23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 NİSAN1994SALI CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR Piyanistlik kariyerini Almanya'da sürdüren Vedat Kosal, Cemal Reşid Rey'in öğrencisi Münüı'te bir modern OsmanlıEVÎNtLYASOĞLU Halen piyanistlik kariyerini Alman- sa'da sürdüren sanatçımız Vedat Kosal, on yıldır ilk kez Türkiye'de bir resital verdi. Rafine teknıği, güzel tonu ve mü- zikalitesı>le dikkati çeken sanatçının kendi kendıne edindiği kültür birikimi ve kendine özgü yaşam görüşü oldukça ilgınç. Avrupa'nın her yerinde verdiği konserler \e seminerlerle compact disc- leıi ve Türk müziğini, özellikle öğretme- nı Cemal Reşid Rey'i tarutıa konferans- lanyla ilgı toplamakta. Yıllar önce Hürriyet gazetesinin "Gü- zel Çocuk YanşmasT birincisi. 6 yaşı- nda bir çocuk Vedat Kosal (1957). Bu- gün olduğu gibi gayet ağdalı bir Türkçe konuşuyor. Kendisiyle söyleşi yapan gazeteci şaşkınlığını gizleyememiş: "Nasıl oluyor da böylesine büyiikler gibi Arapça, Ösmaıdıca kelimelerİe konuşu- yorsun" diye soruyor. Vedat'ın yanıtı ise: "Ben kâpıcı lisanı bilmem ki!" Ardından kendi kendine hat sanatına merak sanyor. Daha 7-8 yaşında. Çi- çekler. gondollar içinde hat yazıyor. Evde yetiştiği çevrede ne böylesi tumtu- raklı bir Osmanlıca konuşuluyor ne de hat sanatı ya da eski-Türkçe öğreten var. Annesi Renin Hanım piyano çalı- yor. ama Vedat piyanoya 10 yaşına dek yaklaşmıyor. "Küçikken bir kez piyano- nun kapağı elime düşmüş, ben de onu ko- caman bir canavar zannetmiştim, bep tuş- larını canavaruı dişlerine benzetip beni ıjracak korkusuyla yanaşmamışıın." Derken annesi onu Cemal Reşıd Rey'e götürüyor. Böylesine doğuştan Osmanlı birikimi olan bir çocuğu Osmanlıdan cumhuriyete gecişin simgesel bir sa- natçısına teslimediyor. İlk notayı öğren- dıği Cemal Reşid Bey ile tam on bir yıl çalışıyor. CemalReşid Rey başlıbaşma bir konservatuvardı "Cemal Reşid Bey'in küçük bir çocuk- la uğraşacak sabn yoktu. Hemen bana bir dolu teori. nota filan y azjp verdi. Nota okumada zorluk çekersem kızıyordu. "İnsan bunlan anasının karmnda öğren- mış olmair diyordu. Kendisi yazıdan ev- vel öğrenmişti notalan. Önce kompozis- yon dersi verdi. Solfej, armoni. kontrpuan ve teori dersleriyle Cemal Reşid Rey başlıbaşma bir konsenatmardı. Bettde piyano çalma açısından hiçbir ststem kıd- laıunadı. Üç a> içinde Beethoven'in pate- tik sonarmı çaldırdı. Hiç övle hazıriayıcı ekollef, teknik geliştirmek için aynca eg- zersizler yaptırmaya lüzum görmedi. Kendisinin de pek temel tekniği olmadtğı- ndan, ben kendi zekam ile deneyerek bir teknik yaratıyordum. Her eserin içindeki gam veya arpejleri çalışarak çıkartırdım. Esas piyano tekniğini Avnıpa'da öğren- dim." Aynı zamanda Alman Lisesfne de- vam ettiğinden pek fazla piyano çalışa- mamış o yıllarda. Cemal Reşid Bey de yeteneği elverdiği ölçüde her türlü zor vapıtı çaldırtmış ona. "Cemal Reşid Bey'in bana uyguladtğı metot normalde sonuç vermeyen bir pedagojik yak- laşınımış. Sıradan bir çocuk böylesi tek- nik temeli nlmadan vüklenmeyle yanlış bir formasyona girebilir. Bugün daha iyi anlıyonım." Müzisyen komplenin devri Cemal Reşid Rey (1904) çokseslı mü- ziğimızın öncüsü, orkestralanmızın, ko- rolanmızın, müzik eğitim kurum- lanmızın kurucusu olarak cumhuriyet sonrası müzığınin büyük ısmi. Bir yan- da durmadan besteler yaayor, öte yan- da yenı kurduğu orkestrayı çalıştınyor. Avnıpa'da turnelere gjdiyor, adını tüm sanat çevrelerinde duyuruyor. Darülel- han'daki piyano. kompozisyon ve ana- lız müzıkal dersleriyle öğretmenliğini sürdürüyor. Her şeyi bir arada yapan bir sanatçı. Kendi inancına görede "mü- asyen komple" olmak çok önemK. Oysa Vedat Kosal. Cemal Reşid"in o tarihlerdekı çok yönlülüğünü şöyle eleş- tıriyor: "Müzisyen komple dediği şeyin devri çoktan geçmişti. O, hem orkestra şefı hem kompozitör hem piyanist ve hem de pedagog olarak zamamnı dağıttı. Bel- ki de Stravinski gibi dünya çapında bir kompozitör olamaması, zamamnı böyle- sine dağııuk kullandtğındandır. Orkest- raya o kadar çok vaktini vermiş ki! Bence birinci derecede onun kompozitörlüğü ge- lirdi. Kendisi ise şefliğini daha üstün bu- lurdu. Kompozitör olarak Türk müziğine o zamanın tarzını getirmişti. Normal bir armonizasyon sistemine girseydi 50 sene geriden takip edecektik düny ayı. Ehorak, Smetana yahut da Rus Beşleri gibi ol- saydı geç kalırdık. Ama o, çağdaşlaraım; Bartok ve Stravinski'nin temeline da- yandı. Sonraki kuşaklar da o temeMen yola çıkıp üerleyebildiler." • 'Bugün geri dönüp her şeyi baştan yaşamak imkanım olsaydı, doğnıdan konser piyanistleriyle çalışmaya başlardım. Ben akademik çalışmamı çok fazla uzattım.' Bugün gençlik kjyasıya bir yanş için- de. Önce harika çocuksun denen kişiler sonradan kof çıkabiliyor. Harika ada- ma geçişi bir olgunluğa varan müzisye- nin \eni yorumlar peşinde olmasına bağlıyor Vedat Kosal. "Kemale erip kendini geliştirmiş kişiler hiçbir zaman 18 yaşının dahi piyanist dûzeyinde kalmıyor- lar. Onlar piyano tarihinde birer dönüm noktası: Pogoreliç, Glenn Gould gibi. In- terpretasyon açısından insan çok geç yaş- larda da gelişip ünienebiliyor. Cher- kasky, BoıSet, geç yaşlannda yeni bir tarz. o güne kadar sövlenmemiş bir şeyler yakalamışlar." Rafine tekniği, güzel tonu ve müzikalitesiyle dikkati çeken sanatçının kültür birikimi ve kendine özgü yaşam göriişü ilginç. Y edi lisan bilen Vedat Kosal'ın müzik dışında en büyük merakı edebiyat. Yedi dilde edebiyat yapıtlannı okuyabiliyor. Felsefe okumaya meraklı. Resim sanatı, hat sanatı çok ^ ^ ^ ilgisini çekiyor. Avrupa tarihi olduğu kadar Osmanlı tarihi okumak ve araştırmak da başlıca hobilerinden. belli bir kültür seviyesinin üstünde olması şart. Ben on yıldır yurtdı- şındayım. Müstani kaldım yeni Türkçeye. Eski Türkçe kullan- mamda ailemden çok Cemal Bey'- in tesirinde kaldım. Ne vapsa onu taklit ederdim. Beni forme eden, bütün acayip taraflarımla Cemal Reşid olmuşhır. Hapşırsam bile onun gibi hapşırırdım." Cemal Reşıd'ın dindarlığı da etkiledi mi senı? "Onun gibi snop şekikk değil. Sadece Osmanlı fmparatorluğu'- na bağldığından gelirdi. Os- manlılık uzaklaştıkça dine daha fazla bağlandı. Ben de Osmanlda- ra ondan bağla ıdım. Bu bir kültür mesclesi. Sanırım Ziya Gökalp demiş ki Yahy a Kemal'e 'Sen hem harabi hem harabatisin, gözüny atide değil, sen mazısin.' Yahya Kemal'in cevabı ise, 'Ne harabi. ne harabatiyim; kökü mazide olanatiyim.' Bu şekilde anlıyonım ben tarihe bağlılığı. Ben de aslında modern düşünen, köküne bağlı bir in- sanun. Avnıpa'da olsa Latin kül- türii olacaktı. ben ise Osmanlı kiil- türii ile y etişmiş bir insanım. Avnı- pa'da Saksonya, Prusya hanedan- İarı var çevrenıde. Kontlar, baron- lar. şatolannda. saraylannda Vedat Kosal. müzikolojik yaklaşım ile tarih boyu piyano çalma teknikierini araştırmış, değişik ülkelerin ekollerini ve bugün vanlan noktayı ıncelemekte. De- ğişik eğitmenlerle çalışması sonucu vardığı bireşimi şöyle aktanyor: "Benim uzun müzik tahsilim müdde- tince büyük bir şansım oldu: Çeşitli ekol- lerden hocalarla çaİLştım. Önce Cemal Bey Corktt'dan geien Franstz ekolünü aşıladı. Almanya'da Backhaus'ün eski ekolüne bağlı, forma ehemmiyet \eren bir hoca ile çaltştım. Profesör Hoffman ise modern basınc tekniğini kullanıyordu. Liszt yorumcusu olarak virtüöz ekoidü. Bilerek girdim değişik ekollere. Hakiki tradisyona bağlı Alman ekolü SAınabel ile Amerika'ya gitmiş. Schnabel'in öğ- rencisi olan Curcio ise işte bu hakiki Al- man ekolünün son temsilcisi. İngiltere'de hem Curdo hem de Klara HasgıTin tale- besi olan Peter Feucht»anger ile çalıştım. Bir süre de Halina Czemy-Stefanska ile Polonya ekolünde Chopin çalmayı, Paderevskiierden gelen tradisyonu öğ- rendim. Bugün bunlan ne kadar tatbik ediyo- runı hilemem. Ama bir birikim olusrurdu bende. Muhtelif tesilelerle kendimi din- lettiğim Sura Cherkazki, bana en çok te- sir eden kişi oldu. Eski Rus ekolündeki ton gÜ7eIliği üstünde dunıyor. Horovtitz'- in hocası ile y etişmiş. Şimdi en büy ük iste- ğim. Alman ekolünün form anlayışı, Fransızlann parlak tavrı ve bu eski Rus ekolünün güzel tonunu birleştirip kendi sentezime varmak." Ya Amerıkan eko- lü? "Aslında basınç kuvvetini güçlendi- ren, kas, parmak kuv>etine dayalı bir ekol oluvor. Bunun tetneti vok. Arthur Schnabel'in, Fleicsher'in, Arrau'mın taşıdığı tohumlar belli bir yerde kaldı Amerika'da. Bugün teknik mükemmeli- yete fazla ağırlık veriyorlar. Ben o kadar tasvip etmiyorum. Nİesela Ohisson gibi geçenlerde Cemal Reşid Rey salonuıida çalan bir piyanistin hocaları Avrupalı. Büyük piyano kültürii, Rachmaninof, Paderevski'den gelen Aınıpa'ya ait bir kültür. Japoıüar da muazzam bir çalı- şmayla bu Avrupa kühürünü aktardı." 'Kökü mazide olan atiyim' Vedat Kobal'ın bir tutkusu da hep soylu kavramlar. So>lu aileler, soylu sa- nat. soyiu düşünce. soylu lisan! "Alman- ya'daki çe\rem, asilzadelerden oluşuyor. Büyük Avrupa hanedanlan. Gayet eİiter bir seçimim var. Konuştuğum insanların Yaz tatili yapmadan, her cumartesi on bir yıl devam etmiş Cemal Reşid Bey'e. Onun döneminden diğer öğrencileri Aydın Karlıbel ve Seher Tannyar'ı anımsıyor. Konservatuvara hiç gitmemiş. Alman Lisesi'ni bitirince dışardan sınav verip İstanbul Devlet Konservatuvan Yüksek Bölümü'nün ilk mezunu olmuş. DAAD'nin bursu ile Âlmanya'ya gidip müzikoloji okumuş.Üniversiteyi bitinnese de kendini geliştirip Avrupa'nın çeşitli piyanistleriyle çahşmış. zisyenleri himaye etmeye devam ediyorlar. Asaletin bir şartıdu- bu: Müzisyenleri davet edip konser verdiriirler. Avnıpa'mn eski kühü- riine bağlılığımı da gördüler, böy- lece çok dostluğumuz oldu. Sayısı/ defalar büyük hanedan- ların saraylannda çaldım. O at- mosfer bambaşka. Aynı şatoda 200 yıl önce Mozart da çalmış. Aynı aynalı salonda, aynı armosferi ya- şamak benim gibi merbut bir insanı çok mütehassis ediyor." Bu arada sultanlann klasik Batı mü- zığı dalında yazdığı polkalar ve valsleri bulup çıkanyor. onlan çalıyor. Hatta son reMtalinde bis parçası olarak Abdü- laziz'in bir valsini çalacağını duyurur- ken. "Cennetmekan Efendimiz Sultan Abdülaziz Han'a ait bir vals" dediğindc dinlcyıciler biraz şaşırdı. Öylc ya, 1957 doğumlu biri değil de 1887 doğumlu bir Osmanlı vardı sanki karşılannda. "Bu sultanlann Batı müziği tarzındaki eserle- ri müzik bakımından hiç mühim değil. Tarihi açıdan çok mühim. 5. Murat'ın ciltler dolusu eseri >ar. Bunlar hafif. ba- > ağı salon müzikleri. Zannedersem o za- manki yabancı hocalanndan, belki de Guatelli'den ilham alıp ya/mış." "Günlerim nasıl mı geçer? >'auıız piy a- no çalanm ve kitap okunım. Sinemaya gittiğimde. konunun bir edebi romandan alıntı olmasını tercih ederim. Katiyen kan. dehşet değil. komedi ya da otuzlu yıllann eski filmlerini seviyorum. Politi- ka mı dediniz? Almanya'da valnız 8 ha- berlerini i/lerim. 15 dakika. Günün poli- tik olaylan hiç ilgimi çekmiyor. Tanhte- ki politik olay lar çok daha cntercsan. Ev- lenmek, çohik çocuk mu? Öyle şeylere ayıracak vaktim yok." Yeni besteler kalıcı değiller Klasik müziğin dışındaki müzikler- den söz edivoruz: "Caza, emprovizasyo- na hiç kabilivetim yok. Olsaydı Cemal Bey meydana çıkartırdı. Fransız şanson- lannı çok severim hafif müzikte. Bugün bestelenen müziğe gelince, folklara day alı müziği pek sevmem. Çağdaş metorlan da sevmiyorum. Mesiaen. Nono. Stockhau- sen filan çalı\orum. Bir piyanistin vazife- si bunlar. Ben esasen Schubert. Chopin fi- lan. romantiklerin düny asındayım. Bugün müzik mektdiye dönüyor. Gitti- ği yoida muazzam bir şahsiyet yok henüz. Y etıi besteler kalıcı değiller. Minimalciler de kendi içinde geçici bir gnıp. 21. asra kalacak akımlar değil bunlar." Yıldız İbrahimova ve Habip Aydoğdu ile müziğin dalgaboyuna renklerle yolculuk Müziğinve dansınritmituvalde ÎBRAHtM K.\RAOĞLU Suskun bir bekle- yiş... Gözler, piyano- sunun başında sessizce bekleyen adama yö- nelmiş. Önce saatini çıkanr adam. Piyano- sunun üstüne koyar. Dört dakika otuz üç saniye suskun bir bek- leyiş. Izleyiciler kımıltıSLZ. 'Konser sona erdi' der adam. Sonuç mu? Sanatsal provokas- yon... 1952 yılında. en önemli deneysel yapttını izleyicilerine böyle sunar John Cage. Çağımızın müzi- ğini derinden etkile- yen, yaratı özgürlüğü- nün sınırlarının en uzağına yolcu bir sanatçının öncü bir girişimidir bu et- kinlik. Müziğini gerçekleştirme. ço- ğaltma ve tamamlama sürecinde; rastlanüsallığı. yeni ses efektlerini kullanarak, uyulması zorunlu her şeye karşı duran, sanatını agnostik bir başlangıçtan devinerek kuran sa- natçının kendi alanına mayınlar dö- şeyen. kendini hep yeniden arayan bir manifestosudur. Bu manifestoyla paydasını eşitle- meye çalışan. John Cage tutkunu bir sanatçı Yıldız tbrahimova Dinçer. Altı ay önce Bulgaristan'dan geldi ül- kcmize. Bilinçaltı Rumeli ezgileriyle. John Cage tutkunu Yıldız tbrahimova 'nın(üstte) doğaçlama ezgilerini tuvale \ansıttı ressam Habip Aydoğdu. aryalarla. Karadeniz türküleriyle yüklü. Caz formundaki arayışlannı deneysel provokasyonlarla sürdürü- yor. İnsan sesinin çeşitliliğini. sanatta komünal duyarlıhğın ritmini, insan sesinin renklerini arayan genç bir sa- natçı. Onu, John Cage"in kulvanna yö- nelten en önemli etken. deneysel sa- nata olan eğilim. Cage'in renklerle kurduğu partisyonlardan çok etki- lenmiş. Resim ve müzik arasındaki sının aşmak uğraşında kalınlaştırmış çizgisini. Konservatuvann şan bölü- münde öğrenciyken resim atölyele- rinde de çalışmı^. Müziğe ve resmc olan tutkusu, bu iki sanatın da ya- şantısında etkinleşmesini sağlamış. 1983 yılında Bulganstan'ın en önemli ressamlanyla bırlikte ilginç bir sanat gösterisı gerçckleştırmış. Y'ıldız İbrahimova'nın doğaçlama ezgilerini tuvallerine yansıtmış res- samlar. Bu etkinlikten. belge^el bir film de yapılmış. On bir yıl sonra a\ nı tür bir etkinliğı. Vakko Ankara Sa- nat Galerisi'nde Tuna Ötenel'in piy a- nosu eşliğınde ressam Habip Aydoğ- du ile gerçekleştirdi. Müzık-resim- dans üçgeninde unutulmaz bir sanat şölent yaşandı Ankara"da. Aydöğdu-İbrahimova \c Ötenel aynı düşleri. aynı ritmleri paylaştıl'ar. İki balerin de dans- lanyla resmin ve mü- zığın ritmine bedenin dilini kattılar. Herşcy doğaçlamaydı ve bu- yülü bir deneysel et- kinliğin ülkemizde ilk örneği sunuldu. Res- samların. yazarlann ve kalabahk bir sa- natsever kitlenin izle- diği bu şölen unutul- maz anlar yaşattı. Müziğin ve dansın ritmini tuvaline taşı- \an ressam Habip Aydoğdu. sekiz met- rekarelik bir yüzeyi boyadı. Rengin öz yapısındaki ritme da- yanarak kurdu resmi- ni. Ratlantısal çeşitli- liği. deneysel bir sü- reçte rengin ritmini denetleyerek et- kinleştirdi. Bu büyük resme baktığımızda; bılinçaltının uçsuz bu- caksız dehlizlerine, kendi içsel ger- çekliğinin pentürel atlasını düşgü- cüyle boyayan. frekansını sonu belir- sız bir biçımde devinen müziğin rit- mine. insan sesinin renklerine yönel- ten total bir sanatçının, modu kırmızı bir ressamın, müziğin dalgaboyuna yolculuğu var. Bu eıkinliğin yaraltığı büyüsel at- mosfenn tek bir nedeni vardı bence: Aydoğdu ve tbrahimova'yı buluştu- ran delta içtenlikle, müziğjn ve bo- yanın ritmine olan inançla örülüydü. Felsefe, Bilim ve Ahlak Olmadan Toplum Olmaz ARSLAN KAYıNARDAĞ 12Mart1971 ve12Eylül 1980 darbelerinden sonra top- lum büyük bir yozlaşma içine girdi. Bozulma daha önce de vardı, ama böylesine artış göstermemişti. Rahatsızlığa çare diye öne sürülen dinsel öğretim, ay- dınlanmanın, bilimin karşısmda yer aldı. Bireyle Tanrı arasında kalması gereken din, zorlamaya, şiddete yö- nelen, sevgiden uzak bir ideoloji görünümüyle karşımı- za çıktı. Her alanda görülen bozulma ve yozlaşma gittikçe hız- landı. Evrensel felsefe ve hukukun insanı yücelten de- ğerlerine ulaşılamadığı gibi, geleneksel ahlakın olumlu ve güzel yönleri de yok olmaya başladı. Kâr ve çıkar hırsından başka şeye söz hakkı tanıma- yan, iyi ve güzel bütün değerleri yadsıyan kötü bir libe- ralizm uygulaması, insansal olanla birlikte uygarlık ürünlerini de yok etmeye girişti. Vatan bilincine, tarih bi- lincine, dil bilincine yer verilmez oldu. Bu durumda yapılacak iş; felsefe, bilim ve 'etik'e baş- vurmak olmalıdır. Olaylan yöntemli bir düşünce ile sorgulamaya, kav- ramlara açıklık getirmeye felsefe diyoruz. İyi ve iyilik kavramları üzerinde düşünmek bizi 'ahlak fe/sefes/'ne götürüyor. Deneysel yöntemlere ve gerçek verilere dayanarak yasalar ortaya koymaya çalışan düzenli bilgiye ise bilim adını veriyoruz. Bilimsel bilgi, aklın süzgecinden geçen deneyimlerin ürünlerinden oluşuyor. Bilim, doğa ile ilişkilerimize rahatlık getirdiği gibi, in- sanlar arasındaki ilişkilere, toplum olaylarına, akla uy- gun bir yön vermeyi de öğretiyor. Planlama kavramını gündeme getiriyor. Bugün toplumumuzda karmaşa (kaos) egemendir. Felsefe, etik ve bilim, karmaşadan düzenli topluma geç- mek için bir an önce devreye girmelidir. Doğru dürüst yönetim, hukuk, böyle sağlanır. Bilimin hemen arkasından, bir bakıma onun uzantısı olarak teknik gelmektedir.. Teknik, insanlığa yararlı ol- duğu gibi zararlı da olabilir. Zararlı oluşunun en çarpıcı örnekleri savaş ve iletişim araçlarında görülmektedir. İnsan kimı zaman melek kadar iyi, kimi zaman cana- var kadar kötü olabildiğinden; teknik, onun elinde cana- varlaşabilmektedir. Tekniğin, teknolojinin bireye ve topluma zarar vere- cek yola girmesi, felsefe ve etikle önlenebilecektir. Toplumlardaki bilinçli ya da bilinçsiz insan düşmanlı- ğına son vermek için, insan haklarını, insan degerlerini, erdemi savunan ahlaktan (etikten) başka dayanağımız yoktur. Türkiye çeşitli evrelerden geçerek bugünlere ge'di. Arkamızda bir tarih, önümüzde bir gelecek var. Tarihi- mizi felsefe ve bilimle yorumlamak, geleceğımizı felsefe ve bilimle yapmak zorundayız. Tanzimat'ın, Meşruti- yet"\n ve 'Cumhuriyet"\n bize öğrettiği çok şey var. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra bağımsız Türkiye kuru- lunca, bütün olumsuz koşullara karşın felsefe, ahlak ve bilimin öncülüğünde hareket edilmiştir. Böyle olduğu için ekonomide, eğitimde, iç ve dış siyasette başan ka- zanılmıştır. Bugün daha iyi durumda olmamız gerekirken olamı- yoruz. Doğrulanmız, iyilerimiz azalıyor, yanlışlarımız, kötülerimiz çoğalıyor. Bunun nedeni felsefeye, ahlaka, bilime, bilimsel düşünceye gereken önemin verilmeme- sidir. Başta sosyal bilimler olmak üzere bütün bilimler, kendilerinden yararlanmamızı bekliyor. - Demokrasi eğitim demektir, eğitilmişliği gerektirîr. Eğitimin temel direkleri felsefe, ahlak ve bilimdir. Böyle olmazsa demokrasi halkı sömürmek ve aldatmak için üretilen birtakım laflardan öteye geçemez. Sokaktaki sanatçı KOCAELİ (AA)- Kurumuş ağaç köklerine çeşitli şckiller vererek onlan birer sanat eseri haline getiren İzmitli sanatçı Mehmet Ankan, ekonomik sıkmtı nedeniyle çalışmalannı sokakta sürdürüyor. Yıllar önce ailesiyle çıktığı bir Karadeniz gezisi sırasında ilk kez bir ağaç köküy le tanıştığını belirten49 yaşındaki Mehmet Ankan. 21 yıldan bu yana amatör bir ruhla ağaç kökleri üzerinde çalışmalar yaptığını söy lüyor. Özellikle iyi verniklenebilen ay va, kesıane. incir. kocay emiş ve meşe ağaçlannın kökünü malzeme olarak kullanıp değişik bir sanatın öncülüğünü yaptığını kaydeden Ankan, çalışmalannı gençlere de öğretmek istediğini vurgulayarak. şöyle diyor: "Oyma sanatını kendimce geliştirerek köklere yeniden şekil vermek benim için bir yaşam tarzı oldu." Dinçer Sümer Almanya'da Kültür Servisi - Devlet Tiyatrolan sanatçısı. yazar ve Cumhurbaşkanlığı Sanat Danışmanı Dinçer Sümer. Köln Başkonsolosfuğu"nun davetlisi olarak 4-10 nisan tarihleri arasında Âlmanya'ya gidiyor. Sümer. Almanya'da bulunacağı süre içerisinde Köln. Karlsruche ve bazı yerlerde •"Tiyatro ve Toplum" konulu konteranslar verecek ve o yörelerdekı Türk liyatro topluluklany la ilgili ıncelemelerde bulunacak. İngiliz Edebiyatı Semineri ANKARA (ANKA) - İngiliz Kültür Heyeti ve Hacettepe Üniversitesi'nin işbirliği ile bu yıl 15"incisi gerçekleştirilecek olan "İngiliz Edebiyatı Semineri" 6-8 nisan günleri arasında Ankara'da yapılacak. İngiliz Kültür Heyeti'nden edinilen bilgiye göre rîer yıl Türkiye'deki bir üniversiteylc düzenlenen seminerin bu yıl Hacettepe Üniversitesi'nin işbirliği ile gerçekleştirileceği bildirildi. Seminerin "Victoria döneminde yazım ve toplumun etkileşimi" başlığında düzenleneceği ve seminere 18 üniversiteden yüze yakm öğretim görevlisinin katılacağı belirtildi. Aynca toplantıya İngiliz Kültür Heyeti tarafından davet edilen Excter Üniversitesi öâretim üyesi Prof. Peter Thomson ile Hull Üniversitesi'nden Angela Leighton'unda katılacağ kaydedildi. Toplam 18 bildirinin sunulacağı seminersüresince İngiliz Edebiyatı ile ilgili bir kitap sergisi ve bir panel düzenleneceği bildirildi. Aerosmith, AIDSiçin kollarını sıvadi LOS ANGELES (ANKA) - Dünyaca ünlü müzik topluluğu Aerosmith, 16-20 Haziran 1994 tarihleri arasında Rusya"run St. Petersburg kentindedüzenlenecek olan Beyaz Geceler Kültür Festivali'ne katılacak. Bu yılki festival AIDS ilesavaşım yarannadüzenlenecek. Beyaz Geceler Festivali. eski Sovyetler Birliği ve Doğu Av rupa'nın en büyük festivali olarak kabul ediliyor. Üç yıl önce Rusya'dakı ilk serbest seçimlerin kutlanması amaayla başlayan festivalinöncelikli iki amaa, AIDS ile savaşımda Abgis oranını arttırmak için düzenlediğı medya kampanyasına destek vermek ve St. Petersburg kentinin dünya kültürel değişiminde uluslararası bir yeri olduğuna dikkatçekmek olarak belirtiliyor. buyılki festival programı dahilinde konserler. moda defıleleri. tiyatro ve bale etkinlikleri, uluslararası yetenek yanşmalan yer alıyor. Festival. televizyon yayınıyla dünya çapında yüz milyon kişiye ulaşmayı amaçüyof. Festivali MTV. MTV Europe Sky Channel, Super Channel, Alman ZDF ve 20 ülke televizyonlan yaymlayacak. Festivale. 4 MTV ve 2 Grammy ödülü kazanan Aerosmith'in yanı sıra A-Aha, Run DMC, Patü Labelk. Mr Big ve Ricky Martin gibi topluluk ve sanatçılann da katılması be'kleniyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear