23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22NİSAN1994CUMA CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR 13. ULUSLARARASIİSTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDEN NOTLAR Festivalin tortusu koyulaşırken SUNGL ÇAPAN 13. Uluslararası İstanbul Film Festi- vali somıçlanab beri yine piyasa filmie- riyle biz bize kaldık. garip ve mahzun (doygun ve bıkkın da diyebiliriz) bir ha- leti ruhiye içinde. Beylik deyişle. kısa sü- reliğine dünya sinemasının son ürünleri- ne endekslenen, yedinci sanatın zaten küçük yaştan itibaren baştan çıkardığı yaşamımızdan bir festival daha gelip ge- çiverdi işte. Sürekli sinemanın konuşu- lup solunduğu Caddcyi Kebiri ve tüm Beyoğlu'nu bir kez daha onlarca filmin coşkusunu sanp sarmalayışına tanık ol- duk yine günler geceler boyunca. Şeri- atçılann gövde gösterisi yürüyüşlerinin ürküntüsünü atJattıktan sonra kaçınıl maz şekilde çeşitli aksamalann girdabı- na yuvarlanıpgittikce normal seynni bu- larak ısınan festivalin ilgisiz kalınamaya- cak niteükteki önemli filmleri sunduğu rahatlıkla ileri sürebilir bu yıl genelde. Herkesin fırsattan istifade 'kişisel sine- matek'ini zenginleştirdiği 13. Sinema Günleri'nin ardıridan, 15 gün süresince iştahla belleğimize kaydettiğimiz onca filmi daha bir özümseyip anlayarak iyice sindirmeye koyulduk yine. En büyük kazanç' Çıplak' Pcrdede bunca güzelliğın akıp geç- mesi, ulusal ödüllerin Oscar töreninin yerli versiyonu halindeki görkemli bir geceyle noktalanınca ömrümüzden bir festiva) daha tamam oldu. Sey rettiğimiz filmlerin tortusunda. doğrusu enikonu bütün panltısını ve cazibesini yitiren pi- yasadaki filmlere gjtmek pek içimizden gelmediğinden, festivalin son günlerinde izlemek şansına erdiğimiz bazı filmlere ilişkin yazmayı yeğledik bu hafta da. Hetn zaten "fnsan Yüreğinin Haritası" ve "Korkusuz" gibi kimi festival filmleri de gösterime sunuldu festival tamam- lanır tamamlanmaz. (Sırada aynca daha önemli ve okkalı yapıtlar da var vizyon bekleyen. "Mavi"' ya da "Elveda Cari- yem"gibi). İngiliz Mike Leigfrt'in. tokat gibi çar- pan "Naked-Çıplak"ı festivaldeki en bü- yük kazançlanmdan biriydi kuşkusuz. Yer yer Samuel Beckett oyunlannın umutsıız yitik kahramanlannın sarsıcı tiradlannı çağnştıran nutuklar atan bir tecavüz sonrasında alelacele Manches- ter'dan kaçıp Londra'daki eski gö- zağnsının kapısını çalan. kitaplarla arası çok iyi, yersiz yurtsuz. ay- lak ve serseri bir kent filo- zofu olan Johnny'nin an- tikonformist öyküsünü aktaran "Çıplak", kaos kasvetine bürünmüş, yakıcı. yıkıa ve silkeleyici çağdaş bir başyapıt gibi geldi bana. 1960'lann hi- pisi, 1970lerin punkı ya da 1980'lerin Nevv Wave'- cisi sayacağımız Johnny rolündekı, gecen yıl Can- nes'da en iyi aktör seçil- miş. David VVarner'ı andıran yeni yetenek Da- vid Thewbs'in. 1990 yıllann anti kahraman özellikleriyle bezeli, gör- kemli kompozisyonuy la baştan sona sürükledigi bu film. birdizi bölümden oluşan Johnny'nin sıradışı Londra yolculu- ğuna çıkardığı seyirciyı fi- nale kadar kıskıvrak per- deye bağlıyordu. Yakıcı ve yıkıcı... İngiliz Mike Leigh'nin seyirciye tokat gibi çarpan 'Naked- Çıplak'ında çulsuz, serseri ve ayiak bir kent filozofu rolünde unutulmaz bir oyun çıkarıyor yetenekli, yeni aktör David Thewlis. yeni bir yönetmenı keşfetmemizı sağladı böylece. Yine geçen yıl Cannes'da Altın Pal- miye"yi "Piyano"yla bölüşen "Elveda Cariyenı", artık Çin seddini iyice aşarak Batı'ya yönelin Uzakdoğu sinemasının. hayli geç tarafından seyrettiğim, parlak ve uzun bir ömeğiydi. Çin ve Tayvan si- nemasının uyanışıyla, son yıllarda Batı'- da ilgi odağı olagelen. farklı bir kültürün yansıdığı Uzakdoğu sinemasının bu uzun, ama olağanüstü filmi. 1920'lerden 1970'li yıllara. Japon istilasından komü- nizm uygulamasına ve Kültür Devrimi- ne kadar Çin'in bütün bütüne değiştiği son yanm yüzyilını, iki aktörle bir cari- aşın antı-komünıst yanlar içermesıne karşın ılgiyle izlenen, estetik. dinamik ve modern bir yapıttı. Ülkesinin sansürcü- lerini harekete geçirip kesilerek Çin se- yircisine sunulan I992'de "Tetin Ucıro- daki Yaşam"la Altın Lale'yi kazanmış. yeni Çin sinemasının namlı temsilcilerin- den Çen Kaige'nın. "Elveda Cariyem"i gibi festivalin "Uzakdoğu rüzgarian"- ndan bize ulaşan bir başka hoş film de I978"den beri ABD"ye yerlcşmiş Tay- vanlı, 40'lık "genç yönetmen' Ang Lee'- nın "Düğün YemeğTydi. Geçen yıl. Berlin'in Altın Ayı'sını.sey- redemedığımiz "Güzel Kokulu Rublar Gölünün KadınlarTyla paylaşan "Dü- Peter Weir'in "Yeşil Kart**ını hatırlatan. derinlikli karakterlı. sağlam senaryosu, belirgin humoru ve takım oyunuyla il- ginçleşen neşeli bir kımlik arayışı güldü- rüsüydü. Ne var ki beylık finaliyle öz- günlüğünden biraz yıtirivordu sonuçta. "Hay\anat BahcesT, "Say ılarda Bo- ğuhnak", "Mimann Göbeği" ya da "Aşçı, Hırsız, Kansı *e Aşığf'yla hay- ranlar edinmiş. kendıne ozgü. fngiliz ya- zar-ressam-sinemacı Peter Greenaway'- in. geçen yıl salondan seyırri kaçırtan "Prospero'nun Kitaplan"ndan daha da zorlu son filmi "Macon Bebeği"ndeyse, buözgün veilginçyönetmen ıçin besledi- ğim hayranlığın dibi dclinir gibi oldu bi- Günümüz fngiliz sine- masının bu filmiyle önemsenen yönetmeni Mike Leigh'yeCannes'da en iyi yönetmen ödülünü de getiren "Çıplak", çul- suz- mülksüz komün manzaralanndan Lond- ra'nın arka sokaklanna ve çeşitli çizgjdışı tipleme- lere kadar uzanan. zorlu, sıkı. geveze ve zehir zem- berek bir filmdi. Trajediden komedıye değjşen anarşist, var oluşçu ve karamsar özelÛkleriyle, David Thevvlis'in Johnny rolündeki "cool" oyunuyla unutulmaz- laşan bu kızgın filmin içerdiği yoğun ate- şin. yaydığı yüksek enerjinin bende hâlâ sönmediğini söyleyebilirinı sonuçta. MerakJısını keyiften dört köşe eden "Naked-Çıplak", Mike Leigh adındaki • Festivaldeki Uzak doğu rüzgarlannın bir başka hoş esintisi de Tayvanh AngLee'nin dnselbaskılar- la gelenek-görenekler iharmanlayan sevimli kome- disi 'Düğün Yemeği'ydi (solda). Sandrine Bonnai- re 'Bakire Jeanne'da (üstte). yenin öyküsü aracılığıyla karşımıza ge- tiriyordu. Karmaşık Çin toplumunda neler olup bittiğini başanlı bir oyuncu- luk, egzotik dekor-mekanlar nefis mas- ke-makyajlar. belirgm sanatsal kaygılar ve harika görüntülerle yansıtan. birkaç vil öncesinen Bertolucci vapımı "Son lmparator"u gibi bu farklı toplum hakkında fikir veren "Elveda Cariyem". ğün Yemeği". eşrinsellikle gelenek-göre- neklerin çatıştığı. ustalıkla kotanlmış. zarif bir evlılik komedisi çeşitlemesiydi. On yıldır Nevv York'a verleşmiş. genç bir Amerikalıyla birlikte yaşavan. işleri tıkınnda, Tayvanlı eşcinsel bir deli- kanlının. düzmece bır evlilikle annesini- babasını memnun etmek isterken başına gelenleri hikaye eden bu sevimli güldürü raz. Brecht'in Kafkas Tebeşir Dairesi'- ndeki. aynı çocuğa anne olduğunu iddia eden kadınlaröyküsünün. PeterGreena- wa> tarzında anlaıılmış kanmakanşık yorumunu. sonuna kadar izleyebilmek. yığınla değmc bahaviğıt sincmaseveri dahı havli zorladı yine. 1650'de. Kaled- ral kenti Macon"da geçen bu dinscl me- lodram. bir kez daha enain hav.ı! aii- cûnü, çarpıcı çerçevelemelerini, röne- sans kostümleriyle ikonalararasında gi- dip gelen tantanalı ve benzersiz 'sahne'- leme tarzıyla tüm saplantı ve takmtı- larını görüntülere dökme fırsatını, ço- cuklann cinsel tacizi röntgencilik vb gibi temalara da dokundurmayı ihmal etme- yerek kaçırmayan Peter Ğreenavvay si- nemasının aynksılığını öne çıkanyordu. "Macon Bebeği"nde, bu kez kantann topuzunu biraz kaçırarak kendini tekra- ra yönelen bir *Greenaway temsiirne da- yanmak durumunda kaldık. Bu zorlu. >orucu. ağır Şok edilmiş masumiyet öy küsü' çeşitlemesine ancak yönetmenin tahrik'lerine tutkun, iflah olmaz Peter Greenaway hayranlan katlanabilirdi za- ten. Ve orkestra durmadan çaldı... Geçen yıl Montreal'daki 14. Dünya Filmleri Festivali'nde jüri özel ödülünü kazanan "Ve Orkestra Durmadan Çaldı", günümüzün ilacı bulunamavan. en amansız belası AIDS hakkında ansik- topedik bilgilervcren. kuşkusuz hâlâ gös- rilen "PhiladeJphia" melodramından çok daha yararlı ve özenli birçalışmaydı. "Ateş Al'nnda> 'yla 1980'lerin başında dikkati çeken Roger Spotriswoode"un. Randy Shilts'ın romanından uyarladığı bu film. AIDS'in teşhisi ve tedavisinde, Amerikalılarla Fransızlann çekişmesini de gözler önüne seren. belgeselimsi bir Amerikan yapımrydı. Rizikolu bir ko- nuya duyarlı ve içtenlikli bir yaklaşım getiren "Le Amidıe Del Cuore - Gönül Dosdan", son 20 yıldır zirveden kop- mamış. ttalyan sinemasının en popüier aktörlerinden Michele Placido'nun ikin- ci yönetmenlik denemesiydi. Kansından aynldıktan sonra büsbütün sahiplene- rek tüm kem gözlerden sakmıp kıskandığı kızıyla cinsel ilişki kuran 50'- sine merdıven dayamış bir babanın (Michele Placıdo) dramını. çağdaş ftal- >an gençliğinden portreler çizerek akta- ran "Göiıül Dostlan", ensest üstüne ger- çekleştirilen dürüst ve ilginç fılmlerdcn biriydi. Fransız sinemasının aynksı, öncü ve zor yönetmenlerinden Jacques Ri\ette'in efsaneye dönüşmüş. tarihscl Jeannc D'- Arc kişiliğine yeni bir bakış getiren. top- lam 5.5 saatlik son filmi "Jeanne La Pu- celle: Les Batailles - Bakire Jeanne: Sa- vaşlar ve "Jeanne La Pucelle: Les Pri- sons - Bakire Jeanne: Zindanlar". alışılmış Jeanne D'Arc filmleri arasında şimdiden seçkinleşen. uzun vesıradışı bir eserdi. İnançla savaşan. ama saf bir genç kıan zayıflıklannı da sergilcyen "Orleans Bakıresi Jeanne' rolündeki Sandrine Bonnaire'in, ağır zırhlar altında jy>li hır palandığı bu devasa fîlm, inandıncı bir tarihsel portreyi karşımıza getiriyordu. İnsanYüreğinin Haritası... Festivalin ardından sinemalarda viz- yona çıkan Avustralyalı Peter U'eir'in 'Feariess-Korkusuz'u. bir uçak kazası- nda ölümün eşiğinden dönerek hidavete cren San Franciscolu mimar Jeff Btrid- ges'la. kurtardığı. kazada bebcğini yitir- miş Rosie Perez'in. yoğun simgelerle an- latılmış öyküsünü yansıtan. psikolojik ve mistik bir Amerikan yapımıydı. 'Ölö Ozanlar Demeği'nin yönetmeni Peter Weir'ın 'korkusuz' kahramanı Jeff Brid- ges'in, kaza anında tüm korkulanndan annıpartık pek birşev ifade etmeyen ya- şamının anlamını sonıştururken kaza şokunu kolav kolay atlatamayan melez Rosie Perez'le. kansı İsabella Rosselli'vı de harcayarak yakınlaşmasının hikaye eden Korkusuz'. sofistike ve etkilevici boyutlara ulaşıyordu. Jef Bridges. son yıllarda gittikçe yetkinleşen oyunculu- ğuna da yeni bir parlak sajfa açıyordu. uçmaya kafasını takmış. kcndi ahlaki değerlerine dc kuşkuyla bakmaya başla- >an mimar rolünde. 'Bir Ortaçağ Votculuğu'filmivleanı- msadığımız Yeni Zclandalı >önetmen Vincent Ward"ın epik-destansı özellikler gösteren. başanlı görüntülerle bezeli Mnsan Yüreğinin Haritası* ise Eskimo Avik'ie (Bruce Lcc'nin küçük oğlu Jason Scott Lee) Kızıldcrili Albcrtinc'in (Anne Parilland). zamanı. mekanı aş;ırak uzun ullara yayılan aşk övküsünü. beylik du- yarlılıklarla. şiirli simgelerle aktarmaya girişiyordu. Kuzev kutbunda "açılıp'. yine avnı "ıssız, bembevaz' kıtada sonuç- lanan "İnsan Yüreğinin Haritası" sonuç- ta çok öncmsenmese dc İki mdezin çılgınaşkrnınplaslik vesinıgescl hikaye- si olarak rahaüıkla izlenen. düzevli bir fcMiv;)l filmndi ÖSTERİMDEKİ FİLMLER KIR1K KALP, PELİKAN DOSYASI, KÖTÜ EVLAT 12 yaşında çocuklanJan oluşan bir ar- kadaş grubunun, içlerinden birinin anne- sinin anı ölümü üzerine öksüzler yurduna gönderilme tehlıkesiyle karşı karşıya gelme- sine tepki olarak oluşturduklan birlik ve dayaruşmayı konu ediniyor "Kmk Kalp". Film boyunca, bir taraftan bu harika ço- cukiar yetkililerin olayı duyrnamalan icin çabalarken öte taraftan da yönetmen Fans- ten. büyük bir titizlikfc seyirciyi tepkikri ko- nusunda uyarmaya çahşıyor. Zavalh Martin'in. arkadaşlan araanda bir koruma duygusu uyandırmış okiuğu tartışılmaz bir gerçektir. Bûyük gizlilik için- de yapılan cenaze töreninde "O birceset de- ğfldlir... O benm annemdV deyişini ve dinl- mesi halinde taze kahr umuduyla tabutu folyoyla kaplamak isteyişini anımsama- mak oldukca zor. Bu pınl pınl tabut aynı zamanda annesine. '.Anneter Günü'nde arük veremeyeoegi armağaru da simgeliyor ofrnaJî. Genekie beni en çok üzen de yöneünen- lerin bu durumlarda. biz izle>icileri "Vah! V'ahî V azık zav-alhyar türünden bir tepki göstermesi gereken ahmaklar yerine koy- mak istemefcridir. Şayet biz yanlış anlamamışsak. büyükler "olur olmaz işler >apmakta" ve "her şe>i berbat eOnekte" usta bir nesli oluşturmakta ve iki ayn tüıde temsil edilmektedirler. Bi- rinci tür. iyi niyetlı deliterden. ikincisi ıse kötü niyetü zırdelilerden oluşmaktadır. "Kaık Kalp"ın içenği belirkmdikten son- ra, Truffaut'un "400 Darbe"siyle kar- şılaştınlırsa, Fansten'm işledığı konunun daha az hayati ve daha az ıddıalı Uduğu göze çarpmakta. Film, çocuklararası da- yanışmayı düşlemekte. onlann gerçek so- runlanykı ilgifenmemektedir. Eğer çocuk- lann iyflik, boüuk ve rahat içinde yaşama- lanru saglayacak sistem. cocuklann bu filmde düşlediğinin V'ana kadar Diekens kökenJi oteaydı, o zaman Fansten zavallı Martin'i öksüzler yurduna göndermekle bü>ük iyilik eder. hıç olmazsa onun ve ar- kadaşlannın ne türde bir yaşam savaşı ver- dikfcrini, dayanışma \ e buluculuklannın ne derecede geçerti olduğuna şahit obna şansru bize vermiş olurdu. Çocuklann büyükleri uyutmak için kur- dukkn tezgahlar neden özgiinlükten yok- sundur? Birölçüde anlatım yönteminin gül- dürü üe patetik öykü arasında bocalaması- ndan, bir öiçüde Jean-Claıjde Sallier'ın yö- nettiği kameranın beceriksizliğinden. bir öl- çüde de bize ne zaman gülmemız veya ne zaman güJmememiz gercktiğinı anlatırcası- na araya sıkıştınlan parazit müzik parça- lanndan. Hiçbiri profesyonel ohnayan bu oviıncu çocuklann dünyası hiç de gıpta edilecek bir dünya değil. Rollerinde doğaJ olabılsekr... Yalrâz bu çocuklar doğaklan da öte. o ka- dar dürüst rol oynuyorlar ki rollerini oluş- turan keümelerin ve duygulann kendilerine öz olmadığı ve son derece iyi niyetü bir bü- yük tarafından yazılmış olduğu acık seçik ortada. " K B * Kalp". nükte ile gerçeğı bir arada görebüeceğinız ender fılmlerden. Yakıru- ndaki kızın zor durumda olduğunu görcn 'Kınk Kalp' çocuklann büyükleri şaşırttığı bir film. Jerome, u FiimkTde özeffikle entehfikelian- larda öpüşühir" dıvor. Ağjrbaşühğıyla tanı- nan Claire(Lucie Blossier) ise sosyal hizmet uzmara olarak çalışan annesini kınayarak ondan "tüzumsuz işler uzmara"diye söz edi- yor... Kısacas tersıne dönen dünyamızda bü- yüklerden oluşan bır smıf. çocuklar tarafi- ndan yönetiliyor. Gerçek davranışın ne ol- duğunu merak ediyor ve öğrenmek istiyor- saraz "Kınk KaJp"ı kaçırmaym! (Terr> Keflefaer'den çeviren: Nayab Yo- laJ) Bır hukuk oğrencısı genç kız ile ona yardım eden bir araştırmaeı gazetccinin birbiri ardına öldürülcn y üksek nıahkc- me hakimlerinin sırnnı çözmesini konu alan "Pelikan Dosyası". Bcyoğlu Emck. Şişli Kent. Etıler Akmerkez. Maslak Mövenpick. Allunizade Capitol. Bakı- rköy 74. Pcndık Oscar. Aksaray Yıldız ve Kadıköy Süreyvasinemalanndagös- teriliyor. "Sofie'nin Seçimi". "Başkanın Tüm Adamlan", "Şüphe Altında" gibi fllmleriyle politik gcrilim türünde usta- laşan yönetmen Alan J. Pactıla, bir kez daha bu türeeğiliyor "Pelikan Dosyası'- 'nda. Pacula. "Şirket" gibi hcm çok sa- tan hem de başanyla beyazperdeye uyarlanan romanlann yazan John Gris- ham'ın ülkemizde de yayımlanan aynı adlı romanını henüz yazılma aşaması- nda satın alıp kendisi senaryolaştırmış. Filmde "Özel Bir KadııTdan bu yana iki yıldır sinemadan uzak duran Julia Roberts ve "Philadelphia'* ile "Kuru Gü- riiltü"nün çekimlennden ayağının to- zuyla "Pelikan Dosjası"na gelen Dan- zel Washington başrolleri paylaşıyorlar. Roberts ile VVashington'a Sam She- pard, John Heard ve Stankv Tucci'den oluşan güçlü bır yardıma oyuncu kad- rosu eşlik ediyor. Gazetecilik eğitimıni tamamladıktan sonra oyunculuğa başlayan Washing- ton, "Pelikan Dosyası"nda rol almanın kendisineçok önemli birgerçeği fark et- tırdığını bclirtiyor: "O\unculuk aslındu arastırmacı gazeteciliktir. Bir role ha/ı- rlanırken insanlarla tantşır oniarı incelcr. buiabildiğiniz tüm bilgiyi toplarsını/. ama onlan >azmak yerine rolünüzde kul- lanırsınız. Heriıalde aktör olmasaydım gazeteci olurdum." "E>de Tek Başına" "Fındıkkıran" gibi filmlerden tanıdığımız sevimli afacan Culkin Ma- caulay, bugün gösterime gircn "lyi Ev- lat"ta, gözünü kırpmadan cinayet işlc- ycn bir psikopat olarak karşımıza geli- yor. Henüz 13 yaşında olmasına karşın yedi yıllık sinema dencyimini ardında bırakıpdünyacaünlübir"yıWız'"konu- muna gelen ve günümüzün Shirley Temple'ı olarak anılan Macaulay. film başına sekiz milyon dolar ücret alması- na karşın hala çukulata almak için an- nesinden para istemek zorunda. Maca- ulay "İyi Evlat"ta bugünc kadar görmeye alışkm olduğumuz rollerden çok farklı bir kimliğin de üstesinden gel- meyi başararak tüylerimizi ürperten melek yüzlü bir şeytan tiplemesi çiziyor. "Yatağımdaki Düşman" filminden tanıdığımız yönetmen Joseph Ruben'ın imzasını taşıyan "l>i Evlat"ta gerçek iyi çocuğu ise Elijah VVood canlandınyor. "lyi Evlat" Şişli Site. Kadıköy Rcks. Beyoğlu Sinepop, Çemberlitaş Şafak. Bakırköy tndrli. Ankara Derya. Anka- ra Batı ve fzmir fzmir sinemalannda iz- lenebilir. Hocalann Hocası Felsefeci H. Vehbi Eralp ARSLAN KAYNARDAĞ 5 nisanda yitirdiğimiz Halil Vehbi Eralp, cumhuriyetin ikinci felsefeci kuşağının son temsilcisi idi. Hocalann hocasıydr. Cumhuriyetin ilk felsefeci kuşağı, Hilmi Ziya Ülken, Mehmet Emin Erişirgil, Mehmet İzzet gibi kimselerden oluşur. ikinci kuşakta Macit Gökberk. Halil Vehbi Eralp, Nusret Hızır, Suırt Kemal Yetkin, Mazhar Şevket jpşi- roğlu, Takiyettin Mengüşoğlu gibi felsefeciler vardır. Eralp, lisede Hilmi Ziya Ülken'den felsefe. Hasan Ali Yücel'den psikoloji okudu. Ülken. birçok kimseye oldu- ğu gibi ona da felsefeyi sevdirdi. Felsefeci olması daha çok bu etki iledir. Devletin 1923'ten sonra Fransa'ya öğrenim için gön- derdiği ilk öğrencilerden biri o idi. Paris'te iyi bir felsefe öğrenimi gördü. Latince lisansı yaptı. Almanca'yı daha sonra öğrenmiştir. Fransa'dan 1932'de döndü. Kısa süren lise öğretmen- liğinden sonra, 1933 reformunda üniversiteye doçent olarak atandı. Descartes'in Metafiziği konusundaki tezi ile 1939'da doktoroldu Profesöruğü 1949'dadır. 1925te Istanbul'a gelip 6 yıl üniversitemizde ders ve- ren dinler tarihçisi Fransız profesör G. Dumesil'in, 1933'te gelen H. Retehenbach'ın derslerini çevirdi Uzun yıllar İstanbul Universıtesi Edebiyat Fakültesi Sistematik Felsefe Kürsüsü'nün Başkanlığında bulun- du. Platon, Descartes, Leibniz, Kant, felsefe terminoloji- si ve mantık konularında dersler verdi. Klasik rrftntık alanındaki sayılı uzmanlarımızın başında geliyordu. Ahred VVeber'in Felsefe Tarihi'ni, Platon'un Euthyde- mos'unu çevirdi. Bizde felsefe çevirisi eleştirıleri pek azdır. Çeviri eleştirıleri yaptı. Kitap, yazı ve çevirilerinin neler olduğunu öğrenmek isteyenler, 1986'da yayımladığım Felsefecilerle Söyleşi- ler'e bakabilirler. Derslerinde olduğu kadar söyleşilerinde de iyi bir öğ- retici idi. Descartesçı felsefeye eğilimi hemen belli olur- du. Açık seçik düşünmeye özen gösterırdi. Derslerinden ve söyleşilerinden sağlam, unutulmayan bilgiler kalırdı. Felsefe kadar bilime de hayrandı. Ona göre felsefe yapmanın temel koşulu, bilim ve sanartan uzak kalma- maktı. "Fİİ020f, bu iki alanla sürekli ilişki içinde olmalı" derdi. Son yıllarında, daha çok Bergson'a ilgı duyduğu, sevgisinin ona yöneldiği görülüyordu. Fizikte, özellikle matematikte geniş bilgi sahibiydi. Öte yandan inanılmaz derecede kapsamh bir edebiyat kültürü vardı. Yahya Kemal'i çok severdi. Onun yakın dostu olmuş, birçok meclisinde bulunmuştu Şiirlerini ezbere bilir, coşkun bir sesle okurdu Yahya Kemal konusunda dikkate değer bir kitap kale- me alarak yayımladı. Bu sevgi onu, divan edebiyatı ile ilgilenmeye götürdü. Eski şiirimizin canlı bir antolojisi gibiydi. Batı ve Doğu kültürünün onun kişiliğinde kay- naştığını görmek, bize ayrı bir zevk verirdi Ne yazık ki, bu kadar bilgili ve yetenekli bir felsefeci olan Vehbi Eralp, kendisinden beklenen sayıda yazı ve kitap bırakmamıştır. Çevirilerinin sayısı da azdır. Erdemli idi, dostlarını. öğrencilerini unutmazdı Ortao- kulda sınıf arkadaşı olan Macit Gökberk'le felsefe yolla- rında da ayrılmamışlar, dostluklarını son yıllarına kadar sürdürmüşlerdir. Ikisi de aynı yıllarda istanbul Üniversi- tesi Edebiyat Fakültesi'nde görevde bulundular. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, igfti'dfe Macrt Gök- berk için saygı toplantısı düzenlemişti. Eralp güçlükle hareket edebildiği halde toplantıya geldi, güzel bir ko- nuşma yaptı, anılarını anlattı. Geçen yıl Gökberk öldüğünde, üniversitedekitörende konuşan yine o îdi. Coşkundu sözleri. felsefe ve şiir do- luydu. Türk felsefesi, Prof. Vehbi Eralp'in ölümüyle kuruluş döneminde emeğı geçen önemli bir hocasını yitirmiştir. 53 yıllık sahne ve perde emekçisiydi Turgut Boralı'yı çok arayacağız TURHAN GÜRKAN \ anm yûzyılı aşan bir döneme adını yazdıran tanınmış bir tiyat- ro ve sinema sanatçımızı daha vitirmenin acısını yaşıyoruz. Tüm yaşamını perde ve sahneye adamış Turigut Boralu 7 I yaşında aramızdan aynldı. 1941 yılında girdiğı sahnc yaşamında çok deği- şik tiyatro topluluklannda telif, çeviri. adapte' 200'ü aşkın oyunda rol alan Bonılı. 1960'd yıllarda yöneldiği sinema yaşamında da. 300 dolayında filmde rol aldı. Zaman zaman dram da oynayan. oysa güldürü rollcriyle daha çok ilgi çeken Boralı. sevimli. hoşsohbct. sempatik. şakacı. 'espritüel'. nükteden nitelikleriyle seyirciye ken- dini kabul ettirmiş. usta bir"karakter'oyuncusuydu. Bakıijlan. yüz hatlan. mimiklcriyleoynayacağı rolün hakkınısözcükleresığınma- dan vermesini bilen. cnder sanatçılardan biriydi. Beklenmedik ölü- müyle. Türk tiyatrosu veTürk sineması.yeri kolay kolay dolduru- lamayacak saygın ve yetenekli bir kişilikten yoksun kaldı. Turgut Boralı tam anlamıyla katıksız bir tiyatro tutkunuydu. Yaşamı. gecesi ve ciindüzüy le kay naştığı tıy atroy la özdeşleşmiş gi- biydi. Sahne yaşamının en yoğun olduğu 1966 yılında. sabah pro- va. akşam saat 6'da Gülriz Suru- ri-Engin Cezzar. gece Dornıen'de üç ayn sahneye koşuşturmaktan halsız düştüğü halde. en ufak bir ya kınmada bile bulunniamıştı. Tiyaırodakı tıtizliğiııi. sinema ya- şamında da sergıledı.-Oynadığı tüm filmleriııdc "küçük rollerin büyük oyuncusu' ozcilığinı bol bol yansıtma olanağını buldu. Turgut Boralı. 18 Temmuz 1923'te İstanbul'da doğdu. Liseyi bitirdikten sonra 1949'dan baş- layarak. iki yıl boyunca konser- vatuvann tiyatro bölümünün sı- navlanna girdiği halde kazana- madı. Umudunu kestiği bir sıradaTurgut Boralı Raşit Rıza ona bir rol önerdi. Bir gecede rolünü ezberleyip bir gün sonra sahneyeçıklı ve beş lira oyunculuk ücreti aldı. Bu çıkış. onun sanat yaşamının da başlangıcı oldu. Gerçi ortaokuldayken 'Anka- ra-Yolculan' adlı oyunda küçük bir rol almıştı. ama bir sanatçı ol- mayı düşünmüordu. Yıllar önce bir söyleşide -belki de alçakgönül- lülük göstererek- yalnızca 'merak' yüzünden tıyatroya girdiğini söylemişti. ama onun içinde yanan kor. yaşamının geleceğini çok- tan bclirlemişti. Turgut Boralı 21 Mart 1960'ta. Maksim sahnesin- de opcret oynarkcn tanıştığı. İstanbul Tiyatrosu'nun çağnsıyla ül- kemize gelmiş. İtalyan kökenli müzikal oyuncusu. koreograf ve dansçı Maritza Boralı ile bir evlilik geçirdi. Borah'nın Neslihan (1967) adlı bir kızı bulunuyor. 15 Nisan 1941'de Raşit Rıza Tiyatrosu'nda 'Saçlanndan L'tan' oyunuyla tiyatroya başlayan Turgut Boralı. I943"te Izmir'de fziTiir'de Avni Dilligil Tiyatrosu'nda oynadı. Daha sonra Jstanbul'- da Ses. Karaca, İstanbul Tiyatrosu. Kent Oyunculan. Aksaray Küçük Opera. Oraloğlu, Gülriz Sururi-Engin Cezzar. Doımen ti- yatrolannda. 200ü aşkın oyunda rol aldı. 1966da sahncdeki 25. yılını bır jübıle ile kutladı. Ses Tiyatrosu'nda 'Hava Cıva', 'Lflküs Hayat' gibi operetlcrdc, ! 5 yıl çalıştığı Karacada 'Cibali KarakolU* Kenterler'de 'Çöl FaresT, 'Tahta Çanaklar" Dormen'de '.Sokak KlZI Intlfl'. fflhi nvıînlnrHa rrA -jM.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear