23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 EYLÛL1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Prag'daki Yahudi Müzesi'nde toplama kamplannda yapılan yapıtlar sergileniyor Olünıe bir admı ötecleki küçük sanatçılar GÜRHANTÜMER Bundan 55 yü önce, 1 Eylül 1939'da, Hitler'in ordulan, Polonya'nın kuzeyindeki, bugün Gdansk olarak bilinen Danag kentine girince, II. Dünya Savaşı başlamış oldu. Savaş savaştır. Savaş demek, kımi zaman sa- vaşın kendisinden de uzun sûren aalar demektir, yokluklar demektir, ölüm demektir. Bu savaşlar böyledir, ama II. Dünya Savaşı, bü- tûn savaşlann en kötülerinden biri olmuştur. C^le ki eğer savaşlar tesbih oisalardı, o savaş imame olurdu. Ve bu savaşta yaşanan en büyûk kötülük, hiç kuşkusuz, Naziler'in kurduklan toplama kamp- lanydı. 'Auschwitz'den sonra artık şür yok' fnsanlar, hem de suçsuz ınsanlar, bu kamplara, hayvan vagonlannda, aç, susuz taşınıyorlardı. Va- racaklan yerlere vardıklannda ise onlan bekleyen, ya doğnıdan doğruya gaz odalan ya da yine aç, su- suz, uykusuz, dayaklı, işkenceli. günde 10 saate va- ran, tuketicı, öldürücü bir çalışma, sonra yine gaz odalanydı. Auschwitz'deki fınnJar. aşın yüklen- meden çatlıyorlardı, geceleri gökyûzüne, ceset ko- kan kızıl dumanlar saüyorlardı. Bu kamplarda kimi insanlar da kûrek saplanyla, enselerine kur- şun sıkılarak ya da fenolle öldürülüyorlardı. O yûz karası Nazi doktorlardan biri, Joham Paui Kretner, Auschwitz Toplama Kampı'na gel- diğinde, bir gece sabaha karşı saat 3'te, ilk kez tanık olduğu böyle bir "eyletnden" sonra, 1942 yılının 2 eylül günü, günlüğüne, gördükienne kı- yasla, Dante'nin Cehennem'inin bir komedi gibi kaldıgmı yazmıştır. Böyle bir ortamda sanattan söz edilebüir mi? Edilemez gibi geliyor insana. Doğal olan bu. Bu- nun içindir ki, Alman filozof Theodor Adorno, soy- daşlannm yarattığı Auschwitz'ı gördükten sonra, "Ausdnritz'den sonra artık şnr yok" demiştir. Prag'ın 60 km. ötesindekj Terezin Ama bu dünya, ironiler dünyasıdır ve Dr. Kxe- mer, 20 Eylül 1942 tarihmde defterine şu notu düş- müştür "Bu pazar günü öğleden sonra, saat 3 fle 6 arasmda, güneşü, hartka bir havada, Varşova Llusal Operası'nm şefinin vönettiği tutuklular orkestrası- ndan bir konser dmledim." Evet, işte sanat. Ama ben bunu saymıyorum, çünkü bu, katilleri eğlen- dirmeye yönelik, kirli bir sanat. Benım bu yazıda asıl söz etmek istediğim ise şu: Naziler'in II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa'da kurduklan toplama kamplan arasında, bir tanesi Prag'ın 60 km ötesinde yer alan küçük Terezin kentindekı, ayn bir özellik taşır. Burası, propagan- da için göstermelik, sözümona ömek bir kamp ola- rak kurulmuştur. Burada koşullar, sözümona bi- raz daha iyidir. Burada gaz odalan ve fınnlar yok- tur. Ama yine de Terezin'de de yaşam koşullan, sağbk koşullan o kadar kötüdür ki, tutuklular arasındaki ölüm oraru, öteki kamplardakilerden çok farkb değildir. Aslında burası, ötekilere, özellıkle de Ausch- witz'e götürülüp, gaz odaannda öldürülecek, fın- nlarda yakılacak Yahudiler için geçia bir toplama geçirebildikleri malzemelerle, kimi zaman paket kağıtian üzerine, resimler yapmışlardır, şiirler yazmışlardır. Bu yapıtlann büyük bir çoğunluğu bugün eli- mizde; Prag'daki Yahudi Müzesi'nde sergileniyor. Bunlann bir bölümünü içeren bir kitap da basılmış. O müzeyi gezdim, o kitabı satın aldım. Ve gördüm ki, o resimleri yapan, o şiirleri yazan çocuklar, 193O'Iu yıllarda doğmuşlar, Terezin'de bir süre tutuklu kaldıktan sonra çoğunlukla 1944 yıhnda, yani henü en fazla 14-15 yaşlanndayken ve Yahudi olmaktan başka hiçbir suçlan yokken, gaz odalannda idam edilmışler. 1944 yılı, benim doğduğum yıldır. Benden önce doğduklanna göre, yaşasalardı, benım ağabeyle- nm, ablalanm olacak olan ve savaşın, toplama kamplanrun biçimlediği yaşamın çekilmezligine karşın sanat yapan o küçük sanatçılara, yaklaşık yanm yüzyıl sonra yakılmış bir ağıt olsun bu yaa. Ruth Gutmamova, 13.4.1930 'da doğmuş. 17.1.1942'de Terezin'e, 6.10.1944'te Auschwitz'e götürtümüş. Rutiı Schachterova, 24.8.1930'da doğmuş, 193.1942'de Terezm'e, l&5.1944'te Auschmtz'egörürülmüş. alanıdır. Hele 8 Mart 1944'ten sonra, bu uygula- maya iyice hız verilmiştir. Ama dedim ya. şuncacık da olsa, geçici bir süre için de olsa, farkh olmuştur Terezin'de yaşam. En büyük fark da, öteki kamp- larda, insanlar, işkence görmekten, eziyet çekmek- ten ve ölmekten başka hiçbir şey yapamazlarken, buradakiler. önce gizli olarak, sonra yine propa- ganda amaayla Naziler'in göz yummasıyla, daha bir ortalıkta, eğlenceler, tiyatrolar, sanat olaylan düzenlemişlerdir aralannda. Ve bu kampta yaşamış olan ve aylar, yıllar için- de. toplam olarak sayılan 11,000'i bulduğu sanılan çocuklar ve 18 yaşın altmdaki gençler, öğretmenle- ri Frietf Dicker - Brandejs'in yönetimirtde, ellenne Hanus Hachenburg (*) Sorular ve Bir Yanıt İnsanm sanatı ve bilimi ne işe yarar? Kadmlarm gikelliği, Mayts kadar taze? Yalnızca aldatmaca olan bir dünya ne işe yarar? Gündüzler yoksa, ne işe yarar güneş? Ne için Tanrı? Cezalandırmak içinmi yalnı- zca? Ya da yeni bir insansoyu biçimlemek için mi? Acı çeken hayvanlar mtyız bizler Tutkunun boyımduruğu altında çûrüyen? Yaşam ne için, eğer eziyetse, Dünya tşığa karşı bir sur duvarıvsa? Şunu bil oğlum, burada her şeyin böyle ol- ması Senin adam olman için. Ve savaşman. (*) 12.7.1929'da doğmuş, 10 ya da 12.7. 1944'te idam edilmiş. Franta Bass (*) Bahçe Küçük bir bahçe, Güzelkokulu vegüllerle dolu. Yoldar Ve küçük bir oğlan orada yürüyor. Küçük bir oğlan, tatlı bir oğlan, Gelişen bir çiçek gibi. Çiçek açtığmda Küçük çocuk var olmayacak. (*) Adı "Frantisek" olarak da yazılıyor. 4.9.1930'da doğmuş. TerezüTe 2.12.1941'de getirilmjş. Ausdmitz'e 28.10.1944te götü- rüimüş. Yeni davaların acılması için bütçe gerekiyor Herakles heykeli için ıııııut ışığı ANKARA (AA) - Tarih hazi- nemizden calman eserler birer birer ait olduklan yere döner- ken, aJt kısnu Antalya Müzesi'- nde, üst kısmı ise ABD'li kolek- siyoner bir ailenin elinde bulu- nan Herakles Heykeli'nin de ia- desi için ümit ışığı doğduğu bıl- dirildi. Anıtlar Müzeler Genel Mü- dürü Engin özgen, heyekeli elinde bulunduran ailenin gö- rüşme talebı üzerine eylül ayı sonunda ABD'ye gidecek. Uzun süre izfcndi Anıtlar Müzeler Genel Mü- dürü Engin özgen, alt kısmı Antalya Müzesi'nde bulunan heykelin üst kısmınm ABD'li Snelby White ile Leon Levy'nin koleksiyonunda bulunduğunu belirterek, uzun zamandan beri bu eserle Jgili gehşmeleri izle- diklerini söyledi. Bu kişilerin, yansı kendılerine ait olmak üzere eseri Boston Güzel Sanat- lar Müzesi'ne bağışiadıklanm anlatan Özgen, "Eserin yansı- nın sahibi ketıdileri, yansuun sa- hibi ise müze. Dolav ısıyla eseri 6 ay müzede, 6 ay da evkrinde teş- hir ediyorlar" dedi. Engin Özgen, Karun Hazine- leri'nin Türkiye'ye iadesinden sonra hızlandırdıklan çalışma- lar sonucunda, bu kişilerin gö- rüşme talebinde bulunduğunu belirterek, şöyle devam erti: "Aileyle eylül ayı sonunda ABD'de görüşeceğim. Söz ko- nuso görüşroeİerden bir sonuç yıkmnHıgı takdirde, yani eserin Türkiye'ye dönmesi mümkün ol- mazsa, avukatiannuz mahkeme hazırfağna başlayacaklar." Troya Hazinesi ve Elmalı Definesi Türkiye'den kaçınlan Troya Hazinesi konusundâ1 hala yete- rince bilgi bulunmadığıru anla- tan özgen, Troya Hazinesi halı bir bilmece. Kimin nerede ne yaptığı befli değil. Eserlerin kstç parça oktuğu ve tam olarak nende olduğu bdü değü" şeklin- de lonuştu. Troya Hazinesi'nin Rusya Fecerasyonu'nun elinde oldu- ğurun artık bilindiğini, ancak aynıtısı konusunda Türkiye'ye bilg verilmediğini de kaydeden özjen. "Karşı taraf bizimle gö- râşneye istekü olursa, oturup konuşmayi kabnl ederse o za- man btr şeyier öğreneceğiz'' de- di. özgen, bu konuda daha önce başlatılan çalışmaJarda herhangi bir gelişme olmadığuıı da bıkürdi. Türkiye'den kaçınlan " H - nuüı DeİBnesin nin iadesi konu- sunda mahkemenin Türkiye'yi taraf olarak kabul eden bir ka- rar verdiğini haürlatan özgen, bu eserlerin iadesi yönünde kısa bir süre içinde sonuç çıkabüece- ğini ifade etti. Engin özgen, Elmalı Defi- nesi'nın içinde 2 bine yakın sikke bulunduğunu, ancak bunlann bir kısmının dağıldığı- nı kaydederek, "Fakat yine de şu an dava ettiğimiz tarafm efin- de 1.700 kadar sikke olabüir" diye konuştu. Anıtlar Müzeler Genel Müdûrü Engin Özgen, Karun Hazine- leri'nin Türkiye'ye iadesinden sonra hızlandırdıklan çalışmalar sonucunda, bu kişilerin görüşme talebinde bulunduğunu belirtti. Türkiye'nin, yurtdışına kaçı- nlan kültür ve tarih hazineleri- nin iadesi konusunda sonuna kadar direndiğini ve açtığı da- valann bir kısrrunın başan ile sonuçlandığını haürlatan öz- gen, bundan sonra açıJacak yeni davalar için büyük bir büt- çeye ihtiyaçlan olduğunu söyle- di. Özgen, şunlan kaydetti: "Şu anda eski davalam ta- kipçisiyiz. Yeni davalar beDd açılâcak, fakat bona Bakan ve onun oygun göreceği Idşfler ka- rar verecek. Ancak, ymtdçma Türkiye'den kaçınhtuş oktuğu bflhn adamlan tarafmdan he- men saptanabilen eserter var. Bunlann hangi yoldan yurtdışı- na kaçbğını, zaman aşnnına uğ- rayıp uğramadığını aynntdı bir şekflde incefemeye kalkbğımz zaman, bir avukatuk firmasıyla çabşmak gerekir. Dolaysıyla öoceden planlanması gereken bir bütçe bulunması gerekiyor. Büt- cenin de açıkçası bir çek ofanası lazm. Biz ancak 100 bin doiar- uk iş yapabitiriz. Bûtçemizde bo kadar. Parama vardır denmez." Sevgiyi & Kardeşliöi P Hoşgörüyü Zülfıi LİVANELİ'nin Katıldığı DEMOKRATİK BİRLİK" Konserinde Birlikte Paylaşalım. ' ' ? "Dünya Barış Günü" nde SONSUZA DEK BARIŞ SONSUZA DEK BİRLİK Doğan TAŞDELEN Çankaya Belediye Başkanı TARİH: 3 Eylül 1994 ü SAAT : 19.00 ö YER : Ankara Hipodrum ODAK NOKTASI AHMETCEMAL Şinie WP Osmanlı TarihU Sanatçılıkla tarihçilik birleşmeli mi? En azından "birnebze"birleşmeli, derim. Yazarlık ya- ni hiç olmayan birinin kaleminden çıkma bir tarih, içerdi- ği bilgiler ne denli zengin olursa olsun, biraz evrak dola- bı ya da küflenmiş depo kokusu taşımaz mı? Böyle ürün- ler, kelimenin tam anlamıyla "başvurukaynağı" niteliği taşırlar; yani onlara artık başka çareniz kalmamışsa başvurursunuz. llgilendiğiniz noktayla işiniz bittiği anda da rahat bir soluk alıp önünüzdeki cildin kapağını ka- patırsınız. Buna karşılık işin içine biraz yazarlık karışmışsa, tutu- munuz bütünüyle değişir. Yansıyan yazarlığın derecesi- negöre, başvurduğunuz tarih kitabının kapağını açtıktan bir süre sonra başvurma nedeninizi unutabilirsiniz ve artık okumak, amacını doğrudan kendi içinde taşıyan bir eyleme dönüşebilir. Ama işin içine karışan, "birazyazarlık"tan öteyse, eli- nizdeki tarih, katıksız bir sanatçının kaleminden çıkmay- sa, sanatın nerede bittiği, tarihin nerede başladığı soru- su yanıtsız kalmaya veya anlamını yitirrneye yargılıysa, 0 zaman elinizdeartık yaşayan ve yaşamayı da hep sür- dürecek bir şey var demektir, adı ne olursa olsun! Üste- lik hem sanaün, hem de tarihçiliğin sonuçta yaşanmışı, yaşanmakta olanı ve gelecekte yaşanacakları yorumla- maya yönelik birer yol oldukları gerçeğini göz önünde tutarsak, ikisi arasındaki mesafeyi sanırım iyice kısalt- mış oluruz... Bütün bunları bana düşündürten, bir şür kitabı oldu. Şair Roni Margulies'in kısa süre önce Yapı Kredi Yayın- ları arasında çıkan "Mağrur Olma Padişahım" başlıklı şür kitabı. Otuz sekiz sayfalık bu kitapçık; bir ittihat ve Terakki tarihi. O döneme ilişkin bir destan değil. Bir yer- giler dizisi değil. Kupkuru bilgiler dağarcığı da değil. Ama buna karşılık çok büyük bir bilgi birikiminin, kılı kırk yararcasına çalışan bir bilim adamı tutumunun, şairtut- kusuyla izdivacından doğma, katıksız bir sanat eseri. Roni Margulies, gerçekte ne söylemek istediğini "Son- söz" başlığı altmdaki "Yaşlı Bir Ittihatçının Belki de Dü- şünmüş Olabilecekleri" adlı şiirinde dile getiriyor: "Yıllardır silmiştim aklımdan I Zaman zaman düşün- müşsem de belki, I Geçmişimdir üzehnde durmadan: I Değer miydi, Tanrım, değer miydi?.. I Ne çocuğumuzun söndü ocağı, I Onca suikast, idam, ölüm, I Kaçımızın adı tarihe bile kalmadı... Denebilirki (ve çok zaman denildi), 1 'Ölüp gittiniz hepiniz işte, neye yarar', I (Nasıl da özlü- yorum üstelik gidenleri). I Benim de ama bir çift sözüm var: I Silindirgibigeçti tarih üzerimizden, I Doğru, bir bir kayıtlardan silindik, I Ama tarih, bir yandan başımıza gelirken, I Bir yandan bizler tarihi değiştirdik." Bu noktada, tarihçileri kızdırmak pahasına, sanatçının tarihçiden üstünlüğüne değinsek mi? Tarih, bir yönüyle bilgi konusudur, malzemedir, olup bitmişin öyküsüdür; hiçbir zaman ölümsüzün, ölümsüzlüğün kendisi değil- dir. Yeryüzü evreninde ölümsüzlüğün tek anahtarı, her zaman gerçek sanatçının eiindedir. Malzeme bir kez onun eliyle biçimlendi mi, neye ve kime değgin olursa olsun, artık gerçek anlamdaki ölümsüzlüğün enginleri- ne yelken açmış demektir. Zaten bu bağlamda "neye ve kime değgin olduğu" sorusu, önemini bütünüyle yitirir; çünkü sanatçı, tüm özel yanıtları aynı zamanda da ev- rensel ve sonrasız kılmıştır. "Ama tarih, bir yandanbaşı- mıza gelirken, I Bir yandan bizler tarihi değiştirdik." di- zeleri, bir kez kaleme alındıktan sonra artık yalnızca "yaşlı bir Ittihatçının düşünmüş olabilecekleri"y\e mi sı- nırlı? Bu dizelerden yansıyan yaman hesaplaşma, dün- ya tarihini yaratmış olanlardan herhangi birine yabancı düşebilir mi? Ya da "Ahmet Rıza Bey TalatPaşa 'yı Anla- tıyor" adlı şiirin sonunu alalım: "Birkurşuna hedefoldu nitekim, I Insan bilmelidir kendi sınırını: I Fevkalade bir komitacıydı merhum, I ne var ki, ne Nazır olmalıydı, I ne de Sadrazam kanımca. I Yararı daha büyük olurdu vata- na." Bu dizelerde evrenselleşen düşünceler, iktidar yol- cularından hangilerine aykırı kaçabilir? "Aslında bütün tarih, bir efsanedir" der, aynı zaman- da çok önemli bir yazar olan büyük bir kültür tarihçisi. Bununla söylemek istediği, hiç kuşkusuz en "nesnel" tarihsel bilgilerin bile yoruma açık olduğu, olması ge- rektiğidir. Sanatçının kurgulama potasında tarihin "sa- pabileceginden" hiçkorkulmamalıdır. Sapmakbiryana, belki de tarih, asıl böyle bir potada düşündürtme, hesap- laşmalara zorlama gücünü tam anlamıyla kazanabilir. Roni Margulies'in "Mağrur Olma Padişahım"adlı şür kitabı, tarihin nasıl şiire dönüşebileceğinı gösterme ba- kımından kanımca yalnız bizim şiirimizde değil, ama başka şür çevrelerinde de örnekleriyle çok rahat boy öl- çüşebilecek bir eser... Bedri Baykam'ın sergîsi Paris'te I KöltürServisi-Geçen haziran ayında Fransa'nın Cannes kentindedüzenlenen Art Jonction Uluslararası Çağdaş Sanat Fuan'na katılan Bedri Baykam. Paris'te 60. kişısel sergisini açıyor. 6 eylül-12 ekim tarihleri arasında Galerie La\ignes- Bastılle'de düzenlenecek olan sergide sanatçı, 1992-1993 yıllannda yaptığı I figüratif, tual üzerine kanşık teknik çalışmalanru sergjleyecek. Baykam, bu serginin yam sıra, Art Junction'da kendisine birincilik kazandıran LİVART(Yaşayan Sanat) gösterisinde çekilen fotoğraflardan ürettiği foto-pentürleri ve aynı serginin bir saatlik video filmini de Fransız sanatseverlerin ilgisine sunacak. Aizanoi Kazısı'nda ilginç sonuçlar • Kürtür Servisâ - Kütahya ili Çavdarhisar ilçesinde bulunan Aizanoi antik kentinde 1970 yıhndan bu yana yapılan tylimsel kaalann bu yılki kısmı tamarnlandı. Aİman Arkeoloji Enstitüsü'nden (DAI) Dr. Ing. Klaus Rheidt başkanlığındaki ekipte Aİman, Türk ve İsviçre'den heyet üyelen çalıştı. özellikle kentin sütunlu caddesinde yoğunlaşan kazı ve onanmda önemli sonuçlar ortaya çıktı. Cadde ve dükkanlann birkaç evrede kullanıldığı. kentte henüz yeri saptanamayan ve bilinmeyen Artemis Tapınağı'na ait mimari elemanlann sütunlu caddede kullanıldığı tespit edildi. Cadde üzerindeki sütunlar ve üst yapıya ait mimari elemanlann bir kısmı ayağa kaldınldı. Elegeçen çok sayıdaki küçük eser Kütahya Müzesi'ne teslim edildi. Mozaikli Hamam'da bir Türk ekibi tarafmdan konservasyon ve restorasyon yapıldı. Daha önce kazısı tamamlanmış hamam koruma alüna alınarak ziyaretçiler için gezi parkuru düzenlendi. Anadolu'nun en iyi kbrunmuş tapınağı olan 2^eus TapınağYnda ise yer sarsılmalanna karşı statik önlemleraraştınldı. 'Kanşı'da bu ay ::::K:m:K~™î:: Kültür Servisi- Edebiyat ve sanat dergisi "Karşı"nın ağustos ve eylül sayılan çıktı. Derginin bu sayısında Ali Yüce, Mehmet Kıyat, Metin Güven. Gülsüm Akyüz, Sıtkı Salih Gör, Ali F.Bilir, Sabahattin Yalkın, Osman Bolulu, Arife Kalender, Serap Ertence, Muzaffer Kale, lncilay, Güler Meriçkan, M .Naci Unver, Osman Namdar ve Türkan Yeşilyurt şiirleriyle, Sadık Asiankara, Sevda Yüksel, Guy de Maupassant, Seyhan Temür öyküleriyle, Muzaffer Buyrukçu, Burhan Gûnel, Ali Dündar, İsmail AJtmok, Nusret Kemal Otyam, Mustüfa Durak, Yıhnaz Çongar, Muzaffer Uyguner, Muazzez Menemencioğlu, Sezai Kara, öner Yağcı, Halil Gökhan. Alev Yıhnaz, Gülay öz, Irem Gemici ve Tamer K.Bilgin de günlük, söyleşi ve yaalanyla yer abyorlar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear