Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 10MAYIS1994SAU
10 DIZIYAZI
MUSTAFA EKMEKÇİ
A
Şevket Süreyya Aydemir7
den
Aysel Kutlu'ya
. ysel Kutlu, Şevket
Süreyya Aydemir'in ne kadar
kibar bir insan olduğunu an-
laürken şöyle diyor
"*Hoca. kusurlannı insan-
larm yüzüne hiçbir .zaman vur-
mamayı >eğlerdi. Örneğin En-
ver Paşa'yı yazarken, bir hayK
belge topiadı; bunlar arasında
Enver Paşa'nın zimmerine
para geçirdiği belgesini yaka-
İadı eskj Türkçe. 'Ben bunu
kesinlikle yazmam!' dedi.
'Niye Hoca?' dedim, 'Ben-
den sonrakiler bunu yazsı-
nlar!' dedi."
Kutlu, Aydemir'in benzer bir
olayı Celal Bayar'ı yazarken
deyaşadığmi anlattı. Bayar'ın
İttıhat Terakki'nin muhase-
besini tuttuğu sırada üzerin-
de görünen bir paranın parti-
ye teslim makbuzunun ol-
madığmı tesbit eden Ayde-
mir, bu konuda Ba>ar'a defa-
larca başvurmuş. ancak bir
yanıt alamamıştı.
Aysel Kutlu ile söyleşimiz
sürüyor...
- Aysel Hanım mektupiar
konusuna devam edelim, siz de
onun mektupları gibi uzun mu
yazıvordunuz, yoksa...
AV'SEL KÛTLL - Uzun
yaayordum. Evet, uzun yazı-
yordum. Şöyle bir şey diyece-
ğim aklıma geldi; o ilk günün
heyecanını size tam anlata-
madım. İlk gün dört saat
kaldım, dedim, dört saat ko-
nuşuldu. Çok şey konuşuldu
tabii. Ben eve geldim, zaten
dışan çıktığım zaman çok et-
kilenmiştim, eve geldiğim za-
man bazı şeyleri sorma gerek-
sinimini duydum. Telefor
açüm, "Ben bu tetefonu bekli-
yonhım!" dedi. Ve bizim hep
tefefon konuşmalanmız sür-
dü. Yani, bana bir kitap ar-
mağan ettiği zaman, "Şunu
oku" yahut da, "oku" demez-
di de, bir kitap hediye ederdi.
Veya dolaylı söylerdi. İnsan-
lan idare etmekten ziyade çok
nazik bir şekildc. Bir şeyler
anlatmaya çalışırdı; sen on-
dan öğrenebilirsen, algılaya-
bilirsen. Hep konuşmalanmız
sürmüştür, bu konuşmalar
hem günlük, güncel, Türki-
ye'nin o gün içinde bulundu-
ğu konularda, hem de kitap-
laria ilgiliydi. Bizim mektup-
lanmızda daha çok, günlük
yaşam da giriyordu. Yalnız
Hoca, günlük yaşantısından
bahsetmeyen bir insandı.
Yani, kendi sorunlannı he-
men hemen hiç ortaya getir-
mezdi. Hiç arumsamıyorum,
çok azdır.
- Şevket Süreyya Aydemir,
nasıl bir insandı? Biraz düzenli
değil galiba, biraz kanşık...
AYSEL KLTLU - Telaşb,
çok duygulu. Telaşlı. Dost-
lanna bağlı. İnsanlan çok se-
ven, insanlan hiç küçümse-
meyen, o kapıcının öyküsünü
anlatmıştım size...
- Nasıldı?
AYSEL KUTLU - Onun
bir kap'.cısı vardı. kapıcıda
anahtar vardı. çünkü
kapıcının hanımı evi temizli-
yordu. İş Bankası'ndan da
maaşını abyordu, kitabevin-
den bir parası gelirse onu alı-
yor; para aldığı günleri kapıcı
biliyormuş. sonradan bunu
keşfetmiş. Götürüyor, ceketi-
ni asıyor. bir ara dışan çıkıp
bir şey alıp götürüyor, yani,
kapıcıda her an için anahtar
var, girip çıkabiliyor. Hoca,
parasının eksildiğinin ayırdı-
na vanyor. Fakat, bunu güle-
rek bana anlatrruştı. "İhtiyacı
ofanasa almaz!" demişti. Hiç-
bir zaman da yüzüne vur-
madı. Yine Hoca'nır. öldüğü
gün, gömüldüğü sırada,
kapıcı hizmet etti, koşturdu
fılan. bir kenarda ağladığını
gördüm ben kapıcının. Evet.
ağlıyordu. Gayet güzel böyle,
oturmuş. kendini tamamen
soyutlamış öbür insanlardan,
hem düşünüyor. hem ağlıyor-
du. Hoca, insanlann yüzüne
hiçbir zaman vurmamayı yeğ-
lerdi. Bunlardan bir örnek
daha vereyim: Enver Paşa'yı
yazarken. bir hayli belge top-
ladı; sonradan Türk Tarih
Kurumu'na verdi sanıyorum
belgeleri, öyie diyordu, "Ta-
rih Kurumu'na bırakacağun
Şevket Süreyya, Enver Paşa'nınzirnmetine para
geçirdiğine ilişkin belgeyi, kitabına koymadı
EnverPaşa'nınş
açıklanmayanyolsuzluğuA ysel Kutlu
anlatıyor:
Hoca, kusurlanm
insanlann yüzüne
hiçbir zaman
vurmamayı yeğlerdi.
Örneğin Enver
Paşa'yı yazarken,
bir hayli belge
topladı; bunlar
arasında Enver
Paşa'nın zimmetine
para geçirdiği
belgesini yakaladı
eski Türkçe.
'Benbunu
kesinlikle
yazmam!' dedi.
.utlu: Aynı
şekilde Celal
Bayarüa da ilgili bir
şey var. Celal Bayar,
İttihatTerakki'nin
muhasebesini
tutarken, elinde para
var; ama bu parayı
teslim ettiğine dair
bir belge deyok.
Bunun için iki kez
Celal Bayar'a
mektup yazmıştır.
Yanıt vermedi Celal
Bayar. Bana "Israrla
sordum, cevap
alamadım. Üzerinde
durmuyorum" dedi.
bunlan..." Enver Paşa'nın zim-
metine para geçirdiği belgesini
yakaladı eski Türkçe. "Ben
bunu kesinlikle yazmam!" dedi.
"Niye Hocar dedim. "Benden
sonrakiler bunu yazsınlar!"
dedi.
- Tarih Kurumu'na verdi ama
bunlan...
AYSEL KLTLU - Evet,
"Ben bir insanın bu kadar... Açı-
klamak istcmem" dedi. "Zaten
şûndi, yazıyorum hayatını, yoru-
munu da insanlara bırakıyorum,
yaptığı yanlışları, iyi yanlarını;
yorum insanlara ait ama,
hırsızlık yaptığuu..." Aynı şekil-
de Celal Bayar'la da ilgili bir şey
var. Celal Bayar, partinin mu-
hasebesini tutarken...
- İttihat Terakki'nin mi?
AYSEL KUTLU - İttihat Te-
rakki'nin muhasebesini tutar-
ken, elinde para var; ama bu
parayı teslim ettiğine dair bir
belge de yok. Bunun için iki kez
Celal Bayar'a mektup yazmış-
tır. Ben bunu Uğur Mumcu'ya
da anlatum...
- Ne yapmış dediniz, anlama-
dım?
AYSEL KUTLU - Şimdi. pa-
ra yı teslim etmemiş. Böyle bir
belge yok.
- Tamam anladım!
AYSEL KUTLU - Bununiçin
iki kez. Şevket Süreyya Bey.
çok nadir, Celal Bayar'a mek-
tup yazmıştır. Bunu anım-
satmıştır: "Ben bulamadun böy-
le bir belge, yani, sizin zunmeti-
nizde para >armış, partinin mu-
hasebesini tutuyormuşsunuz..."
dıye. Yanıi vermedi Celal Ba-
yar. "Israrla sordum, cevap ala-
madım. Üzerinde durmuyorum"
dedi. Yani, onuda tarihin akışı-
na bırakü. Bir gün bunu incele-
mek isteyen insan.. "Ben bunu
yazdım" dedi. bu kadannı
yazdı, bir yanıt almadığını da
belirtti.
Atatürk dengeli bir lider
Menderes'in Dramı'nı yazar-
ken bir ara. "İkinci Adam"ı ya-
zarken bıraktı, "Menderes'in
Dramı"nı yazmaya başladı.
İnsanlann, çocukluklanndaki
yetişme tarzlanndan, ruhsal
yapılanndan soyutlanamaya-
caklannı belirtti. "Hele bu insan
bir yere gelir de insanlann kade-
rine hükmettiği zaman, bunun
acLSinı millet çeker" derdi.
İnsarun ruh dengesizliğinin. bel-
ki bir yerlere gelmezse. sadece
ailesine ve çevresine zaran olur,
ama bir yerlere geldiği zaman,
milletlerin kaderine çok büyük
etki yapar. Atatürk'ün dengeli,
lider tipli olduğunu defalarca
söylemiştir. İnönü'nün de dost-
lanna angaje olmadığını. ikisi-
nin çok ayn karakterde olduğu-
nu, söylerdi. Zaten bu, "Tek
Adam"da, "İkinci AdanTda
vardır. Ama, İnönü dostlanna
angaje olmuyor. Yani, diğerleri
biliniyor da, ben bunu vurgula-
mak istiyorum. Başka ne söy-
leyeyim? Şevket Süreyya Bey
dağınık. telaşlı. duy gusal. insan-
lara değer veren.. demiştim.
İnceliğıni her zaman için vurgu-
lanm, yani bir hanıma duyduğu
ınceliği, erkeğe de duyacak denli
ince bir insandı. Yani. özellikle
hanımlara ince, erkeklere kaba
davranan bir insan değıidi. En-
ver Paşa'ya kıyamadı. yazama-
dıyani, insana saygılıydı. Birde
insanlara davranışlanyla..Yani.
içeriye. hapishaneye girdiği za-
man. tutuklu olduğu zaman.
acaba orada nelerdüşünür. nasıl
çıkaroradan?Oradakihavayı,o
atmosferle kendine döner. bir
otokritik vapar mı° Neler al-
gılar? Bunun üzerinde çok du-
rurdu. O zaman anımsarsan,
Ecevit, DemireriebirlikteHam-
zakoy'a gittiklerinde, sana sor-
muştum: "Ne olur bir git göriiş.
Ecevit ne düşünüyor? Bir yorum
yapmış mı? Ne olursa olsun. bir
gözaltıdır, hapistir, ne hissedi-
yor?", sen "Demirel'le yan yana
olmaktan rahatsız!" demiştın.
onu hiç unutmam!
SÜRECEK
MEKTUP
iştesanabirüse
öğrendsimektubu
Aysel kız,
Mektubumu yaltuzsana yazdığnn için, bu defa arkadaştanna
selam yazmıyorum. Umanro kı bunu yadırgamazsın.
G halde şimdi konuşahm. Ankara'dan ayın beşinde
aynhruştırn, O gece köyde kalarak ertesi gün İstanbul'a
hareket ettim. YoBarda ve bizim bolgede hava güneşliydi.
Ankara-Eskişehir bozkın yeşü bir örtü alundaydı. Tarlalarda
ekinkr.çocukluk çağlannı yaşıvorlardı. Bozhöyük'ten soara,
bildiğünizyeşil tepeler başJadî. İnegöi ve Byrsa cevresinin
tabiatı ise bahar çıigınhğını yaşıyordu. Ama aai bahar
sarhoşluğu bizim topraklanmızdacoşmuştu. Papatyalaria
^lincikler, pe>gamberotian, san çjçek daigalan sırtkrda.
'yamaçlarda, zeyûnlik kuytuluklannda kucak kucağa iditer.
Meweli ağaçlar.yer yer meyveye yatmışlardı. Ama araiannda
gene de. beyaz yahut pembe keysisini aünamışlar vardı^
Dağîar, tepeler mavi tüUere bürünmüş gibiydi. Her yerde
hayaün çaüayışı ve kendini verişi vardı. Hulasa her yer güllük
güîistanlıktı. Ben bizim köye bu şehrayin içinde girdim.
Bizim küçûk bahçe de beni iyi karşıladı. Güller açrmştı.
Zakkumlar tomurcuktaydı. Morsaîkımükdefaçîçek
veriyordu. Asmalarda çılgın bir uyanış vardı. Koyu yeşilin en
caniısmdan yapraklar arasında, müstakbel üzüm sa&ımlannm
ilk fışkınşı vardı. Eve girip balkona çtktığım zaman güneş ufka
iniyordu. Mavi bulutlar yer yer kızıia dönüşmüştü. Dağlar
mordu. Vedenîzdeyer yergümüş havuziarışıldıyordu.
Güneşin denize inişini bir ibadeı vecd'i içinde İzledim. Sonra
karanhk bastı. Gece/eleklerini üstümüze şerdi. Onun bu
örtüsü aitmda gözlerimizi kapayacaktık. Öylede oldu. Ama
uykuya değiK uykusuzluğa sanldım. Buna muhtaçum. Istedim
ki hem günün şevkıni, hem ıçimizın coşkuniuğunuyaşayayım...
İyi kızım,
İşte sana bir h'se öğrenicisi mektubu. Galiba o yaşta bunlan
yazmaj'a vakît kalmadığı için. şimdi kendimi bir özİemin
havasjna
kapunyorum. Ama
rühayet.aldanışlannda
birtesclü edici taraTı
var. Şimdi de biraz
dünya işlerindcn
bahsedeyim. İstanbuJ'a
hergidişin. beni günter
öncesinden tedirgin
eden bir isteksizligi
olduğunu bilirsin. Bu
seferdeöyieoidu. Evet,
belki de hiç
gitmeyebilırdjrtı. Ama
yola çıkınca artık irade
senin değil. Bir el sanki
arkamızdan itiyor.
Dün>"anın en güzel
yerinde yarattığımtz,
dünyanın buençirkin
şehrındemümkün
olduğu kadar etrafa
bakmadan Takshn'de
Gezi Otelİ'ne vardım.
Arkadabiroda
istedim. Verdiler. O
gün Büyük Tarabya
Oteli"nde. bütiin
kokteyllerde olduğu
gibi, kimbilir hangi
partilerden arta kalmış
nesnelerden bir şeyler
ikramettiler.Bein
midemi korudum.
1 stanbul'a her gidişin,
beni günler öncesinden
tedirgin eden bir
isteksizligi olduğunu _
bilirsin. Dünyanın en
güzel yerinde yarattığimız,
dünyanın bu en çirkin
şehrinde mümkün olduğu
kadar etrafa bakmadan
TaksinVde Gezi Oteli'ne
vardım. O gün Büyük"
Tarabya Oteli'nde, bütün
kokteyllerde olduğu gibi,
kimbilir hangi partilerden
arta kalmış nesnelerden
bir şeyler ikram ettiler. Ben
midemi korudum. Ama
tanıdığımız veya yeni
tanıştığımız insanlarla
kucaklaşırveyael
sıkışırken, bu buluşmadan
ne kadar mesut
olduğumuzu gösteren
bütün marifetlerimiz
tamamdı.
ğy
yeni tanıjtığjrruz insanlarla kucakiaşjr veya el sıkışırken. bu
bulıışmadan ne kadarrrtesut olduğumiKu gösteren bütün
marifetfcrimiz tâtnamdı. Arada baza ziyaretlerim oidu.
Nİhayet lOmayıstaki toplantı günü geldi. Bu kadar kalabahkla
k*arşıİasacağ«THZi bilmiyordum. Çoğunfuk gençterdeydi. Yani
bizim. şu artık kopnığumuz gençlerde. Konusnialar geçvakte
kadar sürdü. Bunu. dinfeykiîer, oya ko>*durarak istediier. Ben
dc bir şeyler konuştum. Ama nesilier arasında bağmtı. ne kadar
kurulmuşgibi olsa da, insan hİssediyor ki. aradaki b\ı kopuntu
ve dcğer ölçülerindeki olgımiuk farfa gözden kaçmıyor. Ama
çocuklar nazik. Bizferi bol bol alkışladilar. Eğer bu aikış
alışkanlığı olmasa. sanıyorum ki bu karşıiaşmaîardaba
samimi olacak... Ne îse. oda bitti. Ertesi gün köye dörtdüm.
Amahavalar son günkrde hiç de güllük gülistanlık değjldı.
Bugün birazaçar gibi oldu. DÖnmeden önce, bana bırakılmış
bir not aldutı. Anladım ki İstanbuKa geliyorsun. Bende o gün
bu tarafahareket etlim. Umanm ki şimdi Ankara'ya
dönmüşsünüzdür. Bu dunımu. hareketten önce, Kızıltoprak'a
telefonedinoeöğrendim. Şimdidesenbana bjrmekiup
yazacaksın. Haydi benim mektubumun iki misli demeyejim.
ama hiç olmazsa benim mektubum kadar. Hatta yazımakmes!
ile de yazabilirsin. Yahut da \azılann açık ve okunakh olsun.
Her keb'meye manastnı verebileyim...
Şimdilik bu kadar. Seni. en iyi dileklerimle öperim.
13.V.974
ÇALIŞANLAREV SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL
Yabancı uyruklu ve sigortalı olarak çahşınaya başladım
Soru: 1964 yılında yabancı uyruklu ve sigortalı olarak
çalışmaya başladım. 1973 yılında Türk uyruğuna gectim.
Çeşitli işy erlerinde 1993 y ılı sonuna kadar da sigortalı ola-
rak çalıştım. Sosyal Sigortalar Kurunıu'ndan emekli ol-
maya hak kazandun ve emeklilik başvurumu da yaptım.
Ancak bir siire önce bana gelen bir yazıda, yabancı uyruk-
lu olduğum 1964-1973 yüları arasında geçen çalışmalan-
mdan emeklilik primi kesilmediği için, 'sigorta baş-
langıcımın 1973 y ılı olduğu ve bu nedenle 25 yülık sürenin,
1998 yılında dolacağı, benim en erken 1998 yılında emekli
olacağım bildirilmektedir.Oysa, 1964 yılında çalışmaya
başlar başlamaz, bana bir sigorta kartı verildi ve ben o
kartla birçok kez sağlık sigortasmdan yararlandım.
Sormak istediğim, sigorta başlangıcun ilk sigortalı ol-
duğum 1964 yılı mıdır? Yoksa benden Türk uyruğuna geç-
mem nedeniyle emeklilik priminin de kesilmeye başlandığı
1973 yılı mıdır?
G.H.
YANIT: 506 sayıh Sosyal Sigortalar Yasası'nın 2. maddesi uyan-
nca, "Bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafı-
ndan çalışünlanlar bu kanuna göre sigortalı sayılırlar."
Aynı yasanın 6. maddesinde de "Çahştınlanlar, işe abnmalany-
la kendılığinden sigortalı olurlar. Sigortalılar ile bunlann işvercn-
leri hakkında sigorta hak ve yükümleri sigortalının işe alındığı ta-
rihte başlar. Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden
kaçınılamaz ve vazgeçilemez. Sözleşmelere, sosyal sigorta yardım
ve yükümlerini azaltmak veya başkasma devretmek yolunda hü-
kümler konulamaz" denilmektedir. Ancak yasanın 3. maddesin-
de yabancı uyruklular için özel hüküm getirilmiştir.
"a) Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalan, bir işveren emrinde
çalışan ve Türk uyruklu olmayan kimselerden kurumdan yazılı
istekte bulunanlar hakkında ve istek tarihinden sonraki aybaşı-
ndan başlanarak uygulanır."
Sosyal Sigortalar Yasasf nın "Yaşlılık Aylığmdan Yararlanma
Şartlan" ile ilgili 60. maddesine göre sigortalıya yaşlıhk aylığı
bağlanması için koşullardan biri de sigortalının
"c) Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmamış olmakla be-
raber, kadın ise 20, erkek ise 25 yıldan beri sigortalı bulunması ve
en az 5000 gün.
Malu'lük, yaşlılık ve ölüm sigortalan primi ödemiş olması"dır.
Değişik sosyal güvenlik kurumlannda geçen hizmetlerin birleş-
tirilmesi kurallannı düzenleyen 2829 sayılı yasamn 6. maddesin-
de, "sigotalılık süresinin başlangıa" şöyle tanımlanmaktadır.
"Kurumlardan herhangi birine ilk defa sigortalı olunan tarih, si-
gortahlık süresinin başlama tarihidir."
Yasa. yabancı uyruklulann sigortalı olmalannı engellememiş,
yalnız malullük. yaşlılık \c ölüm sigortalanndan yararlan-
malannı isteklcrine bırakmıştır. Yasada. yaşlılık aylığı bağlana-
bilmesi için sigortalılık başlangıcının malullük. yaşlılık ve ölüm
sigortalanna pnm ödenmeye başlandığ] tarih olacağı belirtilme-
miş. 25 yıllık sigortalılık süresi içinde 5.000 gün malullük. yaşlılık
ve ölüm sigortalan primi ödenmiş olmasını koşul olarak getirmiş-
tir. Sosyal Sigortalar Yasasf nın 3. maddesinde. "Kanunla kurulu
sosyal güvenlik kurumlanndan malullük veya emekli aylığı al-
makta iken bu kanuna tabi sigortalı bir işte" çalışanlardan Sosyal
Güvenlik destek pnmi kesilmesi öngörülmüş, ancak Sosyal Gü-
venlik Destek Primi ödenmiş sürelerin sigortalılık süresinden
sayılmayacağı ve bunlar hakkında 2829 sayılı hizmetlerin birleşti-
rilmesi hakkında yasa hükümlerinin de uygulanmayacağı vurgu-
lanmıştır. Yabancı uyruklular için böyle bir koşul öngörülmemiş-
tir.
Görüşümüze göre sigorlaya "tescil" edildiğiniz 1964 yılı, sigor-
talılık süresinin başlangıç tarihidir. 1964-1993 arasında geçen 29
yıllık sigortalılık süresi içinde 5.000 gün malullük. yjşlılık ve ölüm
sigortalan primi ödemiş olmanız, size yaşlılık aylığı bağlanmasını
gerektiren yeterli koşullardır.
ANKABA NOTLARI
MUSTATA EKMEKCİ
Dost Mektupları....
Şevket Süreyya Aydemir in dostlarından, Aysel Bayra-
moğlu ndan, Aydemir'in ölümsüzlüğekavuştuğu 25 mart-
ta yayımlanmak üzere. bir mektup almıştım. Aysel Ha-
nım'ın mektubunu, konularımın yoğunluğu nedeniyle
gününde yayımlayamamıştım. Şevket Süreyya'nın "Dost
Mektupları" Cumhuriyet'te çıkmaya başlayınca, onu da
bugün okurlara duyurmak istedim. Şevket Süreyya Ayde-
mir'in mektuplaştığı Aysel Kutlu, Aysel Bayramoğlu-
ndan başkası değildi. Aysel Hanım, 1980'de Esat Bayra-
moğlu'yla evlenmiş, İzmir'e yerleşmişti. Mektubunda
şöyle diyordu:
"Sevgili Ekmekçi.
Dün Şadan Gökovalı telefon etti. Mustafa Ekmekçi'nin
yazısını okuyuncakulağını çınlattık' dedi. 'Şevket Süreyya
ile Nâzım Hikmet i yazmış', 'Daha okumadım" dedim,
'Şevket Süreyya Bey'le ilgili (Ona 'Hoca' demeyi tercih
ederim) bir yazı yazıp, Ekmekçi'ye göndermem lazım'.
Sıkıntımı hemen anladı ki, 'Bize Hoca'yı anlattığın gibi
yaz, Ekmekçi'ye de sevgilerimi söyle' diyerek telefonu
kapattı.
İçimden, Senin için kolay' diyegeçirdim. Belirli birkül-
tür düzeyi ve yeteneği olduğundan, konuşma ve yazmada
çokbaşanlı idi. HeleNâzım'dan şiirokurken... Ben söyle-
sem de o yazsa' diye düşündüm. Yazmanın zorluğundan,
Hoca 'nın yazarken zorlandığmı anımsadım. Evet, Ankara
Bahçelievler'deki içı kitap dolu evde, Cumhuriyet'e yazı
yazan Hoca'nm sıkmtısını yaşamıştım. Sonra, salonun
yanındaki küçük odada kaynayan semaveri ve beş çay-
ları'm düşündüm. Daireden çıkıp telaşla yetiştiğim her
beş çayında, nefesimi kesip dinlediklerimi, duyduklarımı
anlatmama olanak yoktu.
Hoca 'nın özelliklerinden biri de düşünceleri birbirinden
çok farklı insanlarla dost olması ve evini hoşgörü ile her-
kese açması idi. O beş çaylarmın tadını bilenlerden birisi
de rahmetli Uğur Mumcu idi. Hoca 'yı iyi tanıyor ve sevi-
yordu. İlhan Selçuk bir evlattı Hoca için.. Yine rahmetli
Osman Köksal, Cemal Madanoğlu, Jale Candan (Jale
için Türk kadınının oncüsü' derdi), Ethem Menderes,
ODTÜ'lu gençler, Mete Tunçay. dışarıdan gelen Türko-
loglar. İbrahim Göktürk, Fakir Baykurt, Rasim Adasal,
Suphi Karaman, 27 Mayısçılar... Liste uzar tabıi. Bilm'e-
diklerim, tanışamadıklarım...
Konuşmalan Hoca yönlendirir, daha çok kendisi konu-
şurdu. Konular o denli farklı olurdu ki, oradan aynldığım-
da, öğrendiklerim açısından kendimi çok şanslı sayar-
dım. Bildiklerini yorulmadan, cömertçe anlatmak ve
hoşgörü, Hoca'nm kışıliğinin bir parçası idi.
Afyon Cezaevi'nde yatarken, Anadolu insanını orada
daha iyi tanıdığını söylerdi. Halkjn sağduyusuna ınanmış-
tı. Yalnız aydınlann görevlerinı yapmadığından bir ömür
boyu yakınmıştır. 1932 yıhnda yazdığı inkılâp ve Kadro'
kitabında bu konuyu işlemiştı. Kadro
1
dergisi için şunu
söylerdi: Atatürk'e yağcılık yapanlar, Bunlar komünist
propagandası yapıyorlar. Sızın adınız bu dergide hiç geç-
miyor! dediklerinde, Ataturk:
- Onlar benim devrimlerimi savunuyorlar.. yanıtını ver-
diği halde, bir süre sonra, aydınlann sahip çıkmadığı der-
gi kapatılmıştır.'
Ve nihayet, ölümünden üç gün önce 22 Mart 1976 da
Cumhuriyet'te çıkan, sanki bugünlerin yorumu olan yazı-
sından -yer darlığı nedeniyle- bazı kesitler alıyorum. Ho-
ca ve Cumhuriyet okuru beni bağışlasın. Şöyle diyordu
Hoca:
'... Bir ülkede aydın susarsa, orada artık macera adamı
dile gelir ve demagog, milletin sözcüsuymüş gibi konu-
şur. Gerçi bugün Türkiye'de söz, birçok olaylarda artık
sorumsuz güçlerin gibidir. Ve kavgaların üzerinde. her
türlü sorumluluk duygusundan yoksun. birtakım hasta
ruhların estirdiği bayraklar dalgalanır. Cehalet ve çağdışı
ihtiraslar, sanki ideallermiş gibi kutsallaştırılmak istenir.
Bu millet kendi içinde coşan bütün sosyal çelişkileri, tari-
hinden aldığı o sağduyu uyanış ve dırenışı ile eğer haykı-
rabilirse!..'
Başka bir bölümden:
... O halde ve evvela, başta şu partiler denilen, ama bir
türlü parti olamayan, yalanı ve yalanCılık ithamlarını, hem
dedevletyayıncihazlarından. günlük resmi edebiyat hali-
ne getiren değersiz tahrik merkezlerinın gerçek hüviyet-
lerini millete açıklamalıdır. Sıyaset gibi ekonomiyi de
kumar masası oyunları haline getiren butün cihazları ve
sorumlu organları, milletin önünde, mutlaka terazıye koy-
malıdır. Hem de tanhi bir görev olarak. İşte şimdi aydınla-
rın ihmal kabul etmez görevi budur...
1
Hoca için aydın, Turkıye de Atatürk devrimlerini iyi kav-
ramış, okuyarak kendini yetiştırmiş sağduyulu insandı.
'Atatürk eleştirilmeli, tabu haline getirilmemeli' derdi. İs-
met İnönü den, Ecevit ile ilgili yorumu öğrendıkten sonra
bana uğramış ve:
- Olünceye değin Ecevit hakkında yorum yapmam. Ben
öldükten sonra, toplumu uyarmak için zamanı gelince Ek-
mekçıye anlat, o yazar! diye vasiyet etmişti.
Senin hakkında iyi tahmin ettiğini zaman içinde anla-
dım. Senin insanlara karşı, sağlığında, hastahğında, hele
ölümünden sonra gösterdiğin ilgi, saygı duyduğum bir
özelliğin. Hoca sağ olsaydı:
- Sen köylü, ben köylü, gel yanıma otur! derdi ve anlat-
maya başlardı...''
•••
İstanbul'dan Cumhuriyet okuru Hülya Gültekin, Cum-
huriyet'in 70. yılı dolayısıyla, Atatürk'le İnönü'nün birlikte
bir fotoğrafını yolladı. 6 mayısta yolladığı resmin altına
şunları yazmış:
"Sevgili Mustafa Ekmekçi,
Şahsınızda bütün Cumhuriyet çalışanlarının ve Cumhu-
riyet Gazetesi'nin 70. yıldönümunü kutlar. nice 70 yıllara
başarıyla ulaşmasını dilerim. Haltt Çelenk e selamlar.
Sevgiler. Hülya Gültekin."
BULMACA
1 2 3SOLDAN SAĞA:
1/ Divan edebiyatında.
'içinde açık saçık resimler.
yazılar bulunan ve oku-
yanlan cinsel bukımdan
uyarmak için yazılan ki-
tap. 2/ Zehir... Açık elle
yüze vurulan tokat. 3/
Antalya'run bir plajı...
Kirliliği gösteren iz. 4/
Turşusu yapılan bir tür
yaban soğanı. 5/ Bir kim-
senin. başkalan tarafın-
dan dokunulmaması ve
saygı gösterilmesi gere-
ken ifTeti... İlave... Bir soru eki. 6/
Oruç ayı. 7/ Bir ay adı. 8/ Yüze sü-
rülen pembe düzgün... Kendiliğin-
den olmayarak, tesadüfen. 9/
Bağlarda asmalann sanlıp dik
durması için yanlanna dikilen sı-
nk... Üstü kapalı olarak anlatma.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/Simşek... Bir renk. 2/ K.ırsal ke-
simde büyük topraklan olan. güç-
lü ve varlıklı kimse... Üzerinde
kitap okunan. açılıp kapanabilen
alçak ve küçük masa. 3/ Kimi azgın hay\anlann dudaklanna
ya da burnuna geçirilen demir halka. 4/ Lahza... Osmanlı ordu-
sunda ve donanmasında hafif piyade askeri. 5/ Yemek... Eski
dilde ada. 6/ Alçıdan yapılmış kabartma süslemelere verilen ad.
7/ Gerçekleştirilmesi zamana bağh istek... Alman faşisti. 8/ Sa-
natta, siyasada, düşünce yaşammda ortaya çıkan yeni görüş...
Havadaki su buhan. 9/ Baklagillerden kımi ağaçlann kırmızı
boya çıkanlan odunu... Olumsuzluk belirten bir örnek.