23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 OCAK 1996 SALI CUMHURİYET ** SAYFA KULTUR 15 Demirtaş Ceyhun,'Yaşasm Aziz Nesin' kitabmda ustayla olan anılannı anlatıyor T~X emirtaş Ceyhun, / ltaüniversite * S yıllanna dek uzanan, önce hayranlığı, sonra tanışıklığı ve sonra da dostluğu ile yaşammın hep bir köşesinde var olmuş Aziz Nesin'le yaşadıklannı anlatıyor kitabmda. 30 yıllık bir geçmişin penceresinden bir bakışla. Demirtaş Ceyhun, bir kum saatinden geçirmiş Aziz Nesin'i. Kitabın hoş tarafı, Aziz Nesin'in çok 'yaşayan' bir portresini çizebilmesi. Bir kum saatmden akan arnlar AHU ANTMEN Yazar Demirtaş Ceyhun,Aziz Nesin ile ilgili anılannı yazıyoryıllardır, paylaşı- yor okurla, o "Aziz Nesin'lik olay"lan gerçekte yaşandığı gibi aktanyor. Yeni bir kitabı çıktı şu sıralar: "Yaşasuı Aziz Nesin." Biraz agabey-kardeş. biraz usta- çırak. (12 yıl da Türkiye Yazarlar Sendi- kası'nda binnci başkan-ikinci başkan) ilişkisi halinde yıllarca yogrulan bir dost- lugun kitabı bu. Demirtaş Ceyhun, ta üniversite yıllanna dek uzanan, önce hayranlıgı, sonra tanışıklığı ve sonra da dostluğu ile yaşamının hep bir köşesin- de var olmuş Aziz Nesin'le yaşadıklan- nı anlatıyor kitabmda. 30 yıllık bir geç- mişin penceresinden bir bakışla. Demir- taş Ceyhun, bir kum saatinden geçirmiş Aziz Nesin'i. Şaşırtıcı yanı, Ceyhun'un bunca anı- yı, bunca sözü, muhabbeti sanki hergün bir "Aziz Nesin güncesi" tutmuşçasına, en küçük aynntılara dahi hâkim bir bel- lekleaktarabilrnişolması. Kitabın 1984 yılında aynca yayımlanmış olan "Çağı- mtan Nasreddin Hoca'sj Aziz Nesin'" çık- tı ktan sonra. günbegün olmasa da ufak tefek notlar almaya başlamış. bir "Aziz Nesin Dosyas" oluşturmuş. Kitaplıgın- da, Aziz Nesin kitaplan arasında sakla- dıgı bu dosyada - ya da belleginde - da- ha kim bilir ne anekdotlar var Cey- hun'un? °" •" - "" "- Aziz Nesin'in zaman zaman "Bunıı sen yazma Demirtaş, ben yazacağım** de- diği olurmuş. ("1984 yılında Aziz Nesin hâlâ ısraria 'Böyle Gelmiş Böyle Gıt- mez'i bitireceği iddiasındaydı" diyor Ceyhun. "Bazı anılan kendisioradayaz- mak isterdL Espriyle kanşık tehdit eder- di beni~ O anlamda biraz kıskançtı da.") Sonra, Demirtaş Ceyhun'un yazmama- yı yeğlediği ya da beklettiğı anılar da var. Yazmamayı yeğledikleri, genelde Aziz Nesin'in özel yaşamıyla ilgili ay- nntılar. BeklettikJeri ıse, Aziz Nesin bu- gün yaşıyor olsaydı, Ceyhun'un büyük olasılılda yine sonraya sakJayacağı kimı yaşam kesitleri: "Kenan Evren'le ULşkJ- lerini sağlığında yazmıyordum, ola ki Ke- nan Ev ren bir kötülük yapar düşüncesiy- le. Öliimiinden sonra korkmadan yaz- dım, artık yapacağı bir kötülük kalma- nus keretanın diye..." fşte bunlardan bir tanesi: "Türkiye Yazarlar Sendikası davasuun duruşmalarından birinden dönüyorduk. Topluca bir minibüse binmiş, tıph vatılı okul öğrencileri gibi, bağırış çağırış du- nışmalarla, hakhmızda istenilen cezalar- la gırgır geçiyorduk, birbirimizle şakala- şıyorduk.... 'Yahu'demiştibirisi, 'gördü- ğüm kadarıyla hepimiz Türk Ceza Ya- sası 'nın bilmem kaçıncı maddesini çiğ- nemekten, bilmem kaçyılhapis cezasıy- la yargtlanmışız ve bilmem kaç yıl ha- pis cezasına çarpılmışız. Acaba bir in- san şu ceza yasasındaki maddelerin hepsini birden çiğnese ne olur?' Aziz Nesin, gene her zanıanki hazırcevaplılı- ğıyla yamtlayıvermışti hemen. 'S'ola- cak'. demişti. 'olsa olsa devlet başkanı olur!..." Okur, emniyet sıkı\önetim... Yusuf Ziya Ortaç'ın espnlı bir biçım- de söylediğı gibi. yaşamı boyunca "yal- nız üç yerden, okurlarından, emniyetten ve sıkryönetimden" epeyce bir yakınlık gören Aziz Nesin'in Demirtaş Cey- balı paket yakalamış gihi Uzmanlar bu- lunmus. kıtapçevirtilmiş, uzmanlanı ince- letilmiş. Acaba, Aziz Nesin 'in trun da yap- mak ıstedigişey ne.'... Hüseyin Düzgün tu- tuklanıp götürülmüş. Olmadık işkenceler- le. 'Söyle'dıvormuş polisler. 'Aziz Ne- sin 'le ne ilgin var?' Ve Aziz Nesin kendi- sine bir kitabını imzalayıp göndeniiği için tam altı aya mahkûm olmuş Hüseyin Düz- gün" Demirtaş Ceyhun'un "Yaşasuı Aziz Nesin"de belli ki özellikle keyiflenerek yazdığı bölümler var. Mesela şu Aziz Nesin'in cimriliği meselesi... "Aziz Ne- sin'in cimriliğigarip bir cimrilikrj" diyor Demirtaş Ceyhun. "Ben de dahD olmak üzereonunia Tiiridye Yazarlar Sendika- sı'nda birfikte cahşımş berkes et kilenmiş- vermeden ondan bundan otlayarak günde iki-üç paket agara içenlerin, ceplerinde bendekinden daha çokparalan varken be- leş rula ıçmeyollannı amyanlaan, benim- le cımri dive alay etmelerinden çok hoşla- myordum. Bunun için cimri denilmesine kızmadım hiç, kendimi savunmadım. Ne diye lazayım? Cimrı degilim ki... Sevgili Demirtaş, bir yazarın - gerçek yazar ya da şairse - cimri olması olanak- stzdır. Çünküyazar, verebileceğien değer- lişeyini veriyoryapıtlanyla: canını koyu- yor ortaya, yüreğini koyuyor. daha baska ne versin?.." Aziz Nesin'in askerliği Demirtaş Ceyhun'un ûzerinde altını çizerek durduğu bir başka konu da Aziz Kırtogrâf: * ^^T DEVRİ.M ^ F BARAN ^ g^^ta^h^kAUHj^^H T" Zazar Uemırtaş ^^mH^^^^^^Hra^^l / Ceyhun, Aziz Nesin • P ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ M j ^ ^ H -1. ile ilgili anılannı W ^I^^^^^^^H vazıvor vıllardır.paylaşıyor okurla, o 'Aziz Nesin'lik olay'lan gerçekte yaşandığı gibi aktanyor. Yazmamayı yeğlediği ya da beklettiğı anılar da var. Yazmamayı yeğledikleri, genelde Aziz Nesin'in özel yaşamıyla ilgili aynntılar. Beklettikleri ise, Aziz Nesin bugün yaşıyor olsaydı, Ceyhun'un büyük olasılıkla yine sonraya saklayacağı kimi yaşam kesitleri... hun"un süzgecınden geçerek yazılmış anılannda bu üç 'yer'den çok bahis var. Öteki iki yeri bir kenara bırakıp, ilk yer- den sözedelim, ama "Aziz Nesin'lik olay- lar" değil mi bunlar'1 Kitaplan tran'da çok satılan Aziz Nesin, lranlı okuru şa- ir-yazar Hüse>in Düzgün'e bir kitabını yollamaya kalkmış. adamın altı ay hapıs yarmasına neden olmuş! "... Hüseyin Düzgün, 601ıydlarda Aziz Nesin 'in bir öyküsi'mü okumuş ve hayran olmuştur. Sonra da nerden bulmuşsa bul- mus, Aziz Nesin ın adresine bir mektup yazmıs, imzah bir kitabını istemiştir. ... Şah ın uyanıkpolisleri, daha tran agiriş- 1e kitaba el koymuşlur. Kitap, derhal Sa- vak merkezine göndenlmış, tıpkı birbom- tir onun bu huyundan. Önce kendine cimridir Aziz Nesin. Kendisine katiyen bir şey aimaz, para harcamazdı. Yazar- lar Sendikası konusunda da çok cimriy- di. Sendikaya mümkün değil bir adam tutturmaz, "Sendikanın parası mı var, biz çalışacagız!' derdi. Başta bu cimri- Kk konusuna,' Demirtaş'ın uydurmasf diyordu. Sonra baktı kimse getip kendi- sinden para istemiyor, 'Demirtaş uydur- madı, ben yaydım cimri olduğumu' de- meye başladı." Âziz Nesin'in cimriliğini 'dülendiren' Demirtaş Ceyhun'a Nesin'in verdiğiya- nıtda "YaşasınAzizNesin''deyera!ıyor: "Kendım için, cimri değil de. iyibirşey s'öyleseydim, böyle yayılmazdı Hıç para Nesin'in askerliği... Aziz Nesin'in kişi- sel olarak pek sözkonusu etmediği bir bölümü yaşamının. Ancak Ceyhun 'a gö- re. "askerliği bürün yaşamına yayümış, yazarlığırıı da biçimlendirmiş." Cımnlık ve diktatörlük diye adlandırdıgı özellik- lerinin, Aziz Nesin'i >akından tanıdıkça tutumluluk ve disiptin olduğunu fark edı- yor Ceyhun: "Yani askcrliğin temel ilke- leri. Hâlâ asker oluşundan kaynaklanı- yor." Askerlikten olaylı aynlışı ise ayn bir öykü Aziz Nesin'in. Nesin'in askerlik yaptığı yıllarda, hudutta görev yapan bir- İikJere hava koşullannın bazen aylarca geçit vermemesi nedeniyle yiyecekler canlı verilirmiş; yani birlikteyeralan as- ker sayısına göre, gûnde tüketilecek et miktanna göre belli sayıda koyun. Aziz Nesin'e de verilmiş koyunlan... Bu ara- dabırliğın başka biryere intikah sırasın- da koyunlar satılmış, Aziz Nesin de bu paradan askerlerine kiraz almış, yedir- miş. Ancak bu arada, askerlerinden ikisine resmi değil de özel ızin vermiş, dolayı- sıyla karavana yoklamasında bu iki as- kerin yokluğu ortaya çıkınca, birileri Aziz Nesin'i ihbar etmiş. Demişler ki, Aziz Nesin karavanada bu iki askeri var gibi gösterdi, onlann yiyeceklerini aldı, sattı ve parasını da kendi yedi. Hemen bir dava açılmış. Gerekçe: "Ordunun para- sını özel harcamalarda kullanmak" Aziz Nesin bu olayı hiç unutmamış, ama unut- mak istercesine hıç konuşmamış bu ko- nuda. Kırgınlığı hep sürmüş. Demırtaş Ceyhun. Aziz Nesin'in özel yaşamına hıç girmiyor ama, kadınlarla olan ilişkılennden söz ediyor kitabmda yer yer. Anlaşılan bu konuda değil yazmak, malzeme toparlamak bile güç olmuş: "Aziz Bey yanında bir kadın oldu mu en yakın arkadaşını bile yanına yaklaşbr- mazdı." Ama, "Her zaman da âşıkü." Bir kere bütün Türkologlar se\ gılisiy- di! "Bütün Türkologlar sevgilim derdL Türkiye've Türkolog bir kadın geldi mi biz hemen uzakiaşırdık. o da zaten yak- laştırmazdı.''" . Aziz Nesin'in Rusça'sıyla ilgili birbö- lüm var kitapta. Moskova Televizyo- nu'nda yaptığı bir söyleşi bu. Nesin'e Rusça öğrenip ögrenmediklerini sor- muşlar, o da başlamış ögrendiği sözcük- leri sıralamaya: "Pajausta~ Sipasiba._ Davay— Da... Niyet—" Derken, kalakal- mış: "Aziz Bey. böyle mikmfon karşısındafi- lan ürkecek, sözlerini unutacak, dutyemiş bülbül gibi suspus kalacak, inanılır gibi değil...Ama neyse ki çok sürmemiş bu bo- calaması.. Yamtıcı zekâsı hemen irndadt- na yetişmiş. Başlamış gene onbeş günde ögrendiği Rusça yı konuşmaya... 'O an aklımageldi'diyordu. 'Vera... Mataşa... İrina... Olga... Masa... Galiıta... Dunya- jo..." Demirtaş Ceyhun'un kitabı, 80 yaşın- da yitirdigimiz o ufak tefek 'dev'in ya- şamının çeşitli kesitlerine açılan birpen- cere. Dolu dolu bir yaşamdı Aziz Ne- sın'inki, belki bir Sıvas anısı olmasaydı bu yaşamın sayfalan arasında, daha da yaşayacaktı. ("Sıvas olayianndan sonra çöktü, yaşamından bir beş-altı yıl götür- müşrürSıvas" diyor Demirtaş Ceyhun.) Kitabın hoş tarafı, Aziz Nesin'in çok "yaşayan" bir portresini çizebilmesi. Strindberg'e Brecht penceresmden bakış sının ortasında bir tutkunun çakü- ğı kjvılcımı nasıl yorumluyorsu- nuz? Bu kmlcımın öncesi vesonra- sında yazar çok farklı bir dinamik yakalryor. BERKSOY- Evet, oyunda ana unsur, sözünü ettiğıniz bu elektrik- fenme. Dolayısıyla, ıç gerilim de- nilen teknik önemli burada. Üç bö- lümde yazmış Strindberg oyunu. Birinci bölümde Moüere komedı- lerindeki kadar pınltılı bir kadın- erkek ilişkisi görülüyor. Bu bölüm sonunda roller değişiyor ve Ju- lie'yi odasına sokuyorgenç adam. DtKMEfN GÜRÜN UÇARER Edvvard Bond'un "Yaz"ı ve Au- gust Strindber'in "Miss Julierı si Zeliha Berksoy'un repertuvannda ayn bir yere koyduğu oyunlar. Bunlann arasına 6. Uluslararası ts- tanbui Tiyatro Festıvali'nde izle- digimiz Brecht'in "Sofokks'in An- fjgonesTni de sokabiliriz. Her üç oyunda da diyalektikle dramatiğin birleştiği ve çözümlemelerin böy- le bir açıdan yapıldığını söyleyen Berksoy ile sezon başmdan bu ya- na Devlet Tiyarrosu Aziz Nesın Sahnesi'nde oynanmakta olan "Miss Julie" üstüne sürdürü- yoruz konuşmamızı. Berksoy. "Antigone'de yönetmen Ro- bertStnıa bir Brecht oyunun- . . . - — da kendi özgün stiii içinde in- "Ibsen ve Strindberg gibi insan ruhu kompleksleri, saniboyııtudiyaiektikyöntem- çeHşkileri ve ilişkileri ûzerinde duran yazarlar da le a n a n u y g u l a d f diyor. " I b - V , ..* , . ^ , .,., , , , , - i . , „ sen vestrindberggibiinsannı- diyalektik bir gerçekçılıkle ele alınabılır ancak. hu kompleksleri, çeliskileri ve - Brecht'in "Puntüa Ağa ik Uşa- ğı Matti"de çıkış noktası "Matma- zel Julie" olmuş, öyle değil mi? Si- zin Julie yorumunuzda da, olayı tersinecevirirsek, Brecht'in bu oyu- nundan bir esinlenişten söz edebi- lir miyiz? BERKSOY- E\et. Yorumunda "Puntüa .\ğa ile Uşagı Matti" esin kaynağım oldu. Gerek Puntila ge- rekse Julie'nin ailesi büyük toprak sahipleri. Her iki oyunda da 19. yüzyıl sonlannda. 20. yüzyıla geç- mekte olan bir "efendiler" sınıfı söz konusu. Nasıl Matti. Punti- 7 eliha Berksoy, "Antigone'de yönetmen Robert Strua bir Brecht oyununda kendi özgün stili içinde insani boyutu diyalektik yöntemle an an uyguladı" diyor. ilişkileri ûzerinde duran yazarlar da diyalektik bir gerçekçilikle ele annabüir ancak." - "Miss Julie" yorumunuzda da bir Brechtperspektifînden sözede- bilirnüyiz? ZELİHA BERKSOY- Antigone ve Julie ayn çizgilerde farklı este- tikler gerektiren roller. Antigone, direkt polirik ta\n ile matemarik- sel birtartışmanın bir ıktidar sava- şının bir yanını oluşturur. Julie'de ise Brecht'ten yola çıkmama kar- şın Strindberg'in geçiş dönemin- deki sancılı iüşkilerin yansıması yakalanır. - Bu oyunda, suufsaliık çatışma- Odadan çıktıktan sonra Julie sınıf- sal direnmeyi geririyor. Jan ise ka- dının konumunu kendi adına kul- lanmak istiyor. Üçüncü bölümde ise kaçış ve ölüm vardır. Kuşun ölümünden sonra olay ayn bir ren- ge bürünür. Saf bir isyandır orada yaşanan ve o sahnede Julie tama- men siler atar genç adamı. İnsani birtepki. Kadının kendini öldürme nedeni de uşakla yatması değildir. Halk hareketı içinde aşağıdan ge- lenlerin arasında Jan gibi yağma- cılann, firsatçılann bulunması ve onun gibilerin duyarsızlıkJan, acı- masız çıkarcılıklan onu isyan erti- rir. la'nın hem uşağı hem meyhane ar- kadaşıysa burada da Jean, Kont'un hem kat uşağı hem şoförü. Uşak- larla özel yaşamlarda devam eden bir arkadaşhk da var. Oyunda Ju- lie. babasının özel uşağı ile bir iliş- ki kuruyor. Kont en tepedeki efen- di. Olaylann yaşandığı o gecenın efendisi ise Julie. Bunedenle "Ben evin efendisiyim" der. Babasının konumunu üstlenmiştir. "Punti- la"da da Emma şoförle. yani Mat- ti ile tutkulu bir ilışki yaşar. - Julie gibi sonuna kadar gitmez ama.. BERKSOY - Brecht, Strind- berg 'den bazı öğelen almış, kimi- ni sonuna kadar uygulamamış ki- mini deaynen uygulamış. Nasıl Ju- lie. Jean'a karşı saldırgansa Emma da Matti'ye karşı saldırgandır. Ikinci böJümde Julie hayale kapı- lır. Bir çeşit hâlusinasyondur bu. Matti de masanın üstüne bir dağ kurar. Benzeşen motifler bunlar... "Puntila"da Emma'nın nişanlısı babasının ise halktan nişanlılan vardır. Julie'nin nişanlısı da halk- tan bıridir. Onun için "Aşağıhk bi- ri çıktı" der Julie. Jean ıse oyunun başında onun iyi bir adam oldu- ğundan söz eder. İkisi de aynı sı- nıftandır. -Julie'nin aşağüamasmdaki neden, bir yerde her ikisinin de fırsatçılığını vurgulamak için değil mi? BERKSOY - Strindberg in- san olarak, yazar olarak tabii ki tüm insanlann eşitliğini ka- bul ediyor; ama yaklaşmakta olan ayak sesieri arasındaki fırsatçılan reddediyor, çünkü ikti- dan ele geçirenler fırsatçılar olu- yor. Bugün de öyle değil mi? - Matti ile Jean'ın aynldıklan noktalar hayli önemli. BERKSOY - Puntila aşağı yok- sul bir küçük burjuva olarak daha sagduyulu davranır. Jean ise yuka- n tınnanmak isteyen yeni bir yağ- macı sınıfı temsil eder. Günümüz meselelerine daha boyutlu bır pers- pektif açan yazarlar ve kilometre taşı oyunlar... Brecht ülkemizde çokça oynan- dı; ama bir Strindberg'i, Ibsen'i da- ha yakından tanımamız gerektiği- ne inanıyorum. ALINTILAR TAHSİN YÜCEL Senegal'in Dilleri Pierre Dumont'un Le Français et les langues af- ricaines au Senegal (Senegal'de Fransızca ve Afri- ka Dilleri) adlı yaprtırtı okumamrn üzerinden en az bir ay geçti; ama, o gün bugün, yaklaşık dört yüz say- falık, kapsamlı ve ilginç biraraştırma okumuş gibi de- ğil de olağandışı bir yolculuktan dönmüş gibiyim. Durumumu anlamak da zor değil: Pierre Dumont, toplumdilbilim alanından pek çıkmıyor, ama gözle- rimizin önüne hem kendi yaşadıklanmızdan, öyle uzak, hem de öyfe içinden çıkılmaz, öyle karmaşık bir dilsel ortam seriyor ki, olağandışı bir ülkede do- laşan bir yolcunun uğrayabileceği şaşırtılan yaşıyo- ruz her sayfada, bıraktıklan izier de kolay kolay si- linmiyor. Bir ülke düşünün: İçinde on beş dil konuşuluyor, yani ortak bir dili yok; anayasasının ilk maddesinde de "resmi d//"inin Fransızca, yani hiçbir yerli toplu- luğun anadili olmayan bir yabancı dil olduğu yazılı. Tarihsel koşullann getirdiği bu yabancı dil, yerel dil- lerden dahayaygın olduğu için mi? Hayır, araştırma- lar Senegalli erkeklerin yüzde on birinin, Senegalli kadınların da ancak yüzde birinin Fransızca okuyup yazdığını gösteriyor. Aynca, okumuşlar arasında bi- le Fransızca, yurttaşlann tüm yaşamına katılan bir dil değil: Fransızca bilenlerin yüzde altmış üçü bu dili iş arkadaşlarıyia, yüzde 37'si tanımadığı yurttaşla- rryla, yüzde yirmisi çocuklanyla, yüzde beşi büyük- leriyte, yüzde doksan ikisi de üstleriyle konuştuğu- nu söylüyor. Bu durumda, Pierre Dumont'un çok güzel belirttiği gibi, "resmi dil" toplumsal ve ekinsel çevrenin "tümcül ve derinlemesine algılanmasrnda da "yaşamın tüm edimlehnde" de Senegal dilleri- nin yerini tutamıyor hiçbir zaman; üstelik, kendine özgü bir Senegal Fransızcası bile oluşmuş olması- na karşın, ülkede dogru dürüst öğretiidıği kuşkulu. Fransızca doğru dürüst öğretılemeyınce, başka ko- nulann doğru dürüst öğretıleb/ldığı de kuşkulu. Peki, çözüm? Böylesine karmaşık bir dilsel or- tamda kesin ve ivedi çözümlerden söz etmek zor- dur. Ama ilk çözümü daha 1821 yılında, Senegal Va- lisi'ne yazdığı bir mektupta, Jean Dard adında bir ilkokul öğretmeni göstermiş: "Öğrencilere önce ken- di anadillehni öğretirsek, anlıklannı daha iyi gelişti- rir, öğretimiziamacına daha kesin birbiçimde ulaş- tınnz." Uzun yıllar süresince Senegal'de Dakar Uy- gulamalı Dilbilim Merkezi'ni yönetmiş olan yazanmız da hiç kuşkusuz daha ayrıntılı bir biçimde, daha b<- limseî gerekçelerle, ama aynı yönde bir çözüm öne- riyor Birsömürge valisi yerine, Senegal halkının ken- disine seslenerek, "Herşeyden önce, tüm Senegal- lilerin anadillerinin gelişebileceğine gerçekten gü- venmeleri zorunludur. Aydınlar, ülkenin kenterseç- kin tabakasının üyeleri, çocuklannı volof, sererya da polar okuluna göndermelidir" diyor. Pierre Dumont'un önerdiği tutum, üç aşağı beş yu- kan, altmışlı yıllarda, Senegal Cumhuriyeti'nin ve bu cumhuriyete yıllarca başkanlık eden ünlü ozan ve dil- bilimci Leopold Sedar Senghor'un da polıtikası ol- muş. Ama doğru çözümü bulmakla gerçekleştirmek arasındaki yol bazı bazı çok uzun olabilir. Bu yolda gerçekten büyük çabalar harcadığı anlaşılan Seng- hor da Dumont'un yaprtına yazdığı "Önsöz"'de ge- cikmenin nedenlerini açıklamaya girişiyor: Öğretim nesnesi ve öğretim aracı olarak benimsenen başlı- ca alt yerel dil (volof, serer, peul, diola, mandeng ve sarakole dilleri) hep sözlü dil konumunda kalmış ol- duğundan, sözcüklerin yazım ve aynlım sorununu çözmek çok zaman almıştır; öğrenci ana-babalan Fransızcadan önce kendi yerel dillerini öğretme ve Fransızcadan çok kendi yerel dillerinde öğretim yap- ma girişimleri karşısında hep direnmişlerdir. Bu sorunlan Pierre Dumont da yakından bilir: Ken- dileri de pek okul görmemiş öğrenci büyüklerinin in- sanın şimdiden konuşmakta olduğu dili öğrenmesi- ni uslanna sığdıramamalannı da Afrika dilinde bir Öğretimi düşük bir öğretim saymalannı da çok iyi an- lar. öte yandan, okumuş, okumamış tüm Senegal- lilerin Fransızcayı "toplumdayükselmenin tekyolu" olarak gördüklerini de gerçek durumun bu olduğu- nu da çok iyi bilir: Fransızca "Yönetimin, okulun, politikanın, adaletin, teksözcükle toplumda yüksel- menin dilidir." Böylece, halk toplumsal ve ekono- mik gereksinimlerineöncelik verdiği için sanlırbu di- le, politikacı onu kullandığı ölçüde yetkesinin arttı- ğını gördüğünden. Ozan Senghor içinse, yerel dille- rin öğretimine verdiği önem ne olursa olsun, Fran- sızca "ekinsel, yazınsal, hatta nerdeyse söylensel yönüyle"hep önde gelir. Senegal'de öğretim çok ge- ri, okuma oranı çok düşüktür, yöntem araştırmalan çok zaman alır, ama gecikmede, öne çıkanlan altı dil- den ancak bir ikisinin öğretime sokulmasmda tüm bu tutumlann da büyük payı vardır. Pierre Dumont, Senegallilerinken çok daha karar- lı bir tutum önerir bu konuda, çünkü, gerçek bir dil- bilimci olarak, örneğin matematiğin Fransız ve Vo- lof dillerinde "aynıbiçimde öğretilemeyeceğini" öte- ki konularda da durumun bundan farklı olmadığını bilir. Ona göre, Senegal okullarınaAfrika dillerinin gir- mesi yeni bir öğretim düzenine, belki de gerçek bir atılım etkeni olacak bir düzene yol açacaktır. Bu ye- ni düzende ülkenin resmi dili de "gerçekyehni" ala- caktır: "Bir yabancı dil" yehni. Ülke ekininden farklı, özgül bir ekinin iletim aracı olarak öğretilecek yabancı dil yerini. HABİTffT H'de sanat etkinlikleri İSTANBUL(AA) - fstanbul'da 3-14 haziran arasında arasında gerçekleştirilecek olan "Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı - HABtTAT ir'çerçevesinde düzenlenecek kültür ve sanat etkinlikierini belirlemek üzere oluşturulan "Kültür ve Sanat EtkinlikJeri Danışma Kurulu", ikinci toplantısını 14 ocak pazar günü yapıldı. Başbakanlık Toplu Konut Idaresi Başkanı Yigit Gülöksüz başkanlığında, basına kapalı olarak gerçekleştiren toplantıya, çeşitli dallardaki sanatçı ve uzmanlar ile resmi ve özel kuruluşlann yöneticileri katıldı. Toplantıda alınan sonuçlann önümüzdeki günlerde kâmuoyuna duyurulacağı bildirildi. TOBAV'dan konservatuvar ANKARA (ANKA) - Devlet Tıyatrolan, Opera ve Balesi Calışanlan Yardımlaşma Vakfi (TOBAV), konservatuvar mezunlanna iş olanagı sağlayacak. TOBAV Genel Başkanı Tamer Levent yaptığı açıklamada; opera, tiyatro, bale ve enstruman dallannda eğitim görerek konservatuvardan mezun olan, ancak iş bulamayan kişilere destek olacakiannı bildirdi. Levent, bu durumda olanlann TOBAV'a başvurarak isim, adres ve telefonlannı bildirmelerini isteyerek artistik alanın sektörleşmesi açısından böyle bir girişimin zorunlu olduğu da vurguladı. ~i
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear