25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 MAYIS 1996 SALI 14 KULTUR İNSANLAR, SOKAKLAR, ŞEYLER ENtS BATUR Görünmez 'cin'in İspanya seferi İVT5 Defter kullanma alışkanlığı. kâğıt bellı boyutlarda üretıhpbellıbıçım- dekatlamaolanağı dogduktan sonra. özellıkie yazarlar- da görülmüştür. PaulValen'nınha- yatı boyunca. fark- lı konularda farklı defterler kullana- rak tuttuğu notlann önce tıpkıbasımı yapılmıştı: Cç bın sayfayı aşkın obü- tünlükte yazarın şiır. felsefe, mate- matık. sıyaset üzerıne her sabah ayrı detîerlere serdığı düşüncelerı, duzen- lı elyazısının da etkısıyle. sonsuz \e coşkun bır akarsuyu çağrıştıran bıı akış jçınde gıdıyormuşçasına ürper- tıcibırızlenım uyandırıyordu. Bırkaç yıl önce. Panstekı bır sergıde. Bıblı- oteque Natıonale'ın ünlü eiyazmala- n yer almıştı: Baizac'ın. Proust'un derterlen. ıçerdıklerı karaınalar, ek- ler. yan notlar ıle ayrıca estetık bır ürün olarak okur karşısına çıktıydı Gene de, en ünlü defterler Leonar- doda Mnci'nınkılerdır. Itaiya. geçen yıllarda. bu dâhısını Frankfurt Kıtap Fuarı çerçevesınde anmak ıçın "Def- terter"ın 'sahıcı 'ye y akın bır tıpkıba- sımını gerçekleştırdı: Leonardo'nun kııllandığı kâğıdın hemen hemen ay- nısını üretmeyı başardılar. Leonardo. Yalery'nın öncüsüydü (şaırın ılk önemlı kıtabı bu Rönesans adamı üzenneydı): "Defterterler"*de >ok yoktur: Geometrı, mühendıslık. resım sanatı. savaş araçları. düşler. köprü tasanmlan çızımler. taslaklar aracılığıy la pe$ peşe yer alırlar say fa- larında. Dahaçokyazmıştırama.Çız- dıklen. düşündüklerını tamamlamak ıçındır. Sanatçı defterlerının. ressamların 'eskiz defteri' kullanma alışkanlığı- nın asıl çağımızda y aygınlık kazandı- ğı göze çarpıyor: Picasso'dan. Mi- ro'dan Kiefer'e. Clemeııte'ye uzayan modern bır gelenek. Bır kural olmasa bıle. genellıkle sa- natçılann defter kullanmayı seçme- lennde. bır konu dolay ında alıştımıa- lar vapma gereksımmlennın yattığı görülüyor. Sözgehmı Pıcasso. bırdı- zı tu\al çalışmasına gırışmezden ön- ce bır dızı deneme defteri kullanıyor: Kımı zaman karakalem. kımı zaman renklı eskızlerle seçtığı konunun uç- larına gıtmek istıyor. Boğa-adam ça- hşmaları ıçınbuyöntemebaşvurmuş- tur örneğın. Hem bağımsız kâğıtlar üzerınde hem de defterlerde yan ya- na gelen bu çalışmaların bazen bü- y ük tu\ al ışlerınden ya da y ontuların- dandahakalıcıetkılertaşıdığı bılınır. Defter kullammının bir başka ne- denı de ışlev sellığıdır: Pek çok sanat- çının. atölve dışına çıktıgında seçtığı yoldurbu. Yazarların nasıl küçük not defterlen \arsa. olduvsa. ressamlann da yanlannda, çantalarında taslak defterlerı taşıdıklarına rastlanır. rast- lanmıştır. Özellıkie yolculuklarda Yağlıbo- ya. suluboya kullanmanın pratıkte güçleştığı. tu\alın ya da büyük boy kâgıt kuîİanımının hemen hemen ola- naksızlaştığı koşullarda ressam. taşı- nabılırlığı açısından olduğu kadar üzerınde çahşabılırlığı açısından da en el\ erışlı araç görünümündekı def- teri yeğler. Bağımsız kâğıtlann ko- laycadağılabıldığı, guçlükle koruna- bildiğı de düşünülürse. deften doğal çalışma mekânından uzaklaşnıış sa- Defteri". her bakımdan sanatçı defter- lennın karakterıstık özellıklerını taşı- yan bır örnek-ürün. Gene de bızım kültürümüzde sık rastlanmadığı ıçın bu tür "iş"lere. sıradışı bıryan taşıyor. 1963-64 dönemınde tutulmuş bu sa- nat "•günlüğü"nün efsanesı. aradan geçen otuz y ıl ıçınde kısıtlı bır merak- lı kıtlesinın sınırlarından taşmıştı. Madrıd'den satın almış bu büyük bo> defteri Orhan Peker. Bellı kı se- çılmis bır araç bu. Boy utları ıncelen- mış. kâğıdının özellıklerı göz önün- de tutulmuş. İspanya'da geçırılecek günlenn, ay lann bır tür ajandası olsun O rhan Peker'in "Ispanyol Defteri". her bakımdan sanatçı defterlerinin karakteristik özelliklerini taşıyan bir örnek-ürün. Gene de bizim kültürümüzde sık rastlanmadığı için bu tür "iş"lere. sıradışı bir yan taşıyor. 1963-64 döneminde tutulmuş bu sanat "günlüğü"nün efsanesi. aradan geçen otuz yıl içinde kısıtlı bir meraklı kitlesinin sınırlarından taşmıştı. natçının seçmesını esyanın mantıgı say mak gerekır. Yolculuk çok kısa değılse olağan mekândan enıkonu uzaklasjlıp kent. ülkedeğıştırılmışse. ıvıden ıyıye"se- >irdefteri"nıtelıgı kazanır defter: Sa- natçının ışı kadar hayatı.gündelıkha- yatının kımı kesıtlen de yansıroraya. Garıp bır ayna. alışılmadık bır tak\ ım oluşurdefterın ıçınde: Sanatçının her türlü ızıne rastlanır. savfadan sayfa>a ılerledıkçe. Orhan Peker'ın "İspanyol ıstenmış Açaraçmazbır 'kapaksay- fası'y la karşılâ^tığımıza göre. ressam. günü geldığınde. "Cuaderno Espa- nol"un özerk bır yapıt olarak. tıpkı- basımının vapılmasını zıhnınden. gönlünden geçırmis. Deften \aftız edısınden de apaçık anla^ılan bır ta\ır bu: Orhan Peker. 196? güzünden 1964 yazına uzanan zaman dılımı ıçınde Ispanva'nın "bii- _> ük tema"larıv la \ uzle^mey e so\ un- muş. Bıryanda.boğagüreslennın tö- ren estetığı ıçınde arena-matador-bo- ğaüçgenneraliNordefterde. Kankır- mızısıyla ölüm sıyahını buluşturan sert. sıcak üslup Peker'ın Akdenızlı paletınetıpatıpuyanbırgerçeklık. Bir başka \anda. Endülüs yarımadasının tarıhsel profılınden gündelık havata uzanan fotografik enstantaneler göze çarpıyor: lspanyol kadınları bır ara- sokaktan mı fırlavıp karşımıza çıkı- yorlar. voksaGoja'nın birresmınden mı, kesınlemek güç. Flamenkolar da öyle: Gıtar. şapka. dans ta\ernadan mı kopup gelmış. Lorca'nın bır şıırın- den ya da Falla'nın bır ezgısınden mı1 "Duende"*den söz etmıştır Lorca, canalıcı önem ta^ıyan bır yazısında: Bir kadının ses tellerınde. bır şaırın mısralarmda gezınen görünmez cın ınsanın ıçınde beklenmedık. kaynağı belırsız, açıklanması ol'anaksız bır ateş \akar. Orhan Peker"ın "İspanyol Defteri"nde. baştan uca bu duende \ardır: Ressamın cını deftenn sayfa- larından geçen gözü. bakışı o anda çarpar Görünmez 'cin'in yüzü se\da. hü- zün. kuanç ısearkayüzü. tersıölüm- dür. Ispanya'da hayat bu ıkı kutbun gergın ılı^kısıneayarlıdır. Enbelırgın sımgesı de boga güreşıdır. Heming- vvaj'ı. Leiris'ı. Masson'u. Ispanyaya dısandan gelen pek çok yazarı \e sa- natçıy ı kuyusuna çeken Arena'ya Or- han Peker de dalmıştır. Torero'nun korkusuzluğu ve korkusu kadar. kur- banın büyülü edası da deftere yansır. Boğagüreşının \arattıgı renk olanak- larının. güneş-gölge zıtlığını. derın lekeler halınde kâgıt üzerınde sınar Orhan Peker Arena dızısını kat ederken. onun bıryandanda Pıcasso'nun. Mırö'nun. Tapies'ın özgün optıkleriyle boy öl- çüştüğü fark edılır. "İspamol Defteri"nın ana teması- dır Arena. ama başka ispanyol tema- lannı da kurcalamıştır ressam: "Don Quijo»e"ye gınşme ısteğı ıle y anrp tu- tuşur. "Carmen"ınetrafmdayanma- danın gızenılı kadınlarına kapılır. bahçelerden geçerken durur. duruve- nr. Başka yan açılımlar. başka sayfa- lar. Orhan Peker"ın ispanyol resım ge- leneğıyle ıçerıden tanışma ısteğının bır an ıçın bıle gen plana düşmedığı- nın kanıtıdırlar: Kadınların ıçınden Goya'ya. Menınas'ın ıçınden V'elâz- guez'e. kendı yüzünün gırdabından El Greco'ya el uzatır. En önemlısı, yaşayan. yaşamış bır ınsanı getırır "İspamol DefterT: Günlük tutarcasına. gündelık hayatın kiMİcımlarını düşer sayfalarına Or- han Peker: Kelımelerletanışıklıkkur- maya çalı^ır. şıırlerı temıze çeker. mektupla kayıt arası yol alır. masal- dan anıy a. gözlemden projey e uzanır. "İspamol Defteri", büyük bır bel- ge Ohıştıırıılaıı kaos, bugünim göriîntüsüydü NİLGtN ÖZ.A\TE.N Almanya Darmstadt Multikültür Bü- rosu Başkanı Edv>in Herrmann tarafın- dan üçlü bır dizi çalışma olarak planla- nan XAMPLE - disiplinlerarası sanat sergılennin sonuncusu. 10 Mart - 8 Ni- san 1996tarihlen arasında. sanat dünya- sında Beuys bloklannı içinde banndır- masıyla tanınan Hessen Eyalet Müze- sı'nde yapıldı. Bu müzenin galerisinde III. XAMPLE kapsamında son kez bu- luşan Türk \e Alman sanatçılar. üç yıl- lık diyaloglarının sonuçlannı, sistemlı \e programlı tartışmalarla oluşturdukla- n kolektıf ışlerde senzıledıler. llkı 1994'te Frankfurt XAC galeride. ikıncisı 1995'te Istanbul Atatürk Kültür Merkezı galensınde yapılan bu dizı ça- lışmada amaç. kendilerıne bağlayıcı hıç- bir kav ram ya da başlık \ erilmeyen fark- lı uluslardan \e farklı dısıplınlerden sa- natçılann. gelıştireceklendıyaloglarso- nunda yaptıklan ışlerin. hangi ka\ram- larda odaklanacağının belirlenmesine yönelikti. Görselüğe ve sese dayalı araçlar Sergideki tüm ışler görsellığe ve sese dayalı araçlar yardımıyla oluştuğundan. işlenn yerleştirilmesınde bu sergiye özel bır biçim denendı ve araçlar (monitöder. bılgısayarlar. dia-sınema-\ ıdeo gösteri- cileri. mıkrofonlar. ampfilıkatörler. ko- lonlar. teypler) tıpkı~serginin beyni gibi, galeri ortasına kurulmuş merdi\enlerin basamakları arasındaki raflarda toplan- dı. Ortadakı bu düzenegin dışında kalan boşluklar \ e du\ arlar ise sergıleme alan- lanydı. K.arartılmış salonda bu araçlar yardımıyla oluşturulan ses ve görüntü enstalasyonlan. salonun aydınlatılması ya da araçların elektrik bağlantılannın kesilmesı durumunda yok olurken gen- ye yalnızca ne olduğu anlaşılamayan ba- z\ nesneler. kutular \e sessizliğe bürün- müş makineler kalıyordu. Hıçbırenstalasyonunyanında. onuya- pan sanatçının admın belirtilmediği ser- gıde. sergi süresınce değişımler geçıre- rek oluşan bu kolektif işlerden bazılan yapısı gereğı dıyaloğa açık. bazılan ise daha başlangıçta kendi içinde tamam- lanmış. katılıma olanak tanımayan işier- dı Egon Kurth'un ıçten ışıklandınlmış \e seslendinlmiş de\ üçgen pıramıtleri ıle NikolausHe>duck'un mıkrofonlar \e camın ses ileticı özelliğınden yararlana- rak hazırladığı. farklı yüksekliklerde cam silındırlerden oluşan ve su sesinı an- dıran tınılarçıkaran sesenstalasyonu,bu bağlamda kendı ıçınde tamamlanmış. herhangı bır anlatıya gerek duymayan sanat nesneleri olarak tanımlanabiliyor- du. Serhat Kiraz'ın planladığı proje. mü- zedeki biri kadın, diğen erkek ıki antık dönem heykelinın galeri mekânına ta- şınması \e onlardan boşalan yerlere ta- şıma sandıklarının bırakılması düşünce- sıne dayalıydı. "Tarihi kalıntılann bu- lundukîan topraklarda bir anlam ifade ettikleri ve insanlık kültürlerinin ancak birbirine eklenerek bir bütün oluşturaca- ğı" görüşünü sa\ unan bu projeye olanak sağlanamay ınca. Sertıat Kıraz bırtaşbas- kı kitaptan büyuttüğü kadın \e erkek fı- gürlennı galeri gırişine yerleştırdı. An- cak Onur EroğlıTnun müzeye yerleştir- diği bir \ideo kamera aracılığıyla antik heykellerin kendısini olmasa da görün- tülerını galerıye yansıtması. bu tasi- ma/aktarma olgusunun bir başka biçım- de vurgulanmasını sağladı. Bilgisayar kaydı ile \erilen. Yunan mitolojisınden Orpheus'u konu alan kadın \e erkek ses- leri ise Frank Fiedler'ın bu ışe katkısıy- dh ^ Birbiriyle diyaloğa giren işler Herüçü de savaş. yıkım. ölüm ve bun- ların kaVşıtında insanın yaşama hakkı gı- bı kavramlan ve sosyo-politık olguları konu alan \Verner Cee, Kadri Özayten v e CharlesNeu>veger, kimi zaman ay nı ens- talasyonda bırbirinın içine geçmiş nesne. ses ve görüntülerle. kimi zaman da ken- di içinde tamamlanmış kişısel enstalas- yonlannda ıçerık bağlamında birbiriyle dıyaloğa gıren. yoğun anlatı yükü ışler • III. XAMPLE - Disiplinlerarası Sanat Sergisi. Hessen Eyalet Müzesi'nde yapıldı. Bu müzenin galerisinde III. XAMPLE kapsamında son kez buluşan Türk ve Alman sanatçılar, üç yıllık diyaloglarının sonuçlannı. sistemli ve programlı tartışmalarla oluşturduklan kolektif işlerde sergilediler. • Frankfurt - İstanbul - Darmstadt sıralamasında gerçekleşen üç XAMPLE da savaşlar. ölümler, insanlık dramlan ve kişisel mitolojilerle günümüz dünyasının ve günümüz sanatının bir panoraması gibiydi. Bu sergilerde bilerek, isteyerek, düşünsel \ e biçimsel anlamda bir kaos oluşturuldu; bu kaos ise bugünün gerçek görüntüsüydü. gerçekleştirdiler. Duvara yaslanmış tah- ta ve karton plakalarla yerdeki cam kı- rıkları üzerine ışığı dü^en dıa VVerner'e aıttı \e Berlin'den terk edilmış bır evın ıçını. sökülmüş döşeme tahtaları. kırık pencere camları, bir terk etme anında aceleyle çevreye fırlatılmış eşyaları ile yansıtıyordu Bazıları gerçek. bazılan görüntü nes- nelerden oluşan bu ıki katmanlı enstalas- yonun karşı duvarında yer alan. Kadri Özayten'in alümınyum oyuncak uçak görüntülerını ıçeren dıa ise bu kez Wer- ner'in tavandan sarkıtılmış küçük yazı tahtalanna fon olurken bu yazı tahtaları Berlin'den terk edılmiş ev görüntüsü ile bağlantılı ıçeriğiyle. bır yerden bir ev- den belkı de bır ülkeden ayrılma anında bir diğerıne bır yakına ya da bır sevgılı- ye bırakılan. yaînızca ikisının anlayabi- İeceğı özel olaylar \e anılarla ılgilı me- sajlar aktarıyordu Yazı tahtalannın du- vara düşen gölgelennde sınema filmi ile verılen Charlesa aıt göruntüde ağlayan, haykıran bır kadın tüm çaresizlığı ıleser- gılenirken bu enstalasyonun hemen ya- nında yer alan ve üzerınde "Ausgang" (çı- kişlyazılı galen kapısı. Frank'ın alanı ol- muştu. Kapı kasasına gerılı sıyah tül yü- zeye düşen vıdeo göruntüde üzen yıne özel notlarla dolu bır kâğıt bant durmak- sızın bır ucundan alev lerle yanıyor. ama hiç tükenmıyordu. Günümüz sanatının panoraması Kadn Özayten'ın Insan Hakları Ev- rensel Bildirgesı'ni tüm maddelerı ıle duvardasergiledığı.Türkçe olarak kase- te okuduğu çalışmasını -ınsanlara ısrar- la haklannı anımsatan bu sözlen- gale- ride hemen her ışin soli olması \e so- nuçta toplu bır ses enstala^y onu oluşma- sına karşın algılamamak mümkün değil- dı. Bu sesin kaçınılmaz olarak eşlik ettı- ğı dıger bir çalışma. Charles'ın kendi ya- şamındaki bir yangın olay ından çıkışla. çağın en büyük yangını olarak nıtelene- bılecekNazı Alrnanyası'nagöndermeler yapan ışıydi. Ölüm sımgesı kemıkler. yangındaağıryaralananoğlundankalma bır spor ayakkabı parçası. çoğu yanmış aiie fotoğraflan ağır hareketlerle meka- nık olarak açılıpkapanan çantada birgö- rünüp bir yok olurken kapağın heraçılı- şında iç yüzeye görüntü veren sinema filmınde Almany a'daki toplama kampla- nnda büyük bır neşe içinde sabah cim- nastığı yapan subaylar izlenebıliyordu. Müze bınası ıçınde ayrı bir mekânda sergiye ek olarak düzenienen gösterıler, performans v e konserlerde. "Grup KOZ 44" tiy atro ve dans bileşımınde otorite v e egemen güç kavramlarını ışlerken "Grup \LROS" trombon ve piyanoya bağlı mikrofonların özel hazırlanmış bir düzenekte sesi görüntüye dönüştürmesi- nı ve oluşan soyut görüntülen sergıledi. Zafer Aracagök'ün ıkı vıdeo performan- sı. görsel ve işitsel bir saldırı olarak nı- telenebilecek yoğunlukta görüntü ve ses bıleşjmlerıyle. çağdaş felsefenin şu an- da da gündeminde olan "temsil müm- kün müdür" ya da "öteki" gıbı kav ram- lannı ırdelıyordu. Frankfiın - İstanbul - Darmstadt sıra- lamasında gerçekleşen üç XAMPLE da savaşlar. ölümler, insanlık dramlan ve kişisel mitolojilerle günumüze dünyası- nın v e günümüz sanatının bir panorama- sı gıbıydi. Bu sergılerde bilerek. isteye- rek. düşünsel ve biçimsel anlamda bır kao> oluşturuldu; bu kaos ise bugünün gerçek göruntüsüydü. YAZI ODASI SELİM İLERİ Tarihi Romanlar Çocukluğumda büyüklerimizin tarihî romanlara düşkün olduklannı hatırlıyorum. Annemle babamın görüştükleri kışılerin evlerinde bir ıki tanhî romana da- ima rastlanıhrdı. Tarihî roman.' O zamanlar öyle söyleniyordu. Da- hası, bu romanların ıç kapaklarında 'tanhîroman', 'büyük tanhî roman', 'tanhî ve mıllî roman' gibi nite- lemelere yer verilirdı. Okuduğum ilk tarihî roman, Murat Reis'in Oğlu. Onu ablamın kitaplığından edinmıştim. Korsanlarm senjvenlerıyle donanmıştı. Bayılmıştım. Yeniden ve yeniden okurdum. Bu romanın adına nice zaman sonra Attilâ İlhan'ın Abbas Yolcu gezı kitabında rastladım. Unutulmaz "Ben Sana Mecburum" şairi şöyle diyordu: "Çocukluk yıllarımın hemen her günü ya çocuk dergilennin yahut çocuk romanlannın esrarlı sahife- lerınde saklıdır: Işte Hazreti Süleyman gibi kurdun kuşun dilınden aniayan Dr. Dollitle. İşte Mango yıl- dızının hilâl yüzlü zalim ımparatoru Ming. Işte kıvır- cık perçemıyle Pire Nuri. Ve sonra bütün o eski dostlanm: Murat Reis'in oğlu, Kaptan Grant'ın Ço- cuklan, Billy Bones. Gorıl Avcıları. Ben on biryaşım- da adım adım dünyayı geziyordum." Gerçekten, Murat Reis'in Oğlu, Akdeniz'in harita- sında yol alırdı. Ama ben onunla dünyayı gezmekte olduğumu ayırt edememışim. Başka şeydi gönlümü çelen: Tarıhe. geçmışe, çok eski zamanlara yolculuk. Sonra Balaban 'ı okudum. Reşat Ekrem Koçu mu yazmıştı, çıkaramıyorum. istanbul sokaklarında se- falet ıçınde yaşayan küçük bir çocuğun -galiba- Sa- fiye Sultan'ın kardeşı olduğu anlaşılıp mutluluğa eri- şi anlatılıyordu. Hem Murat Reis'in Oğlu, hem Balaban çocuklar için yazılmış tarihî romanlardı. O aralar Dogan Kar- deş Yayınları arasında basılmış, Mark Twain ımzalı Çalınan Taç'\ da büyük heyecanla okumuştum. On- da tarih-serüven-entrika iç içeydi. Derken büyükler için yazılmış tarihî romanlara ka- vuştum. Eski, yapraklan sarank Yedı Gün dergilerin- de bır tefrıka: Lâle Devrı. Yıprak cıltlerı daracık arka bahçeye taşır, yaz günleri, saatlerce Lâle Devri'nde yaşardım. Bahçelerde renk renk, şekil şekil, her biri ayn ad- landırılmış lâleler uzanıyordu. Mumlar gezdiren tuhaf kaplumbağalara şaşardım. Sonra, Şair Nedim damdan dama sıçrarken dü- şüp ölüyordu. Romanın ılüstrasyonlannı sanatına hayranlığım hiç dınmemış Münif Fehim yapmıştı. llüstrasyonlar, be- nım ıçın. Lâle Devn'nın sınema karalerıydi. Gözümü kapar, hepsının hareket kazanmasını beklerdim. Tarihin geçit töreni Bir dönem Feridun Fazıl Tülbentçi'nin tarihî ro- manlarını art arda okudum. Feridun Fazıl o zaman- lar her pazar sabahı istanbul Radyosu'nda tanhten esinli söyleşiler sunardı. Bunları da pek merakla dın- lerdık. Onun eserlerı arasında Yavuz Sultan Selım Ağlı- yor'un benım için özel bir yen vardı. Adımı bu padi- şaha duyulmuş sevgıden almışım. Romanını okur- ken kendı hayatıma ilişkın bir şeyler bulabıleceğımı sanırdım. Tabıı Cem Sultan ve Hürrem Sultan 'ı da okumuş- tum. Geçenlerde tekrar okuyayım dedım, hayli etkı- siz bır anlatımla karşılaştım. Ne var kı, Lâle Devrı'nın yazarı M.Turhan Tan'ın hem Safiye Su/fan'ını hem Cincı Hoca'sını hâlâ çok severım. Bu romanlarda dönemlerın bır geçıt töreni- ne rastlanılır. Hele Cinci Hocanın üst başlığı pek an- lamlı, günümüz için deanlamlı: Osmanlı Rasputın'\... M.Turhan Tan'ın Akından Akına, Viyana Dönüşü, Gönülden Gönüle gibi başka kitapları var. Çok kita- bı var. Hiçbiri yayımlanmıyor, yenı basımlara kavu- şamıyor. Bugün tarihî roman yazılmıyor. Yalnızca tarihî ro- manlar yazan bır romancımız kalmadı. Şaşmamak el- de değil. Tarihî roman, okuma alışkanlığının, okuma sevgısının edinılmesı, kazanılması ıçın gerçek birfır- sattır. Yenılerı yazılmıyor, eskilen yitıp gitmiş. Kemal Tahir'in Devlet Ana 'sı belki son bir örnek sayılabılir. Romanın başka savları üzerinde tartışan- lar, Devlet Ana'yı şu özellığıyle görebılseydiler, o za- manlar bir bardak suda kopmuş fırtınalara gerek kal- mazdı. Bugün aşk romanı da yazılmıyor. Oysa gizli gizli aşk romanı okumak dinmez bir ihtiyaçtır. Polisiye roman geleneğimiz hemen hiç yok. Peya- mi Safa'nın Server Bedi takma adlı Cingöz Recaı di- zisi ilkgençliğimin okuma şöleniydi. Ümrt Deniz'in Murat Dalman dizisine de vurgundum. Ama hepsi o kadar. Batı'da tarihî roman yazılıyor. Aşk romanı yazıhyor. Polisiye roman yazınsal değer açısından doruk dö- nemıni yaşamakta. Yoksa. Türk romanı, bugün, çok dar bir atanda mı dönenip durmakta? BUGUN 12. GENÇLİKGLNLERİ HARBİYE MLHSİN ERTIĞRIL SAHNESİ 12.00 Fılm Gösterımı: Vlsconti'nın yönettığı Dirk Bogarde. Romolo \allL \lark Burns'ün başrollerını pay laştıklan 'Venedikte Ölüm' Cep Tıyatrosu'nda: Wajne Ubng'un 'EvliIikSınaM'adlı filmı tse fuavede ızlenebılır. 15.00 Söyleşı: Cem Yılmaz'Bir HABITATGördüm' 18.00 Dıa: Firde\s Sayılan 'Ortaçağ Anadolusu"nda Taş İşçiliğr 19.00 Oyun Gösteri Sanatlan Merkezı. tıyatro oyun yazınımızın ustalarından MusahipzadeCelal'ın 'Pazartesi-Perşembe' adlı oyunu. Yılmaz Gruda'nın çağdaş yorumuy la sahneye taşıyor. KADIKÖY HÂLDl N TANER SAHNESİ 19.00 Oyun: Dormen Tıyatrosu'ndan yetışen 'Genç •\brumcular' Ray Bradbury'nın yazdığı HakanÖkten'iri 'O Güzelim Kaymaklı Dondurma Rengi Elbise" adlı oyunla saat 19.00'da perde açıyorlar. FATİH REŞAT NURİ SAHNESİ 19.00 Oyun İstanbul Ünıversıtesı Tıp Fakültesı Tiyatro Grubu. Jacques Prevert'ın Cenantes'ın vapıtından yola cıkarak yazdığı 'HarikalarTablosu' adlı oyunu sereılıyoh LSKLDAR M. CELAL SAHNESİ 19.00 Oyun: SermetÇağanın "RadvoTKatrosu'olarak yazdığı. Özdemir Nutkunun »ahne oyunu olarak düzenledığı 'Sa>aşO>ıınu". Tıyatro Merdıven'in yorumuy la sahnelenıyor. GAZİÖSMANPAŞA SAHNESİ 19.00 Oyun: Marmara Ünnersıtesı Iktısadı ve İdari Bılımler Fakültesı Tıyatro Kulübü. GeorgeTabori'nın 'Wiesman ile Kızıhüz'ünü sergıhyor. KONFERANS Alman Kültür Merkezının düzenledığı "Çok Kültürlü İstanbul' konferans dızısının bugünkü konuğu Albrecht Berger. Berger. saat 18.30'da Teutonıa'da (Gahp Dede Cad. No. 85 Tüneil "Bizans İstanbul'unda Ayınlıklarve Yabancılar' kon'ihı b'r kont'erans verecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear