29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 1996 PAZAR 12 DIZIYAZI Elmas'ınvüresinde postalizleri...SUNUŞ Bır cıımaneu günü. öğle saallerimle yolumtz Galatasarav a düseıse, lisenin önünde onlan göreceksini:. Fotoğruflcın göreceksini:. elraflannı çevreleyen polislen L'sulca sokulup birilerine sonıcaksınız. ".\e olmııs burada? " Şövle bir bakacaksınız yüzlerine. sonru du yürih üp gideceksiniz Tu ki hir giiıı siziıı çocıığıınıız. eşini: binlenhıre ortadnn kuvhohıncava kadur. O zcımcın o kadınlar ve a fbtoğrafiar düşecek aklınıza. O gün yolıınıızıı çevinvediginiz. koltukUınn kılıflurını değijtirmcvi güııcle on kez aklınıza getirdiğiniz içiıı ııtanacaksınız. O gün anlavacaksınız, sevdiklerinize karsı islenıni} her suç. aslında hayata karşıdır. Havatlannızm peşine diiseceksiniz... Cıımartesi Anneleri de işte o havutlarm pesinde. Sokakltir ımlanıı artık. Çaınaşır ipie asılı. şiş yıumıgti takılı kaldı. Bütün kapılan çaldılur. Giinıedikleri yol. bukmadıhlan ara .\okak kulmadı. Bütün inançları sarsıldı. auılanm gönneyenlereydi ötkelen. dııymaycinlara. Şimdı ellerinde jotoğrajlar bir sabah giile oynaya uğurladıklan. akşum eve gelmeyen çocuklanıu, eslerini sağ istivorlar. Elmas Eren. Hayrettin ıni. Fatma Morsümbül, Hüseyin ıni. Eli/Tekin, Düzgün iinü. Fatma Bahçeci, hmail'iıu arnor. Husene Türkoğtu, kocası Talat'ı: Hanım Tosun da Fehmi'vı soruvoı: Merede.' Emine Öcak la Asiye Karakoç ise kavbolduktan \onra iskencevle öldüriilmiiş luılde bulunan oğuUarının katillerinin bulunmasını. yargılanmasını istivorlar. Sonımlıdar "yok " diyor "Biz ne bilelim oğııllarınızı. kocalannızı." Oysa devleı vatandaş için sanıvorlardı. Kontmuk, kollunıuk, haklan esit dağıtnıaktı devletin görevi. De\let kendini bövle tanıtmıştı onlara. Şiındi. kamtlannı, tanıklarmı bile görmüror. "Hıızur aletlerini" anneler ve çocııklart üzehnde kıdlanıvordu. Çoc ukİarı ıçin daha iyi bir gelecek düşleyip geldikleri Istaııbul canlannı acıtıvor. Oysa daha ivi okıı1larda okusunlar istenüşlerdi çocıtklan. Daha iyi islerdc çahşstnlar. Hie olmazsa torunlan ishal yüzünden zamansız ölmesin istemislerdi. Çocııklanyla birlikte karmışlardı gecekondularınm harçlannı. Gülhane Parkı nı birlikte gezmişlerdi. Givsılerinin rengine. dillerine dııdak bükenleri, Bevoğlu ndcı ellerinde sopalarla kendilerini bekleyenlen, "şehrimizi bozdunuz " divenleri görmezden gelınişlerdi. Değil ıni ki, bıı ülkenin insanlanvdılar. geldikleri bıı şehir de onlanmlı. Görmedik onlan, luilâ da gönniivonız. Oysa dııvıılsun istivorlar sesleri. Başka anneler ağlaınasın dive, buşka anneler mezarsız kalmasın dive. Onlur. olmayan suçlann cezasını bizler adınu ödüvorlar... CUMARTEŞİ A N N E LWl X BERAT GÜNÇIKAN FOTOĞRAFLAR • On altı yıldır bekliyor Elmas Eren, ölümü getirmiyor aklına. Yirmi altı yıl baktığı, gözünün önünden ayırmadığı oğlu Hayrettin'i düşlerinde süslüyor, giydiriyor. O sonbaharı postalların çiğnediği yıldan, 12 Eylül'den kalan acı silinmiyor yüzünden. Suç neydi, ya ceza? Bilmiyor... • Sabaha karşı geldiler. Silahların ağzına mermiyi verirken çıkardıkları sesler geldiklerinin habercisiydi. Dedektörü tavana tuttular, sinya! sesi tavanda bir şey var diyordu. Kezlerce denediler. Elmas gülüyordu. Sonunda bir başçavuş farkına vardı, tavandaki çivilerdi dedektöre yakalanan. i h o sonbahar... ^M Değıl yapraklar. / I n e r ver. her şey ^^J kıpkınnızıydı. / • Toprak da. gök de ^ - JL- kana doydu. Ha- zan vapraklarını genç ayaklar değil bu kez. postallarezdi. Va- kitsizçaldı kapılar. vedasız git- ti oğlanlar. kızlar. Dönmedı- ler... Öyle bır aeıydı ki o son- bahar. umutlarsıslendi.çınlçıp- lak kaldı düşler. Tarih bile utandı da nasıl yazacakbileme- di... Işteopostallardanbırçifî Elmas Eren'in yüreğinde gezin- di. Oğlu Hayrettin "ka\ıp"t Neler görecektı daha bu kırk- sekizy ıllık gözleri. düşünemc di... Neydi bu öfke? Keşke o gün. oracıkta, babasının ellerin- de ölüverseydi! Vergi dayağı Haber almışlardı o akşam, baskın olacaktı. İki duble rakı içti Kemalettin. iki pırpırlı hemen aldı kokuyu. "Utanmıyor musun" diye bağırdı, "Bu yaştan sonra içmeye." "Sıkıntıdan" dedi Kemalettin. Elmas'ın seccadesi misafir odasında yayılıydı. Pırpırlı kızdı. Kimi kandırıyordu bu pis komünistler. "Senin neyine namaz" dedi Elmas'a. Şimdi seccadenin üzerinde tepiniyordu başçavuş, bir yandan da bağırıyordu: "Böyle mi kıldın, böyle mi kıldın?" Bıgalıydı Elmas Eren. Bı- ga'nın küçük ama ştrin köyü Emırorman'lıvdı. Yusuf, aynı köyden. A>şe'yle e\ lenmış. bu ev lilikten de Elmas'la iki kız daha doğ- muştu. Okula gıtmemıştı Elmas ama amcası ne bilivorsa öğretmişti. oku- mayı. vazmayı. hesap yapmayı. lkinci harp yeni bitmişti. Elmas çocuktu daha. hükümet yeni bir ver- gi koydu. Varlık Yergisi dedileradı- na. Emirorman zengin köy, tahsildar korkusu sardı köylüyii. Hükümeı dörtte birinı alacaksın diyorsa tah- sildar dörtte ikisıni ahyordu çünkü. Buğdayını saklayan yok değildi ama Yusuf kurtkarşıydı. "Saklamayın.gü- nahtır" diyordu kövlüsüne. "\ergi- mizi >ereüm.yoksuliara, yetiştireme- yenlere de biz \ardım edelim." O gün Ayşe'yle. kardeşının karısı kışlık vıyecekîerı yıkıyorlardı. İkı araba doldurup kuyuya çektiler. On- lar a\ludan çıkmıştı ki, öbür kapı- dan jandannay la. tahsildar \e muh- targırdı. Hangarlara baktılar. Bahçe- yi süpüren Elmas'a sordular. "Sizin bundan başka buğdayınız \ar mı?~ "Var" dedi Elmas. -Yİkamayagötür- diiler." Muhtar. "O daha çocuk" dı- yecek oldu. kızdı jandarma. "Çocuk olurmusmlüyorişte."' Elmas damuh- tara çıkıştı. "Sen babanun malını ben- den daha iyi mi büeceksin?" Yusuf Kurt t\ e gelince muhtar an- lattı olanlan. Elmas'ın dikbaşlılığı- nı da. Tahsildarla jandarmayı ikna edıp gönderdikten sonra Elmas' ı e\ e soktu babası. Bıraktığında, ba\gın- dı Elmas. Kardeşinekoşup. "Ben"di- yeağladı. *E\latkatüiokium«aliba." Doktor yok. sağlık ocağı >ok. ken- dılen sardılar yaralarını. Sonralan •*Birmudzeoldu'"diyecekti Elmas. ha- yata döndü \e ivileştı... Ama o gün bir söz \ erdi kendıne. eğer birgün kar- şısına lnönücü birisi çıkarsa asla e\ - lenmeyecekti. V'ergiyi koyan İnö- nü'ydü çünkü. Buğday yüzünden da- yak atan babası ise lnönücü. Kema- lettin EreıTle tanıştığında yeni bitir- mişti on ahısını. Sordu. soruşturdu. Kayınpederı Demokrat Partili'ydı. sevindi. E\ lendikten üç ay sonravdı. Demokrat Parti iktidara geçti. Yaşı tut- sa. o\ u bu partiveydi Elmas'ın. Tut- madı. Rika çoraplarından ev Y'edi yaş bü\ üktü Kemalettin. El- mas'tan. E\lendiklerinde. yeni as- kerdengelmişti. Biryılakalmadı Ce- mile doğdu. İkı yıl orurdular köyde. Toprak azdı. gelirieri de. İki y ıl son- ra. "BençiftçifikyapamanTdedi Ke- malettın. Şimdı bir deçocukları var- dı, onun geleceöini düşünmeliydi. Kalkıp tstanbul'a aeldiler. Hasköy'de birev kiraladılar. Iş de buldular. Ke- malettin. \akko'nun eşarp tabrikasın- da çalışmaya başladı. Kente yeni yeni alışmışlardı kı. Hayrettin'i doğurdu Elmas Yıl 1954"tü. Onu üç yıl arayia İkbal, İk- bal'ide yedi \ıl arayla Faruk ızledı. Kemalettin de ış değıştırmış. şımdi Sütlüce Mezbahası'nda işçi olmuş- tu. Çocuklar büyüdükçe tek maaş yetmemeye başladı Bütün biriktırdık- İeri paravla avnı sokakta bir arsa al- Hayrettin'i, (soldakı resim) Faruk'u, Cemile'yi. İkbal'i bir de akrabalarını yanına alıp pikniğe giderdi Elmas. Ağız dolusu gülerlerdi. Düşleri vardı henüz, çocuklar büyüyecek, iyi okullara gidecek, iyi işler bulacaklardı kendilerine.,. Oysa hazin birer anıya dönüşecekti düşleri... mışlardı ama ev... ü ney le y apılacak- tı? \ahudi bırtanıdıkları vardı. Rika çoraplarının >ahibı. Elmas onunla konuştu. Hem ev mde oturup çocuk- larına bakacağı. hem de para kaza- nacajı b\r ı> ıstedi. Şırket. çorapları arabayla getiri- yor. Elmas'la kızı Cemıle de ütüsü- nü yapıyorlardı. Bebek çorabından er- kek çorabına kadar ne getirilmi^se ütülüvor. katlıyor. firmanın etiketını takıp satışa hazır hale getiriyorlardı O tek katlı. balkonunda ces.it çeşit çiçek vetiştirdiklen ev ı v apabildiler- sebuçoraplarsavesındevdı. Osıralar Havrettin Moda'da \'abancı Diller Yüksek Okulu'nun gece bölümünde öğrencıydi. Aksam üstü okula gider- ken. kolivi götürür fabrıkava bıra- kırdı. Çocukluğundanberi birbaşkav- dı Havrettin. Titizdi.temızdi. Ilkoku- la giderken "Anne" derdı. "Bana iş- lemeli peçete \er." Kız çocuğu kadar özenli ve şefkatliydı. O vıllarda ıç çamaşırlarını çarşıdan almak vok, Elmas. metrelerce patiska alır evde dikerdi külotlan da. Hayrettin. kız kardeşlerinin iç çamaşırlarını görür. lelının -ülkiiciiler"dedıklerı vazgeç- ınıyordu. Bir kez avağından vurdu- lar Hayrettin'i. ölümden döndü. Bir- kaç kez evlerını taradılar Elmas'a. "Hasköv çok kötü oldu anne" dedi Hayrettin. "Taşınalım artık bura- dan." Burası İstanbul. ev dediğin öyle kolay bulunmuyorkı. Bulsan. taşına- cak para nerede".' Işte o günlerdeydi. bir sabah. radyov u açtıklannda asker- lerin bildirıleri çarptı kulaklanna. 12 Eylül"dü\edarbeolmuştu. Crktü El- mas. ama hayat dev am edıv ordu Ye- mek vapılmalıvdı.ev temiztııtulma- lıydı. oğlanlann gömlekteri ütülen- melivdi. Bıga'ya gıdip, hasta anne- ye bakılmalıydı Baktı. Elmas, şubede O gece HayTettin suratı asık e\ e ge- lınce şa^ırdı Elmas. Arabavı çarp- mıştı. "Czülme"dedıler. "Tamiret- tirir satar, başka araba alınz." Ertesi sabah. takv ım yırmı kası- mı gösterdığınde arabayı tamıre üötürdü Havrettin. Dönmedi. Bek- gıttı Dönüşte salonu çınlatun kah- kahası ürküttü Elma>'ı. "Yokte>"ze" dedi. "Oğlunburada yok." ltirazet- ti Elmas. arabasının kapının önün- de olduğunu söyledi. Polis bir kez daha gitti. Döndüğünde ay nı kahka- halar ku^atmıştı yüzünü. Yalnızdı. kadındı. moraii bozuldu Elmas'ın. Dışarı çıkıp arabanın yanına gitti. Içi- ne baktı koltuklanna.direksiyona... Şapkasını burnunun üzerine indır- nıiş polisin. "Neoldu te>ze?~ soru- suylairkildt. Anlattı. Hav rettin' in eve gelmeyişini. aramalarını. arabayı. içerdeki polisin vok dediğini... "Yok'" dedi polis."Buaraba senin değil. git voksa seni de içeri atarlar." Ağla- mayabaşladı Elmas. bırelıyledeara- bayı tutuvordu. "Alırlarsa alsınlar. ne yapayım?" Kızdı polis. "Defol git" dive bağırdı. "Gitdiyonım sa- na.senidegötürürler."Şimdi. Elmas da kızgındı. "Götürürlerse götür- sünler'" dedi. "Hiçolmazsa oğlumu görürüm..." Polis sol omuzundan tutup fırlattı Elmas'ı. Ellennınüze- nne abanıp y üz üstü düşmekten kur- tııldu. "Oğlum" diye sordu. "Be- de yalnız kalmıştı. Dilediğin- ce ağlayabiliyordu şimdi. Şiş- len yumağı alıp örgüye başla- dı. llk sırada ilmekleri >ayma- lıydı. Ama saymıyor. bir il- mekte **en iyisi". bır ilmekte ~en güzeli" bır ilmekte de "En doğrusu"divordu. Üçüncüsı- radu farkına vardı yaptığının. Neden böyle dedığini de bilmi- yordu. AkJını oynattıgmı düşün- dü. kalktı zehirgibi soğuk suy- la yüzünü yıkadı Oturup dü- şündü sonra. "Bugiden bire\- lat" dedi kendi kendine. "Ge- ride var üç tane. Onlara hem annelik vapacaksın. hem arka- daşlık. Topla kendini...." Akşam İkbal'e hem yaptı- ğını anlatır hem de aglarken babası geldi Biga'dan. Neler olduğunu sordu. anlattılar. El- mas hâlâağlıvordu. Kızdı Yu- suf Kurt. "Git" diye bağırdı. "Ağlayacaksan v alnızken ağla. kinıstnin moralini ho/mava hakkın \ nL Kendi derdini ken- dinyeneceksin. Defol." Kınldı. öt"kelendı Elmas. ama bir da- KAYIPLAR CENNETİ TÜRKİYE Arjantin. Şili, Ruanda. Peru, Nikaragua, Kolombiya... Bize uzak, ya ismini duyduğumuz ya da filmlerde yaşadıklan kan ve dehşete tanık olduğumuz ülkeler. Dilleri, dinleri, kültürleri farklj bu ülkelerin insanlanyla her geçen gün biraz daha yakınlaşıyoruz. BLzîeri "kan" bağhyor. Çünkü bugün, Türkiye de bir kayıplar ülkesi. Dünya bizi de kayıplanmızla konuşuyor. tşte rakamlar. 1 1980-1994 yıîlan arasmda 299 kişi kayboldu. 2, Bu kayıplann 75'inin gözaltına ahndığı saptandı. 3 1994-1996 (ilk dört ay) yıllan arasmda kayıplara 80 kişi daha eklendi. 4 Kayıplardan 12 sinin cesedi bulundu. Adli Tıp araştırmasında işkence gördükleri saptandı. 5 Kayıtlara geçmeyenlerle birlikte Türkiye'deki toplam kayıp sayısının 400'ü aştığı biliniyor. kızardı. "Neden bcnim külotlanma dantel işlemiyorsun?" Büyüdüğün- de anımsatırdı Elmas. bu söyledikle- rini. Havrettin de kızanrdı... Sakin. sessiz, sev inçlenni de keder- lerini de kendi içine akıtan bir ailey - di Eren'ler. Buraya niye gidilmedi. bu nıye yapılmadı. bu niye yok? Hiç sorulmazdı böv le sorular. Hafta son- lan binerlerdi boğaz vapuruna. Sarı- yer. Beykoz gezerlerdi. Yazlan. sine- ma vaktiydi. Hülva Koçyiğitli. Tür- kan Şoraylı filmlerle ya efkâr dağı- tırlardı ya da gözyaşı dökerlerdi... Hiçbirşev yapamasalar. inerlerdi Ye- nikapı'ya. bir bardak çay la denizin ko- kusunu çekerlerdi içlerine... Çorap kolilerıni taşıdığı günler- den bırindevdı. Yıl ise 1978. Elmas çok sonralan öğrendi ki. birileri yo- lunu kesip Hayrettin'den kendilerine katılmasını ı>temişti. Onun düşün- cesı ise soldan vanavdı. Ama mahal- lediler. Bir gün. iki gün... Telefon et- tiler yakınlanna. kimse görmemişti. Aramay a başladı lar. Duy dular ki. blf arkadaşıy la olan randev usuna gitmiş Saraçhane geçidıne. Orada yakalamış polısler. arabayı da almışlar. Birincı Şubey ı aradılar. polısler dedi ki. "Ka- v ıtlanmı/da bö> le biri \ok..." Bir hafta olmamıştı. day anamadı Elmas. Meraklanmasın diye Cemi- le've de "Ben tevzenkregidhorum" deyip ev den çıktı. Yağmurluydu ha- va. Birinci Şube'ye gitti. Bahçede gördüki. birbirinezincirlenmişdört arabanın arasinda Hay rettin'ın sarı renkteki 34 F 6789 plakalı Mıırat I24'ü. Arabayaşöylebırbakıpgir- di ıçeriye. Kapıdaki polise. "Hayret- tin Eren" dedi "Benim oğlum olu- vor. Eve gelmiyor, onu tutukladılar herhalde. Sormay a geldim." Polis. dü^ündü. dü^ündü. giilüm- sedı ve "Bir bakayıfn teyze" deyıp nim yerimde annen olsa,senin yerin- de benim oğlum olsa. annene böyle davransa ne >apardın?" Daha da öfkelenen poîisın -defol" çığlıkla- rı arasmda yürüdü Elmas. Birgaze- te parçasına ellerinı sıldı. Eve dön- dü. Bu yaşadığını sadece üzülme- sinler diye yıllarca anlatmadı El- mas, çocuklarına ve kocasına. Ay- nı günlerde küçük kızı İkbal de git- mişti Gayrettepe'ye. Bir adres arı- yormuş gibi yapıp binanm etrafın- da dolaşmış. san Murat'ı o da gör- müştü. Ama bütün başvuruları so- nuçsuzdu. "Yok" diyorlardı. "Oğ- lunuz burada >ok." İyilik, guzellik, doğruluk Sürekli ağlıvordu Elmas. Oya- lansın diye "Ben kendime kazak öreceğim"dedi tkbal. "Lastiğinisen başla." Cemıle de ışe başlaıııış. ev- ha da kımsenin yanında ağlamadı. Bir başına kaldıgında bıraktı gözy aş- lannı kı.yüreğı dinlensin... Evı satıp avukat tuttular. Anka- ra'ya gıttıler. aramadık yer bırak- madılar. Yoktu Hayrenin. Bir haber alamamalan yetmiyormuş gibi sık sık evlerı basılıyordu. Polısler alay edivorlardı bu baskınlarda Elmas'la. "Scn annesin"diyorlardı. "Sen bilir- sin yerini, sen rüyanda görmüşsün- dür, sana malum olur..." İki \ıl sonrayd». 1982 Anayasası oylamasından bir iki gün önce. bir akşam Faruk gelmedı eve. Bir ak- jam. ikj akşam. Ölmelere durdu El- mas. Öğrendiler ki gözaltında. Lmutlandı. madem Faruk da içer- deydi şiındi. Hayrettin'den bir haber alabilirlerdi belki. Faruk'un. "Ağa- beyimi bulun" diye başlattıgı açlık grevi de işe y aramadı. Hayrettin'den bir haber yoktu... Metris'teydi Faruk. Açlık grevle- ri uzadıkça evde oturamaz oluyor- du Elma>. Her hafta ziyarete gidi- yor. diğer annelerle birlikte ceza- evındekı koşullann ıvileşmesi için çırpınıvordu. Bir gün diğer anne- lerle birlikte gözaltına alındı. O gün hiç duymadığı küfürleri duydu. Bir başka gün. Faruk'a ziyarete gi- decekti Elmas. Baktı ki evde beş kuruş para yok Komşulanndan, bakkaldan istedi. Neyapacağını bil- mez halde eve dönerken aklına. bir bankaya yatırdığı dantel paraları geldi. Konuya komşuya sattığı dan- tel paralarından kalan bin beş yüz lira bankada olmalıydı. Cüzdanını bulup. bankaya koştu. Memur sor- du. "Ne kadar paran var teyze?" "Kıam benimle dalga geçme" dedi Elma^. "Olan parayı ver?" Memur yine sordu. "Nekadar?" Söyledi El- mas. bin beş yüz lıra. "Lstii benim olsun mu?" diye sordu bu kez me- mur. Olsundu. Giildü. "Teyze"dedi. "Senin paran bekleye bekJcye on bin liraolmuş." Sev inçten yüreği kabar- dı Elmas'ın. Lç bin liraçekti. Birşey- ler alıp Faruk'a gitti. Dönüşte paza- ra uğradı. Akşam vemekte. üç çeşi- di görünce irkildi Kemalettin. Sabah vanında bir sigara parası bile yok- tu. Elmas'ın çaresızliği canını sık- mıştı ama bir şey de yapamamıştı. Olanlardan habersiz. üzüntüyleya- kalandığı astım hastalığmın tedavi- si süren Cemile de sevindi. "Çalı- şamıyorum, hiçbir şey yapamıyo- rum, bir yük oldum" düşüncesi eri- di gitti. Faruk üç buçuk yıl sonra salıve- rildi. ikbal evlendi. bir kızı oldu. Hayat dev amediyordu. Doksanya- şındaki kayınvalidesi felç geçirince onu da yanına aldı Elmas. On altı yıl- dır her anneler günündeiçıezilsede kımsenin yanında akumadı yaşmı. Hayrettin'ın yokluğunada alışama- dı. Suç neydi. ya ceza? Bilemedi. Hayrettın'le birlikte bu »orular da elinden «ılınmıştı... Yarın: Asiye Karakoçun gözlerinde Rıdvan var ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ DomuzFılmini Gordunuz mu? 28 mayıs salı günü Eskişehır'deydım. Okurlar bılirler, üç yıl önce Kuşadası'na gıderlerken, Torbalı-Selçuk arasm- da, bir trafik cınayetı sonucu yanarak ölen fotoğraf sanat- çısı Gökhan Yaltaile eşi metin yazarı Evren Yalta, Evren'ın karnındaki dünyayı görmeden giden "Ege Bebek" ile kö- pekleri Punto'nun anılanna duzenlenen fotoğraf sergıst- ni izledim Eskişehir'de. Eskişehir Fotoğraf Sanatçıları Derneği (EFSAD) düzen- lemiştı sergiyi. Bütün ailenın bıreyleri hemen hemen bırlikteydı. Torun- lar evde kalmıştı belki de. Baba Bahtiyar Yalta, eşı Ne- riman Yalta, kızları Gülden Pekdemir ile Gülay Vural. da- matlar Ender Pekdemir, Şefik Vural. Metin yazarı Evren Yalta'nın annesı Berrin Er ile babası emekli Veteriner Al- bay Ali Er, biz Ankara'dan ayrıldığımız sırada, Çanakka- le'nin Karabıga'sından -İstanbul üzerinden- Ankara'ya gel- mişler, Evren'le Gökhan'ın Ankara'daki gömütlerine uğ- rayıp dönmüşler. Eskişehir'e geleceğimi duyan Anadolu Üniversıtesi'nin iletişim Fakültesi öğrencilerı, okullanna gelerek bir konuş- ma yapıp yapamayacağımı sordular. "Peki" dedım. Ge- leceğin cin gibi gazetecılerinin çeşıtlı sorularını yanıtla- dım. Ayrılırken, dinleyenlerden birine, konuşmamı nasıl bulduğunu sordum: - Ağzınızdan bal damlıyor! dedi, şişindim... Salonda konuşurken, yanımda yardımcı Doçent Doç. Dr. Filiz Seçim oturdu. Toplantıyı, öğrencilerden Tamer Levent düzenlemiştı. Oradan doğruca, Sakarya caddesindeki Atatürkçü Dü- şünce Derneği'ne gittik. Orada, kıtaplarımı imzaiadım. "Domuzuna Yazılar", "Çanklılar" ile "Tilkıyle Kuyruğu" vardı. Kıtaptar hemencecik bıtti. Eskışehırlı dostum sürü- cü Remzi Ürgüp'ü aradım, Remzı arabasına atlayıp gel- di. Gökhan Yalta'nın fotoğraf sergisini açış konuşmasında, • EFSAD Başkanı Prof. Dr. Levent Kılıç, özetle şunları söy- ledi: "Bu sergı derneğimizde açtığımız diğer sergilerden farklı. Gökhan Yalta şımdi aramızda değıl. Kendısinı kötü bir trafik kazasında bundan üç yıl önce kaybetmıştik. Bız- ler, fotoğraf dostlan, bugün burada Gökhan dostumuzun kalan fotoğraflarıyla birlikteyiz. Bu sergi nedenıyle bir kez daha ınsanın yaşadığı zaman dilımi içınde çevres/ne du- yarlı olmasının öneminı anımsıyor ınsan. Gökhan Yal- ta'nın, kısacık yaşamı ıçinde fotoğraf makinesiyle belge- ledikleri, sadece ailesi ve onu seven dostlan ıçın değil, fo- toğrafa meraklı herkes için birövunç kaynağı olmalıdır. Ser- gideyeralan fotoğraflar yaşamın çeşıtli alanlarından der- lenmiş bir güldeste. Hem konulara bakışıyla hem de fo- toğrafik olarak sergıleme biçımıyle farklı bıryaklaşım ge- tin'yor Gökhan Yalta. Keşke yaşasaydı da devam edebil- seydi. Kuşkusuz bu sergı nedenıyle aılesının yureğıne duşen acı, bir kez daha alevlenmıştır. Bu canavar bakalım ne za- man duracak? Ne zaman doyacak? Bizler için boyle gû- zel bir sergıyı burukyaşatan trafik canavanna lanet olsun..." Sergının düzenlenmesınde universıte öğretım görevlısi Merter Oral'in büyük emeğı vardı. Eskişehir'de, Eskişehir'ın aydınlarıyla tanışma. görüş- me olanağını da buldum. Güzel ızlenımler bırakan, bırkaç kişının adlarını yazmak ıstenm. Anadolu Ünıversıtesı Sıvil Havacılık Yüksekokulu'nda öğretmen pılot emekli Yüzba- şı Bahadır Altan, Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şubesı Başkanı emekli öğretmen, 38 yıllık Cumhunyet okuru Muammer Uludağ. DDY Sayrıevı, göz sağını Ne- şe Matay, Eskişehir'de Atatürkçü Düşünce Derneği 'nin kurucusu, Genel Merkez Denetleme Kurulu üyesı Ayyuk Erenberk; Ayyuk Bey'i son yazıda Atatürkçü Düşünce Der- neği Başkanı diye yazmıştım. düzeltıyorum... Daha kimler var. tanışıp görüştüklerım arasmda? Oya Erkan, Erdoğan Ekiner, llyas Küçükcan sosyal hızmet uzmanı Mahmut Akın. ÇGD Eskişehir Şubesı Başkanı Ömer Duru. CGO'nin merkezinde, yemek verip Eskışehirli gazetecilerle tanış- tırdı. bunlardan kımileri şoyle: Can Hacıoğlu, Ali Baş, Bülent Teoman Uzun; Engin Bayrı, Şaban Bağcı; Ve- dat Alp, Ömer Duru "istikbal"öe yazıyor. Erdal Inönii. 28 mayısta Eskışehır'deydı. Onun da ko- nuşmalan vardı. Gökhan Yalta'nın sergisini görmesını ıs- tedim ama. gelemeyeceğıni bildırdıler. Gece, şeker fabrikasının konukevinde yattım. Adnan Menderes de 26 Mayıs 1960'ta şeker fabnkasındaydı. Ge- ce yatmadan, Piraye Bigat Cerrahoğlu nun "Demokrat Parti Masalı "nı okudum. Ankara'da bitirdım kitabı. Serçe- parmak kalınlığında bir kitapçık. Bir yerde "Satılmış Ka- lemler" arabaşlığıyla, şöyle denıyor: "Bir akşam, Ankara trenının restoranında Sait Başak'/a oturuyorduk. Önümüzden zamanın muthiş yazarı Necip Fazıl geçti, Sait Başak kendi kendine söylenir gibi: - 150.000'i kopardı, dedi. 'Nereden, niçın?' sorumu, 'Nereden olacak, Adnan (Menderes) Bey'den, niçininı de yakında görürsün'd/ye yanıtladı." Adnan Menderes'in müsteşarı Ahmet Salih Korur'du. Piraye Bigat şöyle diyor: "... Kendısini ziyaret ettiğim bir gün bana, odasındaki çelik dolapları gostererek, 'Bunlar tahsisatı mesture (ör- tülü ödenek) harcamalarının makbuzlan' dedi. En aşağı beş senelik makbuzlan neden sakladığını anlayamamış- tım. Bu makbuzlann imha edılmesı ıçın başbakanın ıbra ımzası gerekırmiş, ama Menderes bırıken makbuzlan görür, fakatimzayı vermezmış. 'Kendısınegüvenmıyorum. Gerektığinde imzasız imha edışimı benim aleyhıme de kullanabilir' dedi. Ne çare ki Yassıada 'da ortalığa dökülen bu makbuzlar nedenıyle Korur, Menderes aleyhıne delil toplamakla suçlandı..." • • • Ankara'da Metropol'de domuz filmı oynuyor. Gör- medinızsegörün; adı: "Bebe". Metropolcüler, "Domuzuna Yazılar"\ da alıp vitnne koymuşlar. iyi mı? B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAGA: I/Genelliklehay- van postundan yapılan başlık... Bir ya da birçok dansçı tarafından müzik eşliğinde yorumlanan gös- teri. 2/Felsefede. bilgi ile varlık ara- smda ılişki kur- duğu düşünülen kavTam... Halk di- lındebibereverı- len ad. 3/ Bir so- ru sözü... Çanta ve ayakkabı yapılan sepi- lenmiş dana derisı. 4/ Din- gil... Giysilerin etek ucu. kol gibi yerlerıne verev kesilmiş kumaştan yapılan süs. 5/ Boğa güreşi yapı- lan alan.fi/BirBatı şiiri tü- rü... "Nazlı vârkölenola- yırrv Kabuleyle— yen- ne" (Karacaoğlan). II Üç Silahşörler'den biri... Bir soru eki. 81 Şiırde iki ya da daha çok dizeden oluşan bırim... Mev kı. makam. 9/Gözü kapalı inanılan düşünce: doğ- ma... Betona delik açmakta kullanılan sivri uçlu bir aygıt. VUKARIDAN AŞAÛIYA: 1/Arapça eylem çatısını konu edınen kitap... ' — kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş." 2/ Halk dılmde zarar karşılığı ödenen paraya verilen ad... Kazı yen. 3/ Bir nota... Yemek- lerle birlikte yenılen bir yıyecek. Al Şarap mahzenı... Bır şe- yın olmasına az kaldığını belirtmekte kullanılan deyım sö- zü. 5/ Acele. tez. 6/ İçine sıv ı maddeler konan bır kap... Kır- gızistan'ın para bırımı. II Başkalarının sirtından geçınen kimse... Eskı dilde yüz, çehre. 8/' Jacques Demynin tanın- mış bir filmı... Aldırış etme. önem verme. 9/ Dogalgazın önemlı bir bileşeni olan gaz... BilgeOlgaç'ın. hiç kadın oyun- cu kullanmadıâı filmi. s
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear