14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
JLU Her şeyi yapan insan... trtttttrttretttet Çetin Yetkin inayet, yaralama, ırza geçme, intihar... Yakalama, tutuklama, cezaevi... Bunlann hepsi şiddet, ancak insana özgü. Bu suçlan işleyenlerin ya da yargılayanlann, hiç umulmadık yerlerde 'insan' olarak o kadar ince ve güzel davranışlar içine girdiklerini görürsünüz ki şaşınr kalırsınız. aptığı birçeviri nedeniyle, 142. maddeden bir sanığın duruşması yapılacaktı. Ancak sanık, görmeye alıştığımız sanıklardan değildi. Bir kere kadındı ve en az yedisekiz aylık gebeydi. Üstelik, tam birzenciydi. Sanık sandalyesine oturduğunda yargıç irkildi: 'Bilirkışi incelemesi yaptınlmadan önce kitabı bir de ben okumak istiyormrT dedi. Hepimiz şaşırmıştık. Başkan, 'Olur' dedi. Hemen ertesi gün yargıç, 'Ben bu kitabı okudum. Ne varmış bunda! Suç unsuru filan yok. Neden bilirkişiye gönderecekmişiz ki! Hemen beraat ettirelim bitsin.' Hem gebe ve hem de zenci sanık, ertesi duruşmada beraat etti. kondunun penceresinin hemen altında bulunacaklan anlatıldı ve kızla aralannda. baba yine kızına yaklaşır yaklaşmaz vereceği işaret konusunda anlaşıldı. Hemen ertesi gece polis ekibi gecekondunun pencereleri dibine usulca sokularak beklemeye başladı. Hava soğuktu. saatler geçtikçe soğuk, polislerin iliklerineişlemekteydi. Hareketsizve sessiz beklemek, bu arada bir sigara bile içememek işin cabasıydı. Bir gece böyle ve olaysız geçti. Ertesi gece yine aynı düzen ahndı ve yine soğuk, polislerin iliklerine işlemeye başladı. Ara sıra pencereden usulca gözlüyorlardı. Adam ayaklanm keyifle sobaya uzatmış, şarap içmekteydi. Birden pencerelerden birinin camı açıldı. Baba, pencereden dışanya işemeye başladı. Sidiği olduğu gibi polisin üzerine yan baygın bir durumda polisin denk gelmişti. Polis, baştan aşa elinden kurtarabildiler. ğı sidik içinde kalmıştı. KıpırPolis ise yere kapaklanmış, damadı bile; üzerine boşalan si hıçkıra hıçkıra ağlamaktaydı. dikten kaçınmaya çalışırsa gürültü yapacağını, adamın bunu Ayşe Teyze'nin torunu fark edeceğini ve bir daha da onu yakalamak olanağı kalmaÇocukluğumda Ankara'da, yacağmı biliyordu. Pencerenin Bahçeiievler'de o zamanlar altında öylece bir yontu gibi du Küçükevler denen semtte oturup durdu. Baştan aşağı sidik rurduk. Bizim sokak 57. Soiçinde kalmıştı şimdi. kak'tı. (Daha sonra 18. Sokak Aradan yanm saat geçti. Bir oldu.) tki sokak yukarda da aiden kızın beklenen işareti verdi lemin yakm dostu Ayşe Teyzeğini duydular. Sidik • içinde ler otururdu. Sık sık annem kalmış olan polis, ağır cüssesin beni elimden tutar, bazen de den hiç umulmayacak bir bi kucaklar, birlikte onlara giderçimde yerinden ok gibi fırladı, dik. cam çerçeve dinlemeden penceBir gün kimseye sezdırmereden içeriye daldı. Yan çıplak den kendi başıma Ayşe Teyzebabayı tekme yumruk 'dövmeye ler'e gitmiştim. Beni evde görebaşladı. Öteki polisler de yetiş meyince herkes meraklanmış, tiler. Fakat adamı bir türlü başlamışlar sağa sola koşuşturonun elinden alamıyorlardı. maya. Sonunda Ayşe TeyzeBüyük bir çaba sonunda adamı ler'de olduğum anlaşılmış. Sormuşlar bana, nasıl gidebildin oraya diye. Ben de sözcükleri daha doğru dürüst söyleyemediğim için "Arslan gibi" diyeceğim yerde "Affan gibi" deyıvermişim. Yıllarca bana takıldıydılar "Affan gibi" diyerek. Kocaman bir çocuk olduğumda bile. Ayşe Teyzeler'in evinde eski tip kocaman bır büfe vardı. Kuleli kuleli. Bana sanki bir saraymış gibi gelirdi. Hayal meyal anımsıyorum, bir gün bu büfenin içine girip bir çaydanlığın içine çişimi yapıverdiğimi. Ayşe Teyze hiç kızmamış, "Çocuktur, olur böyle şeyler" deyip büfeyi temizlemişti. Ama annem çok mahcup olmuştu. Çok daha sonra Ayşe Teyzeler Ankara'dan taşınırlarken bu büfeyi götürmemiş, bize vermişti. . Ben evlendigimde hâlâ bizim evdeydi. O günkü aklımızla yazık ettik de bir eskiciye satıverdik. Aklımız sıra modası geçmişti. Anımsadıkça o büfeyi şimdi sattığunıza için için üzülürüm. Ayşe Teyze'nin bir de bir erkek torunu vardı, daha kücücük bir bebekti. Arabasmın arkasından tutarak onu bahçede gezdirmeme izin verdiklerinde içimi bir mutluluk, bir kıvanç sarardı. Bebek arabasım bir ileri bir geri iter dururdum, bebeğin bu gezintiden dolayı mutluluk çığlıklan atması beni aynca mutlu ederdi. Ara sıra "Aman dikkat, çok hızlı itme" dediklerinde ise alınırdım. Kemal koymuşlardı bebeğin adını. Şimdi, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin savalık kürsüsünde neden bu geçmiş günleri anımsadım birden? Neden acaba böyle birden bire geçmişe, çocukluğuma döndüm? Yoksa, Türk Ceza Kanunu'nun 142. maddesine aykın davrandığı için sanık olarak karşımızda kaygılı kaygılı duran adamın kimliğinin saptanması sırasında onun da adının Kemal olduğunu öğrendiğim için mi? Soyadı da aynı! Yoksa bu bebek olmasın! İçimi bir başkaldırma duygusu sanyor birden. Olamaz diyorum, bu sanık o bebek olamaz!.. Ana ve baba adı, nüfusa kayıtlı olduğu yeri de söyleyince artık hiç kuşkum kalmıyor. Bu. o! Ben ne yapacağım şimdi? DIZIYAZI 29NİSAN1994CUMA ANKARA... AINKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Kurtuluş Cinayet. intihar. yaralama, ırza geçme.. yakalama, tutuklama. cezaevi, infaz... Tümü şiddet. ama tümü insana özgü. Ama ben hiç umulmadık yerde. bu suçlan işleyenlerin ya da soruşturanlann, yargılayanlann "insan" olarak' ince ve belki de güzel denebilecek davranışlarda bulunduklanna tanık.oldum. Öyle olmasa bile insanın anlaşılmayı hak eden yüksek bır karmaşa ile dopdolu olduğunu. bunun temelinde de basit ama insanı insan yapan gerçeklerin bulunduğuna inanıyorum. Ancak bir insan yapabilir bunu... Ayda bir larihinı ve saatini kendimizin belirleyeceği bir saatte. geceleyin Ankara Cezaevi"ne gidip görevlilerin yerinde olup olmadığını, işlerin usuliine uygun gidip gitmediğini denetlerdik. Sonra da, Numune Hastahanesi'nde tutukiu ve hükümlülerin bulunduğu hasta koğuşuna uğrayarak önceden verilmiş listeye göre bu tutuklu ve hükümlülerin sayımını yapardık. Bu işin bana göre en sevimsiz yanı. cezaevine her gittiğimde başgardiyanın Deniz Gezmiş'i, şunu ya da bunu nerede astıklannı göstermesiydi. Sıkılırdım nöbet sırası bana geldiğinde. Yine böyle bırgece. savcılık için çalışan taksi şoförü Yıtmaz Güven'c saat 23.0O"tc gelip beni almasını söylemiştim (Yıllar geçti. hâlâ aklımdan çıkmamış: Taksisinin plakası. 06 DH 65l'di). Yılmazı beklerkensıkıntıdan bir küçük şişe votka içivermişim. Yılmaz kapıya gelip dayandığında içkiden başım dönüyor, ayaklanm dolaşıyordu. Yılmaz'a: "Aman beni idare et!" dedim. Cezaevi faslını kazasız belasız atlattım. Ama Numune Hastanesi tutuklu ve hükümlü koğuşuna geldiğimizde iş değişti. Zincirlerle karyolaya bağlanmış olan tutuklu ve hükümlüleri saydığımda, elimdekı listeye göre 28 kişi olması gerekirken. 29 kişi saymıştım. Kendi kendime, içki içip de bu işe kaHcışırsan sonuç böyle olur diyerek söyleniyordum. Kuşkusuz. içkinin etkisiyle, adamlan doğru dürüst sayamamıştım. Gözlerimi ovuşturdum. Yeniden saydım: 29! Eksik çıkardı da, fazla çıkamazdı. Zaten buraya gönderilmemizin nedeni de, firar var mı yok mu onu saptamaktı. Artık iyiden . iyiye ayılmıştım. Yılmaz'a usulca: "Sen de şunları bir say!" dedim. Yılmaz saydı: 29! Görevü jandarmayı çağınp burada kaç kişi olması gerektiğini sordum; cevap, '28'. "Say" dedim. Saydı: 29! Merakım büsbütün artmıştı. Tutuklu ve hükümlü hastalan uyandınp tek tek adlan okuyarak yoklama yaptım. Bir kişinin adı listede yoktu. Kısa bir soruşturma, gerçeği ortaya çıkardı: Tutuklulardan birinin yakını, hastasının durumu ağır olduğu için ona yardımcı olabilmek amacı ile görevlilerle anlaşarak koğuşa girmiş ve kendini zincirle o da karyolaya bağlatmıştı!.. C. KURTULUŞ filmini izlediniz mi? Izledinizse neler hissettiniz? Izlemedinizse 19 Mayısta yeniden yayınlanıyor. Aynca kaseti yapıltyor, sinemalarda da gösterilecek, mutlaka görünüz! Seyrederken onurlanıyor insan, bir kurtuluş savaşının boyutfannı yaşıyor, halkımızın gücünü, tarihimizi, coğrafyamızı daha iyi tanıyor. Ben Cumhuriyet kızıyım, 1920'lerde doğan kuşaktan, çocukluğumda masal değil savaş öyküleri diniedim büyüklerimden. Sanırım tüm evlerde benzer öyküler dinlerdi çocuklar. Kurtuluş Savaşı'nda yaşamını yitiren ya da cephelerden birinde savaşan, yaralanan bir babanın, bir dayının, bir nişanlının öykülerini... Izmir'e ilk giren atlılardan biri Mazhar Dayımın başka bir yeri var belleğimde, KURTULUŞ filminde onu da gördüm Kordon'da! Başta Turgut özakman, filme katkıda bulunan herkes i içten kutluyorum. Türk sinemasını da onurlandıran bir yapıt bu. Tüm sanatçıların ortak çabasıyla oluşuyor. Filmi izlerken ortak bir soluğu da hissediyoruz yüreğimizde. Belli, hepsi onurlu bir görev saymışlar bu filmde yer almayı KURTULUŞ, bu açıdan da önemli bir atılım bence. Sanırım uluslararası sinema dünyasında da büyük bir ilgi görecek.Filmin çekiminde görev alan Ingilizlerin ilginç bir tepkisi var: Tarihimizde böyle çirkin bir dönem olması üzücü, KURTULUŞ ingiltere'de de gösterilmeli, genç kuşaklar o dönemin hükümetini tanımalı, diyorlar. Kuşkusuz uygar bir bakış. Ama her ülkenin tarihinde var Lloyd George hükümetleri. Yalnızgeçmişinde değil bugünündede.. Onlan tanıyoruz, dünyamızı kan ve gözyaşına bulayan, barış umudunu solduran politikaların faturalarını da hayli acı ödüyoruz KURTULUŞ'un kimi sahneleri 1920'lerde değil 1990'larda yaşanır gibi! Mustafa Kemal ve arkadaşlarına karşı tepkiler, yobaz davranışlar, bir kurtuluş savaşını yozlaştırma çabaları bugün de ülkemizin gündeminde var değil mi? KURTULUŞ filminin kasetleri tüm okullarımızın programında yer almalı bence. Genç kuşaklar görsün ve öğrensin gerçekleri. Çünkü yeteri kadar bilmiyorlar. Çevremdeki kimi gençler filmi seyrettikten sonra Kurtuluş Savaşıyla ilgili anılan, romanları okudukla^.iı söylüyor bana. Yalnız genç kuşaklara değil küllenmiş bellet > re de bir uyarı bu fılm. Geçmişten geleceğe uzanan köprüca herkese yerini ve görevini anımsatıyor Mustafa Kemal, savaşın zor günlerinde öğretmenlere sesleniyor umutla, onların desteğini ıstiyor, savaş sonrası söyledikleri de Cumhuriyetimizin temel ilkesi oluyor Asıl savaş şimdi başlıyor, diyor, çağdaş Batı uygarlığı düzeyine varmak için karanlığı deleceğiz, cahilliği yeneceğiz. öğretmenlere güveniyor Mustafa Kemal. ilk, ortaokul ve lise öğretmenlerimi saygıyla anımsarım her zaman. Cumhuriyetimizin ilkelerini, Atatürk devrimlerini o güven doğrultusunda öğrettiler bize. Sevgiyle, aydın kuşaklar yetiştirmek görevini bılinçle üstlenerek... Oysa bugün neler yaşıyoruz! Milli Eğitim Bakanı Nevzat Ayaz kimi genel müdürleri görevden aldı diye DYP'de tepkiler oluyor, kararın değişmesi için önergeler veriliyor! Sayın Ayaz'ı 23 Nisan'da Meclis tören salonunda düzenlenen toplantıda gördüm. İçten kutladım Milli Eğitim Bakanlığf nda köklü bir onanm gerekiyor, köktendincılerin yoğun örgütlendiği kamu kuruluşlarmdan biri de bu bakanlık. Yılları geriye götürerek yapılacak bir tarama bu örgütlenmenin boyutlarını ortaya koyabilir. ••• Yargılamak sıradan bir iç değildir Adam, mübendis. İstanbul'da Levent" dedikten sonra» büindni yttiriyor. basunruş, gözlerinden yaşlar boşate bir atoiye kurmuş, piyasaya iş yapıyor. JComşulan, babaoğulu hastaneye ye nıyor, kimse onlan ayıramıyor. Duraıtıu iyi. Ev!i. Bİr oğiu var. kansı tiştiriyorlar. Her ikisi de bir hafta kadar Sanığın sorgusu yapılamjyor. Sanık, ikinci çocu'klanna gebe. Mutlu bir aile. komada kakiîktan sonra kurtanlıyor. "Söyteyecek sözSm yok" diyor ve yine oğEvierinde biricaç güadür su akmıyor, Davamn özeîi buydu. Dosyada, kadı iuna sanlıyor. kesik. Adam, Yesiköy'de oturan kız kar ntn kocasına yazdıjs mekîup, adamjn inBaşkan Ramiz Emre, a\ukatma sorudeşinin evine gîtmelerini öneriyor. Hem tihara kalksşrnadan önce yazdîgj not, yor *îsöyteyeceğimz bir şey var mı?" dibanyo yapacaklar hem de birikmiş kirli baba ve oğuhın "bayatî tehlfite" rapoîla ye... 1 terini vıkayacaktar. Gece de orada kahnz n, onlan kunaran komşulannın anlaümAvukat, "Ne diyeyinı Reis Bey! Görâdiye düşünüyoriar. Arabalanna atiaytp ları da bulunuyordu. Adam, öz oğlunu yorsanaz! Ne diyebjlirijn ki? Dosya önüYeniköy'e gidiyorlar. öldürmeye tam teşebbüs suçundau yargj DÜzde" diyerek susuyor. Ve şirndi bir an Işte, ne oîuyorsa bu YenikÖy'deki evde ianacakü. Bu suçun yasada öngörüİence için düşünün ki sava sizsiniz. Ayağa r oluy or ve mutluluklan sona eriyor. O gün zaanın alt smın yirmi yı! ajpr hapisti. kaiksp "esas hakkındaki mütalaa 'nızı söykmek üzeresiniz. Bütün görümcenin altın bitezikaratlar apaçık ortada. Suç ği kaybohınca gelini M "saWt . Mahkumiyet karan suçluyor, "Se» ^ t e ı " verilmesini istemek zorundiyor. Kadın. bu suçîadasmız. mayı reddediyor, ama iş Bir suçüstü olayı karakoia yansıyor. Ama birazdaha düşünün. Koca da kansım suçtutterisini düşünün. Adam ceAnkara Emniyet Müdürlü yor. Bu, barda§ taşıran • Adam, öz oğlunu öldürmeye tam teşebbüs zaevinde, kansı oğiunun ğü. 2. Şube l. Kısım Amirli son damla oluyor kadm eh'nden tuünuş, bebeğıni kusuçundan yargılanacak. Bu suçun yasada öngörülen ği'nin kapısından içeriye ür için. Aîıp başım gidiyor. cağtna atauş. ziyaret günü cezasımn alt sının yirmi yıl ağır hapis. Mahkeme, kek ürkek giren kız. olsa olsa çtkıp kocasmı görmeye gelDört yaşındaki oğla on dört on beş yaşlanbunun ancak altıda birini azaltabilir. Suç da tüm miş. Temiz çamaşjrfar bîr ile yataız başına kahn ndaydı. Bif şeylerden yakınıbohça içinde. kocasma verekanıtlan ile 'sabit'. Ama şimdi bir de duruşma adam bildik, tantdık büyordu, ama söylediklerini ancek onlan. Ve aradan birkaç salonundaki şu sahneyi gözünüzde canlandırmaya lamak olanaksızdı. Çünkü tün yertere koşuyor. soyıî daha geçmiş, yine bır zipolisler onu bir sandalyeye royor, kansıra anyor. çalışm: Adam, sanık sandalyesinde. Kansı, olaydan yaret günü. Oğlan okula Bulamıyor. Hiçbir haoturtur oturtmaz ağlamaya sonra evine dönmüş, kucağında bebeği, yanında artık oaşîamjş, kız artık yürüyebibaşlamıştı. Sonunda derdinin berde yok. Bunaiîtna giHyor. annesinin eîinden tutriyor. Pîşmanlık içinde. beş yaşına girmiş olan oğlu ile tanıklara aynlan yerde ne olduğunu anlayabildiler. muş, parmaklıklar arkasıAma çatesiz. oturuyor, ağlıyor ve ağzından tek söz çıkıyor: Öz babâsı uzun bir süredir ndaki babalan ile görüşüGünlerden bir gün bir zorla ırzına geçmekteydi. Ana 'Kocamı bana ve çocuklanma bağışlayın!' Oğlu ,yorlar. Oğlan. babasına mektup çiluyor posta• ölmüştü, babası ile birlikte dersierinin iyi olduğunu söyannesinin ellerinden kurtulup babasının yanına yaşıyordu. Bu ırza geçme dan. Kansından. Diyor lüyor. Birkaç yu daha gecsin koşuyor; babaoğul birbirlerine sanlıyorlar; baba. olayı da kız daha çok küçük ki: "YaptığiB davraraşf isterseniz. Oğlan artık ortabağışlafflam oüuiaksız. ken başlamıştı. Ama artık daoğlunu göğsüne basürmış, gözlerinden yaşlar okulda, kız ilkokuîa başjaBa mektnbn sana yazyanamıyordu. boşanıyor, 'Söyleyecek sözüm yok' diyor ve yine mak üzere, yine cezaevîndemamaı tek nedeai *ar. O Ne var ki, bu gibi çoğu da çocugumuzö doğarkr, babaîan ik hasret gîderoğluna sanlıyor. olayda olduğu gibi, tanık dmn. Bir kıznnız oldu. meye çalışıyorlar. Anneleri yada başka bir kanıt bu olay Oım haber vereyîm ded'm. Ben Mahkeme, yetkisini kullanarak banun mi?Çocuklann bütun yükü onun üzerinda da bulunmuyordu. Gerçi birlikte naınusumla yaşıyonHn. Sen de oğ ancak aîtıda birini azaitabîlîrdi. Açîkça de. yatnız o para kazanabtiiyor ve onlara, adli tabip raporu, kızlığının göriUeceği üzere de suç tüm kamtlan üe kocasına bakab'Iiyor. Bir yerlerde hereski bir tarihte bozulmuş olAdarn, bu mektubu okuyunca hemen "sabk"ti. Ama şimdi bir de duruşma sa halde bir temizHk işî fiian bulmuştur. duğunu ortaya koyacakü, oturup birkaç satıriık bir not yazjp taraOmuzian çökmüş saçfan beyazlaşmiş... ama bunun baba tarafından kıyor. Bu koşuflar alunda arük yaşaya lonundakî şu sahneyi gözünüzde canlanFakat ya sanığın beraat etmesini sağlayapıldığının kanıtlanması mayaeağmı. kendisini öldünneye karar dırmaya çatışm: Adam, sanık sandaiyesinde. Kansı» bu oîaydan sonra evine yacak bir şeyler buiupsöylerseniz? Yapaolanaksızdı. Bu durum verdiğİTis, oğluno da böyle kimsesîz bırakarşısında, baba yeniden kızı kamayacağı için onu da yaranda götüre dönmuş, kucağında bebeği, yanında ar biür mi5.iniz'? Mahkeme de sizm görüşünın ırzma geçmeye ceğini beJİrtlyor. Önce oğhına bol miktar Uk beş yaşıaa ginniş olan oğiu île tanıkte nüze katılıp saraği beraat ettirirse o zakalkıştığında suçüstü yap da uyku ilaa iciriyor, arkastndan keodi ra aynlan yerde oturuyor, ağlıyor ve ağ man beİki güneşü bir günde onJarı gözmdan tek söz çıkıyor: "Kocann bana ve rebiiirsiniz. Bebek arabasım kan ve koca maktan başka çare yoktu. de içiyor, Oğlu kısa sürede komaya gîri çocuklanma bağışlay ın!M biriikte iüyoriar, adam kansmsn beline Kızın oturduğu gece yor, kendisi de tam komaya girmek özere Oğhı annesinin eâerinden kurtuiup ba sanlmış, oğulîan da bir yanmdan tutmoş kondunun yeri, adresi iyice iken sürünerek kapj komşusunun ziöni basmın yanına koşuyor; babaoğul bir arabaıun. Bir fileasıh arabaya, pazardan saptandı; ona polislerin gece çaitp son bir çaba ile "Oğitsıu İtartanıt*' birlerine sanlıyortar: baba, oğiunu göğ dönüyoriar. Mutlular. Geçen akşam Ankara Devlet Konsarvatuvarı Orkestrası'nın konserini diniedim MEB Şura Salonu'nda. Genç bir orkestra, kızlar ve delikanlılar bir arada çalıyor. Elbet güzel bir olay. Laiklik ilkesini, kadın devrimini simgeleyen bir olay. Başka bir Islam ülkesindeyaşanmayan, şeriat düzeninde hayal bile edilmeyen bir olay. Ayrıca düşündürücü bir olay, çünkü ister istemez düşünüyor insan, bu genç çalgıcılar hangi orkestralarda çalacak, yalnız alb orkestra var ülkemizde! Yedincisi de yeni oluşacak Antalya'da. Bu neyi gösterir, müzik devrimini yozlaştırma çabalarını değil mi? Çoksesli müziksevgisinin gelişmosi istenmiyor, Anadolu kentlerinde kasaba ve köylerde niceyetenek gelişmeden yok oluyor. Milli Eğitim Bakanlığı'nın müzik okullarına. okullardaki müzik eğitimine de önem vermesi 'jerekir bence Onca imamhatip okuluna karşın, sayısı çok sıriırtı olan meslek liselerinin, müzik okullarının sayısını çoğaltm.îsı gerekir. Yalnız Milli Eğitim Bakanlığı'nın değil, tüm bakanlıkların, köktendinciliğin kamu kesiminde köklü örgütlenmesindeı: kaygılanantümsiyasalkuruluşlarındaöncelikli birgörevivar bu yolda. uğretim birliğini anayasallaşhrmak görevi. DYP, hükümeti oluşturan bir parti bugün. Bir iktidar kanadı, yerel seçim sonuçlarından üzüntü duyuyor ama Milli Eğitim Bakanı'nın olumlu bir uygulamasına tepki gösteriyor! Burada bir açıklık gerekiyor. Hangi partiden olursa olsun her milletvekilinin kürsüdeki yemini doğrultusunda bir açıklık. Laikliğin tanımında da bir açıklık gerekiyor kuşkusuz. Körlerin fili anlatmaları gibi yorumlar kimlikleri, kişilikleri sergiliyor ancak. O kişiler KURTULUŞ filmini görsün lütfen. Laiklik ilkesi de, öğrenim birliği de özgürlük ve bağımsızlık savaşı doğrultusunda kurumlaşıyor Cumhuriyetimizde. Bu yıl 23 Nisan Bayramı'nı kutlarken hüzünlenmediniz mi? Uzun yilların birikimi bu mu diye sormadınız mı? Ülkemizin gündeminde yoğun sorunlar, neler yazılıyor, neler sergileniyor! Milli Eğitim Bakanı'nı niçin kutluyoruz, Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör özden'e neden teşekkür ediyoruz? Kuruluşunun 34. yılını kutluyor Anayasa Mahkemesi. Başkanı durmadan belli konulara değiniyor, açık seçik uyanyor halkımızı. İnsan düşünüyor, Anayasa Mahkemesi 27 Mayıs Devrimi'nden sonra oluşan 1961 Anayasası'nda yer alan bir kuruluş ama 1981 Anayasası tarihsel bir belge bugün. Yaşamımıza girmedi, girmesi önlendi. Girseydi bugün başka bir konumda olurdu toplumumuz. Başkan özden de öğrenim biriiğinden değil, başka konulardan söz ederdi 34. yıldönümünde. 35. yılda gündem değişecek mi acaba? KURTULUŞ filmini izlerken değişeceğini düşünüyor insan. Solan bir umudun yeşerdiğini hissediyor yeniden. Kurtuluş Savaşımızı başaranlann, tarihin akışını değiştirenlerin çocukları, torunlanyız biz. Umudumuzu yitiremeyiz, yorgun savaşçıhğı içimize sindiremeyfe değil mi? Hem gebe hem de zenci Mahkememize yeni bir yargıç atandı bir gün. Sert görunümlüydü. tok bir sesi vardı. 142. maddeden haklannda dava açılan sanıklara aamamak gerektiğini daha ilk gün acık açık söyleyecek ve bunlann cezasız kalmamalan gerektiğini savunacaktı. Duruşmaya ilk çıküğj gün de, yaptığı bir çeviri nedeniyle 142. maddeden yargılanan bir sanığın sorgusu yapılacaktı. Mahkeme, sanığm sorgusu yapıldıktan sonra dava konusu kitabı ya da çeviriyi, şiiri bilirkişiye gönderiyordu. O gün de öyle yapılacaktı. Sanık. görmeye alıştığımız sanıklardan değildi. Bir kere kadındı veen az yedisekiz aylık gebeydi. Üstelik, tam bir zenciydi. Sanık. duruşma salonuna girip sanık sandalyesine oturduğunda yargıç irkildi. Yargıç söz aldı ve; "Bfflrkişi incelemesi yaptınlmadan önce kitabı bir de ben okumak istiyorum"dedi. Hepimiz şaşırmıştık. Başkan, "Olur" dedi. Hemen ertesi gün yargıç, "Ben bu kitabı okudum" dedi, "Ne varmış bunda! Suç unsuru filan yok. Neden bilirkişiye gönderecekmişiz ki! Hemen beraat ettirelim bitsin." Hem gebe ve hem de zencrsanık, ertesi duruşmada beraat etti. Zorbirkoror BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Yasa, ahlak gibi kurumlann buynıklanmn yerine getirilmesini sağlayan güç. 2/ Çit, perde... Yunan mitolojisinde savaş tannsı. 3/ Dövülmüş pirincin şekeri suda haşİanmasıyia yapılan tath... Türk resim sanatında önemli bir grubun ad olarak benimsediği harfin okunuşu. 4/ Kurnaz, açıkgöz... Yiyecek, içecek ve erzağın saklandığı oda ya da ambar. 5/ Bir mal ya da paranın emek verilmeden sağladığı gelir... Dağlık bölgelerde söylenen türkülerin makamı. 6/ Teşebbüs. 7/ Avrupa Topluluğu'nun ortak para birimi... Binek hayvanlannın sırtındaki oturmalık. 8/ Bulaşmış... Fas'ın plaka işareti. 9/ Tornacılıkta, bir deliğin ağzını genişletmeye yarayan çelik aygıt... Hayyan yemi olarak yetiştirilen bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞrYA: 1/ Herhangi bir konuda tutulacak yol için üst makamlardan alt makamlara verilen buyruk. 2/ İri taneli bezelye... Tehlike durumu, imdat, yardım. 3/ Türk müziğinde bir makam. 4/ Kök, sap ve yaprak şeklindeki farkhlaşmamış bir bitkinin yaşama ve büyüme orgam... Boru sesi... Eli işe yatkm, becerikli. 5/ Uzak... Örülmüş bir duvardaki taş ya da tuğla sırası. 6/ Şeker ve nişastayla yapılan bir tath. 7/ Sahip... Leş. 8/ Yuvarlak. 9/ Roman, öykü gibi anlatı türlerinde gjriş bölümüne verilen ad... Balık yakalama aracı. Yann: Ölüme alışmakzor
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear