25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 OCAK 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 UYCARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCİ En büyük SÎT, îstanbul... Kiiltür ve doğa mirasımızla ilgili bu yazılarımızı izleyebilen okurlar anımsarlar. Bu eşsiz mirasın yoğun ve yaygın olduğu bölgeler için alınan "SİT" kararlannı irdelerken, yine bu terimin tarihsel derinliğini ve uygarlık açısından önemini en özlü bir biçimde vurgulayan tanımlamdya Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi'nde yer verildiğini de sanınm birçok kez belirtmişizdir. Türkiye'nin 1989 yılında onayladıgı 1985 tarihli bu sözJeşmenin 1/3. maddesındeki SlTtanımı: "insan emeği ile doğal değerlerin birieştiği alanlar" sözüyle noktalanıyor. Böylesi bir tanım, kiiltür varlıklannın insanin tarih içerisindeki "eşsiz yaratıcılığını" belgelemesı açısından da büyük önem taşıdığını vurgularken. aynı anda doğa! çevrenin de yine bu yaratıcılığın uygarlığa dönüşmesi için bir "yaşam ve ilham kaynağı" olduğunu sanki özetliyor Kuşkusuz. hemen tiim SİT alanlannda. bu tanımın çağnştırdığı anlamlan degişık açılardan gözlemek mümkün olsa bile. denebilir ki yine aynı tanımlamayı tüm tarihsel zenginliği ve bunu kucaklayan doğal değerleriyle en güçlü \een çarpıcı bire\rensel kimlikle yansıtan yer de İstanbul olsa gerek. Eğer Karadeniz'le Marmara arasında. Boğaziçi ve Haliç'in mucızevi katkılanyla taçlanan böylesine eşsiz bir yeryüzü cenneti binlerce yıldır var olmasaydı.. Binlerce yıl bu cennet Asya ile Avrupa uygarlıklannın buluşmalanna kucak açmasaydı.. ve Tarih Vakfi'nın yaklaşmakta olan HABITAT doruğuna hazırladığı serginin sloganında özetlediği gibi, bu ayncaiıkli coğrafya "Doğu'nun en Batılı kenti, Batı'nın ise en Doğulu kentine" yaşam \e ilham kaynagını sunmasaydı.. kuşkusuz ne İstanbul olabilirdi ne de bu kent, insanlık tarihinde böylesine evrensel bir önem taşıyabilirdi. Denebilir ki gerçekten tstanbul, geçmişten bugüne insan emeği ile doğal değerlerin inanılmaz bir uyum ve karşılıklı saygı içerisinde bütünleştikleri. yeryüzünün en büyük SİT'lerinden birisidir. Bu büyüklük. sadece. üç görkemli ve tarihe yön veren imparatorluğa başkentlik yapmasmın ve dünya uygarlıklannın el sıkıştıklan bir noktada Doğu ile Batı'yı tanıştıran bir dünya kenti olmasının getirdiği zengin kültürel birikiminden kaynaklanmıyor. Bu eşsiz birikimi sarmalayan ve ona yine tarih boyunca "can suyunu" \eren dogal güzellikleri de tstanbul'a "en büyük SİT" olması özelliğini geniş bir topografya ölçeğinde de kazandıran mirasını oluşturuyor. Kısaca tstanbul, tarih ve coğrafyanın uygarlıklar yaratan bütünselliğine, dünya kentleri içerisindeki belki de en büyük örneği sergiliyor... Bu çarpıcı gerçek, Istanbul Büyiikşehir Belediyesi'nce "yeniden" hazırlanan 1/50.000 Ölçekli Metropoliten Alan Naaın Plan çalışmasına "SİT alanlannın sınırlarının da işlenmesi" önerisiyle bırlıkte çok daha etkılı \e olağanüstü bovutlanyla açıga çıktı. İstanbul'un tüm il sınırlannı içeren metropoliten bölgede bu tarihsel sımrlara bakıldığında. aslında SİT'lenn de neredeyse "metropoliten ölçekte" bir konum gösterdiği hemen fark ediliyor. En zengin SİT alanı Boğaziçi, Haliç ve Marmara Örneğin "Tarihi Yanmada" ya da en eski kent dokusu ve merkezi olarak "Suriçi" bölgesi, resmı olarak SİT statüsüne ancak 1995te kavuşmasına rağmen, 2600 yıllık yerleşme geçmişiyle en zengin SİT alanı olarak Boğaziçi, Haliç ve Marmara ya egemen birkonumda lstanbul'a görkemli kimliğini taşıyor. Suriçi'nin hemen batısında ve Haliç'in devamında Eyüpve ilerisindeki Selimpaşa, K.Çekmece, Eminönü, Fatih, Eyüp, Beyoğlu, Boğaziçi, Beşiktaş, Sanyer, Beykoz, Usküdar, Çamlıca, Kadıköy, Adalar, Maltepe, Şile, Tuzla... emeği zenginliğine tanıklık eden tarih oncesı yerleşme alanlan da hem kentin her ıkı kanadında hem de merkez Nemtlerinde "metropoliten SİT karakterlerine" ayn bir boyut kazandınyor. Uatıda. yani Avrupa yakasında Klüçükçekmece Gölü yakınlarındaki •prehistorva" çağlanna ait yeriesmeler, Yanmburgaz MağarasL, Selimpaşa ve Silivri'dekı kentsel ve arkeolojik SlT'ler, aynı şekilde Asya yakasında Pendik'deki binlerce yıl önceye ait yeriesmeler. Kadıköy'deki ünlü Fikirtepe Hövüğü, daha doğuya doğru Tuzla Limanı ve Tuzla Gölü çevresindeki SlT'ler.. bütün bu alanlar da îstanbul'un bulunduğu coğrafyanın hemen her köşesinde eşi bulunmaz bir tarihsel serüvenin yaşandığını kanıtlıyor. Böylesine bir uygarlık birikimi ise elbette ki en az kendisi kadar zengin bir doğal çevrenin yarattığı yaşama ve gelişme ortamı içerisinde insanlığa ve bu ülkeye kazandınldı. 'İstanbul, en büyük invanın Tarihi Yanmada'dan Boğaziçi nt doğru bakıldığında. solda Galata ve Pera. sağda ise l sküdarla biriikte dünvanın belki deen geniş tarihsel \e kentsel SİT dokusu, Haliç ve \larmara\la da bütünleserekgözleröniineseriliyor... ünyadaki birçok kentin geçmişten gelen SÎT dokuları sadece merkez semtlerde yer alırken, İstanbul; Silivri'den Tuzla'ya ve Marmara'dan Karadeniz'e dek "metropoliten ölçekteki" yaygın bir tarihsel ve doğal SİT kimliğini. yine dünyadaki tek örnek olarak 21. yüzyılada taşımaya çalışıyor... T~\ akalım yerel ve r£ merkezi JLJ yönetimlerde yetkileri ellerinde bulunduran yöneticilerimiz, îstanbul'un bu özelliğini ne zaman fark edecekler? Bir yandan "dünya kenti" söylemine dört elle sarılıp öbür yandan bu tarihsel metropolü gerçekten "dünya kentlerinin uygarlık lideri" yapabilecek kültürel ve doğal mirasını yağmaya açan duyarsızlıklardan ne zaman vazgeçecekler?.. Boğaziçi'nin güneyinde ve Istanbul'un bu kez Anadolu yakasında, yine hem kültürel birikim olarak hem de yerleşme alanı açısından iki büyük StT, yani l'sküdarve Kadıköv \ar. Çamlıca Tepesi bu bölgede kentin doğal simgesi olarak. eteklerindeki tarihsel verleşmelerle biriikte yine ayncalıklı bir StT özelliği gösterirken, Marmara'ya doğru kentin diğer "güzeüiklerüıi" oluşturan, duygu ve şiir >üklü Prens Adalanda yine metropoliten ölçekteki bir SİT zincirinin sanki pırlanta gibi halkalannı simgelıyorlar. Bütün bir Boğaziçı'ni, Haliç'i ve Marmara'vı sarmalayan bu tarihsel yerleşme alanlannın yanı sıra. îstanbul'un bu kez 7000 yıllık insan İŞTE, DÜNYA KENTİ ÎSTANBUL'UN LAN EDİLMİŞ Sfrlfll ZNCİRİ SİT BÖLGESİ 1 Boğaziçi (Anadolu ve Rumelı) 2 Beyoğlu (Pera ve Galata) 3 Eyüp (Kosmıdıon) 4 Kadtköy (Rasımpaşa) 5 Kadiköy (Çarşı Bölgesı) 6 K.Çekmece (Gd Batısı) 7 K. Çekmece (Iç-Dış Kumsai) 8 K. Çekmece (Soğuksu Çıft.j 9 K Çekmece (Reqıon) 10 Stlıvrı (Sunçı) 11 Çamlıca Tepelen 12 Beşiktaş (Ortaköy) 13 Şıle (Merkez) 14 Pendık (Altkaynarca) 15 Tuz/a (Lıman) 16 Tuzla (Kâmıl Rets Gölıi) 17 Maitepe (Balıkçı Köyü) 18 Selimpaşa 19 Yedıkule 20 Küçük M Paşa 21 Zeyrek 22 Sultanahmet 23 Süleymanıye 24 Cankurtaran 25 Kapalıçarşı 26 Çatalca (Merkez) 27 Usküdar (Merkez) 28 Usküdar (Karacaahmet) 29 Adalar (Prens Adaları) 30 Ihlamur Vadısı 31 Yıldız Sarayı ve Parkı 32 Tanhsel Yanmada 33 Beykoz/Kuzey ist - 1 . 34 Sarıyer/Kuzey lst.-2. SİT ALANI TÜRÜ/ÖZELLİKLERİ Kentsel-Dogal SİT (Aynca özel yasası ve yörtetımı var) Kentsel SİT (Değişık kültürlenn zengm mozaığı) Kentsel SİT (Sur dışı en eskı Osmanlı yerleşımi) Kentsei SİT (Tanhı Halkadon, ılk yerleşım bolgesı) Kentsel SİT-(Tarihsel tıcarı ve kulturel çekırdek) Arkeolojık SİT (Yanmburgaz mağarası-fanh öncesı yerfeşme) Doğal SİT ("Ponte Pıccolo" köprusö-got/denız kumsallan) Dogal SİT (Göl kenarı plaj ve mesıre afanı) Arkeolojık SİT (Bızans Sarayı bölgesı-Via Eqnatia yolu geçidı) Kentsel SİT (Tanhı Fatıh mahaflesı ve çevresı) Dogal StT (Kuçuk ve Buyük Çamlıca ıle eteklen) Kentsel SİT (Bogazıçı ıle bütünleşık) Doğal-Kentsel SİT (Sıvıl m'man-kıyı kuşağı) Arkeolojık StT (I.Ö. 5000'lere aıt höyuk alanı) Kentsel-Doğal-Arkeoiojık StT (Bizans yerieşımı-manastır alanı) Kentsel-Doğal-Arkeolojık SfT (Mesıre yen-Lagüner alan) Kentsel-Arkeolojik SİT (Antfk Bryas yerleşımi-tarihı doku) Kemsel-Arkeoloıık SİT Kentsel SfT (Sunçı'nde mevzıı koruma bolgesı) Kentsel SİT (Sunçı'nde mevzıı koruma bölgesı) Kentsel SİT (Sıvıl mımarı-eskı mahalleler) Arkeoloıık SİT (Byzantıon-Osmanlı anıtsal yapılar) Kentsel SİT (Sıvıl mımarı-eskı mahalleler) Kents>el SİT (Sunçı-eskı yerieşmeler) Kentsel SfT (Tıcan çekırdek-hanlar) . Kentsel SfT (Eskı yerleşme merkezi) Kentsel SİT (Knsopotıs/Bızans-Osmanlı kent dokusu) Kentsel SIT (Tanhı mezaıiıklar ve çevresı) Kentsel-Doğal SİT (Marmara Tak.m Adalan) Kentsel-Doğal SİT (Beşıkîaş-lbiamur Kasn ve çevresi) Kentsel-Tarihsel-Doğal SİT (Saray kompleksı ve çevresı) Kentsel-Tanhsel-Arkeolojık SİT (Sunçı bölgesı bütunü) Doğal SİT (Karadenız kuşağı. ormanlar. Elmalı su havzasıi Doğai SİT (Karadenız kuşağı, ormantar, tanmsal yeriesmeler) Nazım Plan Raporu (1995) ve Koruma Kurutlan'ndan alınan bılgılerie dertenmıştir. Kâgıthane semtleri Osmanlı u>garlığının kent kültürünü banndıran SIT'ler olarak yerlerıni alıvorlar. Yine Haliç'in bu kez kuzeyınde. Istanbul'daki dünya uygarlığının aynası olan Galata ve Pera bölgelennin batı kesimınde, bugün neredeyse tamamı kaçak yapılaşmanın işgali alıında olsa bile, yüzlerce yıl Osmanlı'nın askeri ve spor kültürüne hizmet \eren ve bu kültürün "nişangâhlannın" bezedıği tarihi Okmeydanı bulunuyor. Galata ve Pera ise aynı tarihsel süreklilik ıçerismde Boğaziçi kıyı kuşağı nda Beşiktaş ve OrtaköVe, daha gerilerde \e içerlerde ise Taksim, Nişantaşı ve Şişli'ye doğru uzanarak özellikle hem si\il mimari mıras ve hem de sahil saraylanyla îstanbul'un kültürel kent dokusunu tamanılavan bölgelerini oluşturuyorlar. Bızan.s'tan bu yana sevimli kıyı köylerinin yer aldığı Boğaziçi, kentin uygarlık birikimıni kuzeve doğru taşıyan, ancak bunu yaparken yine uygarlıkla doğa arasındaki tarihsel dostluğa büyük bir saygı ve zarafet içinde bağlılığı da elden bırakmayan her yönüyle bir "diinva SlTn i olarak İstanbul bütünü içindeki "çoközeJ" yerini güzellıkleriyle alıyor. Avrupa yakasında Beşiktaş-Rumelifeneri. Asya vakasında ise Anadolııl'eneri-İ sküdar arasında ve hatta Salacak-Harem'e dek uzanan bu kıvı \e deniz uvgarlığı. en küçük dün\a haritalannda bile yeri işaretlenebılecek bir SİT olarak varlığını sürdiiriivor. Yeniden başlangıçtaki evrensel SİT tanımlamasına dönecek olursak, "insan emeği ile doğal değerler" yine bugünkü metropoliten alanı oluşturan geniş coğrafya üzerinde bütünleştiler ve Istanbul'u "İstanbul" yaptilar. Bu tarihsel kucaklaşmanın yaşam kaynagını oluşturan ve denizin dışındaki dığer doğal zenginlikler ise şimdiki kentsel yerleşim bölgelennin kuzeyinde \e Karadeniz kıyılanna dayanan "su havzalan ve orman yörelerinde" bulunuyor. Örneğin Asya yakasındaki Polonezköv ve çevresi,' 1994'ten bu yana "doğa parkı" statüsü içerisinde korunmava çalışılıyor. Yine Asya yakasında bugünkü TEM otoyolu çevresi ve kuzeyindeki Darlık, Ömerli. Elmalı su havzalan ve daha kuzeydekı Beykoz-Şile kuşağı orman alanlan ile Avrupa yakasında aynı TEM yolundan Karadeniz'e dek uzanan ve Sanyer, Eyüp, Çatalca ılçelerinde kalan içme suyu havzalan veormanlık bölgeler. 1960'lardan bu yana geliştirilen hemen tüm nazım planlarda "kentin yeşil koruma kuşağı" olarak en değerli "dogal mirası"' sayılıyor ve imar baskısından kurtanlmaya çalışılıyor. Tarihte Istanbul'a nasıl yaşam kaynağp olduysa. gelecekte de yine bu dünya kentinin yaşayabilmesi için "yegâne" doğal kaynaklan banndıran bu koruma bölgeleri içinde de Beykoz ve Sanyer ilçe sınırlannda kalan alanlar, 1995'in sonuna doğnı "SİT statüsü" içerisine alındılar. Buna paralel olarak üniversitelerde süren kimi çalışmalarda ise îstanbul'un kuzey kesimlerinin "bütünüyle'' doğal SİT olarak belirlenmesi ve böylece "güneydeki tarihle, kuzeydeki doğanın" uygarlık adına bir büyük koruma alanı şeklinde 21. yüzyıla da armağan edilmesi yönünde bilimsel raporlar geliştiriliyor. Evet. İstanbul. hem "insan yerteşmeleri tarihi" açısından hem de bu tarihin doyasıya yaşandığı kentsel coğrafyasının genişliği ve zenginliği bakımından, hangi açıdan ele alınırsa alınsın. tanışmasız "dünvBnınen büyük SİT'i" unvanını elinde tutuyor. UNESCO,bu nedenle Istanbul'u "kent olarak" Dünya Mirası listesine aldı. Yeryüzünün tüm yaşam ortamlannın ve bunlar arasında özellikle kentlerin ve metropollerin geleceğine yönelik politikalann tartışılacağı HABITAT-II zirvesi de aynı nedenle Istanbul'u seçmiş olmaktan coşku duyuyor. Bakalım yerel ve merkezi yönetimlerde yetkileri ellerinde bulunduran yöneticilerimiz, istanbul'un bu özelliğini ne zaman fark edecekler? Bir yandan "dünya kenti" söylemine dört elle sanlıp öbür yandan bu tarihsel metropolü gerçekten "diinva kentlerinin uygarlık lideri" yapabilecek kültürel ve doğal mirasını yağmaya açan duyarsızlıklardan ne zaman vazgeçecekler?.. Bütünleşen SÎT'lerde parçalanmış yönetim İstanbul metropoliten alanı ve SİT bölgeleri... Nazım planda doğa koruma alanlan Saziıctec^-A Barap ~^ İstanbul'un değişik zamanlar- da. değişik kararlarla ve değişik hukuksal olanaklarla SlT statü- süne alınan tanhsel, kültürel ve doğal kbruma alanlan. metropo- liten yerleşme ölçeğinde birbirle- rinekomşu veyine birbirlerini et- kileyen geniş bölgeler şeklinde sıralanıyorlar. Ama bu bölgeler. Prof. Dr. Mehmet Çubuk'un da önemle vurguladığı gibi imar sürecı ve yönetsel açıdan "bütünleşmiş SİT'ler"olarak yine bütünleşmiş bir karar ve denetim sistemine bağlı olmadıklanndan, kentin ta- rihinden ve doğasından kaynak- lanan "metropoliten ölçekteki ko- ruma esaslı bir gelişme stratejisi" de yaşama geçirilemiyor. (Bkz. Cumhuriyet Bilim-Tek- nik S.451 - Syf.8 / 11.11.1995) Örneğin bu büyük SlT'in en önemli kentsel odağı olan Tarih- sel Yanmada, iki farklı belediye- nin "farkü duyarülığı" elinde'kalmış. Farth Bele- nüBeledivesibir Süleymaniyeiçin kılını bile kıpır- diyesi, kendı ilçe sınırlanndakı Zejrek, Balat, Fe- datmıyor ve burada hızla yok olan görkemli Os- ner, Maita gıbı tarihi semtlan kurtarmak ıçın ne- manlı konaklarınm yakılmasına. yıkılmasına ve redeyse tüm olanaklarını seferber ederken EminÖ- otopark yapılmasına seyirci kalıyor. E ^ B e - . o g l u ^ ' "• Ç ^ n " l ı c ?a #' Kentsel gelişme alanlan SITaıanlan Ormanlar su hanalan (koruma alanlan) Benzer şekilde İstanbul SlT'lerinin alan olarak en bü- vüğü ve konum olarak da ken- tin Asya-Avrupa köpnisü kım- liğinin sahibi olan Boğaziçi SIT alanı da bu kez dört ilçe be- lediyesinin ve Büyükşehir Be- ledivesi'nin yine "farklı anla- vışlan" elinde can çekişiyor. Koruma Yasası dışında, aynca 1983 tarihli Boğaziçi Yasası ile de "parçalanmış" bir imardü- zenı altında bırakılan bu eşsiz güzellikteki kent ve doğa me- kânı. kımi beledivelerin duyar- sız imar planlanna davandır- dıklan -nıhsatlı" vapıla^mav- la. kımi belediyelerin de açık- ça göz yumduklan ve hatta ba- ğış topîadıkları kaçak yapılaş- mavla SlT karakterine ters bir kentleşmenin açık işgalini vaşı- yor. İstanbul'un bütünüyle bir SlT oldugu gerçeğini yadsıyan imar politikalannın ise örneğin Galata ve P^ra (Beyoğlu)bölgesi ile Dolmabahçe-Beşiktaş-Yıldız tarihi üçgeninde "kentin bağnnasapladığı hançer- ler". bugün özgün dokuy u v e siluetı parçalayan çır- kin kütleler olarak imar yağmacılığinın simgeleri şeklinde yükseliyorlar. Dev bir enkaz şeklindeki Park Otel, tarihi saray bahçesini yutan Svtissotel, güzelım Akaret Evleri'ni ezen BJK Plaza, Yıldız Parkı'nı işgal eden Conrad, Boğaziçi kıyısındaki sahil sarayının hasbahçesine kurulan Çırağan Ote- li._ Bütün bunlar aslında hep "SİT alanlannda" ızin verilen kentsel cinayet örnekleri. Metropoliten alanın "doğa) koruma alaniannı" oluşturan kuzeydeki ormanlar ve su havzalan da yine "bütünleşık SİT" anlayışından yoksun bir yö- netim tarzının rant yapılaşmasına verdiği ödünler yüzünden, yasal ve yasadışı imar süreciyle tahrip oluyor. Örneğin. ormanlık bölgelerde "ormanya- sasından" elde edilen haklarla ve üstelik bu hak- larda sjireklı aşılarak inanılmaz çılgınlıkta bir "vil- ia japılaşması" sürüyor. Su havzalanndakı kaçak kentleşme ise bir yandan bu bölgelerde yenı kuru- lan "belde belediyeleri" eliyle özendirilirken öbür yandan İSKİ yönetmeliğinde koruma adına imar öne çıkanlarak yasadışı yapılaşmaya "ruhsatlıola- nakJar' \sağlanıyor... Sözün kısası İstanbul. 21. yüzyılı hemdünyanın en büyük StT'i hem de yine dünyanın en "parça- lanmış SİT"i olarak karşılamaya hazırlanıyor. Bu parçalanmışhk ise yeryüzündeki yağmacılığın. ev- rensel stratejisini oluşturan "böl ve yönet" politi- kasına doğrusu çok yakışıyor ve sonuçtan elbette ki yine yağmacılık kazançlı çıkıyor... ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Sanatçı Davetleri... Geçen günlerde yakın bir dostum, bana şöyle bir soru yöneltti: "Televizyonda son Çankaya davetiniiz- liyordum, davetliler arasında seni göremedim, git- medin mi?" Bu dostumun sorusunu elbet sorduğu gün yanıt- ladım. Ama aynı yanıtı yeni bir yılın ilk haftasında sev- gili okurlarımla da paylaşmak istiyorum. Evet, şimdi gelelim yanıta... Hayır efendim, ben sanatçılara, yazarlara vb veri- len son Çankaya davetinde yoktum. Ondan öncekilerin de hiçbirinde yoktum. Ayrıca ben, Kültür bakanlannın zaman zaman ve- regeldikleri -üstelik bazen yaşadığım kentte, yani Is- tanbul'da gerçekleşen- davetlerin, kokteyllerin, açı- lış -ya da sonradan açılamayış- toplantılarının her- hangi birinde de herhangi bir zaman hiç olmadım. Şimdi biliyorum, bana yazımın başındaki soruyu soran sevgili dostum gibi. sevgili okurlarımın içinden de bu duruma şaşıranlarçıkacaktır. Tıpkı sevgili dos- tum gibi, onlar da belki şöyle diyeceklerdir; "Bugü- ne kadar neredeyse elli kitap çevirmiş, dergilerde ve gazetelerde onca zaman, cnca yazı yazmış biri, na- sıl olur da gitmez çağnldığı halde. Soru doğrudur. Ama sorulduğu yer, yanlışrır. Çünkü böyle bir soru -Batı'nın hakkını her zaman da yiyecek degiliz ya!- ancak Batı'nın sanatçı, yazar, düşünce adamı bağlamları içerisinde sorulduğu tak- dirde mantıklı ve de belli ölçüde ciddi olabilir. Ülkemizde ise böyle bir soruycı sormazdan önce, sözü edilen davetlerin yapısal özelliklerıne bir göz at- makta yarar vardır. Her şeyden önce belirtilmesi gereken nokta, ülke- mizde bu türden "resmi" kokteyllerin, kelimenin tam anlamıyla birer "kokteyl" olduklarıdır. Çünkü ülkemizde "sanatçıların, yazatiann..." vb çağrıldıkları bu kokteyllerde sanata yıllarını vermiş olanlarla, iki şarkı. iki türkü ve bir kliple sanatçılıkla- rını "tescil" ettirivermişlerin bir arada bulunmaları âdettendir... Bu arada, örneğin beş yıldır roman ya da öykü ki- tabı yayımlamamış yazarlara -herhalde!- "eskidi" gö- züyle bakılıp davetiye gönderilmezken son filmini çe- virdikten bu yana on yıl geçmiş "starlann" davet edil- meleri de yine âdettendir... Açıklama girişiminde bulunmazdan önce, durumu özetleyelim: Şu kadar romana, bu kadar çeviriye, bil- mem kaç dergi ve gazete yazısına imza atmış olmak, Türkiye'de insanı Çankaya tepelerine ya da Kültür bakanlannın "huzuruna" çıkarmaya yeterli değildir. Yeterli sayılabilmenin ek koşulu -elbette Batı'da degil, yalnızca ve yalnızca ülkemizde. 1 - biraz, hatta epeyce "medyatık" olmaktır. Evet, şimdi gelelim bu konudaki kişisel yorumları- mıza... Batı'da "medyatik" olmak, ancak -o da bir ölçü- de- galalar ve kimi ödül törenleri için aranan bir ko- şuldur. Buna karşılık gerçek anlamda sanatçı olan- lar ile henüz sanatçı olmadıkları gibi, ileride de olup olmayacakları belli olmayanların, devlet başkanları- nın ve bakanlann davetlerine çağnlmaları; buna kar- şılık alanlarına yıllarını vermiş kimilerinin çağnlma- ması, Batı'nın protokol anlayışına göre ancak bir "skandal" diye nitelendirilebilir. Bunun nedeni, "sa- natçı", "yazar", "düşünce adamı" ve "çevirmen" - evet, yanlış okumadınız, Batı'da "çevirmen" diyede- ğeri bilinen bir kıtle de vardır!- gibi kavramların çok, ama çok ciddiye alınmasıdır. Buna karşılık ülkemiz gibi, "sanatçı" nitelendirme- sinin artık ayağa düşürülecek kadar bol keseden da- ğıtıldığı, yazanlar ile yazmayanlann, düşünenlerle dü- şünmemeyi yeğleyenlerin aynı kefeye rahatlıkla ko- nulabildiği ortamlarda, bu görünümlerin "resm/"da- vetlere de yansıması, yalnızca doğal karşılanmak ge- rekir. Yakın gelecekte bizdeki "resmi" davetler de daha "uygun" düzenlenebilir umuduyla birkaç saptama yapmak istiyorum. Sanatçılara, yazarlara, bılim adamlarına, düşünür- lere yönelik "resmi" davetler düzenlemek, ciddi iş- tir. Ve yine bu davetler, yalnızca "medyatık" adlara ağırlık tanımakla, bunların arasına protokol listeleri- ni düzenleyenlerin kendi tanıdıklannı da katmalarıy- la üstesinden gelinemeyecek kadar ciddi ıştir! Bu tür davetleri "olması gerektiğigibi" düzenleye- bilmek, her şeyden önce sanatçının, yazarın, bilim adamının, düşünce adamının kim olduğunu iyi bile- bilme koşuluna bağlıdır! Yanlış yorumları engellemek için bir saptama da- ha: Bu satırtarın yazan, kalabalığa girememek gibi bir "hastalığı" olduğundan, on yıllardır gerek bu davet- lere. gerekse yabancı diplomatik çevrelerce "olma- sı gerektiğigibi" düzenlenen davetlere de katılama- maktadır. Bu durumda bundan sonra da bir değişik- lik olmayacaktır.' Bu nedenle bu yazı, kişisel bir davet beklentisiyle ya da alınganlıkla kaleme alınmış değildir... İTÜ solrstierinden keman konseri Kültür Servisi - İTÜ solistlen. buaün saat 19.00'daAtatürk Kültür Merkezi'nde bir konser \ erecek. Konsere yaşları 13 ıle 18 arasında değişen çok \etenekli yedi kemancı katılıyor. İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvan "Özel Eğitim Hızlı Keman Bırimı'nin ikinci kuşak öğrencileri olan genç kemancılar aynı zamanda Türkiye'de ilk kez uygulanan bilimsel bir keman eğitiminin de uygulayıcılan olma özelliğini taşıyor. Kerem Çelik, Aslıhan Ayhan, Buket Ökten, Pınar Ertuğrul, Burcu Daşik, Didem Savaş ve Başak Erdem'den oluşan İTÜ solistlen, keman edebiyatının en seçkin ve zor yapıtlannın yer aldığı konserde Paganini'den Çaykovski'ye uzanan birdizi eseri seslendirecek. Sanatçılara piyanoda Mehru Ensari eşlik edecek. Prof. Dr. Bernard Levvis'nin konferansı Kültür Servisi - Yakındoğu ve Uzakdoğu tarihi uzmanı Prof. Dr. Bernard Levvis 'Ortadoğu'nun Çok Yönlü Kimliği' başlıklı bırkonferans vermek üzere Istanbul'a geliyor. Yapı Kredi Bankası'nın konuğu olarak gelen Levvis'nin konferansı. >arın saat 16.00'da Yapı Kredi Plaza Konferans Salonu'nda gerçekleştirilecek. 1916 Londra doğumlu olan Levvis, lngiliz Akademisı, Calıfornia Üniversıtesi, Indiana Üniversitesi. Mısır Enstitüsü ve daha pek çok üniversitede onursal üye ve öğretim üyesi olarak çalıştı. Prof. Dr. Levvis, Türk Tarih Kurumu'nun da onursal üyeliğini yapıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear