29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 HA2İRAN1996SALI 12 HABER-ARAŞTIRMA Daha önce yalnızca 3. Dünya ülkelerinde görülen illet, son yıllarda gelişmiş sanayi ülkelerini de sardı Yolsuzhıldar küresefleşti• Alman 'Transparency International' (TI) (Uluslararası Saydamlık) örgütünün raporuna göre Yeni Zelanda; yolsuzluk. rüşvet vb. kirli iş açısından 'en temiz' ülke. Yeni Zelanda'nın hemen ardından Danimarka. Isveç, Finlandiya gibi kuzey ülkeleri yer alıyor. Onlan izleyen iki ülke Kanada ve Singapur. • Yolsuzlukların en yaygın olduğu ülkeler arasında Ürdün ve Türkiye. ön sıralarda yer alıyor. Yunanistan ve İspanya, az farkla. Türkiye *nin arkasından geliyor. Listenin sonunda. çok sayida gelişmekte olan ülkenin yer aldığı gözleniyor. Yolsuzluk rekorunu 10 üzerinden 0.69 puanla Nijerya elinde tutuvor. HÜSEYİN BAŞ 1993 sonbaharında IMF"nin (Ulusla- rarası Para Fonu) genel kurulu için tiim dünyadan gelen 1 "7 maliye bakanı Was- hington'da bir araya geldıklerinde. top- lantı salonunda çok sayida "yeni yüzün" \arlığı herkesı şaşırtmıştı. Aslında eski- lerin yerini yenilerinin almasında hiçbir şaşırtıcı yan yoktu. Bu, kuşkusuz, de- mokrasinin kurallanndan kaynaklanan bir durumdu. Ama bu denli çok yeni yü- zün varlığınin bir başka önemli nedeni dünyayı saran 'yolsuzluk' dalgasıydı. Japonya'dan Brezilya'ya. ttalya'dan Hindistan'a. Fransa'dan İspanya'ya uza- nan ve de\ let başkanlan da dahil çok sa- yıda bakanın ve önde gelen politikacının başını yiyen. hükümetlerin düşmesine yol açan yüzlerce yolsuzluk skandalın- dan nasibini almayan hemen hiçbir ülke yoktur. Yakın tarihte vegünümüzgiinde- minde yer alan düzineyle yolsuzluk ola- yı. ülkemizin de. yeni dünya düzeninin uygun ortamında küreselleşen yolsuzluk salgınının dışında kalmadıği \ e bu konu- da pek onur v erici olmasa da başı çeken- ler arasında yer aldığı görülmektedir. Resmi birpozisyonun. ki$isel çıkarlar için kullanılması olarak tanımlanabilen yolsuzlukların hiçbir ülke dışında değil- dir. Ancak sıyasal rekabet y a da 'kılıfının' hazırlanmasında yeterli özen göstenlme- mesi sonucu ortaya çıkan y olsuzlukların sayılarının sadece 'bilinenîerle' sınırlı ol- madtğı açıktır. Patlak veren yolsuzluk skandalları. buzdağının sadece su üze- rindeki kitlesidir. Asıl kitle çok daha bü- yük boyutlardadır ve herhangi bir kaza olmadığı sürece de dünya durdukça. as- la ortaya çıkmay acaktır. Yolsuzluklann kaynağı Yolsuzluk şampiyonluğu uzun süreler 3. Dünya'nınyoksulülkelerininelindey- di. Brezilya'da, Meksika ve Venezü- ela'da, Nijerya. Hindistan ve Filipinler'de son birkaç yıl içinde birbiri ardından pat- lak veren yolsuzluk skandalları yukan- daki yargıyı doğrulamaktadır. Sözü ge- çen ülkelerdeki yönetici sınıf. çoğunca kamu parasını (devlet bütçesi) ve dost ülkelerin sağladıkları 'dış yardımları' hortumlav arak kişisel keselenni doldu- ruyorlar. Ancak *yolsuzluklann' kayna- ğı salt bunlardan ibaret değıl. Bazı ülke- lerde ulusal ekonomiye katkıda bulunan uyuşturucu ticareti, kırli paranın aklan- ması da '\olsuzlukların' önde gelen kay- nakları arasında yer alıyor. Ne var kı son yıllarda ileri endüstri ülkelerinde patlak veren çok sayıda volsuzluk skandalı. bu illetin salt 3. Dünya ülkelerine özgü ol- madığını ortaya koymaktadır. Italya'da rüşvete bulaşan politikacı. resmi görev - li ve işadamlannın sayıları 3000 gibi ina- nılması güç düzey lere ulaşmıştır. Japon- ya'da Liberal Demokrat Parti ile dev in- şaat sektörü arasında içli dışlı karanlık ilişkiler 40 yıl sürmüş. sonunda skandal patladığında ülkenin sosyo-ekonomik sistenıini tenıellerınden sarsmıştır. Se- çimlerden sonra iktidara gelen yeni po- litikacıların da 'gidenlerdeıT pek farklı olmadığı görülmektedir. Fransa"da ve ls- pany a"da sosyalist iktidarlann devrilme- sinde 'yolsuzîukların' belirleyici payının olduğu kimsenin saklısı değildir. Yasalar ve ahlak açısından suç sayılan yolsuzlukların ekonomiler için de büyük tehlikeler oluşturduğu bir başka önemli gerçektir. Yolsuzluklar. aynca kamu fon- larının kullanılmasında etkililiği ve ve- rimliliği azaltan bir öğe olarak da görül- mektedir. Yolsuzluk sıralaması 1993 v ılında kurulan. ne varki aynı za- manda çok sayıda ülkede bağlı kuruluş- ları olan Alman 'Transparency Interna- tional' (Uluslararası Saydamlık) örgütü (Tl)dünyadaki yolsuzlukları araştıran ve araştırmalarının sonuçlarını bir raporla dünva kamuoyuna açıklayan son derece ilgiııç bırkuruluş Tl'nın bu vıl önde ge- len ışadamlan nezdinde yaptığı anketin sonuçlarına göre Yeni Zelanda; yolsuz- luk. rüşvet vb. kirli iş açısından "en te- miz' ülke. Yenı Zelandanın hemen ar- dından Danimarka. Isveç. Finlandiya gi- bi kuzey ülkeleri ver alıyor. Onları izle- yen ıki ülke Kanada ve Singapur. Yolsuz- İuğun "henüz' uğramadığı ülkelerin onur listesinde Fransa: Şili ve Güney Afri- ka'nın hemen önünde. 19. sırada. Birle- şik Amerıka. Avusturya. Japonya ve Hongkong. Fransa'dan bıraz daha iyi sı- ralarda bov üösterivor. Yolsuzluklann en çok yaygın olduğu ülkeler arasında Ür- dün ve Türkiye. ön sıralarda yer alıyor. Yunanistan ve tspanya. az farkla. Türki- ye'nin arkasında yer alıvor. Listenin so- nunda. çok sayıda gelişmekte olan ülke- nin yer aldığı gözleniyor. Çin'de. tıpkı Rusya'daki gibi yolsuzluklar giderekart- ma egiliminde. Bangladeş. Pakistan ve Kenya listenin en alt sıralannda. Yolsuz- luk rekorunu 10 üzerinden 0.69 puanla Nijerya elinde tutuvor. Nijerya dünya yolsuzluk şampiyonu. Araştırma. pratik nedenlerden ötürü şımdilik elli ülkeyi kapsıyor. Ama örgütün yetkilileri kısa sürede bu açığı kapatacaklannı ve araş- tırmalarının lıstede yer almayan. ancak yolsuzluk konusunda bırhayli ıddialı ül- keleri de kapsayacağını müjdeliyor. Sözü edilen araştırmayı Göttingen Üniversitesi ile ortaklaşa gerçekleştiren Tranparency lnternationarınbaşkanı Dr. Johann Graff Lambsdorff'un yolsuzluk- la ahlaksal savaşında 'bazı ülkelerin şir- ketlerinin yabancı iilkelerde ne pahasına olursa olsun işi kapnıak için verdikleri rüş\etleri kâıiarından düşmesine' izin vermelerinin. böy lece de haksız rekabet yapmalarının önlenmesi de yer alıyor. Transparency Intemationarın araştırma- larını izlemekte varar var.(*) (*) Yararlanılan kaynaklar: 'Evrensel Volsuzluk', Erik İzraeİev\ ıcz. Le Monde: 'Ekonomik Bilanço. 1993. Jean-Pierre Tuquoi, Volsuzluğun kemirdiği ülkeler repertuvan', Le Monde. 4.6.1996. Yeryüzünde 50'yi aşkın ülkede süren etnik, milliyetçi ya da dinsel kaynaklı iç savaş korkunç bir yıkıma yol açtı Dünya şiddedesarsJıyorBosna savaşı sona ermiş görünse de 1996 başlarında dünyada Sri Lanka'dan Sudan'a. ya da Chiapas'lara (Meksika). Doğu Timor"dan Sierra Leona'ya kadar elliy ı aşkın silahlı çatışma varlığını sür- dürmektedir. Bunlardan hiçbırinde dev- letler. başka devletlerle savaşmamakta- dır. Ve hepsinin ortak niteligini. ülke içinde savaşmalan oluşturmaktadır. Uluslararası topluluk tarafından ayn devletler olarak tanınmalarına karşın, Sırbistan. Hırvatistan ve Bosna-Hersek arasındaki son çatışmaların. herüç ülke- deki Müslüman. Sırp ve Hırvat azınlık- lar göz önüne alındıgında, farklı devlet- ler arasında bir savaş olarak görülmesi- ni engellemektedir. Yine aynı şekilde, Ermenistan'la Azerbaycan'ı karşı kanşı- ya getiren y ukan Karabağ çatışması da îıer şeyden önce. bir Mç savaştır'. Bu çatışmaların "devletler içi' niteligi 1945"ten bu yana. Birleşmiş Milletler'in en azından örtülü bir anlaşma olmadan bir devletin iç işlerine müdahaleyi ya- saklaması. soruna uluslararası topluluk- ça el konulmasını güçleştirmektedir. lkinci Dünya Savaşı boyunca sivil kur- banlann sayıları. asker kurbanlara oran- la yüzde 50 olmuştu. Bu yeni çatışmalar- da oran yüzde 90'a yükselmiştir. Şıddet ıse en yüksek düzeyİerine ulaşmıştır. in- sancıl sorunlarla ilgili uluslararası örgüt- ler değişken. güvenilmez. tüm kurallan hiçe sayan. sivil kurbanlan kullanan ve sıv illere yönelik yardımlan çalan otori- telerle anlaşmak zorunda kalmaktadır- lar. Sosyal dev rimden yana sav aşa giren bazı gruplar ise şu sıralar köylüleri soy- maktadırlar. Sözü edilen savaşlar çoğunlukla de- netinıi güç karaborsa pazarından satına- lınan hafif silahlarla yapılmaktadır. Ça- tışmaların'sona ermesinden sonra yıllar- ca ölüm saçmay ı sürdüren anti-personel nıayınlar da bu sav aşlarda sınırsız birbi- cimde kullanılmaktadır. Tehlikeli boşluk Çatışmaların süregeldiği devletlerde. bu devletlerin sahip olduklan 'kurum- lar' Mjn deredecede tehlikeli 'kunımsal boşluklar" yaratarak kaybolmaktadır: Polib görev yapamamakta ve bir tarafın y anında yer almaktadır. Adalet erki silin- mekte. hükümet (eğer varsa) ulusal top- raklann tümünü denetleyememekte, sa- vaş bölgelerınde kimsenin oylamadığı yeni yasalar y ürürlüğe konmakta, adi suç niteliğinde ya da politik haydutluklar. tıpkı sosyal kaos gibi yaygınlaşmaktadır. Altyapılar (köprüler. barajlar. elektrik santralları. demiryolları. hava limanlan) karşıt taraflarca sıstematiLbir biçimde tahrip edilmekte. bu ise ekonomik geri- lemeyi hızlandırmakta ve gelecekteki kalkınma ve yeniden yapılanmanın ger- çekleşebilme şansını azaltmaktadır. Çatışan taraflar. çoğunca. v erilen söz- leri tutmayan. uyulması gereken asgari kurallan bile yerine getirmeyen vahşi diplomasi izlemektedirler. Çabucak ya- pılan ateşkes anlaşmasından sonra sona eren çatışma. taraflann anlaşmaya uy- mamalarıyla yeniden başlamaktadır. Sa- vaşan gruplar hasadı yakmakta. tarlala- rı mayınlamakta ve insancıl yardımın ulaşım yollarını ve göçmen kamplannı denetim altına almay a. dahası. bu kamp- lardan genellikle çocuk yaşta savaşçı devşirmeye çalışmaktadırlar. Söz konusu dev let-içi çatışmalar. bü- yük hukuksal boşluklara da neden ol- maktadırlar: Uluslararası topluluk. biz- zat kendi yurttaşlarının insan haklannı korkusuzca ayaklar altına alanlar karşı- sında dev letlerin iç işlerine müdahaleyi yasaklayan BM ılkelerine uymayı sür- dürebilecek midir11 Uluslararası toplu- luk. tehlike içinde bulunan halklann y ar- dımına koşmamakla sorumluluk yüklen- mekte değil midir? Uluslararası hukuk. kendi ülkelerinde ıç savaş nedeniyle ül- • Çatışmalann süregeldiği devletlerde, \ ar olan 'kurumlar' son deredecede tehlikeli 'kurumsal boşluklar' yaratarak kaybolmaktadır: Polis görev yapamamakta ve bir tarafın yanında yer almakta, adalet erki silinmekte, savaş bölgelerinde kimsenin oylamadığı yeni yasalar yürürlüğe konmakta, adi suç niteliğinde ya da politik haydutluklar, tıpkı sosyal kaos gibi yaygınlaşmaktadır. kelerinin sınırlan dışına çıkmadan ev le- rini barklannı terk etmek zorunda kala- rak göçmen durumuna düşen "26 nıilyon insanın" göçmen olduklarını neden "res- men' kabul etmemekte. böy lece de on- lara 'dışyardım' almalarının yolunu ka- patmaktadır? Bugünkü savaşlar. özellikle kökenleri itibarıyla olduğu gibi. ortay a çıkışlan v e yasallıklan itibanyla da son derece kar- maşık görünmektedir. Amherst Üniver- sitesi profesörlerinden Michael Klare. bu savaşlan şöy lece sıralıyor: a) Hindistan ve Pakistan"ı ya da nere- deyse on yıl süren Iranla Irak'ı karşı kar- şıya getiren bölgesel çatışmalar. b) Ortadoğu'da çok say ıda devleti kar- şı karşıya getiren. ancak henüz patlak vermeyen su ve petrolü denetlemeye yö- nelik doğa kaynaklan için savaşlar. c) Aynlıkçı ve milliyetçi savaşlar. Et- nik ve milliyetçi gruplann (Boşnak-Sırp, Çeçen. Tamil v b.) kendi dev letlerinin ku- rulmasına yönelik savaşlar. d) Yayılmacı (irredantist) savaşlar: Et- nik ve milliyetçi grupların kendi devlet- lerinin sınırlan dışında yaşayan "u"kdaş- lannın' yaşadıklan dev letin topraklarını ele geçirerek kendi topraklarına katma savaşlan. (Büyük Sırbistan, Büyük Ma- caristan. Büyük Arnavutluk vb.). e) Etnik. dinsel ve kabile kavgaları: Aynı devlet içinde yaşayan gruplann top- rak ve doğal kaynaklara sahip olmak için aralannda ginştikleri çatışmalar: Soma- li ya da Ruanda. f) Devrimci ve köktenci savaşlar: Gruplann kendi ideolojı ve dünya gö- rüşierini ülkelerinin tüm insanlanna da- y atma savaşları: Cezay ir'de aşın dinciler. Birleşik Amerika'da aşırı sağ. g) Demokrasi için ve sömürgeciliğe karşı savaşlar. Örneğin Meksika'da Za- patıstler'in giriştiklen 'yerli' savaşlar. Ekolojik > ıkımlar Yararlı ve ilginç olmasına karşın bu sınıflandırmanın tam olarak tatmin edi- ci olduğu söylenemez. Çünkü. çatışma- lar o denli karmaşıktır ki. bazen bu ka- tegoriler. iki y a da üçünün kesişmelerin- den de oluşabilmektedir. Örneğin. eko- lojik yıkımla (insan etkinlikleri yüzün- den doğa kaynaklannda azalma). nüfus artışı (azalan kay nakların çok daha ka- labalık hale gelen insanlar arasında pay- laşımı) ve kaynakların eşıt olmayan bi- çimde dağıtılması (bu kaynaklann ulu- sal ya da yabancı seçkinler tarafından denetim altına alınması). Haitı ve Filı- pınler'de tanm alanında kullanılan üre- tim modelleri, çevrenin yıkımına. iç gö- çe. yoksulluğun ciddi boyutlara ulaşma- sına ve demokrasi için anti-emperyalist isyanlann patlak vermesıne yol açmıştır. Örneğin, Ruanda"da. 1994'te yaşanan soykınm çok sayıda öğenin bileşimin- den kaynaklanmıştır: Adaletsiz toprak dağıtımı. tanm sektöriinde işsizlik. yapı- sal uyum programlarının olumsuz etki- leri. Juvenal Habvarimana rejiminin yol- suzluklarla kirlenmesi. demokrasiye yö- nelmede çekingenlik ve yavaşlık. Hutu- lar'laTutsiler'in etnik kımlikleriüzerine oyunlar. Tüm bu öğelere, geleceğin potansiyel karşıtlarını ölümcül silahlarla donatan uluslararası silah pazarının oynadığı rol ile Fransa'nınkararsızpolitikasını vege- liyorum diyen çatışma karşısında etkisiz ve çaresiz kalan Birleşmiş Milletler ve Belçika'nın olumsuz tutumlarının da ek- lenniesi gerekmektedir. Öte yanda. bu çatışmaların çoğunun köklerinde. tıpkı komünist modelde ol- duğu gibi. herkese iyi bir yaşam sağla- mayı başaramayan liberal kapıtalıst mo- delin krizinden kaynaklanan ortak eko- nomik neden mevcııttur. Onlarca yıllık neo-liberal politıkalardan sonra çok sa- yıda ülke yapısal yoksulluk durumuna düşmüştür. Sonuç; yüzyılın sonuna doğru yeryü- zünde. ekolojik yıkımlardan daha da yıp- ranan tanm dünyasında ya da işin gide- rek daha da az bulunur olduğu mega- kentlerde yaşamaya çalışan 2 milyar yoksul olacak. Bunlann çoğu. aynlıkçı, milliyetçi ve etnik hak ıddialannın yo- ğunlaşacağı veküreselleşenticaretaygı- tında hemen hiçbir şansı olmayan ülke- lerde yaşayacaklar. 8000 dilin varlığı ve bunlardan 335"inin bir milyondan fazla insan tarafından konuşulduğu düşünül- düğünde v e y ine günümiizde, 'Bir dil bir ulus oluşturur' eğiliminin geçerli oldu- ğu bılındiğinde 'sınırlardaki değişiklik sorunu', 'henüz' başlamış demektir. Si- yasal alanda da her şey iyi gıtmemekte- dir. Demokrasıden, özgürlüklerden. in- san haklanna saygıdan yoksunluk. çatış- ma içinde olan çok sayıda ülkenin ortak paydasıdır. İnsan hakları gözlem örgütü. Birleşik Amerika ve Avrupa Bırliği'nın dış politikalannın giderek artan bir bi- çımde tıcari çıkarların baskısı altına gır- dığını. bunun sonucunda da insan hak- larının etkin bir biçimde korunmasının tehlikeye düşmesine izin verdiginden söz etmektedir. Neni dünya düzeninin kendi alın yazı- lanna terk edilmiş. haktan ve işten yok- sun bırakılmışlan. neden giderek yay- gınlaşan. bazen dev letlerden daha güçlü hale gelen. beyaz kadın ticareti: paralı as- kerlik y a da uy uşturucu: çocuk, organ ti- careti gibi işler çeviren mafyasal örgüt- lere girmeyi reddedeceklerdir' 1 Bir düzen ideolojisi Modern savaşların nedenleri. her za- man çatışan tarafların zulümlenni haklı göstermek için dünya kamuovuna yap- tıkları açıklamaların kanıtlarıyia uyum içinde değildir. Bazı analıstlere göre ör- neğin milliyetçilik. çatışmaları körükle- mekte. dev letleri parçalamaktadır. Ama. kimılerine göre ise "devletlerin" iflasın- dan salt milliyetçilik sorumlu değildir: "Milliyetçilik. etnik sorunlardan bütü- nüyle bağımsız nedenlerden ötürü yaşa- mını sürdüremeyen dev letlerin yıkıntıla- nndan doğmaktadır." Mark Juergensmayer'e göre dinsel milliyetçilik bile, günlük gerçeklerin öte- sindeki dünyanın tutarlı bir açıklaması- nı. sosyal ve politik düzenı rasyonel ha- le getiren bir otorite öneren bir "düzen ideoloüsidir'. Hindistan. Srı-Lanka. Mı- sır ve Iran başta olmak üzere çok sayıda Islam ülkesı ile Orta Asy a ülkelerinde or- taya çıkan çatışmalar bu türden çatışma- lardır. Dinci görüş. son derecede güçlü 'meşru' kanıtlaröne sürer.'Kutsal savaş' söylemı. sıradan nedenlerıne kutsal bir 'meşruiyet' vermeye çalışan politik ey- lemcıler tarafından kolaylıkla kullanılır. Şiddete en yüksek meşruiyet verdiği öl- çüde. din. yasal olmayan hiçbir gerçek varlığın ^ahıpolamayacağı bir güç oluş- turur. Din. Cezay ir'de tslamcı Selamet Cep- hesi'nin (FİS) terorizmini meşru gör- mektedir. Tıpkı Bosna'dageneral Mladic ya da Oklahomadaki Montana milisleri vediğerleri gibi. Hepsi deyapılan şiddet ne denli büy ük olursa o denli düny a sah- nesinde boy göstereceklerini ya da C- NNnin küresel şebekesinde birkaç da- kikaya sahip olacaklannı bilirler. Böylece. mistık şiddet. televize edil- miş yery üzü temaşasına dönüşür. Bu ise. bu yüzyılın sonunun savaşlarının siste- mık karmaşıklığını azaltır ve polıtika yoluy la etkısizleştirilmeleri olanaklannı ortadan kaldınr. MAR1 AN'O AGl'IRRE (*) (*) Madrid. "Centro de investigaciones para la psu'ı/a (CIP) çutışmular amştır- nıa dırekıöni. Maniere de voir, Scıvı 29. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EO1EKÇİ Ramazan Talaş'ın Mektubu... Tanm uzmanı Ramazan Talaş'tan bir süre önce, aşa- ğıdaki mektubu aldım: "Sevgili Ekmekçi; Olmadı Sevgili Mustafa ağabey, Yine olmadı. En iyisı ben gönlümden geçen ve size yakışan biçimiyle başlayayım yazıtıma, Gazeteci Ekmekçi, Gazeteci ne demektir? Teorik olarak tam bilemiyo- rum. Benim bildiğim kadarıyla gazeteci: Evrende olup bitenleri, yine tüm evrene yararlı olacak biçimde irde- leyerek sorgulayarak sunmak ıçın çalışan ve başka mesleği olmayan insan diye düşünüyorum. Tam bun- lan yazarken Dil Kurumu Sözlüğü 'ne bakmak geldi usu- ma. (Doğaldır kı Evren 'den önce yayımlanan sözlüğe) baktım, şöyle yazıyor: Gazeteci: 'Gazeteye yazı yazma- yı. habertoplayıp vermeyı ya da gazetenin yazı işlerin- de çalışmayı iş edınen kımse' diye tanımlıyor sözlük. Pek yanılmadığımı anladım gazeteci tanımı konusun- da sözlüğe bakınca. Mustafa ağabey, Cumhuriyet gazetesindeki köşenizde, 23Nisan 1996 tarihinde yazmış olduğunuz 'Deh Dana Olayının Içyü- zü' başlıklı yazınız nedeniyle yazma gereği duydum. Yaptığınız gazetecilık olayı nedeniyle sızi bir kez daha yüreğimin tüm sıcaklığı ile kutluyorum. Bir kez daha gösterdiniz. gazetecinın görevınin. toplumu bilgilendir- mek ve aydınlatmak olduğunu. Olayı, uzman bilım adamlanyla konuşup tartışarak bilimsel olarak aktardı- nız, aydınlattınız bızı. Bu haber basında çıktıktan sonra sekizyaşındaki oğ- lum Duyşen etyemez olmuştu. Aynca biz de gönül ra- hatlığı ile yiyemıyorduk. Bizden öteye oğlumun et ye- mesi gerekirdı. Çunku, zihınsel ve bedensel gelişimi için oğlumun et yemeye gereksınımı vardı. Ancak yemiyordu bu kadar sansasyondan sonra, Nasıl yesin ki? Ölümden korkuyordu haklı olarak oğlum. Kim kork- mazki ölümden. Oğlum, 'Sizbenım ölmemi mi ıstiyor- sunuz' diyordu. Aslında güzel bıryanı da öğrenmiş ol- duk. Çünkü, davul ve zurna ile çocuklarını savaşa yol- layan, fakat banş için çaba göstermeyen bir ülkede ölümden korktuğunu söylemek erdemi çok doğru bir olgu değil de ondan! Sevindim, yaşam sevınciyle dolu Duyşen. Belli ki gerçekleştırmek istedıği şeyler var usunda. Bunlann neler olduğunu bilmiyorum. Olsun. Orası da ona, Duy- şen'eait. Demem şu kı sızın yazınızı okudum ve oğluma anlat- tım, ikna oldu ve etyemeye başladı. Bu nedenle teşek- kür ediyorum sıze. Gazeteciliğin ne olduğunu bir kez daha gösterdiniz sansasyonculara, şantajcılara, yağ- danlıklara, lıboşlara: ışte bu yüzden kutluyorum sizi. Aslında siz ışınızı yapıyorsunuz. Bundan dolayı kutlan- manıza normal koşullarda gerek yok. Ancak gazeteci geçınenlerin asıl mesleklerı başka olduğu için ben ga- zetecılikten başka uğraşı olmayanlann 'Acaba biz mi yanlış yapıyoruz' kuşkusuna düşmemeleri için kutlan- ması ve desteklenmesi gerektığine inanıyorum. Sonlarken bugün gördüğüm bir duyuruyu da aktar- mak istiyorum: Gülhane sayrıevinde teyzemın oğlu ya- tıyor. Doğuda beş aylık askerdı. Yirmı bir yaşında. ta- rafı olmadığı savaşta vuruldu beyninden ve kolundan, yaklaşık on beş gündür koma halınde yoğun bakımda yatıyor. Durumu öğrenmek için gittim bugün. Sağının- dan bilgi aldım, göruşemedim, iyiye gidiyormuş duru- mu. Tedaviye yanıt vermeye başlamış, Sevindim.ijtme- yecek diye. Tam bu sevincim anında Gülhane sayrıevi konukevınde şöyle bir duyuru gözüme çarptı: 'OHAL bölgesınden gelen hasta ve yaralılarımızın yoğunluğu nedeniyle konukevimizde tüp bebek için tedaviye ge- lenler kalamazlar'. Buna çok üzüldüm. Neden insanlar biryandan çok güç koşullarda çocuk sahibi olmak is- terken diğeryandan çocuklarını hiçbir koşulda tarafı ol- madıklan savaşa davul zurna ile gönderip sakat kalma- larına ve ölümlenne seyirci olup ağıt yakarlar sadece? Bu ne büyük çelişkidir anlamıyorum. Anladığım, ülke- mizin dünya toplumbilimcilen için bulunmaz bir tez deryası olduğu. Gazeteci olan gazetecılere ve Cumhuriyet'e yürek dolusu selam. 26 Nisan 1996." Ramazan Talaş'ın mektubunun bir iki paragrafını özetledim. 23,25.28 nisan günlerinde. "Deli Dana Ola- yı" ile ilgili olarak yazdıgım üç "Ankara Notlan"r\m top- lumun nasıl beklediğı yazılar olduğunu biliyordum. Ha- cettepe Üniversitesi Mikrobıyoloji Kürsüsü Yardımcı Doçenti Dr. Tanıl Kocagöz ile Prof. Şemsettin Usta- çelebi nın açıklamaları, bu konuda kuşkuda olanları aydınlatacak nıtelikteydi. Et satış yerleri, kollarını kavuş- turmuş oturuyorlar, etle beslenme gereksinimi olan ço- cuklar üzülüyoriardı. Küçük Can. annesi Seçkin'e: - Anneciğım ne olursunuz, bana bıraz et verin. Söz vehyorum, deli dana olmayacağım diyordu. Adını Cengiz Aytmatov'un "Öğretmen Duyşen "in- den alan Duyşen Talaş da öyle. Can Göloğlu: - Ben saplı et istiyorum diyordu. Saplı et, pirzolaydı. Yazılar çıktıktan sonra etkisini gösterdi. Et satış yer- lerinden kimileri, "Ankara Notları"n\ camlanna astılar, müşteriler görüp okusun diye. Onca "domuz etı"ne ılışkin yazı yazıyorum, kimse kesip camlarına asmıyor. Yobazlardan bu denli niye korkuyorlar? Dünyanın her yerinde domuz eti şapur şu- pur gidiyor. Yahudilerde de yasak, ama Türkiye'deki Yahudiler yiyor Israil'de de yeniyor. "Domuzuna Yazılar"\n güzün çıkacak ikincisinde anlatacağım. BULMACA SEDAT VİŞAYA\ SOLDAN SAĞA: 1/ Devlet yönetı- mınde akrabalara ve özellikle yeğen- lere yapılan ılti- mas: dayıcılık. 2/ 3 Bir göz rengi... Tehlike ışaretı. 3/ Rubıdyum ele- mentının simge- sı... Müstahkem yer. 4/Sayıları gös- termek ıçın kulla- nılan ışaret... Afrı- 8 ka'da bir ülke. 5/ n Bir ABD haber ajansının simgesi... Eskı dılde ba^... Lzaklık anlat- makta kullanılan söz. 6/ L'yuşturucu bir madde... Orta Arabıstan'da büyük 3 birçöl.7/Yerbılim.8/': Se- 4 nınle hayatın yaşadığı şu c noktada — ediyorum çır- kın vücudumu" (Fazıl Hüsnü Daâlarca)... Uğur. ıyı talıh. 97 Pasıfık Okyj- 8 nusıfnda bir ülke. q YUKARIDAN AŞAĞIYA: S 1/Sınirağrısı.2/Bırorganırmz... Pelınlekokulandınlmışsert bir ıçkı. 3/ Taşıtlar ıçın düzenlenmiş'yer... Bir vücudun ya da bir organın yapı öğelerinden bırinı oluşturan hücreler bütünü. 4/En kalın erkek sesı... Püskürtü 5/Tantal elemen- tinının sımgesı... Musev ılığın simgesi olan sekiz kollu şam- dana verilen ad. 6/L luslararası Çalışma Örgütü'nün sımge- bi... Dudak boyası. II Dılbılgısındeki sözcük türlennden bi- rı... "Islıkçı ördek" de denilen \e yurdumuzun kıyılarında kışlayan ördek eıtiM. 8/ Tıp dılınde röntgen teknığinin en gelişmiş biçimı olan ışlemın kısayazılışi... Iskambildekoz. 9/Silahlı iki grup arasındaki kısa çatışma.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear