29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6AĞUST0S1996SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Kunstmuseum Düsseldorf, bir retrospektif sergiyle Otto Piene'nin yüzden fazla çalışmasını sanatseverlere sunuyor Isiğa adanmış 40 ydbk sanat seraveııi NEGVIİ SÖNMEZ DLSSELDORF-1I. Dünva Savaşı'ndan sonra kendine yeni bir kimlik arayan çağdaş Alman sanatının uluslararası alanda kabul gören ilk atılımını 1957 yılında Düsseldorf'ta kurulan Zero grubu gerçekleştirmiştir. Otto Piene, Heinz Mack ve Cünter Uecker'dan oluşan bu grup. sanatla teknoloji arasındakı yeni birlikteliği öneren felsefesıyle. kısa bir sürede tanındı ve 1966"ya dek sürdürdüğü deneyleriyle özeİlikle "ışık-hareket" temalannı ele alan çalışmalanyla, elektronik gelişmelere dayanan yeni bir estetiğin kapılannı araladı. 1928 yılında doğan Otto Piene. Zero grubunun kurucu üyesı olmasının dışında özeİlikle Amerika'daki sanat okullarında sürdürdüğü araştırmalan sonucunda akla hayale gelmedik projelen gerçekleştiren bir sanatçı. Kunstmuseum Düsseldorf. düzenledigi geniş çaplı retrospektif sergiyle Piene'nın tüm dönemlerine ait birbınnden farklı 100'den fazla çalışmayı sanatseverlere sunuyor. İsli desenler Piene'nin Zero dönemine ait tuvalJerinde ön plana çıkan çalışmalan kırmızı. siyah. ma\ı başta olmak üzere tek renkli resimlerden ve "isli desenlerinden" oluşuvor. Ateş yanarken çıkan isin kullanıldığı büyük boyutlu bu desenler, sanatçının 1962- 69 arasında kullandığı "ışık motorlanyla" bırlikte Piene'nin ilk uluslararası alanda adının ilk kez duyulmasını sağlayan işleri arasında yer alıyor. Işık motorlan. elektnkli mekanizmalarla süreklı olarak hareket üsseldorf'taki sanatçının halinde olan ve devamlı olarak yeni formlan ortaya çıkaran heykellerdir. Işık motorlannın yanı sıra, doğal ateşin kullanıldığı "Işık Balesi". performans denemeleri. denevsel tiyatro dekorlan gibi çalışmalar. 1965'te kesin olarak Ne\v York'a yerleşen sanatçının sınır tanımayan fantezılennı ortaya çıkaran birözellige sahıp. 1968'de Massachusetts Institute of Technology (M1T) bünyesinde kurulan Center for Advanced Visual Studies (CAVS) kurumunda eğitici olarak çalışmaya başlayan Piene. disiplınlerarasında diyaloğu öngören \e sanatçıların mımarlarla, mühendislerle, matematıkçilerle birarada çalıştığı bu merkezde ilk kez "Light Line Experiment" (1968) çalışmasını gerçekleştirmiştir. Helvum dolu olan 300 metre uzunlugundaki bir heykelin MIT'nin üzerinde gezindiği bu işiyle sanatçı. dünyanın dört bir yanında gerçekleştireceği ilginç projelerini orta>a koymava başlıyor. Kapnm, Paik, Tambellini gibi öncü sanatçılarla birlikte ortak projelerde de çalışan sanatçı. 1969 yılında "Manned Helium Sculpture" isimli projesinde. Helium kostümünü giyen bir sanatçının göge dönemlerine ait birbirinden farklı çalışmalarını içeren Piene Retrospektifi'nin en ilginç kısmı, dev boyutlu şişme heykellerinin gösterildiği bölümdü. Kırk yıllık sanat serüvenini 'ışık olgusu' üzerine kuran Piene'nin çalışmalan, "yaratıcı sanatçı" tipinin en ilginç örneklerinden birini oluşturmaktadır. yükselmesini sağlamıştır. I972'de Münih Olimpiyatlan'nın açılış seremonisini de gerçekleştiren sanatçının Düsseldorf retrospektifi, bu geniş çaplı projelerin önemli bir bölümünü Piene'nin desen defteriyle birlikte izleyicilere sunuyor. Bu eskizler arasında üzerinde sadece "moresky" yazılı olan bir sayfa hemen dikkati çekiyor. Sanatçı. gökyüzünde lazer, video, holografi tekniklerini' kullanarak gerçekleştirdiği çahşmalanyla "Sky Art" kavramını da geliştirmiştir. CAVS'ta çalışan öğretım üyeleri ile öğrencilerin ortak çalışmalanyla oluşan "Sky Art" etkinlikleri çağdaş sanatın bilim dünyasındaki en yeni gelişmelerle kurduğu etkileyici diyaloğu ortaya çıkarmaktadır. Düsseldorftaki Piene Retrospektifi'nin en ilginç kısmı sanatçının dev boyutlu şişme heykellennin gösterildiği bölümdü. Kırk yıllık sanat serüvenını "ışık olgusu" üzerine kuran Piene'nin çalışmalan. "yaratıcı sanatçı" tipinin en ilginç örneklerinden bırini oluşturmaktadır. Sergi 11 Ağustos 1996'ya dek Kunstmuseum Düsseldorf'ta izlenebilır. Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri'nde öykü Ödülü Müge İplikçi'ye verildi Hüzne yenilmemek için yazmak... Dl'YCU PURGlN Varlık Dergisi'nin kuruldugu yıl- dan bugüne sürdüregeldiği 'edebıya- tınııza yeni değerier kazandırma" ça- bası sürüyor. 1991 yılından itibaren verilmeye başlanan 'Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri'bu yıl da sahiplerini buldu. Leyla Erbil, Tank Dursun hL, Ad- nan Ozyalçıner.Orhan Duru ve Sul- hi Dölek'ten oluşan jüri. öykü dalın- da ödülü Müge İplikçi'ye: Sennur Sezer, KemalOzer, HilmiVavuz, Hul- ki Aktunç ve Emw Ercan dan ol usan jüri iseşiirdalında ödülü DeryaÇol- pan'a \erdi. 1966 Istanbul doğumlu olan Mü- ge Iplikçi, İstanbul Üniversitesi In- giliz Dili ve Edebiyatı mezunu ve şu anda Kadıköy Kız Lisesi'nde öğret- menlik yapıyor. Aynı zamanda İstan- bul Üniversitesi Kadın Sorunlan Araştırma ve Uygulama Bölü- mü'nde vüksek lisansını sürdüren G elecek beni o kadar ilgilendirmiyor. Kuşak olarak geçmişimiz neydi ki geleceğimiz o olsun diyorum. Ama zaman boyutunda taptığım bir dilim var: O da 'şimdi\ Dayanmayı öğrendik; şimdi çölün ortasında yürümeliyiz. Kadın, erkek fark etmiyor. Bu kadar boyumuzu aşan hüzne ve yenilmişliğe karşı yürümeli. Başka seçeneğimiz var mı? Iplikçi. öykü uğraşının yanı sıra çe- viriler de yapıyor. İlk öyküsü Var- lık'ta yayımlanan yazar için Varlık ödülleri, günümüzde savrulan, yok olan değerier arasında saygınlığını hâlâ koruması bakımından önem ta- şıyor. - Müge İpiikçi'nin öykü serüveni nasıl başladı? Oykünün ilk adımlan nasıl atıldı? MÜGE İPLİKÇİ- Özgeçmişim- den bahsetmek beni her zaman yor- muştur. Kültürlü bir anne babanın tek çocuğuyum. Göreceli de olsa iyi bir orta eğitim aldım. Edebiyatı çok sevdiğim için edebiyat eğitimi gör- düm. Tüm bunlann sonucunda da çı- ka çıka bir karatavuk çıktı; yani ben. Isyankâr. asi. başına buyruk biri. - Öykülerinizde kadın sorunian- na özel bir yer ayınyor musunuz? İPLİKÇI- Kadınlık sorunsalına duyduğum ilgi bu isyanın bir uzan- tısı olarak ortaya çıktı. Herkesheran sömürülmekteydi; ama ben bir ka- dındını ve ilk başta bu sorunda ya- tan çıkmazı ele almalıydım. Bir kadın disiplini programını seç- memin ana nedeni budur. Çok da iyi oldu, bir sürü şey öğrendim ve fark- Çrenç Etkinlik-II tartışmalı bir platform zenginliği yarattı Genç gizilgücün cesur çıkışı FERHATOZGUR 12-21 Temmuz 1996 tanhlen arasında İstanbul TÜYAP Sergi Sarayı'nda düzen- lenen Genç Etkinlik-ll'nin ana teması Yurt-Yersiz>urtsuzlaşma idi. Katılım for- munda. GiUes Deleuze ve Guattari'nin "Kapitaliznı ve Şizofreni" adlı kıtabmda. bu kavramı hangı anlamda kullandıklan kısaca açımlanıyor, katılımcılann resim- den enstalasyona. tiyatrodan bildıriye ka- dar her türlü alanda kendilerini ıfade ede- bilecekleri belırtiliyor ve böylece gençle- nn özgürlük alanlan giderek genışletılmiş oluyordu. Gençler başka biraçıdan da özgürdüler. salt konsepte uygun- luk ve sergilenebilirlik kriterleri göz önüne ahnarak etkınliğe seçi- Îİyorlar. TÜYAP'ın küçültülüp bü- yütülebilen. her türlü şekle sokula- bilen (her ne kadar resim asmak zor olsa da) standlannda istedikleri gi- bi sanat yapabiliyorlardı. Bu da Türkiye'dekı genç sanatçılann en önemli isteğıydı zaten. Genç Etkin- lik-11. bu ülkede toplumsal çalkan- tılara duyarlı ve seslerini duyurmak isteyen 35 yaşın altındaki herkese istedikleri gıbı sanat yapabilme im- kânını \eriyor. Dolayısıyla öğren- cı. akademisyen, serbest sanatçı v b. çeşıtli kesimlen bir araya getırme- yi amaçlıyordu. Her şeyden önce olumlu ya da olumsuz olsun. Genç Etkinlik tar- tışmalı bir platform zenginliği ya- rattı. Bu etkinlige katılan biri ola- rak. etkınlığın asıl amaçlanndan bi- ri olan ya da olması gereken genç- lerin dayanışmaları. bırbirleriyle ıletişim kurmaları, kaynaşmalan ne ölçüde gerçekleşti. gençler birbirlenni ne ölçüde tanıyabildıler. bilemiyorum. Türkıye'de sergılenmesi için elverişli mekân bulunmayan deneysel çalışmalara bu etkinlik zengin bir alan oluşturuyordu \etoplam271 sanatçı katılıyordu. Bu açı- dan etkinlik. üstünde durulması gereken bazı olgulan gündeme getırdi. Öncelikle sergiye tema olarak seçilen Yurt-Yersiz- > urtsuzlaşma'nın oldukça geniş anlamlar ıçermesi, resim ve enstalasyon alanında- kı kımi işlerın bu temayla bağ kurmasını zorlaştınyor ya da temanın kaygan bir ze- minde durması gençlerin çoğunluk "göç" konusunda birleşmelerine yol açıyordu. Öte yandan politik içerikli olması ıle poli- tik olması arasındakı ince sınırı aşıp, salt söylem bazında kalanlar. öğretici mesaj verme tehlıkesıne düşenler de olabiliyor- du. Etkinlikte gençlerin en göze çarpan yönleri "nesne" seçimleri veonları k/urgu- İama özellıkleriydi. Çoğunluk enstalas- yon ağırlıklı olan işlerde gençler. seçtik- lerı ya da ürertıkleri nesneleri "gösterge- sel" açıdan ele alıyorlar. onlann düzan- lam ve yananlam ilişkilerini de irdeliyor- iardı. Sanki düzanlam (ana anlam) olarak "göç" ağır basıvordu ve buna yaslanmış olan. kımlık, yabancılaşma. iletişimsizlik yani nesnelerin günün her saatinde orada olduğu. elden ele dolaştığı. hem "yurt" hem de "yurtsuzlaştığı*' alana yöneltmış- lerdi. Vetabıı ki. Duchamp'ın çıkışına(bi- Imdıği gibi bu. sanatçının sanat kabul et- tiğı her şey sanattır görüşüdür) çok şey borçluydular. Straforlar, bıçaklar. pleksig- laslar. toprak. televizyon. kuş kafesleri. dikenli teller. mankenler. talaş. telefonlar. sehpalar. buzdolabı. halılar. kılimler, gü- veçler. çiçeklı saksılar. orijinal siyah be- yaz eski fotoğraflar. bılgisayar diskleri. kuzu postlan. tak\ im y apraklan. özel dık- tirilmiş kaputtan gömlekler, misinalar. ka- gibi başka içenkler de yananlamı oluştu- ruyorlardı. Bu açıdan Genç Etkınlık'in HÂB1TAT kapsamındaki "öteki" sergisi- nin genç kanadının bir devamı olduğu da söylenebılir. Seçilen nesnelerin kurgulan- masında. teatral. mekânsal özellikler gö- rülüyor, ses öğesi de ba;>lı başma bir ele- man olarak ele alınıyor, çoğunda bu nes- neler bir araya geldiklerinde dramatik bir hava yaratıyorlar, temayı eleştirel yönden sorguluyorîardı. Gençler hazır nesnelere yönelmeleny- le. o nesnelerin doğal oluşlannı kabullen- melerıyle, belkı de temayla daha doğal bir ilişkinin kurulabıleceğine inanmış gözü- küyorlardı. Bu yüzden bakışlannı sokağa. Nazlı Karav "Msimsiz' şıklar. içı dolu bohçalar. yastıklar. amba- !aj kâğıtlan. dondurulmuş kıyâfetler. çöp bidonları. paçavralar. karton koliler, yor- gan ve yolcu biletleri gibi hazır nesneler. gençlerin errafmdaki nesneleri birer sanat eseri olarak gördüklerinin veya onlardan sanat yapabileceklerinin ışaretıydıler. Öte yandan bu etkinlik. geçen yılki "Smırlar ve Ötesi" başlıklı ilk etkinlige sınırların hâlâ irdelenmekte olduğuna dair bir gön- dermede de bulunuyordu. Her ne olursa olsun Türkiye'deki genç potansiyelin ce- saretli çıkışlanydı buradaki işler. Ancak bu cesaretin tereddütlü noktala- n yok muydu? Elbette vardı. Öncelikle gençler burada. disiplinler arası ilişkileri destekleyen bir etkinlik olması dolayısıy- la, deneyseilik adına plastik dilden uzak- laşabiliyorlardı. Kımileri plastik dilin ge- reğine bile inanmıyordu. Hiçbır zaman akademık bir bakış açısımn gerekliliğıni söylemiyoruz. Ancak gerçekten de, sanatın evrensel. sarsılmaz plastik değerlerine inanmaları- na rağmen kimi gençler, belkı bilerek bel- ki debilmeyerek budeğerleri hiçe sayıyor gibiydiler. Kimisi mekân sorununu (plas- tik anlamda) yeterince önemsemedi ya da işler mekânda cılız kaldı, oysa nesnelerin mekândaki doygunluğu. hacimliliği ve modüler anlatımlarda da ritim ol- gusu dikkate alınmalıydı. Hazır nesne kullanımındakı işlerde de nesnenin "kitsch"liği gözden kaç- mamalı. o nesnenin u ldtsch*'liğini giderecek artisan yön hayli göz önüne alınmalıydı. Her şeye rağ- men gençler etkinlikte kendilerini tartma imkânı buldular ve çağdaş- lan arasında kendilerini belirleye- bilmeye çalıştılar. Şüpnesiz katı- lımcılar. işlerinı destekleyecek kı- sa açıklamalan katılım formuna eklemişlerdi, hatta kimı işlerin bu açıklamalara da çok ihtiyacı vardı. Ancak katalogda yer sıkıntısı ol- mamasına rağmen açıklamaların neden orada yeralmadığını pek an- layamadık. Temmuzun kavurucu sıcağına. ölü sezon olmasına karşın. PSD'nin özverili organizasyonuy- la ve hayli yoğun katılımıyla ger- çekleştirilen Genç Etkinlik-II'nın işaret etriği çok önemli bir şey da- ha vardı: Başvuranlan ve sergile- nenleri sayıca birlikte düşünürsek, Türkıye'de plastik sanatlar alanmda sayı- lan giderek artan gençler. onca parasızlık- lanna karşın sanat yapmaya çalışıyorlar ve bugün Türk sanatına kuşkuyla bakan- lann önyargılannı kınyorlar. Gençler. bu- rada. gelecekteki Türk plastik sanatlarının nabzını belırleyen taze dinamiklerı oluş- turur gibiydiler. Tabii. gençlerin seçilmiş olmanın ver- diği rahatlıkla "Artık oldum" gibi bir umursamazlık hissinden kurtuldukları. kendilerini ve çevrelerini ancak sanat yo- lu> la sorgulayabildikleri ve sanat ıçın hep v ar olmayı göze aldıklan oranda. bu dına- miğın tazelığini koruyabileceğini de unut- mamak gerekiyor. lı perspektifler elde ettim: çok de- ğerli insanlarla tanıştım. Yazmamın nedeni ise yaşam içerisindeki yitik- liğim. Ya da topyekûn yitikliğımiz. Bu yıtiklik beni korkutmuyor. tam tersi ondan güç alıyorum. Bunun. içinde yaşadığımız ortamdaki bir ya- nılsama olması en büyük dilefiimdi. ancak yeniden ve hep yeniden üreti- len baskılarla bunun bir 'gerçek' ol- duğunu en nihayet anladım. Bu, üs- tü paçavralarla sıvanmış gerçeklik içerisinde var olmaya çalışıyorum. Ve yazıyorum. yazacağım, bundan eminim. - Mne kadın sorunlarından soz açarsak, nasıl taşınıyor öv küye bu so- runlar? IPLİKÇİ- Yaşıtlarımla konuştu- ğumda Türkiye'de yaşıyor olmak di- yoruz. asıl sorun bu. Ancak bunun bir çag sorunu oldu- ğunu da bilmek gerekiyor. Kadın so- runu, diyoruz. ama bu bir yaşam so- runu. Öfkeliyiz diyoruz. ama pek de birşeyyapmıyoruz. Hadiyapalını di- yoruz. arkası gelmiyor. Böy le bir kı- sırdöngünün içinde yaşayıp gidiyo- ruz. Yazmak bu noktada bir kez da- ha 'asıl olan' haline dönüşüyor. Yaz- dıkça öfkev i boşaltmak. hüzne yenil- memek dayanak oluyor. Evet. her şey kötü gidiyor. ama vanm diyorsunuz. - Bir sö> leşinizde, kadın öykücüle- rin iç dökme geleneğinden söz etmiş- siniz. Siz de bu geleneğe dahil ediyor musunuz kendinizi? İPLİKÇİ- Bu noktada bir iç dök- me geleneğine takılıp kalmamanız olası değil. Çünkü şimdiye kadar si- zi pek dinlememişler. her şey iyi den- miş size. sakın ha diye tembihlenmiş- siniz. Sonuçta. her şeyin yanlış üze- rine kurulmuş olduğu bir söylemde - karanlık gözü görmüyor-, kendi etik anlayışım içinde yanlış yapayım, kendımi anlatayım. diyorsunuz. Hiç değilse buözgürlüğümolsun. Neden- leri ortada bir süreç. Bu yüzden bir iç dökme pratigi. ama şımdilik. - Türkiye'de feminist vazın gelene- ği >ar mı sizce? İPLİKÇİ- Türkiye'de bir feminist yazından söz edebilir miyiz? Bunu epey düşündüm. Bence yanlış bir saptama var. Feminist yazın deyince akla ilk başta cinsellik geliyor. Cin- sellik büyük bir sorun. ama iş bura- da bitmiyor. Birşeyi aklarken: başka birdetayı kaçırabifirsiniz elinizden. Kavramlar birbirinin içine bu ka- dar girmişken. her şeyi tek tek ayık- layabiImeniz oldukça zor görünüyor. Örneğin pornografi kötüdür derken. genel geçer kurallann sizi ne kadar çıplak. yersiz ve yurtsuz bıraktığını atlayabilirsiniz. Vepomografinınas- lında bunun ne kadar da ufak birpar- çası olduğunu. Bu yüzden ormanı görmek gerekiyor. Ormansa karan- lık ve 'miş' gibi olan usturuplu deh- lizlerle size geçit vermiyor. Ne kadar çaresizim deyip dönüp kendinizi suç- luyorsunuz sonra. Işte bir kadın ola- rak ya da bir insan olarak yazmaya başlamanın "ben o kadar dasuçlude- ğUim"e vardığı nokta tam da burası oluyor. Bunu dediğinizde artık. kara- tavuk olmaktan da utanmıvorsunuz. - Peki, >a geleceğe ilişkin unıutlar? İPLİKÇİ-Gelecek beni o kadar il- gilendirmiyor. Kuşak olarak geçmi- şimiz neydi ki geleceğimiz o olsun diyorum. Ama zaman boyutunda tap- tığım bir dilim var: O da •şimdi". Da- yanmayı ögrendik; şimdi çölün orta- sında yürümeliyiz. Kadın. erkek fark etmiyor. Bu kadar boyumuzu aşan hüzne ve yenilmişliğe karşı yürüme- li. Başka seçeneğimiz var mı? ALINTILAR TAHSIN YUCEL Sonuncu Bisiklet yarışçısı Martin'in katıldığı tüm yarışlarda sonuncu gelmek gibi bir kusuru vardır, ama böyle ufak tersliklerden yılacak adam değildir. Her yarışın sonunda, izleyicilerin "Yaşa Martin! Sen de sondan birincisin!" türünden sözlerle dalga geçmelerine ku- lak asmadan, umutla geleceğe hazırlar kendini, bir sonraki yarışta önden birinci gelme umudunu hep sürdürür. Kendini tüm varlığıyla uğraşına adamak için eşini ve çocuklarını bile bırakır. Bir gün, kim bilir han- gi yarışta, bisikletinin lastiğini onarırken, yanında kı- zı, kucağında yeni kocasından olma oğluyla, karısı başına dikilip de olanı biteni anlattığı zaman bile, her şeyden önce bir bisiklet yarışçısı olduğunu unutmaz. hemen işine döner. Böyle sürüp gider yaşam, Mar- tin gittikçe yaşlanıp yıpranır, bısikleti de öyle. Bu yüz- den yanşları da günlerce, haftalarca, aylarca geriden izlemeye başlar; gene de arayı kapatmaktan söz eder hep, "Ne olursa olsun, iyi bir bisıkletim var, bu. ba- kımdan yakınacak değılim", diye söylenir ve birinci gelememış olmasına sürekli şaşar. En sonunda, bir kamyon kendısinı yolun ortasına fırlattığı zaman, son soluğunu vermeden önce, "Arayı kapatacağım" di- ye söylenir. Işte size Marcel Ayme'nin 'Sonuncu'sunun çok kısa bir özeti. Ama ben ikide bir, tüm ayrıntılarıyla anımsarım bu öyküyü. Geçen gün (23.7.1996), Cum- huriyet'te, Esat Kıratlıoğlu'nun, DYP'nin Genel ida- re Kurulu'na alınmayışı konusunda gazetecilerle yap- tığı konuşmayı okumaya kalkıp da aylar önce bir ga- zeteciyle yaptığı dillere destan yüzme yanşını anım- satarak 'fizik yönden 25-30 yaşındaki gençlerden daha güçlü' olduğunu, kafa yönündense. yabancı gazeteleri izleyerek kendini sürekli yenilediğini kesin- lediğini görünce, Martin'in serüveni gene tüm ayrın- tılarıyla canlanıverdi belleğimde. Arada tam bir ko- şutluk bulunduğundan mı? Hayır. Tanrı'.ya bin şükür, Esat Kıratlıoğlu'nun ardında en azından kazanılmış seçimler var, ama Martin'in olaylann anlamını bir tür- lü kavrayamamaktan gelen o çocuksu. o an ve say- dam şaşkınhğı kımilerinin 'kurt politikacı'diye nitele- diği Kıratlıoğlu'nun konuşmasında da çıkıyor karşı- mıza: örneğin, Kıratlıoğlu, partisinin 'genel idare ku- rulu'na alınmaması konusunda. "Genel başkan na- sıl bunu yaptı, anlamış değilim, hâlâ da inanamıyo- rum" dediği zaman, Martin'in her yarıştan sonra bir kez daha yinelenen çocuksu şaşkınlığı yüreğimizi burkuyor. Üstelik. bu şaşkınlıktan bize de bir şeyler bulaşıyor; biz de. elimizde olmadan, kurt politikacı- mızın partisinde kendisinin de katkıda bulunduğu iş- lerin nasıl yürüdüğünü görmemiş, bayan Çiller'in oturduğu başkanlık koltuğundan bir daha kaldırıl- mamasının çevresindeki kişilerin her an bırbirleriyle değiştirilebilecek birer vidaya dönüştürülmesine bağ- \ı olduğunu kavrayamamış olmasına şaşıyoruz. Par- tisi bayan Çiller'in kişiliğinde imgeyi seçtiğine, bunun sonucu olarak, kafa ve bedence genç kalmak bir an- lam taşımadığına göre, bu görevde bunca süre ka- labilmiş olmasına şaşmamasına da, eski günlerı anımsatan soyadının bile genel başkanını kendisin- den uzaklaştırmaya yeterli olduğunu düşünememe- sine de. Kurt politikacının hem kahraman, hem ozan kis- peti kuşanarak "Niye yıpranıyor Kıratlıoğlu, hırsızlı- ğından, uğursuzluğundan mı? Hayır, genel başkanı- nı ve partisini savunuyor diye" biçiminde yakınması da hem çocuksu bir şaşkınlığı dile getiriyor, hem de hıç mi hiç beklenmedikliğiyle şaşırtıp hüzünlendiri- yor insanı. Öyle ya, Çiller'in hem eski, hem yeni dün- yada başdöndürücü bir hızla çoğalan taşınmazları- nı, örtülü ödenek açmazını, sürekli ayak değiştirme- lerini ve onun her şeyine alkış tutan partisini savun- mak, ister içten olsun, ister baştan sona saptırma- ca, yıpratmaz da ne yapar insanı? Ayrıca, böyle bir görevden azatlanmak bir tür ödüllendirme sayılmaz mı? Işin ilginç yanı, Kıratlıoğlu göründüğü kadar dauy- kulu değil: "Parti inanıhr, güvenilir, fikir üretir olmalı. Şu ana kadar kaçmaktan kovalamaya fırsat bulama- dık. Partinın içinde vefalı olanlar, sadık olanlar tasfi- ye edildiler. Partiyi tehditedenler, genel başkanı teh- dit edenler makama gelirler. Ben olayım da parti ne olursa olsun diyenler makama gelirler. Bunlar inan- dmcıltğı ve güvenılirliği yok eden unsuriardır", diye bildiğinegöre, partisinde işlerin nasıl yürütüldüğünün aynmında; bugüne dek nasıl bir partiyi ve nasıl bir ge- nel başkanı savunduğunu biliyor: 'genel idare kuru- lu'na alınmasını önleyen kişinin Cindoruk'un 'Şef- tali Güzeli' diye adlandırdığı çok sevgili genel baş- kanından başkası olmadığını da biliyor. Bu durum- da, bilmediği, bilmek istemediği tek şeyin kendisinin de şu "Ben olayım da parti ne olursa olsun diyen- /er"den olduğu anlaşıhyor. Bir de bundan çıkan so- nuç: 'Genel İdare Kurulu 'na yeniden seçilmiş olsay- dı, Kıratlıoğlu, bildiklerini kendine saklayacak. tüm bedensel ve düşünsel gençliğiyle partisini ve genel başkanını savunmayı sürdürecekti. Bu koşullarda, 'makamla takas edilmez şeref savı altmışından son- ra gençlik taslamaya benzese bile. Kıratlıoğlu'yla Martin karşıma aday olarak çıksay- dı. ben oyumu Martin'e verirdim. 49 Yayınevi ve İstanbul Kültür Sanat Rehberi Internefte İstanbul (l'BA)-Türkiye'nin öndc gelen kırk dokuz yayınevi ile Istanbul'un kültür sanat rehberi uluslararası bilgi ağı Internet'e girdi. 'Prizmanet Video On LineTürkiye' adlı kuruluş. ülkemizdeki 49 yayınev i ve Toplumsal Arastırmalar ve Sanat Vak.fi ile işbirliği yaparak. bu kurukışlann ürettiği kültür-sanat ürünlerini Internet'teki Uluslararası bilgi ağına aktardı.'Kitap Kurdu' adını taşıyan ser\ is. 49 yayınevınin roman. öykü. şiır. tiyatro. çizgi. deneme, mektup. anlatı. bilim-teknoloji. tarih. anı. inceleme. hiciv-mizah, sanat. bıyografi. ev. aile. toplum. moda. hobi. sağlık ve bulmaca türündeki yayınlar ile ansiklopedi. sözlük. rehbergibi başvuru kıtaplannı. yabancı dil yayınlarının en son listelerini heray İnternet'te yay ımlayacak. Aynı zamanda Toplumsal Araştırmalar ye Sanat Vakfı ile yapılan işbirliği çerçevesinde Istanbul'un kültür sanat haritası da veniden düzenlenecek ve bu yolla kültürel etkinlikler İnternet yoluyla sanatseverlere ulasabilecek. BUGUN ENKA \AKFI YAZ ETKİNLİKLERİ kapsammda saat 21 15'te Haldun Dormen'in vönettiği ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesı Şchır Tiyatrolan'nın sahnelediği 'Bu Gün Gıt Yarın Gel" adlı oyunu izlenebilır. CONRAD AÇIKHAVA SİNEMASI nda saat 22 00 de 'Oniki Maymun" adlı film izlenebilir. SAHAFCAFE KLLTÜR MERKEZİ etkinlikleri kapsamında saat 19.00'da Öykü İşliğinde Behçet Çelik'in "Öyküde Uyku" adlı söyleşısi yer alıyor. RÜMELİ HİSARI KONSERLERİ kapsamında saat 21.00'de Kayahan'ın konseri izlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear