23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22MAYİS1994PAZAR 10 DIZIYAZI Yunan ordulanna karşı İnönü'de kazanılan zafer yeni bir başlangıçoldu LHusunyazgısı ME&İÇ V E L I Bu sonuç üzerine 8 Ocak 1921 günkü Meclis oturumu- nu Atatürk şöyle anlaür: "Artık herkes gerçeği gör- tnüş ve anlamıştı. Etem ve kar- deşjerine yumuşak davranı- Iması düşüncesinde bulunan- lar, bu kez onlan kötülemede pek coşkun idiler. Ben, konu- şurken 'Etem, Tevfik ve Reşit Beyler1 deyince bu türiü ko- nuşmama karşı çıkıklı. Yük- seten bir ses, 'Paşa Hazretleri, artık bey demeyiniz; hayın deyiniz!' uyarmasında bulun- du. Ben 'Etem ve Tevfîk hayı- nian diyeccğim; ama, daha Büyük Millet Meclisi iiyesi kimliğini taşıyan Reşit Bey için de bu sözii kullanrirak zo- rundayun. Yüce kurulunuza saygımdan bunu söyleyemem. İlkin Reşit Bey'in üyelikten çı- karılmasına oy vermenizi rica ederim" dedim. Başkan, 'Llusun ve yurdun yüksek çıkarlarına karşı silah kullanarak düşmanlarla işbir- liği yapan Manisa Milletvekili Reşit Bey'in miUetvekilliğin- den çıkarılmasını kabul buyu- ranlar el kaldırsın!" dedi. Elier kalktı, kabul olundu." Atatürk'ün Söylev'de en uzun anlattığı bir konudur bu. Korkunç ihaneti bütün aynntılanna dek yazıp tüm belgeleri ile bırlıkte tarihe geç- miştir. Öte yanda Çerkez Etem sorununun bitmesinin hemen ertesi günü. 6 Ocak 1921'de Yunan ordulan tüm cephelerde saldınya geçer. Bu saldınyı Eskişehir'de karşı- layan ordumuz 10 Ocak 1921'de Birinci Inönü, üç bu- çuk ay .sonra da 1 Nisan 1921'de İkinci Inönü Zafen'- ni kazanır. Ismet Paşa'nın komutasında elde edilen bu utkulan kutlayan telgraflar, Kurtuluş Savaşımızın en coş- kulu belgeleridlr. Şimdi Ata- türk'ün, ikinci Jnönü Savaşı'- ndan sonra İsmet Paşa'ya gönderdiği telgrafın kjsa bir bölümünü, kendi deyişiyle "o güniin izlenimlerini yeniden canlandırmak" içın kendisin- den dınlevehm. "tnönü Sav aş Meydanı'nda, Metristepe'de Batı Cephesi Komutanı ve Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa'ya, Bütün dünya tarihinde, sizin tnönü Meydan Savaşlan'nda yüklendiğiniz görev kadar ağır bir görev yüklenmiş komutan- lar pek azdır. (...) Siz orada yalrüz düşmanı değil, ulusun ters yazgtsını da yendiniz. İnönü'nün vanıtı ismet Paşa'nın yarutı ise şöyledir: "Kıyım ve zorbalık (zulüm ve istibdat) dünyasının en lu- yasıya saMırüarına karşı yalnız ve şaşkın kalan ulusu- muzun nesnel ve tinsel bütün yetenek ve güçlerini ruhundaki ateşle toplayan ve harekete ge- tiren Büyük .Vlillet Meclisi'nin Başkanı Mustafa Kemal Paşa. Yiğit erlerimiz ve subaylan- mız adına, erlerimizle avcı hatlarında omuz omuza vuru- şan tümen ve kolordu komu- tanları aduıa, övgü ve kutla- malarınıza büyük bir övünçle teşekkür ederim." Bu yenilgiden üç ay sonra Yunanhlar toparlanıp yine hücuma geçtiler. "Sakarya Savaşı" adını alan bu savaşın başlamasından önceki sorun- lan ve bunlann nasıl aşıüp za- ferin kazanıldığıru Söylev'den okurken bu olağanüstü ba- şanya şaşmamak elden gel- mez. Şimdi bunlan Atatürk'- ten duyahm: "tkinci tnönü Savaşı'ndan sonra genel seferberlik yapmış olan Yunan ordusu asker, tü- fek ve top sayısı bakımından bizim ordumuzdan önemli öl- çüde üstündü. (...) Biz benüz daha genel seferberlik yapa- mamıştık. Bunun sonucu ola- rak, özellikle tümenlerin, taşn tlan sağlayıp tamanılava- madığınıızdan hareket ola- nakları yoktu. (...) İşte bu ko- şullarda yapılan Yunan saldırısı karşsında, İsmet Pa- şa'ya genel olarak şu buyruğu vermiştim: Düşman ordusuyla aramızda büyük bir aralık bı- rakarak çekilmek gerekir ki, Mustafa Kemal'den İnönü'ye: Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Savaşlarfnda yüklendiğiniz görev kadar ağır bir görev yüklenmiş komutanlar pek azdır. Siz orada yalnız düşmanı değil, ulusun ters yazgısını da yendiniz. inönü'den Mustafa Kemal'e: Kıyım ve zorbalık dünyasının en kıyasıya saldınlanna karşı yalnız ve şaşkın kalan ulusumuzun nesnel ve tinsel bütün yetenek ve güçlerini ruhundaki ateşle toplayan ve harekete getiren Büyük Millet Meclisi'nin Başkanı Mustafa Kemal Paşa, yiğit erlerimiz ve subaylanmız adına, övgüve kutlamalannıza büyük bir övünçle teşekkür ederim. semer ve urganlardan yüzde kırkına, parası sonradan öden- mek üzere el koydum. 4 sayılı buyruğumla eldeki buğday, saman, un, arpa, fasul- ye, bulgur, nohut, mercimek, kasaplık hay vanlar, şeker, gaz, pirinç, sabun, yağ, tuz, zey- tinyağı, çay ve mumların da yüzde kırkına, parası sonra ödenmek üzere. el koydum." Bu ihtiyaçlar listesı elbette daha uzundun bütün bunlan bilmeden Atatürk'ün neleri, nasıl gerçekleştirdiğini an- layamayız, yapılanlann özü- nü kavramadan Atatürk ger- çeğine ulaşamayız. Şimdi, Mustafa Kemal'in yine günümüzde degeçerlilıği- nı koruyan kımı düşüncelerinj ve Sakarya Savaşı'nı kendin- den dınlevehm: "Başkomutanlık yasasının gereği bazı çalışmaları bitir- dikten sonra 12 Ağustos 1921 günü, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile birlikte Polatlı'- da Cephe Karargahı'na gittim. Savaşın en şiddetli safhaları yaşanıyordu. Kumandanlara şunu söyledim: 'Savunma hattı yokrur. Savunma alanı vardır. O alan bütün yurttur. Y urdun her kanş toprağı, yurttaşın kanıy la ıslanmadıkça düşmana bırakılamaz.' İşte ordumuzun ber bireyi, bu kurala göre en büyük özve- riyi gösterip düşman ordusunu saldırı gücünden y oksun bir du- ruma getirdi. (_.) 23 ağustos gününden 13 ey- lül gününe değin, 22 gün 22 gece aralıksız süren büyük ve kanlı Sakarya Savaşı yeni Türk devletinin tarihine, eşine pek az rastlanır büyük bir mey- dan savaşı örneği olarak yazüdı." Mareşal rütbesi Sakarya Savaşı'ndan sonra Meclis, Atatürk'e "Mareşal- lik" rütbesi ve "Gazi" sanını verdi. Atatürk, Söylev'de bu konu hakkındakı görüşlerini şöyle açıklar: "Başkomutan olarak göre- ordu içinde, savaşan bjr- orduyu derleyip toparlayıp güç- lendirebilelim. (...) Bunun en bü- yük sakıncası Meclis'ten gele- cek eleştiriydi. (...) Bu hemen görüldü. Özellikle muhalefettekiler karamsarlık dolu söylevlerle yaygaraya baş- ladılar 'Ordu nereye gidiyor? Ulus nereye götürülüyor? Bu gi- dişin elbette bir sonımlusu var- dır, o nerededir? Onu göremiyo- ruz!..' Bu kişilerin dolaylı olarak be- lirtmek istediklerinin ben oldu- ğum kuşku götürmezdi. En sonunda, Mersin Milletve- kili Selahattin Bey, kürsüden be- nim adımı söyleyerek, "Ordunun başına geçsüı' dedi. Bu öneriye katılanlar çoğaldı. Söz alıp kür- süye çıktım. Bana gösterdikleri güvene teşekkür ettikten sonra, Başkanlık katına şöy le bir öner- Ulusun tersyazgısının değişmesindeönemli rol oynayan iki insan, Mustafa Kemal ve İsmet Paşa, ? ^ Birinci tnönü zaferini izleyen günlerde birarada, gelecek günlere ilişkin değerlendirme yapıyorlar. u k l e n n arasuıda savaşa gırmek Bunlan sağlamak " --—-—-- -•—-~-~ -.•-^— ^ge verdim: Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığı'na Meclisin sayın üyelerinin ge- nel olarak beliren istek ve dilek- leri üzerine, Başkomutanlığı ka- bul ediyorum. Bu görevi, (...) Türkiye Büyük Millet Meclisi'- nin yetkilerini eylemli olarak kullanmak koşuluyla üzerime alıyorum. (...) Bu yetkinin üç ay gibi kısa bir süre ile sınırlandırıl- masını aynca diierim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal. Baylar, bu önergem, öneride bulunanlann gizli düşüncelerini açıga vurmalarına yol açtı. He- men karşı çıkışiar başladı. Bu kez, 'Başkomutanlık sanını ve- remeyiz. O, Büyük Millet Mec- lisi'nin özündedir. Başkomutan vekili denilmelidir' dediler. (...) Ben, görüşümde direndim. Görüşmeler sonunda bana Baş- komutanlık verilmesiyle ilgili yasa çıktı. Bunun ikinci maddc- sine göre benim vereceğim buy- ruklar yasa yerine geçecekti." Atatürk'ün Başkomutan- lığı'na karşı çıkanlar, onun bu sanı nasıl kullandığına tanık ol- duktan sonra, "belki haksız davrandıklarını anlamışlardır" diyemıyoruz, çünkü daha son- ra direnişlerini nasıl sürdürdük- lerini göreceğiz. Şimdi Başko- mutan Mustafa Kemal'in et- kinliklennin bazılannı Söylev'- den izleyelim: "Başkomutanlığı eylemli ola- rak üzerime aldıktan sonra (...) ordunun gücünün arttırılması, yiyeceğinin ve giyeceğinin sağ- lanması ile ilgili düzenlemeleri yaptım. uzere, 'ülusal Vergi Buyruğu' adı altı- nda yaptığun genel bildirimle- ri. bir savaşın kazanılması için ne denli küçük şeylerin bile dik- kate alınması gerektiğini anlata- bilmek amacıyla, (iki örneği) bilginize sunuyorum: 2 sayılı buynığuma göre yurt- ta her ev birer kat çamaşır, birer çift çorap ve çank hazırlayıp Ulusal Vergi Kurulu'na verecek- ri. 3 sayılı buyruğumla tüccar ve halk elinde bulunan çamaşırlık bez, kaput bezi, patiska, pamuk, yün ve tiftik, erkek elbisesi diki- mine elverişli her riirlü kışlık ve yazlık kumaş, kösele taban as- tarlığı, meşin, dikilmiş ve dikil- memiş çarık, potin, demir kun- dura çivisi, kundura ve saraç ipli- ği, nal, mıh, yem torbası, yular, BaşkomutanMustafa KemalSakarya'da Mustafa Kemal Atatürk Sakarya Savaşı'nı Söylev'de şöyle anlaür: "Başkomutanlık y asasının gereği bazı çalışmalan bitirdikten sonra 12 Ağustos 1921 günü, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile birlikte Polatlı'da Cephe Karargahı'na gittim. Savaşın en şiddetli safhaları yaşanıyordu. Kumandanlara şunu söyledim: 'Savunma hattı yokrur. Savunma alanı vardır. O alan bütün yurttur. Yurdun her kanş toprağı, yurttaşın kanıy la ıslanmadıkça düşmana bırakılamaz.' İşte ordumuzun her bireyi, bu kurala göre en büyük özveriyi gösterip düşman ordusunu saldırı gücünden y oksun bir duruma getirdi. (...) 23 ağustos gününden 13 eylül gününe değin, 22 gün 22 gece aralıksız süren büyük ve kanlı Sakarya Sav aşı yeni Türk devletinin tarihine. eşine pek az rastlamr büyük bir meydan sav aşı örneği olarak y azıldı." gücümün yetriğince. dahası. bir kaza sonucu sol kaburga kemik- lerimden birinin kırılmış olması- na bakmadan, iyi yapmaya bü- tün varlığımla çalıştığımı sanı- nm. Sakarya Savaşı'nın sonuna değin askeri bir riitbem yoktu. Ondan sonra, Büyük Millet Mecüsi'nce bana 'Mareşal' rüt- besiyle 'Gazi' sanı verildi. Os- manlı Devleti'nce verilmiş olan rütbenin, yine o devletçe alınnuş olduğunu biliyorsunuz." Gaa Mustafa Kemal Paşa- kendisine verilen bu sanlar için ilk teşekkürü, erlerine "Her za- ferin mayası seıûndir" diyerek yapar. Öte yanda Sakarya zaferin- den sonra Batı'dan buluşma ve görüşme önerileri gelmeye baş- lar. Bunlann ilki Fransızlar'- dandır. Ankara Anlaşması ile sonuçlanan bu görüşmeyi Ata- türk'ten dinleyehm: "Sakarya'da utku (zafer) ka- zandıktan sonra, Adana, Antep ve dolaylannı kurtarmak gere- kiyordu. Bu Ulerimize girmiş olan Fransızlann da, bizimle gö- rüşmeye eğilimli oldukları anla- şılrnaktaydı.(...) Bu yüzden birbirimizle ilişki kurmanın yoüarını aramaya başiadık. (...) Fransa hükümeti, eski bakanlardan Bay Franklen Buyon'u, özel olarak, Ankara'- ya göndermişti. Franklen Buyon ile iki hafta kadar süren görüş- meler yaptım. Görüşmelerde bizim için te- mel noktanın 'Llusal Ant' oldu- ğunu ortaya koydum. Bay Franklen Buyon ise Sevr Antlaş- ması'nm bir olupbitti olarak or- tada bulunduğunu söyledi. (...) Verdiğim karşılıklarda dedim ki: 'Sevr Antlaşması, Türk ulusu için öylesine uğursuz bir ölüm kararıdır ki, onun bir dost ağzın- dan çıkmamasını isteriz. Sevr Antlaşması'nı kafasından çıkar- mayan uluslarla yapacağımız iş- lemlere güvenemeyiz. Bizim bakımımızdan böyle bir antlaş- ma yoktur!' Daha sonra da tam bağımsız- lığın bizim bugün üzerimize aldı- ğımız görevin özü olduğunu be- lirterek, 'Tam bağımsızlık de- mek; elbette siyasa, maliye. eko- nonü, adalet. askerlik, kültür gjbi her alanda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir. Bu saydı- klarımın herhangi birinde bağunsızlıktan ynksunluk, ülke- nin gerçek anlamıyla bütün ba- ğunsızlığından yoksunluğu de- mektir' diye açıkladun. Sonuç olarak 20 Ekim 1921'- de 'Ankara Antlaşması' imza edildi." vann:Büyük yürüyüsedoğru ANKARA NOTLAM MUSTAFA EKMEKÇt Malatya'dan Gelen Çığlık! Perşembe akşamıydı, telefon çaldı, açtm. Arayan, ken- dini tanıtmadan önce sordu: - Mustafa Bey siz misiniz? - Benim! - Ben Malatya 'dan arıyorum. Dört gündür Hüseyin 7 ka- çırmışlardı. Dün Adıyaman'ın dağlarında vurdular, Çelik- han taraflarında. Orada 28 kişi vuruldu ya, içindekilerin üç tanesi PKK'liymiş. Diğerlerinin hepsi öğrenci Mustafa Bey! Malatya 'da Anadolu Lisesi 'yle, Merkez Dershanesi '- nde okuyanlar. Gittiğimizde gerçekten gördüğümüze ina- namadık. Adamlann hem elleri, hem ayakları bağlanmış, Çelikhan 'dan Adıyaman 'a kadar da sürükleyip götürmüş- ler, arabalann arkasına bağlamışlar. Gittiğimizde ceset- ler tanmmayacak haldeydi. Helikopterle bomba atmış- lar... Soluğumu kesmiş dinliyordum. Kimdi arayan? Sor- dum: - Hüseyin kaç yaşındaydı? -17 yaşına yeni girmişti. Öğrenciydi, Malatya Anadolu Lisesi'nde okuyordu Mustafa Bey! Eline silah almış insan değil. Geçenlerde bir ava gitmiştik, o da bizimle gelmişti, amcası dedi ki: "Hüseyin, hayvana bir tane sık öldür!" "Ben hiçbir canlıya sıkamam silah!" dedi. Ben, öyle bir insanın PKK'ye isteyerek gittiğini sanmıyorum. Bizim bu- radan birkaç arkadaş dedi: "Bizi de zorla götürmek istedi- ler, biz kaçtık!'' Devlet bunu neden yapıyor, benim anlaya- madığım bu. - PKK'nin içinde yakalanıyor, öyle mi? - Yok, dağda yakalanıyor Mustafa Bey! - Dağda ne yapıyorlar? - PKK'nin kampına götürüyorlarmış, üç tane silahlı adam. Malatya 'dan zorla götürmüşler. Malatya 'daki okul- lara da kımse gitmedi, "Tehlikelı adamlar dolaşıyor!" di- ye. - Yazık! O zaman kimvurduya gidiyor bunlar... - Benim anlatmak istediğim de o yani, kimvurduya gi- den bu çocuklara neden böyle yapıyorlar? Biz gittik, bize bile hayvanmışız gibi davranıyorlar Mustafa Bey. Bizle il- gilenmiyorlar. "Astir olun gidin" gibi laflar söylüyorlar. O insanlar, zorla götürüldükleri halde. demek bunlara acı- mamışlar. - Ne zaman öldürüldü bunlar? - Dün öldürüldü Mustafa Bey, dün gittik cenazeyi getir- dik. - Dün 18 Mayıs Çarşamba! - Bugün gömdük! Vallahi, daha yeni yemeğe geldik. Si- zi arayayım dedim, haberiniz olsun. - Sizin telefonunuz kaç? - Malatya 'nın kodunu da söyleyeyim mi? (Söyledi, adını soyadını da yazdım. Bende...) - Peki, öteki öldürülenlerin durumu hakkmda bilgi vere- bilirmisin? - Adıyaman'dan Malatya'ya altı kişi (ceset) getirdiler. Daha yirmi kişi de oradaymış. Onlan kımse tanıyamamış. Bir cesedın uzerıne bir taş gelmış, taşı kaldıramamışlar. O kadar kı, büyük bir taşmış yani.. - Anladım, anladım. Ne yapmalı buna karşı? Diyecekler ki: "Kardeşim, PKK'ye uymuş gıtmiş, orada eğitim göre- cek.savaşacaktı.." - Mustafa Bey, ben Haçovalıyım, Hiçbir Haçovalı tutup PKK'ye gitmez! - Anladım! (Haçovalılarçokluk Kürt-Aleviymışler, o ne- denle PKK'ye gitmezlermiş. Bunu sonradan öğrendim.) - Imamların dört tanesi korktu, cenazeyi yıkayamadı. "Yıkayamam ben bunu, mahvetmişler!" dedi. O kadar ki... - Kurşun yarası mı? - Yok, yerde sürünme yarası çoğu. Bomba patlamış za- ten üzerilerinde Mustafa Bey! - Peki, bunlann üzerinde ne bulmuşlar silah olarak? - Hiçbir şey yok. Üç tanesinde silah varmış (PKK 7/ olan- lar). Yani, bunlann üzerinde hiçbir silah yokmuş Mustafa Bey! - Bulundukları dağ Malatya'ya ne kadar uzak? - Üç buçuk, dört saat uzak, fazla uzak... Kaçırılıyorlar. Dört gündür zaten yoktu. Aramadığımız yer bırakmadık. Iskenderun a gittik, Antalya 'ya gittik. Aradık, bulamadık. - Peki, babası filan yok mu? - Babası var, babası deli oldu zaten. Babası komada şu anda. - Babası ne iş yapar? - Feyzullah Taşkınsoy llkokulu'nda hademe. - Kaç kardeş bunlar? - Dört kardeşler de, evin bir oğluydu! Diğerleri kız... Mustafa Bey, gerçekten bir hayvana yapılmayacak şeyin ınsana yapılması, benim içıme sindiremediğim o. Ben her gün Cumhuriyet gazetesi okuyorum. Biz, devletimize de bağlıyız, ama benim anlayamadığım, bu millete neden bu işleri reva görüyor bu devlet? Adam, göz göre göre "Teslım ol!" çağrısı yapmadan öldüruyor. Bır sürü silah, bir sürü araba orada Mustafa Bey! Görseydiniz yani, as- keri arabalardan geçilmiyordu. O kadar silaha karşı, 28 kişi. Ustelik üçünün elinde silah. Başka birinin elinde si- lah denecek bir şey yok Mustafa Bey! Yani, kaçırılmış in- sanlar. Bizim Malatya'da, emniyete, Mersin'e gitmediği- miz, aramadığımız yer kalmadı. Gidecek bir insan da değildi. Benim içime sindiremediğim bu. Yazsanız iyi olur. Devlet buna bir çare bulsun. Burada, birçok kişi, PKK'nin yerine, devletin yaptığına inanıyor. "Devlet iste- seydi, bunlara göz yummazdı" diyor. Göz göre göre gün- düz vakti, insanlann önünde kaçırılıyor bu çocuklar, kim- se "Dur!" diyemiyor. Üstelik valının yanına gittiğimizde, vali yardımcısı kapı dışarı ediyor bizi. Benim anlayamadı- ğım bu Mustafa Bey! BULMACA 1 2 3 4SOLDAN SAĞA: 1/ Antil Adalan'nda, özellikle Haiti'de yaşa- yan karaderililerin dini... Sanatta, düşünce yaşa- mında ortaya çıkan yeni görüş. 2/ Bir çeşit sinek... Titreyiş. 3/ Şaşma belir- ten bir söz... Bir erkeğin nikahsız olarak aldığı ca- 6 riye. 4/ Yiğit, kahra- man... Çanakkale'nin bir ilçesi. 5/ Ticarette, kulla- nılması hemen mümkün olan paraya verilen ad. 6/ Denizcilikte "alt, aşağı" aıüamın- da kullamlan sözcük... Oyunda cezalı çocuk. 7/ Mezbaha... Bir ki- şinin ya da toplumun yaşamındaki yüce bir olayı anmak üzere yazılan lirik şiir türü. 8/ Avrupa'da büyük bir yanmada... Düzyaada yapılan uyak. 9/ Hindistan'da ölen kocası- nın cesediyle birlikte ateşe aühp yanan ve ermiş sayılan kadınlara verilen ad... Bağ ya da bahce kulü- besi. YUKARIDAN AŞAĞIY A: 1/ Dümeni ortaya alarak gemiyi bulunduğu doğrultuda yürüt- me... Yankı. 2/ Yumurta biçiminde olan... Kirli işler yapan ya- sadışı bir örgütün lideri. 3/ Adın durum eklerinden biri... Geze- gen. 4/ Yunan rakısı... Parmak ya da el kaldırarak verilen oy. 5/ Bir yeri süslemeye, döşemeye yarayan öğelerin tümü. 6/ Yer- yüzü parçası... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 7/ Nitelik... Bir organımız. 8/ Şua... Geminin rüzgar almayan yani. 9/ Ördeğe benzer bir su kuşu... Kısa çizme.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear