23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 ARALJK 1997 PAZAPTESİ • • • • CUMHURİYET SAYFA HABERLERIN DEVAMI 15 Istanbul Edirne Kocaelı Çanakkale Izmir Manisa Aydın Denizli Y Y Y Y Y Y Y Y 9 4 9 7 17 13 18 17 fURKİ Sinop 13 Adana 18 Samsun 14 Mersin 18 Trabzon Y 15 Diyarbakır Y 8 ' 11Giresun Y 16 Şanlıurfa Ankara 9 Mardin 10 Eskişehir Y 9 Siirt Konya Y 11 Y 10 Hakkâri Sıvas 8 Van Zonguldak Y 10 Antalya Y 18 Kars Bütün bolgeterçok bu- luttu ve yağışlı geçe- cek. Yağışlar yağmur yer yer sağanak, Trak- _ ya, Batı Karadenız'ın ıç Helsinkı AYMUPA K -3 K 2 kesımlen ile Doğu Ana- Stockholm ÇB 4 dolu'nun kuzey doğu- . .r%A — v — T Q sunda karla tanşık L o n d r a Y 1 3 yağmurvekarşeklınde Amsterdam Y 7 olacak. Hava sıcaklığı Brüksel Y 5 yurdun kuzey batı ke- pğpis Y ÎÜ sımlerinde biraz azala- = — f^—«- cak diğer yerlerde de- p o n n v° ° ğişmeyecek. Münıh ÇB 5 Milano Berlın Budapeşte Madrid Viyana Bekjrad Sofya Roma Atina ÇB ÇB Y PB ÇB ÇB PB Y b 1 11 5 -1 -1 12 12 PB 12 Moskova -4 Aşkabat Almatı Taşkent Bakû Bişkek Tiflis Kahire PB PB PB PB PB Y Y 16 -2 13 7 4 13 21 Şam 20 Stslı Bulutlu k Çok bulutlu ı Yağmurtu > Gok gürulMJ AYDINLANMA EMRE KONGAR Huntington'un Beştirisi Huntington'un son derece aynntılı dipnotlan- mış ve pek çok örneklerte dolu kitabı, çok etkile- yici olmakla birlikte, ilk bakışta bile göze çarpan bazı eksiklik ve tutarsızlıklaria dolu. Birinci olarak; dine ve kültüre büyük önem ver- mesine karşın, tanımlanan uygarlıklann temel ni- telikleri ne din, ne mezhep, ne ırk, ne de milliyet bazında aynı. Bir başka deyişle, Huntington'un sınıflaması birörnek bir kültürel ölçüte dayanmıyor. Kimi zaman Islam uygarlığı adı altında aynı din- den olan, ama birbirinden çok farklı nitelik taşıyan ülkeleri aynı gruba koymuş, kimi zaman da aynı dinden olan Hıristiyanlan farklı gruplara ayırmış. Oysa din bazında bir karşıtlık ya da beliıieyicilik söz konusu olsaydı, en azından Musevilik, Hıris- tiyanlık ve Müslümanlık gibi üç büyük semavi din ve Budizm ya da bunlann mezhepleri, farklılık öl- çütleri olarak kullanılmalıydı. Ikinci olarak; saydığı uygarlıklar çerçevesinde (Türkiye ile übya veya Iran gibi ya da birbirleriyle yıllarca savaşmış olan Iran ve Irak gibi) birbirine hiç benzemeyen toplumlar, aynı uygarlık içinde görül- müş. Buna karşılık birbirine çok benzeyen toplumlar da (özellikle Uzakdoğu'nun Budist toplumlan ve Batı'nın Hıristiyan toplumlan gibi) farklı uygarlıklar içinde birbirine karşrt olarak alınmış. Üçüncü olarak; Huntington, kültürleri birbirine benzer ülkelerin ittifak yapacağını söylerken çok basit birgerçeği, uluslararası ilişkilerde, çıkarlann, her türtü duygunun önüne geçtiği gerçeğini göz ar- dı etmiş. Tüm tarih bize devletlerarası ilişkilerde duygu- lann ve kültürel kimliklerin değil, çıkarlann daha önemli rol oynadığını öğretmiyor mu? En son Iran-lrak savaşı bunun son örneklerin- den biri değil mi? Niçin 21. yüzyıl, bu ilkenin değişmesine ve "kül- türel kimlik" adı altında son derece muğlak bir öl- çütün, uluslararası çıkarlann, özellikle de ekono- mik ulusal çıkarlann önüne geçmesine neden ol- sun? Dördüncü bir nokta Huntington'un, kültürel ant- ropolojide, uygarlıkların birbirlerini etkilemelerini açıklayan "akkültürasyon" ve "inkültürasyon"de- nilen, "kültürleşme" ve "kültürienme" süreçlerini göz ardı etmesidir. -^Birbirleri ile temastaolan uygarkklar ya da küU türler, zamanla kaçınılmaz olarak birbirlerini etki- ler ve birbirlerinden etkilenirler. Böylece gittikçe birbirlerine benzemeye başlarlar. Bu nedenle de pek çok kültürü ya da uygarlığı çok kesin çizgiler- le birbirlerinden ayırt etmek olanaksızdır. Orneğin Batı uygarlığı ile llatin Amerika uygarlığının ortak yönleri, farklılıklarından daha fazla değil midir? Beşinci olarak; Batılılaşma ile modernleşme (çağdaşlaşma) aynmı, hem net değil hem de an- laşıldığı kadanyla, modernleşmeyi, sadece teknik olanaklann kullanılması olarak kabul etmesi doğ- ru değil. Yeni çölde, elindeki bilgisayarla sakat bir din ve yanlış bir Allah anlayışına dayalı olarak kellesini ke- seceği insanlan izleyen, deve üstündeki bedevi, modern midir? Altıncı bir nokta ise doğrudan doğruya Türkiye örneğinin yanlış yorumunda ve aynca bu yoru- mun statik karakterinde yaüyor. Huntington, modemleşmenin Batılılaşma olma- dığını söylüyor ve ne denli modernleşirse modern- leşsinler, farklı uygariıklardaki toplumlann uygar- lık değiştiremediğini ve Batılılaşamadığını belirti- yor. Hatta bu nedenle, bir de "bölünmüş ülkeler" listesi veriyor. Her modemleşmenin, zorunlu olarak Batılılaş- ma olmadığı, daha doğrusu, modernleşen ülkele- rin, kendi öz kültürlerini de bir ölçüde koruyarak değiştikleri bir gerçek. Fakat belli bir teknolojik düzeyin, zorunlu top- lumsal ve kültürel değişmeleri de birlikte getirdiği ve bu "birömekleştirici" etkinin tüm kültürleri bir- birine yaklaştığı da ayn bir gerçek. Türkiye acaba şu anda hem kültür hem de uy- gariik olarak yani hem yerel hem de evrensel ola- rak Suudi Arabistan'a ya da Iran'a mı daha yakın, yoksa, Batı'ya m\? Aynca Türkiye toplumu nereye doğru değişi- yor? Irak'a ya da Libya'ya doğru mu yoksa Fran- sa'ya ya da AJmanya'ya doğru mu? Işte tam bu noktada Huntington'un toplumsal değişme sürecini yadsıyan ve toplumlan statik, (hem durgun hem de durağan) varfıklar olarak gö- ren çözümlemesinin yanlışlığı da ortaya çıkıyor. 1923'ten beri hızlanan bir biçimde, aslında kö- kü 1800'leredayanan birmoderîeşme projesi, Tür- kiye'nin gündeminde. Bu proje hiç kuşkusuz Türkiye'yi. kendi kültürü- nü de koruyarak Batı dünyasının bir parçası yapa- cak. Bu süreç belki, Avrupa Birliği ile değil, Japonya ile bütünleşerek gerçekleşecek, ama mutlaka ger- çekleşecek. Huntington'un görüşlerinin eleştirisi bitmedi, a- ma yerimiz bitti. Devamı haftaya. Medya notu: Televizyonlanmız, gerçekleştirdik- leri büyük atıbmlarla (!) her yaşta ve her kültürde- ki insana bir şeyler öğretmeye (!) devam ediyor. Ör- neğin ben, bütün vücudunu saran sımsıkı bir elbi- se giymiş sekiz-dokuz aylık hamile bir kadının "showyaparken" ne denli rahatsız edici görüne- biieceğini, ancaktelevizyon sayesinde, geçen haf- ta öğrendim. Çünkü hamileliğini ve doğumunu pa- ra kazanmak uğruna sahnede bu biçimde kulla- nan bir kadını daha önce hiç görmediğim için bu denli rahatsız olunabileceğini de bilmiyordum. Yi- ne de ekranda o denli rahatsız edici işler yapan er- kekler var ki acaba bu hanım da "eşitlik uğruna" hoş karşılanabilir mi diye düşünüyorum. e-posta: Emre.Kongar (« raksnet.c m web safyası: http://remzi.com.tr/yazar.htnril Yüzde 30luk zamma protesto Haber Merkezi- Kamu Emekçi- leri Sendikalan Konfederasyonu, (KESK) dün bütün yurtta "Yüzde 30 DeğiL,Toplusozkşme" mitingi dü- zenJedi. Istanburdakı mıtingde ko- nuşan KESK Genel Başkanı Siyami Erdem, 11 Aralık Perşembe günü iş bırakma eylemi yapacakJannı belir- tirken Şanlıurfa'daki mitinge valılik, "ülkenin bölünmez bütünlüğünü bo- zabüeceğj" gerekçesiyle tan verme- di. Istanbul Beyazıt Meydanı'nda sa- at 12.00 sıralannda toplanan binJer- ce kamu çalışanı, KESK'e bağlı sen- dikalann pankartlan altında tram- vay yolundan Sultanahmet Meyda- nı'na doğru yürüyüşe geçti. Çevik kuvvet polislerinin güvenlik kordo- nu arasında yürüyen kamu emekçi- leri, "Çeteler halka hesap verecek", "Ssvaşa değfl, eğtâme bütçe", "Yüz- de 30 zamlar kader değadir", -Söz, yetki karar. çansanlara" ve "Susma, sustukça sıra sana gelecek " slogan- ian atarak 55. hükümetin yüzde 30'luk memur maaş zammını pro- testo etti. Yürüyüş nedeniyle tram- vay seferleri aksarken duraklarda bekleyen yurttaşlar, kamu emekçile- rini alkışlayarak destek verdı. Fet- huDah Gülen'e aıt FEM dershanesi- nin balkon ve camlanna çıkan öğ- renciierin bozkurt işareti yapması, yürüyüşe katılan üniversite öğrenci- leri tarafindan yuhalandı. Sultanah- met Meydanı'nda basın açıklaması yapan KESK Genel Başkanı Siyami Erdem, 8 yıl önce kurulan KESK'in banş, özgürlük, demokratik haklar ve grevli, toplusözleşmeli sendıkal haklar ıçın yürüttüğü mücadelenin bugün de sürdüğünü \ urguladı. 1998 bütçesınden kamu emekçi- lerine aynlan payın düşüklüğıine de- ğınen Erdem, "Bütçe bizim için bü- yük bir çöküntüdür. Sefalet zammı- nakarşjtoplusözleşnx»taJebimiridu- yurmak için Türkiye geneünde ey- lemler yapacağız. 11 Aralık Perşem- be günü iş bırakma e> iemini hayata DISK 6 îş, ekınek, gelecek' için yollarda I Bastara.fi. 1. Sayfada dığını vurguladı. Budak, işkolu ve işletme barajlan ile üyelik ve istifa için istenen noter şartının sendikal örgütlenmenin önünde büyük engeller oluşturduğunu kaydetti. DÎSK Genel Başkanı Budak, grev prosedürünün işve- rene grevi etkisiz kılmak için her türhl olanağı sağladığını belirte- rek grev sırasmda işyerinden hammadde çıkanlması, sokulma- sı ve bu uygulamalar sonucu üre- tim faaliyetine olanak tanınma- sının grevleri kırmanın bir yolu olarak kullanıldığını söyledi. Sorunlan çözmesi gereken si- yasetin tümüyle tıkanmış durum- da oldugunu, siyasetçinin toplu- mun beklentilerini karşılayacak çözüm üretmekten uzak olduğu- nu savunan Budak, parlamen- tonun bütün toplumun beklentisi olan dokunulniazlıklar konusun- da adım atamadığını kaydetti. Bu- dak, işsizlik ve hayat pahalıhğı baskısı altında ezilmiş olan toplu- mun giderek gelecekten de ümi- dini kestiğiııi ileri sürerek şunla- n söyledi: "Toplumun en koby örgütlenmesi gereken kesûni olan i^fler,yani üretenler scndikalaşa- mıyor. Çünkü,scndikalaşma ana- yasal bir hak oimasma karşın. 12 EyfüJhukukunungetiniiğiyasak- lar ve işverenlerin kaü tutuinu so- nucu Gflen engettenhor. Yalmzca son fld yılda DİSK'li olmak iste- diklcri için işten atüanişçilerin sa- Sorunlar var_ SKasef akanraış, topiunı sh-asetçiye güvenmiyor, Üİ- ke mafyacüann efine teslim edü- mek üzere,Bütünbu ohımsııduk- lar karşsında seyirci kafana>'aca- ğız. Biz bu topraklarda \uşayan- lann yarattı^u toplumun bağrm- dan çıkan bir örgüt olarak. Tür- kiye'nin üretenieri olarak, siyase- te müdahale etme>i bir görev- bi- liyoruz. tstanburdan AÖkara'ya yürüyoruz. tşsizliğin azabnas, iş- ten aühnalann son bulması,hayat pahahhğuıa, zamlara karşı. iş, ek- mek ve gelecek için yürüyoruz." Gazeteciler Fatih Altavh, Bekir Coşkun, sanatçı ve yazar Zülfii Livaneii ile çok sayıda Istanbul milletvekili yürüyüş sirasında DlSK'in yanındaolacaklannı bil- dirdiler. Petrol-tş ve Atatürkçü Düşûn- ce Etemegi ile çok sayıda sendi- ka ve kitle örgütü temsilcisi de yürüyüşe destek veTdiklerini açıkladılar. geçireceğiz. Emekçüer, meydanlan demokrasi şölenine çevirecek" dedi. Şanlıurfa'da valiliğin izin verme- mesine karşın KESK'ın eylem tak- vimini işleteceğine ilişkin karan, po- lisi alarma geçirdi. Sabahın erken saatlerinden ıtibaren belediye bina- sı karşısındaki Tarım Gıda-Sen Şu- besı'nin bulunduğu çevrede geniş önlemler alan polis, kentin gıriş çı- kışlannı da denetim altına aldı. KESK Genel Sekreten Faysal Öz- çiftyaptığı yazılı açıklamada, KESK Şanhurfa Platformu'nun düzenle- mek ıstedıği "Yüzde 30 DeğiL Top- lusözkşme" mıtmgınm "ülkenin bö- lünmez bütünlüğünü konıma" ge- rekçesiyle engellendiğini belirterek şunlan söyledi: "Oysaki KESKola- rak bize dayaülan yüzde 30"luk sefa- let ücretini kabul etmemek ve grevli, toplusözkşmeü sendikal hak ve öz- güriüklerimizi sa\unmak için, ülke- nin dört bir \amnda kasun ayından itibaren bildiriler, afişler, basın açık- lamalan. oturnıa eylemleri miting- ler ve benzeri etkinlikler hayata ge- çirihnekte, hükümeti uyaraıa ve ka- muoyu oluşturma faaliyetierini ger- çekleştirnıekteviz. Tüm bunlaryaşa- nırken söz konusu faaliyetlerin Şan- lıurfa'da engeflenmesi nasıl izah edi- lcbilir. Başbakanlık genelgesinden sonra Şanhurfa'da gelişen bu durum keyfi uygulamanın bo\ utlarını daha açık göstermhor mu? r Sınop'ta ise KESK'e bağlı 9 me- mur sendikasınm binlerce üyesi dün saat 12.00'deTuzcularCaddesi'nde toplandı ve Uğur Mumcu Meyda- nı'na kadar yürüyüş yaptı. Mey- danda toplanan memurlar burada hükümetin uygulamalannı slogan- lar atarak protesto ettiler, halaylar çektiler. Anlaşmazhk vergî refortnunu tıkadı • Baştarafı 1. Sayfada kanlmasını istiyor. Türkiye'detop- lam vergi gelirlerinin yüzde 50'si- ni ödeyen çalışan kesim temsilci- leri, vergi alanında reform yapıla- rak ücretliler üzerindeki ağır yü- kün hafıfletilmesini ve sermayenin de vergilendirilmesini istiyorlar. 1998 bütçesinin yüzde 4O'ı, topla- nan vergi gelirlerinin de yüzde 70'e yakın bölümü faiz ödemelerine ak- tanlırken Türk-Iş, "böyle bir or- tamda reform >apılarak \çrgi gelir- lerinin arttınlmasının sonuç ver- meyecegine, faiz ödemeierinin ya- kın bir zamanda tüm vergi geiinni yutacağuıa" dikkat çekiyor. Gelir vergisinin yandan fazlası- nı ödeyen ücretlilere, ulusal gelir- den yalnızca yüzde 22 oranında pay bırakılırken hizmet için kulla- nılması beklenilen vergiler serma- yeye aktanlıyor. Sanayi üretimin- deki 500 büyük kuruluşun kârlan- nın yandan fazlası "faaliyetdışıka- zanç" adı altında görülen büyük öl- çüde faiz gelirlerinden oluşuyor. Hükümetin vergi reformu ise üc- retlilerden alınan gelir vergisinde- ki düşüşe karşılık, sermayenin öde- diği kurumlar vergisinde de indi- rim öngörüyor. Kamu açıklannm nedeni olarak gösterilerek özelleştirilmeleri iste- nilen KİT'lerin ise verimlilikJeri giderek artıyor. Hükümet, enflas- yonla mücadelesini KTT üriinleri- ne zam yapmamaya dayandırabilir- ken 1998 bütçesine bu kuruluşlar- dan 241.7 trilyon lira gelir tahak- kuk ettirmeyi planlıyor. Pefrol-Iş'in "500 Büyük Firma- nın Öteki Yüzü" ba^lıkh araştır- masında, bu fîrtfîaTarirrekonomi- ye katma değer sağlamayan, üret- meden alınan ürünlerin satış oranı- nın, üretim sonucu elde edilen ürünlerin satışının yüzde 27'sine çıktığı belirtildi. Raporda, 1996 yı- lında bu fırmalann sanayi kârlan- nın içinde faaliyet dışı kârlann yüz- de 53'e çıktığına dikkat çekilirken kamu kesiminin 1996 yılmda 500 büyük firmanın yarattığı gelirin yüzde 55.3'ünü oluşturduğu vur- gulandı. Yaratılan gelırden alınan pay. 1996 yılında ücretlilerde yüz- de 17. 2'ye düşerken 449'u özel, 51 'i kamuya ait olan 500 büyük firma için ise yüzde 82.8'e yüksel- diği kaydedildi. Hükümetin 1998yıhprogramın- da, KlT'lerin bu yıl içinde 428 tril- yon lira fazla verdiği ve bütçeye de 126 trilyon lira gelir aktardığı göz- ler önüne seriliyor. Türk-lş'in 1997 yılhğında KİT'lerin 1994 yılı itiba- nyla gayri safı ulusal gelirin yüz- de 14.1 'ini ulaştırdığına dikkat çe- kilirken aynı yıl içinde toplam ver- gi gelirleri içindeki payının da yüz- de 63'e çıktığı vurgulandı. Raporda, bunalım yılı olan 1994'te KlT'lerin Hazine'nin en büyük destekçisi olduğu belirtile- rek "Son ydlarda yamızca özelleş- tirmeyk' anıbr haJe gelen, aleyhle- rinde kamuoyu oluşturma çabala- n yoğunlaşırken, ekonomiyeyük ol- duklan kldia edilen KİTİer ülke- deki vergi gelirlerinin büyük bölü- münü sağtamalannın yani sıra ku- rumlar vergisinin de önemli bölü- münü ödemektedirler" denildi. . Stratejik önemi olan santrallar, maden ocaklanna kadar vardınlan özelleştirilmeler, mahkemelerin ip- tal kararlanna karşı gerçekleştiril- meye çalışılıyor. Sermaye keşimi, hükümetin ANAP kanadı ve Özel- leştirme Idaresı Başkanlığı, KİT'lerin bir an önce özeileştiril- melerini isterlerken sendikalar di- renişe geçtiler. Işçi kesimi temsil- cileri, özelleştirmelerle "işten çı- karmalann ve işsiziiğin yoğunlaştı- ğınu tekellerin oluştuğunu, ücretie- rin düşürüldügünü, sendikasızlaş- tırma ve taşeronlaştırmanuı yay- gmlaştınldığmı" vurgulayarak KİT'lerde gerçekJeştirilecek refor- mun "peşkeş gibi saüşlar" yerine kârlılıklannı arttırmaya yönelik ol- ması gerektiğını savunuyorlar. Sermayeden faiz baskısı • Baştarafı 1. Sayfada da faiz gelirlerini arttıran ve 1996 yılında 500 bü- yük finna için bu oranı yüzde 53'e çıkaran serma- ye kesimi, 1.5 milyar lirayı aşan faiz gelirlerinin Mart 1998'de beyan edilerek vergilendirilmesine ilişkin düzenlemenin uygulanmaması için baskı ya- pıyorlar. Buna gerekçe olarak, paranm dışanya ka- çacağını; iç borçta tıkanıklık yaşayan ve dış borç bu- lamayan Türkiye'de sıcak paraya dayalı politikala- nn önem kazandığını gösteriyoriar. İstanbul Men- kul Kıymerier Borsası "nın da, bu yasanın uygulan- masından olumsuz etkileneceği iîeri sürülüyor. Maliye Bakanı Tetnizel, bu yasanın 1995 yılın- da ç tktıgını, 1997 yılında uygulamaya konulduğunu ve bu yıl içinde tüm işlemlerin buna görc düzenlen- diğini vurgulayarak, geri dönüş olamayacağını bil- dirdi. Sermaye kesiminin, REFAHYOL dönemmde fa- izlere vergilendirmenin uygulanmayacağı yönünde güvence ahndığı gerekçelerine. "Bu yasa ancakye- ni bir yasayla yürürlükten kaMınlabüir. Parlamen- tonun yetkisindeki bir konu hakkında kimse güven- ce veremez. Verflmişse tophunu aldatmıslardır" ya- nıtı veriliyor. Küçük mevduat sahıplennın bu yasa gereğiyle ödediklen stopajlan geri alacaklan, bu nedenle de onlann haklan gasp ediierek, faizleria vergilendirilmesinden vazgeçilemeyeceği belirtili- yor. Küçük tasarruf sahiplerinin başvurusu sonu- cunda yasanın uygulanmaması için çıkanlacak ya- sanın iptal edilebileceği kaydediliyor. 16 Mart sanım Bakû darbecisi K -I Baştarafı 1. Sayfada Istanbul Üniversitesi öğrencilerinin üzerine 16 Mart 1978 günü bomba atıl- ması ve öğrencilerin silahla taranması olayının planlayıcısı ve azmettiricisi olarak 1992 yılından bu yana Istanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafindan aranan eski polis Mustafa Doğan'ın, Azerbaycan darbesinin planlandığı dö- nemde Azerbaycan'a gittiği belirlendi. Mustafa Doğan'ın sahte Azerbaycan pasaportuyla bu ülkeye gittiği dönem- de, Azerbaycan'da özel savaş teknikle- ri uzmanı Harry Aderholt, yine özel savaş uzmanı Richard Secord tarafin- dan kurulan Mega Oil adlı Amerikan petrol şirketinin petrol işi yaptığı sap- tandı. Şirket kuruculanndan Richard Se- cord'un 25 adamı ile birlikte Azerbay- can'daki dört kampta Türkiye'den gi- denlere özel savaş eğitimi verildiği Türk ve Azeri makamlan tarafindan biliniyordu. Richard Secord, bir kok- teylde Özer ÇiDer'le tanıştınlmıştı. Darbecilerden Ruşen Cevadov'un Ankara Stad Oteli'nde Mehmet Ağar, Kemal Yılmaz, İbrahinı Şahin ve Kor- kut Eken'le buluşmaları aynı döneme rastlıyor. Istanbul Üniversitesi önünde öldü- rülen yedi gencin avukat olan arkadaş- lan, 16 Mart katliamı davasmm peşini bırakmayıp Mustafa Doğan'ın adım ortaya çıkardıklan 1992 yılının bahar aylannda, katliam sanığı Doğan'ın Pendik Kurnaköy'deki Baybora çiftli- ğine yerleştiği ortaya çıktı. Baybora çiftliğinin sahiplerinden, koyu MHP'li Kemal Öktem'le tanışıp aricadaş olan Mustafa Doğan 'ın ciğerlerinden rahat- sız oldugu, çiftlik havası iyi geleceği için Kemal Oktem tarafindan çiftliğe davet edildiği, 1997 yılı Ocak ayında çiftlikle ilgili soruşturmanın ifadele- rinden saptandı. Kemal Öktem'in kız kardeşi, Mustafa Doğan'ın imam ni- kâhlı eşi Benginur Öktem'in Pendik jandarmasına verdiği ifadede, katliam sanığı Musîafa Doğan'ın Azerbaycan macerası şöyle anlatılıyor: "Mustafa Doğan'ın 1980 sonrasıpo- lislikten abldığım bilhorum, ancak hangi suçtan. neden anldığını bilmiyo- rum. Bir pazar günü bana, 11 Temrauz 1993 günü beyaz bir taksi gelecek, ge- lince bana haber verirsin, dedi. Taksi o gün geunedL Ertesi gün kendLsi kalkb gittL Bir daha kendisinden haber ala- madım. Ancak kendisine daha önce pa- saport çıkarmışü. Pasaportu çıkardık- tan sonra memleketi olan Adana'ya an- ne ve babasının yanına, onlann nzası- nı aunayHgitn. Azerbaycan 'a savaşmak için gjdecekti." Mustafa Doğan'ın ımam nikâhlı eşinin "kendisine pasaport çıkartü" dediği pasaportlann niteliğini ise çift- lik sahibi Kemal Öktem'in eniştesi Muzaffer Eke şöyle açıklıyor: "Mus- tafa Doğan'ı elinde Azerbaycan pasa- portuyla gördüm. Ben ,\zerbajcan'a gideceğim diyordu." Mustafa Doğan'ın sanığı olduğu 16 Mart davasının avukatı Cem Alpteldn, Mustafa Doğan ve Kemal Öktem'in Azerbaycan'a gidiş tarihlerine dikkat çekerek şöyle konuştu: "Mustafa Do- ğan, 1993 Temmuz ayında Azerbay- can'a gidiyor. Bu dönem Azerbaycan darbesinin hazıruklannınyapddığı dö- nemdir. Eşinin ifadesine göre Kemal Öktem 1995 yıhnın ilk a>lannda gidi- yor. Azerbaycan darbesinin tarihi 15 Mart 1995'tir. Yani darbe strasmda her ikisi de Azerbaycan'da. Mustafa Doğan 16 Mart katttamı- nın planlayıcıSL Kath'amda kullanılan patlayıcılar, Abdullah Çatlı'mn esra- rengiz yüzbasıdan aldığı ve sanıklara verdiği patiayıcılar. Yani bağlanö ta 1978'lerden gelhor. .Azerbaycan dar- besinin planlayıcılanndan biri Abdul- lah Çatiı ve 1978'deki adamı Mustafa Doğan yine onun yanında. Azerbay- can'da_." Baştarafı 1. Sayfada nın yakınlanndaki Zap, Haftanin ve Pirbela'da ope- rasyonlannı sıklaşûrdı. Pirbela ve Haftanin'de şu ana kadar 17"ye yakın "bü- yük" sığınağın ortaya çıkar- tıldığı bildirildi. Haftanin yakınlannda yer alan Bego- va kasabası çevresinde bulu- nan IKDP karakollanna P- KK'liler tarafindan önceki akşam yapılan saldınlar sı- rasında 5 peşmergenin öldü- ğü bildirildi. Askeri operas- yonun, Süleymaniye kentin- de IKDP dışındaki 16 Kürt parti ve örgütünün katılı- mıyla düzenlenen "Kürt UlusalKongresTne hazırlık konferansının yapıldığı gü- ne rastlaması da dikkat çek- ti. Aralannda PKK ile Sür- günde Kürt Parlamento- su'nun temsilcilerinin de y- er aldığı toplantıya çeşitli Kürt örgütleri kahldı. Öte yandan Iğdır'ın Taş- lıçay Köyü kırsalında gü- venlik kuvvetlennin ger- çekleştirdiği operasyonda 4 terörist öldürüldü, 3 kişi de vakalandı. G U N D E M MUSTAFA BALBAY • Baştarafı 1. Sayfada yesindeki bu Türkçe hatasına üzüldüğümüzü vurgu- layıp kuruttaya girelim. 14 Kasım 1985'te DSP yoluna koyulurken Ecevit- ler'le ilgili duygulann ortası yoktu. "Birbölen" adını takıp nefret edenler... "Karaoğlan neredeyse oradayız" deyip lider par- tisine kayıtsız şartsız destek verenler. Siyasi yasaklann kalkmasından sonra genel baş- kanlığı eşi Rahşan Eceviften devralan Bülent Ece- vrt, 12 Eylül sonrası ilk katıldığı 1987 seçimlerinde yüzde 8 oy alıncaTBMM dışında kaldı. DSR 20 Ekim 1991 'de yapılan erken genel seçimden yüzde 10 oy ve yedi milletvekiliyle çıktı. DSP'nin milletvekili traftği bu tarihten itibaren sü- rekli değişti. Yedjj üçe indi. Ecevit'in yanında sade- ce Hüsamettin Ozkan ve sonradan "çile çiçekleri" adını yakasına takıp partiden aynlan ya da ayırtılan Erdal Kesebir kaldı. '95 seçimleri öncesinde ise Ecevit, CHP'ye yöne- lik çağn yaptı: "Namuslu olanlara kapım açık..." Kapıdan 17 kişi girdi, DSP seçimlere ramak kala grup kurdu. 24 Aralık 1995 erken genel seçiminden merkez solun en büyük partısi olarak yüzde 14 oy alarak 76 milletvekiliyle çıktı. Ecevit çevresınin iddiası şu: "7995 seçimlerinden hemen sonra Ecevit kapıyı açsaydı, CHP'den en az on kişi gelirdi, açmadı." Zamanla tersı oldu. Aradan iki yıl geçti. 13 kişi par- tiyi değişik nedenlerle terk etti. Şimdi 63 milletvekili var. DSP tarihini özetledikten sonra soralım: - Ecevit'i duygularla mı değerlendirmek gerekiyor gerçeklerle mi? Duygular dersek olumlu-olumsuz söylenecek çok şey var. Bunu okuyucunun kalbine bırakıp beynine gelelim. Çok geriye gitmeden, gelinen sürecin baş- langıç noktasını DSP'nin kurulduğu tarih olarak alır- sak Ecevit 12 yıldır hemen hemen aynı siyaseti uy- guluyor. "Ben öuyum'diyor, "Bunu kabul eden ge- lir, etmeyen gelmez." Türkiye'nin böyle bir lüksü var mı yok mu ayn ko- nu. Ama, DSP bugün merkez solun birinci partisiy- se Ecevit'in tutumunu onaylamayanlann ona kızmak yerine doğrusu neyse onuyapmalan gerekiyor. Hem yapmam hem kızarımla vanlacak bir yer yok. Kururtaya ulaşma çilesi... DSP'nin Türk-Metal Sendikası salonundaki kurul- tayı adı gibi olağandı. Kurultay misafirleri ve gazete- ciler "çile çiçekleri" gelir mi gelmez mi sorusuyla yo- la çıktılar ama asıl çileyi kendileri çekti. Zira kurultay ulaşılmaz hale geldi. Başkentteki yağmur, kurultay yolunda çamura dönüşünce salona ulaşmak için "özelmisafır kartı"n\n yanında kararlıhk gerekiyonju. Ecevit'in konuşmasının siyasi yani ûç bölümden oluşuyordu: - Parti içindeki durum. - Hükümette yaşananlar. - CHP... Parti içini şöyle yorumladı: "Meclis'te azalıyoruz ama toplumda çoğalıyoruz." Bunun Türkçesi şu: "Giden gider, kalan sağlar bizimdir." DSP'li bakanlar Ecevit'ten tam puanı almış görü- nüyordu. Ankara kulislerinde bizim de sık sık tanık olduğumuz söz şu: "DSP'li bakanlar ANAP'ınkilerden dûrüst" Bu düşünceye biz de katılıyoruz ama, dürüst ol- mak tek başına yetmiyor. Süreç, toplam başarısızlı- ğın faturasını iktidar ortaklarına sayıyla zrt oranda çı- karabilir. önemli bir böiüm de CHP'ye aynlmıştı. Salonda- ki kalabalık Ecevit'in düşüncelerine, "Vurvurinlesin, Deniz Baykal dinlesin" sloganıyta eşlik etti... Baykal dinliyor muydu bilmiyoruz... Bugünlerde Moon Tarikatı'yla din'leniyor da... iktidar hareketsiz AÜER Başbakan Mesut Yılmazın Güneydoğu gezısı sırasmda yaptığı "ulus-de\1et tanımı" ile MGK Sıyaset Belgesi'nin "yerdkültürteringeuştirihne- sini'' isteyen yaklaşımını de- ğerlendiren siyasiler ve bilim adamlan. devletin zirvesinde, Kürt sorununun demokratik çözürnü için yeni yaklaşımlar benimsendiğini belirttiler. Gazetemize değerlendirme- lerde bulunan siyaset bilim- cilerve politikacılar, siyasi ik- tidann, devlet zirvesindeki yeni yaklaşırm hayata geçir- mekten uzak oldugunu vur- guladılar. Galatasaray Üniversitesi Ögretim Üyesi Prof. Dr. Sü- heyl Batum, devlet zirvesinde yeni yaklaşımın, terörün kont- rol aİtına alınmasıyla birlikte artıkkültürel yasaklann kaldı- nlmasını amaçlar gözüktüğü- nü söyledi. Prof. Batum şöy- le konuştu: "Kültürel haklar mutlaka bütün insaniann in- san olduğu için sahip oidukla- n şe>lerdir. Bunu kültürel alanda mıraaka ve mutlaka - yani bunun başka yolu yok- gerçekleştinnemiz lazun." tÜ Sıyasaj BilgilerFakültesi Öğ- retim Üyesi Prof. Dr. Bakır Çaglar da sıyaset belgesinde yerel kültürlerin gelistirilme- sinin istenmiş olmasını çok önemli bulduğunu söyledi. Çağlar şöyle devam etti • "Bu, bölgeselihtiyaçlann co'aplan- dmlmasıyta sınırtı inLsiyarifler kurulabilir demektir. Yani dfl- selsorun. kültürelsorun, kim- liksorumı potitikleşıneden çö- zülecek. Ama bunun öcesinde Avrupa Konseyi'nin kabul et- tiği ve şu anda birçok ülkenin imraladığı 'ulusal azınlıklar çerçeve sözleşmesi' var. MGK karan, biraz da bu söz- leşmenin etraftndan köşesin- den dönerek çözüm bulma arayışıduf Koç Üniversitesi Ögretim Üyesi Prof. Dr. iherTuran ise gehşmelen "Soruna mevcut vaklaşımı aşan yeni bir \akla- şunuı genrihnesûıin biMndne vanlnuş olduğu gözüküyor" sözleriyle yorumladı. CHP Milletvekili Ercan Karakaş, Başbakan Yıl- maz'ın söyledikleriyle ile MGK siyaset belgesinin di- rektifi yan yana getirildiğin- de. sorunun bugüne dek gö- riilmeyen boyutunun artık devlet zirvesinde de görülme- ye başlandığının anlaşıldığını kaydetti. lşçı Parhsı Genel Başkanı Doğu Perinçek. siyaset belge- sındekı düzenlemenin Kürt sorununda demokratik çözü- me yönelışi ifade ettiğinı, an- cak PKK'nin büyük devletle- rin sorunamüdahalelerini kış- lartan uygulamalannın bu yö- nelişe engel oldugunu savun- du. HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak ise bu denli önemli bir sorunun "ohımlu unsurlar tasısa büe" gizlı bel- gelerde yer almasına sıcak bakmadıklannı kaydederek "OnemB ofeuı sorunla ilgiligö- rüşlerin kamum'u önünde açıkça dik getirümesidir*' de- di. Bozlak, sorunun çözümü- ne ilişkin hükümetten hiçbir mesaj almadıklannı da ifade etti. Hükümetin büyük ortağı ANAP Genel Başkan Yardım- cısı Yıhnaz Karakovunlu ve Devlet Bakanı Cavit Kavak konuyla ilgili sorulanmızı ya- n'tlamaktan kaçındılar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear