22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10MAYIS1994SAU 10 DIZIYAZI MUSTAFA EKMEKÇİ A Şevket Süreyya Aydemir7 den Aysel Kutlu'ya . ysel Kutlu, Şevket Süreyya Aydemir'in ne kadar kibar bir insan olduğunu an- laürken şöyle diyor "*Hoca. kusurlannı insan- larm yüzüne hiçbir .zaman vur- mamayı >eğlerdi. Örneğin En- ver Paşa'yı yazarken, bir hayK belge topiadı; bunlar arasında Enver Paşa'nın zimmerine para geçirdiği belgesini yaka- İadı eskj Türkçe. 'Ben bunu kesinlikle yazmam!' dedi. 'Niye Hoca?' dedim, 'Ben- den sonrakiler bunu yazsı- nlar!' dedi." Kutlu, Aydemir'in benzer bir olayı Celal Bayar'ı yazarken deyaşadığmi anlattı. Bayar'ın İttıhat Terakki'nin muhase- besini tuttuğu sırada üzerin- de görünen bir paranın parti- ye teslim makbuzunun ol- madığmı tesbit eden Ayde- mir, bu konuda Ba>ar'a defa- larca başvurmuş. ancak bir yanıt alamamıştı. Aysel Kutlu ile söyleşimiz sürüyor... - Aysel Hanım mektupiar konusuna devam edelim, siz de onun mektupları gibi uzun mu yazıvordunuz, yoksa... AV'SEL KÛTLL - Uzun yaayordum. Evet, uzun yazı- yordum. Şöyle bir şey diyece- ğim aklıma geldi; o ilk günün heyecanını size tam anlata- madım. İlk gün dört saat kaldım, dedim, dört saat ko- nuşuldu. Çok şey konuşuldu tabii. Ben eve geldim, zaten dışan çıktığım zaman çok et- kilenmiştim, eve geldiğim za- man bazı şeyleri sorma gerek- sinimini duydum. Telefor açüm, "Ben bu tetefonu bekli- yonhım!" dedi. Ve bizim hep tefefon konuşmalanmız sür- dü. Yani, bana bir kitap ar- mağan ettiği zaman, "Şunu oku" yahut da, "oku" demez- di de, bir kitap hediye ederdi. Veya dolaylı söylerdi. İnsan- lan idare etmekten ziyade çok nazik bir şekildc. Bir şeyler anlatmaya çalışırdı; sen on- dan öğrenebilirsen, algılaya- bilirsen. Hep konuşmalanmız sürmüştür, bu konuşmalar hem günlük, güncel, Türki- ye'nin o gün içinde bulundu- ğu konularda, hem de kitap- laria ilgiliydi. Bizim mektup- lanmızda daha çok, günlük yaşam da giriyordu. Yalnız Hoca, günlük yaşantısından bahsetmeyen bir insandı. Yani, kendi sorunlannı he- men hemen hiç ortaya getir- mezdi. Hiç arumsamıyorum, çok azdır. - Şevket Süreyya Aydemir, nasıl bir insandı? Biraz düzenli değil galiba, biraz kanşık... AYSEL KLTLU - Telaşb, çok duygulu. Telaşlı. Dost- lanna bağlı. İnsanlan çok se- ven, insanlan hiç küçümse- meyen, o kapıcının öyküsünü anlatmıştım size... - Nasıldı? AYSEL KUTLU - Onun bir kap'.cısı vardı. kapıcıda anahtar vardı. çünkü kapıcının hanımı evi temizli- yordu. İş Bankası'ndan da maaşını abyordu, kitabevin- den bir parası gelirse onu alı- yor; para aldığı günleri kapıcı biliyormuş. sonradan bunu keşfetmiş. Götürüyor, ceketi- ni asıyor. bir ara dışan çıkıp bir şey alıp götürüyor, yani, kapıcıda her an için anahtar var, girip çıkabiliyor. Hoca, parasının eksildiğinin ayırdı- na vanyor. Fakat, bunu güle- rek bana anlatrruştı. "İhtiyacı ofanasa almaz!" demişti. Hiç- bir zaman da yüzüne vur- madı. Yine Hoca'nır. öldüğü gün, gömüldüğü sırada, kapıcı hizmet etti, koşturdu fılan. bir kenarda ağladığını gördüm ben kapıcının. Evet. ağlıyordu. Gayet güzel böyle, oturmuş. kendini tamamen soyutlamış öbür insanlardan, hem düşünüyor. hem ağlıyor- du. Hoca, insanlann yüzüne hiçbir zaman vurmamayı yeğ- lerdi. Bunlardan bir örnek daha vereyim: Enver Paşa'yı yazarken. bir hayli belge top- ladı; sonradan Türk Tarih Kurumu'na verdi sanıyorum belgeleri, öyie diyordu, "Ta- rih Kurumu'na bırakacağun Şevket Süreyya, Enver Paşa'nınzirnmetine para geçirdiğine ilişkin belgeyi, kitabına koymadı EnverPaşa'nınş açıklanmayanyolsuzluğuA ysel Kutlu anlatıyor: Hoca, kusurlanm insanlann yüzüne hiçbir zaman vurmamayı yeğlerdi. Örneğin Enver Paşa'yı yazarken, bir hayli belge topladı; bunlar arasında Enver Paşa'nın zimmetine para geçirdiği belgesini yakaladı eski Türkçe. 'Benbunu kesinlikle yazmam!' dedi. .utlu: Aynı şekilde Celal Bayarüa da ilgili bir şey var. Celal Bayar, İttihatTerakki'nin muhasebesini tutarken, elinde para var; ama bu parayı teslim ettiğine dair bir belge deyok. Bunun için iki kez Celal Bayar'a mektup yazmıştır. Yanıt vermedi Celal Bayar. Bana "Israrla sordum, cevap alamadım. Üzerinde durmuyorum" dedi. bunlan..." Enver Paşa'nın zim- metine para geçirdiği belgesini yakaladı eski Türkçe. "Ben bunu kesinlikle yazmam!" dedi. "Niye Hocar dedim. "Benden sonrakiler bunu yazsınlar!" dedi. - Tarih Kurumu'na verdi ama bunlan... AYSEL KLTLU - Evet, "Ben bir insanın bu kadar... Açı- klamak istcmem" dedi. "Zaten şûndi, yazıyorum hayatını, yoru- munu da insanlara bırakıyorum, yaptığı yanlışları, iyi yanlarını; yorum insanlara ait ama, hırsızlık yaptığuu..." Aynı şekil- de Celal Bayar'la da ilgili bir şey var. Celal Bayar, partinin mu- hasebesini tutarken... - İttihat Terakki'nin mi? AYSEL KUTLU - İttihat Te- rakki'nin muhasebesini tutar- ken, elinde para var; ama bu parayı teslim ettiğine dair bir belge de yok. Bunun için iki kez Celal Bayar'a mektup yazmış- tır. Ben bunu Uğur Mumcu'ya da anlatum... - Ne yapmış dediniz, anlama- dım? AYSEL KUTLU - Şimdi. pa- ra yı teslim etmemiş. Böyle bir belge yok. - Tamam anladım! AYSEL KUTLU - Bununiçin iki kez. Şevket Süreyya Bey. çok nadir, Celal Bayar'a mek- tup yazmıştır. Bunu anım- satmıştır: "Ben bulamadun böy- le bir belge, yani, sizin zunmeti- nizde para >armış, partinin mu- hasebesini tutuyormuşsunuz..." dıye. Yanıi vermedi Celal Ba- yar. "Israrla sordum, cevap ala- madım. Üzerinde durmuyorum" dedi. Yani, onuda tarihin akışı- na bırakü. Bir gün bunu incele- mek isteyen insan.. "Ben bunu yazdım" dedi. bu kadannı yazdı, bir yanıt almadığını da belirtti. Atatürk dengeli bir lider Menderes'in Dramı'nı yazar- ken bir ara. "İkinci Adam"ı ya- zarken bıraktı, "Menderes'in Dramı"nı yazmaya başladı. İnsanlann, çocukluklanndaki yetişme tarzlanndan, ruhsal yapılanndan soyutlanamaya- caklannı belirtti. "Hele bu insan bir yere gelir de insanlann kade- rine hükmettiği zaman, bunun acLSinı millet çeker" derdi. İnsarun ruh dengesizliğinin. bel- ki bir yerlere gelmezse. sadece ailesine ve çevresine zaran olur, ama bir yerlere geldiği zaman, milletlerin kaderine çok büyük etki yapar. Atatürk'ün dengeli, lider tipli olduğunu defalarca söylemiştir. İnönü'nün de dost- lanna angaje olmadığını. ikisi- nin çok ayn karakterde olduğu- nu, söylerdi. Zaten bu, "Tek Adam"da, "İkinci AdanTda vardır. Ama, İnönü dostlanna angaje olmuyor. Yani, diğerleri biliniyor da, ben bunu vurgula- mak istiyorum. Başka ne söy- leyeyim? Şevket Süreyya Bey dağınık. telaşlı. duy gusal. insan- lara değer veren.. demiştim. İnceliğıni her zaman için vurgu- lanm, yani bir hanıma duyduğu ınceliği, erkeğe de duyacak denli ince bir insandı. Yani. özellikle hanımlara ince, erkeklere kaba davranan bir insan değıidi. En- ver Paşa'ya kıyamadı. yazama- dıyani, insana saygılıydı. Birde insanlara davranışlanyla..Yani. içeriye. hapishaneye girdiği za- man. tutuklu olduğu zaman. acaba orada nelerdüşünür. nasıl çıkaroradan?Oradakihavayı,o atmosferle kendine döner. bir otokritik vapar mı° Neler al- gılar? Bunun üzerinde çok du- rurdu. O zaman anımsarsan, Ecevit, DemireriebirlikteHam- zakoy'a gittiklerinde, sana sor- muştum: "Ne olur bir git göriiş. Ecevit ne düşünüyor? Bir yorum yapmış mı? Ne olursa olsun. bir gözaltıdır, hapistir, ne hissedi- yor?", sen "Demirel'le yan yana olmaktan rahatsız!" demiştın. onu hiç unutmam! SÜRECEK MEKTUP iştesanabirüse öğrendsimektubu Aysel kız, Mektubumu yaltuzsana yazdığnn için, bu defa arkadaştanna selam yazmıyorum. Umanro kı bunu yadırgamazsın. G halde şimdi konuşahm. Ankara'dan ayın beşinde aynhruştırn, O gece köyde kalarak ertesi gün İstanbul'a hareket ettim. YoBarda ve bizim bolgede hava güneşliydi. Ankara-Eskişehir bozkın yeşü bir örtü alundaydı. Tarlalarda ekinkr.çocukluk çağlannı yaşıvorlardı. Bozhöyük'ten soara, bildiğünizyeşil tepeler başJadî. İnegöi ve Byrsa cevresinin tabiatı ise bahar çıigınhğını yaşıyordu. Ama aai bahar sarhoşluğu bizim topraklanmızdacoşmuştu. Papatyalaria ^lincikler, pe>gamberotian, san çjçek daigalan sırtkrda. 'yamaçlarda, zeyûnlik kuytuluklannda kucak kucağa iditer. Meweli ağaçlar.yer yer meyveye yatmışlardı. Ama araiannda gene de. beyaz yahut pembe keysisini aünamışlar vardı^ Dağîar, tepeler mavi tüUere bürünmüş gibiydi. Her yerde hayaün çaüayışı ve kendini verişi vardı. Hulasa her yer güllük güîistanlıktı. Ben bizim köye bu şehrayin içinde girdim. Bizim küçûk bahçe de beni iyi karşıladı. Güller açrmştı. Zakkumlar tomurcuktaydı. Morsaîkımükdefaçîçek veriyordu. Asmalarda çılgın bir uyanış vardı. Koyu yeşilin en caniısmdan yapraklar arasında, müstakbel üzüm sa&ımlannm ilk fışkınşı vardı. Eve girip balkona çtktığım zaman güneş ufka iniyordu. Mavi bulutlar yer yer kızıia dönüşmüştü. Dağlar mordu. Vedenîzdeyer yergümüş havuziarışıldıyordu. Güneşin denize inişini bir ibadeı vecd'i içinde İzledim. Sonra karanhk bastı. Gece/eleklerini üstümüze şerdi. Onun bu örtüsü aitmda gözlerimizi kapayacaktık. Öylede oldu. Ama uykuya değiK uykusuzluğa sanldım. Buna muhtaçum. Istedim ki hem günün şevkıni, hem ıçimizın coşkuniuğunuyaşayayım... İyi kızım, İşte sana bir h'se öğrenicisi mektubu. Galiba o yaşta bunlan yazmaj'a vakît kalmadığı için. şimdi kendimi bir özİemin havasjna kapunyorum. Ama rühayet.aldanışlannda birtesclü edici taraTı var. Şimdi de biraz dünya işlerindcn bahsedeyim. İstanbuJ'a hergidişin. beni günter öncesinden tedirgin eden bir isteksizligi olduğunu bilirsin. Bu seferdeöyieoidu. Evet, belki de hiç gitmeyebilırdjrtı. Ama yola çıkınca artık irade senin değil. Bir el sanki arkamızdan itiyor. Dün>"anın en güzel yerinde yarattığımtz, dünyanın buençirkin şehrındemümkün olduğu kadar etrafa bakmadan Takshn'de Gezi Otelİ'ne vardım. Arkadabiroda istedim. Verdiler. O gün Büyük Tarabya Oteli"nde. bütiin kokteyllerde olduğu gibi, kimbilir hangi partilerden arta kalmış nesnelerden bir şeyler ikramettiler.Bein midemi korudum. 1 stanbul'a her gidişin, beni günler öncesinden tedirgin eden bir isteksizligi olduğunu _ bilirsin. Dünyanın en güzel yerinde yarattığimız, dünyanın bu en çirkin şehrinde mümkün olduğu kadar etrafa bakmadan TaksinVde Gezi Oteli'ne vardım. O gün Büyük" Tarabya Oteli'nde, bütün kokteyllerde olduğu gibi, kimbilir hangi partilerden arta kalmış nesnelerden bir şeyler ikram ettiler. Ben midemi korudum. Ama tanıdığımız veya yeni tanıştığımız insanlarla kucaklaşırveyael sıkışırken, bu buluşmadan ne kadar mesut olduğumuzu gösteren bütün marifetlerimiz tamamdı. ğy yeni tanıjtığjrruz insanlarla kucakiaşjr veya el sıkışırken. bu bulıışmadan ne kadarrrtesut olduğumiKu gösteren bütün marifetfcrimiz tâtnamdı. Arada baza ziyaretlerim oidu. Nİhayet lOmayıstaki toplantı günü geldi. Bu kadar kalabahkla k*arşıİasacağ«THZi bilmiyordum. Çoğunfuk gençterdeydi. Yani bizim. şu artık kopnığumuz gençlerde. Konusnialar geçvakte kadar sürdü. Bunu. dinfeykiîer, oya ko>*durarak istediier. Ben dc bir şeyler konuştum. Ama nesilier arasında bağmtı. ne kadar kurulmuşgibi olsa da, insan hİssediyor ki. aradaki b\ı kopuntu ve dcğer ölçülerindeki olgımiuk farfa gözden kaçmıyor. Ama çocuklar nazik. Bizferi bol bol alkışladilar. Eğer bu aikış alışkanlığı olmasa. sanıyorum ki bu karşıiaşmaîardaba samimi olacak... Ne îse. oda bitti. Ertesi gün köye dörtdüm. Amahavalar son günkrde hiç de güllük gülistanlık değjldı. Bugün birazaçar gibi oldu. DÖnmeden önce, bana bırakılmış bir not aldutı. Anladım ki İstanbuKa geliyorsun. Bende o gün bu tarafahareket etlim. Umanm ki şimdi Ankara'ya dönmüşsünüzdür. Bu dunımu. hareketten önce, Kızıltoprak'a telefonedinoeöğrendim. Şimdidesenbana bjrmekiup yazacaksın. Haydi benim mektubumun iki misli demeyejim. ama hiç olmazsa benim mektubum kadar. Hatta yazımakmes! ile de yazabilirsin. Yahut da \azılann açık ve okunakh olsun. Her keb'meye manastnı verebileyim... Şimdilik bu kadar. Seni. en iyi dileklerimle öperim. 13.V.974 ÇALIŞANLAREV SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Yabancı uyruklu ve sigortalı olarak çahşınaya başladım Soru: 1964 yılında yabancı uyruklu ve sigortalı olarak çalışmaya başladım. 1973 yılında Türk uyruğuna gectim. Çeşitli işy erlerinde 1993 y ılı sonuna kadar da sigortalı ola- rak çalıştım. Sosyal Sigortalar Kurunıu'ndan emekli ol- maya hak kazandun ve emeklilik başvurumu da yaptım. Ancak bir siire önce bana gelen bir yazıda, yabancı uyruk- lu olduğum 1964-1973 yüları arasında geçen çalışmalan- mdan emeklilik primi kesilmediği için, 'sigorta baş- langıcımın 1973 y ılı olduğu ve bu nedenle 25 yülık sürenin, 1998 yılında dolacağı, benim en erken 1998 yılında emekli olacağım bildirilmektedir.Oysa, 1964 yılında çalışmaya başlar başlamaz, bana bir sigorta kartı verildi ve ben o kartla birçok kez sağlık sigortasmdan yararlandım. Sormak istediğim, sigorta başlangıcun ilk sigortalı ol- duğum 1964 yılı mıdır? Yoksa benden Türk uyruğuna geç- mem nedeniyle emeklilik priminin de kesilmeye başlandığı 1973 yılı mıdır? G.H. YANIT: 506 sayıh Sosyal Sigortalar Yasası'nın 2. maddesi uyan- nca, "Bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafı- ndan çalışünlanlar bu kanuna göre sigortalı sayılırlar." Aynı yasanın 6. maddesinde de "Çahştınlanlar, işe abnmalany- la kendılığinden sigortalı olurlar. Sigortalılar ile bunlann işvercn- leri hakkında sigorta hak ve yükümleri sigortalının işe alındığı ta- rihte başlar. Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez. Sözleşmelere, sosyal sigorta yardım ve yükümlerini azaltmak veya başkasma devretmek yolunda hü- kümler konulamaz" denilmektedir. Ancak yasanın 3. maddesin- de yabancı uyruklular için özel hüküm getirilmiştir. "a) Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalan, bir işveren emrinde çalışan ve Türk uyruklu olmayan kimselerden kurumdan yazılı istekte bulunanlar hakkında ve istek tarihinden sonraki aybaşı- ndan başlanarak uygulanır." Sosyal Sigortalar Yasasf nın "Yaşlılık Aylığmdan Yararlanma Şartlan" ile ilgili 60. maddesine göre sigortalıya yaşlıhk aylığı bağlanması için koşullardan biri de sigortalının "c) Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmamış olmakla be- raber, kadın ise 20, erkek ise 25 yıldan beri sigortalı bulunması ve en az 5000 gün. Malu'lük, yaşlılık ve ölüm sigortalan primi ödemiş olması"dır. Değişik sosyal güvenlik kurumlannda geçen hizmetlerin birleş- tirilmesi kurallannı düzenleyen 2829 sayılı yasamn 6. maddesin- de, "sigotalılık süresinin başlangıa" şöyle tanımlanmaktadır. "Kurumlardan herhangi birine ilk defa sigortalı olunan tarih, si- gortahlık süresinin başlama tarihidir." Yasa. yabancı uyruklulann sigortalı olmalannı engellememiş, yalnız malullük. yaşlılık \c ölüm sigortalanndan yararlan- malannı isteklcrine bırakmıştır. Yasada. yaşlılık aylığı bağlana- bilmesi için sigortalılık başlangıcının malullük. yaşlılık ve ölüm sigortalanna pnm ödenmeye başlandığ] tarih olacağı belirtilme- miş. 25 yıllık sigortalılık süresi içinde 5.000 gün malullük. yaşlılık ve ölüm sigortalan primi ödenmiş olmasını koşul olarak getirmiş- tir. Sosyal Sigortalar Yasasf nın 3. maddesinde. "Kanunla kurulu sosyal güvenlik kurumlanndan malullük veya emekli aylığı al- makta iken bu kanuna tabi sigortalı bir işte" çalışanlardan Sosyal Güvenlik destek pnmi kesilmesi öngörülmüş, ancak Sosyal Gü- venlik Destek Primi ödenmiş sürelerin sigortalılık süresinden sayılmayacağı ve bunlar hakkında 2829 sayılı hizmetlerin birleşti- rilmesi hakkında yasa hükümlerinin de uygulanmayacağı vurgu- lanmıştır. Yabancı uyruklular için böyle bir koşul öngörülmemiş- tir. Görüşümüze göre sigorlaya "tescil" edildiğiniz 1964 yılı, sigor- talılık süresinin başlangıç tarihidir. 1964-1993 arasında geçen 29 yıllık sigortalılık süresi içinde 5.000 gün malullük. yjşlılık ve ölüm sigortalan primi ödemiş olmanız, size yaşlılık aylığı bağlanmasını gerektiren yeterli koşullardır. ANKABA NOTLARI MUSTATA EKMEKCİ Dost Mektupları.... Şevket Süreyya Aydemir in dostlarından, Aysel Bayra- moğlu ndan, Aydemir'in ölümsüzlüğekavuştuğu 25 mart- ta yayımlanmak üzere. bir mektup almıştım. Aysel Ha- nım'ın mektubunu, konularımın yoğunluğu nedeniyle gününde yayımlayamamıştım. Şevket Süreyya'nın "Dost Mektupları" Cumhuriyet'te çıkmaya başlayınca, onu da bugün okurlara duyurmak istedim. Şevket Süreyya Ayde- mir'in mektuplaştığı Aysel Kutlu, Aysel Bayramoğlu- ndan başkası değildi. Aysel Hanım, 1980'de Esat Bayra- moğlu'yla evlenmiş, İzmir'e yerleşmişti. Mektubunda şöyle diyordu: "Sevgili Ekmekçi. Dün Şadan Gökovalı telefon etti. Mustafa Ekmekçi'nin yazısını okuyuncakulağını çınlattık' dedi. 'Şevket Süreyya ile Nâzım Hikmet i yazmış', 'Daha okumadım" dedim, 'Şevket Süreyya Bey'le ilgili (Ona 'Hoca' demeyi tercih ederim) bir yazı yazıp, Ekmekçi'ye göndermem lazım'. Sıkıntımı hemen anladı ki, 'Bize Hoca'yı anlattığın gibi yaz, Ekmekçi'ye de sevgilerimi söyle' diyerek telefonu kapattı. İçimden, Senin için kolay' diyegeçirdim. Belirli birkül- tür düzeyi ve yeteneği olduğundan, konuşma ve yazmada çokbaşanlı idi. HeleNâzım'dan şiirokurken... Ben söyle- sem de o yazsa' diye düşündüm. Yazmanın zorluğundan, Hoca 'nın yazarken zorlandığmı anımsadım. Evet, Ankara Bahçelievler'deki içı kitap dolu evde, Cumhuriyet'e yazı yazan Hoca'nm sıkmtısını yaşamıştım. Sonra, salonun yanındaki küçük odada kaynayan semaveri ve beş çay- ları'm düşündüm. Daireden çıkıp telaşla yetiştiğim her beş çayında, nefesimi kesip dinlediklerimi, duyduklarımı anlatmama olanak yoktu. Hoca 'nın özelliklerinden biri de düşünceleri birbirinden çok farklı insanlarla dost olması ve evini hoşgörü ile her- kese açması idi. O beş çaylarmın tadını bilenlerden birisi de rahmetli Uğur Mumcu idi. Hoca 'yı iyi tanıyor ve sevi- yordu. İlhan Selçuk bir evlattı Hoca için.. Yine rahmetli Osman Köksal, Cemal Madanoğlu, Jale Candan (Jale için Türk kadınının oncüsü' derdi), Ethem Menderes, ODTÜ'lu gençler, Mete Tunçay. dışarıdan gelen Türko- loglar. İbrahim Göktürk, Fakir Baykurt, Rasim Adasal, Suphi Karaman, 27 Mayısçılar... Liste uzar tabıi. Bilm'e- diklerim, tanışamadıklarım... Konuşmalan Hoca yönlendirir, daha çok kendisi konu- şurdu. Konular o denli farklı olurdu ki, oradan aynldığım- da, öğrendiklerim açısından kendimi çok şanslı sayar- dım. Bildiklerini yorulmadan, cömertçe anlatmak ve hoşgörü, Hoca'nm kışıliğinin bir parçası idi. Afyon Cezaevi'nde yatarken, Anadolu insanını orada daha iyi tanıdığını söylerdi. Halkjn sağduyusuna ınanmış- tı. Yalnız aydınlann görevlerinı yapmadığından bir ömür boyu yakınmıştır. 1932 yıhnda yazdığı inkılâp ve Kadro' kitabında bu konuyu işlemiştı. Kadro 1 dergisi için şunu söylerdi: Atatürk'e yağcılık yapanlar, Bunlar komünist propagandası yapıyorlar. Sızın adınız bu dergide hiç geç- miyor! dediklerinde, Ataturk: - Onlar benim devrimlerimi savunuyorlar.. yanıtını ver- diği halde, bir süre sonra, aydınlann sahip çıkmadığı der- gi kapatılmıştır.' Ve nihayet, ölümünden üç gün önce 22 Mart 1976 da Cumhuriyet'te çıkan, sanki bugünlerin yorumu olan yazı- sından -yer darlığı nedeniyle- bazı kesitler alıyorum. Ho- ca ve Cumhuriyet okuru beni bağışlasın. Şöyle diyordu Hoca: '... Bir ülkede aydın susarsa, orada artık macera adamı dile gelir ve demagog, milletin sözcüsuymüş gibi konu- şur. Gerçi bugün Türkiye'de söz, birçok olaylarda artık sorumsuz güçlerin gibidir. Ve kavgaların üzerinde. her türlü sorumluluk duygusundan yoksun. birtakım hasta ruhların estirdiği bayraklar dalgalanır. Cehalet ve çağdışı ihtiraslar, sanki ideallermiş gibi kutsallaştırılmak istenir. Bu millet kendi içinde coşan bütün sosyal çelişkileri, tari- hinden aldığı o sağduyu uyanış ve dırenışı ile eğer haykı- rabilirse!..' Başka bir bölümden: ... O halde ve evvela, başta şu partiler denilen, ama bir türlü parti olamayan, yalanı ve yalanCılık ithamlarını, hem dedevletyayıncihazlarından. günlük resmi edebiyat hali- ne getiren değersiz tahrik merkezlerinın gerçek hüviyet- lerini millete açıklamalıdır. Sıyaset gibi ekonomiyi de kumar masası oyunları haline getiren butün cihazları ve sorumlu organları, milletin önünde, mutlaka terazıye koy- malıdır. Hem de tanhi bir görev olarak. İşte şimdi aydınla- rın ihmal kabul etmez görevi budur... 1 Hoca için aydın, Turkıye de Atatürk devrimlerini iyi kav- ramış, okuyarak kendini yetiştırmiş sağduyulu insandı. 'Atatürk eleştirilmeli, tabu haline getirilmemeli' derdi. İs- met İnönü den, Ecevit ile ilgili yorumu öğrendıkten sonra bana uğramış ve: - Olünceye değin Ecevit hakkında yorum yapmam. Ben öldükten sonra, toplumu uyarmak için zamanı gelince Ek- mekçıye anlat, o yazar! diye vasiyet etmişti. Senin hakkında iyi tahmin ettiğini zaman içinde anla- dım. Senin insanlara karşı, sağlığında, hastahğında, hele ölümünden sonra gösterdiğin ilgi, saygı duyduğum bir özelliğin. Hoca sağ olsaydı: - Sen köylü, ben köylü, gel yanıma otur! derdi ve anlat- maya başlardı...'' ••• İstanbul'dan Cumhuriyet okuru Hülya Gültekin, Cum- huriyet'in 70. yılı dolayısıyla, Atatürk'le İnönü'nün birlikte bir fotoğrafını yolladı. 6 mayısta yolladığı resmin altına şunları yazmış: "Sevgili Mustafa Ekmekçi, Şahsınızda bütün Cumhuriyet çalışanlarının ve Cumhu- riyet Gazetesi'nin 70. yıldönümunü kutlar. nice 70 yıllara başarıyla ulaşmasını dilerim. Haltt Çelenk e selamlar. Sevgiler. Hülya Gültekin." BULMACA 1 2 3SOLDAN SAĞA: 1/ Divan edebiyatında. 'içinde açık saçık resimler. yazılar bulunan ve oku- yanlan cinsel bukımdan uyarmak için yazılan ki- tap. 2/ Zehir... Açık elle yüze vurulan tokat. 3/ Antalya'run bir plajı... Kirliliği gösteren iz. 4/ Turşusu yapılan bir tür yaban soğanı. 5/ Bir kim- senin. başkalan tarafın- dan dokunulmaması ve saygı gösterilmesi gere- ken ifTeti... İlave... Bir soru eki. 6/ Oruç ayı. 7/ Bir ay adı. 8/ Yüze sü- rülen pembe düzgün... Kendiliğin- den olmayarak, tesadüfen. 9/ Bağlarda asmalann sanlıp dik durması için yanlanna dikilen sı- nk... Üstü kapalı olarak anlatma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Simşek... Bir renk. 2/ K.ırsal ke- simde büyük topraklan olan. güç- lü ve varlıklı kimse... Üzerinde kitap okunan. açılıp kapanabilen alçak ve küçük masa. 3/ Kimi azgın hay\anlann dudaklanna ya da burnuna geçirilen demir halka. 4/ Lahza... Osmanlı ordu- sunda ve donanmasında hafif piyade askeri. 5/ Yemek... Eski dilde ada. 6/ Alçıdan yapılmış kabartma süslemelere verilen ad. 7/ Gerçekleştirilmesi zamana bağh istek... Alman faşisti. 8/ Sa- natta, siyasada, düşünce yaşammda ortaya çıkan yeni görüş... Havadaki su buhan. 9/ Baklagillerden kımi ağaçlann kırmızı boya çıkanlan odunu... Olumsuzluk belirten bir örnek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear