25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 HAZİRAN1994 CUMA 12 DIZIYAZI Dünya Vatandaşı NâzımHikmet 15 Ocak 1902'de Selanik'te doğdu, 3 Haziran 1963'te Moskova'da öldü O tuz bir yıl önce yitirdi- ğımiz. her sene doğu- munda ve ölümünde sevgi ve saygıyla andığımız ünlü pzanımız N a z ı m Hik- met, ana tarafından Batılı, baba ta- rafından Doğulu'dur. Bu iki ailenin belirgin ortak özellikleri vardır: Sa- natçı, özgürlükçü ve dürüsttürler. Nâzım'ın anası Celile Hanım ressam; hem de ilk kadın ressamlanmızdan. Çanakkale'de emperyalizme karşı yi- ğitçe savaşarak şehit olan dayısı Meh- met Ali aynı zamanda şair ve res- samdı. Dedesi Eırver Paşa dil bilgini. Türkçemizin gelişip serpilmesi, ya- bancı sözcüklerden anndınlması uğ- raşımında önemli görevler yüklen- miştir. Polonya ve Alman asıllı olan (ana tarafından) dedeleri kendi ülke- lerinde baskıcı düzenlere karşı çıktık- lan için yurtlanndan edilmiş. buna karşın askeri ve küllürel alanda birer değer olduklan saptanan bu kışiler Osmanlı devletinde en yüce makam- lara kadar getirilmişlerdir. Nâzım, baba yönünden de ünlü- dür. Babası Hikmet Bey. îttihatçı Enver ve Ta- lat Paşa'lar yöneti- minde 'Matbuat Umum Müdürlüğü' (Basın Yayın Genel Müdürlüğü) görevine getirilmiş, sanat, sine- ma dergileri çıkarmış: yönetmiş, Dışişleri'nde önemli görev- ler yapmış dürüst, babacan, insancıl; sözün tam anlamıylaçelebi bir kişidir. Dedesi Nâzım Paşa ise çeşitli illerdc valiliklerde bulunmuş seçkin bir dev- let adamı ve ünlü bir şairdir. Eserleri vardır. Mithat Paşa ve Namık Ke- mal'ın dostudur. Mevlevidir. Ana ve baba tarafından Nâzım, Doğu'yla Batı'nın bir sentezi gibidir. Daha küçük yaşta bu iki kültürden esinlenmeye ve beslenmeye başlamış- tır. Evde Batı müziği, Doğu müziği; Fransızca, Almanca, Farsça. Arapça, Osmanlıca... Resim, minyatür, Kara- göz, tiyatro iç içe. Nâzım'ın ozanlık ve yazarlık ytlla- nnda bu birikimin sentezini izleyebi- leceğiz. Ana ve baba soyundan Nâzım'a cömertçe sunulan bu kültür mirasının dışında maddi hiçbir şey bırakılma- mıştır. Deyiş yerinde ise bir topluiğne bilc. Ailesinin ve yakınlannın boylesi- ne büyük görevler üstlenmesine kar- şın boylesine dürüst kalabilmeleri şaşırtıyor insanı! Ellerine fırsat geçin- ce deveyi havuduyla yutan bazı din adamlan dahil, vurguncu vc soygun- culann. Memalik-i Osmaniyede (Os- manlı mülklerinde), cumhuriyet Tür- kiyesi'nde cirit attıkları düşünülün- ce... Hele hele Allah'ın cebinden pey- gamberin çalındığı günümüzde. Şimdi dönelim Nâzım Hikmet'e... "yazılarım oluz kırk diMe basdır Türki- yem'dc Türkçemle ya- sak" N.H. 1962 Türkiye'de Türkçesin- de yalnız şiirler ve yapıtlan yasaklan- mayla kalmayacak Nâzım'ın, yaşamına da yasak konu- lacaktı. Hem de 35 yıl. Ondan sonra kim öle, kim kala?.. Yaşammın en güzel. en verimli 17 yılını mapushanelerin kahn duvarlan içine gömdüler. Niçin? Suçu neydi Nâzım'ın? Adam öldürmemek mi, rüşvet ye- memek mi, ırza geçmcmck mi, \atan satmamak mı?.. Fincancı katırlan neden ürkmüştü boylesine? Rivayete (söylence) göre suçunun en büyüğü askeri, üstlerine karşı kış- kırtmaktı. Asıl neden ise Nâzım'ın nasıl bir şa- ir olduğunun irdelenmesindc yatıyor- du. Aklıyla, yüreğiyle. yeteneğiyle kim- lere karşı, kımlerden yanaydı Nâzım? Niçin Bolu Beyi'nden yana değildi de, Köroğlu'ndan yanaydı? Neden Pir Sultandan yanaydı, Hı- zır Paşa'ya karşıydı? Sermayeye karşı çıkıp emekten ya- na tavır koymanın anlamı neydi? Yapıtlanyla kimlerin kovanına ço- mak sokuyordu? Kısaca, bir kaşık suda boğmak iste- dikleri Nâzım Hikmet'in suçu nasıl bir ozan olduğunun betimlenmesinde yatıyordu: • Nâzım Hikmet, Kurtuluş savaşlannın, bağımsızhk- lann, sosyalizmin. insan haklannın ödünsüz ozanı... Ve Türk dilinin mi- man; Mimar Sinan'ı... fyi ya, ne var bunda, bunun neresi saçT 1 denebilir. Türkiye'de. Mustafa Kemal'in ön- cülüğünde emperyalizme karşı dün- yanın ilk bağımsızlık savaşlanndan biri verilmedi mi? Osmanlı devletinin ceberut düzeni yıkılıp, insan haklan- na dayalı Türkiye Cumhuriyeti ku- rulmadı mı? Ardından bir dizi devrim başlatılmadı mı? Uyduruk Osmanlıca atılıp dilimizi yabana dillerden arın- dırma çalışmalan başlatılmadı mı? Başlatıldı, ama henüz sonuçlanma- dı.. İşgalcilerin işbirlikçisi saray yıkıl- masına yıkıldı. Ya kurumlan, ku- rumlanna sinen karşı devrimci dü- şünce- devlet içinde gizli devlettir. Nazım ve yandaşlan ise bunlann yu- valandıklan inlere kalemleriyle savaş açtnışlardır. Kapıdan kovulan işgal- cilerin yeni bir sömürgecilik yönte- miyle bacadan girmemeleri için hal- kın, özellikle emekçilerin örgütlenme- si ve bilinçlenmesi gerektiğine ınan- A Y 0 \\ M t R "söz olsam çağırsam haklıya doğrıtyagüzele söz olsam soylesem sevdamı yumuşacık"N.H. 1962 Topraktan ve ateştendoğan ozan Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk! Güneşi emziriyor çocuklanmıza kanmız, toprak kokuyor bakır sakallanmız! Neş'emiz sıcak kan kadar sıcak'. Ana ve baba tarafından Nâzım, Doğu'yla Batı'nın bir sentezi gibidir. Daha küçük yaşta bu iki kültürden esinlenmeye ve beslenmeye başlamıştır. Evde Batı müziği, Doğu müziği; Fransızca, Almanca. Farsça, Arapça, Osmanlıca... Resim, minyatür, Karagöz, tiyatro iç içe. ustafa Kemal { 'Kuvay-ı Milliye' bayrağını açmış, tüm yurtseverleri Anadolu'ya. Ankara'ya çağınyor. Ve hemen bu çağrıya uyan Nâzım, gizli yollardan Ankara'ya ulaşıyor. Ciğerlerinden hasta olduğu için cepheye gönderilmiyor Nazım. Yol ve yöntem arkadaşı Va'la Nurettin'le Yaşammın en >erimli 17 yılını mapushaneierın kaiın dmarları arasında Rn i,1 <r İQ h i m t n l a AÖmtmcn oprirpn Nâ7.m'ın sıırıı nPiHİ? AHam nM.irmempk mi.riisvptvpmenM>k mi Ö O 1 U Q a O l r OKUia Ogretmen ş y p geçiren Nâzım'ın suçu neydi? Adam öldürmemek mi, rüşvet yememek mi, ırza geçmemek mi, vatan satmamak mı?.. olarak atanıyor. BİRAIİI 'ZIRLAMAK' Nâzım'ın kızkardeşi Samiye, bu anıyı şöyle anlatıyor: "Sanıyorum 1917 yılıydı. Ağabeyim, elinde bir dergi, sevinçle odaya girdi. Dergj- yi babama u/attı: - Hem şiirimi basmışlar hem de övgü yazmışlar; oku babacığım, dedi. Babam şiiri okudu. Gülümsihordu. Hoşlanmtş olma- lıydı. Ne söyleyecek diye, biz de babama bakmaktaydık. - Bak Nâzım. dedi babam. Sana Nasrettin Hocadan bir fıkra anlatayım: Hoca^ birinden borç para almış. Za- manı gelince ödeyecek. Odeyememiş. Alacaklı kadıya başvurmuş. Hoca'nın evine haciz memurlan gelmiş. Ev- de ne var ne yok başlamışlar yazmaya. Kap-kacak, yor- gan-döşek, ne varsa. Başka bir şeyin var mı yazacak?" demişler Hoca'ya. Hoca da: "Tamam, demiş, ben faki- rin neyi varsa ortada. Hepsini de yazdınız.' Tam o sırada ahırdan merkep anırmaz mı? Hacizdler: 'Hoca, demişler. hani bu anıranı yazdır- madınız ya?' Hoca ahıra doğru başını uzatarak: - Zırla eşek. demiş. senin adın da devlet defterine geç- ti... Babamın anlattığı bu fıkra, ağabeyimin yaşamında sür- dü. Hatta ölümünden sonra da." {Nâzım, 1970, Sf. 152-153. A.Aydemir). makta bu nedenle \ar güçleriyle çalı- şmaktadırlar. Kapitalist ülkelerin sömürgeci iktidarlan 1933'lerde azgınlaşa- rak süren ekonomik krizin mide bulantısı- ndan kurtulabilmek için yeni bir paylaşım planîaması yapmak- tadırlar. Bu işin başını Almanya'da Hitler, İtalya"da Musso- lini çekmektedir sermayenin vahşi. acımasız gücü faşizm ve Nazizim adı- na. Önlerine çıkanlan gözlerinin yaşı- na bakmadan ezip geçeceklerdir. Kuşkusuz her ülkede bunlann açık. gizli yandaşlan vardır. "Onlar ümidin düşmanıdtr, sevgilim, akar suyuıt, meyve çağındaki ağacın, serpiSp geüşen hayatın düşmaru." Peki, Nâam'ı bilimsel sosyalist ol- maya zorlayan olgular nelerdir? Bu aşamaya nasıl gelmiştir? Bu bilince nasıl ulaşmıştır?.. Yıl 1920. İstanbul işgal altında. Nânm, Bahriye Okulu son sınıfın- da; stajyer güverte subayı. Sağlığı bo- zuk. Ciğerleri su toplamış. hasta. Doktor gözetiminde yorgan-döşek yatıyor. İşgal altındaki İstanbul kan ağlı- yor! Kederle gelen akşamlar. şehrin bağnna saplanan bir bıçak acısıyla çı- kıyor sabahlara. Şehrin sokaklannda İngilizce. İtal- yanca. Rumca, Fransızca bilmem nece konuşmalar. Defolup gideceğe benzemiyorlar. Kızlar, kadınlar. çocuklar. kapalı kapılar ardında suspus. Sövlentiler yayılıyor peş peşe: "Sıra sıra darağaç- İarı kurulacakmış İstanbul sokakları- na. İşgalcilere karşı koyanlar bir flama gibi asılıp direğin ucuna. sallandınla- eaklarmış. Zırhlılar topa tutacaklar- mış İstanbul'u. Yakacaklarmtş İstan- bul'u." Birzamanlann Kaf Dağı'ndaki dev gibi heybetli görünen Saray' şimdi içine kapanmış bir sümüklü böcek. Haksızlık. ışkence. hayasızlık, da- lavere. yüzsüzlük: işgalci güçlerin ve işbirlikçilerinin yüzlerinde ölülerin ır- zına geçen iğrenç ve dişlek bir ağız gibi sıntıyor. Kurtuluş Anadolu'da. umut Ana- dolu'da... Mustafa Kemal 'Kuvay-ı Milliye' bayrağmı açmış. tüm yurtseverleri Anadolu'ya, Ankara'ya çağınyor. Ve hemen bu çağnya uyan Nâzım, gizli yollardan Ankara'ya ulaşıyor. Ciğerlerinden hasta olduğu için cepheye gönderilmiyor Nâzım. Yol ve yöntem arkadaşı Va'la Nurettin'le Boîu'da bir okula öğretmen olarak atanıyor. Nâzım, böylece Anadolu insanın kendi kaderine terk edilişini yakından görecek. onlarla iç içe olacak. acılan- nı. açhklannı paylaşacak: bilerek bil- me\erek. din adına; padişah halife adına işgalcileri savunan işbirlikçiler- le çatışacak. zulmün. sömürünün yer- lisinden de yabancısından da nefret edecektir. Ziya adında bir yurtsever hakimın vardımıyla yobazlann ve çı- kar gruplannın ölümcül tuzağına düşmekten kurtulacak. i>i yürekli yoksul insanlann çilelerini vüreğinin derinliklerine gömerek Bolu'dan a>- nlacak: Sovyetler Birliğı'ne gidecek. Kutv Cniversitesi öğrencisi olacak. Sovyet devrimini gözlcmleyecek. ya- şayacak; Marks~ın kuramını özümle- yecek, Lenin'in uygulamalanndan esinlenerek Türkiye"ye dönecektir. 'Yıl 1924. Nâzım. gelenekçi Türk şiiri üstünde bir bomba gibi patlaya- caktır. Yeni bir ses. yeni bir biçim: yepye- ni kavramlar. yalm bir dil... "Bana bak ey avanak, etinden o zımbırtıyı bırak." Benim şürlerime ilham reren perimin omuzlarında açılan kanat; asma köprülerimin demir putrellerindedir. Benim anladtğım dil bakır, demir, lahta, kemik ve kiriş- lerle çahnan Beethoven'iıt sonatları... (...) Ey berti açık ağız dtnleyen adam.' Belki arkamdan bana bu kalbini haykırana "kaçık' diyen, adam! sen de eğer ötekiler gibi kazsan, bir mana koyamazsuı sözîerime bak barigözJerime; bunlar: Deti gözbebekleri gözbebekleri! Bakır bir tepsi üstüne demir bir tokmakla vuruyor gibidir Nâzım: (...) ey üç atb yaybsuun içinden sağır burunsuz kör köylülere Pierre Loti ahı çekip geçen ağzı gemli eH katemli efendiler! Tatlı maval dinlemekten gayrt usandık. Artık hepinizin kafasına şu daaaaaank desin: Köylünün toprağa hasreti var toprağın hasreti makinelerl Nâzım'ın dizeleri kızıllığını güneş- ten ve ateşten almış bilyalar gibi vın- layarak sağa-sola dağılıyor: Biz topraktan, ateşten, sudan, de- mirden doğduk! Güneşi emziriyor çocuklanmıza kanmız, toprak kokuyor bakır sakallanmız! Seş'emiz sıcak kan kadar sıcak .... Akın var Güneşe akın! Güneşi zaptedeceğiz Güneşin zaptı yakın! Nâzım, yirmi üç yaşındadır. Birdenbire ünlen- miştir. Basının odak noktasıdır. Yandaş- lanndan çok karşıtlan vardır. Bu erken gelen ünü erken öten horoz örneği susturacak- lardır. Nâzım'ın sık sık kullandığı iş- çi-köylü-emekçi-sosyalizm-sömürü- faşist gibi sözcüklerden tedirgindirler. Nâzım'ı susturmak için nasıl bir yol izleyeceklerini de bilemiyorlar. Tam bu sırada provokatör olarak kul- landıklan ve TKP içine soktuklan bazı kişilerin uydurmalanna dayana- rak Nâzım'ı ve arkadaşlannı gizli ör- güt kurmak ve üyesi olmaktan mah- kemeye veriyorlar. Gıyaben yargılanan Nâam'a 15 yıl ceza.. Nâzım. kendisine yakıştınlan bu cczanm haksızlığına. ağırlığma ınandığından teslım olmaz. Bırkaç gün orda burda gizlendikten sonra. bir kolayını bulup yurtdışına çıkar. Eksik kalan öğreniminı Sovyetler'de tamamlar. Türkiye'de mahkumlara af çıktığını öğrcnir. Yurda döner. Hopa vc Ankara cezaevinde kısa bir süre kaldıktan sonra salnerilir. Bu arada Nâzım peş peşe yapıtlar vermeye başlar. Yalnız şiirle yetin- mez, tiyatroya yönelir. Yepyeni bir içerikle yazdığı piyesler Muhsin Er- tuğrul'ca sahnelenir. Tiyaıronun ola- ğanüstü bir ilgiyle tıkabasa dolduğu- nu. alkışlann dışanlara taştığını gö- rcn veduyan çıkar çevreleri tiyatroya sansür koyarlar. "Ya öyle mi, alın size.." der gibi iki yılda dört kitap yayımldr Nâzım. Gökgürültüsüylc, şimşckkr çakarak gclen '835 Satır'. "Jokond ile Si-ya-u', 'Varan 3".'Bir Artı Bir, Eşittir Bir'le ortalığı tozu dumana katar. O duvar o duvarınız, vız geSr hize nz!~ Bizim kuvvetimizdeki htz, ne bir din adanumn dumanlı vaath'n- den, ne de bir hülyaıun gönlii yakışı- ndandır. O yalnız tarihin o durdurulmaz akıp- ndandtr. Sükun yok, hareket var bugün yarına çıkar, yartn bugünü yıkar ve bu durmadan akar akar... akar... SÜRECEK ANKARA...ANKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Masal Gezegeni Posta gelince sevinçle çarpar kalbim. Dostlardan, okurlardan gelen mektuplara dalarım. Kimi acıtır yüre- ğimi, diken türü sitemler, kimi okşar, yeni bir dansa çağı- rır gibi, uçurur, dalgalandırır beni. Küçük mutlulukların güzelliğini duyarım. Bu sabah Strasbourg'dan ve New York'tan mektuplar çıktı postadan. Piyanist Gülsin Onay, konseriyle ilgili eleştirileri, ayrıca yeni adresini yazıyor. Eleştiriler çok sevindirici. New York damgalı zarf da Profesör Nermin Abadan Unat ve Nilüfer Reddy'den geliyor. İki güzel kart, biri Matisse'den bir kadın. Menekşe rengi elbisesiyle mor bir kadın ve ane- monlar. Öteki Renoir'in 'Salmcak' adlı tablosunun kartı. 19 Mayıs'ta yazmışlar, bayramı kutluyorlar. Bizim kuşa- ğın geleneği bu. Gönül Kayra da ulusal bayramları kut- lar yalnız. Ben de bayram sevincini duyarım. Yaşamı- mız böyle değil mi, kimi günler bir kart, bir telefonla sevincimiz yeşerir birden, kimi zaman da bir sözcük ters ve kaba bir davranış dünyamızı karartır yeniden. Çirkin- liğe, duyarsızlığa alışmak kolay değil ama sevgiyi, say- gıyı duymayanlara anlatmak da hayli güç! Nilüfer Reddy ile Ankara Lisesi'nde başlıyor arkadaş- lığımız. Dil Tarih Fakültesi'nin de parlak bir öğrencisi, sonra New York'a gitti, nerdeyse elli yıldır orada, ama Ankara'da yaşar her zaman. Olayları izler, tepkisini, kuşkusunu yansıtır. Kadın yazarlarımızla ilgili çalışma- lan var. Şimdi yeni bir uğraş içinde, 18. yüzyıldan bu yana Türkiye'ye gelen, kitap yazan Ingiliz kadınları araş- tırıyor. Biri de Lady Montagne. Kütüphanelerde bilin- meyen kaynaklar buluyor Profesör Nermin Abadan Unat'ın deyimiyle bizim toplumda sözsel kültür var, oy- sa Batı, yazılı kültürle gerçek yüzüyle aktarıyor geçmişi. Lady Montagne de öncü bir feministmiş meğer! Ingiliz kadınları Istanbul'un güzelliğini masal türü anlatıyor ki- taplarında, ressamlar da öyle değil mi? Bir de şimdi görsünler, deniz de kalmadı, mavi de ağaç da yeşil de! Fennur Söaen in yazısını okuyuncakararverdim, İMÇ bloklarına gidip açıkhava sergisini gezeceğim önümüz- deki günlerde Belli olmaz, o sergiyi oluşturan güzel yapıtlar da kaybolabilir bir gün. Başkent Ankara'nın bir açıkhava sergisini yitiriyoruz nerdeyse! Cumhuriyetimi- zin kuruluş yıllarında başkentimize gelen yabancılar şimdi tanıyabilir mi acaba? Çarpık kentleşmeye, beton- laşmaya nasıl şaşırır, çağdaş bir başkent özleminin yozlaşmasına ne yorum yaparlar kimbilir. Bu köşede savundum, vurguladım her zaman. Değer yargıları hızla değişince her şey altüst oldu ülkemizde. Tersine bir kül- tür devrımi yaşandı. Çirkinlikler üredı her alanda. Ancak bu çirkinliklere karşın bir direniş de var, sağlıklı birdire- niş. Çağdışılığa karşı çağdaş çaba gösteriyor, güzellik- ler üretiyorlar. Başkentliler de içten destekliyor bu çabaları. Şimdi daha güçlü bır çaba gerekiyor bence. Önceki yazılarımda da belirttim, her zaman yazacağım, anakentin yeni yerel yöneticileri Altınpark taki heykelle- ri kaldırmış bulunuyor! Azade Köker ile Mehmet Ak- soy'un yapıtlan yok artık! Sanat yapıtlarına saygı duy- mak, korumak, özen göstermek belli bir kültür düzeyi ister kuşkusuz, herkesten beklenemez, ama Mehmet Aksoy ve Azade Köker'in heykelleri başkentin yaşamın- da yer alan yapıtlar değil mi? Onları kaldırmak ya da Mehmet Aksoy'un yapıtında olduğu gibi kimi bölürnleri çıkartmak saygısızlığın da ötesinde bir olay değil mi? Kaç gündür bildiriler yayımlanıyor, başta SÂNART, mi- marlar, Plastik Sanatlar Derneği olayatepkilerini belirti- yor, ama bunlar kamuoyuna yansımıyor yeteri kadar. Siyasal olaylardan yer ve vakit kalmıyor galiba! Ne gü- zel yazmış sevgili HalH Çelenk. Ekmekten de gülden de vazgeçemiyor insan! Çağdaş bir başkent de yalnız alt- yapısıyla, stadyumlarla değil, çevresiyle, sanat yapıtla- nyla sanatsal ve bilimsel kurumlarıyla oluşur. SHP'li yerel yöneticiler böyle bir başkent oluşturmak için çaba gösterdi. Seçimi yitirince her şey değişiyor! Ama değiş- memesine de çaba gösterilmeli. SHP'li yerel yöneticile- rin çalıştığı ilçelerin bu konuya bir an önce eğilmesi gerekir bence. Kültür Bakanlığı'nın belli duyarlılığı gös- termesi, bu sanat yapıtlarına sahip çıkması gerekir. RP- li Başkan'ın kaldırdığı heykeller müzelere ya da bakanlı- ğa bağlı kuruluşlara konabilir. Ama önce nerede olduk- larını bulmak gerekiyor. Ben hukukçu değilim, ama olayın hukuksal bir boyutu da yok mu acaba? Altınpark'ta Mehmet Aksoy'un yapıtı önünde,anı res- mi çektiren genç okurlarıma selam! O fotoğrafları iyi saklasınlar, çocuklarma gösterirler bir gün. Böyle park- larımız, böyle heykellerimiz vardı, bir gün yeri boş kaldı; diye masal türü anlatırlar. Masal okumayı sever misiniz? iş Bankası Sanat Gale- risi Danışmanı Zerrin Polat'ın bir masal kitabı yayımlan- dı son günlerde: Masal Gezegeni. Paul Valery'nin bir yazısıyla başlıyor, "Bana masallanmı geri verin" diyor ünlü Fransız ozan. "Masal çocuğun dünyasını renklen- dirjr, hayal gücünü geliştirir" diyor. Bir başkent ya da istanbul masalı çocuklarımızın hayal gücünü nasıl geliş- tirecek acaba? Olumlu mu, olumsuz mu? Bence masal- larını geri isteyecekler. Masal Gezegeni'ni okumanızı dilerim. llginç bir ma- sal. Siyasal masalların çıkmazını aşmak için güzel bir solukveriyor. BULMACA 1 2 3 4SOLDAN SAĞA: 1/ Hz. Muhammed'in Hz. Ali'ye armağan ettiği ucu iki çatallı kılıç. 2/ Oy- lumlu... Kuruyunca çat- layan toprak. 3/ Birçok bitkiyle özel koku veril- miş tatlı bir şarap... De- mirin simgesi. 4/ Parola... Bir haber ajansının sim- gesi... Bir şeyin yere ba- kan yanı. 5/ Osmanlılar ile Memluklar arasında 1517"de yapılan savaş. 6/ Sanayi... Kripton elemen- tınin simgesi. 7/ Peru'nun para bi- rimi... Ucu yanık odun. 8/ Bir bağlaç... Uzay havacılığında tep- kili bir motorla çalışan araç. 9/ Bir nota... Mürekkepbahğından elde edilen koyu siyah boyaya ve bu boyayla yapılan resme verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ege ve Akdeniz bölgelerinin kı- raç yerlerinde yetişen ve katırkuy- nığu adı da verilen zehirli ağaçcık. 2/ Ürenin kanda birikmesi sonucu ortaya çıkan hastalık... Afrika'da bir ırmak. 3/ Kaynağı mitolo- jik çağlara dayanan kirişli bir çalgı... Bir meyve. 4/ Öğretim ve eğitim sistemi. 5/ Amerika'nın tropikal bölgelerinde yaşayan büyük sürüngen... Bir sayının üzerine yazılan ve kaçıncı kuvve- te yükseltildiğini gösteren sayı. 6/ Engel... Cılız, zayıf. 7/ Güzel sanat... Bir zaman birimi... Sipersiz şapka. 8/ Dıştan gelen bir uyanm sonucu doğan ve iç tepkilere yol açan iştenç dışı sinir et- kinliği. 9/ Kesintilerden sonra kalan miktar... İkiyüzlülük. Ç0KKAPILI0DA Asım Bezirci 3. bası 40.000 (KDV içinde) Çağdttf Yaymları Tûrkocağı Cad.39-41 Cağaloğlu-İstanhul
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear