25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 NSAN1994 PERSEMBE CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR Meksikalı yönetmen Arturo Ripstein filmlerinde karamsar ve asık yüzlü ama Sinetnamngekceğinden ııımıtlu TUM4 ERDEM Meksikalı yönetmen Arturo Ripstein. filmlennde karamsar ve asık yüzlü ko- nulan seçmesine karşın. son derece neşe- li ve şakacı bir insan. Yüz ıfadesini hiç değiştırmeksizin, sanki ciddi bir konfe- rans veriyormuşçasına art arda şakalar sıralıyor konuşurken. 13. Uluslararası İstanbul Film Festivali"nin "L'stalara SaygT bölümünde, filmlerini görme olanağına kavuştuğumuz Ripstein, "ûnlü bir Meksikalı şarkıcının hayali bi- yografai" olarak tanımladığı son çalı- şması "The Queen Of Night" Gccclcrin Kraliçesi) fîlmiyle mayıs ayında gerçek- leştirilecek Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye için yanşacak. Ripstein ile Meksika sineması, film yanşmalan ve Bunuel üzerine söyleştık: - Festival kapsamında yapılan söyleşi- ler, sanat sinemasmın geleceği konusunda pek iyimser bir tablo sergilemiyor. Siz bu karamsarlığı paylaşıyor musumız? Dunım umut verici değil Birkaç yıl önce tüm ülkelerde sinematografı bir meslek olma olanağına sahipti. geçimi- nizi de bu yolla sağlayabiliyordunuz. Şu anda ise durum tamamıyla farklı: en aa- ndan tıcan olmayan. salt para kazan- mak için yapılmayan filmler için. Çünkü bu filmlerin artık çok kü'çük bir izleyici kitlesı \ar. Oysa bundan otuz yıl önce durum bu dcğildi. Ama umutsuzluğa sü- rüklenmemeliyiz. Çünkü artık sorun başka. Artık sinemacı olmak daha çok roman yazan olmaya benziyor. Roman yazarlan gerçek birendüstri içindeçahş- mazlar. Sinemacılann durumu da artık buna benzeyecek. Sadece sinema yap- mak zorlaştı belki ama aslında her za- man zordu. Üstelik tutkulu sinemacılar her yıl önemli sayıda film gerçekleştır- meyi sürdüriiyorlar. Eğergeçmiş yıllarla kıyaslarsamz karamsar olursunuz. Ama değişen koşullar ıçinde düşünmelisiniz. Fılmlenmde ele aldığım konular hakkı- nda karamsanm ama sinemanın gelece- ği konusunda değilim. - Peki Meksika sinemasımn şu anki du- rumu nasıi? Meksîka'da ticari filmkrle bellı bir tutkunun sonucu olan filmleri birbirin- den ayırmak çok kolaydır. tamamen farklı türlerdır. Ticari filmler hem Mek- sika Cumhunyeti'nde. hem de "dogal pazar" dediğimiz İspanyolca konuşulan ülkeler ve Amerikan eyaletlerinde bü- yük bir seyirci kitlesine sahipler. Sanat filmlerinin ise para kaynağı bul- malan ve tarrtamlanmaları zor. En iyi yı- 1larda sekiz ya da cn fazla on tane böylesi film gerçekleştınlebiliyor, çoğunluğu devlet yardımıyla tamamlanıyor. Mek- sika'da her altı yılda bir hükümei değişi- yor. Önümüzdeki ağustos ayında yapı- lacak seçimlerde seçilecek yeni başkan. kühürel alandakı etkinliklerden hangisi- ne daha çok ağırlık verileceğjni bclirleye- cek. Geçen dönem devletle sinema ilişki- leri son derece verimli oldu. Çünkü ulu- sal sinema enstitüsünün başkanı sadece bir bürokrat değil, sinemanın işleyişini lilen bir yönetmendi. Ama önümüzdeki altı yıl ne olacağını bilemiyoruz. (Fotoğraf: AZMİ KARAVELt) - Amerikan sinemasımn egemenüğini kırmak için ne yapılması gerektiğine inanıyorsunuz? Yasaklamanın yaranna inanmıyo- rum ama regülasyonun yaranna da inanıyorum. Amerikan sinenıası da ye- rel kültürlerin korunabilmesi için kesin- JikJe regüJe edilmelidir. Örneğin Ameri- kan filmlen daha pahalı olmalı. bu da uluslararası kota uygulamalanyla sağla- nabilir. Yerel kültür, yerel kimliğin kö- kenıdir. Ben milliyetçiliğe inanmam ama kimlığe ınanınm. İnsanlar tek tip olma- malıdır. Bunun datek yolu "dteki''nı ka- buletmektir. - Sinemanın yapım sürecinin edebiyata benzeyeceğini söylediniz. Birçok edebiyat uyariaması yapmış bir yönetmen olarak sinema edebiyat ilişktsine nasıl bakıyor- sunuz? Aslında ben edcbiyat uyariaması yap- maktan çok, profesyonel anlamda se- naryo yazmamış, olan yazarlarla filmle- rimdc çalıştım Çok şanslıydım ve Gab- riel Garcia MarquestCarto5 Aıtjpsjfbi ünlü yazarlar fılmlenmde çalı^tılar. Bazı edebıyat uyarlamalandayaptım. Benım bu konuya ilişkin temel ınancım. sadece. kötü bir kıtaptan iyi bir film yapılabile- ceğidir Ancak Necip Mahfuz'un roma- nından "Başlangıç ve Son" filmini ger- çckleştırdiğımde gördüm kı. çok ıyi ede- bi kaynakîardan da iyı filmler yapmak mümkünmüş. Temelde yazann genel çizgisinin dışına çıkmamaya çalışınm. Sadece elimdekı malzemeyi kendi çevre- me uyarlamak konusunda özgürlük tanınm kendime. Bu çevre de temelde. belli bir tarihsel zamanda, yaşadığım şe- hir olan Me.xico City'dir. Yani bazı de- ğişimler olur ama asla edebi kaynağa ihanet etmem - Louis Bunuel sinema anlayışınızı nasıl etkiledi? Meksika film endüsırisıne çok gcnç bir yaşta girdım. Endüstri de gençti \e bir umut havası vardı: yaşamınız boyun- ca sevdiğiniz filmleri yapacağınıza inanırdınız. Babam bir yapımcıydı. Bu sayede birçok yönetmen tanıma ve bir- çok filmin yapılma sürecini izleme şansım oldu. Böylclıklc ışi öğrendim ve kendı yaşıtlanmdan ön Je başladım mes- leğime. Birçok kötü Meksikalı yönel- menle çalıştım kı bu çok yararlı oldu. Daha teşvik edici. çünkü "Ben bundan daha iyisini yapanm" dtyccek özgüveni kazanıyorsunuz." Examinating Angel"ı yaptığı sırada Bunucl'ın yanında bulun- mak gibi büyük bir talihim oldu. Bu tü- müylefarklı birdurumdu. Onun görüşlenne ya da film çekme bi- çimine karşı çıkmak olanaksızdı. Böyle- sine büyük. çok büyük bir yönetmenle çalışmak insana huşu \eren bırdeneyım- di. Ondan. film yapmanın mekanıklcn- ni, teknığinı hılelennı öğrenmedim. Bunları yıllarca film yapımı sürecinin iz- lcyerek öğrendim. Bunuel'den öğrendiğım daha etık. ahlaki bir olgu\du: Yaptığın işc saygı eöstermck kcndınc saygı göstermcktir. Fşine en az kendine gösterdiğin saygıyı göstermelisın. Hıçbir zaman en derin inançlanna ihanet ctmc ve elindeki ko- şullarla yapabıleccğın filmin en iyisini yap. Bunuel bana bu yüksck etik stan- dardı benımsett!. - Film y arışmalan, ödölleri »e jürileri hakkında ne düşünüyorsumız? Hangi filmin daha ıyi olduğuna karar vermek çok zor bir iş. Aslında ola- naksızdır bu. Ödüller seyircilerin ilgısi- nin çekmek için venlirler. Aslında bu haksızlık bence. çünkü burada vapılan seçim bir zev k sorunu ve zev k hiç de bi- lımsel bir olgu değildir. Ze\kin varlığı bile sorgulanabılir. Bence vanşmalarda kaıegoriler olmalı yani 75 miljondolara mal olan bir Amerikan filmi. 300 bin do- lara mal olan bir İran filmiyle yanş- mamalı. Benım ıçın ideal film yanşması. her katılımcıya aynı senaryonun veaynı bütçenin verildiğı veaynı süredefilmibi- tirmclen istendiği bir vanşma olurdu. Ancak bu ^ekıldc hangısinin cn iyı yönetmen ya da görüntü yönetmeni ol- duğunu anlayabilirsinız. Çünkü şimdi artık sadece bccenlen kıyaslıyor olursu- nuz ve tek bilimsel seçim yöntemi kıyas- lamadır. Üstclık aynı konuya bir sürii yönctmeniri farklı bakışının görmek il- ginç olurdu. Sonuçta yanşmalarda çok haksızlık oluyor: her zaman kazanmayı hak edip kazanamayan. kaybetmeyi hak edip kaybetneyen. ya da şans veril- seydı kazanabilecek olan birilcn oluyor. Bu haksızlık. ama zaten yaşam bir haksızlıklar dizisıdir. Figüratifile soyutun zrtçekidSği Kültür Servisi - İngıltere"nın önde gelen modem dans topluluk- lanndan Siobhan Davies Dance Company. 23-24 nisan tarihlerinde saat 20.00'de Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda iki gösteri suna- cak. The British Council'ın katkılanyla düzenlenen modern dans gösterileri. "Hikaye Anlatmayı İstemek" ile "Tiiysüz Beyaz Kuş" başlıklan altmda.Siobhan Davies'in 1992-93 yıllannda gerçekleş- tirmiş olduğu >enı koreografileri kapsıyor. İngiltere'de modem dansın en önemli isimlerinden biri olan Sı- obhan Davies. önce öğrencisi olduğAı Londra Çağdaş Dans Oku- lu'nun Çağdaş Dans Tiyatrosu'nun başdansçısı ve koreografı ola- rak başladığı kariyerini, 198O'lı \illarda Richard Alston \e lan Spinkle birlikte kurduğu Second Stride Dans Topluluğu'nda sür- dürdü. 1988 yılında kendi adını taşıyan dans topluluğunu kurana dek bir süre Rambert Dans Topluluğu'nda bağımsız koreograflık da yapan Siobhan Davies, Dance Umb- rella 88 Festivali'nde dikkatleri üzerinde toplayan "HTıite Man Steeps" adlı yapıtıyla Frankfurt'ta "Sahne Kayıdı-Stüdyo Lyar- laması" ödülünü ka- zandı. Bugüne dek dört Digjtal Premiere Ödülü kazanan Siob- han Davies. aynca üç kez de Lawrence Oli- vier Ödülü'ne aday gösterildi. Siobhan Davies • Dans Topluluğu'nda. j vönetmenliği David Buckland üstleniyor. Tasanmcı \e sanatçı olan Buckland. | Londra, Paris ve New York'ta açtığı sergıle- rin yani sıra. dansa olan ilgisini de çeşitli dans topluluklanyla çalışarak tatmin et- miş. Sanatçı, Siobhan Davies'in yani sıra pek çok ünlü dans topluluğuna da sahne ve kostüm tasanmlan gerçekleştirmiş. Amanda Brirton, Gill Clar- ke. Paul Douglas, Sean Feldman, Jeremy James ve Deborah Sa- xon'dan oluşan Siobhan Davies Dance Company'nin müzisyenleri ise Andrew Ball (piyano). Bridget Carey (viyola), Nicholas Gapton (kont-tenor). Catherine Edwards (piyano), Roger Heaton (klamet) ve Alan Taylor (kontrabas). Siobhan Davies Dance Company'nin sahneleyeceği "Hikayeyi Anlatmak İstemek" başlıklı gösteri. figüratif ile soyutun at çekicili- ğinı dansla irdelıyor. Davies'le birlikte besteci Kevin Volans, ta- sanmcı David Buckland ve Antbony MacdonaM. 20. yüzyılın bu sonsuz tartışmasını yeniden gündeme getiriyorlar. Prömiyeri geçen yıl Brighton'da yapılan "Hikayeyi Aniabnayı istemek", hikayelerin çok çeşitli ve beklenmedik şekillerde anlatılabıleceğini ve soyut di- lin bu işlemin alüru çizme gücüne sahip olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Topluluğun sunacağı ikinci gösteri "Beyaz Kuş Tüysüz" ise 18. yüzyılda bir bilmeceden esinlenmiş. Handei'in müziğine dayanan "Beyaz Kuş Tüysüz". dansçılann bembeyaz kostümleri ve ışıklı ka- ttfcrle zanf bircinsel karşılaşmanın çağnşımlanyla yüklü. Siobhan Da*ies Dance Company Hollanda'dan ^ ıldı/ Teknik İ ni\ersite>i Fotoğraf Merkezi'nin getirdiği Gijs V an Gent sergisi üniversitesanat merkezinde. Güçlü fotoğrafîk yorumlar MEHMET BA\HAN Yıldız Teknik Ünncrsitesi Fotoğraf Mer- kezi'nin yurtdışı ilijkilen ile sağlanan Gijs Van Gent sergisi. Uni\ersite Sanat Merke- zi'nde ızlenmekte. Önümüzdeki iki a\ içindc Avusturya ve Belçika'dan iki sergi daha geli- nlecek. Gijs Van GENT (58) Hollanda Fotoğraf Federasyonu'nun yönetım kadrosunda >er alır. MFLAP ve Hon EF1AP unvanlanna sa- hiptir. Sürekli oiarak ışlediği konu yaşama çevresi ıçinde insanlardır. Habersiz çekimler- den kapnır ve objektifini yönelttıklerinden her zaman izin isıer. Modelleri ile göz göze gelmek ve fotoğraflannda bu bağı aktarmak onun için önem taşımaktadiF. Bir süredir Ede kentinde yaşayan 73 ülkeden insanlan evle- rinde fotoğraflamakta ve bu proje belediye tarafından desteklenmektedir. Anayurtları- ndan kopup gelmış insanlann yeni toplum- lanna uyumlan, nıh halleri. geride görülen sembollerle kültürlerinin izleri fotoğrafiarda okunmaktadır. Van Gent'e göre fotoğraf. bir zaman dili- mı. bir mekan ve bir öykünün makine aracılığı ile film üzenne istiflenmesıdır. Bu is- tifleme kişisel seçımlere ve yoruma göre bı- çimlenir. Fotoğralçı önce düşünce yapısını oluşturmak ve bu yapıyı yansıtacak görsel sembolıeri bulup düzenlemek durumun- dadır. Sosyal yoruma yönelik fotoğraf bir öykü ya da roman kadar zengin içenk ile yüklü olabilir. Fotoğrafçının bu gücü varsa... Fotoğrafın estelık yönü. ışik ve ton dengesi. pozlandırma ve karanlık oda işlemlen konu ile bütünleşecek ve destekleyecek ^ekildc bı- çimlendirilebilir. Hatta bazcn çckim sonraM ışlemler konunun önune geçecek değer kaza- nabilir. Bu vön güçle vurgulanmanıışsa. fo- toğraf çcrçevc içinde nc göründüğü ile sınırlı kalmışsa. bir görsel malzeme olarak foloğ- raftır. ancak lotoğrafik değer kazana- mamıştır. Siyah beyaz fotoğraf bu anlamda çok zengin yorum olanağı verır ve bunun ıçın daha değeriidir. te datranışlarımızı buna göre yönlendirmemiz gerekir. Bu ülkede > aşay an herkesin çok kûi- türlü olunmasından dolavı bir zenginliği pa>- laştığını hissermesini sağlamak bepimize düşen göretdir. Herkes kendisini tehdit edilmiş yeri- ne güvenli. y abancı yerine birbirini benimsemiş hissedebilnH'lidir. Ancak bu ortam. farklı kül- türlerin beraberce >es«nnesine \e toplumu zen- ginleştirmesine olanak >erir. Başkasınasaygısı olan kendisine yönelik saygı ve güvenin temeli- ni ahtıış demekrir." Çağımızın giderek h-.zlanan yuşamı soluk • Van Gent'e göre, fotoğraf, bir zaman dilimi, bir mekan ve bir öykünün makine aracılığı ile film üzerine istiflenmesidir. Bu istifleme kişisel seçimlere ve yoruma göre biçimlenir. Sergide farklı ülke ve küllürlerden gelip aynı toplum ıçinde yaşayan insanlar görün- mektedir. Bu fotoğraflar için Hollanda'da yapılan bir yorumu dıkkalle okumamızda yarar var: "Farklılıkları kabul etmek cesareti- ni gösteren bir toplumun temeli say gı ve güvene dayanır. Kendimize ve birlikte yaşadığımız in- sanlara saygı ve giiven. > abancı düşmanlığı ve ırkçılık bu temeli baltalar. şiiphe yaratır. Şiip- he korkuyu getirir. Farklı göriinüm ve inancı olan. farklı düşünen ve farklı yaşayanlara karşı şiddet olasılığına yol açar. Buna karşı tavır alınması gerekir. Sadece göriiş bildirmek yetmez. Evde, okulda, işte. dernekte ve ibadet- aldırmaksızın değişimleri ve girişimleri getir- mektedir. Bunun sonucu da ulusal ve ulusla- rarası sorunlardır. Sorunlann çözümü zamana bağlı olsa her- halde en akıllı davranış saygı ve güvene da- yalı birlıklelıği yaratabilmektedir. Farklı iken birlikte olabilmek. Böylece en azından karşıhklı zarar önlenir, çözüme veya uyuma gıdişte zaman kazanılır. Gelışmemış, toplum- lar. uyumu aramak yenne teslim alıp yok et- meyi düşünür. Hollanda'dan Gijs Van Gent'in her yönü ile güçlü fotoğrafîk yorumlan gözieri- mızden düşüncelerimize ulaşmaktadır. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Avrupa Düşûncesinin Yıkımı... Bir zamanlar istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül- tesi'nde de dersler vermiş olan tanınmış filoloji uzmanı Prof. Dr. Erich Auerbach (1892-1957) "Dünya Edebiyatı- ntn Filolojisi" başlıklı denemesinde geleneksel filoloji- nin çöküş belirtilerini, üretken bir Avrupa düşûncesinin de yıkıma sürüklenmesi diye nitelendirir. Batı edebiya- tında gerçekliğin betimlenmesini ve bu edebiyatın üslup kökenlerini konu alan "Mimesis" adlı eseriyledünyaça- pında ün kazanmış olan Auerbach, işin kolayına kaç- maktan yana bir tekdüzeleştirme çabası sonucu ortaya yapay bir ortak edebiyatın çıkarılmaya çalışılmasını, Av- rupa düşûncesinin kendi yaşam kaynaklarından uzak- laşması sayar. Prof. Auerbach a göre bu kaynakları oluşturan öğe, tek tek ulusların kendilerine özgü kültürel farklılıklarıdır. Bu farklılıklann olabildiğince giderilmesi, yerlerine zorlama ortaklıkların geçirilmesi hedefine yö- nelik çabalar, yazara göre "hiçbir şeyle giderilemeye- cek bir yoksullaşmadan" başka bir sonuç doğuramaz. Auerbach, bu bağlamda şöyle der: "Daha şimdiden, kaynağını tarih bilincinden yoksun bir eğitimde bulan böyle bir yoksullaşmanın tehdidi altmdayız. Bugün ne olmuşsak, bunu tarihimizin akışı boyunca olduk. Bu ne- denle varlığımızı ancak bu tarihsel akış içehsinde kal- mayı sürdürebildiğimiz takdirde geliştirebiliriz; bu duru- mu belleklere unutulması olanaksız biçimde yerleştir- mek, zamanımızın dünya filologlannm görevidir..." Auerbach'ın burada sözünü ettiği kültürel farklılıklar, sonuçta toplumları bağnaz tutumlara sürükleyebilecek tek boyutlu düşünceler değildir; vurgulanan gerçek, çe- şitli renklerden oluşma bir tablonun tek bir tablo niteliği- ni koruyabilmesi için tek tek renkleri yadsımanın gerekli olmadığıdır. Belki de durum, tam tersinedir ve tablo, tab- lo olma niteliğini asıl renkleri yadsındığında yitirmeye başlayacaktır. Stefan Zvveig, benzer düşünceleri "Tarihsel Gelişimi Içinde Avrupa Düşüncesi" başlıklı ünlü denemesinde savunurken şöyle der: "Uluslara gelince, onlar da yal- nızca kolektifbireyler değil midirler?Bu nedenle uluslar da bu ikili eğilimin, yani bir yandan bireyselliklerini, kül- türel kimliklerini ulusal düzeyde vurgulamak, öte yan- dan da aşılanmak ve kendi zenginliklerini başka ulusla- ra aşılamak amacıyla sürekli olarak uluslarüstü toplu- lukları aramak eğiliminin egemenliği altındadırlar..." Zvveig ırfburada sözünü ettiği uluslarüstü topluluk, ortak Avrupa düşûncesinin ürünü olarak-ortaya çıkacak toplu- luktur. Bu topluluk bir yandan bir ortak değerler bilincini geliştirirken bu değerlerin ancak yukarıdaki alıntıda sö- zü edilen "kolektifbireylik"korunabildiği sürece ayakta kalabileceğini bir an bile unutmayacaktır. Günümüz Avrupası'na gelince; ekonomik ağırlıklı bir ortaklığın tinsel düzeyde özlenen bir ortak Avrupa'yı da yaratmaya yeteceğine inanılması, Amerikan kaynaklı bir tüketim toplumu modelinin üniformasını giyen ulus- ların düşünce düzeyinde de birbirlerine yaklaşabilecek- lerinin, hatta kaynaşabileceklerinin sanılması, böyle bir üniformanın gerekliliğine gittikçe daha yoğun düzeyde inanç beslenmesi sonucu bu üniformayı giymek isteme- yenlerin dışlanması ya da görmezlikten gelinmesi, so- nuçta ortaya "Avrupalı" olmayı neredeyse "insan" olmaya yeğleyen birtakım yaratıkların ve bu yaratıklar- dan oluşma bir toplumun çıkmasına neden olmuştur. Bu yaratıklar için bir zamanlar belki de Avrupa henüz en kanlı sayfalarını yazarken Montaigne'ler, Erasmus'lar, Bacon lar, Thomas Morus'lar tarafmdan temelleri onca güçlükle atılmış insanlık idealleri, görkemli konferans salonlarının süsüdür: Aynı salonlarda gerçekte yaşanan ise şimdi Bosna-Hersek topraklarının kanlı gübresini oluşturan bir düşünce masturbasyonundan başka bir şey değildir Sözü edilen yaratıkların belki de tek acınası yanları ise Gorajde mezarlarının gerçekte tarih boyunca Avrupa'yı insanlara yaraşır bir Avrupa olarak var etme- ye çalışmış bütün ideallerin ve değerlerin mezarları ol- duğunu göremeyişleridir... Körfez harekatı sırasında petrol kaynaklarından yok- sun kalmamak kaygusuyla Irak'a yağan bombalara al- kış tutan Avrupa, şimdi kendi göbeğinde kan gölüne dönmüş bir ülkenin trajedisine, o ülkenin kendisine sağ- layabileceğihiçbirparasa/yarar bulunmâdığı için seyir- ci kalabilmektedir. Avrupa tablosu bütün renklerini giderek yitirirken Zvveig'ın sözünü ettiği kolektif kimlik, yerini hızla kanlı bir suç ortaklığına bırakırken insanların değil, fakat bir zamanlarki insan soyunun yozlaşmış ka- lıntılarının çoğunlukta olduğu bir Avrupa Birliği, artık yalnızca dünya petrolü tehlikeye girdiğinde anında ha- rekete geçecek kadar onurunu yitirmiş bir örgütün, Bir- leşmiş Milletler'in şemsiyesi altında ölüm dansını yapmaktadır. Gorajde, artık hiçbir Schindler'in hafrfletemeyeceği bir büyük utancın adıdır ve bundan böyle ortak bir Av- rupa'ya en yakışacak bayrak, minik gülümsemeleri bit- meden dudaklarında donmuş. ölü Gorajde çocuklarının kırmızı bir beze çıkarılmış grup fotoğraflarıdır... 6. Uluslararası İzmir Film Festivaü'nde bugün KültürServisi - Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nindüzenlediği Uluslararası İzmir Film Festivali sürüyor. Festival kapsamında bugün. İzmir Sineması'nda 12.0Ö. 16.45 ve21.15 scanslannda "İnsan Yüreğinin Haritası". l4.30ve 19.00seanslanndaise"İhtirasBalığı" adlıfilmlerizlenebilir. Türk-Amerikan Derneei'ndesaat 12.00'de "Ay Vakti". 15.00'te "Biraz Kalbime~Biraz Tannma". 18.00"de "Ağnya Dönüş". 21.00'de "C Blok" adlıfilmlerizlenebilir. Bunun yani sıra Türk-Amerikan Dcrneği'ndcsaat 14.00"te"Türk Sinemasında GeçişÇağı" konulu pancl izlenebilir. Bugün Fransız Kültür Merkezi'nde François Truffaut'nun filmleri gösterilecek. "Ycşil Oda" saat 12.OOve21.0O:"JulesveJim" 15.00'te. "Çalınmış Portreler" 18.00 seanslannda izlenebilir. Bueün aynca Alman Kültür Merkezi'nde saat lO.OOve 19.00'da "Kara Kutu" adlıfilmizlenebilir. İstanbuVayenibir sanat galerisi Kültür Servisi -Oylum Sanat Galerisi 23 nisanda kapılannı sanat dünyasına açıyor. İstanbul'un Anadolu yakasında Göztepe Cemil Topuzlu Caddesi. 64(Tel: 0216) 359 3167) adresindc yer alan Oylum Sanat Galerisi'nin "Sanata Merhaba" başlığı altında gerçekleştireceği karma sergide Yüksel Aydın. Şadan Bezeyiş. DevrimErbil. Dinçer Erimez. Sadun Ersin.Orhan Ersoy, Hasan Kavruk, Kasım Koçak, Elif Naci. Mehmet Pesen. Nermin F*ura, Numan Pura. Kristin Saleri. Berna Türemen ve Mümtaz Yener'in resimleriyle Kadrünisa Aydemir, Erdinç Bakla ve Hakkı Karayiğitoğlu'nun heykelleri yeralıyor. "Sanata Merhaba" resim ve heykel sergisi 19 mayısta sona eriyor. Resimler 2-100 milyon, heykeller ise 10-100 milyon arasında satışa sunuluyor. Aynca. 23 nisanda saat 18.00-20.00 arasında yapılacak açilışta Devlet Opera ve Balesi sanatçılanndan Hülya Aksular ve Oktay Keresteci çağdaş bale gösterisi de sahneliyorlar. Sahibi Füsun Saylam'ın yönettiği Oylum Sanat Galerisi'nde yer alan "Sanata Merhaba" resim ve heykel sergisi pazar-pazartesi dışında her gün saat 11.00-19.00 arası izlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear