23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SArFA CUMHURIYET 16 MAYIS1994 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI Şarkılariyiyse,füm tutar POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL HamsHi Pilav... •2- ort Bombay'a doğru yürüyoruz. Bir zamanlar kent kalesınin bulunduğu semt ge- niş caddeler, meydanlar. Vic- toria stili yapılarla iş merkezı olmuş. Gorki Bulvan'ndan Banş Sokağı'na geçip Umut Meydanı'na çıkıyoruz. Ci- hangir Sanat Galerisi karşımızda. Tek katlı. daire planlı, me>dana hakim bir bina. Önündeki kaldınma yerleştirilmiş panolarda so- kak sergileri açılıyor. Duvar diplerine oturmuş ressamlar küçük bir ücret ödeyip biraz da sabir gösterenlerin portre- lerini çiziyor. Galerinin iki büyük salonundaki sergilerin son günü. Kapıya yanaşmış kamyonlarla yeni sergiler taşınıyor. Galerinin dört yıllık programı dolu. Akşama kadar zamanımız var. önce Chetin Bay'ı görmeli. Cihangir Sanat Galerisi'nin terasında. arka bahçeden uzanan palmiyelerin gölge- sinde bir baraka var. Kapısı- nda Teras Sanat Galerisi yazı- yor. Chetin Bay'ın atölyesi de bu barakada. İçerisi her za- manki gibi konuklarla dolu. Galeride Chetin Bay'ın sergisi açılmış. Gelenekten etkilen- miş, coşkulu atlann. günbatı- mlannın, kır manzaralannın çoğunlukta olduğu bir sergi... fçeriye sesleniyoruz, Chetin Bay geliyor. Aradan gecen ikı senede pek değişmemiş. Avuç içlenmizi bırleşurip parmak uçlanmızı çenemize değdire- rek selamlaşıyoruz. Tam tanı- tnış değil, ama gözü bir yerler- den ısınyor belli ki. Oğlu hatırlamasına yardım ediyor. Sağ gözü tümüyle kapanmış, diğerinin görme yeteneği iyice azalmış. Neredeyse doksanın- da. Türkiye'den resim kata- loglan getinneyi planlamıştık, ama son anda... olmadı işte. Yanımızdaki birkaç broşürü ve kasetleri bırakıyoruz. Sabir Bay dönünce birlikte dinleye- cekler. Sabir Calalabadi, Hin- distan'ın tanınmış lirik yazar- lanndan. Yeni bir çalışma için Delhi'ye gitmiş. İki yıl önce el- |den fazla kasetinin yayım- RpHığını söylemişti. Burada fılmler. "şarkıcı olan yoksul kör kız" türüne pek uzak de- ğil. Aynca şarkılar bir operet- teki kadar önemli yer tutuyor. Gösterime giren fîlmlerin ka- setlen hemen piyasaya çıkı- yor. Bir fılmin tutması yüzde seksen şarkılanna bağlı. Gençler Sabir Bay'ın tarzını biraz eski moda bulsalar da duygu yoğunluğunu inkar et- miyorlar. Baba Usman genç bir sa- natçı. Hindu tannlanndan ve mitolojisinden esinlenen so- yut heykeller yapıyor. Önceki görüşmemizde Kuran'ı resim- lemeye çahşıyordu. Çoğu ger- çeküstücü. bazılan hiperrea- list, hepsi çok renkli yoğun işçilikli. anlatımcı yorumlar. Taze hindistancevizine dol- durduğumuz romlan yudum- larken tasanlardan söz etmiş- ti. İkiyüzün üstünde levhadan oluşan Çahşması bitmiş. Baba Usman Müslüman. Pakistan ile Hindistan arasındaki prob- lemli bölgede olaylar yükse- lince ailesi ile birlikte olmak için Kaşmir'e gitmiş. Ona da sevgiierimizi bırakıp şehre sa- lıyoruz kendimizi. Biletler lütfen Bombay'da kent içi ulaşı- mda iki katlı geniş sahanlıkh otobüslerin yanı sıra banliyö trenleri de kullanılıyor. Kala- bahk vagonlann her birinde belki elli tane vantilatör çalışı- yor. Kadınlar isterlerse ayn bölümlere pturabiliyorlar. Church Gate İstasyonu'ndan Santa Cruz'a gitmek için bilet alıp vagonlardan binne atlı- yoruz. Yumuşak döşemeli ra- hat koltuklara yerleşirken va- gonun tenhahğı dikkatimizi çekiyor. Ayakkabılanru çıkarmış yolcular bembeyaz çoraplanyla koltuklara yayıl- mışlar. Yolun sonuna doğru bir görevli gelip biletlerimizi istiyor. Uzatıyoruz. "150 rupi ceza vereceksîniz" diyor. Me- ğerse 3 rupilik biletle 60 rupi- lik birinci sınıf vagona binmi- şiz. Rica minnet, diğer yolcu- lann da yardımıyla önce yan fiyata iniliyor. sonra ceza öde- meden ikinci sınıf vagona geç- memize izin çıkıyor. Demirjolu ağlan Hindistan yolculuğunu anlatırken söz sıkça trenlere geliyor. Çünkü bu ülke ger- çekten demir ağlarla örülmüş. Pek çok yere rötarlı da olsa trenle ulaşmak mümkün: üs- telik otobüsler gibi riskli ve rahatsız değil. Bazı hatlarda turistler için kota konmuş. Bi- let alırken neredeyse nüfus Ö Z C A N Y U R D A L A N H,indistan'da fılmler, "şarkıcı olan yoksul kör kız" türüne pek uzak değil. Aynca şarkılar fllmde bir operetteki kadar önemli yer tutuyor. Gösterime giren fîlmlerin kasetleri hemen piyasaya çıkıyor. Bir fılmin tutması yüzde seksen şarkılanna bağlı. Hindistan'da sinema, halkın y aşantısında önemli bir > ere sahip. ancak burada fılm çekmek zor. Sinemalar kadar setlerin de izleyi- cLsi var. Yönetmenler film çckimi sırasında kamera \e oyuncular kadar, meraklılarla da uğraşmak zonında kalıvorlar. cüzdanı suretı ile ıkametgah ıl- mühaberinin toplamı kadar bıl- gi içeren form dolduruluvor; fazladan yolculuk tanhi. tren numarası. koltuk tercihi de be- lirtilerek altı ımzalandıktan sonra gışeye verilıyor. Biz ge- nellikle ikinci sınıf yataklı bileti alıyoruz. Bu vagonlarda karşı- lık'h üçer kisilik ranzalar dizili. Kompartıman kapılan yok. Koridordaki pencere kenann- da da iki kışilik ranza verleştınl- miş. Bütün vagon yetmış iki ki- şilik koğuş halınde yolculuk yapıyor. İkı uçta tuvaletler ve lavabo var. Valizler koltuk alt- lanndaki halkalara zincirleni- yor. Hippilerden yeşillere Goa Trenler Hıntlileri tanımak için en uvgun araçlardan biri. Bazen birkaç gün siiren yolcu- luklarda neredeyse akraba olu- nuyor. Genellikİe >avaş gidiyor ve posta katan kadar sık duru- yorlar. fakat güzel sürprizler yapanlan da var. Bombay'dan Goa'ya giderken. elli iki metre- den boşalan Gokak Şelalesi'ne vardığımızda önce öndeki va- gonlar sonra arkadakiler için yirmişer dakika manzara mola- sı \ erih> or. Aşağı ınen yolcular, şelale fonunda bol bol fotoğraf çektirivorlar. Hindistan'ınen küçük eyaleti Goa, Hınd Okyanusu kıyısında eski bir Portekiz sömürgesi. Vasco da Gama. Dona Paula, Gaspar Dias. bazı kent ısımleri. Mimaride olduğu gibi günlük vaşamda da sömürge dönemi- Mapusa"daki pazara gidiyo- ruz. Hindistan'da muavinler genellikle kaportayı yumruk- layarak şoförle haberleşirler; burada keskin ıshklarçalmıyor. Pazar sahici. Kadınlar balık sa- T.renler Hıntlileri tanımak için en uygun araçlardan biri. Bazen birkaç gün süren yolculuklarda neredeyse akraba olunuyor. Bombay'dan Goa'ya giderken, elli iki metreden boşalan Gokak Şelalesi'ne vardığımızda önce öndeki vagonlar sonra arkadakiler için yirmişer dakika manzara molası verilıyor. Aşağı inen yolcular. şelale fonunda bol bol fotoğraf çektiriyorlar. nin etkileri görülüyor. Halkın çoğu Hıristiyan. Latin isimleri taşıyorlar; bahçelennde Porte- kiz çiçekleri açıvor. İlk kez hip- pilerin keşfettiği Goa. Hindis- tan'ın en turistik bölgesi. Okya- nus dalgalan 20-30 kilometre kesintisiz uzayan incecik kumlu plajlara v uruyor. Kumsalın he- men bıtiminde palmive orman- lan başlıyor. Ağaçlann altına tek katlı evier. pansivonlar ser- piştinlmiş. Balıkçılar mango ağacı gövdesinden ovulmuş kavıklannı kıvıya çekivorlar. tıyor. türlü hasır dokumalar sergileniyor. sebze meyve dese- niz bildiklerimizın hepsi var. bilmediklerimiz çok fazla. Dağ- lardaki kabilelerden gelen ka- dınlar görünen tüm organlannı üçer beşer takılarla donatmış- lar. Aynalı tezgahlar göz ka- maştıncı. O kadar renkli o ka- dar süslüler ki... Pazardan çıkarken küçük bir gösteriye rastlıyoruz. Yirmi ki- şilik kadınlı erkekli grup ortala- nndaki konuşmaçıyi sloganlar- la desteklivorlar. İzlivoruz. Go- alı Yeşiller \e çevrecilerin ortak göstensi dağılırken elimize tu- tuşturduklan "Goa'da turizmin gerçek yüzü" başlıklı bıldınyi okuyoruz. Merkezi hükümet ve verel hükümetin Goa'da lüks grup turizmine yönelik oteller. otovollar ve havaalanları yap- mak istediğini belirterek "Bu gi- rişimi doğal kaynakları tükete- ceği. ekonomiyi yalnız turizme mahkum edeceği için" kınıvor- lar. •'İnsanlarımız daha çok gös- teri nesnesi olacak; balıkçılar kunısallardan koulacak; hin- distance\izi ve mango ormanları kesilecek. Oysa onarılması gere- ken köy yolİarı var. Çöpler dii- zenli toplanmıyor; uyuşturucu kontrolü ve AIDS eğitimi unu- tuldu. Paket turlarla haşlavacak liiks turizm Goa'nın sonu de- mcktir. Goa'yı koruvalım, he- men şimdi" diyorlar. Bir fllm çekmek Karnataka'nın başkenti Bangalore. "fasulye şehri' de- mek. Hındistan'ın bu önemli endüstn merkezı. çok büyük parklan. bakımlı bahçeİeri. ağaçlıklı geniş caddeleri, pazar- lanyla güzel bir kent. Politik yaşamın canlılığı sokaklardan ve günlük gazetelerden anlaşılı- yor. Gençler kaliteli yükseköğ- renim için iklimin yumuşaklığı. insanlannın nazıklığı ile bilinen Bangalore'a geliyor. Kırmızıfenerlievler İstanbul'da yol hazırlığı yaparken Sedat. "Bombay'da geneleve gidin" demişti. "Çok ilginç olduğu söyleniyor, iyi fotoğraflar çıkar." Bombay, > a> a gezmeye uygun bir kent. (Aslında bize sorarsanız bütün kentler v av a gezmek içindir.) Sıcak ncdeniyle sık sık koca bir bardak ananassuyu içmek gerekse de 15 milyonluk bu kentte kaybolmak güzel. V ictoria termiııali çevresinde ara sokaklara giriyoruz. Kalabalıktan zor yüriinüyor. Hurdacılardan geçip Jor Bazaar'a gelirken biri kolumu ruruv or; dönüp bakıv orum yeşil sariler içinde bir kadın 'GeP diyor. Köşebaşındaki otelin kapısında çocuk yaşta kadınlar bekliyor. Sokak içi' kırmızı fenerli evler'le dolu. Kadınlar kapı önlerine çıkardıkları div anlarda makv aj tazeliyor, saçlarını yağlıyorlar. Birkaç tanesi yol kenannda yıkanıyor. Burası Bombay "ın en hareketli genelev sokağı. Bir kafeye oturup çay ieiyoruz. Kentin en büyük parkı Cub- bon'da okulu kıran öğrencile- rin sorulanndan fırsat bulduk- ça tembellik yapıyoruz. Akşa- müstü kente dönerken küçük bir meydana toplanmış kalaba- hkla karşılıyoruz. Ortaya fılm seti kurulmuş, oyuncular kanlı kostümler içinde bir direğe bağ- lanmışlar. Kamera vincin üs- tünde, reflektörler hazır. Yö- netmen 'motor' der demez kala- balık komut almış gibi dalgala- narak oyunculann burnunun dibine giriyor. Set görevlileri bağıra çağıra çemberi genişleti- yor. makyaj tazelenip ışık ayar- lanıyor fakat ne çare, 'motor'la birlikte 1leri marş' her şey yeni baştan ahnıyor. Hindistan'daki en azman si- nema afışleri bu kentte. Brigade caddesindeki salonlann önün- de 'esas oğlan'ın on-on beş met- relik posteri ve bazı sahnelerin renkli çızimleri duruyor. Çarşı pazar kalabalığı çekıldikten sonra geriye bu afışler ve sine- malann önünde metrelerce uzayan kuyruklar kalıyor. Kumsaldaki tzler Hindistan'm sömürgeleşıinl- mesine öncülük yapan Doğu Hindistan şırketi ilk üssünü 1639"da Madras'ta kurmuş. O dönemde deniz kıyısına yapılan kale bugün müze olarak kulla- nıhyor. İçerde sömürge döne- mının anılanyla dolu salonlar var. Doğu Hindistan şirketi yö- neticilerinin uyguladıklan yön- lemleri anlatan mektuplar ser- gıleniyor. İngiliz valilerin, eşle- nnin. işbirlikçi racalann ve ıılelennın boy boy fotoğraflan asılı. İçerde fazla kalamıyoruz. Kalenin karşısında Bengal Denızı. Marina Beach'e vuru- >or. Hemen yanımızda denize ınen yolun kıyısına seyyar satıcılar yerleşmiş. Güneş al- çalınca bu yoldan sahile yürü- yoruz. Plastikıen yapılmış kut- sal fıgürler. takılar, ıvır zıvırla dolu yüzlerce tezgah açılmış. Bazılannda irili ufaklı beyazlı ebruli deniz kabukları satılıyor. Yolun sonunda, denizin çekil- mesiyle ortaya çıkan yamaca toplanmış binlerce insanın içine düşüyoruz. Yukandan fark edilmeyen esas cümbüş bura- daymış meğer. Güneş batarken yiyecek tezgahlannda lüks lam- balan vanıyor. gazocaklan har- lanıyor. nefıs kokular sanyor ortalığı. Düzlükte Müslüman- lar namaza duruyor. Hindular tütsülenni yakmış, yakındaki bir kilisenin pop orkestrası he- nüz bitmiş konserin yorgunlu- ğunu atıyor. Günün son ışıklan suya inen atlann sırtında parlı- yor. Vize stresiyle miting Yabancılar Ofısi'ne gitme- mız gerek. Vızemizın dolduğu- nu elli gün gecikmeyle fark edı- yoruz. Sorun çıkarsa kaygısıyla gerginiz. Erkenden çıkıyoruz. Köşeyı döner dönmez ana cad- denin bayraklar. flamalarla do- natıldığını görüyçruz. Akşa- müstü Komünist İşçi Sendika- lan Konfederasyonu'nun (CTIü) Genel Sekreteri. kent dışındaki bir parkta konuşma yapacak. Onun duyurusu için kentte ufak çaplı mitingler baş- lamış. Kavşakta çatapatlar atı- lı\or. kenara çekilmiş ıninibüs- ten konuşma yapılıyor. durup dinleyen de var. başını çevirme- den geçen de. Yabancılar ofısine giriyoruz. İki resimle birlikte form dol- durmamız ısteniyor. Şef güler- yüzlü. sevecen bin. Bız sorun nereden çıkacak diye beklerken Türkiye've dair sorular vönelti- yor. Kıbns sorununu yakından izlediği belli. düşüncelerimizi öğrenmek istiyor. konuşuyo- ruz. Üç gün sonra "Pasaportla- nnızıalın"diyor. Rahatlıvoruz. İcraat fuarı Hindistan. festivaller ve fuar- lar ülkesı. En renklı festivallere. en caniı fuarlara hemen her mevsim. her eyalette rastlamak mümkün. Fakat Madras'takı Ulusa! Fuar kadar büyüğünü hiç görmemiştik. Bütün günü yürüyerek geçirdıkten sonra. gece fuara giriyoruz. Kumluk bir alana kurulmuş. İki yanda. hükümetin icraatlanna ayrıl- mış pavyonlar sıralı. Başbakan Bayan J.J. Lalitha'nın her kö- şeye yerleştirilmiş dev resimleri (devden kasıt. on katlı apart- man boyunda falan) giriş kapı- sında duri.n renkli ışıklarla yapılmış postenne yetışmeye çahşıyor. Pavyonlann dışlan çok etkileyici. ama ıçlen hiç do- yurucu değil. Hükümet pav- yonlanndan sonra diğer eyalet- lerden gelen ürünlerin sergilen- diği bölümler başlıyor. Bütün bunlara yiyecek-içecek satıcıla- n v e özel sektörün katılımı ekle- nince. iktidar partisinin de tez- gah açtığı büyük bir pazann içinde kayboluyorsunuz. SÜRECEK "Kıyı", Trabzon'da yıllardır yayımlanan bir sanat ve edebiyat dergisidir. Sanatçı arkadaşlar büyük bir özve- riyle dergiyi çıkarırlar. Son sayısı (90.) elimizdedir. Bu sayıda bir siyaset ve toplum adamı olan Aıif Hikmet Onat'la bir konuşma var. Sayın Onat, bu söyleşide Bayındırlık Bakanlığı'na na- sıl getirildiğini anlatıyor. Bunu okuyunca bakanlıkta ge- çen günlerimi anımsadım. Önce benim Bayındırlık Bakanlığı Basın Danışmanlığı'na nasıl geldiğimi anlata- yım. Birinci Inönü Kabinesi'nde dostum ve mahalle ar- kadaşım llyas Seckin Bayındırlık Bakanı olunca, beni de bakanlığa basın danışman yaptı. Bayındırlık Bakanlığı o dönemde yaygın bir yatırım bakanlığıydı. Bakanlığın içinde yapı işleri, su işleri, demir yolları, limanlar, kara yolları vardı. Bunların kimi reislik, kimi genel müdürlük- tü. DevletPlanlamaTeşkilatı tarafından hazırlanan "Beş Yıllık Kalkınma Planlan" Bayındırlık Bakanlığı'nca de- netleniyordu. İsmet Paşa, Başbakan olarak planlamaya çok önem verdiğinden propaganda işlerini nızlı tutuyor- duk. Birinci Inönü hükümeti devrilip, yerine İkinci Inönü Kabinesi kurulunca Içişleri'ne getirilen Arif Hikmet Onat'ın bakanlığına Ekrem Alican mızıkçılık edince, il- yasSeçkin içişleri'ne, Arif Hikmet deBayındırlık'a kaydı- rıldı. Böylece llyas Seçkin Içişleri, Arif Hikmet Onat da Bayındırlık Bakanı oldu. Bakanlığa gelen Arif Hikmet Onat beni basın danışmanı olarak buldu, birlikte çalış- maya başladık. Bu çalışma azınlık hükümeti düşene değinsürdü. Sayın Bakan'la birçok ortak anımız vardır. Bunlardan biri CHP'den AP'ye geçişidir. Şimdi öğreni- yorum ki birisi de Ecevit olayıdır. Partide Ecevit'e daha çok yer verilmeye başlanır. Ortanın solunda olanlar el üstünde tutulur. Buna içerleyen Arif Hikmet Onat, bir ko- nuşma sırasında' "Ecevit'in peşinde gitmek size yakışmıyor. Arkadaş- lar alınıyorlar, Paşam" der. Paşa yanıt vermez, susar. O gün CHP'den istifa eder. Zaten çevresinde dolaşan AP'liler vardır. Partilerden. partilere atlamalar oluyor. Yıllardır emek verdiği partiden ayrılır, AP'ye gecer. Yok- lamalara girer, ön seçimi kazanamaz, bir süre kenara çekilir. "Durumu bugün nasıl görüyorsunuz?" diye sorarlar. Şunu söyler: "Bugün bir çıkmazın içindeyiz. Önce bir Kürt sorunu var. Hafife alınacak bir sorun değildir. Sonra softalar, yobazlar geliyor. Bu kadar Imam-Hatip, bu kadar ilahi- yat, ne olacak sonu? iktisadi sıkıntılar falan zamanla düzelir ama, bu iki konu çok önemli, mutlaka çözülme- /;..." Bir sanat ve edebiyat dergisinde bu kadar siyaset ye- ter sanırım. Birlikte yaptığımız gezilerden bir anım var- dır. "Hamsi pilav, hamsi pilav'' diye bir yemeği duyar- dım, hiç yememiştim. Bir Karadeniz gezimizde söyle- dim. Gülümsedi. "Aklımda..." dedi. "Ordu'ya gidince bizim evde ozel yaptıracaklar, yiyeceğiz. Hele biraz sabret!" Ordu'ya vardığımızda Sayın Bakan için özel bir sofra kuruldu. Özel pilav geldi. Hamsiler tepsinin kenarlarına dizilmiş duruyordu. Lezzetinden kuşkuluydum. Bolca yedik. Korkum, gece bu hamsileri nasıl sindirecektık? Hamsiler ağır gelir miydi? Yatma zamanı geldi, bir iki şişe maden suyu aldım. Ne olur, ne olmaz? Biraz da rakı içmiştik, otele gelince he- men sızdım. Sabah, bir kalktım ki, maden suları duruyor. Hamsileri iyice sindirmiştim. Bu da hamsili pilavın öyküsü... BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Diksiyon. 2/ Karak- ter... "Yol. yöntem" an- lamında argo sözcük. 3/ Galibiyet... Bayağı. sıra- dan. 4/ Turşusu yapılan bir tür yaban soğanı. 5/ Şarkı. türkü... Zehir. 6/ "- parçası. dal demeti. kuş- tüyü Alıştığımız bir şey- di vaşamak" (Cahit Sıtkı Tarancı)... Dağda yaşa- yan ve geçimini odun sa- tarak sağlayan kimse. 7/ İki tarla arasındaki sı- nır... Kuşaktan kuşağa gecen kalı- tımsal öğe... Bir soru eki. 8/ Fenike mitolojisinde en büvük tann... Asya'da bir ülke. 9/ Bir cins tath su balığı. YL KARIDAN AŞAĞIYA 1/ Harmanda samanı bir yere top- lamaya ya da damlardan kan kü- rümeye yarayan araç. 2/ Balıke- sir'in Burhaniye ilçesine bağl turistik bir merkez... Mehil. 3/ Atın üstüne bağlanan valiz... Bir nota. 4/ Büyük demiry olu durağı. 5/ Kimi dillerde erkek cinsten sayılan sözcük... İki yüz elli kiloya eşit olan ve odun, kireç gibi kaba şeyleri tartmakta kullanılan bir ağırlık ölçüsü. 6/ Şaşma belirten bir söz... Ocak, soba gibi ısınma aracı. 7/ Diploma... Uzaklık anlatmakta kullanılan söz. 8/ İstatistikte bir grup veri içinde en sık rastlanan değer... Genelev işleten kadın. 9/ Duvar içinde bırakılan oyuk bölüm... Kiraz rakısı. VEFAT ve TEŞEKKÜR Çok kıymetli varlığımız, değerli insan ŞEVKİ TURAL 12 Mayıs 1994 günü vefat etmiştir. Cenazeye katılan, çiçek gönderen, telgraf ve telefon ile acımızı paylaşan, dost akraba ve tüm sevenlerine şükranlanmızı sunanz. AİLESİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear