbetinin ızini de birkaç gün kolu- nuzda bir dövme gıbi taşıyabilirdiniz. Kuzgun, Kuzgun, Kuzgun. Herkesin önce şaştığı, ama hemen öğrendiği bu isun Kuzgun'un nüfus kâğıdında yazdığı biçimi ile Abdülahet Kuzgun Çetin ACAR? Ben Kuzgun'u 1949 yıhnda tanidım. O günden bugüne yaşamımda Kuzgun'un önemli bir yeri vardır. Ba- Nehar Tiibtek, Abidin Dino, Mengû Ertel >e Kuzgun Acar. zen çok yakın, bazen çok uzak, ama hep vardır. Şimdi düşünüyorum da olu- şum dönemimiz diyebileceğim 1950- 60 yıllan arası yoğun, zaman zaman da çok yoğunluk kazanıyor. 1953 özellik- le Ankara'da yedek subay okulundata- lim ve dersler dişında, uyanık oldugu- muz her dakika beraberdik. Akademi yıllanmıza gelince, mima- ri bölümü Yıldız'da bir yere gönderil- miş, kalan öğrenciler müştemilat bö- lümlenne balık istifi yerleştirilmişler- di. Bir örnek isterseniz, büyükçe bir odanın ortasına tebeşirle bir çizgi çizil- miş, bir yanı Sabri Berkel'e, diğer ya- nı ise Edip Hakkı KöseoghTna yeni öğ- rencilere (ki bunlann liseyi bitirip ge- lenlen ile oıtayı bitirip gelenleri de tek- rar ikıye bölünerek) atölye çalışması yaptınlmak üzere tahsis edılmiştı. Ben bu atölyenin öğrencilerinden biriydim. Kuzgun ise biraz daha şanslı idı. Hey- kel bölümüne daha az öğrencı alınmış- tı.Onlar(lise-yüksek)akademinintüm heykel ögrencileri ile birlikte daha ge- nişçe ve yüksek tavanlı ışıklı bir me- kânda idiler. Hatırladığım kadar, Sabri Berkel dı- şında disiplinli bir eğitim yapma gay- retinde hiçbir hoca yoktu. Zeki Faik İz- ermüdürdü, tüm öğrencilerden nefret ediyordu, akademiyi yakanların komü- nistlerolduğundan şiddetle emındi. Bü- tün öğrencilerin cici çocuklar olmasın- dan yanaydı. Herkesten derece derece C>/nu, çok çok kişi görmüştür, var olduğu her yerde. Çünkü Kuzgun'u görmemek olanaksızdı. El hak, kendini göstermek için de gerekliyse, daha doğrusu ne gereksiz ise kesinlikle yapardı. "Ben buradayım"ın arkasına saklanan bir yalnızdı çünkü. Kuzgun'u görenlerin sayısını saptamak olanaksızdır, tanıyanlannı da... nefret etti|ine inandığım bu zat, pek ci- ci coçuklarolmadığımız için Kuzgun'u ve beni nefret derecelerinin en üst sınır- lanna yakın bir yerlerde konumlamış- tı. Bizler de onu fazla üzmemek, sanat eğitımimizı biraz disıplınsiz olmakJa beraber daha üst düzeyde sürdürebil- mek için biraz yukanlara, Beyoğlu meyhanelerine uzandık. Hangisıne nasıl ve neden gideceği- miz konusunda birbirimızle dalaşırken (Kuzgun, Aloş, Oktay Günday, Orhan Peker, Fikret Otyam, Fernıh Doğan, Vlıstık, Altan Erbulak, Ali Bütün ve da- ha birçoğu) bırdenbıre Beyoğlu Kalla- vi Sokak'ta küçücük bir binanm 2. ka- tında Maya Galerisi açıldı (bugün bir İDergi, 1972'den bu yana-saaatm hm alamada okuyucuyu bilgilendirmeyi amaç ediyor Mflliyet Sanat Dergisi 25 yaşında ESRA ALİÇAVUŞOĞLU Mılhyet Sanat Dergisi yayıncı- lıkta 25. yaşını kutluyor bu yıl. Milliyet gazetesi, gazeteyle birlik- te okurlanna bir de sanat eki ver- meye karar vermışti 1972'de. 16 sayfalık dergı başlangıçta her cuma günü, gazeteyı saun alan okurlara ücretsiz ulaşıyordu. Dk sayısından itibaren edebiyatın yanı sıra mü- zik. tiyatro. sinema, plastik sanat- lar. mimari.arkeoloji, karikatûr, fo- toğraf gibi sanatın her dalına yöne- len dergi 8 Mart 1974 tarihli 70. sa- yısını gazeteden bağımsız ola- rak çıkardı. 25 yıldır kültür ve sanatın her dalına yerayıran der- ginin sonımlu yazı işleri müdü- rü Zeynep Oral ile ceyrek asırhk yaym serüvenlerini değerlendir- dik.: - Genco Erkal, "Nedir acaba Milliyet Sanat'ı bunca sıcak. bun- ca yakın, bunca dost kılan özellik- • ler" diye sonıyor. Sizce bir gazete- nin eki olarak ya>in hayaüna bas- la\ an dergimn 25. yılını doldurma- . sının gizi nedir? ORAL-25 yıllık süreklilikte bir ""giz" ya da bir "sır" aramamak ge- rek. Bilinçh seçimler yapmak, o seçimlerdea ve ilkelerden ödün vermemek, kolay olanla yetinme- ' mek, savunluğunuz değerlere sa- . hip çıkmak ne istediğini çok iyi ; bilmek, takpçilik, geçmişin dene- ; yimlerindeî yararlanıp geleceğe • açık olmak toplumun nabzını sü- • rekli kendi /üreğinizde hissetmek .' ve yapuğıiK işin en iyisini yapma- ' ya çalışmai bir derginin süreklili- , ğini sağlayaı anahtarlar olabilir... - 25 yd içhde Türk sanat dünya- • sına pek çot dergi katıldı. Bazılan- nın başarüıolmasına karşın çpğu . yavın hayatnı sürdüremedi. Milli- yet Sanaf usûrekliliğinde ve içeri- ğbıin oluşnasında hangi faktörler etiklioldu? ORAL -Milliyet Sanat Dergi- si *nin içerpıi oluşturan ilkeleri, ilk günder bu yana değişmedi. Bımlan şö\e özetleyebilirim: Mil- liyet Sanat Dergisi, kültür dünya- • mızın bütünüğüne yönelerek çok- • sesliliğe, ça. yönlülüğe yer vere- , cekti. Külttr ve sanatın tüm dalla- '. rrnı kapsaycakt. (O güne dek bu ; tür dergilerdebiyatçılanmızın yö- netiminde ıkanldıklanndan ge- : nellikle edeiyat dergileriydi ve sa- • nann öteki lallanna yer verilmez- di. Biz olam önemine göre ede- bivat kadatdteki bütün sanat dal- larma da yr verip aralanda köp- Irik"curacakk. Ancak bunun yanı '. sıra. kültün oluşumlan, kültürel ; sonınlan trtışmaya açacak, çö- î ziinler öneecek, bunlara katkıda ',bi-iiunmayjçalışacaktık. Milliyet • Tüketime değil, üretime yönelik olmak... İlk günkü ilkelerinden sapmadan, hiç ödün vermeden, nitelikten vazgeçmeden, gelişen tekniğe ve çağa ayak uydurmaya çalışarak, geçmişin deneyimlerinden yararlanarak, kadrosunu gençleştirip yenileyerek bugünlere geldi. Oral, Mifliyet Sanat'ın çe> rek asuiık >a\ın serüvenini değerlendirdi. Sanat Etergisi, üriin (şür, deneme, öykü vb.) yayımlamayacaktı. Çün- kü Türkiye'de zaten bu işlevi yeri- ne getiren dergiler vardı. Ancak ürün üzerine haber, eleştiri, yorum yayımlayacaktık. Yalnız Türki- ye'deki değil. dünyadaki önemli sanat olaylanna da yer verecektik. Çağdaş evrensel kültürün çok yön- lülüğünden, farklılıklann zenginli- ğinden, ortak kültür mirasından pay alacaktık. Milliyet Sanat Der- gisi, yalnız Türkiye'nin büyük kentlerindeki değil, ülkenin her kö- şesindeki sanatsal ve kültürel olu- şumlan izleyecek. yerel kültürlerin evTenselliğini vurgulayacaktı. Her sayı bir öncekinden farklı, ama bel- li bir çizginin devamı olmalıydı. - Milliyet Sanat kendi alanında uzmanlaşnuş kisikrc ulaşmavına- sdbaşanyor? ORAL - Her alanın uzmanlan- na ulaşmak zor değildi, çoğunu ta- nıyorduk. "Hoca"lanmız, dostla- nmızdılar... Ama belki de türünün ilk örneği olduğu için, belki çaba- mıza ve yaptığımız ışe onlar da inandıkJan için, hele ilk yıllarda bu açıdan güçlük çekmedik. Ömeğın Behçet Necatigil, Tütengil, Yaşar Nabi, Cevdet Kudret, Cağaloğ- lu'ndaki odamızın, sohbetlerine doyamadığımız müdavimleriydi. Haldun Taner.odamızdan çıkmaz- dı. AzizNesin, önerileriyle, eleşti- rileriyle bizi hep canlı tutardı. Onat Kutlar, Yavuzer Çetinkaya tüm bi- rikimlerini dergimıze aktarırdı... Fransa'dan Abidin Dino \ e Server Tanillt Türkiye'nin çeşıtli kösele- rinden Muhsin ErtuğruL Bedret- tin Cömert Yaşar Kemal, Doğan Kuban. Ferit Edgü, Bülent Erk- men, Ara Güler gibi isimler hiçbir zaman yazı ve katkı ısteğimızi ge- ri çevirmediler ve çevirmiyorlar. Her ne kadar 1980 sonrasında ge- rek toplumsal ilişkilerdeki çözül- me, kopma, parçalanma (ve yal- nızlaşma). gerek tt med>a" dünya- smdaİd tüketime yönelış etkili ol- duysa da ben bugün dahi Milliyet Sanat Dergisi'nin her alanın uzma- nına ulaşabiidiğıne ve onlardan ya- rarlanabıldıgine ınanıyorum. - İlgi alanı genişledikçe uzman- lıkalanınm daraldığı gözönüne aln nırsa dergi sanatın her alanında oku>ııcuyu bügilendirme>i amaç- layan çizgisini nasıl koruyor? ORAL - Sanatın her alanında okuyucuyu bilgilendirmek... Bir denge tutturmaya çalışıyoruz. Ve bu dengeyi sağlamakta kimi za- man güçlük çekiyoruz. En çok kar- şılaştığımız eleştiri ya da yakınma nedırbilirmisinız?Tiyatroyla ılgı- lenen okur, tiyatroya çok az yer verdiğimizden. müzikle ilgılenen müziğe az yer verdiğimizden, ede- biyatla ilgilenen edebıyata hiç yer vermediğimızden yakınır. Kimse- yi memnun edememek bir yana (çünkü sayfa sayımız bellı) beni asıl üzen. sanat dallan arasmda bir denge kurma> a çalışırken kimı ko- nularda ıstediğımiz denli derinle- şememek... - 1972'den günümüze Milliyet Sanatçizgisinin birdeğeriendirme- sini yapar nusınız? Daha çok oku- yucuva hitap etmek için magazine yönelik bir anlayış içinde olan gü- nümüz med>ası içinde Milliyet Sa- nat'ın konunıu nedir? ORAL -1972"de Milliyet Sanat Dergısı, bir yıl boyunca haftanm bir günü Milliyet gazetesınin eki olarak verildı. Bir yıl sonra bağım- sız haftalık dergi oldu. 1980'de ga- zete sahip degıştinrken sekız ay boyunca Karacan Yayınlan'ncaçı- kanldı. Yeniden Milliyet'e geçti- ğinde -hâlâ 1980'deyiz- bu kez. haftalık bir dergi değil. 15 günlük, her ayın l'inde ve 15'inde çıkan. daha geniş kapsamlı, konulan. so- runlan daha derinlemesine ele alan bir dergi olacaktık. Türkıye koşul- lannda ve hızla eroz>ona uğrayan değer ölçülerinde, insanı insan ya- pan değerleri yücelnrieye. o değer- len karanlıktan gün ışığına çıkar- maya her zamankinden daha çok gereksinim vardı. Milliyet Sanat Dergisi'nin baş- lattığı. sanatın her alanından ha- berler vermeyi, 80 sonrasında hız- la yaygınlaşan haftalık magazin ve aktüalite dergılen de benimsemiş- lerdi. Kimi ınanarak. kimi sırfçeş- ni olsun. "ondan da bulunsun" di- ye, birer ikişer sayfalannı, sinema- ya. tiyatroya, kıtaba ya da konser- lere ayınr oldular. 80 sonrasında toplumu "depolitize'' etme çabala- nna paralel olarak, tüm basında hızlı bir "sansasyon T "a yönelrhe ya- nşı başladı. Görsellik öne geçti. Kâğıdın daha lüksü ve parlağı, fo- toğrafın daha büyüğü ve daha renklisi yanşta kamçılayıcı ele- manlar oldu. Milliyet Sanat Der- gisi. bilinçli olarak bu yanşın dışın- da kalmayı seçti. Evet, bilinçli bir seçimdi bu. Tüketime değil, üreti- me yönelik olmak... İlk günkü il- kelerinden sapmadan. hiç ödün vermeden. nitelikten vazgeçme- den, gelişen tekniğe ve çağa ayak uydurmaya çahşarak, geçmişin de- neyimlerinden yararlanarak, kad- rosunu gençleştirip yenileyerek bugünlere geldi. -Gençlere>önelik olarakdüzen- lenen yanşnıalarla neleramaçlaıu- yor? ORAL - Bu yanşmalar yolu aç- mak, gençlere olanak sağlamak, gençlere "Bizden yararianın, bizi kullanın, haydi hodri me>dan n de- mek gibi bir şey. Ve bunu sanatın her alanında yapmaya çalışıyoruz. Günümüz ünlü ressamlanndan Kemal Önsoy'un, Mwlut Akyil- dız'ın, Şenol Yorodu'nun Milliyet Sanat Dergisi'nin genç ressamlar yanşmasından; günümüz ünlü şa- irlerinden Sunay Alan, Akgün Akova, Oğuzban Aka>, küçük ts- kender gibi isimlerinin Milliyet Sanat Dergisi'nin "Genç Şairİer Antok)jia"nden çıktıklannı nasıl unutabilirim... -Kendialanında isim yapnuş ve çizgisini koruyan \azarlann yanısı- ra genç yazarlann Milliyet Sa- naftaki konumu ne? ORAL -Yalnız 25 yıldır değil, daha da uzun süredir kendi alanın- da en ciddi ismi yapmış bir yazar- la "gençyazar"lann Milliyet Sanat Dergisi'nde bir araya gelebilmele- ri, buluşabilmeleri bence derginm ilk günden beri kolladığı, savun- duğu özelliklerden biri. Çoksesli- liği, çok yönlülüğü, "ünlü-ünsüz", "genç-yaşh" gibi etiketlerle par- sellemiyoruz. Açıkçası, "kJmin" yazdığı kadar, "ne" yazıldığı da çok önemli bizim için... Önünde sonunda, benim için. her dergi, okura ulaştırmak isteni- len bir mektup gibidir. Bu "mek- tup"ta,"İşte bizburadayız. işte sun- duğumuz, savunduğumuz. sahip çıkuğunız, yücelttiğinıi/ değeıier" diyoruz. "Yasiisizordamısına?" gömlekçidir). Burada sergileraçılıyor; adlannı bil- diğimiz, kitaplannı yutarcasma okudu- ğumuz, üzerlerinde gecelerce ahkâm kestiğimiz yazarlara her an rastlanabi- liyor ve de bizler kovalanmadan bir ke- narda onlan dinleyebiliyorduk (genel- likle dışandakı odadan). Hayrettir ama Kuzgun bile bir süre sustu. O toplulu- ğun odak noktası galerinin sahibi, ken- disini ilk defa gördüğümüz, fakat içi- miz giden Hollywood yıldızlannm se- sini taşıyan yürekli güzel insan Adalet Cimcoz'du (gıderek ağıta dönüşüyor bu yazı; birçok sevgilı yitik dostlar dolu- şuyor içine). Bizleri benimseyiverdi bu insanlar. ADA'nın (Adalet Cimcoz) beni Sait Fa- ik ile tanıştırmasını anımsıyorum. Saıt elimi sıkarken diz kapaklanmın yerin- den firlarcasına titreşimini anımsıyo- rum hâlâ. Kuzgun öne çıkıverdi birden, renginin, coşkusunun, dünya sempati- ği davranışlannın. şimşekler patlatan zekâ ışıltılannın avantajı ile. Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fikret Adü, Arif Dino, Abidin, Saba- hattin Eyuboğlu, Füreya, Aliye Berger, Orhan Kemal, çıçegi burnunda Yaşar KemaL Nahit Sım Orik, Mücap Oflu- oğtu, Ara Güler, Cahit Irgat, Minâ Ur- gan,Azra Erhat, Sabahattin Batur, Nu- ri İyem, Rasih Nuri, Sabahattin Ali, Fer- nıh Başaga, Haşmet Akal, Ali-İnge; bü- tün daha birçok sevgili insan doldurup doldurup boşaltıyordu bu küçük mekâ- nı. Kuzgun ile ben keyifli bir coşku için- de galerinin ayak işlerini yapıyor, ser- gı açıhşlannda içki dağıtımını üstlenir- ken büyük bir iyi niyetle (!) ıçkilenn ta- dını denetliyorduk ve genellıkle bu me- saimizi, Kuzgun'un banyodan bozma servis mekânında küvet içinde sızması ile sonuçlandınyorduk. Hayrettir, ADA bize kızmıyor, hatta Kuzgun'u uzunca bir süre (üstelik para da vererek) gale- ri müdürlüğü ile görevlendıriyordu. Dalia sonra bu müdürlük önce Kuz- gun'ca renktaşı Seher ve de hâlâ ara- mızda müdür sıfatını taşıyan Nejat Ço- kay tarafından sürdürüldü. Üst baş du- rumumuza ve körü beslenmemizin yansıdığı suratlanmıza bakan ADA, bizlere onurumuzu kırmadan işler icat ediyordu. Beni Ferdi Tayfiır'a gönderdi (söz- de), dublaj yapmaya başladım. Birdub- laj seansı içinde bir iki evet-hayır, New ^ ^ ^ ^ ^ York'a iki bilet lütfen, gi- ™~™^~ bi zor cümleleri geveleyip üç-beş lira alıyordum. Kuzgun da bazı şapkacı veya kumaşçı dükkânlan- na orijinal vitrin dekorla- nnı yapıyor, yuvarlanıp gidiyorduk. Kuzgun'un atölyesi yoktu, fakat de- mirciler, marangozlarla dostluk kuruyor, Haliç hurdalıklannda geziniyor. topladıklannı ekliyor pük- lüyor nefis bıçimler kur- guluyordu. Serbest çalış- malan böyle sürerken Akademi eğitimi de başka bir boyut kazanmıştı. Klasık bir öğretim yön- temiyle ilgısiz olarak. Ha- di Bara, Zühtü Müridoğ- lu, tlhan Koman, Şadi Ça- hkgibi hocalan ondakı bu büyük tutkuyu sezmiş. ev- lerini ve atölyelerini ona ve Aloş'a açmışlar. bu ara- da ben ve benim gibi bir- çok genç içkilı. kavgalı, gürültülü bir ortama balık- lama dalmıştık. Şür, öykü, roman ve de özellıkle sinema önlen- mez tutkulanmızdı. 2.30- 4.30-6.30 ve suarede gün- de dört film ızlediğimizi ve sabahlara dek sokaklar- da, parklarda tartıştığımı- zı, film projeleri oluştur- duğumuzu bugün bile ke- yifle anımsıyorum. Hocalar Kuzgun'u sevi- yor, işlerini benimsıyor. fakat sınır tanımayan in- san ilişkilerinden rahatsız olarak ona Akademi için- de bir görevi kesinlikle dü- şünmüyorlardı. Nitekim, Dünya Genç Sanatçılar Yanşması'nda kazandığı birinciliği buruk bir alkış- la kutladılar. Fransız devletinin tanı- dığı Fransa'da uzun süre çahşma olanağı, Paris Modern Sanatlar Müze- si'nde sergi açması, Meh- met Ulusoy'un Paris'te sahnelediği Brecht'in "Kafkas Tebeşir Dairesi" oyunu için hazırladığı ha- rikulade masklar ve de bu- gün üç beş. yerde kalabil- mış beş-on parça işi dışın- da tüm işlerinin yok oluşu- na aldırmadılar ve de Kuz- gun'a Paris dönüşü Aka- demi'ye girme olanağını sağlamadılar. Kuzgun ile benim karşı- lıklı bir sözleşmemiz var- dı. Hangimiz önce ölürsek diğeri cenazede "Bu herif size inanmazdı. cesedini rahat bırakm" diyecekti imamlara, ama ben bu sö- zümü tutamadım, kork- tum. Mezarlığa almazlar- sa ne yapabilirdim Kuz- gun için. BU A§AMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Dil Bayramının 65. Yıhnda Arkadan Vurulan Türkçe Çöküş dönemi okumuşlarından çoğu, Türk- çenin bağımsız bir dil olması çabalarına karşı tep- ki de gösterdiler; hareketı ellerinden geldiğince önlemeye de çalıştılar. Kendilerini Osmanlı olarak görüyorlardı. Karşı çıkmalarının birinci nedenı bu. Ikincisı, toplumsal değişmenin getirdiği zorun- lu yenilikleri "Batı kopyacılığı" olarak kınamak ye- tiyordu onlara. Batılı ülkelerden, ikiye üçe katlanan faizlerın ge- tireceği sonuca aldırmadan, borç almak doğal. Batı'nın eskimiş ımparatorluğa borç verecek zenginliğe hangi olanaklarla ulaştığını görmek ge- lenek dışı. Düşünmek, düşünmenin gereğinı yapmak, bı- limsel bilgınin ürünlerinden yararlanmaya çalış- mak da dine aykın. Bilim, ınsanoğlunun düşünme yeteneğine bağ- lı. Düşünme yeteneğini somutlamak dıle. Bizim çöküş dönemi okumuşları, Türkçenın ba- ğımsız bir dil olması çabalarını engellemeye kal- karken bu gerçeğin ayırdında değıldiler. Montaigne, yaşadığı XVI. yüzyılda "Ben dilimin bugünkü haliyle kalmasını özlemem" diyordu. Bizim Osmanlıcıların dört yüzyıl sonra Fransız düşünürün ne demek ıstedığinı anlayacak düze- ye eriştikleri söylenebilir mi? Dünyayı algılama gücü değışince Yaban. So- dom ve Gomorre, Hüküm Gecesi vb. gibi roman- lar armağan eden Yakup Kadri, 1912de, demek ki belli alanlarda özgürlük savaşımı verildiği dö- nemde, Ömer Seyfettin ve arkadaşlanna tepkı gösterirken okuyacağımız satırların altına imzası- nı atabiliyordu: "Biz Osmanlıyız ve bu Osmanlı lisanıdır." Hayır efendim, XX. yüzyıldan önce de belki bir ölçüde Osmanlılaştınldı Anadolu insanı, ama dili Türkçeydı. Bir bölüğünün Kürtçe, bir bölüğünün Çerkezçe, Abazaca olduğu gıbi. Ve saray diline karşın Pir Sultan'lann, Yunus'ların, Karacaoğ- lan'lann "nesli" tükenmıyordu. 1911 'de Genç Kalemlerdergisi çevresinde top- lanan düşün ve edebıyat adamlarının, geçmişle yaşamakta olan arasındakı kültür ilişkilerinı değer- lendirirken vardıkları sonucu iki sözcükle karşıla- yabiliriz bugün: Türkçeye inanmak. 65 yıl önce ilk dil kurultayında Mustafa Ke- mal'in öncülüğünde toplananlar. karşılaşacakları güçlükleri bu inanca bağlı kalarak aşacaklannı bi- liyorlardı. O kuşağın Türkçe'ye inanmalan sonucu ne aşıl- maz sanılan engeller arkada kaldı bu 65 yılda. • • • Yazı dilindeki ikili üçlü Arapça ve Farsça tamla- ma merakı şöyle dursun. şeriatçı kafalar bile Türk Dil Kurumu'nun önerdiğı sözcüklerı kullanıyor bu- gün. Ama bugünün sorunu, kültür emperyalizmı. >| 'Tanıma gete* yok. Batı'dangelsin, Doğu'dan gelsin ulusal olana karşrtiığın felsefesi. 1980'den sonra Türkçemizi de neredeyse yasa- ya aykın gören işbirlikçinin dümen suyuna girdığı Yeni Dünya Düzeni'nin yarattığı kirlenme. Yazı dilinde kirlenme, TV kanallarında, radyoda, gazete manşetlerinde kirlenme. Devlet radyolannda dınleyicilerine Amerikanca veda edebilme züppeliğinden çekinmeyen sunu- culannı varlığı. Evet, kültür emperyalizminin amaçladığı sonuç bu. Orhan Veli'nin ölümünden sonra Yeryüzü der- gısinde yayımladığımız yazısı şöyle bitiyordu: "Hâlâ nasıl anıyoruz Atatürk'ün adını? Utanmı- yor muyuz?" Tiyatro Giinbay çalışmalarma Kültür Servisi -Sinema oyuncusu ve opera sanatçısı Altan Günbay ile tiyatro sanatçısı \e yönetmen Yıldınm Yanılmaz, Tiyatro Günbay adı altında birleşerek çalışmalanna başladı. Tiyatro. 8 Ekim'de Kayhan Taşkıran'ın uyarladığı "İencere Dibin Kara" isimli müzıkal komedi ile Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu'nda perdelerinı açacak. Yıldınm Yanılmaz'ın sahneye koyacağı oyunun beste ve müzikleri Altan Günbaya. koreografileri ise Erdal Uğurlu'ya aıt. Günümüz olaylannın hicvedildığı ve gençlığın coşkusunun ön plana çıkanldığı oyunda Ateşböceği Yalçın, Sevtap Türkay, Maşallah Ekrem, Nihan Özcan, Demet Genç. Alper Yakıcı. Meltem Sunay. Ömen Sabar. Turgay Yakut. Mehmet Tokat, Altan Günbay. Yıldınm Yanılmaz. Aytül Hasaltun, Ebru Ertaç, Asuman Koçak, Feryal Avcıman ve Şeyda Bahser rol alıyor. Tiyatro Günbay'ın külrür etkinlikleri cumartesi- pazar "Ayşecık ile Ömercik", pazartesi"'dünya danslan ve konser", salı "halk oyunları \e halk türküleri" programlan ile tüm sezon de\am edecek. Danny Boyle'ye ödül • Kültür Senisi -Yönetmen Danny Boyle, "Trainspotting" isimli filmınin başansından dolayı Sicilya'da "Golden Ephebe" ödülünü aldı. Ivine Welsh"in kitabından uyarlanan film. en iyi uyarlama film ödülüne değer görüldü. 40 yaşındaki Boyle, "A Life Less Ordinay" isimli yeni filminin prömiyerini 24 ekimde Londra'da gerçekleştirecek. Filmin başrolünde Iwan MacGregor rol alıyor. Ferda Kara'mn Resim Sergisi • Kültür Servisi - Ferda Kara'nın resim sergisi 2 ekimde Akbank Bahariye/îstanbul Sanat Galerisi'nde açılıyor. 1969 yıhnda Kars-Göle'de dünyaya gelen Kara, 1991 'de Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim-tş Bölümü'nden mezun oldu. Sanatçı "Bana Dair" adlı ilk sergisini Ocak 1997'de Adile Sultan Kasn'nda açtı. Ressam Bahattin Odabaşı. sanatçının resimlenyle ilgili olarak şunları söylüyor: "Ferda Kara'nın resimlerine baktığında bir renk cümbüşü içinde bulur insan kendisini. Sanatçının. sanatı içinde duyması, onu yaşaması, tuvaline hesaplaşarak aktaıması, onun geleceğe karşı sorumluluğunu anlatıyor. Ortaya koyduğu peyzaj ağırlıkh çalışmalannı. ayn örgütlerin düzenlenmesiyle birlikte, Opart'ın Expresyon Renkçi dizeleri gibi sunuyor insana." Sergı 22 ekime dek izlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear