14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 1996 PA2AR 12 DİZİYAZI 'Bir gündevrim olduğunda...' Sunuş Mehmet Efendi, Vfahmul Efendi, Ahntet EfendL. . İstanbul onlarla lanıştığında bin dokuz yiiz kjrkh yıllann sonuydu. Çoğu askertiğıni bu kentte yapmış, sonra da Jcapıcilığa yızılıp geri dönmeyı bir virpıda sılıvernııştı akiından... Y'ine de köylerinden kadınlarla evlenmiş.eşlerini kapısında durduklan apartmanlann 14, 16,22 numaralı dairelerine gündeliğe göndermişlerdi. Kapıcı çocuklan öyküleri o günlerde yazılmıştı. Ezilen, horlanan, bu yüzden annelerine ve babalanna küs duran çocuklara mutsuz sonlarbiçilmişti. Yeni sonlar arayan masalcılar, fılmciler kötü yola düşmesine ramak kala iyi ve "namuslu" insanlarla tanışıp namusunu" kurtaran şarkıcı kızlar. çalıştığı otomobil tamircisi dükkânına sahip olan bıçkın delikanlılar yaratmişlardi. Bununia da yetinnıemiş. savaş zengini ya da mirasyedi > *asiller'*in karşısına "sonradan görme"leri çıkarmışlardı. Bunlar. ya Kayseriliydi ya Konyalı ya da Kastamonulu... Üzerineölü toprağı serpilmiş kent canlanıyordu. Duyulan onlann sesiydi: "Patates soğan". *Üç don eüi bin üra", "Koş vatandaş koş~" Inşaatlar onlanndı. lokantalar. berber dükkânian. fınnlar... Yemeklerı, dilleri, müzikleriyle gelmişlerdi. EUerinde kalan son mirası da tüketen kentin •*aslüer~i korku filmierine yönetmen yazıidılar: "Kentimizi bunlar bozdu". "Lahmacun ve viski külrürü yarattılar", "Ya> hayvan »ay™* 1 "Aaıan, arabesk işte_." Sosyologİardan. antropologlardan önce onlar konuştular ve cephelerini seçtiler. Ekonomik ve siyasal nedenler umurlarında değildi. Onlarsa kendi hallerindeydiler. Önceleri alınmadılar değil. ama kuiaklanna gelen yargılamalan biyık altı gülüşlerde boğdular. Yirmi yıl önce gelen kendini eni konu kentliden sandı. kendisinden iki yıl sonra geleni gösterdi parmak ucuyla, "Kenti aha bunlar bozdu...** Boğaz manzaralı evleri de vardı, metrekareye iki yüz elli gram yağmur düştüğünde seller aitında katan bodrum katlan da. Hiçbir haritanın kabul etmeyeceğı, hiçbir enlem ve boylama sıgmayacak mahaileler yarattılar. Yollan oldu, elekrikleri, suları. posta adresleri... "Namus"lanna düşkündüler. "aüe"ienne. "diıTlerine ve "dirierine... Kendilerince korudular. Bir yanlan hep köyde kaldı, ama kentliydiler şimdi. Ama göç bitfnedi. yenı gelenlerin işi onlann yaşadıklanndan ne kolaydı ne de zor. Çoğaldılar. $imdi yaşama sırası çocuklanrnndı. Kentin sınırlannı onlar zoriayacaktı. îşte bu yazı dizisi o çocuklan anlatıyor. 16-20 yaşlan arasındaki gençlerin yaşamlannı, düşlerini. korkulannı, beklentilerini, Jcente ilişkin tutumlannı... Devrimci, ülkücü. dinci. konfeksiyoncu. öğrenci, jşçi. Sıvaslı. Adanalı. Muşlu, Erzincanlı yedi genç konaştukça "can sıkmösı" daha ağir basıyor. lş kentte yaşamakla bitmiyor, toplumun "bulantTsi onlan da sanyor. "Genç" tanırnmı altüst eden düşünceleri var, "yaşu" tanımına bile girmeyecek korkulan... Doğuhi kimlikleri kentin kimliğini. genel politikalan tanımıyor. Peşlerine takıldıklan ideoloji ne derse desin. onlar doğuludan yana düşünüyor: -Güneydoğu'da öidurüfen bizim insanımız, bu ssmış bitsin..." Bir tannnın varlığına inanıyorlar. evlenmeden önce sekse karşılar, kitap okuyamıyorlar, sinemaya. tiyatroya gtdemiyorlar \e bu kentten korkuyorlar. Çünkü bu kent bir baş belası. umut törpüsü... Ve bu kent. kendi u şkMet"ini onlara yükiüyor. İstanbul'un "öteki" çocuklan • 'Babam maaşını alır eve gelirdi. Eline bir kâğıt verirlerdi. Bakıyordum, emeğinin karşılığı on milyonsa devlet bunun altı milyonunu almış, bize dört milyon vermiş. Biz de dört milyonla geçinemiyoruz. Devlet burada buna dört milyon veriyoruz ama bu geçinir mi diye düşünmüyor, fakat vergisini de alıyor bol bol. Burada devletin pisliğini gördüm.' O nları bılıyoruz. lsımleri kimın umurunda, Ahmet. Âyşe. Veysel ya da Hikmet? Tarih onları "Barikat Çocuklan" diye geçirecek kayıtlarına veekleyecek "Vaatsizbir ülke- nin çocuklanydılar. Bu \üzden erken bü> ü- düler. Kendi \aatlerini sürdüler hayata ve bu vaat uğru- na ortaja küçük bedenlerini kovdular..." Ömerde ışte 0 çocuklardan bıri. Kendini. bankat ön- cesını. barikat arkasına geçisinı ve sonrasını. düşünce- lerinı. ölümü topaç gibi elinde çevirişini anlatıyor: Tamamlanmamış bir inşaatın giriş katında oturuyor Ömer \e ailesi. Konuştuğumuz odanın bütün eşyası iki çekyatla, cam nesnelerle doldurulmuş bir büfe. Aile 1970'lerın başında Sıvas'tan göçüp Gazi Mahallesi'ne yerleşmiş. Ömerde bumahallededoğmuş. Ortaokulu bi- rincilikle bitiren Ömer'in en başarılı oldugu ders mate- matik. Bıri kız. beş kardeşler. Babası ışçı emeklısi an- nesi ıse ev kadını. Kardeşlerinden bin. beş yıl önce ma- hallede çıkan bir olay sırasında polıs kurşunuyla ölmüş. Fikrıneyakınbırse\gilisi var. Eğerölmezdebiraz da- ha büyürse doktorolacak. Usul usul konuşuyor "doğuş- tan solcu" Ömer. Sorulara yanıtı yalın. Kurgulamıyor. süslemiyor. "Benherşeyibilirim''leriyok, "Sizzaten..."le başla>an öfkelen de. Istedığı dünya elının altındaymış- çasına güvenlı. ölümü yanında taşıyanlann umarsızlığın- da beklentisız anlatıyor. anlatıyor... - Nasıl bir çocukluk yaşadın? - Zorlu. - Nasıl? - Şu an olduğu gibi çocukken de ölüm tehlikesi vardı. Kanalızasyonlaraçıktaydı. aralanndaarkadaşlanmolan çocuklardüşüp ölmüştü. Birüstmahalleyibilmıyorduk.. gitsek, kayboluyorduk. Sürekli bırçemberin içinde do- laşıp oynuyorduk. Bir de yoksulluk... - Kardeşlerinle aran nasıldı? - Onlara abi bile demıyordum, norma) bir arkadaş gi- bıydik. Yaşıtlarımla nasıl eğleniyorsam. onlarla da ay- nı şey... - Nerede ve nasıl eğleniyordunuz? - Futbol oynamaya gıderlerdı beni degötürürlerdi. on- lar oynardı ben tezahürat yapardım. Alibeyköy Bara- jfna giderdik. onlar suya gırer ben elbıselenn yanında dururdum. o da bana yeterdi. - Çocukluk ovunlann nelerdi? - Daha çok, taşla sopayla. bıçakla oynardık. Bıçakla oynadığımız biroyun vardı. saplatrr.aç. Birarkadaşımın iki »özü de görmez oldu bu oyun yüzünden. -îlkokulda öretmenlerinle arkadaşlannla ilişkin nasıl- dı? - Öğretmenle arkadaş gibıydik, müdürle de öyle. Ar- kadaşlarla da kavga dövüş olmazdı aramızda. Şimdi ha- tırlnorum da ilkokuldahiç kimseyle kavga etmemişim. - Ne zaman ka\galara başladın? - Ortaokulda kavga değil de tartışma oldu. Kavga bi- ze uzak düşüyordu. - Tartışmalann nedeni neydi? - Bir ola\. mesela cezaevlerinde açlık grevi olurdu. Bir tanesi derdi, açlık gre\ i yapılması yanlıştır. Bizdeder- dik. açlık grevı yapılmalı, eğer açlık grevi yapılmazsa, baskılara boyun egılirse daha çok baskı yapılacak. Ya- nı sıvası konularda tartışırdık. - Bu tartişmalan yaparken kaç yaşındaydın ? - îlkokulda da ortaokulda da aynı tartışmalan yapar- dık. Dokuz on yaşlanndan beri böyle... - Bo> un eğmenin baskı\ı arttıracağını nasıl öğrendin? - Bazı şeylerı evde benımsedim, fakat daha sonra. de\- letin saldırmalan benim kafamda çelişkıler yarattı. Ar- tık ben düşünüyordum. e\dekilerle ilışkim kesilmiş- tı. Bazı doğrulan kendi m buldum, değerlendırdım. - İlk çeüşkin hangisiydi? - Sekiz yaşında. okumayı yenı öğrendığim sıralardı. Babam maaşını alır eve gelırdı. Elıne bır kâğıt verırler- di. Bakıyordum, emeğinin karşılığı on milyonsa devlet bunun altı milyonunu almış. bıze dört milyon vermiş. Biz de dört milyonla geçinemiyoruz. De\ let burada bu- na dört milyon \ eriyoruz ama bu geçinir mi diye düşün- müyor. fakat vergisini de alıyor bol bol. Burada devle- tin pisliğini gördüm. Ayrıca Gazi Mahallesi'nde eskı- den de polis baskısı vardı. sokaklarda gençler gözaltı- na alınıyor, ışkence yapılıyor. öldürülüyordu. - Barikatların arkasına hangi olayla geçtin? - Geçen yıl, 12 Mart Gazi olaylannda geçtim. Çalıştı- ğım için geceleri kalamıyordum, gündüzlen gidiyor- dum. - Nerede calışıyorsun? - Bır fırında. - Ne kadar ücret alıyorsun? - Haftada iki buçuk milyon. - Gazi Mahallesi dışında İstanbul'da nereleri biliyor- sun? - Hiçbir yeri. - Diğer semtler seni çekmhor mu. merak etmivor mu- sun? - Hayır. - Kitap okuyor musun? - Şu sıralar okuvamıyorum. - İlk okuduğun kitap hangisiydi? - Maksim Gorki'nın •*Ana"sı. -Son? - Yaşar Kemal'm "İnce Memed"i. - Hiç sinemava gittin mi? - Havır. - Th'atro? - Ha>ır. - Deniz kı> ısında otunıp bir ça\ içtin mi? - Bu yıl, babam. annem ve teyzem Adalar'a gittik. O zaman oturdum. - Anne \e babanla ilişkin nasıl? - İlişkilergeneldeanne. baba ilişkisi değil, arkadaş iliş- kisi \ ar. Geçenlerde babam. ben ve en büyük abimle otu- rup içkımızı ıçtık. maçı- mızı ızledik. - Şimdi hangi liseye gi- deceksin? - Hangisi alırsa. Geçen yıl. öğretmenlerim baba- mı çağırıp. başanlı oldu- ğum içın başka bir okula veımesini söylediler. Ak- saray'dabirokulun ismı- ni verdiler. Gittik. Oku- lun müdürü karnemı gö- rünce, çok iyi dedi, senı alırız. Sonra nerede otur- duğumuzu sordu. Gazi deyince, yüzünün şekli de konuşmaları da değış- tı. Sonunda da almadı. - Meskk olarak öniine koyduğun hedef >ar mı? - Hayır yok. - Kafandan hiçbir şe\ geçmiyor mu? - Rastgele okuyorum. ne gelırse. - Bu kadar başarılısın neden rastgele? - Orasını ben de bılmıyorum. ben de dü>ünüvorum. ne olacağımı bılmiyorum. Istedığın okula alınmamak gibi şeylerinsanı okumaktan soğutuyor. - Geleceğine nasıl baknorsun? - Geleceğı, kaç yaşıma kadar vaşanın bılmıyorum. Doktor olayım dıyorum ama olabılecek mıyim' 7 Belkı bugün, belkı yarın ölürüm. Çünkü sokaklarda akşamla- rı. hiç dur ihtarı olmaz. Arkadan mermıyı basarlar. a>- nı şey bana da denk gelebilır. ben de ölcbılırım Yani ge- leceğimiz karanlık gibi. - Nasıl bir düma düşlüyorsun? - Yaşama özgürlüğü olan birdünva ıstivorunı öncelik- le. Sınıfsız. sömürüsüz. emperyalıznıe bağlı olmadan. ra- hatça yaşama ortamı sağlanmış bır dünva istıyorunı. - Barikatsız mahallelerin insanları için ne düşiinmor- sun? İstanbul'un sınırlannı zorlayan varoşlarda öteki' çocuklar yaşıyor. dıler. hiç tutanak lutnidddiı bırakacağız. Gözümüzü kor- kutmava çalıştılar. Eğersıcılinıze işlerse okul havatınız bıter. istediğinızı vapamazsını? dedıler. Gerçı biz kım- seyı tanımıyorduk. olayda da \oktuk. Aksaray'a götü- rüîdük. Biz voktuk dıyoruz. onlar vardı diyor, pankart- ta. döv izde ne yazıjor. Herkes üstlendı dayatma karşı- sında. Ben de ordaydım dedım. Neyse yaşımız tutma- dığından bıraktılar. Yaş ortalaması on iki on üçtü, altı kı- şıydık. Gece bıraktılar. sabah gelıp tekrar aldılar. Has- taneve götürdüler. ışkence yapmadıklarına daır rapor al- dılar. - İkincisi? . - Gece iki buçuk £İvanndatgeldtlen Yau>ofıiuife kaJk- tım. Baktım. etrâfîmda efinde Mİahlar. çelık velekli in- sanlar. Aldılar. arabaya bındırdıler. küfürler hakaretler. Şubede bırkaç arkadaş daha vardı. örgütle ılışkılerini- zı yazın dedıler: ne zaman örgütle bağlantınız oldu. ne- leryaptınız. nereleri nıolototladınız. hangi bölgededer- gı sattınız? Ben dedım, örgütle hiçbir ilgım yoktur. bun- ları vapmadım. Bıraz sonra ılışkısinı buluruz dedi bir polis. vanı ışkenceyegötürecekler.açıkaçık gözdağıve- rivorlardı. Ondan sonra bır \anlış anlama olmuş. artık îMiıı benzerlığı mı nedır. benı bıraktılar. - Gözaltına alındığında va da barikatlarda ölmekten korkmuvor musun? - Yoo Ölüm korkusu vok orada. - Nerede \ar ölüm korkusu? - Ne bilevım. biz ölümdon korkmuvoruz. Genelde gençler korkmaz ölümden. \ok bugün barıkata gireyim. saldırırlarsa. ateş açarlarsa ben ölürüm gıbısınden bırdü- şüncevok. - Ölen arkadaşın oldu mu va da bir vakının... Na- sıl karşıladın ölümü? - Beş yıl önce mahallede çıkan bır olayda ağabeyım polisın açtığı ateş sonucu öldü. Okuldan eve geldım 0 gün. neredeyse yaşım kadar beraberyaşadığım. ekme- ğı vemeğı beraber yedığımiz arkadaşım. kardeşım öl- dürülmüş. Çok etkılendim. En kötüsü de. o artık yaşa- mıyordu Bu. çok ağır geldi bana. - Zulümün. baskının çö/ümü ne sence? - Devrim. - Devrimden sonra nasıl bir İstanbul varatırsın? - Farklı bırşev varatacağımızdan değil. Devrim oldu. kentler. e\ ler. bölgeler. sokak isimlerı yıne aynı, fakat in- sanlarözgür. Bızdevrımolunca kentı değıştireceğiz de- mıyoruz.belkigüzeletkinlıkleryaratınz. Birgazinoye- rine kütüphane. tıyatro açanz Onun haricınde kentte fazla bır şe> değişme?. Bu da insanlara yeter herhalde. - Bu altüst olmuş ekonomiyi nasıl düzelteceksiniz? ' - Aslında Türkıve'ninelinde bulundurduğu kaynaklar hiçbir ülkede yoktur. Ama EnginCivangıbı hırsızlarçı- kıyor. ekonomiyi altüst edıyorlar. Bızım ıktidarımız geldiğı zaman zaten halkın malını yeme gıbı birşev olmaz. Şımdı tarım var. bırşeyler elde ediliyor. ama en kalıtesiz üriin ülke ıçme dağıtılıyor. dı- ğerleri satılıvor. Biz onları ülke ıçınde dağıtacağız. Dı- şarı satmaktansa ülke içinde kalsın. ınsanlar yesin. - Dümadaki sosvalist gelişmeleri izJivor musun? - Aslında fazla ızleyemıyorum. Dünvada şu anda ne olup bitıv or. sosyalıstler nerede hâkım. kımlerle çatışmış. bılmiyorum. - Fidel Castro geldiğinde onu görmek ister miydin? - Isterdım. Gazı've beklnorduk onu. - Beklediğinizi biîdirdiniz mi? - Biz kendiMiıe böyle bır talep bildırmesek dahı Fıdel Castro burava mutlaka gelirdi. çünkü burası onun vata- nının birparçası. - Dini tutumun nasıl? - Aslında dın dersım ıv idir de dinle pek aram yoktur. Din dersıne be> almak ıçın çalışırım. inandığımdan de- ğil. - Birtannnın varlığına ınanıvor nıusun'.' - İnanmıyorum. - Barikatlann arkasında olnıak nasıl duvgu? - Barikatların arkasına gırdığımiz zaman içımize bir se- v ınçgıriyor çünkü şunugöruvoruz: biz artık özgürvatan topraklannaadımatıyoruz Özgürvatantoprağındasoh- bet edıvoruz Elinde silah olan polislerin değil. taş. molotofolan ço- cukların vanında kendımizı daha rahat. daha özgür hıs- sediyoruz. Kararlılığımız artıyor. düşmana olan kinınıız de. ' - Hiç akiından geçirnor musun bu halka güven olmaz, bu halkla bir şev olma/ dive? - Öyle bır >ey düşünmıivorunı. Su anki halkla her şey olur. Ne eksik? Biz nıye halka bir şev ler veremiyoruz? Hata bızde. Biz yetersiziz. Suçu halkta değil. kendimiz- de aramalıyız. Yarın: Kim çekecek külkedisinin ipini' - O semtlerdeki insanların bankat kurmamalan yıne bizden kaynaklanıvor. Biz. benim vaptığım gibi kendı- mi bir bölgede. gazi mahallesindesinırlandırmışız. Ora- daki yaşıtlarla sohbet ortamı yaratmaını^ım Bugün on- lar zengin ya da yaşam koşulîarı ıv 1 diye bır şey yoktur. Bir gün öyle sıkı bir dönem olacak ki. onlara da yılan dokunacak. Yanlış bizde, gerekenleri onlara aktaramıyo- TUZ. - Aktarılması gereken ne? - Bugün emperyalızm sömürüyor. Günırük bırliği ol- du. sömürü daha da artacak. Çeşitlı partiler bu bır zafer- dirdiyor. Oysaezilmeler, katlıamlar daha da artacak. Bu- radaki insanlar öldü. ama bu artık bızımle de kalmaz. Düşman artık azgınlaştı, daha başka verlere de saldıra- cak. Kısa zamanda onlara da denk gelecek. Mıllı krız olu- şacaktır. Ne bileyim. onların babalarının çalıştığı iş ala- nında birpiyasa durgunluğu olacaktır onlar da bızinı se- viyemize düşecektir. Gümrük bırlığının fabrıkaları ku- rulacak. onun babasının fabrika.» iflas edecektıı. Yanı va- şam koşullan eşit düşecektir. Bunları aktarabılırsek. so- run olmaz. - Calışıyorsun. okuvorsun ve politikav la ilgilenhorsun. Üçünün dışında neler >apıyorsun. kendine ait? - Sosyal hayatım hemen liemen yok gıbı. Okul tatıl olu- yor. tatileçıkıyoruzdıvorıızama çalışıiKi mev.simi aslın- da. Tatildedeçalışıvoruz. tatıl bıtivortekrarokul. okul bıtiyor tekrar ış. öyle gıdıyoı - Evinize ayda ne kadar para giriyor? - Babam işçi. Yirmi milvon lıra ınaaşalıyor. Birde be- nim haftalığım. - Gözaltına alındın mı hiç? - İki kez. Ilkinde okulun çev resınde alındım. Karakol- da sızi eyleme götürenler kımse onlann MIIIIII \ erın de- ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Böyle Savcılar da Varmış... Ruhi Su'nun, Çumra'da surgün olduğu sırada, O'na yardımcı olan Çumra C. Savcısı Muharrem llleez'i ti- tiz bir araştırmayla bulup ortaya çıkaran, savunman Lütfi Özçimen e teşekkurle yazıya başlıyorum. Lütfi Özçimen, asıl Ermenekli, Konya'da çalışıyor. (Telefo- nu: 0 332/351 53 95.) Çok heyecanlanmıştım. Türkiye'de Muharrem İlleez glbı savcılar da vardı demek. Lütfi Özçimen'in mektu- bunu aldıktan, kendimce de kısa bir araştırma yaptık- tan sonra, Sıdıka Su'yu aradım. "Savcı, RuhiBey'den saz da öğrenmek istemiş" dedım. O da heyecanlan- mıştı. Şöyle dedi: "Tabii, Ruhi'den saz öğrenmek ıstedi. Bır cura aldı; bir sabah Ruhi'nin kaldığı otele gelmış: - Ben cura öğrenmek istıyorum! demış. Çumra'dakı halkın bır kısmı Ruhi'ye karşı, bır kısmı değil. Savcıyı (Muharrem llleez'i) ben de tanıdım. Ben de Çumra'ya gittim, hapısten çıktıktan sonra; bırhaf- ta Ruhı'yle bihıkte olduk. Ben Ankara'dan izın alarak gıttım. Işte o sırada savcı bızı evıne çağırdı. Şimdi anımsamıyorum, ama bırkaç da arkadaşmı çağırdı, bi- ze çay ikram ettı kı, öylesıne önemli bir şey. Şimdi bu savcının yaptığı önemli bir şey, Ruhi ora-t dan ayrılacağı zaman, Çumra istasyonu yakınında bir yerde Ruhi'ye birkonser verdirtti. Bu bir 'aynlış' kon- serıydı. O zaman, tüm Çumralılar çözüldüler. Hepsi geldıler, Ruhi'nin boynuna sarıldılar. Ruhi'ye demişler ki: - Biz size yaklaşamadık, ama inanın hep sızi destek-I ledik, buradan bir an önce gitmeniz içın, destekledik... Üçüncüsü, Ruhi'yı alıyor savcı, Çumra Cezaevı'ne götürüyor. Ozaman, cezaevinın duvarları filan yok. var, çok alçak duvaıiar, duvarlardan atlayarak, sazı elinde Ruhi ıle cezaevı'ne gihyorlar. Savcı; daha önce: - Ruhi Bey, diyor, mahkûmlara türkü söyler mısin? - Tabii, herkese söylerim ben, türkü dinlemek iste- yenlere söylerim, diyor. Duvardan atlayarak ginyoıiar cezaevıne. Ruhi ora- da mahkûmlara türküler söyluyor... Hep, bu savcı ya- pıyor bunları. O zaman Kemal Aygün (güvenlikçı) bir genelge gönderiyor, diyor ki: 'Ruhi Su, herfırsatta me- lanetini (kötülüğünü) saçan bir adamdır, buna fırsat vermeyeceksiniz!' Fakat savcı Ruhi'ye: 'Hiç merak et- me, benim kaybedecek hiçbir şeyim yok!..' diyor. Ağır ceza başkanı mı ne, bıri, bılemiyorum o adam- cağız: 'Ben gidiyorum, emeklı olacağım yakında. fakat yerime gelecek arkadaş mutlaka bu ışı çozumler 1 di- yor. " Neyi çözümleyecekler anlamıyorum. Sıdıka Su'ya soruyorum: - Ne içın? - Ruhi'nin Ankara'ya naklı ıçın. Ankara'ya naklint yaptırmıyor Kemal Aygün. Diyor KI: "Saygınlığını mı gerı vermek ıstiyorsunuz (itibarını mı iade etmek ısti- yorsunuz) yoksa Ruhi'nin, bu olmayacak!" dıypr. "O her fırsatta melanetini kusan bır ınsandır" diye ekliyor. O zaman gelen yargıç, savcı ıle bır olup kımseyı dinlemi- yorlar, Ruhi 'nın Ankara 'ya naklıni yapıyohar. Çumra halkı, bu savcının davranışlar/ndan sonra, -ben gitti- ğim zaman- çok ilgi gösterdıler. Ruhi ıle salaş bır otel- de kalıyoruz, bizi dışarı filan çıkamıyoruz sanıyorlar, o denli üzülüyorlar. Benim durumuma da üzülüyorlar. O zaman kadın mahkûmlar var, ama çok az. Müthiş ilgi- sinı çekiyoruz halkın. Bizi sık sık karpuz yemeye, bağa çağmyoriar. Kaç kez gittik. Bulunduğumuz otelin sa- hibı de çok iyi bir adamdı... - Otelin adı neydı? - Otelin adını hiç anımsamıyorum, çok eski bir otel- di. Çok istiyorum oralara gitmek; Çumra 'yt görmek... j - Birlıkte gıderız! - Inşallah! Mustafa Ekmekçi, 0 belgeyi, Lütfi özçi- men'in mektubunu bana vereceksımz değil mi? - Tabıı, o mektup sizin. Fotokopısini ben alırım, aslı- nı size yollarım. - Nasıl olursa. Bir de atanan yargıç mı, yoksa yerı- ne gelen yargıç mı Ruhi'yı Ankara'ya nakleden, han- gisiyse onun oğluyla bir ara bir ilişki kuruldu, ama ben değil de başkaları kurdu, o çocuk da babasının Ruhi 'ye ilgisinı filan söylemiş. "Ben çok çocuktum, babam an- lattı..." demiş. Oğlu da sanıyorum İşçi Partisi'nde fi- lanmış. Bir de O'nu bulmak var... - Onu da ararız! - Zaten belgesel böyle olur, bunlar çıkacak ortaya. - Savcı Muharrem İlleez, 0 zaman 35-40 yaşlarında olmalı sanıyorum. - Savcı mı, işte o kadar. Ben Çumra'ya gittim, bana da "Hoşgeldın"e geldı. Ben bır hafta kaldığımda zat- en evine gittik, çaya çağırdı. - Anladım! - Yanı, şöyle gözümün önünde: Orta boylu, kumral 40-45 yaşında filan. Yalnız şunu söylediğıni biliyorum Ruhi'ye: "Sen hiç üzülme, merak etme. benim dünyada kaybedecek hiçbir şeyım yok. Nereye sürecek? Ner- eyesürersesürsün." - Olay kaç yılında oluyor? ? - 1958. ' * -1958olamaz! - Öyleyse 1957'nin sonu filan. Tamam 1957'de çık- tıkhapisten, doğru. 1957'nin Haziranı'ydı, bunları hep yazsaymışız. Ne zaman çıktığımızı, tahliye ol- duğumuzu, ne iyi olurdu. Ama, araştırmacılar bula- bilir. Adanadakıler anımsar, onlar çok kalabalıktı. Vebiz temmuzu, ağustosu Çumra'da geçırdik. Ruhi'ler Adana 'dan salıvehldiler, ben Sultanahmet'ten salıveril- dim! ', B U L M A C A SED4T YAŞ.AYAS 1 2 3 4SOLDAN SAĞA: 1/Müzıktebırtam seslik aralığın bir kesınnı oluşturan çok küçük aralık... Hz. Muhammed önderlığındekı Müslümanlarla Mekkelılerarasın- da 625 yılında ya- pılan savaş. 2/Batı Anadolu'da ünlü bır antık kent.. Metal parlaklığı verılmış derı. 3/ Birnota... Tembel. sünepe. 4/ Bır peygamber... Harman yerındekı tahılın taş ve toprakla karışık ka- lıntısı. 5/ Küçük bır alan üzerıne odaklanmış yoğun 3 ışık kaynağı. 6/ "Acele. 4 tez" anlamında kullanılan verel bır sözcük... Hararet. 7/Avcılar ıçingöl kenarın- " da vapılmış kulübe.. U- 7 tançduvma. 8/Abıde... Fal. 8 9/ Bangladeş"ın para bıri- g mı... Yapılmış. gerçekleş- mışış. YUKARIDAN AŞAGIYA: l/Bezdenbıçılmışelbıse,çamaşır...Bayındır. 2/lşyen... As-- ya'da bır ırmak. 3/Eylemleri olumsuz yapmakta kullanılan ek . Çalı çırpıdan vapılmış kulübe. 4/ Fazıl Hüsnü Dağlar- ca'nınbırşıırkıtabı... Bınıcılıkteatınbayağıyürüyüşüneve- rılen ad. S/Edebıyat. 6/Osmanlı de\ letınde kapıkulu asker- lerıne ve kımı görevlılere üç avda bır venlen ücret... Ovun- dacezalı çocuk 7/Yaramaz... Dılbılgısındekı sözcük türle- nnden bın. 8/Aldırış etme, önem \erme... Prrmçten yapılan Japon ıçkuı 9/Önüne geldiği binmi onla çarpan yabancı. önek... Orta Asya'da vaşayan Şamanıst Türkler arasında; çeşitlı şeylerden anlanı çıkartarak bakılan fal.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear