25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 EYLÜL1994 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER 'Hukuk toplumu' gerekli Hukukta iki ayn ölçü, girişim özgürlüğünün ne derecede kötüye kıülanıldığını da ortaya koyar. Bir yanda 70 bini aşkın kayıt dışı ekonomik faaliyet, onbinlerce vergi yüzsüzü, trilyonlarca liralık hayali ihracat vergi iadesi; öte yanda, siyasal ya da düşünsel suçlar, yayınlar ve sosyal hareketler nedeniyle iki bin dolayında mahpus... Prof. Dr. İBRAHİM Ö. KABOĞLU Marmara Ü. Huk Fak. H ukuka saygj yönün- den "Devlet \e bireyi eşideme" çabalan. yö- netidlerin kendileri- nın de "hukukça yöne- tilme'ye elverişli ol- duklan anlayışıru benimsetmiştir. Gerçekten. kişiler arabi ilişkileri dü- zenleyen öze) hukukun uzun geçmişi- ne karşılık, devleti kuralcı (normatif) buyruklara bağh küma olgusu yenıdir. Bu olgunun ürünü olan hukuk devleti, hukuk ve devleti birleşuren sıkı, yapı- sal ve kurucu bağı ortaya koyar: Bir kez, öngörülen kurum ve aygıt- lann işleyişi, bunlann kendi aralann- daki ilişkileri, belli bir düzeneği (siste- mi) oluşturur. Devlet organ ve ışlevle- rinde geçerli 'erkler ayrıhğı ilkesi', aşama sıralı kurallar dizisine dayanır. Bu düzen, kaynaklann çoğulculuğu ve alttaki kurahn bir üstte yer alan kurala uygunluğu ilkelerinde somutlaşan nornüar hıyerarşisidir. Uygun olma- yan normun sistemden ayıklanması, bağımsız yargı ile gerçekleşir. Değişik devlet güçlerinin hukukabağlılığı böy- le bir düzende sağlanır. İkind olarak, yürürlükteki hukuk da içerik yönün- den evrensel kurallar ve hukukun ge- nel ilkeleriyle örülü bir düzenı yansıt- mahdır. Yasallık 'gerekli'dir, zira onsuz hukuk devleti kuralamaz; yeter- sizdir, çünkü sadece onunla ancak 'ka- nun devleti'olur... Sosyal hukuk devleti, demokraük ya da ınsan haklan devleti, hukuk devle- tinin gelişim ve derinleştirilmesini an- latırlar. Anayasa ve hukuk sistemimiz, hukuk devletini zedeleyen birçok hü- kümler içermesine karşılık, burada bu kavramı tamamlayan 'hukuk toplurou' üzerinde durulacak. Üç ölçüt: Toplum üyelerinin hukuk önündeki durumunu belirleyen üç öl- çüt, hukukun öngörülebilirliği, ulaşı- labilirliği ve etkililiğidir. Hukuk kurallannın bıreylerce bili- nebılmesı, öngörülebiürlik ölçüsüdür. Bınlerce yasarun yürürlükte bulundu- ğu, kanun hükmünde kararnameler karmaşasının yaşandığı bir toplumda, "Yasayı bilmemek mazeret sayılmaz" ilkesi de tarüşma götürür. Bu ilkenin geçerliği, öngörülebılirlik ölçüsünde savunulabilir. Hukukun anlaşılabilir- lik derecesi de bu çerçevede anlam kazanır. L laşılabilirlik, hukuk kural- lanna toplum üyelerinin girebilmeleri, onlardan yararlanabilmeleridir... Hu- kukun etkililiği ise, kişilerin normlara uyma ölçüsüdür. Herkes için geçerli ve bağlayıcı olan hukuk kurallannı hiç kimsenin ihlal edememesi, hukuk top- lumunun gereğidir, aykınlık duru- munda öngörülen yapttnmın uygu- lanması aynklık götürmez. Kısacası. yasalhk ilkesi. hukuk toplumunun ana koşuludur. Toplumumuzda hukuk 'az çok' ön- görülebilir. zorluklanna karşın 'hemen hemen' ulaşılabilir; ancak etkilılik de- recesi konusunda. yasal düzenleme alanlanna göre 'çifte ölçü'den söz edi- lebilir. Çünkü belli alanlarda çok katı, hatta 'yasaklar örgüsü' biçimindeki yasalar, başka kesimlerde kolayca ve sıkça "delinip' aşılabilmektedir. Mev- zuatımızın bu iki yüzü'nü somutlaştır- maya çalışalım: Yasaklar örgüsü: Toplumumuzda, bireylenn gönüllü etkinlikleri bağla- mında örgütsel ve siyasal yaşama katı- lımına ilişkin düzenlemeler. çok katı kurallarla bezenmiştir. Düşünce ve toplanma özgürlükleri ile siyasal hak- lar, aşın ölçüde kısıtlanmıştır. Huku- kun ana ereği. hak ve özgürlükleri güvence altına almak amacıyla top- lumsal düzeni sağlamak ise. sistemi- miz bunu demokraük rejim yönünden düzen öğesînı baskın kılarak yerine ge- tirmeyı hedeflemektedır. Kamu düze- ni yenne 'sokak asayişi'nı yansıtan mevzuat kurallan, özetle. siyasal-top- lumsal yaşamda çok etkilidir, kuşku- suz 'yasaklar örgüsü' hukuk olarak nitelenebıldiği ölçüde... Hukukun 'zayıf halkaları: İktisadi. sınaı ve ticari aİanlar. az ve esnek dü- zenlenen ya da kurallara bağlanma- yan. hukukun ise sınırlı kaldığı kesim- ler olduğundan. ülkemızde. iktisadi liberalizm ya da pazar ekonomisi, "kar- gaşa ortamı'na dönüşebilmektedir. Kayıt dışı ticari ve sınai etkinlikler. ödenmeyen vergiler, hayali ihracat. yatınmı yapılmayan ya da geri dön- meyen teşvik kredileri, batınlan ban- kalar. rant ekonomisi; ımar planlanna uyulmaksızın ya da kaçak yapılaşma. devlet ve Hazine arazılerinin yağma- lanması, orman talanı ya da yakılma- sı, çevrenin bozulması, ılk akla gelen- lerdir. Bütün bu yasadışılıklar. huku- kun 'zayıf halkalannda yer alır. Gerçekten hukuk sistemimiz, ekono- mik kamu düzeni, kentsel ve estetik kamu düzeni, orman kamu düzeni gı- bi kamu yaranru zedeleyen, toplum düzenini kalıcı biçimde bozan davra- nış, eylem ve suçlara karşı etkisiz ya da 'yabancf kalmaktadır. Hukukta iki ayn ölçü. girişim öz- gürlüğünün ne derecede kötüye kulla- nıldığını da ortaya koyar. Bir yanda, 70 bını aşkın kayıt dışı ekonomik faali- yet. onbinlerce vergi yüzsüzü. trilyon- larca liralık hayali ihracat veıgj iadesi; öte yanda. siyasal ya da düşünsel suç- lar, yayınlar ve sosyal hareketler nede- niyle iki bin dolayında mahpus... Ateş- lı silah taşımakian bir yıldan başlayan cezaya karşı. yazı yazma nedeniyle iki yıldan başlayan hapıscezası; fıkır suçu var. ama çevre ve kente karşı suçlar yok; şiddet olaylan nedeniyle olağa- nüstü hal rejimı yedi yıldır süreklileşti- rilmiştir. ama ağır iktisadi bunalım nedeniyle anayasanın ılgili hükmü. 'ekonomik kamu düzeni' yönünde işle- tılmez Sözün özü, bir yanda, hukıık- sal düzeniemede aşamalı olarak ön- denerim, denetim >e y aptırım öğelerinin esnekliği ya da (tapu > aadi. imar affı gi- bi) hukuki 'küıf hazırlama çabaları; öte yanda, sırasıyla kayıtlama, güçleş- tirme, yasaklama ya da ölçüsüz yaptı- runlar. Gerçekten. temelınde kazanç amacı yatan girişimlerin oluşturduğu iktisadi liberalizmin bu denli az düzen- leme konusu olduğu, hatta başıboş kaldığı; dokusunu kazanca yönelme- yen gönüllü etkinliklerin ördüğü top- lumsal-siyasal alanın ise tam tersine 'sıkjdüzen'e bağlandığı bir başka 'de- mokratik rejim' örneğıne rastlamak güçtür. Sonuç olarak, toplumsal-siyasal ya- şamımvzda düzeni geleneksel asayiş ağırlıklı 'sokak dinginliği'nde arayan ve toplumsa! yapının temel taşlannda- ki 'kargaşa'yı göz ardı eden tek yanlı çarpık anlayıştan. hukuk sistemimiz anndınlmalıdır. Anayasaya ve adalet ayguının işleyişine ilişkin düzeltimlerle yetinilmeksizin, kökîü bir hukuk re- formu tasarlanarak eşitlik, genellik ve nesnellık özellikleriyle yasaların her zaman, her yerde ve herkes için geçerli kılınması ve bu yönde güçlü bir inan- cın oluşturulması gerekmektedir. Kamu yarannı ilgilendiren (orman, çevre ve şehırcılık gibi) kesimlerde toplumun ortak malvarlığı' kavramı geliştırilerek birey ve gruplanna da koruma olanaklan sunulmalıdır. Günümüzde nasıl ki. demokratik, laik ve insan haklanna saygılı devletin hukuksal çerçevesi iiukuk devleti' ise, sivil toplum da ancak 'hukuk top- lumu'nda var olabilır. Siyasal libera- lizm olmaksızın, yalnızca iktisadi libe- ralizmle "demokratık yönetim' oluşru- rulamayacağı gibi, hukuk toplumu olmadan da hukuk devleti kurulamaz. Kuşkusuz. birincisı. öncelikle 'hukuka inanan' bireylenn çoğunlukıa olduğu bir toplumda, ikincisi de 'hukukun üs- tünlüğüne saygılı' yönetıcilerle kurula- bilir. ARADABIR Doç.Dr. MEHMET S. GEMALMAZ Tabelacı Mehmet Bu adlandırmayı. adaşım, şimdiki Adalet Bakanı için kullanıyorum. Doğrusu, bu adın esin kaynağı kendisidir. Anımsanacak, hükümetın SHP kanadında yapılan son bakan değişikliklerı sürecinde, eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Moğultay, Adalet Bakanlığı'- na getirildi. önceki bakandan görevi devralma törenin- de, Moğultay, Seyfl Oktay'ı basın önünde övmek ama- cıyla olsa gerek, "CMUK Seyfi ve yaptıklan unutulmaya- caktır" dedi. Tabelacı Mehmet"\r\ ilham perisi, işte bu •CMUK Seyfıdir. Yeni Adalet Bakanı, işe pek hızlı başladı. Demokratik- leşmeye, bu arada da 'düşunce özgürlüğü' sorununa -belki de erkene alınacak bir seçim ürpertileri hissedilir olduğundandır- hemen el attı. Komisyonlar kuruldu apartopar; memleketin seçkin simaları, bakanlıkbürok- ratlarının yanı sıra düşünce özgürlüğü engellerini hal- letmek üzere çağrıldı. Komisyon ya da komite ya da her ne ise adı, kurulan bu organ, düşünce özgürlüğünün önce var olup olmadı- ğına bakacak; aşikar, olmadığı için ve esasen, olsaydı ne böyle bir komiteye ve ne de hapishanelerdeki ve mahkeme önlerindeki düşün, bilim, yazın, basın adam- larına yer kalırdı, bu özgürlüğü kayıtlayan kuralsal ak- saklıkları belirleyecek; sonra da olması gerektiği hale getirmek üzere öneri sunacaktır. Bizim memleket garip. 0 zaman burada belirttiğim kuşkulan yazsaydım; hemen küsenler çıkacaktı. Biraz bekleyince kuşkularımın haklı olduğu doğrulandı; şapka düştü, kel göründü: Komiteye çağrılan hocalar, "Böyle şey olmaz, bunlann niyeti özgürlüğü getirmek falan de- ğil, Milli Güvenlik'in önerilerini formülleştirmek istiyor- lar" gibilerinden açıklama yapıp bu görevden affedilme dileklerini duyurdular. Yine basında yer aldığına göre, bürokratlar ve varsa öbür uzmanlar, çalışmalarına de- vam etmektedirler. Bakanı soracak olursanız, kendileri baro toplantılarında konuşmalar yapıp açılışlara katılıp düşünce özgürlüğünü halledeceğini söylemeyi sürdü- rüyor. Görünen o ki yeni bakan, bir süre sonra 'ya bu işi ya- pacak ya bu işiyapacaktır'. Üzüm üzüme, kolleg kollegi- ne baka baka kararır. Bu işin olmazlığı, girişimin daha en başında ve kendisinde sırıtıp duruyordu. Şu nedenle: Demokratikleşme için siyasal istenç gerekir; bir de siya- sal erk tabii. Bu ikisi de yok. 1991 sonbaharının ve 1992 başlarının safdil iyimser ik- limini yaşamasaydık ki yaşadık ve iki yıl da öyle iğfal edildik, bu hükümetin ve hatta bu parlamentonun, şu de- mokratikleşmeyi yapacağına inanabilirdik Ama gördük ki 1991 sonbaharında demokratikleşme sözverimi ile kurulan DYP-SHP Demirel-inönü, Çiller-İnönü/Karayal- çın koalisyon hukümetlerı evresı, ınsan hakları ihlallen bakımından Türkiye'nin gerçek bir karabasan dönemi- dir. Işkence artmıştır, binlerce insan ölmüştür, yazı ya- zanlar, düşünenler ufalanmaya kalkışılmıştır, yüzlerce yıllık hapis cezaları, milyarlarla ölçülen para cezaları verilmiştir, partiler, dernekler, basın-yaym organları ka- patılmış, toplatılmış, tasfiye edilmiştir. Azgın 12 Eylül günlerini aratmayan bir karabasan, 1990'lara damgası- nı vurmuştur. İşte bütün bu evrede, bakan koltuğunda bulunan Mo- ğultay, sokaklara dökülen kamu çalışanlarının sendika- laşma girişim ve istemleri üzerine, onlarla birlikte oldu- ğunu belirterek, "Kamu Çalışanları Sendikası yazılı tabelalan kapıların girişine assınlar" buyurmuştur. Kendisi de çiviler çakmış, yazılı ve görsel basında, 'dev- lete karşı kahraman; ama nasılsa bakan' sıfatıyla yer almıştır. İşte 'Tabelacı Mehmet' lakabının kökü burada- dır. Tabii, Tabelacı Mehmet e kanan binlerce kamu çalı- şanı, örgütlendiklerini, zira tabelalarının çakılı olduğunu zannederek sokaklara dökülup üstelik bir de maaş artışı istemi, grev hakkı istemi vb gibi fevkalade bölücü ve al- kış kullanmak suretiyle de fevkalade yıkıcı ve tehlikeli toplantı ve gösterileri yapmaya kalkışmca, Ankara'nın ortasında, bakanın, ama göremeyenin üç-beş metre ötesinde, tekme-tokat, cop-yumruk, amir-memur tara- fından hırpalanmışlardır. Böylece, kamuçalışanlarımız, 'tabela asmanın' bedelini ödemiş ve her tabela asana da kanmamanın gerektiğini tarihin derinliklerinde kal- ması gerekli yöntem ve tekniklere maruz kalarak öğren- miştir. işte o 'Tabelacı Mehmet' bugünlerin Düşünce Özgür- lüğü Komitesi' oluşturucusudur. Benim şaştığım, müm- taz hocalar, nasıl oldu da bu tabela öykülerini unutuver- diler; inanıverdiler. Ne yalan söyleyeyim. ürktüm. 'Düşünce Özgürlüğü Komitesi'nde yapılan görüş açıkla- ması ve önerilerden ötürü kovuşturmaya uğramak da olabilirdi. TARTIŞMA Silahüretenlerinkandırmacası! ] Eylül Banş Günü. Yokvav... Eylülün biri değil de 30 günü bir araya gelse. acaba banş için ne _ anlamı olur ki? 12 ay, 52 hafta, 365 gün bir yıl ediyor. Bu kadar karmaşanın ıçinde tek bir, 1 Eylül Banş Günü, dünyayı savaştan kurtaracak!.. Güldürmeyin be birader yanı. Bir gün yerine bir hafta... Bir hafta yerine bir ay... Bir ay yerine bir yıl banş günü olsa ne yazar! (Tabii Gönül Yazar, değil). Hiçbir şey yazmaz. Günümüz dünyasının tek amiri, egemeni. yöneticisı Amerika. Amenka'yı kim ypneüyor? Silah tüccarlan! Üretilen silahın tükenmesi için savas gerek. Ama özel, ama genel. Ama kıtasal. ama bölgesel. Bıçımi ne olursa olsun, üretilen silahlartükenmeli. Yani 11 Yanisi-manisi msanlar savaşmalı. Ölmeli, öldürmeli. Deniz vasası gibi; Büyükler küçükleri yer. yemeli. Küçüklenn canı cehenneme değil, olmaz. Küçükler ortadan kalkarsa hırlaşmak, silah tüketmek büyüklere kalır ki bu büyüklenn işine gelmez! Katırlar tepişecek, eşekler ölecek. Develer, fıller yaşayacak... Ve dünyanın rotası, haritası böyle çizilmişken yutturmaca 1)arış günleri" at ortaya: Çapari fıbtyıyen balığı çek yukan. onra, illa iki ayn devleıın savaşması da gerekmez. Amaç silah tüketmek değil mi? Bastır propagandayı, bin yıldır bir arada. kardeşçe yaşamış. iyı günde, kötü günde, düğünde. bayramda, cenazede birlikte olmuş iki ayn ırkı düşman etmenın yollannı bul. savaştır ve silah sat. Silah fabrikalannın kapanmadığı birdünyada banştan söz edilemez. Çok gerilere gitmeye gerek yok. Irak'a cehennem topunu hangi Avrupa ülkesi vapmıştı? tran ı, lrak"ı silahlandırmak adı altında. petrole ödedikleri dolarlan geri alabilmek için her türlü provokasyonu yapan kimlerdi? Amerika, İngıltere. Fransa, Almanva değil miydi? Satacafc silahlan kalmayınca da Birleşmiş Milletler'in depolannda toplanan silahlan entmek için Irak'a savaş açan. açtıran yine o ünlü silah tüccarlan değil miydi? Bu silah tüccarlan öldü mü ki bans günleri icat edıyonız. Ya da böylesi sahtekârlıklara kanıyoruz. Silah üreüminin sürdüğü bir dünyada banştan söz etmek kandırmaca değil mı? Saadettin Malkoç PENCERE 3 SAAT KONUŞMA, 30 SAAT BEKLEME SURESİ İLE Çözümsüzlük Ortamında Anlamsız Politika... Iç politika tartışmaları günden güne daha çok anlam- sızlaşarak sürüyor. Herkes biliyor ki bugün hangi parti iktidara geçerse geçsin, IMF programını uygulayacak... Oyleyse bu kavga ne?.. Ekonomiyi yüzümüze gözümüze bulaştırdıktan sonra IMF'ye başvurmuşuz, hem iç dengeleri sağlamak, hem dışandan yeniden borçlanma olanaklarını açmak istiyo- ruz, 'Büyük Patron' durumu gözden geçirmiş, koşulları- nı önümüze koymuş... Istersenyapma!.. Halk, yazgısına çoktan fit olmuş bir kalabalıktan ötede görüntü çizmiyor; siyasal partilerin liderlerinden hiçbiri IMF'nin dışında bir yol yordam göstermiyor; yalnız Re- fah Partisi atıp tutuyor: - Taklitçi partiler Batı emperyalizmi ne diyorsa onu yapmak zorundadırlar... Peki, Refah ne yapacak?.. Neyapacağı belli!. Yerel yönetimleri ele geçiren RP'nin belediye başkan- ları ya ekmek parasını isteyen işçilerı mafya çeteleriyle dayaktan geçiriyorlar, ya caddelere Atatürkdüşmanları- nın adlarını takıyorlar, ya Alevilerin üstüne gidiyorlar; şimdiye değin yapabildikleri doğru dürüst bir iş yok!.. Peki, Refah'ın suçu mu bu?.. Yok canım; bu kentleşme, bu nüfus patlaması, bu şe- hirlere göç karşısında belediyeler ne yapabinr ki!.. Bir büyük kentin belediye başkanlığına aday olan kişi, se- çim propagandasında bol palavra sıkar, martaval atar; sonra koltuğa oturunca iki eli böğründe kalır. Reiahçılann iki elleri şimdi böğürlerinde! Müslüman- lık taslamak da kent hizmetlerinı yürütmeye yaramaz, olmayacak duaya 'amin' demeye yarar. • Ekonomide IMF reçetesinden başka bir yol yordam şimdilik görünmüyor... Peki, terör sorunu nasıl çözülecek?.. Partilerin tümü bu konuda palavra!.. Havacıva... Kürt sorunu bu gidişle çözülmez; körüklenir, ülkeyi parçalamaya yönelik bir iticı güç kazanır. Çunkü kimi partiler Türk-Kürt çelişkisıni kaşıyıp PKK'- nin kan ıçiciliğini kendi çıkarlan için malzeme gibi kul- lanmayı yeğliyorlar. Halkın şoven duygularını okşaya- rak yalnız Türklerden oy toplamak kimı partinin seçim stratejisıne dönüşmüştür; Kürtleri gözden çıkaran bu hesabın, sandıkta geçerli bir aritmetiği de var. Güney- doğu'yu zaten gözden çıkarmış kimi sol ya da sağ parti- ler, aşırı mılliyetçıliğı bayrak edınmışler, gözu kara laf sallıyorlar... Kürt sorunu çözülemez... Niçin?. Çünkü hangi parti bu konuda çağımıza yakışır bir çö- zum ortaya atsa, öteki partiler kurtlar gibi üstüne saldı- np didik didik edecekler ve suçlayacaklar; - Vatan hainü. Siyasal partilerin Kürt sorununda elleri kolları çoktan bağlanmıştır. • Ya şeriat!.. Çözümsüzlük ortalıkta kol gezip toplumda volta attık- ça, bu dünyadan umudunu kesen yoksul kitleler öteki dünyadan medet umuyorlar. Müslümanlıkta rahip sınıfı yoktur; ama Islamın papazları türedi; bunlar siyaset ya- parakTanrı ile kul arasında komisyonculukla yollannı bulmaya çalışıyorlar, eve- lallah başan da sağlıyor- lar; önümüzdeki seçimler- de 'Refah'm başa güreşe- ceğini herkes söylüyor. RAKİPSİZ Saatinize bakın ve konuşmaya başlayın. Eğer 3 saat boyunca aralıksız konuşabilecek enerjiyi kendinızde bulabiliyorsanız. Ericsson GH 198r ın rakipsız gücunü anlayacaksınız GSM sıstemınde dunya lıderı Encsson'un yeni lenerasyon cep telefonu GH 198, şimdi Avrupa ile aynı anda Turkiye'de... Ericsson GH 198, gunlük hayatınızda sizi yan yolda bırakmıyor. Rakipsiz özellikleriyle, paranızın karşılığını en iyi "\ eren Ericsson GH 198. hem iş, hem ozel hayatınızın vazgeçılmez bır parçaM Ericsson GH 198. ince pil ile 285 gr agırlığında. Standan pil ile 3 saat konuşma, 30 saat stand-by süre- sıne sahip ve ağırhğı sadece 323 gr. Yani o. bitmeyen enenısı ile hep sizinle. hep yanınızda! Tüm Encsson cep telefonlan, Türki)'e'de GSM siste- mını kuran Encsson'un 1 yıllık tam guvencesine sahip. Standart paketteki kemer klipsi ve telefonunuz üzenndeyken aynı anda başka bır pılı de şarj edebılen coklu şarj unitesi ise size hayau daha da kolaylaştınyor Şimdi... Hiç ara vermeden 3 saat konuşmaya hazır rrusınız: 1 CEP TELEFONUNDA ERİCSSON l u r k ı j e G e n e l D ı s t r ı b u t o r u KVK M o b i l T e l e f o n S i s t e m l e r i A Ş. T e l ( 0 2 1 6 ) 4 1 6 3 3 16 - 3 7 3 4 0 2 6 - 3 8 0 0 4 3 ^ - 3 * 2 7 5 0 6 Neyapmalı?.. Her şeyden önce acı ger- çekleri bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermeli.. Olmayacak duaya amin diyenlerin sürüsünden kopmalı Artık sürüden aynlanı kurt kapmıyor, kurt bütün sürüyü gözüne kestirmiş... İLAN AFYONİŞ HAKİMLİGİ DosyaNo:1994 30 Davacı: Bağ-Kur Genel Mü- dürlüğü - Ankara Vekili: Avukat Mehmet Ay- tekın, Af\on Davalılar: 1- Mustafa Özata. İnliKö\üÇa> Afyon 2- Avşe Yılmaz (kendısıne asaleten. küçükler Ayhan. Bey- han. Sevhan ve Reyhan'a vela- yeten) Topalçavuş Köyü Aş- kale Erzurum Dava: 34.839.713.-TL'nin tahsıs onav tanhi olan 25.6. 1993 tanhınden itıbaren işleye- cek yasal faizı ile birlikte tahsili Duruşma günü-. 12.10.1994 saat 9 00 Davacı kurum vekili tarafın- dan davalılar ale>hine açılan tazminat davasının vapılmakta olan açık duruşrnasında, Davalılardan Ayşe Yılmaz adına adresı belli olmadığından ve adına normal teblıgat yapıla- madığından davalı Ayşe Yıl- maz'm duruşma günü olan 12. 10.1994 günü saat 9 00'da bız- zat gelerek davayı takıp etmesı, gelmediği takdirde kendisini temsilen bır vekil göndermesi, gelmediği ve kendisini veküle temsil ettırmediği takdirde du- ruşmamn gıyabında yapıbp, dosyanın karara bağlanacağı ilanen tebliğ olunur. Basın: 50872 SATILIK FOTOĞRAF MAKİNASI Canon New F-1 85mm-f:1/1.2(Canon Lserisi) 135mm-f:1/2(Canon) 200mm-t:1/2.8(Canon) İki adetCanon F-1 motor direver(üç zamanlı) 51205 05den (408-Zafer) Otoehhyetimı kaybetüm. Hükümsüzdür. A ÇETİS'BOĞA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear