14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14OCAK1996PAZAR CUMHURfYET SAYFA KULTUR 15 Yafankat sistemelestiıisi SELİMİLERİ Refîk Erduran'in yeni oyunu Ramiz ite Jiilide, önemlı toplumsal sorunlarla bıreysel dramlardan birperi masalı oluşturmaya çalışıyor, denebilir mi? Ya da: Peri masallannın gerçeklikle kesişmesi, tehlikeli bırhafiflik midir? Aslında bütün elementler yerli yerinde: Şöhreti kısa sürmüş cinsi cazibe kraliçesi Jiilide (Yıküz Kenter) bize madalyonun öteki yüzünden tanıtılıyor. Bugün bir sinemada gişeci olarak çalışan Jülide, balerin olmak istemiştir. Hayat koşullan Jülide'yi Yeşilçam'ın ucuz yapımlanndan harcanmış; "bakire'' Jülide, seks yıldızı kimliğiyle belleklerde soluk ız bırakmıştır. Bakirelik dış görünümde -henüz- tatlı bir paradokstur. Jülide'nin evinde şiirsel bir yiğın keder koşuşur: Artik eski bir bez bebekte simgeleşmiş "annc". onunla hesaplaşmalar ve ona sığınmalar: hayatm kınk anlannda birden bire öten "san kanarya*, kafesteki öteki sığınak: Nihayet "dans". radyodan gelen müziğin eşliğinde gençlik çagı özlemi dans: sonra bir "oyuDcak", hayatın anlatılabıleceği. küçük ses alıcı... Anne, kanarya, dans ve ses alıcı, Jülide için erdemlik dünyasına biilur fanus örtmektedir. Tam o sırada eski solcu, yeni iş kollayıcı Hayati (Şükran Güngör) çıkagclır. Jülide'yi 900'lü hatlarda konuşmava çağırmaktadır. Evet. dönemlerdeğişmiştir. Hayati'nin inandığı dünya görüşü sönmüş, dünkü yıllann solculuk heyecanı yerini 900'lü hatlar gıbi tuhaf, ırkiltici işlerc bırakmıştır. Dün, geçmiş, bir yürüyüşle -Kanlı Pazarolabilirmi?- birdilekçeye -galıba Aydınlar Dilekçesi- çoktan indirgenmiştir. Derken sahnedeki küçük yatak odası daha da çökkün bir başka odaya dönüşür: Eski futboleu, yeni banka bekçisi Ramiz (Müşfik Kenter) kızına (Özlem Çakman (hayat dcrsleri vermckledir. Baba-kız bugünün berbat dünyasında, çirkin düzeninde nasıl ayakta kalınabileceğıni tartışmaktadırlar. Kız için kınk dökük ülküler söz konusudur; baba her şeyin satılık oldugu kanısındadır. Hayati buraya da uğrayacak, Ramiz'e de 900'lü bir hat açacaktır. Ramiz şımdi gençler ftıtbol, gol krallığı hayalleri kurabilsinlerdiye görev başındadır. 900'lü hatlar işte tıkır tıkır çalışmaktadır. Tabiı ufak tefek problemler belirir: Jülide'yi arayan intiharlık yeni zatnan kızlan, telefon sapıklan. Jülide intiharlık kızlara çeşitli kurtuluş reçetelen sunmaya çalışır, telefon sapıklannın haddini bildirerek seyircinin gözüne girer. Öteki odada Ramiz hayati sarakaya almakta, futbol cinnetini dolaylı biçimde sergilemektedir. Teievizyonda şiddet Bu arada şiddet, cinnet ortamı televizyon ekranında art arda görüntülerle hatırlatılır. Hepimizin birbinnden koptuğu, kopartıldıgı, hastalıklı toplumsal ortam, Ramiz'le Jülide'ye birperi masalı sunabilecek midir? Işin içıne biraz Hollyvvood, biraz da amiz ile Jülide, muhakkak ki iyi niyetle kaleme alınmıştır. \ "Cengiz Hanın Bisikleti" gibisinden unutulmaz bir oyunun yazan olan Refik Erduran, toplumumuzun son otuz yıldaki pek çok sorununu, açmazını bir arada yansıtmak ereğini gütmüş olabilir. Ne var ki ortaya bulanık, yalınkat bir sistem eleştirisi çıkmış. TT^T serin başansını sağlayanlar ise #-/ üç usta oyuncu: Eski i J futbolcuda göz kamaştıncı virtüözitesini gözler önüne seren Miişfik Kenter, Jülide'de büyük performansını seyirciye bir kez daha sunan Yıldız Kenter, Hayati'nin alçakgönüllü, ölçülü, aynntılar zengini ustası Şükran Güngör. ın Fred ile Ginger'ı kanştırtlınca "sonbahar aşkı" doğu\eri>or.,Ü.stclik bu aşkın bırde mazisı var: Jülide-Ramiz ıkılısı, yıllar öncesinin solculuk yürüyüşünde nıçin yürüdüklenni pek bilmeyerck, yan yana. el ele yürümüşlerdir. Hatta Ramiz, Jülide'ye baş başa yemek yemeyi öncrmiştir. Gerçi o yemek yenmemiştir. ama yakın gelecekte yeneceği besbellidir. Başka tatlara ihtiyaç duyulur: Toplumsal yoldan çıkmışlığa işaret etmeden noktalanmaması gerekli Ramiz ile Jülide, televizyon programında "kadın-erkek eşitliği*', "halk ve gecekondular" gibi bazı sorunlardan, bırdenbıre, "btzi kimler idare ediyor", "kimlerin eli cebimbdeki 'az ekmek sev incine' çuUanıyor" sorulanna sıçrayacak. dahası yanıtlar getırecektir. Küdın-erkek eşillığı mücadelesi, Jülide'yle Ramiz'in sevda öyküsüne kışkırtı sağlarken gecekondular-halk eleştirisi seyirciden alkjş alır. Kimyasal formül, kıvamını bulmuştur. Ne pahasına olursa olsun, soygunculann teşhiri de karara bağlanınca, Jülide akşam yenıeği önensini kabul eder. Jülide'nin -ölmüş kansına saygı duymayı öğrenmiş- Ramiz'e söyledigi gibi, yemek sonrası bir sürpriz söz konusudur. Sürpriz, orta malı sanılmış eski seks yıldızının bakireliğidir. Böylece kısırdöngünün çemberi bürünlenmekte; dokunulmamış Jülide'yle görmüş geçirmiş Ramiz, geleneklere uygun biçimde. birleşmektedirler. Kısacası Romeo- Juliet öyküsü bu kez kavuşmayla sona ermektedir... Perde alkışlar arasında kapanır. Dogrusu biraz irkilerek izledim Jülide- Ramiz-Hayati üçgeninin toplumsal- bireysel maceralannı. Önce geçmişin anlatısı tedirgin etti: O yürüyüşler yalnızca bu kadar mıydı, diye sordum kendi kendime. Türkiye'de sağın ve solun birevsel trajedisi hiç mi dokusuna sızmamalıydı Ramiz ile Jülide'nin? Sayısız genç ölü geçti gözümün önünden Sonra gecekondular-halk alkışına takılıp kaldım. Zarifeski Istanbul'u mahvettiği öne sürülen bu gecekondular motifi, Jülide'nin bir iki sözüyle başka, farklı açılımlara yönlendiriliyor yönlendirilmesine, yine de alkış kıyamet yaşandıktan sonra. H3ber bültenlerinde hemen her gece bir kara resim gibi beliren bu gecekondu dünyası, bana öyle geliyor ki, sabun köpüğüne dönüstürülemeyecek kadar acı verici. Necatigil'in unutulmaz "Panik" şiinndeki ikı dizeyi anmadan geçemiyorunr "^oksullar açlar hastalar sürunürken / Kentlcrin göbeğinde, kuvtu köşelerinde-." Gelelim cinsi cazibe kraliçesi Jülide'nin bakireliğine; bu peri masalı paradoksu, çok tehlikeli çağnşımlara yol alıyor da ayırt etmemek gıbi bir aymazlık içinde kalıyoruz. Sözümona masum incelik bugünün yapay gelenekçi dünyasında ağır bir hüküm yerine geçemez mi sorusu ve endişesi, galıba yazann. yönetmenin, oyunculann aklına gelmemiş. John Fovvles'un Fransız Teğmenin Kadını romanını düşündüm. Orada romanın kahramanı genç lcız, Vlctoria çağının ıki yüzlü ahlakından iğrendiği için, olmavan bir Fransız teğmeninin metresi gibi gösterir kendini: bu sarsalayacı hayalinden övünç duyar genç kız... GölgeJenmiş başan Ramiz ile Jülide, muhakkak ki iyi niyetle kaleme alınmıştır. Cengiz Hanın Bisikleti gibisinden unutulmaz bir oyunun yazan olan Refik Erduran, toplumumuzun son otuz yıldaki pek çok sorununu, açmazını bir arada yansıtmak ereğini gütmüş olabilir. Ne var ki ortaya bulanık, yalınkat bir sistem eleştirisi çıkmış. Eski zarif Istanbul'un gecekondularla ve içler acısı gecekondu yaşayışlanyla kuşatıldığını, televizyon ekranından evlerimize her an zehir sızdığını, 900'lü telefonlarda inanılmaz bayağılıklann kol gezdiğini hangimiz yadsıyabiliriz? Öte yandan, oyun sonrası, Ramiz'le Jülide'nin ya da Fred'Ie Ginger'ın macerası bir yana bırakılırsa, aynı sorunlarla baş başa kalınıyor. Hatta söz konusu sorunlara bir de Ramiz ile Jülide sorunu ekleniyor. Eserin başansını sağlayanlar ise üç usta oyuncu: Eski futbolcuda göz kamaştıncı virtüözitesini gözler önüne seren Müşfik Kenter; Jülide'de büyük performansını seyirciye bir kez daha sunan Yıldız Kenter; Hayati'nin alçakgönüllü, ölçülü, aynntılar zengini ustası Şükran Güngör. Onlar, iki saat boyunca Ramiz ile Jülide'nin hayat bulabilmesi için çaba harcıyorlar. Çok üzülerek belirtmek isterim ki, gölgelenmiş bir başanyla karşı karşıyayız. Böylesi bir çabanın, ustalığın, oyunculuğun emeğinin karşılığı, sanınm, neyi niçin alkışladığını bilmeyen seyircinin ilgisi olmamalıdır. Orkestra şeflığıne soyunmamış lejisiyle Mehmet Birkhe, işle\sel dekoruyla Nurullah Tıuıcer, peri masalına denk şık kostümleriyle Çotpan İlhan, iddiasız müzik çalışmasıyla BabürTongur, oyunun gizli emek ınsanlan. Bununla birlikte yinelemek gerekiyor: Peri masallannın gerçeklikle kesişmesi, tehlikeli bir hafifliğe yol açmaz mı? Galiba açıyor. Şov kızlaniHİaıı sonra Isa'nın filıııiııi çekecek Sinemalarımızda gösterimi süren 'ShowGirls'ünyönetmeni Paul Verhoeven, jılminin 'yanlış anlaşıldığı' görüşünde Kültür Servisi - " İnsan kendini sürek- li konımaya ahvorsa, gerçekte yaşamıyor demektir. Güvence, bir sanatçraın ölfi- müdür." Türkiye smemalannda gösterimi sü- ren "ShowGirte" fılminin yönetmeni ¥>t- ul Verboeven, nsklerle yaşamak gerekti- Î ;inı savunuyor. "Robocop" ve "Temd çgüdü" gibi filmlerle Hollywood'da kendine özgü bir yer edinen Alman yö- netmen. yaklaşık 10 yıldır Amenka'da. Son fılmi "Sbow Girls" pornografık özellıklennedenıyleepeycetartışmaya- rattı. Gışede ısc bekledıği ilgiyı göreme- di Paul Verhoeven. "Film piyasa>a çıkb- ğı zaman, nasıl algılandığı konusunda bi- razmantıklıdüşünniekgercL Filmintut- maması. filmin kendisinden ka> naklana- büeceği gibi, izle> icinin filmi algılama bi- çiminden de ka\ naklanabilir. \a da ikisi birden_." diyor. Irlanda'da yasaklanan, tngiltere'de 18 yasından küçükleregösterilmeyen (ve 15 saniyesi kesilen) *ShowGiris", Fransa'da hiç kesintisız 12 yaş sımrlamasıyla gös- teriliyor. Verhoeven, "Avnıpa Birli- ği'>Tniş!" diyor. "Ortakparabirimioluş- turmak, ortak değer yargılanndan daha kolay tabiL r 'Verhoeven"ın tartışmalı fıl- mı. Türkiye smemalannda sansürsüz oy- nuyor. 39 milyon dolarlık bütçesiyle "Show Girls", tüm dünyada beklenen ilgiyi gör- medı, Verhoeven'ın umduğunun aksine hasılat rekorlan da kırmadı. Eleştirmen- lere göre, bu, filmdeki karakterlerin inandıncı olmamasına, performanslann başansızlıgına ve filmin kötü senaryosu- na dayanıyor. Verhoeven ise, eleştırmen- lerin yanıldığı kanısında:u Ben harapol- muf bir tophım >apısını anlatmaya çalı$- bm. Celdigimiz noktayı anlahyor fîlm: Herkes birbirini aldatıyor. köriik-r ivilcri altediyor ve filmdeki tek iyi insan da iyi- ligi nedeniyie tecavüze uğnıyor."Peki o zaman neden "SbovvGirts'"basit birpor- no melodramını andınyor? Bu da algila- ma sorunu. Verhoeven a gorc. "Bence kimse anlamadı fîlmimi, çünkü kimse gözünü çıplak vücutlardan ayıramadı. Başını kaldınp. oyunculann suratları- na bakan oldu mu acaba?" Filmin aşın seks yüklü olmasına kar- şın, "seksi" bir film olmaması da görüş- ler arasında. "Evet" diyor Verhoeven. "Benim amacım zaten erotik bir film çek- mek değildi ki. Filmin tcnıası, cinselliğin nasıl kullanıldtği ve taci/edildiği. Filmde- ki seks sahncleri hiç de erotik degil. Ama bu bile filmin alevhine kullanıldı. İnsan- lar, uvanlamatlıklan için öfkelendiler. Bencebu.filmimleilgilibirşev kovmuvor ortaya. Yapılan reklamın vanlışlığını or- taya kov ııvor. Fiinıin bir tür seks şov u ol- dugu ve erkeklerin yağmuriuklanylagit- mesi önerilivordu kimi dergjlerde'!" Filmin başarısız olmasıntn ardında yatan nedenlerden biri olarak da Verho- even'ın sözünü ettiğı Nomı karakterini canlandıran Elizabeth Berkiey gösterilı- yor Kimi magazin dergılerinde yeni Sharon Stone olarak piyasaya lanse edi- len bu yeni yüzün fılme katkısı, bir vü- cut gösterismden öteye gitmıyor. Her filmıyle tepkıleri üzerine çeken Paul Verhoeven, "Benim karakterim bu" diyor. "Jnsanlara meydan okumavı sevi- yorum. suratlanna bir şe\ fırlaüp, tepld- k'rini ölçmek istivorum. fnsanlann önü- ne karanlık bir ay na tutuyorum. Filmler genelde fantezi dünyalannda geciyor. Bir filmc gidip, aynı insan olarak çıkmak ts- temiyorum.'" Paul Verhoeven'ın Amerikalıdan daha çok Amerikalı olduğu da sık sık yazılan- lar arasında. Bu ülkede cektıği ve ABD medya cehennemıyle ügilı öngörüleny- le insanlan şaşırtan ilk filmi "Robo- cop"un başansi da bunun bir kanıtı ola- rak gösteriliyor. Verhoeven ise hâlâ Av- rupalı olduğunu söylüyor. "Avrupahyım. ama belki yüzeyde Amerikalıyım. Vlet- nanı. Kennedv "ler, Ni\on... hiçbiriyk öz- deşleşemiyorum. Bu gibi olguiara bep bir yabancı gözüyie bakacağnn." Söyleşılennde Heidegger'den, Jung'dan söz eden. matematık ve fizik doktoralı ilgınç yönetmenin çok inançlı bir yönü de var. İJzun yıllardır Isa Semi- nen başlıkh bir topluluğun toplantılan- na katılan Verhoeven, ılerde Isa'yla ilgı- lı bir film çekmek istiyor. Yakın dönem projeleri arasında ise, bırbılimkurgu fıl- mııle, ünlü yazar Charles Bukcmski'nın "*Kadınlar" romanının sınema uyarla- ması var. Bu filmin de tartışamalaryara- cağı şimdıden ortada... "18vaşsararfapor- no bir sanatfilmiolacak." Ama aklı, Isa'nın fılmınde. "Belki uçurumda dolaşmak anlamma geliyor bu. Eğer vaparsam belki bir siire Avnı- pa'da yaşamam gerekir, Hollanda'da ya da Ingiltere'de. Beni konırlar oralarda. Rüşdi'yi nasıl koruyorlar?" CUMHURJYET VAKFF BİR DAKİKALIK KISA FİLM YARIŞMASI ŞARTNAME Cumhuriyet Vakfi ile TÜRSAK (Türkıye Sinema ve Audiovısuel Kültür) Vak- fı, üniversitelerimizin ılctişim ve sınema bölömlerınde öğrcnım gören gençlere ve tûm amatör sinemacılara yönelik bir kısa film yanşması düzenlemıştir. Amaç: Cumhuriyet Vakfı ve TÜRSAK. bir yandan sınemava katkıda buluna- cak sınema öğrencılerını desteklemek \e tecimsel sansı olmavan kısa film yapı- mını özendirmek. dığer yandan 3-14 Hazıran 19% tanhlerınde Istanbul'da ger- çekleştirılecek HABITAT Insan Yerleşimleri Konferansı çerçevesınde, ınsan yerleşimleri ve kentleşme sorunlarına farklı bakış açılan getırebılecek sine- matografik çalışmalan desteklemek amacıyla "Kent Konulu Kısa Film Yarış- ması" düzenlemıştır Konu: Insan yerlesımlen ve kentleşme sorunları. Kapsam: Kurmaca, belgesel. canlandırma ve deneysel gibi farklı türlerdeki tüm kısa fllmlere açıktır. Katılma koşullan: - Sûresı 1 dakikayı aşmavan filmler katılabilir - Filmler video ya da .sınema (16 mm. 35 mm.) filmi olarak çekılmı^ olabilir. Ancak yanbmacılar, vapımlannı bir adet VHS ve bir adet Betacam SP bandına aktanlmıs olarak teslim cdeceklerdır. - Yanşmaya daha önce ödül almamış ve I Ocak 1994 tarihinden itibaren yapılmış filmler kabul edilır. - Yanşmaya kadlacak filmlenn en geç 1 Nisan 1996 lanhine kadar TÜRSAK Vakfi'nın Gazeteci Erol Dernek Sokak Hanif Han No: 11/2 adresınc teslim edılmesı gerekmektedır - Yanşmacılarfilmlennınkısa özctlen ile kendi özgeçmışlcnnı, adres ve tclcfonlan ile teslim sırasında dolduracaklan ba^vuru belgelennı ve bir adet fotoğraflannı. fılmlerinin VHS ve Betacdm SP b&ntlanvla birlikte teilım cdeceklerdir. - Yan^maya bırdcn fazla fılmle katılabılınır. - Ödül kazananfilmlerinbir kopyası lecımsel amac gütmeden çe^ıtli gösterimler için TÜRSAK Vakfı arşivınde saklı tutulacaktır. Derecc almayan filmler ise sonuçlann açıklanmasını takıp eden onbc> gün ıçınde aynı adrcstcn teslim alınacaktır. - Sonuçlar 1 Mayıs 1996 tarihinde duyurulacaktır. Ödüller: Bırincilık Ödülü Ikincilik Ödülü Üçüncülük Ödülü 75.000.000.- TL. 50.000.000- TL. 25.000.000.- TL. Jüri aynca gerek duyarsa mansiyon ya da özel ödül verebilir. Seçici Kurul: Süha Arm. Mehmet Açar. Denış Pasin. Okta\ Hkınci. Rckın Tehiov, l'ecdı Sa\ar. Oktay Kurıböke. Hılmı Etıkun. PENALTI MJEMET BAYDUR Neye Yarar? Banş Pirhasan'ın Yapı Kredi Yayınlan'ndan çıkan şiir kitabını okudunuz mu? "Babsan Benden Hiçbir Şey Anlamıyor" adlı bu kitap, son ytllarda benim ku- şağımdan bir yazann yazıp yayımladığı en güzel iş- lerden biri bence. Sayın Pirhasan, duygu yükü ile bil- gi yükünün, akıl ile zekânın nasıl yan yana koyulaca- ğını gösteriyor sankı. Biraz zorlamayla Can Yü- cel'den Ülkü Tamer'e kadar iki üç büyük ustanın iz- lerini görmek mümkün yaprtında ama tümüyle özgün, sağlam, doğru dürüst, dört dörtlük bir şiir kuruyor bence yazdıklanyla Banş Pirhasan. • Kerem Görsev'in Mayısı Seviyorum (I Love May) adlı yeni diskini de sevdim. Görsev yalnızca müziğe değil, müzik yapımma da yiğitçe yaklaşan bir arka- daş. Cebindeki parayı arsaya, faize değil, hayatını be- lirleyen müzik işine yatınyor güvenle. Mayısı Seviyo- rum, Görsev'in bir önceki plağının devamı gibi. Bü- tün besteler bu yetenekli piyanistin. Neşet Ru- acan'dan Imer Demirer'e kadar birçok usta müzis- yen yüksek düzeyde çalmışlar yine. Iki parçada bas ve davulu olağanüstü yetenekli iki Amerikalı çalıyor. Bir kez daha yıneleyelim, bu yapıtta dinlediğimiz mü- zik, Amerika'da çalınan cazın ryisinin düzeyinde. Şim- di Sayın Görsev'den caz standartlannın yorumlannı beklemek doğru olacak. Kendi yapıtlannda bu dü- zeyi yakalayan bir müzisyenin, örneğin Lush LJfe'i ya da I Can't Get Started'ı nasıl ve ne güzellikie çalaca- ğını merak ediyor insan. • Nikita Mikhalkov'un bir filmi var: Güneş Yanığı. Bizdekı Şakır Paşa Ailesi ile karşılaştınlabilir bir bü- yük aileden gelen bu büyük Rusun son filmi. Urga adlı olağanüstü güzellikteki filminden sonra zamanı geriye sanp (mümkünse!) Stalin günlerinde bir dev- rimcinin, gerçek bir devrimcinin son günlerini anlatı- yor Mikhalkov. Baş- rolde de kendisı. Film yazıyla anlatılır gibi değil. Muhakkak görülmesi gereken bir başeser var karşı- mızda. Urga da öy- leydi, öe^ Akşam da. Bu arada meraklısı için eklemek gerekir belki: Bu üç filmin anahtan, bir kamyon şoförüdür. • Filmi seyrederken Anton Çehov'un oyunlanndan çok, bir şairin dizeleri gel- di aklıma. Ürpertici birinceliğin, güngör- müşlüğün, ironinin süzgecinden süzülmüş satırlar. "Bir hızJa başlayınca esmeye hiç durmayacak gibi geldı o deii rûzgâr, sonra yağmur, sonra kar - Her şeyi yeniden, yeniden düşûnmek neye yarar?" Bu acıtıcı soruya ikinci bir soru daha ekler Cevat Çapan, "Daha Dün"adlı şiirinde. "Düne mi yönelir, yanna mı şu karşı bacadan yükselen duman?" • Cevat Çapan, Nikita Mikhalkov gibi, sorduğu so- runun yanıtını veriyor şiirinde. Doğal Tarih'i, Sevda Yaratan'ı okumak gerekiyor bu güzelim bilmecenin diline tanık olmak için. Okumayı seven bir okur için- se, bir 'dil'e tanık olmak az şey değildir doğrusu. Sa- it Faik dili vardır örneğin. Ataç dili vardır. Latife Te- kin dili vardır. Edip Cansever'den iki satır okumak yeter, kimin yazdığını anlamamız için. Kıçımın fosfo- ruyla aydınlanın şimdi dizesini, ancak Can Yücel yazabılir. Örnekleri çoğaltmak mümkün, ama.. her şeyi yeniden, yeniden düşûnmek neye yarar? • Ara Güler, ikı Istanbul kitabından sonra Anadolu fotoğraflannı çıkardı. Yaşar Kemal'in destansı ön- sözüyle yayımlanan bu muhteşem fotoğraf kitabının içinde bütün Anadolu var. Kendi ülkesinde turist ol- mayı yadsımış bu büyük sanatçımızın merceğinden süzülmüş olağanüstü görüntüler toplamı "Yûzlerin- de Dünya". Uçüncü fotoğraf, dudağımı uçuklattı doğrusu. Doğu Beyazıt'ta bir ev, ayışığında, arkada Ağrı Dağı! Dünya fotoğrafçılığının başeserlerinden biri o fotoğraf. • Şimdi biraz Oğuz Atay okumalı diyorum. 'Merhaba Beyoğlu' dergisi çıkıyor Kültür Servisi- Istanbul'un en ilginç ve görkemli semtlerinden btri olan Beyoğlu'nun kültürel ve tarihi değerlerinin korunmasına katkıda bulunmak için bir dergi çıkıyor. 'Merhaba Beyoğlu' adını taşıyacak olan derginin yayın danışmanlığını Jak Deleon yapıyor. Yazı kurulu ise Burçak Evren, Sadettin Davran, Arzu Özbakış. Aysun Güner, Ali Topuz, Çelik Gülersoy, Ergun Hiçyılmaz, Giovanni Scognatnillo'dan oluşuyor. Derginin tanıtımı, çarşamba günü 19.00-21.00 saatleri arasında TOBAV Lokali'nde (Sıraselviler) gerçekleştirilecek. Kültür Servisi- Marmara Üniversitesi fletişim Fakültesi Haber Ajansı (MİHA) muhabirleri fotograflannın yer alacağı "Gerçekler Tükenmez" adlı resim sergisi 16-31 ocak tarihleri arasında Pimapenin Kültürevi'nde gerçekleştirilecek. Sergide MİHA muhabirlerinden Sevgi Kaya, Birgül,Göker, Fadile Paksoy, Kader Tuğla, Aslı Ulusoy, Meltem Günay, Hatice Yaşar, Deren Baylav, Menekşe Bozyayla ile yüksek lisans öğrencisi Muammer Yanmaz'ın hayatın içinden kesitlere yer veren 30 adet fotoğrafı yer alacak.( Tel:248 52 99) Zeynep Yamantürk'ten piyano resitaü Kültür Servisi- Zeynep Yamantürk 18 ocak perşembe günü saat 19.00'da Milli Reasürans Auditonum'da bir piyano resitaü veriyor. Sanatçı programında Van Beethooven, F.Chopın, A.Darmar ve S.Rachmanninoff'un eserlerini seslendirecek. Istanbulda pek çok resitaller veren Yamantürk aynca Avusturya, Almanya, Isviçre ve Fransa'da da çeşitli konserlerverdi. 1985 Uluslararası Doblinger Piyano Yanşması'nda ikincilik, 1986 Brüksel Concour Intemarional de Piyano, Bösendorfer-Empire'da Büyük Jüri, aynı sene Viyana Uluslararası Pegasus Piyano Yanşmasf nda ikincilik ödüllerinin sahibi olan sanatçı aynı zamanda M.S.Ü. Devlet Konservatuvan'nda öğretim görevlisi olarak çalışıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear