23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET KÜLTÜR 27 ŞUBAT1996 SALI 14 Kuruluşunım dördüncü yılında Mersin Devlet Opera ve Balesi Imeceyle kıırıılnıı opera RANA EVCtM Bundan 50 yıl önce, 1946'da Ikincı Dünya Savaşı yeni sona ermişti, ama sa- vaşın neden olduğu yokluk sürüyordu. O zamanki Mersin Valisi Tevfik Sırn Gür ün girişımiyle Mersin'e bır opera binası inşaedilmiştı. Binanın gösterime açilışı "Madam Butterfly" operasıyla yapıldı; bu cser henüz Istanbul'da bile sergılenmemişti. Olayı, Mersin Kültür Merkezi Derne- ği Başkanı HanriAtatanlatiyor: "Bubi- na devlete bir kuru; yük olmadan, doğ- rudan doğruya Tevfik Sım Gür'fin haJ- kı ikna yeteneği ve organizasyon beeeri- siyle yapıimıştır. Tabii, Mersin'deki yeıü haJkm sanata yatkın olmasınm da bu ba- şandaki rolünü gözardı etmemekgerekir. Civar dağlardan gelen her arabaıun taş ocağından inşaata bir taş getirmesi duvu- nılmuş. Halk bu imeceyi sevcrek benim- semis. Sıra çatıya gekliğûide, nereden tuğ- la bulsak dhe düşünürken savaş sırasın- da Mersin açıkiannda tuğla > iiklü bir ge- minin battığını öğrenmişler. Hemen di- rekîifler verilmiş \e batık geminin tuğla- ları inşaarın tanıanılanmasına \aramış. tlk anda bu başannın şansü rastianülar sayesinde gerçekleştiği düşiinülebUir, ama asıl önemli etken, aydui bir devlet adamının öndeıiiğinde evrensel sanaUa- n benimsemeye, çağdaş uvgarlıldar ara- sında yer almaya kararlı bir Mersin haJ- kının varlıgKİır." Hann Atat'tan Mersin- lilcrin bütiin sanatlara. özellikle de mü- ziğe meraklı olduğunu ögrendinr "Bi- ziın şehrimiz Nevıd Kodallı gjbi değerti bir müzisyenin memleketidir. Geçen ay- larda bir piyano konscri verilecekti. To- pal bir piyanomuz \ar, ama konser veril- mesi için >eteıii olmadığını anladık Kon- ser günü durumu seyirciye anons ettik ve Mersin 'e bir konser pivanosu aJmak için çıkış kapısında hazırianan kampanya masasına bağış yapmalannı istedik. He- men o gün tam yüz milyon TL toplandı. Gördüğünüz gibi sanata destek vermek konusıında kararlıyız. Kültür Bakanb- ğı'nı da bir miktar yardun yapmaya ik- na ettik. Şu anda 1 milyar 200 miryon TL toplamış bulunuyonız, ama pi>ano>u aJ- mak için 4-5 milyar TL gerekli. Bize des- tek vermek isteyen bütün MersinJiler ve- ya Mersinlileri ve sanafı da desteldemek isteyen vatandaşlar lütfen benimlc (324) 231 42 17 numaralı telefondan irtibata geçsinler; şehrimizi layik olduğu piyano- ya ka> uşturaiım." Mersin'in opera binası, Türkiye Cum- huriyeti için çok değerlı ve anlamlı bir yapı. Ama ülkemizin politik dalgalan- malanndan olumsuz etkilenerek ilk yıl- lardaki etkinliğini uzun süre yürüteme- mış. Yıllar boyunca farklı amaçlar için kullanılmış. Kız sanat okulu, kûtüphane veya halkevi gibi işlevleri yüklenmiş. 199O'lı yıllarda, Teoman İ nüsan'ın va- li olduğu dönemde, Erol Gömürgen'ın de desteğiyle, Mersinliler başlangıçta opera binası olması için inşa edimiş olan bu yapıyı gerçek işlevine kazandırmaya karar vermişler. Bu konuda kulisler baş- Iatılmış. Hemen o yıllarda, Mersinli mil- letvekili Fikri Sağlar'ın Kültür Bakanı oiması, amaçlanna kısa sürede ulaşma- lan için büyük bir şans olmuş. Kısacası, Mersin'e bir Devlet Opera ve Balesi ku- rulması, yukandan inme biryaptınm de- ğil, doğrudan doğruya tabandan gelen güçlü bır talep tşte böylece, MDOB 29 Ekim 1992 'de veri len konser ve bale gös- terisiyle etkinlikierine resmen başlamış ve hedefe ulaşılmış. Opera binasının öz- gün işlevini kazanması için savaş vermiş olanlar. bugün geçerli olan Mersin Kül- tür Merkezi adını da yanıltıcı buluyorlar. Iktidann çok sık değiştiği, kültürel de- ğerlerin ve sanat dallannın güvenceden yoksun kaldıgı bu dönemde binanın mut- laka opera ve bale sanatlannın icra edil- diği bir mekân olduğunu vurgulamak amacıyla, Mersin Opera Binası olarak anılmasını istiyorlar. 'Renklerin DansT~. Mersin'i ziyaret ettiğım gün, şehrin ikJimire uygun, ılık birkışgünüydü. Sa- bahin erken ışıklanyla görkemli Toros- lar'ın eteklerindeki bu güzel şehre var- mıştım. Mersin Devlet Opera ve Bale- si'nin baş koreografi Youri Papko'nun sahnelediği "Renklerin Dansı" adlı prog- ramı izleyecektim. Jlk kez bir matine gösterisi düzenlenmişti. MDOB'un mü- dürü Erdoğan ŞanaL matineye alışık ol- mayan seyircinin yeterli ilgi gösterip göstermeyeceği konusunda kaygılıydı... "Renklerin Dansı", üç farklı renkte sim- gelenen, degiştk ruh hallerini yansıtan bale eserlennı kapsıyor. Binnci perde, tipik bir beyaz bale, "Kuğu Gölü'"nün ikinci sahnesi. Ikinci eser, "Poloveç Danslan", "Prens Igor"operasının ikin- ci perdesi. Borodin'in buram buram do- ğu kokan ezgilerle işlenmiş. akıncılann dört nala ilerleyişini anımsatan bir ritim- le yükselcn bu bestcsi, kırmızı rengi sim- geleyen koreografinin temelini olu$tu- ruyor. Son eser "Bolero'' ise siyah bale olarak yorumlanmış. Yalnızca "Bole- ro"nun koreografisi Papko'ya ait. Onda da diger "Botero" koreografi lerme kı- yasla çok çarpıcı ve değışik bır özellık yok. Böyle derleme bır repertuvar oluş- turmaktan Papko da memnun değil: "Yapbğunız yeterince profesyonelce ol- muyor. 'Kuğu Gölü' sahnelcveceksek, dört perdesiyle yapmalıyız, Ama buna hazır olmadığımı/j düşünüyorum. Hcr şcyden önce, böyie bir prodük.sivonda çok fazla point (balerinlerin parmak ucunda dans etmcsi için gerekli ayakkabılar) ge- reklu bu bizde yok. Ama ik'rtiyoruz hem de çok_ Mersin'de 25 kadrolu, lü cfva- nnda yevmryeli bale sanaiçısı var. Üç so- Bst erkek dansçı birden askerde olduğu için Rusya'dan misafir sanatçı getirtmek zorundalar." "Kuğu Gölü" 2. perdede Odette rolünde umut venci bir perfor- mans gösteren Özlem l'ğuz'a, Prens Si- egfried rolünde Alexi Bezborodov eşlik ediyor. Satılmış Üçdcmir, Tarkan Günal ve Önder Acar ise en kntik çaglannda askerliğe gıttikleri için baleden uzak kal- mak zorundalar. Bu sanatçılanmız göre- vegeri döndükleri zaman, yeniden form kazanmak ve sahneye uyum sağlayabil- mek için bir süre daha sahnedcn uzak kalacaklar. Böylece, en verimli olacak- Bubina devletc bir kuruş yük olmadan, doğrudan doğruya Ttvfik Sım Gür'ün halkıikna yeteneği ve organizasyon becerisiyle \apılmışhr. Tabii, Mersin'deki yerli halkın sanata yatkın olmasının da bu haşandaki rolünü gözardı etmemek gerekir. lan, aşama yapacaklan yıllar geride kal- mış olacak. Kendini sanata adamış ekip Mersin Kültür Merkezi'nin baleçalış- ma salonu eskiden bir spor salonuymuş. Bu yüzden Türkiye deki bütün bale stüd- yolanndan daha büyük ve yûksek; üste- lik ızleyıciler için oturma yerlen de var. Ama bütün büyük mekânlarda olduğu gibi burada da ısıtma sorunu var. Soğuk nedir pek bilmeyen Mersinliler ısı yalı- tımı konusunda da deneyımli değiller. Soğuk günlerde bu spor salonunu ısıt- mak mümkün olmuyor, oysa soğukta ça- lışmakbalesanatçılanndasakatlıkhski- nı arttınr. Her şeye rağmen, yünler giyi- liyor, çalışılıyor. Genç, dınamik, yete- nekli, çalışkan ve sanatına kendini ada- mış bır ekip var Mersin'de. Yalnızca ba- le sanatçılan değil, müdür ve genel sa- nat yönetmeni Erdoğan Şanal (1965 do- ğumlu). dekoratör Serdar Başbuğ( 1971 doğumlu) ve kostüm kreatörü Çimen Karaosmanoğlu da genç yaşta ulaştıkla- n yetkin konumlanyla dikkat çekiyorlar. Mersin Kültür Merkezi'nin aşağı yu- kan 560 kişilikseyirci kapasitesi "Renk- lerin Dansı"nın ilk matine gösterisinde hmca hınç dolmuştu. Seyirci koltuklann- da oturan pınl pınl yüzlü, heyecanlı or- taokul öğrencilerinin çokluğu gerçekten şaşırtıcıydı. Bazılannın kucaklannda çi- çekler vardı. Gösteri bitiminde sanatçı- lara vermek üzere getirmişlerdi Şanal. bu gençleri göstererek "Onlar geleceğin seyirci altyapısmı oluşturuyoriar"dcdı "MDOB'de bir de çocuk bafcsi ve koro- su kurduk. Çocuk balesindc 100, çocuk korosunda 85 öğrencimiz var. Bu çocuk- lan ilkokul 5. sınıfta mczun ediyor; bir sertifıka veriyoruz. En yetenekli olanlar bu işi mcslck olarak da seçebiliyorfar. Öğ- renciierimizden ikisi bu yıl Ankara Dev- let Konsenatuvan'nda okuyorlar". Ge- çen yıl, Mersin Gniversitesi'ne bağlı bir de konservatuvar kurulmuş. Erdoğan Şa- nal, Mersin Üniversitesi Konservatuva- n'nın Bale Bölümü'nü bızzat kcndisi kurmak istiyor: "Bu benim için çok önemli, ileride MFX)B"nin bale sanatçı- lan bu okuldan yetişerek gelecckler, bir ekololacaklar. Bu konuda sanatsever rek- törümüz Vural (jkü'nün desteğine çok güyeniytMTim.1 " Ülkemizin güneyinde önemli bir kül- tür merkezi bu şehır. Çağlar boyunca, uygarlıklar boyunca bu stratejık değeri- ni korumuş. Bugün de sanatı ve eğitimi destekleyen varlıklı, aydın kişilerin ön- cülüğünde geleceğe umutla bakan bir kent olma özelliğini gururla taşıyor. Her geçen gün lümpenleşen Istanbul'a inat, kültür varlığını mal ve para varlığının önüne koyarak hızla aydınlanıyor. Ken- tin merkezindeki Içel Şanat Kulübü bu kalkınmanın yüreğini oluşturuyor. Kulü- bün buiunduğu sokağa Şanat Sokağı adı verilmiş; az ileride de Nevid Kodallı Şa- nat Merkezi ve Içel Şanat Kulübü Mü- zesı bulunuyor. Derneğin merkez binası eski bir askerlik şubesıymiş. 1989 yılın- da birkaç mimar, karikatürist ve işadamı- nın bu sivil örgütü oluşturmasından son- ra bına derneğe kiralanmış. Içel Şanat Kulübü'nün şimdiki başkanı FazılTürü- ner,demeğin aylık bültenini gururla gös- teriyor. Her ay 2 bin500 adet basılan bu dergi, ayda 40 milyona mal oluyormuş, ama halka parasız dağıtılıyor. Aynca, da- ha felsefi yazılann ve araştırmalann yer aldıgı Yelken dergisı, her ayın on beşin- de yayımlanıyor ve yıllık 500 bin TL kat- kı karşılığı gönderiliyor. Derneğin bina- lannda sanat işlikleri ve oturma yerleri var. Aynca sınıflarda çeşitli kurslar da düzenleniyor. Kulüp, sosyal toplantıla- nn, konserlerin odak noktası. Bu altya- pının Mersin Devlet Opera ve Balesi'ne katkısı ve desteği büyük. Her şeyden ön- ce, bütün temsilleri yakından izliyorlar; bütün sorunlan biliyor, çözmek için atakta bekliyorlar. Sanat ve kültür adına atılan en küçük bir adırnın dahi önemi en önde geliyor. Bu sayede, MDOB'nin müdürü ve genel sanat yönetmeni Erdo- ğan Şanal, arkasında Toros Dağlan gibi güçlü bir desteğin verdiği yüksek moral- leyol alıyor. Mut'tan Gülnar'danotobüs- lerdolusuizleyici Mersin Kültür Merke- zi'nde opera ve bale izlemeye geliyor. Aynca, Alanya'ya, Adana'ya, Konya'ya, Gelibolu'ya, Antalya'ya, ıskenderun'a, Antakya'ya, Van'a ve Şilifke'ye tume- ler yapılıyor. Bu güzel tabloya bakıldı- ğında anlıyoruz ki çağlar boyunca birik- miş olan kültürel zenginlık, Akdeniz'i ışıtmayı sürdürecek. Dansı bütün Tür- kiye'nin başına. Paris Güncesi'nden 6 Zarzuela 9 sedendiren sanatçılar çoğahyor • Placido Domingo, Alfredo Kraus, Lola Casariego ve Veronica Villarroel gibi dev sanatçıların kaydettiği zarzuelalar, bu türün Fransa'da son yıllarda güncelleşmesine neden oldu. COŞKUN TUNÇTAN Zarzuela' Ikı >üzyıldan ben canılığinden bir dırhem bıle yı- tirmeyen tamamen kendine öz- gü bır müzıkal türü. Ispan- ya'nın yüreği Madnd'dedoğan, o ülkeain -,e halkjnın çeşitli özeliıklerinı (ınsanlannı, gele- neklerini...) yansıtan, kımileri için unutulamayacak denlı çe- kıci olan, operayla operet kan- şımı denebılecek bır temsıl. S'alnız ı!k yaratıldığı topraklar- da değil. tlünyanın dört köşe- sinde (Belçıka'da, Arjantın'de, Jtalya'da. Amenka'da. Fran- sa'da.) en tanınmış sahnelerde seyırcilere sunulan ve her yer- de ılei veze\kle ızîcnen japıt- lar Tspanya Yazarlar Deme- grninkımılen binlercekezoy- nanmış. her devnn en güzel seslı. en yetenekli sanatçılan- nın katılmasıyla. Dunya çapın- da klasık \azarlann kımileri zarzuela lıbrettoları da kaleme almış. İlk zarzuelalar hakkında bir düşünü edınmek ıçın "Ay Amor" CD'sını (Deutsche Har- monıa Mundı) dınlemek yeter- li. Bu seçılmiş parçalarda o za- mankı Italyan ve Fransız ope- ralannın etkisını fark etmemek olanaksız Sonrakı yıllarda, he- le 1800'lerden ıtıbaren, zarzu- elalann nıtelığinde büyük bır gelışme sö?e çarpiyor. Ispan- ya'nın o nefıs havasıyla yoğ- rulmuş başyapıtlar birbırlenni izliyor. Kimi zaman. Mad- rid'de, aynı anda, dokuz ayn tı- yatronun afîşlerinde bırer zar- zuela yer almış. Bırtanesi, Bu- enos Âıres'te, beş ayn sahnede, aynı anda halka sunulmuş. Zar- zuelanın, Fransa'da, son yıllar- dak) güncelleşmesınde Auvi- dis/Valois plak yayınevınin pa- yı muazzam. Placido Domingo, Alfredo Kraus, Lola Casariego, Varonica VlUarroelgıbı dev sa- natçılann, kusursuz korolar ve tanınmış şeflenn yönettığı or- kestralareşliğinde kaydettikle- ri beş zarzuelayı sundu peşpe- şe: "Luisa Fernanda", "Dona Francisquita", "La Verbena de laPaloma", "Bohemios- ve "El barfoerillo de Lavapies". Bunlar öylesıne beğenıldı ve o kadar çok satıldı kı, aynı yayınevi her birinden birkaç bölümü birara- ya getiren "Vha la Zarzuela!" başlıklı bır güldeste oluşturdu bugünlerde ve o da kapışılıyor. Demin saydığım beş zarzuela- nın dördünde en önemli kişiler- den binnı, henüz genç oluşuna karşın ünü her gün tüm dünya- ya daha çok yayılan, üstelık za- rıf güzelliğıyle de dikkati çe- ken Mario Bayo canlandınyor. Bu büyük sanatçıyı, geçenler- de, üç hafta arayla, Pans'te, iki kez dinledim. Önce, tanhsel Gaveau konser salonunda. son- ra UNESCO'nun kendi duvar- lan ıçindeki görkemli sahnede. Mario Bayo, her seferinde. dın- leyıcılerinı mest ettı. Mo- zart'ın, R. Strauss'un liedlen olsun. en zor opera aryalan ya da anayurdunun ezgıleri olsun, neyi söylese bir harika! Bırçok plak yayımevinin <Claves, Har- monia Mundi, Erato, Teldec.) kataloglannda onun da adına başköşelerde rastlanıyor. UNESCO'daki akşam Manuel de Falla'nın anısına bu yıl dü- zenlenen çok sayıdakı etkinlik- lerden bıri olduğundan Bayo. orada onun bestelenni seslen- dirdi. (Aynı akşam, tspanya'nın en ünlü pıyanıstlennden Alicia de Larrocha, Falla'dan parçalar çaldı, ardından o ülkenin kültür bakanı tarafından ödüllendıril- di.) Zarzuelaya dönelım: Bu tü- rün çeşıtlı yapıtlanndan seçil- miş parçalan seslendiren sanat- çılann plaklannın sayısı artıyor gitgıde. Örneğın. Placido Do- mingo, "Romanzas de Zarzu- elas" başhğı altında. bır CD'de. 14 parçayla kulaklan ve gönül- leri fethediyor(EMI Yaymevı). MontserratCabaDe'mn başan- sı onunkinden aşağı değil: "Zarzuela" adlı CD'de. kımı zaman eşi tenor Barnabe Mar- ti'yle birlikte. her bıri başka bır yapıttan alınmış 14 güzel par- çayı, bıllur gibi sesıyle daha da güzelleştınyor (RCA). Caballe'den söz açılmışken bir haber ekleyelim: Yenı oluş- turulan ve herplağı opera sana- tının en ünlü seslennden bınne hasredilen "Drva" dızisinde (o da EMI'de) aralannda Madame Butterfly, Tosca, Aida, La Bo- heme, Turandot da bulunan başyapıtlann ünlü parçalannı ondan dınlemek olanaklı. Bu dızıden, ılerde, daha aynntılı bahsermek nıyetındeyim. Bır de dokunaklı bır ayrıntıya değı- neyım: Caballe'nm gönül ya- kan güzellikte (Ispanyo) hunsı denince akla pncak böylesı ge- lebılır!), annesınin adını, baba- sının da soyadını taşıyan genç bir kızı van Montserrat Marti. O da. sağlam bır eğitimin des- teğiyle, parlak bır opera sanat- çısı olmak yolunun başında. Annesıyle birlikte bır CD kay- detmişler: "Deux voix, un co- eur" ("İki ses, bir yürek": Ne duygulandıncı bır başlık!). 14 parçanın kımılerını anne tek başına. kimılenni ana-kız bir- likte söylüyorlar. 3 tanesı ise yalnızca kızın tatlı ve güçlü se- sini iyice yansıtıyor. Orneğın "Rigoletto"da Gilda'nın "Ca- ro Nome" diye başlayan ünlü aryası. (Bu CD de RCA'ca ya- yımlanmış). • Kitaplannın çogu başyapıt olarak nıtelendırilen Colette 1954'te öldüğünde gcrçı sekse- nını aşkındı, ama yaşamı daha dauzunolabilseydı.80"liyılla- ra dek ülkesının en değerlı ka- dtnlanna bıle sınesını açmaya henüz yanaşmayacak denlı acı- nacak bır tutuculuk ıçınde yü- zen Fransız Akademısı'nın "ölümsöz" üyelerınden bıri olurdu şımdı. Cünkü yeşıl kub- beli o ünlü tanhsel bınada üç yüzyıldan beri yan yana duran ve çok sayıda kişinin bir tane- sine bır gün resmen yaşambo- yu yrleşebılmeyi düşiedıklen o kırk görkemli koltuğun birka- çında halen kadmlar oturuyor. Geç de olsa nıhayet çağdaşlaş- tı aksaçlı Akademı! (Belkı de zamanında Colette'e bağnnı törenle açan Belçika Kraliyet Akademısi'nden esınlene- rek!..) Aslında, kuruluşundan bu yana oraya seçılenlerin ço- ğunluğunun adlan bile bugün kımsenin belleğinde yok. Oysa kı Colette yalnızca yazdıklam - la gelmiş geçmiş "akademis- yen"lenn en değerlıleri kadar kesınlikleölümsüzleşti. Kıtap- larının çevnlmedikleri dil yok gibi. Ve genç kuşaklarca da sü- reklı okunuyor. Onun kişiliğıni ve yaşamından bölümler yansı- tan ıkı o\un, Pans'in iki tiyat- rosundan (Poche ve Huchette) geçenlerde, aynı günlerde sah- neiendi. Bınnin adı "La chambre des reflets" (Yansıt- malı Oda). ötekinin ise "Colet- te Music-HalT. Ikisi de Col- ett'in yapıtlanndan seçılmiş parçalarla oluşturulmuştu. İki- si de bırbirlennden çok değışik olmalanna karşın ilginç ve ba- şarılı temsillerdi. Kültürün çe- şitlı dallannda Fransa'nın adı- nı yüceltmış kışiler, ta ortaçağ- da yaşamış olsalar bıle, hiç unutturulmuyor bu ülkede. MariaBayo YAZIODASI SELİM İLERİ Krallar, Kraliçeler Çocukluğumda bir "krallar, kraliçeler" edebiyatı vardı. özellikle hanımlar kendi aralannda söyleşirler- ken kraliçe Elizabeth'in hayatından, eski kral filan- canın aristokrat olmayan sevgilisi uğruna tahtı bıra- kışından, hâlâ evlenememiş Prenses Margaret'ten pek sık söz açarfardı. Şimdi düşünüyorum da Ingiltere'nin saray hayatı, Cihanir'in karank cepheli, mütevazı koşullu evlerine ne kadar sık kon'ik oluyormuş! Bu krallar, kraliçeler, prensesler adeta yakın ahbaplanmız gibiydiler. ingiltere'deki saray hayatını, Iran'ınki izlerdi. Şah'ın ilk evliliği, ikinci evliliği, yeşil gözlü bedbaht Sürey- ya, Şah'ın kızkardeşi, bunlar falan hepsi yine tanış- lanmız gibiydiler. Şah'la Süreyya'nın Istanbul ziyare- ti haftalarca, aylarca konuşulmuştu. Sonra Hollanda Kraliçesi vardı, Ürdün'ün ana kra- liçesi vardı, ne bileyim, daha epey bir krallar, kraliçe- ler vardı. Bunları, eski Hayat mecmualannı kanştınrken ha- tıriadım. Haftalık Hayat'ın hemen her sayısında bir kral, kraliçe, prens, prenses haberi yer almış. Başı ingiltere çekiyor. Sözgelimi, 10 Ocak 1958 tarihli Hayat'ta, İngilte- re Kraliçesi II. Elizabeth'in "10 senede 3. defa ola- rak yılın kadını" seçildiği baş sayfadan haber verili- yor. 1958'in 10 ocağa bağlanan ilk haftasında, Tür- kiye'de neler olup bitmişti diye düşündüm. Hangi toplumsaJ, kültürel olaylar? Ama dediğim gibi, yay- gın bir haftalık dergide II. Elizabeth başı çekmiş. Birkaç fotoğraf altı yazısı okuyalım: (Kraliçe henüz bebek): "Elizabeth'in bir sene, iki ay, dokuz günlük iken çekilmiş bır fotoğrafı. Bu fo- toğrafında kızı prenses Anne'a son derece benze- mektedir." (Kraliçenin başında şapka, boynunda üç sıra fın- dık iriliğinde inci kolye): "kraliçenin nişanlı olduğu sı- rada çekilen bu fotoğraf, Elizabeth 'iprenseslik gün- lerinin bütün fütursuz neşesi içinde göstermektedir." (Söylemeyi unuttum, kraliçe ağlamaklı gülümsüyor.) (Kraliçenin başında nihayet tacı): "Elizabeth artık tacı ile beraber vazifesinin ağıryükünü de sırtlamış- tır. Fakat dünyayı teshir eden genç kız tebessümü- nü de terk etmemiştir." Sonra şu dramatik hikâye: "1947 senesJnde Prenses Elizabeth, Philip Mo- untbantten ile evlenmek istediği zaman, pek çok kımse buna muhalefet etmiştı. Philip 'in servetiyok- tu. Serbest fikirli, hatta biraz kalenderdi. Alman asıl- lı idi ve kız kardeşleh de Alman prensleri ile evli idi. Itiraz edenler arasında bulunan Ana Kraliçe Maryise inatçı, mağrur buna mukabil babasından tevarüset- tiği çekingenlikten bir türtü kurtulamayan tonınunun bir halk çocuğu gibi yetişmiş olan Philip ile mesut olamayacağından korkuyordu." Neyse, sonu mutlu bitiyor dramatik hikeyenin, ma- vı kanlı Elizabeth'le halk çocuğu Philip izdivaçlann- da bedbaht olmuyoıiar... Ya ötekiler, romanlar?.. Bu havadisler evlerimizi her hafta işgaJ etmiş de 1958'de yayımlanmış kitaplardan, örnekse Türk ro- manlanndan hiç mi hiç haberimiz olmamış. Türk Dili dergisinın roman özel sayısındaki krono- tojiyeaözartım; 1958'in romanlannı hatırlayalım: On- lar dalnsandı (Cengiz Dağcı), Gün Görmeyen So- kak (Şahap Sıtkı), Karapürçek (M. Sunullah An- soy), Sarı Traktör (Talip Apaydın), Akile Hanım So- kağı (Halide Edip Adıvar), Yabancılar (Kemal Be- kir), Yedı Çınar Yaylası (Kemal Tahir, Havada Bulut Yok (Cevdet Kudret), DeWef Kuşu (Orhan KemaO, Yaş Ağaç (Mehmet Seyda). Aralannda edebıyatımızın yüz akı romanlar var, kendi dönemlerine ses yöneltmek istemiş romanlar var, fakat Cihangir'deki küçük dünyamız hepsinden yoksun kalmış. Hak yemeyeyim: Hayat, Akile Hanım Sokağı'nın uzunca bir bölümünü tefrika etmişti, okur- lanna tadımlık. Halide Edip Hanım bile İngiltere Kra- liçesi II. Eiizabeth kadar popüler olamıyordu besbel- li. Hayat mecmuası, iyi kötü okur yazar evlere giren, büyük kentlerimizde çok satılan bir yayın organıydı. Biz, yetişmekte olan kuşak, kral ve kraliçelerin ha- yatlannı öğrenerek hayata hazırlanıyorduk. Ne ro- man, ne şiir, ne resim sanatı. Sanattan şu nasipsiz- lik, kültürün her türiü alanı için de geçerliydi. Hayat'ın 27 Mayıs 1960 tarihinden önceki son iki sayısı Cumhurreisi Celal Bayar"a, Başvekil Adnan Menderes'e övgülerle doludur. Oysa "Yassıada'da duruşmalar başlarken" şöyle deniyor: "Bu sayımız- da düşüklerin Yassıada'da geçirdikleri son günlere • ait hiçbir yerde neşredilmemiş resimlerini takdim ediyoruz. Hayat gelecek sayıdan itibaren de bu ta- rihi muhakemeleri en ilgi çekici resimleri ve bütün tafsilatı ile okuyuculanna sunacaktır." Kültür ve sanatın yaşama biçimini, dünya görüşü- nü belirlediği bir ortamda boylesine acıklı, gülünç bir ikiyüzlülüğe rastlanabilir mi? Işin tuhafı, ikiyüzlülüğü 27 Mayısçılar da benimsemiş olmalılar ki, kendileri- ne, eylemlerine yönelik övgülerin içtenliğinden şüp- he etmemişler. Bir haftada bu üslup değişikliği kim- seyi düşündürmemiş. Ustelik, üslup, tutum değişikliği yalnız Hayat mec- muasında mı? Hep ister hiç doymaz çıkarcılığın güvencesi ikiyüz- lülük, yoksa hazin demokrasimizin düsturu, temel il- kesi mi? "Açık Radyo." 94-9 Her Salı 20.00 - 22.00 JAK KOHEN Rock ve Blues müziğinin lokomotif enstrümanı gitar ve gitar ustaları Asım Bezjrci anısına ödüflü yarışma KüitürServisi- Sıvas'ta Madımak Otelı'nde 37 aydın ile birlikte katledilen edebiyat eleştirmeni ve araştırmacı Asım Bezirci anısına ailesi tarafından ödüllû bır yanşma düzenlendi. Katılmak isteyenler, bir edebiyatçı ya da edebiyatçı topluluğunu, e,debiyatın çeşitli dönemlerinı ve sorunlannı, akımlannı kapsayan eleşriri, inceleme ve araşdrma çalışmalannı yayımlanabilir bir kitap oylumunda oiması koşuluyla 1 Ocak 1997 tanhine dek Evrensel Kültür Merkezi Asım Bezirci Kitaplığı, Anzavur Pasajı 212/6, Galataşaray, Istanbul adresine gönderecekler. Asım Bezirci Ödülü Şeçici Kurulu'nda Aydın Çubukçu, Afşar Timuçin, Ergin Koparan, Kemal Özer, Ragıp Gelencik, Muzaffer llhan Erdost ve MuzafFer Uyguner yer alıyor. Pera Oda Müzîği Topluluğu konseri Kültür Servisi- Özel Pera Müzik Okulu'nun sanat etkinlikleri süriiyor. Türkiye'de ilk kez özel bir müzik okulunun kurduğu kadrolu topluluk olma özelliğini taşıyan Özel Pera Oda Müziği Topluluğu, AKM Küçük Şalon'da sanatseverlerin karşısına Teleman, Bach ve Hendel'in yapıtlarndan ömeklerle çıkacak. Konser, 29-' şubat perşembe pnü saat 19.00'da başlayacak. Klasik Miiak Akşamlan' siirüyor Kültür Servisi-Şi)li Etfal Hastanesi Müzik Komisyonu'nun bır ytlı aşkın süredir her ayın son perşembe günü saa 19.30'da düzenlediği "Klasik Müzik Akşamlan* devam ediyor. 29 şubat perşembe günü 13'üncüsü gerçekleşririlecek gecedeki şan resitaline Istanbul Devlet Opera ve Balesi solistlennden sopnno Bergüzar Çelebi, tenor Hüseyin Likos ve piyanist \urten Tezmen Kolçağ katılıyorlar. (Tel: 247 26 54)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear