14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 30NİSAN1996SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Kuranı Kerim'de Ay Yılı - Güneş Yılı Kavramı PENCERE Prof.Dr.NECİPBÎLGE • • nce tak\ım kavramı üzennde O duımakta yarar vardır. Top- lumsal yaşamın gerekleri, ın- sanlan gün. ay ve yıl gibi za- man birimlennı ölçmeye yö- neltmiştır. Takvim denilen bu ölçme ve düzenleme. Ay'ın ya da Güneş'in uzaydaki hareketme göre ayarlanmıştır. Ay"ın Dünya çevresindekı dönüşünü temel alan düzenleme. Ay takvimini: Dünyanın kendi etrafindaki ve Güneş çevresindeki dö- nüşünü temel alan düzenleme ise Güneş takvimini oluşturur. Kuran'ın çeşitlı sûrelerinde Güneş'in \e A> 'ın kendı yörüngelerinde akıp gırtıgi be- lirtıldiğı gibı; Bakara sûresinin 189. âyetın- de de Ayça (Hilâl) evrelennin, insanlann gereksinimlen ve hac ibadeti için vakıt sap- tamaya yaradıgı belırtılmıştir. I-Ayyıb (Kameriyıl. Kameritakvim): Ay yılı. Ay'ın Dünya çevresindekı dönüşüm evrelerini gözlemlemek suretiyle saptan- maktadır. Bu saptama. Güneş'inkıne. daha dogrusu Dünya'nın Güneş çev resindekı dö- nüşüne göre saptamaktan daha kolay ol- muştur, Ay'ın bu dönüşündekı bir Ayça (Hi- lâl) evresınden. ötekı Ayça evresine kadar geçen zaman yuvarlak olarak 29.5 gün tut- maktadır. Hesaplamada yanm günlük bı- rim kullanılmadığı ıçin biryıldakı 12 aydan dönüşümlü olarak altısı 30 gün, öbür altısı 29 gün sayılmıştır. Bu hesaplamaya göre bır yıl 354 gün tutmaktadır. Ancak bu hesapla- manın uzun yıllar sonra eksik ve oynak ol- dugu. aylann mev sımlere göre yerdegıştir- diği anlaşıldığı ıçın: yılın 12 ayına 2-3 yıl- da bir 13. av ekleme yoluna gidılmıştır. Bu yöntem. Babilliler. Mısırlılar. Romalılar gi- bi eskı kavimlerin hemerı hepsi tarafından yüzyıllarca kullanılmıştır. Bu yöntemi Ya- hudilerin de Babil tutsaklığı (esareti) sıra- sında Babillilerden öğrenmiş ve Araplann da yurtlanna dönen Yahudilerden öğrenmiş olmalan kuvvetle muhtemeldir. Ancak Araplarbirlikhaldeolmadıklanvebirbinn- den bağımsız kabileler halinde yaşadıklan için, bu yöntemi hep birlıkte ve muntazam bır surette uygulamamışlardır. Aynca Arap- lar bu yöntemk savaş ve talan yapmayi. kan dökmeyi yasaklayan ve Islamdan önce de uygulanan dört haram ay arasına bir helâl ay eklemek suretiyle. haram ayı helâl ay ha- line getirmek ve böylece savaş yapma, kan dökme olanağını elde etmek için maksat dı- şı kullandılar. Özellikle hac veumrezaman- lannda yapılan böyle bir uygulama. Ara- bistan'da kabilelerarası banşa zarar verdiği ıçın. Hıcretin 8 ya da 9. yılında Kuranı Ke- rim bu uygulamayı > asaklamıştır (Tev be sû- resi 37). Bu yenı uygulama sonucunda Ay yılı, Güneş yılma göre 33 yılda bir yü artış göstermiştır. II-Güneşyılı(GüneştakvimO: Başlangıç- ta eski Mısırlılar da Ay yılını kullanıyorlar- dı. IÖ4200yıllanndaGüneşyılmı buldular. Güneş yılı yuvarlak 365 gündür. Mısırlılar bunu Nil Nehri'nin taşmaya ve Güneş'in dogmasından önce Sirius yıldızının görün- meye başlaması ile sonrakı yıl aynı olayla- nn başlamasına kadar geçen günleri saya- rak bulmuşlardır. Onlarbır yılda otuzargün süren 12 ayın toplam 360 gününden arta ka- lan 5 günü. yıl sonunda şenlık günlen ola- rak kutlarlarmış. Romalılann Mısır'ı zaptet- mesinden sonra 1Û 47-46 yıltannda Julius Sezar. Mısırlı rahiplenn yardımıyla Güneş takviminı Roma devletı için de kabul ettı. Bu takvime. Sezar'ın küçük adına nıspetle JuBentakvimidenildi, Bu takv imde beş gün fazlalık. bazı avlara yedirilerek, kımi aylar 30 gün, kimileri de 31 gün ve şubat ayı da 29 gün sayıldı. Sezar'ın ölümünden sonra bu düzene tam uv-ulmadıgı v e hesapta da ba- zı hatalar bulunduğu için kanşıklıklar doğ- du. Ilk önce İS 325 yılında Iznık Konsi- li'nde. sonra da 1582'de Papa XIII. Grego- ir zamanında Roma Konsılı'nde bazı dü- zeltmeler yapıldı ve saptanan 10 gün fazla- lık düşürülerek 4 ekim tarihi 14 ekim ola- rak kabul edıldi. Gregoir takvimi denilen bu düzenleme önce Katolik. daha sonra da Pro- teştan toplumlarca benimsendı. Hicri takvı- mı kullanan Osmanlılar 1676'da (hicri 1087'de) sırf mali işler ıçın Güneş takv ımi- nı de kullanmaya başladılar. Bu durum ara- da yapılan bazı değişikliklerle cumhunye- te kadar sürdü. Ikı ayn takvim kullanmak- tandoğanbazı kanşıklıklarnedeniyle. Hic- ri 1341 sonlarında çıkarılan 698 sayılı ka- nunla 1 Ocak 1926'dan ıtibaren yurdumuz- da da Güneş takv ımi uygulanmaya başladı. UI-Güneştakvimiyİeilgili Kuranı Kerim hükümleri: Kuran'ın bazı âyetlennde ıki takvim arasındakı aynlığa degınılmeden. Güneş ve Ay hareketlennin yıllann sayısı- nın bilınmesınde hesap ölçüsü görev ı yap- tığı ifade edilmiştir (Enam 96; Yunus 5-6). Buna karşılık Kehif sûresınde iki takvim arasındakı aynlığamüphem bır biçimdeişa- ret edildigi gibi. Isra sûresinde de özellikle Güneş takv ımme deginilmıştır. 1- Kehif sûresinin 25. âyeti. eshabı kehif denilen 7 genç Hıristiyanın. ınançlarından ötürü uğradıklan baskı karşısında sığındık- lan bir magarada uyuyup kaldıklan zama- na ilişkindir. Anılan âyet. uykuda geçen za- manm 300 yıl ve artı 9 yıl oldugunun söy- lendiğını belirtır. Ayette doğrudan doğruya 309 v ıl denmev ip de 300 > ıİa 9 eklendi den- mesınin elbette bır nedeni ve hikmeti var- dı. Hz. Ali've dayanan bir rivayete göre. 300 yılın Güneş takv imıne. artı 9 yıl ile birlikte 309 yılın da Av takvımine işaret ettiğı ka- bul edilmektedır. Demek kı Hz. Peygamber zamanında Araplar, kendileri Ay takvimini kullanmakla beraber, Hıristıyanların kul- landıgı Güneş takv imını de bılıvorlardı. Bu- nu dogal saymak gerekır. Çünkü gerek Mekkeli gerek Medineli tüccarlar kuzeyde Suriye. günevde Yemen taraflanna ticaret seferlerı yaparlar ve oralarda Hınstiyanlar- la temasa geçerlerdi. Hz. Peygamberin de böyle ticaret seferleri yaptıgı bilınmektedir. Güneş takv imını kullanan Hınstiyanâlemi- nin de Hicaz halkı ile ılişkısı eksik degildı. Işte bu karşılıklı ılışkilerden ötürü. başta Bizanslılarolmak üzere Arabistan ıçindeki ve çevresmdekı Hınstiyanlann Güneş tak- vimini kullandıklan. Arapların ve burada Hz. Muhammed'in meçhulü olmamak ge- rekir. Burada hemen işaret edelim kı. Kehif sûresinin Güneş yılına değınışı dolaylıdır ve pek açık degildır. Oysa Isra sûresindeki işaret daha açıktır. 2- Kuranı Kerim Isra sûresinin 12. âve- tındeşöyledemektedtr: "Bizgecevegündü- zü iki âyet (işaret) kıldık. Gece işaretini sil- dik (kararttık) ve rabbınızın lüutfunu dile- yesiniz ve yıllann sayısını ve hesabını bilesi- niz diye. gündüz işaretini avdınlık kıldık." Ayette geçen gece işaretının Ay ve gündüz ışaretinin de Güneş oldugu genellikle kabul edilmektedir. Gece işaretinin silınmesinın amacmın ne oldugu bu ayette açıklanmamış ıse de özellikle Kasas sûresinin 73. âyetin- de. gecenın sükûnet bulmak. yani dinlen- mek ıçın yaratıldığı. gündüzün de Allah'ın lütfunu aramak. yanı çalışarak nzık elde et- mek için yaratıldığı açıkça belırtilmiştir. O halde Isra sûresinin söz konusu 12. âyetın- de de. Allah'ın lütfunu aramak tabinnin he- men yanında "senelerin sayısmı ve hesabını bilmek" ibaresi önem taşımaktadır. Gece ışaretimn sılinmesı, Ay'ın ışığmın fazla ol- madığını. gündüzün avdınlık ve gösterıci olması da, onun ışıgının daha fazla olduğu- nu göstermektedir. Bu durum ayette geçen -yıllann sayısının ve hesabının bilinmesi" konusu ile ilışkılendirılınce. Güneş vılının daha dogru ve sağlıklı oldugunun belirtıl- mek istendiği kolayca anlaşıhr. Nitekım Ay takvımine dayanan düzenlemede 33 yılda bır vıl fazlalık meydana geldıği ve aylann yıldan yıla mevsim degiştırdığı. bunun ise bazı sakıncalardogurdugueski kav ımler ta- rafından da farkedıldigi için, Ay takvımine bırkaç yılda bir fazladan ay eklemek sure- tiyle denge kurulmaya çalışıldıgı bilınmek- tedir. Isra sûresinin anılan 12'nci âyetinde "yıl- lann saytsuıı bilmek" şeklinde Güneş yılı- na işaret edilmekte oldugu görüşüne, görüp inceleyebildigim eskı tefsırlerde rastlaya- madım. Ancak eskı Diyanet lşleri Başkanı ve Samsun Ilâhiyat Fakültesi ögretım üye- sı Prof. Dr. Süleyman Ateş,Çagdaş Kuran tefsirinde bu hususu şöyle belirtmektedır: "'Gündüzâyetini aydınlatıcı yaptık ki. hem rabbınızın lütfunu arayasanız: hem de yıl- lann sayısını ve hesabını bilesıniz' cümle- sinden.doğru zaman hesabının Güneş'egö- re vapıiacağı anlaşıür. Gerçeği Allah büir." (Cılt 5. s. 204) Demek ki Ay vılının eksik. Güneş yılının ise daha sağlıklı oldugu Kuranı Kerim tarafından da belirtilmış bulunmaktadır. ARADABIR KEMAL OCAK Emekli M. Eğitim Bakanlığı Müfetüşi Devrim Tarihi Sergisi Türkıye yakın geçmişte bir devrim yaşamıştı. Bir Ulu- sal Kurtuluş Savaşı vermişti. Bu Ulusal Kurtuluş Sava- şı yalnız bizim gelişmelerimize değil, bize benzer ülke- lerin de kurtuluş girişimlerine, davalarına ışık tutmuş- tu. Ve bu devrimin dünya ölçüsünde bir anlamı vardı. Üstelik bu Türk devrimi, varlığını ve gücünü Misakı Milli'den, Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan, Kuvayi Milli- ye'den, ulusal bağımsızlıktan, onun lider kadrosundan ve Gazi Mustafa Kemal'den almaktaydı. Böylece Türk Devrımi'ni kalıcı kılacak Türk Inkılâp Tarihi Enstıtüsü, 15 Nisan 1942'de Milli Eğitim Baka- nı Hasan ÂJi Yücel tarafından kuaılmuştu. Bu ensti- tünün amacı ise Türk Bağımsızlık Savaşı, Türk Devri- mi ve Cumhuriyet rejiminin konusu, kuruluşu ile ilgili araştırmalar yapmak, bu konularta ilgili yayınları top- layarak müzeler ve kütüphaneler oluşturmak, arşiv kurmak. konferanslar vermekti. Belirtilen bu amaçlar doğrultusundaTürk Devrim Tarihi Enstitüsü, büyükbir uğraş ve emek sonucu 17 Nisan 1996 günü Türk Dev- rim Tarihi Kütüphanesi'ni. arşivini ve sergisini açtı. Bu sergiyi gezerken duygulanmamak, onurianma- mak elde değildi. Hele bugün Osmanlılığa özlem du- yan şeriat bezirgânları, müritleri, yedileri, kırklan, orta- lıkta "Yeni Dünya Düzeni" ve demokrasi adına boy göşterirken, böyle bir serginin açılrnası sevindiriciydi. Özellikle bu sergide Devrim Şehidi Kubilay'ın ay-yıl- dızlı şapkasının siperinde devrimin kanının izleri, bü- tün canlılığıyla görülmekteydi. O döneme ait fotoğraf- lar, silahlar, kitaplar tarihin en canlı tanıklan gibi bütün görkemiyle ayaktaydılar. Burada Türk-Yunan savaşın- daki askerleri simgeleyen ipek bir mendil ve Enver Paşa'nın icat ettıği kama dikkat çekiciydi. Bütün bunların yanında, Gümrü Muahedesi'ni, Kars ve Moskova antlaşmalarını imzalayan (Kars, Ardahan ve Artvin'in kurtuşunu sağlayan) o kalemleri görünce insanın eğilip öpmesi geliyordu. Onlar orada işlevleri- nin ağırbaşlı sessizliği içinde, duruyortardı. Bunlann yanında tarihsel belgeler, yazışmalar, fotoğraflar ayn bir önem taşıyordu. ' Dönemin Nafta Vekili (Bayındırlık Bakanı) Behiç Bey'in nişanlarla ve üstün hizmet madalyalarıyla dolu koleksiyonu görülmeye degerdi. Aynca verilen bilgilere göre, enstitünün belgeliği (ar- şivi) cumhuriyet tarihimizle ilgili 90.000 özgün belge- den ve cumhuriyet tarihi ağıriıklı 7000 yapıttan oluş- maktaydı. Bunların yanında yerel basının ilk örnekle- rinden Irade-i Milliye, Hâkimiyet-i Milliye, Tevhid-i Ef- kâr, Tanin, Yenigün gibi gazete koleksiyonları da araş- tırmactların hizmetine sunulmuştu. Ulusumuzu ve ülkemizi bölmek isteyenlerin, Ulusal Bağımsızlık Savaşımıza dudak bükenlerin, cumhuriyet rejimini eleştirenlerin arttığı bir dönemde "Türk Dev- rim Tarihi" belgeliğini, kitaplığını ve sergisini açan An- kara Üniversitesi Rektörü'nü, Fakülte Dekanı'nı ve özellikle Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ünsal Yavuz'u gönülden kutlamak gerekir. Çünkü her devrim, bir fikir sistemini temsil eder ve bir fikir siste- mine dayanır. Türk devriminin fikir sistemi bu belge- lerie kalıcı olacaktır. Salık veriyorum. 23 Nisan Ulusal Egemenlik. ve Ço- cuk Bayramı'nı kutladığımız bu günlerde bu sergi, bu belgelik ve bu belgeler görülmeye değer. Kırlangıç Ilkbahan NURERUĞURLU Ç ocukluk yıllanmın Adanası'nda gördü- güm. yuvalannı daha çok at, koyun. inek ahırlannın duvarlanna. bugday. ar- pa. yoılafambarlannınginşlenne. baca- lann altlanna ve yanlanna yapan. sırtı maviden karaya çalan. gerdanı kıımızı. karnı beyaz. kuyrugu ıki ince çıplak tüy şeklinde ve çatal bacakııiangıçlanda:gençlikgünlerimin1stan- bulu'ndan tanıdıgım. yuvalannı daha çok büyük han gınşlerinın ıçıne. kahve kapılannın üstüne, çarşı kub- belerinin altına, pencere saçaklanna yapan, daracık sokaklan ve caddelen bır aşagı. bir yukanriizgârgi- bi aşan. sırtı kara. gerdanı ve karnı beyaz. kuyrugu kısa ve çatal pencere kırlangpçlan da görünmez ol- dular. Ülkemizde beş cıns kırlangıç yaşarmış. Bunlar. serçegiller ailesıne ve göçebe. ötücü kuşlar takımı- na baglıymışlar. Genellikle genış gagalı, ınce uzun ve sivrikanatlı. kısa bacaklı olan bu kırlangıçlar. uç- madaki çevikliklerıyle. temel beslenme gıdası olan böceklen havada avîarlarmış. Kışları Afrika'da. yaz- lan Anadolu'da geçirirlermis. Türkiye'dekı baca kır- langıçlarının, Afnka'nın güney topraklarına gıdış gelişlen yirmı bin kilometreden çokmuş. Bu kuşla- nn göç sırasındaki hızlan. saatte 40-50 km. kadar- mış. Günde 300 km.'den çok yol alırlarmış. Bir ba- ca kırlangıcınıa Anadolu'dan Afrika'ya yolculugu birbuçuk. ıki ay kadar sürermiş. Bu kırlangıçlann, çıftleşme dönemlerındeki uçuşlannın günde yakla- şık 250 km. oldugu söyleniyor. Bir kırlangıç, bir yıl içinde. iki kere Ekvator üzerinde dünya turu yapa- cak kadar uçarmış. Bır kırlangıç. ancak üç-dört yıl yaşarmış. Bilim adamlannın söyledıklerine göre göç, bu güzel kuşlann ömürlerini kısaltırmış. Son- baharda dar aralıklı sürüler olarak kuzey ülkelerini geride bırakan genç kırlangıçlardan dörtte üçü, ye- tişkinlerden hemen hemen yarısı, ertesi yıl, bıraktık- lan yuvalanna bir daha dönemezlermiş. Kırlangıç türünün soyunu sürdürebilmesi için her çiftın yılda ortalama dört, beş yavru yapması gere- kiyormuş. Bu kuşlann göç sonunda, yuva yapmala- n ve bırleşmeleri için, uygun yerler ve koşullar bul- malan gereklı ımış. Ama büyük kentlere gelen kır- langıçlar, yuva vapamadıkları gibi bırleşmek için de uygun yerler bulamıyorlarmış. Bövlece. kırlangıç sayısında son yıllarda büyük düşüşler görülmüş. Araştırmacılara göre bunun da çeşitlı nedenleri var. Kuzey ülkelerinde kırlangıçlar. XIX. ile XX. yüzyıl başlannda altın dönemlennı >aşamışlar. Günümüz- de ıse hızlı sanayıleşmenın sonucu, ne büyük kent- ler ne de kırsal alanlar. bu sevımlı kuşlara gereken konukseverliği göstenyormuş. Özellikle havvan ahırlannın azalması. kırsal alanların daralması. ba- ca kırlangıçlarının büyük kentlenn gökyüzünde da- ha az görünmelerıne yol açıyormuş. Pencere kırlan- gıçlannın ise evlenn. binaların dışına yuva vaptık- lanndan. yeni duruma uyum saglamaları biraz daha kolay oluyoımuş. Ama bunlar da yuva yapabılme- leri ıçın kendilerıne gerekli olan çamuru bulmakta büyük zorluk çekivorlarmış. Kırlangıç sov unun azal- masına bir başka etken de. tanmsal ılaçlann genış kırsal alanlara yayılması ımiş. Bu ılaçlar. kuşları doğ- rudan öldürmemekle birlikte. başlıca besin madde- si olan böceklen yok ederek onlann gıdasız kalma- lanna neden oluyorlarmış. Araştırmacılara göre üçüncü etken de. iklim de* ğişikliği imiş. Sanayi artıklarının. doganın dengest- ni bozması sonucu yaşanan aşın kuraklık. bu k^çük kuşlann sürüler olarak ölümlerine yol açıyorrfBjş. Söylenenlere göre, geçen yıl ılkbaharda Büyük Sah- ra'yı geçmekte olan bir kırlangıç sürüsü. havanın birden bire degişmesi sonucu, kum fırtınasına yaka- lanmış, on binlercesi birer birer sıcak Afrika kum- lanna düşerek ölmüşler. Bir gazete haberine göre. soylannın tehlikede ol- dugu görülen kırlangıçlan korumak ıçin Fransa'da biryasa çıkanlmış. Bu yasaya göre. kuşları korumak ve soylarının sürekli olmasını saglamak için. devlet- çe yapay yuva yapılmastna karar verilmiş. Özellik- le büyük kent tren garlannın içine ve dışına. bu ya- pay yuvalar, kırlangıçlann eski yuvalarının yerlen- ne konulmuş. Böylece ilkbaharda sürüler olarak Fransa'ya gelen kırlangıçlar kendilenne hazır. yeni ve temiz yuvalar bulmuşlar. Bu sevimli küçük kuş- lar. yeni ve temiz yuvalannda rahat rahat birleşerek çogalmaya başlamışlar. Bunun sonucu olarak. ilk baca kırlangıcı. 29 ocak- ta Nis kentınde görülmüş. bunu 16 şubatta Hera- ult'takı bır pencere kırlangıcı izlemış. Ama asıl ba- ca kırlangıcı sürüsü. 1 mart-15 nisan. pencere kır- langıçlan ise 12 mart-21 nisan tarihlerı arasında Fransa topraklannda görülmeye başlanmış. Türkiye'ye gelen kırlangıç sayısında da son vıl- larda önemli düşüşler görülmüş. Kırsal alanlarımı- za da. kentlerimıze de eskisı kadar kırlangıç gelmez olmuş. Kırlangıç da. leylek. bülbül. güvercin. kum- ru. kartal. kaz. tavus. papagan. karga, baykuş gibı ilk çaglardan günümüze, gerek mitoîojik efsanelerde. gerekse tasavvuf hikâvelerinde kutsal bilinmiş. bü- y ük deger venlmiştir. Bu sev imlı kuş. eski Yunan şa- ırlerinden. Aristophanes'ın Kuşlar isımh komedya- sında. Bcvdaba nın Kelile ve Dimne. Mevlana'nın Mesne>i\ınde ve tranlı şaır Feridüddin Attar ile \u- nus Emre'den sonra tasav vuf edebıyatımızın en ta- nınmış şaırlennden bıri olan Gülşehri'nin Mann- ku'tTayradlı mesnevılerinde de yer almıştır. Mannku't Ta>T, "kuş düT demektir. Bu, eskiden herkes tarafından kolay kolav anlaşılmayan tasav vuf diline verilen bır ısımdır. Bu ısım. Iranlı şaır Feridüd- din Attar'ın Mantıku't Tayr isımli eserinde kuşlar arasında geçen temsiti ve tasav vuf i hikâyesinde vah- det-i vücut kuramı cbli.anlamında kullanılmıştır. Ta- sav vuf edebiyatının klasık konularından biri olan Mantıku't Tayr, Türk edebiyatında ilk olarak Gülşeh- ri tarafından kaleme alınmıştır. Eserde, tasavv uf fel- sefesmin vahdet-ı vücut kuramı. çeşıtli kuşların. "•Hüdhüdkuşu"nun başkanlıgında. padişahlan "Si- murg kuşıTnu aramalan hıkâye edılerek anlatılır. Kuşlann başmdan bırçok serüven geçer ve pek azı Simurg'a ulaşırlar. Ona ulaşan kuşlar. onda kendile- rini, kendilennde de onu görürler. Simgesel olarak kuşlar, insanlan; Hüdhüd. aklı v e Simurg da Tann'yı temsil eder. Bu ana hikâyenin yanı sıra arada kuşla- nn agzmdan çeşitli manzum hikâyeler de anlatılır. Batan güneşin ya da dogan ayın önünden sıra sıra ge- çen pencere kırlangıçlannın oluşturdugu o güzel tab- loyu hiç ızlediniz mi? Yol boyunca telgraf tellerine sıra sıra konan o sevimli baca kırlangıçlannı'?.. 'Abesle IştigaTmi? T ansu Çiller, yanlannda çalışan bırı tarafından satın alınıp. tapuya onun adına yazımlan- dıktan bir süre sonra kendisine devredilen ta- şınmaz olayı hakkında soru sorun ga- zetecilere "Abesle iştigal etme>in" de- mış. Niçin böyle demiş? Çünkü gaze- tecilerin sordugu işlem "vasalara ta- mamen uygun"muş. Bu nedenle. bu- nunla ılgilenmek. "boş işlerle uğraş- mak" (abesle iştigal) olurmuş. Önce şunubelırtelım: Birbaşkasını arava koyup. kendi kimliğini gizleye- rek mal edinme ışlemine, eski hukuk- tan gelen bır terımle "nann müstearr denir ve bu tür ışlemlerin "yasaya aj- kın" olduğunu söyleyen kimse de yok- tur. Yargıtayın nam-ı müstearla ilgili olarak verdiğı (ikisi içtihadı birleştir- me karan) yüzlerce karann konusunu oluşturan sorun da aralanndaki gizli anlaşmaya karşın sonradan malı. adını gizleyen kimseye vermekten kaçınırsa. bu çekişmenın (mülkiyet ihtilafının) nasıl çözüleceği ıncelenmektedir. Ta- raflar arastnda böyle bır çekişme ol- mazsa. yani "nann müstear" işlemi- ne göre malın sahıbi gözüken kişi da- ha sonra anlaşmaya uyarak malı, adı gızlenen kışıye dev rederse. ortada yar- gısal yönden çözülmesi gereken bir mülkiyet sorunu da yoktur. Bu bakımdan, Çiller'le yardımcısı arasındakı ilişkinin bir "namn müste- ar" ilişkisi oldugu kabul edilirse. yar- dımcının kendi adına alınmış gözüken çiftliği bir süre sonra anlaşma uvann- ca gerçek sahibine (Çıller'e) devret- mesi doğaldır ve yasaya da uygundur. Ne var ki burada üzerinde avnca durul- ması gereken bir de "moralsorun" var- dır: faraflar nam-ı müsteşar denilen ilişkiye. durup dururken canlan böyle ıstedi diye girmezler; bu işleme (namı müstear'a) bellı bır amacı gerçekleştir- mek için başvururlar. Bu amaç. olaylann çogunda, haciz tehlikesine karşı önlem almak. meşru sayılmayacak bazı ilişkilen gizlemek, mırasla ilgili birtakım düzenleri ört- mek gibi ahlaki bakımdan onaylanma- yacak saıklere dayanır. Bu açıdan ba- kılırsa ülkenin kaderire etkili bir ko- numda bulunan ve bu konumu dolayı- sıyla moral değerlere sıkı sıkıya baglı olması gereken birkımse somut koşul- lara göre nam-ı müstear oldugu sıntan bir işleme başv urmuşsa. bunun amacı- nı ve gerekçesinı de kamuya açıkla- mak zorundadır. Ortaya çıkan böyle bır olay, sadece. "Yasa>a uygun oldu- ğuna göre kime ne" diyerek geçiştiri- lemez. Özellikle. görev ı kamuyu bılgı- lendirmek olan basın mensuplannın bu konuya ilişkin sorulan. ışin moral yö- nü hıç dikkate alınmadan. "abesle işti- gal edildigi" gibi sudan bir yanıtla kar- şılanamaz. Böyle davranılırsa. ilgili taraflann konumlanna. servet durumlanna ve öteki somut koşuialar göre nam-ı müs- tear oldugu -hukuksal deyimle- "pri- ma facie" anlaşılan bu işîemin ardın- da. ahlaki bakımdan tasvip edilemeye- cek bir tertibin bulunduğu kuşkusunun dogmasına neden olunur. Bu kuşkuya dayanarak olayı kurca- lavan. soru soran gazeteci ise "abesle iştigal etmiş" degil, kamuva karşı görevini yapmış sayılır. Avdın Avbav "Bin Arpa Boyu" Orhan Erinç'in "BirArpa Boyu" adh kitabına (Çağ- daş Yayınları) yazdığı önsözde. Oktay Akbal, "Ça- ğımızın gerçek tarihçileh gazetecilerdir" diyor ve ek- liyor: "Gelecekteki araştırmacılar bugünleri gazete koleksiyonlanndan çıkaracaklar; neler olmuş, neler deniimiş, neler yapılmışya dayapılmamış kendi göz- leriyle görecekler. (...) Şu anda elinizde tuttuğunuz kitap 'gerçek bir gazeteci'n/n yapıtı. Alışılmadık tür- de bir derleme... Bu yazılar makale değil, deneme değil, inceleme değil, araştırma değil. Nepeki?.." Akbal sorunun yanıtını veriyor: "Bütün bunlann hepsi!.." • "Bir Arpa Soyu"nu elime aldığım gün bırakama- dım. Kitap, Orhan Erinç'le birlikte Cumhuriyet'in ça- tısı altında yaşadığımız zaman diliminin olaylanndan seçilmiş 'ders'lerledolu; ancak dersi yazar vermiyor, olaylann dili acımasız ve öğretici... Kitapta neler yok ki?.. Toprak reformundan kira sorununa, kıyı yağmasın- dan gecekonduya, su sorunundan faili meçhul cina- yetlere değin dünden bugüne çözülememiş davala- rın mizahla yoğrulmuş geçmişleri ve gelecekleri ser- gileniyor; ben içlerinden birini seçiyorum, "Genç Os- man Vakası"nı... • Genç Osman bir söylencedir dillerde, üstüne ni- ce yorumlar yapılmış, türküler yakılmış, oyunlar ya- zılmış Padişah kısa ömründe hızlı yaşadı; 1604'te doğdu, 1618'detahtaçıktı, 1622'deYedikulezından- larında öldürüldü. Nasıl?.. . . Tarihlerin yazdığına göre Genç Osman bogdurul- du: ama, bu doğru mu?.. Orhan Erinç, 1970 yılının Mart ayında, Cumhuri- yet'te yayımlanan bir dizi yazıyla bu sorunun yanıtı- nı araştırıyor; aradan 26 yıl geçtikten sonra da konu- yu "Bir Arpa Boyu" adh kitabında yine gündeme ge- tiriyor. • 1970 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'nın ayırdığı öde- nekle padişahların türbeleri restore edilirken 2'nci Osman'ın mezannı açmak zorunda kalan yetkililer ne görsünler?.. Genç Osman'ın başı yok!.. Olurmuhiç?.. Tarihler Genç Osman'ın Yedikule zindanlarında boğdurulduğunu yazıyorlar; "başı kesildi" diyen yok... Orhan Erinç, haberin peşine düşüyor; çünkü olay hem tarihçileri yalanhyor hem de "başı kesilen tek Osmanlı padişahı "nı açıklıyor. 2'nci Osman'dan sonra tahta geçecek 1 'inci Mus- tafa'nın annesi Handan Sultan'a, boğdurulan pa- dişahın kulağı ve burnu kesilerek gönderilmiş; Pe- çevi böyle yazıyor; ama, 1970 yılının Mart ayında iş değişiyor; şu soru ortaya çıkıyor: Yoksa Genç Os- man'ın kellesi mi Handan Sultan'a yollandı?.. Kim bilir?.. Genç Osman'ı da sütten çıkmış ak kaşık sanmak doğru değildir; Padişah. Lehıstan seferine çıkarken ağabeyi Şehzade Mehmet*i boğdurmuş... " ••<"" Orhan Erinç, "Bir Arpa Boyu "nda yazıyor: "... konunun önemli olduğunu sanmıştım. öy/e ya.. Osmanlı padışahlarından birinin başı kesilmiş- ti. Ama durum hiç de benim sandığım gibi değilmiş. Tarih uzmanlan olayın üzerinde bile durmadılar. Ad- lan; paşa, ağa, efendi gibi sıfatlaıia biten vak'anü- vis veya müverrihlerin yazdıklarını, eserlehnin bil- mem kaçıncı baskılannda da aktarma ve yineleme yöntem ini yeğlediler." Erinç'i okuduktan sonra birkaç ansiklopedide "Genç Osman" maddesine baktım, gerçekten kim- senin kılı kıpırdamamış, hepsinde padişahın boğdu- rulduğu yazıyor. Demek "Bir Arpa Boyu" yol bile almamışız. GİRESUN SL LH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1995 71-19% 194 Davacı Fatma Geldi vekili Av. Bilal Demir tarafın- dan davalı İbrahim aleyhıne açılan. Giresun merkez Tayyeredüzü Mahallesı'nde kâin tapunun 636 ada, par- sel no l'de, yine 636 ada. parsel no 2'de kayıtlı taşın- mazın ortaklıgının giderilmesine dair açılan davanın yapılan açık duruşması sonunda. dava konusu taşın- mazlann ivaz ilavesi ile de olsa hissedarları arasında* aynen taksimi mümkün olmadığından. açık artırma su- retiyle satışına dair karar verilmiş. karar adresi meçhul davalı Hadi oğlu İbrahim'e tebliği gerektiğinden. ila- nın yayın tarihinden itibaren 15 gün içinde temyiz edil- mediği takdirde kararih kesinleşeceği ilanen teblığ olu- nur. Basın: 82140 AUERDAYANIKUTÜKETİMMAilARIPAZARlAMAİTHAlArVEİHRACAATA.Ş. MERKEZ RIHTlMCADOESİ SAĞUK HAN NO: 217/2-3 KARAKÖY 80030 İSTANBULTEL: (0-212) 251 11 27-251 11 29 - 245 33 70 - 293 87 92 ANKARA CİNNAH CADDESİ NO: 39/10 ÇANKAYA / ANKARA TEL: (0-312) 441 85 37 - 38 - 39 - 441 86 24 - 441 86 23 ADANA İNÖNÜ CADDESİ NO: 73/5 ADANA TEL: (0-322) 359 80 71 - 359 87 01 • 359 70 31 İZMİR FEVZİPASA BUtVARI 1363 SOKAK NO: 1 KAT: 4/403 ÇANKAYA / İZMİR TEL: (0-232) 489 69 53 - 489 79 19 • 425 70 92 CtJKOMNA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear