Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 2 ŞUBAT 1997 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
İslamda Nikâh
Prof. Dr. NECIP BILGE
T
ûredi tankat şeyhlerinin
din perdesi altındakı kirli
ışleri. ımarn nikâhı adıyla
da antlan İslamda nikâh
konusunu gündemin ön sı-
ralanna getirdi. Tekrar di-
yoruz. çünkü şimdikı Refah Partisı'nin
ağababası olan Mıllı Selamet Partisi mıl-
letvekılleri 1978"de dınsel nikâh usulüne
dönülmesı ve müftûlerin nikâh kiymala-
n konusunda Meclıs'e >asa önerisi ver-
mışlerdi. 198O'lı yıllarda Millı Sela-
met'in yerinegeçen Refah Partisi millet-
vekilleri. bu öneriyı yınelediklen gibi,
İstanbul'un RefahU belediye başkanı da
aynı isteği dilegetirmıştı. Buöneri \edi-
leklerin dınsel açıdan y anhşlığına \ e ulu-
sal birlik açısından sakıncalanna deği-
nen görüşlerimızi o zaman yazdığımız
yazılardabelinmıştik. (28Temmuz 1978
tarihli Milliyet. 1n
Aralık 1994 tarihli
Cumhuriyet).
1- Dini nikâh deyiminin yanhşhğr. Şim-
dı Aczmendı denen türedi ve meczuplar
topluluğu, cumhuriyetın anayasasını ve
kılık-kıyafet yasalannı çığneyerek ve ts-
lamı da kalkan yaparak dini nikâhı yay-
tnaya ve savunmaya çalışıyor. Iktidarla-
nn oy kazanma düşüncesiyle. cumhun-
yetin temel öğelerinden \erdıklen ödün-
lerden cesaret alan bu davranışın teme-
linde şcriat devleti kurma amacı yattnak-
tadır. Onlara göre şeriatta evlenmenin
dinsel bir işlem olduğu ve bu nedenle din
adamıtarafındanyapılması gerektıği ile-
n sürülmektedir. Oysa bu görüş tama-
men yanlıştır. Resmı belgeler ve bilım-
sel eserler bu görüşün temelınden yanlış
olduğunu göstermektedır.
a) Fıkıh bilgini ve tarihçı A. Cevdet
Paşa'nın başkanlığındaki bır kurulca Ha-
nefı mezhebi esaslanna göre hazırlanıp
kanunlaştınlan ve 50 yıldan fazla yürür-
lüktekalmışolanMecelle'nın 1. madde-
sinin gerekçesinde, bugünün dilı ile
"Fıkhın ahirete ilişkin olan hususlan iba-
detlerdir; dünvava ilişkin konulan nikâh-
lar,işlemlervecezalardır'" dıye yazıli bu-
lunmaktadır. Öyleyse nikâh ışleminın bir
din adamı tarafından ya da onun huzu-
runda yapılmasına gerek yoktur. Kaldı
ki, İslamın önemli ibadeti olan namazı
bile, muhakkak imam değil herhangı bir
kimse dahi kıldırabihr. Çünkü. İslamda
din adamı sınıfı yoktur.
b) Cumhuriyetin kuruluşundan gerek
önce, gerek sonra, tslam hukuku hakkın-
da yazılan kitaplar da Mecelle'dekı gö-
rüşü doğrulamaktadır (1). yani ntkâh din-
sel değil, dünyasal bır işlemdir. Sadece
iki tanık huzurunda taraflann vapacağı
beyanla tamamlanır. Ancak unutmamak
gerekır kı, Hz. Peygamber zamanında,
nüfus az ve kabile hayatı egemen oldu-
ğu içın herkes birbinni tanırdı. Buna kar-
şın o zaman bile açıklığı sağlamak dü-
şüncesiyle, nikâh töreninin topluluk içın-
de yapılması tavsiye edilmekte idı. Za-
man içınde nüfus çoğaldığı ve toplum
genişledıği için evliliğin sağlık koşulla-
nnın gerçekleşip gerçekleşmediğinı. ev-
lenme ışlennin fiilen yapılıp yapılmadı-
ğmı saptama işi zorlaştı. Bu nedenle de\ -
letler bazı önlemler almak zorunda kal-
dılar.
Osmanlı devleti de daha Kanuni Sul-
tan SiUeyman zamanında "Kadı i/ni ol-
madan yapılan nikâhın geçerii olmaya-
cağı" hususunda Şeyhülislam Ebussuud
Efendi'den fetva almıştır (2). Fakat bır
yandan ulaşım \ e iletişimin, öbûr yandan
resmı örgütlenmenin yetersizliğinden
ötiirü, taşradakı yerleşım binmlen bir ya-
na. Istanbul'da bile eski usulde. kadıdan
ızin almadan. dinsel nikâh yapılmasına
devam edilmiştir. 1881 "de Sicil-li Nüfus
Nizamnamesı İzinnameli. yani devletin
iznine bağh nikâh usulünü getirmis, ise
de. bu da tam olarak uygulanamamıştır.
Halbuki. izinnameli nikâh, aynı erkeğin
kanları arasındakı tartışmalarda "Ben
izbuıameliyiıa, sen izinnameli değüsin"
biçiminde bir üstünlük nedeni sayılır ol-
muştu.
Birinci Dünya Savaşı içinde 1917 yı-
lında çıkanlan Hukuku Aile Karamame-
si de resmi nıkâhla ilgıli hükümler ıçer-
mekte idiyse de, iç \e dış baskjlar sonu-
cundabukararname 1919'daİstanbul'da-
kı işgal kuv\etleri komutanlığının enı-
nyle yürurlükten kaldınlmıştır (3).
2- Medeni nikâh: Medeni ya da ötekı
adıyla resmı nikâh yönünde Osmanlı'dan
ben atılan adımları Türk Medeni Kanu-
nu tamamlamıştır. Gerçekten Medeni
Kanunu"nun yürürlüğe girdiği 1926 yı-
lından ben resmı nikâh. kent ve beldeler-
de belediye görevlileri tarafından, köy-
lerde de muhtarlarca ikı tanık huzurun-
da yapılmakta ve ışlem nüfui idaresine
bıldinlmektedir. Bunun nedeni evlıliğe
resmiyet ve açıklık kazandırmak ve ıle-
nde nesep, miras vs. bakımından çıkabi-
lecek anlaşmazlıkları önlemek ya da
bunlann çözümünü sağlamaktır. Bu sivil
tören dışında. istenırse dinsel tören yapıl-
masına kanun izin vermiştir. Ancak he-
men belirtelim ki, resmi evlenme belge-
si gösterilmeden dinsel tören yapılamaz
Bugün yasama organında görev yapa-
cak duruma gelmiş bazı Refahlı milletve-
killcrinin yalan dolan beyanlannın aksi-
ne Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda,
İsviçre gibi bazı devletlerde, bizde oldu-
ğu gibi önce medeni nikâh yapıldıktan
sonra, isteğe bağh olarak dinsel tören de
yapıhnaktadır. Sadece Vatikan dev letın-
de dinsel nikâhla yetinılmektedır ki ora-
sı da Türkiye'ye örnek olamaz. tngilte-
re. Isveç gibi kimi devletlerde de dini ya
da medeni nikâh hususunda taraflar ser-
best bırakılmıştır.
3- Dinsel nikâhın Türkiye'dedoguraca-
ğı sorunlar: "Nikâh, imamlar ya da müf-
tüler tarafından kıyılırsa ne olur" sorusu
akla gelebilir. Bilındiği üzere müftüler.
Diyanet İşleri Başkanlığfnabağh din gö-
revlileridır. Onlara nikâh kıyılması husu-
sunda yetki venlmesi. 1937"denbenana-
yasalanmızda yer alan laiklik ilkesine
avkın düştükten başka, Müslüman olma-
yan yurttaşlanmızın ve Türkiye'de yer-
leşmış yabancılann nikâhlannın, kendi
din^el inançlanna bağh din adamlan ta-
rafından kıyılmasını ıstemelerine yol
açar. Çünkü Lozan Antlaşması yurdu-
muzdakı dinsel azınlıklara böyle bir ay-
ncalık tanımaktaydı. Lozan müzakere-
len sırasında Türkiye'de dinsel hukuk
egemendi ve onlara özellikle aile huku-
ku açısından böyle bir ayncalık tanımak
zorunda kalınmıştı. Fakat bu durum
memlekette hukuk bırliğını bozuyor ve
ağır sorunlar yaratıyordu. Buna son ver-
mek ve ülkemizde hukuk ve yargı birli-
ğini sağlamak için laik temellere dayanan
bir hukuk düzeni kurmak gerekiyordu.
tşte bu nedenle 1926'dan itibaren hukuk,
ceza ve tıcaret alanlannda çağdaş, laik ni-
telıkli kanunlar kabul edilerek hukuk bir-
liği sağlandı ve azınlıklar da Lozan'ın
kendilerine tanıdığı ayncalıklardan vaz-
geçtiler. Bu vazgeçmenin geçerli olma-
dığı konusunda Yunanistan'ın yaptığı
başvuruyu o zamanki Milletler Cemiye-
ti reddetti.
Sonuç: Yerleşmiş olan laik devlet dü-
zeninden. başlangaçta ufak tefek gibi gö-
rünen ve bu nedenle önemsiz sayılabile-
cek olan ödünler vermenin sonuçta top-
luma çok pahalıya mal olacağının bilin-
mesı gerekir. Osmanlı devletinin çökme-
sinde büyük rolü olan kapitülasyonlar da
vaktiyle padisahlann önemsiz saydıkla-
n bazı lütuflardan doğmuş ve sonradan
devletin başına bela olmuştur. Bu belaya
ancak imparatorluğun idam fermanı de-
mek olan Se>T batağı'ndan kurtulmak
içın Atatürk'ün önderliğinde ulusumu-
zun kazandığı KurruluşSavaşı'ndan son-
ra imzalanan Lozan Antla^ması'yla son
verilebilmiştir. Böyle bir bela Ue tekrar
karşılaşmamakiçin Atatürkve arkadaş-
lan laik devlet ve laik hukuk düzenini
kurmuşlar >« böyiece hukukbirliğini sağ-
lamışlardır. Bunun İslama aykın düşt-n
hiçbir yani yoktur. Bu düzeni korumak
hepimizin göre\idir.
(1) Bkz. M. Zihni Ef. Simet-i tslam,
Münakehats.l6;Se\HBey, Methali l'su-
lıi Fıkıh, s. 101: O Keskioğlu, Fıkıh Tarı-
hi ve lslam Hukuku, s.231, H. Cin. h-
lamda ve Osmanlı 'da Evlenme Hukuku,
s.283; H. Karaman, Mukaveseli lslam
Hukuku, s.256.
(2) M. Ertuğrul Düzdag, Ebussuud Ef.
Fenalan, s.36-37: H. Cin, Age, s.283.
(i) G. Bozkurt, Batı Hukukunun Türki-
ye'de Benimsenmesi, s.174; H. Cin, ts-
lamda ve Osmanlı da Evlenme Hukuku,
s 305.
ARADABIR
FERİHA BÜYÜKÜNAL
Hediyelik Eşya
Dünyanın çeşıtli kentlerini turistik amaçla gezen
milyonlarca insan ülkelerine dönerken gördükleri,
etkilendikleri, kısa süreli de olsa soluk aldtklan, fark-
lı toplumların kültürlerine dair birtakırn eşyaları sa-
tın alırlar.
Turizmde deneyımli ulkeler alıcıyı anı eşyalarına
yönlendirirken özenle seçtıkleri, kültürlerine dair
sımgelerı kullanır; metal, kumaş, porselen, ahşap,
cam gibi çeşrtlı malzemeler üzerinde sergiledikleri
bu sımgelerı dünyanın dört bir yanına yayariar.
Örneğın Paris'm Eyfel Kulesı'ni, Italya'nın Pıza
Kulesi'ni ziyaret eden turist herhangi bir obje yeri-
ne, çoğu kez kentın sımgesi kuleleri anımsatacak
hediyelik eşyaya yönelir. Bu bağlamda bilinçli ça-
lışmalar yapan toplumlar tanhlerine, geleneksel kül-
türlerine dair çeşıtli boyut ve malzemelerle ürettik-
leri anı eşyalarını turıstlere sunarken turizm gelirle-
rinin artmasına ve ülkelerinin tanıtımına da aracı
olurlar.
Geziierini tamamlayan turistler yanlannda bel-
geledikleri fotoğraflar, kameralarına çektikleri gö-
rüntülerle birtikte belki bır daha görmeyecekleri o
ülkeye ilişkın simge anı (hatıra) eşyalarla geri dö-
nerler. Evlerinin özel bir köşesinde korudukları bu
objelerin bir kısmını da yakınlarına armağan eder-
ler.
Tarihlerine, geleneksel kültürlerine dair çeşıtli bo-
yutlarda ve malzemede ürettikleri simgesel turistik
anı eşyalan, farklı fiyat ve niteliklerde turistlere su-
nan ülkeler ise gerek ekonomik gerek tanıtım açı-
sından kazançh çıkarlar.
Son on ytldaTürkıye'nin büyük bir potansiyel el-
de ettiği turizm konusu kuşkusuz modern otelcilik
ve rehberlik hizmetleri kadar, hediyelik eşyaya da
uzanmalıydı. Ne yazık ki tarih öncesi çağlara dair
binlerce objeden, koskocaman Selçuk ve Osman-
lı dönemlerinın antik değerlerinden esinlenilmiş iş-
lere Türk hediyelik eşya sektöründe rastlamak
mümkün değildir. Çok az sayıda el işçiliği ile üreti-
lenler konuya duyarlı birkaç turistik butiğin dışında
gözükmezler. Sıkça rastlananlar ise nazar boncuk-
lu. nıteliksiz ağaç oymalı ya da dayanıksız malze-
melerle üretilmiş, estetıkten yoksun, ucuz beğeni-
nin urünleridir.
Nemrut'tan Efes. Karadeniz yaylalanndan Akde-
nizsahillerine, tüm turistik yörelerimizde izlediğımiz
"hatıra" madeni eşya, halı, kilim gibi dokumalarda,
çinide, seramikte ve ahşap oymacılıkta seçilen ko-
nulann yani sıra işçilık, kültürel değer ve kalite, ar-
zu edilenin çok altındadır.
Turizm meslek liselerınde olabıleceği gibi, güzel
sanatlar fakültelerinde ve Turizm Bakanlığı'nca açı-
lacak kurslarda araştırma ve geliştirme yöntemle-
ri ileTürk turistik eşya konusu venlecek eğitimle ele
alınmahdır.
Kırsal kesimde yöresel el sanatlarıyla uğraşanla-
ra verilecek eğitım, saptanan biçim ve tarihsel içe-
riklerle zenginleştirilerek ürünlenn niteliğini yüksel-
teceğı gibi ekonomilerine de büyük kazançlar sağ-
layabilir.
Tunzm Bakanlığı'nın yönlendirerek öncülük ede-
ceği hediyelik eşya konusu, malzemesi bol ülke-
mizde yanşma ve önerilere açık tartışmalarla ele alı-
nırsa kısa zamanda beklenen verime ulaşacaktır.
Eğitimimizin 'Hâl-i Pür-melâli'
Dr. MUHSİNE HELİMOĞLU YAVUZ
S
evgilı ,\li Nesin eğıtim üzerine hazırla-
dığı bır denemesını, 19 Hazıran
1996'da ikı yüze yakın aydına ve sivıl
kuruluşa yoİladı ve onlardan. eylül ba-
şına kadar bu deneme üzerine düşün-
ce ve eleştırilennı bıldıımelennı iste-
dı. Denemenın amacınm da, "Türkiye'
1
de yepyeni
bir eğitim anlaytştiçin toplumsal bir hareket başlat-
mak" olduğunu belırttı. Sonra da aldığı ele^tınler
ve önenler doğrultusunda, bır "Egitim Bildirge-
a"hazırlayıp ımzaya açtı.
Bu bıldırgenın "Kamuoyuna >tektup" bolümü
şöyle başlıyor: "On yıUardan beri, yurdumuzda
uygulanagelmekte olan egitim sistemimizin çöktfi-
ğü bir sır değildir. Kğitim sistemimizbilimdcn ve bi-
Ümsellikten uzaklaşmı^tır. Milli Eğitim Bakanlı-
ğı'nda gericiliğin, yobazlığın ve faşizmin etkisi her
gün artmaktadır."
Doğru söze ne denır... Eğitim MStemımizde bı-
limsellikten uzaklaşılıp gericiliğe öylesine ödünler
verilmıştirkı.ışteyarattığıtraji-komıksonuçlaror-
tadadır.
Ünıversıtede okuyan kızlanmız bile kendılenne
rehber olarak bilimi degil şeyhleri, mollalan seçı-
yorlarsa; cınlerden korkup. cıncı hocalann a^ağı-
lık saldınlanna ses çıkaramıyor, kendi bedenleri-
ne. ınsanlık onurlanna bile sahip çıkamıyorlarsa;
bır cıncıden kurtuluşu bir başka cinciye sığınmak-
ta anyor ve utancın derin bataklıklannda boğulu-
vorlarsa, okullanmızın bu çağdışı eğitim program-
ları ivedılıkle düzeltılmeli. gcrekiyorsaher şey bi-
limin aydınlığındayenıden kurulmalıdır. Yoksa bu
düzen. daha çok KalkancıMar. Müshlm'ler yetışti-
rir \ e daha çok Fadime'ler kurban eder.
Bu eğitim bildırgesinde "Eğitimin Amaeı** da
özetle şöyle sıralanıyor: "Düşüncn.araştıraruincc-
leyen, kuşku duvan. kendisini ve çevresini sorgula-
yan ve eleştiren, günü gününe yaşamayıp hem geç-
ILAN
TÇ
FATTH 4. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Sayı: 199614^
Davacı Naile Kargı vekilı tarafından, davalı Mehmet
Sûreyya Kargı aleyhine mahkememizde açılmış bulu-
nan gaiplik davasında.
tstonbul, Fatıh, Canbazive Mah. Cilt: 012/06, Say-
fa: 73, kütük 507'de nüftısa kavıtlı bulunan Muzaffer
ile Naile'den olma 22.5.1956 D.'lu Mehmet Sürey/ya
Kargı'nın 1990 yılının sonlarında 1991 yılının
başlannda her günkü gibi evden çıktığı ve bir daha da
geri dönmedıeı. Fatih Cumhuriyet Savcıhğı'ntn
1991,3839 say'î ve 1991 1412 karar nolu evrakı ile
havat ve memadı hakkında hiçbir bilgi
alınamadığından. ads geçenin bu sebeple ölmüş ad-
dolunurak gaipliğıne karar verilmesini talep etmiş ol-
makla,
Yukanda ısmi bıldırilen şahsın hayat ve memadı
hakında bilgisı ve görgüsü bulunan varsa, 1 yıllık süre
içmde Fatıh 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1996 i 47
e>as sayılı dosyasına nıüracaatları ılgilılere ilanen
duyurulur. 17.1.1997
Basın-. 3448
BODRUM
GÖKÇEBEL EVLERİ
> Bodrum'a 20 kmyakınlıkta
Bütün su sporlarına elverişli
Dünyanın sayılı büyüklükteki
sualtı müzesine sahip
Manzara kapanma sorunu olmayan
İnşaat kalitesi yüksek
Biyolojik arıtma sistemi
Doğal bitki örtüsü korunmuş
Yüzme havuzları ve geniş sosyal
tesislere sahip
Uygun fiyatlar ve uygun ödeme koşulları
Beş Değişik Villa Tasarımıyla,
Seçkin Sahiplerini Bekliyor.
SHOWPA
(0212)275 55 55
SHOWPA bir SH0W TV kuruluşudur.
Ankara Ofıs : (0312) 419 58 86/87
Izmır Oiıs : (0232) 484 92 96
Bodrum Ofıs : (0252) 316 65 78
SHOWPA ınternet web adresı:
tittp^/www.medyatext.com/showpa
rruşi değerlendiren hem de gelecegi ve gelecegin so-
runlaruu öngörme\e çalışan, kendisinin ve başka-
lannın hakkınıaravan. haksızlıklara karşı gelebile-
cek cesaretc sahip, başkalan mutsuzken mudu o\-
mavan, toplumsal sonımlulugu olan... vb~ Yakla-
şık bir yüzyıl sonra bu yazılı belgeyi okuyan ço-
cuklanmız herhalde. 21. yüzyıla girerken bile bi-
zım eğitim sistemimiz. bu olması en doğal olan
amaçlan bile içermiyormuş da bunlann gerçekleş-
mesı içın uğraş venliyormuş dıyerek, büyük bir
utanç ve şas.kınlık duyacaklardır sanınm.
Çünkü, 1839'da Mustafa Reşit Paşa tarafından
ılan edilen ^Tarırimat Fermanı"nı ilk okuduğum-
da, o çocuk bılincimle nasıl da şasınp kalmıştım.
Fermanın ilk maddesinde herkesin mal, can ve na-
mus güvenliğinin sağlanacağı belırtiliyordu. De-
mek o zamana kadar sağlanmıyormuş. ama nasıl
olur diye donakalmıştım. Sonra da askerliğin bel-
lı bır süreye bağlanacağını. herkesten gelinne gö-
re vergı alınacağını okuyunca yeni bir şaşkınlığa
daha düşmüstüm. Giderek büyüdükçe (keşke bü-
yürrreseydim) • • "Burası
Muş'tur / Yohı yokustur / Gi-
den gehniyor/Acepneistir'* ya
da "Şahan şaltak Osmanb /
Avradı kaltakOsmanlı/Eken-
de yok biçen de yok / yiyende
ortak Osmanlı" dızelerinin,
bu ınsan yüreğinin en duyarlı.
en derin, en kınlgan ve en öf-
keli yerlerinden kopup gelen
türkülerin, ağıtlann öyle du-
rup dururken ortaya çıkmadı-
ğını anladım. Sonra da bunla-
nn tarih içindekı sosyal. kül-
türel. ekonomik boyutlannı
araştırmaya başladım.Yine
bildirgey e dönelim. "Bu Ama-
ca Nasıl Ulaşüır" bölümünden
birkaç tümce aktanyorum:
"Gençler ciddiye ahnmab-
du". (Burada genç sözcüğü,
okul çağında olan ve eğitilen
insan anlamında kullanılmış-
tır) Sonınlan dinJenmeli. so-
nınlanna çözüm aranmahdır.
Cençlere savgı duvulmalıdır,
yankş \apma hakkı tanınma-
lıdır. yetişkinler bilimsel olma-
yan doğrulannı yani inançlan-
nı gençlere benimsetmeye kal-
laşmamahdır, her genç kendi
anadiünde eğitim görebOmeli-
dir, en etkih' ve enjyi eğitim
anaditinde yapıkr. f nKersite-
ler tam özerkliğe kavuşmah-
dır. tmam-hatipokullan kapa-
ülmalıdır. imam vetiştirmek
laik bir devletin görevi değil-
dir. Eğitim herkesin hakkıdır
ve parasız olmalıdır..." Evet,
gelecekte çocuklanmız "De-
mek bunlar da yapılmıyor-
muş" diye utanacajdar. Şimdi
de bildirgenin "Oğretmen"
bölümünden birkaç tümce ala-
lım: "Oğretmenin görevi, öğ-
renciye bilgi aktarmaktan çok,
öğrenciye öğrenmesini öğret-
mektedir. Oğrenci-öğretmen
Uişkisibir ast-üst ili^kisi ohna-
maJıdır. Gerektiğinde öğrenci
de araşOrmalanyla. inceleme-
leriyle, vorumlanyla öğretme-
ne öğretebilir. Oğretmen ve öğ-
renci arasında gûven sağlan-
malıdır. Oğretmen öğrenciye
kütüphaneye gitme, kitap oku-
ma, kitap satınalnıa alışkan-
lıklannı ka/andırnıalıdır.
Derslerde toplumumuz eleşti-
rilmekten çekinilmemelidir.
Oğretmen, başka bir iş >apma-
ya gerek duymadan yaşavabi-
leceği birficretalmaİıdır."
Tüm bunlara bakıldığında.
eğitim düzenımizın l4
hâl-i
pür-melâli'
1
bir kez daha göz-
İer önüne seriliyor. Sevgili
Ali 'nin hazırladığı bu bildirge
her aydından destek görmeli,
ilgili yerlere ulaştınlmalı ve
daha da geliştirilerek ivedilik-
le havata geçirilmelidİT.
Bu ii) hemcn, bugün. ^ımdi
vapılmalıdır. Yoksa yann "çok
geç" olabılır; "oUbilir'* değil,
çok
u
geç" olacaktır.
PENCERE
Selam Sana GüzelgünL
Tansu Çiller artık Şaibe Hanım diye anılıyor. Yol-
suzluklarla gölgelenmiş kişiliğe "şaibeli" denir. An-
cak Tansu Hanırn'a "Rehine Hanım" diyen de var.
Çünkü Necmettin Hoca'nın rehinesidir DYP lide-
ri. Bu durum Şaibe Hanım'ı etkiledi, açılış törenle-
rinde besmele çekiyor, başını tesettüre göre örtme-
ye hevesleniyor. geçenlerde Eyüp'te gösteri nama-
zı kıldı.
Şaibe Hanım "mütedeyyin" biri miydi?..
Yokcanım...
Peki, Şaibe Hanım hidayete mi erdi?..
Bir Müslüman, Hıristiyan olursa "tanassur etti"
denir; bir kâfir Islamt benımserse hidayete erer.
Peki, Şaibe Hanım kâfir miydi?..
Değildi.
Müslümandı, ama din gösterisi ya da gösterişi
yapmazdı; Necmettin Hoca'nın rahle-i tedrisinde
dini siyasete alet etmeyi öğrendi.
Şaibe Hanım bu kez Hidayet Hanım oldu...
Dindar değildi, dinci oldu.
Osmanh'da bile kutsal Müslümanlığın bugünkü
ölçüde pazarlandığı görülmemişti.
21 'inci yüzyıla 3 kala politika tezgâhında din pa-
zarianıyor; inanç borsasında siyasetin bıni bir pa-
ra!.. Her gün politika üretmek için iftar sofralan ku-
ruluyor; reçel, zeytin, ımambayıldı, sarığıburma, ka-
dıngöbeği, vezırparmağı, papazyahnisi, yalancı-
dolma, baklava, börek, kuşsütü üzerine donatılan
sofralarda feleğın çemberinden geçmiş politika
açıkgözlerı toplanıp siyaset cambazhanesinde pe-
rende atarak dinsel gösteri yapıyorlar.
Allah lillah aşkına soyleyin, ıftar sofrasının sün-
netiyle politika arasında ne ilişkı var?..
Politikacılar sözde oruç açmak için iftar yeme-
ğinde bir araya geliyorlar..
Ve üçkâğıt açıyorlar;
İftar değil, iftira sofrâsına dönüşmüş yağlı ve cı-
vık toplantılarda Müslümanlık gösterişi yaparak
hem halkı, hem Allah'ı kandırmaya çalışan siyaset
madrabazlarının utanması sıkılması yok!.. Camide
politika, namazda politika. iftarda politika, sahur-
da politika, mevlitte politika, tekkede politika, ce-
nazede politika, duada politika, oruçta politika, ni-
kâhta politika, tarikatta politika Müslümanlığın kut-
sallığını çamurlara bulamak yolunda gözü kararmış
çıkarcılann mesleği oldu; kızları kadınları becermek
için bile Müslümanlığı kullananlann saymakla bit-
meyecek kadar çoğaldığı toplumda Müslümanlık
elden gitti...
Utanmaz herıflerin ülkesı olduk, bunlar, besme-
leyle hırsızlık yapıp vakfa bağış yoluyla rüşvet alan
kişiler...
Ama Türkiye bu din bezırgânlarına teslim olacak
bir ülke değildtr.
Örnek mi?..
Işte Güzelgün!.
Dinci iktidar, laik cumhuriyet devletinde resrni
dairelerin çalışmasaatlerini '7ftarfopu"nagöredü-
zenleyince, yanıtı kımden aldı?..
Siyasal partiter suspus, liderler edilgin ve ortalık
dumanlıyken' Bartın Adliyesi Yazıişleri Müdürü At>-
durrahman Güzelgün Danıştay'a başvurdu. "Oruç
tutan-tutmayan" ayrımı yaparak "memurian böl-
mek isteyen" dinci iktidara karşı "Ben REFAHY-
OL'un değil, cumhuriyetin memuruyum" diyebi-
len Güzelgün'ün başvurusunu değerlendiren Da-
nıştay "yürütmeyi durdurma" kararı verdi.
Şimdi yobazlar Güzelgün'ü ölümletehdit ediyor-
lar.
Güzelgün'ü savunalım.
Güzelgün'ün Türkiyesi'ni koruyalım...
Selam sana Güzelgün!..
Güzel günlere selam!..
CE ÇAĞDAŞ YAYINLARI
İLHAN SELÇUK
DÜŞÜNÜYORUM
ÖYLEYSE VURUN
300.000 TL. (KDV dah'l
ÇAĞDAŞ YAYINLARI
MENTER ŞAHİNLER
ATATÜRKÇÜLÜĞÜN
KÖKENI, ETKİŞİ
VE GÜNCELLİĞİ
Atatiirkçiiliiğiîn
Kökeni
Etkisi ve
Giinc'elliği