23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2NİSAN1996SALI 14 KULTUR Ayşegül Sanca'yla müziksel yaşam üzerine 'Klasik müzik geçici değfldir'AHMETSAY - Sizin sanatçı scriiveninizi dikkatle iz- leven insanların kafasından hep şu soru geçmiştir; derter ki: Ayşegül Sanca, piya- nist olarak uluslararası kariyerini gelişti- rirken, bir yandan da "örnek aile"nin bire>idir; örnek bir anne, örnek bir eş ol- muştur... Bütün bunlan nasıl gerçekleş- tirmiştir Sanca? AYŞEGÜLSARICA-Karşılıklıanla- yış sayesinde. Eşimden ve çocuklanm- dan hep anlayış. saygı, özvcn gördüm. Birbırimize daima yardımcı olduk... -EşinizNejat Diyarbakıriıbir sanat ta- rihi profesörii_. Bu yönüyle sizi daha ivi anlamıştır... SARICA-Önce insan olarak saygı ve desteğini gördüm onun. Çocuklanm Os- man ve Zeynep de örverili davrandılar. Aslında ben yaşam disiplinini annemden öğrendim. Annemin disiplin anlayışL, me- kanik. kuru bir yakiaşım degildi. \ol gös- terirdi. Doğrm u kendûnce bulabileceğûn bir öıgüriük içinde gerçekleşti her şey. Çocukken ağaçlann tepesinde ge/inir- dim, ama yaşama sanatını, zamanın de- ğerlendirilmesini, insan ilişkilerini kav- ramıştim. - Beninı açımdan eski vıllara döner- sek, Nejat Diyarbakırtı dönemin iinlü basketbolcusuvdu çocukluğumda. Milli lakımda o> nardı. Hayranlarındandım ve kendisivle tanışmıştım. Bana sporculuk üzerine dcrsler vcrirdi... SARICA-Öyle mi? Spora mcraklısı- nız demek? Hangi takımı tutuyorsunuz şimdi'1 - Kadıköylü olduğum için Fenerbah- çe'yi_ Efesli Ufıık, Sanca'yla akrahalığı- nı/ olmadığını bikliğim için, onu sorma- yacağını si/t.. İstanhul'daki konservatu- var yıllannı/dan naşlavalım... SARICA - Fransa'ya gidcnc kadar be- ni FcrdiStatzeryetişlirdi. Türkiye ıçin bir kazançtı Statzer. Teoriyi, armoniyı, ge- lişkin bir piyano edebiyatını ondan öğ- rendim. - Vebir"harikaçocuk" olarak hızlage- liştiniz... SARICA - "Harika çocuk" efsanesi ne inanmam. Paris Konservatuvan'na heryıl yüzlerce harıka çocuk geldıği söv- lenir. Kımin "harika"lığı sürdürdüğü. kımin "çocuk" kaldığı süreç içinde bel- li olur. • stnnhıırda Cemal y^Reşit Bey'in Saray m Sinemasrnda m başlattığı konser JL. geleneği, günümüzde özellikle İstanbul Müzik Festivali'nin sunduğu etkinliklerle geniş kitlelere seslenmeye başladı. Ankara'daki hipodrom konserlerine altmış bin kişinin geldiği, 'Yılbaşf ve 'Bahar'konserlerinin büyük ilgi gördüğü, Izmir'de Efes Antik Tiyatrosu'nun ve Aspendos'ta gerçekleştirilen opera-bale temsillerinin hıncahınç dolduğu gözden kaçmamalı. Bu birikimi, bu ilgiyi iyi değerlendirmeliyiz. - Dün Bilkent'teki konserinizde hari- kaydınız. "Kötü günündc" bir Ayşegül Sanca'ya ben hiç rastlamadım. Harika bir Schumann "Koneerto" \e dinmek bilmeyen alkışlar üzerine iki Schubcrt "İmpromptu "... SARICA - Birincisı Schubert değiidi. - Pardon? SARICA-Schubert deaynı temayı is,- lemıştır. Bcnzcdik vardır, ama Beetho- ven'dı o. Yanılmanız çok normal... - Sağolun— Feki, Bilkent Senfoni'v i na- sıl buluyorsunu/? SARICA-Türkiye için önemli. Ersin Onay"ı kutluyorum. Bu orkestranın da- ha da geli^eeeğini umuyorum. Aksayan tarafpekyok. Yalnız, vi>olonsellerinor- taya alınmasını biraz yadırgadım. - Ama yine doruktaydınız dün. Uzun yıllardorukta kalacaksınız... SARICA - Daha uzun v ıllar piyano çalınak ıstedığimi biliyorum. içımden gclen en güçlü istek bu... - Bilkent'te piyano dersleri de veriyor- sunuz. Sizin hocalığınızı çok överler. Bi- raz bu yönümüz üzerinde konuşalım. SARICA -Dcrs vcrırken kendi kusur- lanmı da öğrenirim: Öğrencınin kusur- lan ortaya çıktıkça. "acaba bu kusurlar bcnde de var mı?" dıyc düşünüriim. - Ders verirken sinirk'nmez misiniz? Öğrenci hazırlıksız gelirse?» SARICA - Sınırienınm. ama belli et- mem. ıçıme atarım. - Nelere önem verirsiniz derslerde? SARICA - Her :>eye. Öğrencının otu- ru^undan teknığıne. yoruma kadar her seye... - Islanbul'da sıkça resitallcr veriyorsu- nu/. Si/i Ankara'dadagörmekistivo.u/.. SARICA-Resital kültürügaliba İstan- bul'da daha gelışkın. Sıze sormalı: An- kara'da resitallcr çoğaldı mı? - Son yıllarda gelişmeler var. Tabii ki dinleykinin gö/ündc, orkestra eşlikli bir piyano yapıtı, bir konçerto daha parlak... O> sa geniş ilgi gören resitaller de gerçek- leşiyor. Hatta, oda mü/iğine ilgi arttı... Oda müziğine ne dersiniz? SARICA-Oda nıü/.ığı kadargüzel bir şcy yok. Türkiye'de nedense yeterince ilgi görmüyor. Bir çalgı soli.stınin oda müziğine ıstekli davranması gerektiğini dü^ünüyorum. - Bu konuda yeni projeleriniz \ar mı? SARICA - Var Ayla Erduran'la ke- man-pıyano resitallcrı düşünüyoruz... - Ne güzel! Schubert'ler, Beethoven ve Brahms'lar... SARICA - livet. program kesinlcşme- di. ama birlikte müzik yapmaya kararlı- yız. - Ayla Erduran. hem müzikçi olarak si- K çok yakın, hem de galiba arkadaşsınız onunla? SARICA - Yakın arkadaşım. Bu yaz onunla vc İdil'lerle ailece "•mavi yolcu- luk"a çıkmayı planlıyoruz. - Erduran, Biret ve Sarıca— Bir araya geldiğinizdc neler konuşursunuz? SARICA- Her ^eyı. Sa^amda ne var- sa, aklımıza neler gelırsc. her konuda ko- nuşuruz. - Herhalde sadece müzik dcğil... SARICA - bn az konuı>tuğumuz. mü- Skunkhour'la gerçek seslerle gerçek müzik Kültür Senisi-Avustralyalı grup Skunkhour. Marlboro Netuork ve - Roxy işbtrtığıyte. çarşamba v e perşem- be akşamlan saat 22.00'de ıki konser verecekler. 6 kişilik topluluk. Del Lar- kin, \ya Larkin, Mike Sutherland, De- an Sutherland, \\arv>ick Scott \e Paul Searles'ten olu^uyor. Kendi adlannı taşıyan ilk albümleri- ni 1993 yıhndaçıkaran grup sonraki iki yıla tam dört albüm daha sığdırdı. "Bo- otyfuir, "State" ve "McSkunk" izledi ilk albümlerini. Son albüm "Feed" ise Skunkhour'a çok büyük başan getiren ve adlannın duyulmasını sağlayan ça- lışmalan oldu. Bu albümün listelerdeki başansının ardından topluluk önce iki büyük A\ ustralya turnesine ve ardından da ilk defa Avrupa turnesine çıktı. İstan- bul'dakı konserler de bu turne kapsa- mmda gerçekleşiyor Turneye İngilte- re'den başlayan ve oldukca beğeni top- layan Skunkhour, Avrupa'daki konser- lerinin ardından Türkıye'ye geliyor. Bir 'funk' grubu olarak yola çıkan Skunkhour. geçen kısa zaman ıçerisin- de müziklerine çok farklı türleri kata- rak. kendilerine özgü \e başan lı bir çiz- gi oluşturdular. Yaptıklan müzik 'funk'tan 'rap'e, 'blues'dan 'rock'a ka- darbırçoktürüiçeriyor. Buanlamdası- nırlan olmadığını belirtiyorlar \e mü- ziklerine de türlerin bileşimi anlamın- da "mondrel müzik' diyorlar. Avustralyalı grup Skunkhour yann ve perşembe günü iki konser verecek. Skunkhour"unbaşansınınönemli ne- denlerinden biri olan bu kanşım ve farklı çizgi, grubun gelışimi içensınde ortaya çıkmış. Zaman içerisinde edin- dikleri deneyimi ve tercihlerini müzik- lerinı içerisine başanyla yerleştirmeyı ve kajnaijtırmayı beceren grubun bu anlamda biravantajı da grubu oluşturan ınsanlann farklı altyapılan ve tercihle- ri. Grubun kurucusu Warwick Scott. blues gruplanndaçalmaya başlayan ar- dından 'funk'a ilgi duyan binnüzısyen. Larkın kardeşlerden ise Aya 'rap'den. Rel "hip hop'tan etkilenmİ!) en çok. Bu üçlünün ardından gruba dahıl olan Pa- ul Searles. Mıchael ve Dean Sutherland da ayn renkler katmışlar bu yapıya. Grup bu değiijik ve zamanla deği^en yapısına karşın bas.langıçtan beri aynı kalan tek şey olarak her şeylerını bu gruba ve müziğe vermelenni ve özve- rilcrini gösteriyorlar. Skunkhour için yapılan değerlendir- melerde. en çok yaptıklan müziğin ba>- langıçta yapılan binlerce örnekten pek farklı gelmcdığı. ancak ıkinci dınleyiş- tc farklannın ortaya çıktığı üzerinde du- ruluyor Yapay seslerden kaçınan, tek- nolojik olanaklarycrine "gerçek sesler- le yapılan gerçek mü/ik"'/ ıcnih etlen Skunkhour ıı\vlcn. konserlcnlc stüdyo kayıılarıııa nnıi'Uı tluluı haşarılı oklukla- nnı. keıu/ıknnı hıılchıklannı(lüfiinüyor- lar. Sözlçrı ıse toplunisal ve sosyal içe- rıkli. "İçindebulunduğumuzdünyanın sorunlarına karş> duyarsız kalamaz- dık"\iiyorlar ve ardından müziklerinin bu yönünü şöyle tarif ediyorlar: "Şar- kılanmızla bu sonınlara değiniyoruz ama nutuk çekmekten hoşlanmıyoruz. Bizim istediğinıiy insanların düşünme- lerini ve kendi karaıiannı vermelerini sağlamak. Bizi dinlerken eğleniyorlar, müzikten zevk alıvorlar. L'manz şarkı- lanmızla ne söv leıneye çalıştığımız hak- kında da düsünüvoriardır." zik... Sinema, spor, magazin, dünyada olup bitenler... Aslında. biz üçümüz uzun sürebirlikteolamadık. Ben Idil'le veAy- la'yla çocukluktan ben arkadaşlığı sür- dürürüm. Ama bu kez üçümüz bir araya gelmeyı planlıyoruz... - Piyanist olarak sbjn, baroktan başla- yarak klasik. romantik \e sonraki dö- nemleri kapsayan geniş bir repertuvan- nız var. Ama sanıyorum, Fransız emp- resyonistlere daha vakınsıniA SARICA - Faure^ Debussy, RaveL. On- lan da zev kle seslendınnm. Oysa Alman romantiklerine daha yakın olduğum söy- lenebilır. - Peki çağdaş müzik?.. SARICA - Ooooo. geçenlerde tstan- bul'darenkli biryeni müzik programısu- nuldu: Anton VVebern üzerine... Leyla Pamir. o araştırmacı kimliğiyle We- bern'i tanıtan bir konuşma yaptı. Birçok sanatçının katıldığı programda, Ayla Er- duran,Judith Uluğ ve ben bestecıden ör- nekler seslendırdik. Böyle biretkinliğe ilginin pek yüksek olmayacağını düşü- nüyorduk. oysa salon tıklım tıklımdı. - Belli kL özgünlük taşıyan ve değişik niteliktekietkinliklerartık "av kın" kar- şılanmıyor bizde... Çeşit zenginliği, kültü- rel yaşamı canlandınyor. Ne dersiniz? SARICA- Doğru. Bu yeni açılımı iyi değerlendirmck gerek. - Nasıl? Ne gibi değişik renkleıie? SARICA - Bakın. İstanbul'da Cemal Reşit Bey'in Saray Sineması'nda başlat- tığı konser geleneği. günümüzde özellik- le İstanbul Müzik Festivali'nin sunduğu etkinliklerle geni^ kitlelere seslenmeye başladı. Ankara'dakı hipodrom konser- lerine altmış bın kişinin geldiği, beş bin kişilik sporsalonlannda yapılan "Yılba- şı" ve "Bahar" konserlerinin büyük ilgi gördüğü, Izmir'de Efes Antik Tiyatro- su'nun ve Aspendos'ta gerçekleştirilen opera-bale temsillerinin hıncahınç dol- duğu gözden kaçmamalı Bu birikimi, bu ilgiyi iyi değerlendirmeliyiz. Dinle- yiciyle bütünleşmek için yeni kanallar açılabilır ve bu etkınliklcr süreklilik ka- zanabilır Birincısı bu... - Başka? SARICA - Canlı müzik ya da konser- ler yeterli dcğil. Gelışen tcknolojıyi de iyi değcrlendirmeliyız. Halklabütünleş- menın başka bir yolu, CD'lerdır. Tanıtı- mı iyi yapılan CD'lerle daha geniş çev- relcre ulaşılabilir. Ayrıca CD'ler insan- lann her zaman elının altındadır. kalıcı- dır. Bu üretımi başarabildığimızdeorta- da... - Geçen yü, Ömer Umar dostumuzun çabalanyla bir dizi CD üretildi. Başanlı yapımlar. Bu diziden dört tanesinde sizin de imzanı/ var: Beethoven 3. ve4. piyano konçertolan, Ankara Oda Orkestrası ile Mozart si bemol majör ve la bemol ma- jör konçcrtolar, Schubert vc Rahmaninof Moment Musicau\"lan kapsayan solo pi- yano çalışmalannız ve Ayla Erduran ile Franck, Debussy. Gneg sonatları... Daha öncedeCemal Reşit'in "Katibim" çeşit- lemelerini scslendirmiştiniz CD için... Çok yönlü yararian oldu bu dizinin. Ozel- likle dış tanıtım açısından... SARICA - Dış tanıtım ve yurtiçindc dinleyici tabanının yaygınlaşması açıla- nndan.. Önemli, amaasılsorun. müzik- çilerin desteklcnmesi, özcndirilmesidir. Bestecilerimiz, solistlerimiz, oda müzı- ği topluluklan veorkestTalanmızdcstek- lcnmelidir. Bunun yollarından biri dc "yanşma'*laraçmaktır. Biliyorsunuz. ge- çen yıl başanlı bir yanşma düzenlendi: "LeylaGencerŞan Yanşması"... Peki nc- den, kompozisyon. solo çalgı vc oda mü- ziği yanşmalan açılmasın? - Kim düzenleyebilir bu yanşmalan? SARICA- Kim daha u m'üziksever"se, daha ınançlıysa...'Bence sorun, parasal kaynak değildir. Bazı büyük kuruluşlann "kutlama" adı altında davetlen oluyor. Inanılmaz derecede harcamalaryapılıyor bunlarda. Ve "kutlama"lar gelip geçici. Klasik müziğin ise geçici olmadığını düşünmek gerek.. Peter Handke yeni kitabıyla tartışma yarattı Kültür Servisi- Türk okuyucusunun 'Kale- cinin Penaltı Anındaki Kndişcsi". "Konstan? Gölüne Atla Geciş', 'Solak Kadın". 'Çocuğun Övküsü' ve 'Vbrgunluk Üzerine Denemeler' adlı kitaplarıyla tanıdığı, çağdaş Avusturya yazınının yetkin kalemlerın- den Peter Handke. dünya kamuoyunda '21. yüz>ılın eşiğinde yaşanan en büyük insanlık ayıbı" olarak dıye adlandınlan Bosna'daki sa- vaşta, Sırbistan'ın yanında yer aldığını açıklayarak, dik- katlen üzerine çekti. Avusturya'nın en önemli yazarlarından bin olan Handke, The Guardian ga- zetesinın Revievv ekınde kendısiyle yapılan söyleşi- de. uluslararası kamuoyu- nun son dört yıldır Balkan- lar" ı kana bulayan savaşta Sırbistan'a karşı cephe al- masının nedenini anlayama- dığını belırtiyor: "Defalarca gidip gördüğüm Sırbistan, pek çok kişinin dediği gibi. bir paranmaklar ülkesi değil aslında. Hatta bana göre Sır- bistan, Avrupa'nın ortasın- da öksüz bir çocuk". Alman bır baba ve Slovak bir annenin çocuğu olan Handke. 'A Winter Journey tothe Danube, Sa\a, Morava. and Drina RKers or Justke Ibr Serbia" (Balkanlara Bır Kı^ Yol- culuğu: Sırbistan İçin Adalet) adını taşıyan son kıtabında. Sırbistan'a yaptığı yolculuğun izlenimlerini anlatıyor. Handke'nin bir gaze- • Handke. dünya kamuoyunda '21. yüzyılın eşiğinde yaşanan en büyük insanlık ayıbı" olarak diye adlandınlan Bosna'daki savaşta. Sırbistan'ın yanında yer aldığını açıklayarak dikkatleri üzerine çekti. teci- yazar kimliğiyle aktardığı ızlenımler. Al- manya'da yaşayan Sırp yazar Bora Cosk tara- fından şöyle değerlendmlıvor: "Ülkemi ziya- ret eden bu kişi, yaşanan katliamlardan basit birer ola> mışcasına söz ediyor. İnsanlann acı- lanndan malzeme \arat- mak istivor'". Handke aynca. ulusla- rarası medyanın ve özel- likle Almanya'da yayım- lanan Frankfurter Allge- meıne gazetesının Sırbis- tan'a aldığı cepheyı kes- kin bır dılle eleştirıyor. "Uluslararası basın, siİah- lardan daha etkili olan ze- hirli sözcüklerivle bu la- neüi savasa en büyük des- teği veriyor". 'Eski Yugoslavya' özle- mını sık sık dile getiren Handke. kitabında Bal- kanla'rda olan bıten her şeyi ve yaşadıklannı ak- tarmak zorunluluğunu hıssettiğıni söylerken, bir önemli aynntıyı unutmuşa benziyor: Savaşın dığer cephesi olan Bosna. Peter Handke'nin bu çıkı^ı. va- zın dünyasında kimi tepkı- lere yol açıyor. Mcslektaîj- lan, Handke yapıtlarından artık aynı lezzeti alamaya- caklannı belırtıyorlar. tsveçli aydın ve yazar- lar ıse Handke'nın kitabını protesto ederek. Handke'yı Balkaniar'dayaratılmak istcnen ve- nı ırkçılık harekctının sözcüsü olarak değcr- lendiriyorlar. Sanat Kurumu ödülleri Devlet Tîyatroları'nın Kültür Servisi- Sanat Ku- rumu'nun 1994-95 sezo- nunda sahnelenen oyunlar arasında yaptığı değerlen- dırmede, Devlet Tiyatrola- rı yapımları ödüllerin bü- yük çoğunluğunu aldı. Seçici kurul, Övgüye De- ğer Yapım Ödülü'nü Anka- ra Devlet Tiyatrosu'nun "Kadın ile Memur" oyunu- na verirken Övgüye Değer Yazar Ödülü'nü Ankara Devlet Tiyatrosu'nun sah- nelediği "Güriiltülü Patırtı- b Bir Hikâve" ile Savaş Din- çel ve "Gecenin Tadı" oyu- nu ile Özer Arabul aldı. F.n Ivı Rejısör Ödülü'nü Diyarbakır Devlet Tiyatro- su'nun sahnelediği "12.Ge- ce" oyunu ile Işıl Kasapoğ- lu alırken Övgüye Değer Rejısör Ödülü. Ankara Devlet TiyatroMi'nuıı sah- nelcdığı "Annie VVobbler" ile \acideÖksü/cü ve "Gü- rültülü Patırtılı Bir Hikâve" ıleSelçukVöntem'e venldı. fcn İyi kadın Oyuncu Ödü- lü'nü ıse Ankara Devlet Tı- yalrosu'nun vihneledığı "\siye Nasıl Kurtulur?" oyunu ile NursenGirginkoç g ^ \apım Ödülü'nün sahitıi "Kadın ile \lc- mur"(üsttc). En İyi Rejısör Ödülü'nü alan Kasapoğlu(yanda) kazandı. Övgüye Değer Kadın Oyuncu Odülü. An- kara Devlet Tiyatrosu'nun sahnelediği "llizmetçiler1 " oyunu ile Lalc Basar ve Dı- yarbakır Dev lct Tiyatro- su'nun "!2.Gece"o\unuile I ülav dünala vcnldi. An- kara Devlet Tıvatrosu'nun sahnelediği "İyi r 'oyunu ile Serhat INalbantoğlu En l\ı Erkek Oyuncu Ödülü'nü kazanırken Övgüye Değer Erkek Oyuncu Ödülü'nü "Güriiltülü Patırtılı Bir Hi- kâye" ile Mustafa LJğurlu: "İ>i" oyunu ile Hakan fUt- vav aldı. l.n İyi Dekor Ta.sarımı Ödülü ise Bursa Devlet Ti- yatrosu yapımı "Cadı Kâ- zanı" oyunu ile Orhan Al- paslan kazandı. En İyi Giy- sı Tasanmı Ödülü, Ankara Devlet Tiyatrosu'nun "Bir Sevda Öyküsü" oyunu ile Sevgi Türkay'a verilirken En iyi Dans Düzenı Ödü- lü'nü de "Bir Sevda Öykü- sü" ile Altan Tekin ve Ser- gei Terehcenkokazandı. En İyi Tiyatro Müziğı dalında ödülü. "BirSevdaÖyküsü" ve "İyi" adlı oyunlarla Ke- maJGünüçalırken Panayot Abacı Ankara Dev let Tiyat- rosu'nun sahnelediği "Sa- vaş Baba" oyunu ile F.n İyi O>un Çevırısı Ödülü'nü kazandı. YAZI ODASI SELİM İLERİ Mektuplar Niye Mahrem?! Mektuplar dıyorum ama. hatıralardan söz açacağım, bir anı kıtabından. Mektuplar: çünkü bu anılar geçen yüzyıldan günümüze yazılmış mektuplan andınyor. Şaşırtıcı, ırkiltici bır kitap okudum kısacası: Harem- de Mahrem Hatıralar. Oğlak Yayınlan'nın biryayını. Me- lek Hanım yazmış. Melek Hanım, "Kıbnslı Mehmed Paşa Hazretleri'nin Haremleri". Melek Hanım'lığı son- radan geliyor. Aslına değişik kültürler ve dinler, dünya- lar, pek çok şey şekil vermiş. Bır sadrazam eşı olan bu hanım anılarına şöyle baş- lıyor: "Anneannem Sakızlı bır aileye mensuptur. Sultan III. Selım 'In himayesındeki bir Ermeni bankacıyla evle- nir. Kocası çok zenginmiş ve zenginlik Şark'ta her za- man tehlıkelidir." (Çeviri: Ismail Yerguz'un. Başanlı bir çevirı.) Daha ilk satırlarda Şark ve zenginlik konusunda hay- li iddialı bir saptayımla karşılaşıyoruz. Melek Hanım'ın on dokuzuncu yüzyılın sonlarına uüanan yaşamı serü- venden serüvene koşup duruyor. Ne var kı şu zengin- lik, servet hırsı hikâyeleri bu anı kitabının en çarpıcı, en ilgi çekicı yanı oluşturuyor. Çok genç yaşta bır Ingilız hekımle evlenen Melek Hanım. birtakım dolambaçlı izdıvaç sarsıntılarından sonra ta Roma'ya, Paris'e gidıyor; hangısi gerçek, han- gısi düşsel, bellisız, yine birtakım dolambaçlı serüven- ler yaşıyor. Serüvenlerın gerçeklığı, duşsellıgı onca önemli değil. Melek Hanım bize Şark'ta yükselişın öy- küsünu anlatıyor kı, paha bıçılmez kıymette. Ama once Sabri F. Ülgener'den alıntı: "'Iktidar mevkıını dışarıya ve bilhassa aşağıya doğ-1 ru tıkamak!' Bırgaye kı, herkesin bulunduğu yerde kal- ması, hal ve mevkıınden hoşnut görünmesi şartıyla gerçekleşebılırdi. Bu cihet göz önüne alınınca, üstten alta kanaatkârlık ve teslimılık yolunda yapılan mütema- dı telkinlerin manası kendilığınden ortaya çıkmış olur." Melek Hanım, rahmetlı Ülgener'ın bınbir bılgıyle var- dığı bılgılenmeyi hayatının kılgısına geçirebilmış, kolay, tasasız yöntemlerle uygulayabilmiş. Hatta, rüşvet me- kanizması işlemeye koyulunca, bu hanım pek yaman biçimde, ruşvetı yasaya denk duşürebıliyor. Çabası ve gırişimlerıyle ardılı birçok hanıma hem ön- culuk ediyor, hem kılavuzluk. (Okumadıklarını gayet iyi bildığım halde, sıyaset hayatına şurasından burasından sızabılmış birçok hanımın Haremden Mahrem Hatıra- lar'ı okuduklanna ınanacagım geliyor.) Kıbnslı Mehmed Paşa'yla Melek Hanım, Arabıstan'a giderlerken Reşid Paşa uyarır: "Rica ediyorum sız- den, kesinlıkle hedıye kabul etmeyin. Valilerin ve öte- ki görevlilenn astlanndan kesinlıkle hediye kabul etme- yeceklenne daır yemin ettik." Hediye nasıl kabul edilir _^ . .' , Melek Hanım Reşıd Paşa'ya elbette saygılı davranır. Yalnız yemın konusunda bır kanun boşluğu yakalayı- vermıştir: "Sız yasakladığınıza göre kocam kesinhkle hediye kabul etmeyecektır; ama kadınların bana ıkram ettiklerı şeylerı almamı yasaklayamazsınız: Bunun si- yaset ya da yönetımle hıçbır ılgısı yoktur." Artık doğru mu, yalan mı bılemem, koskoca Reşit Pa- şa: "Tabii ki öyledir" dıye karşılık venyor, hem de "gü- lümseyerek"! Melek Hanım için yollar açılmıştır. Maaşallah ne be* ceriklilik, ne bereket! Hafya'da bir mudur kansı kendi- sine "pırlanta ve zümrutlerden yapılmış bırkupe ve ay- nca üç bin altın frank" gönderir. Bu başiangıç talıh açık- lığı getırecek, Melek Hanım hediye bolluğuna gomule- cektir. Orada burada şurada, kitap boyunca, hediye ka- bul eder. Incıler, pııiantalar, yakutlar, gerdanlıklar, yüzük- ler, değerli kumaşlar, neler neler... Kıbrıslı Mehmed Paşa'ya gelince, her şeyden haber- siz görünmekte, öyle görünmeyi tercih etmektedır. Varın sız söyleyın: Günümüze yakın, hem de çok ya- kın bir girişımcilik, zenaatkârlık değil mi? Dahasını ekleyeyim: Melek Hanım değme avukata- taş çıkartacak savunusunu da esirgemiyor: "Kısa bir süre içinde değen dört yiız bin frankı aşan< bır servet yaptım; bu servetın bır bölümü nakit para,. bir bölümü de mücevherlerden ve çeşıtlı değerli eşya-' lardan oluşuyordu. Böyle davranmamın nedeni hiç kuşkusuz geçmışte b....aşımıza gelen tersliklerdi. Bir süre önce bırden bire düşmüş olduğumuz zor duru-' ma yeniden düşebılıriz her an. diyordum kendi kendi- me. Hiç kimsenin kazanılmış haklara sahip olmadığı,' güvenliğın bulunmadığı bir ülkede, talihin tersliklerinel karşı önlemler almak şarttır." Günümüzün iktidar mevkii sahipleri Melek Hanım'ın! ince zekâsından mı yoksunlar, arada bir, utak tefek yol- suzluklan ıçın boş yere kızanp duruyorlar. Onları nasıl suçlayabılınz. ne diye suçlayacağız; onlar da gelece- ğin ters talih sorunlanna karşı önlem almıyorlar mı? Goethe'nın 'geçmışi anlamayan onu bir daha yaşa- mak zorundadır' gıbısınden bır ozdeyışı var. Anlamak burada 'okumak 'la eşanlamlı herhalde. Melek Hanım bir ağulu şölen sunuyor: Okumakta büyük yarar var. ! S A L I T O P L A N T I L A R C U M H U R I Y E T ' T E N G Ü N U M U Z E S O S Y A L Y A Ş A M . K Ü L T Ü R E L D E Ğ I Ş I M L E R BASIN, REKLAMLAR, İLANLAR, KARİKATÜRLERİLE CUMHURİYET YILLARI ZAFER TOPRAK KONUŞMACILAR GOKHAN AKÇURA. SEMIH BALCIOĞLU 2 NISAN 1996 SAAT: 18.30 YAP1 KREDI K Ü L T Ü R M E R K E 7 İ Yapı Kredı Sermet Çıfter Kutuphanesi ^l feietoTi ( J212, 252 47 00- 440 245 20 41 YAPI^KREDİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear