23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11MART1994CUMA 14 DIZI 705 'te Türk kasabı Kuteybe B. Müstim'in Horasan a vali atanmasıyla birlikte Türk yurtlarınm merkezi işgal lönemi başlar. Daha önemlisi bu dönem, Türk 'eyönelikfetih poliükasının talancılıklan sömürgeciliğegeçiş dönemi olur. Arap-Islam yayılmasındakibugelişme, dünya sömürgecilik tarihindeki ömeklereparmak ısırtan talan ve zulüm örnekleriyle biçimlenir. / JURKLER /NASIL MUSLÛMANLAŞTIRILDI? A. Erdoğan Aydın • • •• K..uteybe'nin uyguladığı vahşetin en kanlı örheklerinden biri Buhara'da yaşananlardır.Türklerin yurtlannı savunmak için yaptıklan direnişinin intikamı çok ağır olur. Öncelikle direnişe katıldığından kuşkulanılan hemen hemen herkes kılıçtan geçirilir. Buhara sokaklan kan, ceset ve çığlık sesleriyle dolar. Bu kadarla da kahnmaz; tam bu vahşet ortamında Araplar, şehri bir de yağma ederler. TürkkasabıKuteybeişbaşında 685'te Abdülmehk ve Haccac ekibinin Türk yurtlanna yönelik başlattığı ilk merkezi işgal harekatı da kalıcı başandan yoksun sonuçlanır. "Bu uzun süre içinde .Araplar, Türk yurtlann- da küçük büyük bir çok şehri istila etmişler ve yine bir çoklannı da haraca bağlamışlardı. An- cak büyük çaba ve gayretlerle ele gecirdikleri bu kentlerde hiçbir zaman siy asi hakimiyet kurma- ya mınaffak olamadıkları gibi, yerli halka karşı üstünlüklerini de bir türlü kabul ettirememişler- dir. Her yerde, halkın, bilhassa Türklerin, tah- minlerinin dışında büyük mukavemetleri ile karşılaşıyorlardı. Neticede, istila ettikleri bu şe- hirleri lusa zaman sonra tekrar terk ve eski sa- hiplerine iade etmek mecburiyetinde kalımşlar- 705'te Abdülmelik ölür ve yerine oğlu Velid geçer. Ama bu yılın Türk tarihi açısından asıl önemi Kuteybe B. Müslim'in Haccac tarafindan Horasan'a vali atanmasıdır. Kuteybe B. Müslim. Türk'e yöne- lik Müslüman-Arap vahşetinin ve tabii sadece vahşetin değil. aynı za- manda işgal alanlannın sömürgeleş- tirilmesinin belirleyici ismi olur. Onunla birlikte, o zamana kadar yapılan sınırsız mal ve esir talanı sayılmazsa (!) kahcı bir başan elde edemeyen Müslümanlar, artık kalıcı başanlar elde edecek. diğer işgal alanlan kadar kolay olmasa bile Türk yurtlannı da sömürgeleştirebi- leceklerdi. Kuteybe'nin valilik döne- mi, Türk'e yönelik Arap fetih politi- kasının talancılıktan sömürgeciliğe geçiş dönemi olacaktı. bu zengin Türk şehrini istedikJeri gibi > ağmaladı- lar. Taberi'nin rivayetine göre Araplann Bay- kent'ten zenginlik ve silah, altın ve gümüş gibi di- ğer kıymetli mücevherlerden elde ettikleri gani- metin haddi hesabı yoktur. Karipler bunian saya saya baş edemiyorlardı. Araplar bütün Hora- san'ı fethettikleri zaman bile ellerine sadece bu bir tek şehirden aldıklan kadar ganimet geçme- miştir."(*) Bu kadarla yetinilmedi, her yerinden duman ve insan feryatlan çıkan şehrin hemen kolonı- zasyonu ve İslamlaştınlmasına gidildi. Önce- den Merv'e getirilmiş olan Arap aılelennden önemli bir kısmı Baykent'e getirilip yerleştirildi. Önemli bir askeri muhafız gücü oluşturuldu. Vali, kadı, vergi tahsildan gibi tüm denetim or- ganlan Araplardan oluşturuldu. rinden kuvvet toplar. Fergana egemenleri bile yardıma getirler. Kuteybe 707'de Buhara yakın- lanndaki Numişket ve Ramitan'a saldırır (Bay- kent'teki yıkım ve vahşetin korkusuyla bu iki şe- hir fazla direnmez ve teslim olurlar). Ama bağ- lantı yollarının direnişçilerce kesildiğini görür. Demirkapı'dan hızlı bir yürüyüşle geri döner, ardcı savaşçdarıyla yok edilmekten kurtulur" (7 ). Buhara'da kıyun ve yağma Güçlükle de olsa nihayet Türkleri yener, an- cak Vardan-hudat'ı takip edecek mecali de kal- mamıştır. Vardan, Buhara'ya doğru çekilirken Kuteybe de Merv'e geri dönmek zorunda kalır. Haccac başansızlığa çok kızar. Kuteybe'ye, "Keş'i ez, Nasafı yok et, V ardan'ı geri püskürt!" Sömürgeci işgal Şu ana kadar gördüğümüz ve bundan sonra çok daha belirgin ola- rak göreceğimiz gibi Arap-lslam yayılmasınm bir yüzü işgal, talan ve her türden zulüm ise de diğer yüzü, özellikle Türkler açısından daha da belirgin olmak üzere, öz toprak- lannı ve inançlannı ölümüne savun- ma şeklinde onurlu bir direniş ola- rak biçimlenıyor. Valiliğinin ilk gününden iübaren tüm yeteneklerini Türk yurtlannın işgali için etkin bir ordu kurmaya yönelten Kuteybe, Merv'de askerle- rini toplar \e onlan, "AUah, kendi dininin aziz oünası için size bu top- rakları helal kıldı!" diye başlayan uzun bir hutbe ıle motive eder. ( 2 ) Tabii işin ucunda sınırsız ganimet ve karşı gelenin kellesini yitirmesi ol- duğundan, kimse çıkıp da ona. "A be zalim, o topraklann bize 'helal' kılındığını kim söyledi sana? Üstelik bu helali ele geçirmek için uçura- cağımız kellelerin >abalini insanlık vicdanı karşısında nasıl kaldınrız" gibi sorular sormadı. İslam de\ letinin çıkarlan ve hali- feftin emri vardı ortada; bu durum- da Kuteybe'nin tek düşündüğü şey de bu konu- da azami başanyı nasıl elde edeceği sorunun- dan ibaretti zaten. Böylece merkezi saldınya başlayan Kutey- be'nin komutasında hilafet ordusu. ilk elden Baykent'i kuşatır. Kuşatmanın duyulması üze- rine değişik yerlerden Türk savaşçılar Baykent'- in yardımına koşarlar. Bu ise Baykentdirenişini güçlendirir. İkı ayı aşkın bir zaman geçmesine rağmen Kuteybe bir netice almaz. Nihayet da- yanışma için gelen Türkler. şehrin dışındaki sa- vaşta yenilince, Baykent, Kuteybe ile banşın yolunu arar. Fazlasıyla yorulmuş ve yıpranmış olan Kuteybe, haraç karşılığı anlaşmayı kabul eder. Ancak Baykent'e banş yaparak giren Araplar, "kentin zenginliğini görünce yağmaya koyulurlar" (3 ). Bu kadarla da kalmaz, yerli hal- ka karşı "insafsız ve sert davranırlar" ("). Baykent'te isyan Şehir, ilk anda yıkılmaktan kurtulmuştur, ancak Kuteybe'nin aynlırken şehirde bir gar- nizon bırakması, işin rengini değiştirir. "Garni- zon bırakılnıası. eskisi gibi yalnızca haraç ve ga- nimet almakla y etinilmey eceği. işgalin daimi bir nitelik taşıyacağı izlenimi \erir" (5 ). Bu ise şehir- deki havayı iyice gerer. Zaten halk, Müslüman- lann kendilerine yönelik "insafsız" davranışına tepki doludur. "Nihayet bu istihkara daha fazla dayanama- yan ahaÜ, Araplara karşı isyan etmekte gecik- medi. Karışıklıklar bahanesiyle tekrar Bay kent'e geri gelen kuteybe, Türklere karşı çok insafsız davrandı. Şehrin surlan tahrip edildi. Eli silah tu- tan ne kadar insan \arsa diyebiliriz ki, hepsini öl- dürdü. Kadınları ve çocukları esir aldı. (...) Şimdi sıra şehrin yağma edilmesine gelmişti. Araplar, TJL ürkler Araplarm vahşet ve zorbalığına tamamen boyun eğmedi. Dünyanın tüm işgale uğrayan halklan gibi kendi yeraltı direniş hareketini örgütlemekte gecikmedi; öyle ki, Müslümanlar silahsız olarak camiye gitmeye bile cesaret edemez hale getirildi. Uygulanan sömürgeleştirme politikası halkın bu direnişi nedeniyle daha bir acımasızca ve insanlık ahlakı açısından daha da yüz kızartıcı yöntemlerle uygulandı. Bu gelişmeye eşlik etmek üzere, Budist ve Zerdüşt inancının sembolleri, onlara inanan yerli halkın korku dolu bakışlan arasında üst üşte yığılarak yakıldı. Bu yolla Müslümanlar, bir yandan değişik inançlardan Türkleri yıldı- nrken diğer yandan da yeni ganimet olanağı elde ediyorlardı; nitekim eritilen bu semboller- den 50 bin miskal altın ve mücevher elde edildi- ği söylenmektedir. Keza tek başına 250 bin mis- kal ağırlığında. gözleri inciden olan bir heykel bulunmuş ve Kuteybe tarafindan el konulmuş- tur. O yılı büyük bir hazırlıkla geçiren Kuteybe 707'de. Buharayı ele gecirmek üzere tekrar Cey- hun'a geçer. Baykent'in ele geçirilişinde uygulanan vah- şet, çevre illerde büyük bir etki yaratrruştır. Bu- nun üzerine "Vardana ile Buhara arasındaki çatısma giderilir ve Vardan-hudat, tslama karşı direnişin önderliğini yüklenir. Çevre egemenle- diye emırler yağdınr. Kuteybe büyük bir hazırlık.yaparak ertesi yıl tekrar Buhara'ya doğru yola çıkar. Bu arada önceki yıl Türk direnişini etkili kı- lan ittifak dağılmışür. Kuteybe. bu kez yollarda direniş ve pusularla karşılaşmadan Buhara'yı kuşatır. Ancak çatışmalar yine de çok şiddetli geçer. Türkler var güçleriyle şehri savunmak- tadırlar ve Müslümanlara ağır zayiat verdirir- ler. öyle ki. Araplar geri dönüşü bile düşünür- ler. Tuğ Şad, kukla hükümdar Kuteybe; "Ey Müslümanlar, nereye dönersi- niz, görmez misiniz ki düşman bezimet buldu. Bir saat daha sabredin", "Her kim Türklerden baş getirirse 100 dirhem vereceğim" (") gibi yollarla dağılmaya engeller. Para hırsı ile tekrar gayrete gelen Araplar, Türklere karşı yaptıklan hü- cumla nihayet şehri ele geçirdiler. (*) Türklerin yurtlannı savunmak için yaptıklan direnişinin intikamı çok ağır olur. Öncelikle di- renişe katıldığından kuşkulanılan hemen he- men herkes kılıçtan geçirilir. Buhara sokaklan kan, ceset ve çığlık sesleriyle dolar. Bu kadarla da kabnmaz; tam bu vahşet ortamında Arap- lar, şehri bir de yağma ederler; yağma harekatı, gelenek olduğu üzere tecavüz ve yeni katliam- larla iç içe yürür. Ardından. köle olarak işe ya- rayacak olan 50 bin kişi götürülür. Bu korkunç yılgı günlerinden sonra şehirde Araplardan oluşturulan yeni bır ıdan kurum- laşmaya gidilir. Güçlü bir askeri muhafız teşki- latı kurulur. Buhara MeHkesi Hatun'un genç oğlu Tuğ Şad, kukla hükümdar yapılarak tep- kilerin hafıfletilmesı yoluna gıdilır. Ancak her aşamada muhalif olanlann kılıçtan geçirilmesi de ihmal edilmez. Tari- hin tüm hain işbirlikçileri gibi Tuğ Şad'ın yönetimi de kişiliksiz \e esa- sen Arabın Türk'e karşı poliü- kasının aracı durumundadır. Ancak Kuteybe'nin bu merkezi önemdeki şehre ilişkin planı bu ka- darla bitmez. Etkili bir kolonizasyo- nun yerli halkın İslamlaştınlma- sından geçtiğini çok iyi bildiği için- dır ki Kuteybe, "bütün vasıtalan kul- lanarak yerli halkı tslama girmeye mecbur etmiştir". Ancak gelin görün ki, bütün çabalara rağmen, Türkle- rin "İslam dinine kendi arzuları ile ve samimi olarak girmeleri mümkün ol- muyordu. Buhara halkı, bu zorlama- lar sonucu zahirde MüsKiman imiş gibi görünüyorlarsa da gerçekte put- lara tapıyor >e atalarının dininden bir türlü vazgeçmiyorlardı. O kadar ki, iç kalede bulunan muhafız Arap güç- leri herhangi bir tehlike üzerine kale- den çıktıkları zaman 'Mubed'ler ateşgedeleri uy arırlar ve halk da tsla- mi ayin yapmaya hazırlanıyonnuş gibi görünürlerdi". ( 10 ) Zorbalığa direniş Özetle halk, Müslümanlann baş- vurdugu zorbahga karşı kendi öz- gür iradelerinin ifadesı oian inanç- lannı savunmak ıçın böyle ilginç yöntemler geliştiriyorlardı. Kutey- be, bu tavırdan haberdar olunca bir yandan zulmün dozajını arttınrken diğer yandan da sonradan hiçbir sö- mürgecinin uygulamayı düşüneme- diği bir yola başvurur: Buharalılan doğrudan denetim altına almak amacıyla herkese, evi- nin yansını Araplarla paylaşma zo- runluluğu getirilir. Ev içi özgürlük- leri bile yok edilen Türkler, evlerine yerleştirilen bu zoraki misafirler araalığıyla bire bir kontrol altına alınırlar. İslami kurallarca yaşa- madığı anlaşılanlar ağır cezalara uğ- raülırlar. İnsanlık ahlakı açısından hiçbir şekilde aklanamaz olan bu zorbalık. ne acıdır ki. şeriatçılar tarafindan. "Islamiyeti yayma kararlüığı" anlamında Ku- teybe için bir övgü nedeni yapılır. Narşahi, bu yeni tedbirin çok yararlı oldu- ğundanbahsetmekteveşöyledemektedir:'" Yer- li halk arasında bu yolla Kuteybe, İslamiyeti yaydı ve şeriatın hükümlerine uymaya mecbur etti. Bir çok mescitler yapıldı. Küfriin izleri ve Zerdüştlüğün alametleri silinip gitti. Kuteybe, bu uğurda büyük gayretler sarf etti ve şeriatm hü- kümlerini uygulamada ihmali göriîlenleri ce- zalandırdı." (") Ancak halk da bu zorbalığa tamamen boyun eğmedi. Dünyanın tüm işgale uğrayan halklan gibi kendi yeraltı direniş hareketini örgütlemek- te gecikmedi; öyle ki, Müslümanlar silahsız ola- rak camiye gitmeye bile cesaret edemez hale ge- tirildi. Diğer yerlerde de uygulanan sömürgeleştir- me politikası halkın bu direnişi nedeniyle daha bir acımasızca ve insanlık ahlakı açısından daha da yüz kızartıcı yöntemlerle uygulandı. 1) Z. Kitapçı, Türkistanda İslamiyet ve Türkler, Ş: 221, 2) Taberi'den akt. Z. Kitapçı, Türkistanda İslamiyet ve Türkler, S: 102,3)B. Uçok, İslam Ta- rihi, S: 55,4) Z. Kitapçı, Yeni İslam Tarihi ve Tür- kistan, C.l.S. 245.5) D. Avcıoğlu. Türklerin Tari- hi, C. 3, S. 141, 6) Z. Kitapçı, age., S: 246, 7) D. Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, C. 3, S: 1141, 8) Ta- rih-i Taberi, C. 3. S: 343, 9) Z. Kitapçı, Yeni İslam Tarihi ve Türkistan, C. 1, S: 248, 10) Z. Kitapçı, Türkistanda İslamivet ve Türkler, S: 120,11) Nar- şahi den akt., Z. Kitapçı, age., S: 121. Yarın: Türkler vahçl Işgaledirenlyor ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARIYILMAZ ŞİPAL Disiplin cezaları ve Af Yasası Soru Bana Temmuz 1992Men önce, Devlet Memurla- n Yasası'na göre ceza verildi. Bu cezanın daha sonra 1702 sayılı yasaya göre, "tevbih" olduğunu öğrendim. Çünkü öğretmenim. Temmuz 1992'de devlet memurlanna sicil afîi çıktı. Şimdi bana yapılan bu uygulamalara göre. aşağıdaki sorulanmın cevabını anyorum. 1) Sicil afîında cezalar tüm sonuçlan ile affedilmiş denilmektedir. Buna göre yetkililer, eski cezamı çeşitlı şekilde bahane edebilir mi? 2) Bir başvurum geri çevrildiğinde nasıl hareket et- mem gerek? A.Y. YANIT: Günümüzden 63 yıl önce, 1 Eylül 1930 tarihinde yürürlüğe giren 1702 sayılı "ilk ve Orta Tedrisat Muallimleri- nin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun"un 20. maddesi uya- nnca verilen "tevbih" cezasının geçerli olup olmadığı tartışma konusudur. Öğretmenler, 657 sayılı Devlet Memurlan Yasası'nın Eğitim ve Oğretim Hizmetleri Sınıfı'nda yer almıştır. Devlet Memurlan Yasası kapsamında yer alan öğretmenle- re de verilecek cezalar, yasada aynntılı olarak belirtilmiştir. Bu nedenle 63 yıl önceki bir yasaya dayanarak verilen bir ceza da tarüşmaya açıktır. 657 sayılı yasanın 125. maddesinde "Disiplin Cezalannm Çe- şitleri ile Ceza Uygulanacak Fiil ve Haller" çok açık olarak an- latumışür. Sorunuzun yanıtı ise 7 Temmuz 1992 günlü Resmi Gazete'- de yayımlanan 3817 sayılı Memurlar ile Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalannın Affı Hakkında Yasa'da verilmiştir. "(...) kanun, tüzük ve yönetmelikler gereğince memurlar \e di- ğer kamu görevljleri ile bu görevlerde bulunmuş olanlar hakkın- da verümiş disiplin cezaları bütün sonuçlan ile affedilmiştir..'" Aynca Af Yasası uyannca. "Disiplin cezaları affedilenlerin sicil dosyalarındaki bu disiplin cezalarına dair kayıtlar. ilgililerin müracaatı aranmaksızın hükümsüz kalır ve dosyalarından çıka- rüır." Çok açık olan bu anlatımdan. 63 yıl önce yürürlüğe giren 1702 sayılı yasaya göre venlen "tevbih" cezasının da af kapsa- mında olduğu anlaşılmaktadır. AIVKARA-ANKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Dûnya Kadınlar Günü'nde 8 Mart sabahı soluğu Anıtkabir'de aldım. Atatürk'ü se- lamladım. Yollar, merdivenlerçok kalabalık, kimi geliyor, kimi dönüyor, sevgi ve saygı sozcükleriyle çınlıyor Anıtte- pe. Kimi ağlıyor, kimi gülüyor, kimi soruyor, neden 8 Mart, bizim tüm bayramlarımız 29 Ekim değil mi diye. Bu gör- kemli kalabalığın Atatürk devrimlerinin ürünü olduğunu söylüyorlar. Haklarımızı, özgürlüklerimizi başka ülkelerin kadınlarından daha önce kazandığımızı belirtivorlar. Doğru, güzel bir gerçek bu. Yıllar önce Hasene llgaz, If- fet Halim Oruz, Esin Talu Çelikkan ile Isviçre'ye yaptığı- mız bir yolculuk canlanıyor gözümde. Isviçreli kadınlarla, özellikle Zürih'in yaşamında önemli bir baskı grubu olan Frauen-Vereien-Kadınlar Birliği yöneticileriyle ilginç ko- nuşmalarımız var. Onlar Hasene llgaz'a özenerek bakı- yor, çünkü parlamentoda da gorev yapan, seçilen bir kadın. isviçreli kadınlar siyasal haklarını kullanmıyor 1950'lerde! Türkiye, belli yasalar için Isviçre'yi ornek al- mış, ama Atatürk'ün kadın devrimi nedeniyle haklarımız ve ozgürlüklerimiz adeta gümüş tepsi içinde sunuluyor bize. Başka ülkelerde yaşadığım olaylar da Atatürk ger- çeğini kanıtladı yıllar boyunca. Pakistan'da, Karaçi'de büyük tirajlı bir gazetenin kadın muhabiriyle bir söyleşi yaptık, tüm sorular Atatürk, kadın devrimi ve laiklik ilkesi- ne dönük. Gazetenin birinci sayfasında geniş yer aldı o söyleşi. Pakistanlı arkadaşımın sorularında özlem vardı her şeyden önce. Eşit haklara, özgürlüklere ulaşan Türk kadınının portresihi çizerek o yıllarda Pakistan'da uygula- nan politikaya karşı çıkıyordu bence. Birleşik Arap Emir- likleri'nde bir yolculukta genç ve güzel bir şeyka ile de ilginç bir söyleşimiz var. Beni öğleyemeğineçağırdı. Ma- saya oturunca kadınlarımızı anlatmamı istedi hemen. Nasıl okuyorlar, nerede çalışıyorlar, erkekler ne düşünü- yor, hayli ayrıntıı sorular. Sonunda Atatürk'e uzandı söy- leşimiz, laiklik ilkesi, devrimler ve çağdaş bir kadın statü- sü. Guzel şeyka masal dinler gibi dinledi beni... Masal gibi, ama gerçek değil mi? Bağdat'ta Uluslararası Kadın Konseyinde de çok ilginç olaylar yaşadık 1980'li yıllarda. O zaman SODEP üyesi olan Birgen Keleş ile bir- likte değişik ülkelerden gelen kadınlarla karşılaştık. Batı ulkelerinden gelenler, Uzakdoğu'dan gelenler, Afrikalı- lar, Asyalılar. sarılar, siyahlar, beyazlarla çok renkli, çok- seslı bır kadın mozaıği. Mozaiğın güzel taşlarından biri olduğumuzu hissettik o toplantıda. Büyük onur duyduk. Dunya kadınları arasında belli bir yerimiz, düzeyimiz var; nedeni laiklik ilkesi ve Atatürk devrimleri kuşkusuz. Ancak karşı devrimler de var değil mi? Her dalda güzel tırmanışları var kadınlarımızın, uluslararası boyutlara ulaşanlar, ülkemizi, halkımızı onurlandıranlar var. Ama kadın imamlar da var! Dinimizde kadın imam yok, ama yaşamımızda var. Sayıları da az değil tersine, giderek ço- ğalıyor! imamlık yapmıyor, her dalda çalışıyorlar, erkek- ler de oyle değil mi? İmam kadrosu aşanlar başka dallar- da görev alıyor. imam-hatip okullarma en iyi öğretmenler atandı yıllar boyunca. Nedeni üniversite yolunu açmak, tum dallarda imam-hatip kökenli kişiler yetiştirmek, kök- tendinciliği iyice örgütlemek! Kamu görevlilertnde yadır- gadığımız kimi davranışların kökeni burada değil mi acaba? Çağdaşlıktan uzaklaştıkça çağdışı olaylar yaşa- mak kaçınılmaz. Ancak ödün veren politikalarla çağı ya- kalamak olanağı yok. Atatürkçülükten söz eden siyasal kuruluşların da yalın politikalarmı kanıtlamaları gerekir. Belli sorunların çözümü için belli bir uzlaşma, işbirliği ge- rekir. O işbirliği de eğitim birliğinde başlar her şeyden önce. Bu gerçeği görmezlikten gelerek hiçbir tıkanıklığı aşamayız. ^ t . . „ _ , « • * • ' 8 Mart'ın bir özelliği var bu yıl: Dünya Kadın Günü'nü bir kadın başbakanla kutluyor ülkemiz. DYP Genel Başkanı ve Başbakan Tansu Çiller de laik cumhuriyetimizin, Atatürk devrimlerinin bir ürünü kuşkusuz. Dunya Kadın Günü'nde katıldığı törenlerde, yaptığı konuşmalarda o da bu gerçeği vurguladı. Dinleyenler politikasının da sözleri doğrultusunda oluşmasını diledi. Güzel, belki de özel bir rastlantı, Zübeyde Hanım Şehit Analarını Koruma Vakfı' kurucuları da ilk toplantısını Başbakanlık Konutu'nda yap- tı o gün. O toplantıya ben de katıldım. Tansu Çiller güzel bir konuşmayla selamladı kurucuları. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın adıyla bir vakıf kurmak, şehit analarını korumayı amaçlamak, bir vakıf için güzel bır uğraş kuşkusuz. Başbakan Çiller bu vakfın onur başkanı olmakla yetineceğini bırkaç kez altını çize- rek belirtti. Tutarlı bir davranış bence. Başbakan Çiller'in vakıf çalışmalarına ayıracak vakti yok sanırım. Tüm ko- nuşmalarında geleceğe umutla bakılmasını istiyor, önemli projelerden söz ediyor, SHP-DYP koalisyonun sü- receğini belirtiyor. Destek istiyor, "Beni yalnız bırakma- yın "diye sesleniyor. Kadınlara sesleniyor, gençlere ses- leniyor, içten bir sesleniş belki, ama bu sesleniş, eyleme dedönüşmeli bence. Bir siyasal kuruluşta hesaplar, oyunlar tersine dönebi- lir, partili yandaşlar azalabıiir, ama halkıyla bütünleşen bir başbakan yalnız kalabilir mi? Siyasal sahnede yalnız kalanlar, bu yalnızlığın nereden kaynaklandığını araştır- malı bence. 8 Mart günü çok yalnız görünmüyordu Sayın Çiller. Ge- lişen olaylarla belli gerçekleri gördü, belli yorumlara var- dı galiba. Belki de benim umudum ve dileğim bu. Atatürk devrimlerinin bir ürünü olduğunu söylüyor Baş- bakan Tansu Çiller. Böyle bir ürün düş kırıklığı üretmeme- li değil mi? , BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Su bulunmayan yerde su niyeuyle toprak. kum gibi şeylerle aptes alma. 2/ Musa Peygamberi Nil ırmağında bularak büyü- ten kadın... Katolik mez- hebinde kendini dine adayan ve manasürda yaşayan kadın. 3/ Tür- kiye'nin de üyesi bulun- duğu bir örgüt... Beril- yum elementinin simgesı. 4/ Bir ilimiz... Yalnız iki geniş yüzü testere ile dü- zeltilmiş tahta. 5/ "Hayır" anla- mında kullanılan söz... Labada da denilen ve yapraklan sebze olarak kullanılan bitki. 6/ Devletçılik. 7/ Uğraş... Adlan sıfat yapmakta kullanılan bir yapım eki... Bir renk. 8/ Maden çıkanlan kazı ye- ri... Teşhis. 9/ Son derece yoğun bir kütle çekimine sahip olan \e bu nedenle çekim alanına gıren hiçbir şeyi, hatta ışığı bile bırakmayan varsayımsal gökcismi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İslam dininde insanın ölüm ya da saldın tehdidi altındayken inancını gizlemesi... Bir renk. 2/ Notada durak işareti... Dikenli ve sert pullu bir balık. 3/ Metin Eloğlu'nun bir şür kitabı... Bir dinsel törendeKuran'danokunan on ayetlik bölüm. 4/ Osmanh devletinde en büyük sivil ve askeri yönetim bölgesi... Olumsuz- luk belirten bir önek. 5/ Çelikçomak oyununa ve bu oyunda kullanılan değneğe verilen ad... Bir hayvan. 6/ Aşın şişmanlık. 7/ Bir görevin yürütülebilmesi için merkez olarak seçilen yer... Almanya'da bir kent... Hile. 8/ Mobilya... Kars'ın doğusunda- kı ünlü eskıcağ kenti. 9/ Bir nota... Evde kalmış kız.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear