25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 MAYIS1994 PAZARTESİ 10 DIZIYAZI T-X ür ürkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, amacına doğru ilerlerken içteki düşmanlar da son kozlannı oynuyorlardı. Özellikle Üçüncü ve Onbeşinci Kolordu'nun büyük bir ti- tizlikJe izleyerek sonuca erdirdiği Pon- tus sorununu, günümüz Türkiyesi'nin güneydoğusunda yapılmak istenenler- le ilgi kurarak. Atatûrk'ten dinleyelim: ''1840 yıhndan beri, Anadolu'nun Karadeniz bölgesinde eski Yunanlılığın diriltilmesi için çalışan bir Rum toplulu- ğu vardı. (...) Rahip Klematyos adında biri, ilk Pontus toplantı ocağını İne- bolu'da kurmuştu. Bu örgüt üyeleri, za- man zaman. havdut çeteleri kuıarak çahşıyorlardı. (...) Daha sonra Birinci Dünya Savaşı sırasında dışarıdan gön- derilip dağıtilan silah. cephane, bomba ve makJneli rüfeklerle, Samsun. Çar- şamba, Bafra'daki Rum köyleri sanki birer silah deposu durumuna gelmişti. (•••) Ayrıca Merzifon Amerikan kunım- lannca eğitilip yetiştirilen bu bölgedeki Rum topluluğu bağımsız bir 'Pontus devletf kunnak isteğine kapıldı. Bu amaçla dağlara çekildiler. (...) Kiini yabancı hükümetler, Pontus devleti kurulmasına yardım edecekleri- ne söz verdiler ve Samsun dolaylarında- ki Rumların sayısını arttırmak için de Rusya'daki Rum ve Ermenileri Ba- tum'da topladılar. Bunları silahlarla donatarak, kıy ılarımıza çıkarmay a başladüar. Kıyılanmıza çıkan bu çeteler, 'Göç- menleri Besleme' adı altında, yabancı hükümetlerce yedirilip gjydiriİiyordu. Kızdhaç kurullan arasmda gelen su- baylann da çetecileri askerlik yönün- den eğitip, gelecektekj Pontus devleri- nin, Trabzon'da temelini atmakla gö- revlendirildikleri anlaşılıyordu. (...) Pontusçular, 1920 ydı sonlanna doğ- ru iyice ortaya çıktılar. Pontus cetecile- rinin işi gücii. Miislüman kövlerini yak- mak, Müslüman halka karşı akla sığmaz ağır suçlar işlemek, kan dök- mek, kısaca cinayetti. (...) Merkezi Sıvas'ta bulunan Üçüncü Kolordu, biiriJn çabasını, türlü bölgeler- de gözüken çeteleri izleyip tepeleme işi- ne özgüledi. Trabzon bölgesinde dola- şan öbür çeteleri de Onbeşinci Kolordu izleyip yok etti." Soylev'in akışını izlemeyi sürdürür- sek, şimdi bakışlanmızı Meclis'e çevir- mek gerekir. Bu sırada Meclis'te neler olup bittiğini Atatürk bize şöyle anla- tacaktır: "Meclis'teki kimi arkadaşlar, Sa- karva Savaşı'ndan sonra ayiar gectiği halde ordunun niçin saldırıya geçmedi- ğini soruyorlar; karsıcıiların (muhalefe- tin) başında bulunanlar da yeni bir pro- paganda yayarak 'Bu gidiş nereye? Bizi kim, nereye süriiklüyorT diyorlardı. (...) Bu propaganda, Medis'ten ordu bir- liklerine dek yaydırıldı. 4 Mart 1922 günü, Meclis'te gizli oturumda kimi açıklamalarda ve ricalarda bulundum: Hazırhğımızı iyice tamamlamak için biraz daha zaman gerekir dedim. (...) Daha sonra da şunları söyledim: Os- manlılar. bize. içinde diişman bulunan bu yurdu miras bıraktılar. Bu son yurt parçasını kurtarırken olsun, tutkuiarı- mızı, duy gularımızı bir y ana bırakıp dü- şünceli olalım." E\ct, Aiatürk'ün pek güzel ifade et- tığı, "tutkuları, duygulan bir yana bıra- kıp düşünceli olmak". artık ülkemızin içinde bulunduğu bugünkü koşullar- da. kayıp giden zaman karşısında 'sos- yal demokrat liderler' için de gecerli de- ğil midir?.. Atatürk'ün görüşlerini dinlemeyi sürdürelim: "Tutkulanıun, duygularının esiri olan, (...) kaynağı dışanda bulunan öğütlere uyan, (...) y anlış görüşlü. y anlış anlayışlı kişiler yüzünden Türkiye her yiizyıl, her gün, her saat biraz daha geri- letniş. biraz daha çökmüştür. (...) Türkiye'yi, böyle yanlış yollara sü- rükleyeıilerin elinden kurtarmak gere- kir. Bunun için bulunmuş bir gerçek vardır, ona uyacagız. O gerçek şudun Türkiye'nin düşünen kafalannı büsbü- tün yeni, çağdaş bir inançla donat- () Bu değişimin, bu gelişimin başanya ulaşmaması için, karşı devrimcıler de bir süreç içinde hazırladıklan program gereği, kimi düşünen kafalan şeriat inancı ile donattılar. Bu inançla dolan kafalann sayısı arttıkça Atatürk'ün deyişi ile iç cephe'nin çökmesi başlar. Atatürk iki tür cephe ortaya koyar: "Dış ve iç cephe." Dış cepheyi. genel- de. düşman karşısındaki silahlı güçler olarak ele alır ve bu cephenin sarsılabi- lir, değişebilir. bozguna uğrayabilir ol- duğunu. ama bu durumun hiçbir za- man bir ülkeyi. bir ulusu yok edeme- yeceğini belirtir. İç cephe için söyledik- lerini kendisinden dinleyelim: "Önemli olan, ülkeyi temelinden y> kan, iç cephenin çökmesidir. Bu gerçeği bizden daha çok bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca ça- Iışmtşlar *e çalışmaktadırlar. Bugiine dek başarı da sağlamışiardır. Gerçekte, 'kaleyi içinden almak', dışından zorla- maktan, çok kolaydır. Bu amaçla içi- mize dek sokulabilen arabozucu mik- roplann, ajanlarm bulunduğunu ileri sürmek yersiz değildir." Atatürk'ün bu yorumu, daha doğ- rusu bu uyanyı. Başkomutanlık süre- sinin yenilenmesi sırasında kimi Mec- lis üyelerinin karşı koyuşlannı anlat- Ne içteki ve dıştaki düşmanlann çabalan, ne de yokluklar büyük yürüyüşü engelliyor Olüm-kalım savaşındason perde... M ER I Ç V E L İ D E D E O Ğ L U POLTnKA VE OTESI A. tatürk anlatıyor: Meclis'teki kimi arkadaşlar, Sakarya Savaşı'ndan sonra aylargeçtiği halde ordunun niçin saldınya geçmediğini soruyorlar; muhalefetin başında bulunanlar da yeni bir propaganda yayarak 'Bugidiş nereye? Bizi kim, nereye sürüklüyor?' diyorlar. \S Başkumandan ile Garp Cephesi Kumandanı, Büyük Taamız öncesi Ilgın'da. madan önce yapması çok anlamlıdır. Çünkü. Başkomutanlık Yasası'nın üç aylık sürcsi bitince. sürenin heruzatılı- şında muhaliflerin acımasız eleştirile- riyle karşılaşılıyordu. Özellikle sürenin üçüncü kez uzatılışı önemli bir olay ol- du. Şimdi bu konuda Meclis'te olanlan ve direnenlere Atatürk'ün verdiği ya- nıtlann bazılannı kendindendu\dlım: "Meclis'te 5 Mayıs 1922 günü Baş- komutanlık süresinin uzatılması söz ko- nusu olmuş. Ben, rahatsızlığım dola- yısıvla Meclis'te bulunamamıştun. Ak- şam konutuma gelen Bakanlar Kurulu Başkam Fethi Bey ve üyeleri durumu şöyle anlattılar: Meclis'te muhalifler benim Başkomutanlıkta kaunamı Lstc- mhorlarmış, iş oya konulmuş. gereken çoğunluk sağlanamamış; yani Başko- mutanlık y asasının süresinin uzatılması kabul edilmemiş. Bakanlar Kurulu üye- leri, Meclis'in bu tutumu karşısında kendilerinin de görevde kalmalarının bir yararı olmayacağuıı ileri sürerek, çekilmeye kalkıştılar. Ordu. Meclis'in oyu belli olduğu da- kikadan başlayarak komutasız kalmış- tı. Genelkurmay Başkam ve Bakanlar Kurulu da çekilecek olursa ülkenin yö- netiminde ağır bir bunalımın doğması kaçınılmaz olurdu. Kendilerinden yirmi dört saat daha beklemelerini rica erri/n. Şimdi sizlere Meclis'te ertesi gün ya- pdan gizli oturumda söylediklerimi özetleraekle yetineceğim. Şöyle başla- dım: Erzurum Milletvekili Salih Efendi, benim, Meclis'in hakkını zorla aldığımı sövleverek: 'Açık hakkımızı vermeyiz' diyc \aygara koparmış. Baylar, açık konuşacağım, beni ba- ğışlavuıız. (...) Meclis'in kurulması ve bu Meclis'in memleket yazgısını elin- de tutacak bir nitelik kazanması için bütün yaşamımı, varlığunı ve onurumu tehlikelere attım. Demek ki, bu benim eserimdir; ben, eserimi alçaltmakla de- ğil, yüceltmekle görevliyim. (...) Dola- yısıyla Salih Efendi'nin kullandığı 'Meclis'in hakkını zorla almak' sözünü olduğu gibi Salih Efendi'y e iade ederim. Böyle bir şey söz konusu değildir ve ola- maz. (...) Öte yandan Afyonkarahisar Millet- vekili Mehmet Şükrü Bey, gizli oru- smanlılar, bize, içinde düşman bulunan bu yurdu miras bıraktılar. Bu son yurt parçasını kurtanrken olsun, tutkulanmızı, duygulanmızı bir yana bırakıp düşünceli olalım. rumlarla gerçeğin ulustan gizlenmek is- tendiğini, 'güldürü oynandığmı' söyle- miş. Ülkenin, devletin bazı kararlarını «aktinden önce, açık oturumda konuş- mak, herkese duy urmak dünyanın nere- sindc göriilmüştür? (...) (Ayrıca) Mehmet Şükrü Efendi bilsin ki, onun dediği gibi güldürü oynamıvo- ruz. Biz buray a güidürü oy natmak için toplanmadık. Baylar, güldürü oynayan ve oynatan Şükrü Efendi'nin kendisidir. .Ama şuna inansuı ki, biz o güldürüye kapılmay acağız. Baylar, Hüseyin Avni Bey (Erzurum Miüetvekili), Başkomutanlık yasasına karşı konuşurken birtakım sözler söyle- miş. Yüce Meclis'e, 'Bu tutumla ulusu küçük düşüreceksiniz' demiş. Lyuşuk- lar" sözünü kullanmış. 'Gorevler kişile- re bağlı değildir; kişiler yoktur, ulus vardır" yollu kurallar ileri sürmüş. Gerçi, temel olan ulustur, toplumdur. Onun da genel istenci (iradesi) Meclis'- te belirir. Bu, her yerde böy ledir. Ama, bireyler de vardır. Meclis, yurt ve detlet işlerini bireylerle. kisilerle yürütmekfe- dir. Her devletin işlerini yöneten kişi ve Yurdun düşmandan kurtulması için genç kızlar. kadınlar, nineler cephane yapıyor, mermi dolduruyorlardj... kişiler gözlerimizin önündedir. Gerçeği, anlamsız kuramlarla yadsımanın yeri yoktur. (...) Sonunda Meclis'in oyu şu yolda be- lirdi: 11 ret ve 15 çekimsere karşı 177 oyla Başkomutanlık y asasının süresi uzatıldı." Genel amaa saptıracak doğrultuda yapılan muhalefetin karşısında Ata- türk'ün kendine ve ulusuna olan güve- ninin bir an bile sarsılmadığını gör- dük. Türk ulusu için tam ölüm-kalım noktasında, yoğun kararlann alınıp bunlann bir dakika bile geciktirilme- den yürürlüğe konulması gereken günlerde muhalefetin sergilediği bu tablo elbette tarihte yerini aldı. Gazi Mustafa Kemal her türlü iç ve dış engele karşın "tarihsel yürüyüşü"- nü sürdürmeliydi. Ö>le de yaptı. Şimdi yine onu dinlemeye devam edelim: "Artdv ordumuz eksiklerini tamam- lamak üzereydi. Ben, daha 1922 Hazi- ran ortalarında saldırıya karar vermiş- tim. Bu karanmı Cephe Komutam tsmet Paşa ile Genelkurmay Başkam Fevzi Paşa ve Milli Savunma Bakanı Kazım (Özalp)Paşa biliyorlardı. 28 temmuz günü öğleden sonra y aptı- rılan bir futbol maçını i/lerneleri nedeni ileri sürülerek, ordu komutaniarı Akşe- hir'e çağnldı. 28-29 temmuz gecesi ko- mutanlarla genel saldırı üzerinde görüş- tüm ve Ankara'ya döndüm. Ağustos ayının ortalarında tekrar Ankara'dan ayrıldım. Aynlışımı belirü birkaç kişiden başka bütün Ankara'dan gizledim. Ayrılacağunı bilenler, burada unişim gibi davranacaklardı. Benim, Çankaya'da çay şöleni verdiğimi de ga- zetelerİe yayırnlayacaklardı. (...) Bir gece otomobille Tuz Gözü üzerinden Konya'y a gittim. 20 Ağustos 1922 günü öğleden sonra Batı Cephesi Karargahı'nda buiunu- yordum. Kısa bir görüşmeden sonra 26 ağustos sabahı düşmana saldırma buy- ruğunu \erdinı. (...) Aynı sabah Koca- tepe'de bulunuyorduk. Sabah saat 5. 30'da topçu ateşimizle saldırı başladı. (...) Yenilen düşman ordusunun büyük kuvvetlerini 30 ağustosa değin çevirdik. (...) 30 ağustosta y aptığımız savaş so- nunda -ki buna 'Başkomutan Sa>aşı' adı veriuniştir- düşmanın ana kuvvetle- rini yok ettik ve tutsak kıldık. Düşman ordusunun başkomutanlığını y apan Ge- neral Trikopis de tutsaklar arasınday- dı. (...) 31 Ağustos 1922 günü ordulanmız, Izmir'e doğru yürüyorlardı." Evet. bilindiği gibi bu yürüyüş 9 Ev- lül 1922'de İzmir'de sona erecektir. Ama bu sonucu bir kez de Atatûrk'ten duyalım: "Eylül ayının ilk günlerinde gelen bir tel yazısında, İzmir'deki İtilaf Devletle- ri konsoloslanna benimle görüşmelerde bulunmak yetkisinin verildiği bildirili- yor > e hangi gün ve nerede buluşabilece- ğim soruluyordu. Buna \erdiğim yanıt- ta, 9 Eylül 1922'de Kemalpaşa'da görü- şebileceğimizi bildirmiştim. Gerçekten dediğim günde ben Kemalpaşa'da bu- lundum. ama görüşmeyi isteyenler ora- da değildi. Çünkü ordularunız İzmir nhtımında ilk >erdiğim hedefe, Akde- niz'e ulaşmış bulunuyorlardı. (...) Her e>resi ile düşünülmüş, hazırlan- mış, yönetilmiş ve utku (zafer) ile so- nuçiandırılmış olan bu savaşlar (...) uiu bir anıttır. Bu sonucu yaratan bir ulusun çocuğu, bir ordunun Başkomutanı olduğum için, sevincim ve mutluluğum sonsuzdur." Evet, Atatürk coşku doludur, çünkü az sonra duyacağımız gibi, banş volu- nun kapısı açılmıştır: artık yürüyüş bu yoldadır. dinleyejim: "Ordularunız, İzmir ve Bursa'yı kur- tardıktan sonra Trakya'yı da Vunan ordusundan temizlemek için İstanbul ve Çanakkale'ye doğru yürürken. İtilaf Devietleri'nden bir nota geldi. Bu nota, önemli olarak, iki sonınu içeriyordu. Biri, savaşın durdurulmasıyla. öbürii konferans ve barışla ilgiüydi. Göriişmeler için Mudanya'da ya da İzmit'te bir toplantı yapüması öngörii- lüyordu. Yerdiğim yanıtta. Mudanya Konferansı'nı kabul ertiğimi bildirdim. Mudanya'da, İsmet Paşa'nm baş- kanlığı altında. İngiltere delegesi Gene- ral Harington (Harrington), Fransa de- legesi Gereral Şarpi (Charpy), İtalya delegesi General Monbelli'nin katıldık- ları konferans toplandı. Bir hafta süren tartışmalı görüşmelerden sonra İsmet Paşa, 11 Ekim 1922'de 'Mudanya Ateşkes Anlaşması'nı imzaladı. Böy le- ce Trakya anayurda katıldı." SÜRECEK tLANENTEBLtGAT KAMBtYO SENETLERİ ÜZERÎNE HACİZ YOLU İLE YAPILACAK TAKİPLERDE ÖDEME EMRİ VE 103 TEBLİĞİ (İİY. 103. mad. gereğince) 1993 3034 Alacakb: Demirciler Otomoü\ Paz. Tic. San. KoU. Şti. Vek. Av. Dilek Taşçı. Av. Erdoğan Taşçı, Çakar Işhanı Kat 2 No 16 Çorlu Borçlu: Mehmet Şahın, Mandıraca Cad. No: 39 Çorlu Borç miktan: 7.365.CXX) TL ve masraflan Yukarıda adresi yazılı borçlunun adresi meçhule gıttığınden ode- meemrininve Çorlu Asliye Hukuk Hakimlığı'nın 13.12 1993tanhve T.C. ÇORLU İCRA VE İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ 1993,314 esas, 1993 202 karar sayılı ihtiyati haciz karan gereğince 13.12.1993 tarihinde borçlu gıyabında toplam 10.370.000 TL bedelle dûkkan mallan ıhtiyaten haczedildiğinden İİY. 103. maddesi gere- ğince ılanen tebliğine karar verildi. Yukanda yaalı borç ve masraflan iş bu ödeme emnnin tebliği tari- hinden itibaren on beş gün ilavesi ile 25 gün içinde ödemeniz, takip dajanağı senet kambi>o senedı niteliğine haiz değilse, keza takip da- >anağı senet altındakı imza sıze ait olmadığı iddiasında iseniz 20 gün içinde açıkça bir dilekçe ile tetkik mercü hakımlığine bildirmenız, aksi takdırde kambiyo senedindeki imzanın sizden sadır olmuş sayılacağı. imzaruzı haksız yere inkar ederseniz senede dayanan takip konusu alacağın %10 oranında para cezasına mahkum edjleceğiniz. borçlu olmadığınız veya borcun itfa veya ımhal edıldığı veya alacağın zama- naşırruna uğradığı hakkında veya yetki itirazınız varsa bunu sebeplen ile birlikte 20 gün içinde tetkik mercıı hakımliğıne bir dilekçe ile bıldi- rerek tetkik mercünden itirazınızın kabulüne dair bir karar getirmedi- ğiniz takdirde cebri icraya devam olunacağı, itiraz edilmediği ve borç ödenmediği takdirde 25 gün içjnde 74. raadde gereğince mal beyanın- da bulunmanız. bulunmazsanız hapis ile tazyik olunacağınız. hiç mal beyanında bulunmaz \ e\a hukıkate ay kın bevanda bulunursanız ha- pis ile cezalandınlacağınız ılanen ihtar olunur. 10.5.1994 Basm:48170 MEHMED KEMAL Hey Koca ArnavuL.. Ümit Sarıaslan, 'Görüntü ve Gerçek' adlı kitabında şair Celal Vardar'ı şöyle anlatıyor: "Yugoslavya'nın Presova kentinde doğan, doğduğu yerde durmayan; ga- hi gülen, gahi ağlayan; surülen, gurbetlere saplanan 'Acılı Kuşak'tan, 'ikiDal'\n şairi Celal Vardar." Celal, Niyazi'nin (Akıncıoğlu) arkadaşıydı, Numan Bayazrt da Celal'in; üçü birlikte dolaşırlardı. Niyazi, 1946'nın Ankarası'nda askerlik yapıyordu. Numan bir gazeteye bağlı, Celal de Tophane'de memurdu. Topha- ne dediğimiz, şimdiki Makine Kimya Kurumu'nun ana- sıydı. Daha önceieri Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında imâlat-ı Harbiye... Bir yandan cepheye silah, mühimmat gönderirmiş, bir yandan kırılan, bozulan silahları onarır- mış. İşte Celal burada çalışır. kendini de Tophaneli' sayardı. Niyazi, Celal'e de Numan'a da 'kançılarya' derdi, on- ları azıcık küçümseyerek... Kançılarya elçilikte küçük bir memur olacak... Celal'le Numan da Niyazi'nin küçük memurlan.. Fethi Giray ile ben Niyazi'ye Arnavut diye takılırdık; 'Hey koca Arnavut!' Koltukları kabarırdı. Araya bazen Suphi Taşhan da girerdi. Suphi, Bursa Lisesi'nden Ni- yazi'nin arkadaşı... Niyazi'nin lisede edebiyat hocası Nihal Adsız... Niyazi, biraz Nihal Adsız'ın etkisinde kalı- yor. Bunları hep Suphi biliyor. Biz "Hey gıdı koca Arna- vut!" diyoruz. ArnavutluğuTurancılığını engelledi. Celal'in piştov gibi Şimendifer marka bir cep saati var. Posta Caddesı'nde burma bıyıklı bir Arnavut şarapçı var. Celal'le hısım sayılır. Içerken parasız kaldım mı, Celal bu saati rehin koyar, biraz daha içeriz. Onuruna dokunduğu için Niyazi bu saatle içki içme pazarlığını görmemezlikten gelir, sırtını döner. Celal Vardar, Japon 'haykaylarına benzeyen birkaç dizelik şiirler yazardı. Gerçi böyle şiirleri ilk deneyen Orhan Veli'ydi. Celal'inkiler böyle şiirlere biçim olarak benzerdi, öz olarak değil. Onu yıllarca ayak üstünde tu- tan şiiri şu: "Suya dokunmazmış I Sabuna dokunmazmış l Pise bak!" Bu dizeler yıllarca söylendi durdu. Celal dendi mi hatı- ra "Suya dokunmazmış I Sabuna dokunmazmış" gelir- di. Daha sonra (bizim kalem gibi) şiirler yazdıysa da hep kısa dizeler şairi oldu. Buluştuğumuzda iki dizelik bir divan patlatırdı: "Bir hâb-ı gaflet içre hayal-i muhâlde Geçti nesimi subn gibi ömru nâzenin?" Dinleyenler mürekkep yalamış kişiler, bilirlerdi koca Baki'nin olduğunu... "Ha, koca Arnavut..." Yaşa bre Arnavut! 'ö/ça/c'şiirindeuzaktanyakındançaktırmadan kendini anlatır gibidir. "7bzu toprağı Rumeli'debırakılmış Suyu Ankara'nm Tophanesi'nde Tophane'nin Silah çark hanesinde verilmiş Sapına kadar şaır yazılmış Eskı bir bıçak idim.'' Ümit Sarıaslan'ın 'Gorüntü ve Gerçefr'ini okurken dü- şünüyorum da ölümünü de Ümit haber vermişti. Acı haberi aldık. Ankara'ya gidemedik. Babası Yahya Var- dar'ın (1893-1957) mezar taşına şöyle yazmışlar: "Gittikçe babama benziyorum Ölünce Tıpa-tıp." Ölüm nedir, bilincin yitirılmesi; acaba yitirilen bilinç gökte, bir yerlerde dolanıyor mu? Beden toprağa konu- yor, bilinç neden tepemizde dolanıyor? Bugün, Celal'i anmak ve düşünmek varmış. BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Polatlı yakınlannda, Frigya kralhğının baş- kenti olan antik kent. 2/ Nine ... Boksta rakibinin yumruklanyla çok sarsıl- mış. ama hâlâ ayakta durabilen boksör için kullanılan sözcük. 3/ Bir meslek sendikasınca ha- zırlanan ve piyasaya sü- j rülecek bir ürünün üre- tim koşullannı belirtmek 8 ûzere konan etiket ya da n özel marka... Tarih önce- sine dayanan efsane. 4/ Çevrebi- lim. 5/ Enerji... Atlas Okyanusu'- nda Portekiz'e ait takımada. 6/ Bir nota... Kesintilerden sonra kalan miktar... Nikelin simgesi. 7/ Ko- kusu hardala benzeyen zehirli bir savaş gazı. 8/ Halk edebiyatında uyağa verilen ad... Sıcak ve kuru bir rüzgâr. 9/ İnsan vücudunun dış yüzü... Konut kapılannda mente- şe ve kıhdın takıldığı düşey ko- numdaki kalın parça. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Alım, cazibe... Satrançta bir taş. 2/ En küçük izci kuruluşu... Eskiden "pastorai" anlamında kullanılan sözcük. 3/ Keman gi- bi omuza dayanarak çalınan yaylı çalgı... Yunan mitolojisinde kır tannsı. 4/ Düzenü olarak ekim yapılan arazi. 5/ Eskimolar'- ın buzdan yaptıklan kulübelerine verilen ad... Yiğit. 6/ Müstah- kem >er... Şaka. 7/ Eski Mısır'da, gücünü tannlardan alan bir yönetim örgütünün genel adı... Odalarda en önemli ve itibarh olan oturacak yer. 8/ İspanya'da bir kent... Bir soru sözü. 9/ "Zeki. yaman. becerikli" anlamında argo sözcük. ÖDEMİŞ1. ASLİYE HUKUK HÂKIMLİĞİ'NDEN DosyaNo: 1994 200 Davaa Ferhat Sanyer vekili tarafından mahkememize açılan kon- kordato davasında verilen karar gereğince: Aşağıda yazılı gün ve saatte konkordato komiseri ve taraflardan gerekli ızahat alınacağından konkordatonun tasdiki talebine itiraz edenler bulunduğu takdirde, delilleri ile birlikte 07.06.1994 günü saat 11.00'de mahkememizde yapılacak duruşmada bizzat hazır bulun- malan veya kendilerini bir vekille temsil ettirmelen ve itirazlannı bil- dırmeleri, aksi takdirde Ferhat Sanyer'e ait Sanyer Butik'in konkor- datosunun tasdikine karar verileceği hususu tebliğ yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 8727 GAZİANTEP3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ EsasNo: 1993 49 Davacı Mehmet Yıldız tarafından davalı Emine Dai aleyhıne mahkememizde açılmış bulunan tapu iptali ve tescil davasında aJınan ara karan uyannca: Yukanda esas numarası yazılı bulunan dava, 8.2.1994 tarihinde müracaata kalıruş olup, davacı 16.3.1994 tarihli dilekçe ile davasını yenilemiş olup, davalı Emıne Dai'nin 7.6.1994 tarihli duruşmada ha- zır bulunması veya kendismı kanuni bir temsilci ile temsil ettirmesi, aksi takdirde yargılamaya yokluğunda devam edilerek karar verile- ceS ilanen tebliğ olunur. Basm: 48238
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear