25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17 KASIM 1994 PERŞEMBE 10 DIZIYAZI mflasyon ya kararlı ve güven veren önlemlerle 1-1.5 yıl içinde sona erer ya da Türkiye'de 20 yıldır olduğu gibi çift rakamlı olarak sürer gider Taksitle IJu istikrar programının amacı, yaratılan şok etkiye rağmen enflasyonu süratle ortadan kaldırmak değildir. Resmi enflasyon tahmini 1994 için yüzde 100- 125, 1995 için yüzde 38-40 ve 1996 için tek rakamlıdır. Bu programın 1980'lerde Turgut Özal'ın çeşitli defalar uyguladığı istikrar programlanndan bir farkı yoktur. Amaç Türkiye'yi tekrar dış borçlanma yapabilir hale getirmektir. enflasyon savaşımı olmaz T ürkiye'nin 1994 istikrar programını önceden bilerek. isteyerek uyguladı- ğı şüphelidir. Görünen odur ki. Tür- kiye dış borçlanmanın limitine gel- diğini, 1993 sonunda anlayınca du- rumu düzeltecek önlemler almak ye- rine, dış borçlanmaya kaldığı yerden devam arzu- suyla çareyi hemen IMF'ye teslim olmakta bul- ; muştur. Fiyatlar para arzındaki aşın artışla başı- boş kalırken, maaş-ücret dondurmaya gidilmesi. • döviz kuru ve özellikle reel faizlerde rekor düzey '. artışlann ekonomiyi şoka sokması. kamu \e özel sektör yatınmlannınfİilendurdurulması.buprog- ramın çarpıklıklanndan bazılarıdır. Devlet, vergi \eren mükelleflerine ek vergi ile adil olmayan bir biçimde yüklenerek 100 trilyon- luk ek kaynak sağlarken. devalüasyon öncesinde ucuz fiyatla milyarlarca dolar dö\ iz satarak \e 5 Nisan 1994'ten sonra yüzde 400'e varan reel fa- izle (haziran, temmuz. ağustos 1994'te toplam fı- yat artışı yüzde 10 olduğuna göre) süper bonolar- la 50 trilyon lira borçlanarak 25 trilyon faizi ser- mayedarlara hibe etmiştir. Gelir ve kurumlar ver- gisindeki istisnalar sözde bırakılmış. en düşük ge- lir bile yüzde 25 vergi öderken. faizler üzerinden gelir vergisi yüzde 5'e indirilmiş \e devlet tahvil ve bonolan faizlerinin vergi istisnası devam etti- rilmiştir. Paket aceleye geldi Özellikle bugünkü ortamda faiz istisnası için hiçbir gerekçe yokken: bunlann brüt tutarlan üze- rinden bütçeye gireceği gerekçesı geçersizdir. Ay- nca esasen özel sektör için kurulmuş olan borsa ve sermaye piyasasında özel sektör borçlanmala- n aleyhine haİcsız rekabet yaratan faiz istisnasına bugün haklı hiçbir neden bulunamaz. Bütün bu çarpıklık ve yanlışlıklar, istikrar paketinin alela- cele hazırlandığını. bir ekonomik \e mali mantı- ğı olmadığını. yaratılan gereksız şok etkisinin ekonomiye vereceği zararın umursanmadığını göstermektedir. Aslında Nisan 1994'te istikrar programı uygu- lamaya karar vermiş bir hükümetin. 1993'ünson- lanna doğru dev let harcamalannı frenlemeye, ger- çek bir vergi reformunu uygulamaya koymaya başlaması. emisyon hacmindeki artışlan azaltma- sı ve KlT'lerin ıslahı ve özelleştirilmesi konusun- da sağlam bir program tespiti yapması gerekirdi; böyle bir program v e sorumlu dav ranış DYP-SHP iktidannın mart 1994 mahalli seçimlerindeki şan- sını sanıldığının aksine arttırırdı. Son 12 ayda olanlar ise böyle bir kararlı prog- ramlı gidişin değil tam tersine bir başıbozukluk veşaşkınlığıngöstergesidir. Bu istikrar programı- nın amacı. yaratılan şok etkiye rağmen enflasyo- nu süratle ortadan kaldırmak değildir. Resmi enf- lasyon tahmini 1994 için yüzde 100-125. 1995 için yüzde 38-40 ve 1996 için tek rakamlıdır. Bu programın 1980'lerde Turgut Özal'ın çeşitli defalar uyguladı- gı istikrar programlanndan bir faiz geliri üzerındeki vergılen de azaltmıştır. Ek \erginin etkisinin 1994'te biteceğı için bir seçim yılı olan 1995'in enflasyon durumunun yapılan tahminden daha kötü olması beklenir. Para arzın- daki aşın artışlan giderecek mali önlemler alın- madıkça durumun düzelmesı beklenemez. Kısa- cası. Türkiye lansu ÇiUer yönetiminde üç rakam- lı enflasyona \e aynı zamanda reel ekonomi yeri- ne mali sektörleri yeğleyen bir ekonomi düzeni- ne girmiştir. fürkıye 1990'larda dış borç krizine ek olarak birde ıç borç knzine girdi. Devlet bütçesi cari ge- lırleri artık personel \e borç faizlenni ancak kar- şılar duruma geldı. Personel sayısında 1965ten sonra başlayan büyük artışta, politikacılann seç- menlerine iş yaratma. geçici kadroları de\amlı kılma. Personel Kanunu Reformu. adama göre iş varatılması.devletinbeyni olacak merkezi hükü- met kadrolannın aşın büyüyerek koordinasyonu bile sağlayamaz duruma düşmeleri gibi faktörler Bu iki değerlendirmenin ne kadar yerinde ol- duğunu bugün görmek münıkündür. Özellikle bi- nnci nedenın önemı Hazine ve KlT'lerin ödedik- leri reel faizlerın. 1990'larda tefecilerden borçla- nanların bile üstüne çıkmasıyla daha da artmıştır. KİT'lerın yüzde 160-190 reel faizle ticarı banka- lardan borçlanması normaldir; süper bonolar ıçın ödenen faiz ıse reel olarak yüzde 400'e yakındır. Bu kadar büvük faizle borçlanan KlT'lerin bat- ması ve Hazine'nin de bu hale gelmesi kaçınıl- mazdır. Bu açıdan bakıldığında. Türkiye'nin 1994 yı- lında dış borç krizi ıle bırlikte iç borç krizine gir- mış olması çok normal karsjlanmalıdır. Başba- kanTansuÇiller, 1992'den ıtibaren "Cumhuriyet tarihinin en biiy ük iç borçlanmasını başaro la ger- çekleştirdik" diye diye Türkiye'yi bu knze getir- miştir. Kısa vadeli bu borçlann (1. 3. 6 aylık). yüksek enflasyon ortamında, hızla karşılanamaz boyutlarda büyüyeceğini öngörmek. basitbirarit- liştirmesi olanağı çok sınırlıdır; Türkiye'de bu he- \esçok pahalı bir lükshalinegelmiştir. Ayncaka- mu sektörünün bu yöntemle astronomik faizlerle aşın büyüklükte borçlanması, özel sektör para ve sermaye piyasaları kaynağını kurutmuştur. Bü- yük teşebbüsler ancak teşvikli kredileri kullan- maktadır; küçük ve orta ölçekli işletmeler ise kre- disiz yaşama mahkûm edilmiştir. Sorun çözütebilirdi Türkiye 1990'larda bir seferlik daha yüksek enflasyonu göze alarak iç borç sorunundan kur- tulabilirdi. Bunun için de iç borçlann Merkez Bankası'ndan alınacak kredilerle ödenmesi ye- terdi, bugün 1MF denetimi altında bu alternatif ar- tık söz konusu değildir. Bugün kaçırılmış bu fır- sat. gerçek ve adil bir vergi reformu ile birleştiril- diği takdirde. liradan 4 sıfır da atılarak enflasyon- suz bir yaşama geçişin anahtarı olurdu. Bir diğer alternatif de iç borç geri ödemesinin ağıryükünden kurtulmak için daha düşük düzey - de bir yüksek entlasyona geçiş (Türkiye'de sağcı ıktidarlar Avrupa'dakilerin tersine enflasyonu her zaman sever) olurdu. Bu halde kamu sektörünün belli lımitlen içinde Merkez Bankası'ndan borç- lanma (ticari bankalardan borçlanmama ve halk- tan I yıldanuzun. 3-5-10 yıllik vadelerle borçlan- ma) düzenine geçmesi gerekirdi. Dtivize baskı Döv ız kurunu. döviz piyasasına Türkiye tara- fından yapılan TL arzı ve bu piyasadaki TL tale- bi belirler. Türkiye'de para arzındaki artış enflas- yonu arttırarak. kısa vadeli sermaye hareketi çer- çevesinde döv ize talebi arttırarak, döviz kurunun yükselmesine yol açacaktır. Döviz kuru. Merkez Bankası müdahaleleri ile vapay olarak düşük tu- tulmadığı sürece bu durum bir sorun yaratmaz. aksine vüksek döviz fiyatı dış ödemelerde den- geyi sağlayıcı bir adım olur. Diğer yandan Mer- kez Bankası kredilerini arttırarak iç borçlan geri ödeme durumunda döviz kuru üzerindekı baskı büyük olduğundan. Merkez Bankası müdahalele- ri ile döv iz kurundaki yükselişi durdurma olana- ğına sahip olmaz; bu da gerçekçi döviz kuruna ulaşılması sonucunu doğurur. Türkiye ekonomi- sı döviz kurtannın yapay olarak 1970'lerde. 1980'lerde ve 1990'larda düşük tutulmasından büyük zararlara uğramıştır. !ç borç geri ödeme- sinde unutulan bir husus da. ana para geri öden- nıesinın bir sermaye transferı. reel faiz ödemesi- nin ise bir gelir transferı olduğudur. Bu nedenle faiz ödemesini dev let sağlam finansman kaynak- lanndan karşılamak zorundadır: ana para ödeme- si ise emisyon veya Merkez Bankası kredisi artı- şı ile karşılanabilir: çünkü bu sonuncu halde ser- farkı yoktur. Amaç Türkiye'yi tfkrnr riış hale getirmektir. Taksitle enflas- yon mücadelesi olmaz: enflas- "yötrya ^trnan tararrrve güvcrt duyulan önlemlerle 1-1.5 yıl içinde sona erer v eya Türkiye'de son 20 yıldır olduğu gibi çift ra- kamlı olarak sürer. Enflasyon hesain Türk enflasyonunu tayin eden en önemli etken para arzıdır. Pa- ra arzındaki artış 6-18 ay içerisin- de fiyatlar üzerindeki etkisini ta- mamlar. Diğer iki faktör döviz kuru ve geçmiş >ıl enflasyonu- dur. İstikrar programı inandıncı ise, geçmiş yıl enflasyonunun et- kisi. enflasyonist beklentiler gi- derilerek. sıfırlanabilir. Örneğin 1946devalüasyonundanve 1960 istikrar programından sonra sıra- sıyla 1947ve 1961 yıllannda enflasyon tamamıy- la giderilebilmiştir. Bu sonuçlar enflasyonun ana nedeninin para arzındaki aşın artışlar olduğunu göstermekte ve kanıtlamaktadır. 1990-93 döneminde parasal gös- tergelerdeki yıllık artışlar yüzde 60 seyrederken 1991'den itibaren Merkez Bankası kredilerinde- ki yüzde 110-160dolaylanndaki artış. 1993 yılın- da emisyondaki yüzde 80 v e para arzı rakamın- daki yüzde 90'lık artışlar dikkati çekmektedir. Ni- san 1994 rakamlan, 12 aylık döneminde emis- yonda yüzde 90. para arzında yüzde 110. Merkez Bankası kredilerinde yüzde 130 artış göstererek, parasal göstergelerdeki tehlikeli artışın 1994'te de devam ettiğinin işaretini vermiştir. Nitekim Ni- san 1994'ten sonra emisyon 100 trilyon liralıkdü- zeyi geçmiş ve para arzı Temmuz 1994'te 12 ay- lık yüzde 137 artış göstermiştir. Buveriler enflas- yonun 1994 ve hatta 1995'te üç rakamlı düzey de devam edeceğine işaret eder. Aslında yapılan vergi reformu asıl vergi kaça- ğını hedef almadığı gibi en tatlı kâr sektörü rant- tikten sonra ise dövizın büfelerde ekmek. pgyn i r g i h ' ahmp'Vsatılıpjt'iina ve yurtdı- şına sermaye çıkanlmasına izin vermîş- tir. Bu sayede yaratılan sistem. dövizle- Ttrr Tt i t r brrfrkte Türkivc'dc tedavüle Turgut Özal'ın kambiyo rejimi; ara- lıkh olarak liberalleşmiş ve vatandaşla- nn döviz ihracını, ithalini ve muhafaza- sını, daha sonra da döviz alım-satımını 9erbc3t btrakmıç. konvertibilitı»ye g.eç- ÖzaVlagelen dolarsallaşma doların iç piyasaya hiryatınmaranola- rak girmcsiyle eko- nomik sektörlere sokulması sonucunu doğurmuştur. Bazı Latin Amerika ülkelerinde, yük- sek enflasyonu önlemek amacıyla uygu- lanan ve "dotarsaUaşnuTdiye anılan bu olay, Türkiye'de ise sadece vatandaşın cebinde serbestçe döviz taşıması içindir. Latin Amerika tecrübeleri göstermiştir ki, milli paranın yanında dolann da teda- vüle girmesi; 1- Enflasyonu önlemez, 2- Para politikasını etkisiz kılar, 3- Dolar mevduat ve banknotlar yeri- ne milli parayı tekrar ikame etmeyi im- kansız derecede güçleştirir. 4- Dolarsallaşma ancak yasakla durdu- rulabilir ve kaldınlabilir. 1990'lann Türkive tecrübesi, aynca. kreSîlenn^araîdı^ı- nı ve faizlerin, yani dotar&allaşma h«H. bu yatınmlar yurti- çindeki yatınmlar kadar gerekli olabı- lir, ancak yurtdışın- dinin yükseldiğini göstermektedir. Buna ek olarak sermaye ıhracındaki serbesti, yurtiçinde elde edilen gelirleri ve mevcut servetle- rin satış bedellerini transferederek yurt- dışındaemlakalımı- nı yaygın hale getir- miştir. Türk girişim- cilerin yurtdışında fabrika. taahhüt işleri, banka, turizm iş- letmeleri.okul satın almalannın. kurma- lannın. milli ekonomiye katkıda buluna- bileceği ilen sürülebilir. Belli hallerde tmmlannın milli ekonomiye katkısı almak 2- Alman Merkez Bankası'ndan dü- şük faizli kredi almak mümkün olur. 3- Aynca enflasyon kesinkes önlenir- di. Yugoslavya, hiperenflasyonu bıçakla kuseı »ibi ıluıduun veni paru ıcfuımu nu, buna benzer bir sistem üzerine kur- mu^tur, Bttaaa btr ileri asaması Liber- ya'da uygulandığı gibi tedavül aracmı ABD Dolan olarak kabul etmektır. Do- yoktur ve zaran da sermaye kaybıdır. Dolarsallaşma ile sona eren Özal mo- deline birinci ve da- ha iyi alternatif, •'TL emisyonunu 1- 1 esası üzerinden dövize bağlamak" T x/\. ıj» • J , ı j ve aynca "Dolar ve- Turgut azal döneminde prçekleşü- y a J ^ ^ t e d a v ü , rilen komertıbıiıte, yüksek enflasyon j r a c , olarak kabul ortamında bir işeyânunadı. e tmek n şeklinde olabilirdı. Bu takdirde; 1- Türkiye'de tedavüldeki mark bank- notlar için Alman Merkez Bankası ile yapılan anlaşma gereğince her yıl faiz larsallâşrria ıle para pötirikasnnn etfcTsi- nin sıfır olduğu ve yüksek enflasyon ön- lenmediğine. aksine körüklendiğine gö- re, para politikası aracını tümden kay- betmesine rağmen bunun daha rasyonel bir sistem olduğu açıktır. Türkiye'ye yakışan daha iyi bir alter- natif ise enflasyonsuz ortam, gerçekçi döviz kuru ve konvertibl (dönüştürülebi- lir)Tüdir. Türkiye'nin yüksek enflasyon ortamında konvertibiliteye geçişinin bir faydası olmamış. cari ödemeler denge- sinde bazı gereksiz kalemlerin de libere edilmesi ve gereksiz döviz harcamalan nedeniyle zararı olmuştur. Değeri her gün düşen konvertibl parayı, ne içerde ne de dışanda kimse elinde tutmaz. rol oynamıştır. İç borç faizlerindeki aşın artış ise, 1980'lerin sonuna doğru, para ve sermaye piyasasını geliş- tirmegibi biramaçlasonuçlan görülmeden yapıl- mış bir sözde mali reformdan doğmuş ve yüksek enflasyon ortamında işin içinden çıkılmaz hale getirilmiştir. 1960larda Türkiye fiyat istikrarı içinde (yüzde 3-5 enflasyon) yüzde 7 hızla büyür- ken ve devlet bütçesi denk iken Batı. Hazine ve KlT'lerin Merkez Bankası yerine ticari bankalar- dan borçlanmasını ve bu suretle para piyasasının gelişmesine yardımını önermiştir; o zaman red- dedilen bu öneri 1980'lerin sonunda benimsene- rek bugünkü knze ulaşılmıştır. 1960'lardabu öne- ri iki nedenle reddedilmişti: 1 - Ticari bankalardan borçlanma halinde kamu kesiminin faiz yükü büyüyecekti; (yüzde 5 iken yüzde 15) 2- Merkez Bankası'ndan sağlanan avans vekre- dilerın gayet dar tespit edilmiş sınırları varken. ti- can bankalardan borçlanmalar gayet genış tutu- lacaktı. metik egzersiz iledahi mümkündür. Ayrıca iç borç konusunda, hem borçlanmada hem de geri öde- mede temel yanlışlıklar yapılmıştır. Buradauygu- lanandan daha iyi çeşitli alternatif politikalar mev- cuttur. Türkiye'de hemen her konuda uygulanan politıkalann daha iyi alternatiflen çok sayıdadır; çünkü kötü politikanın daha iyi alternatifi sonsuz sayıda olabilir.KlT'lerin yüzde 200'e varan reel faizlerle rahatça borçlanabilmeleri. astronomik açık ve zararlara katlanmalan bunun diğer bir gös- tergesidir. 5 Nisan paketi ile birlikte kamu kesi- minden özel ticari bankacılık kesimıne ve büyük sermayedarlara kurulan iç borçlanma düzeniyle getırilen tatlı faiz furyası oluşturuldu. Süper bo- nolarlareel faiz yüzde 400 düzeyineulaştı. Buyı- lın ilk çeyreğinde interbank piyasasında gecelik borçlanmalarda kamu kesiminin ödediği reel fa- iz vüzde 2000'in üzerinde oluştu. Bu durumun ülkede para ve sermaye piyasala- rının gelişmesine katkıda bulunduğu ileri sürüle- bilir. Azgelişmış ve gelir düzevi kişı başınalOOO dolar cıvarında olan bir ülkenin bu piyasaları ge- mayenin biçim değıştirmesı söz konusudur. Likit sermayenin tüketim harcaınalarına tahsisi normal olarak söz konusu olamaz. bunların mevduata ve yeni tahvillere dönüşmesi kaçınılmazdır. Türkiye'deHazıne bono ve tahvillerinin ticari bankalarca satın alınabilmesi için Merkez Banka- sı ticari bankalara düşük faizle kredi de sağlamış- tır. Sonuçta hem para arzı aşırı artmış. hem de Ha- zine ağır faiz yükü altında ezilmiştir. Yani iç borç- taki aşırı artış ve bunun yol açtığı ödeme krızleri gereksiz olarak katlanılmış fedakârlıklardır. Bü- tün bunlarsonucunda. 1995 yılı bütçe tasarısında personel giderlerinin 400 trilyon lira olmasına karşın faiz giderlerinin 350 trilyon lira. yatırım gi- derlerinin 125 trilyon lira ile toplam 1.3 katrilyon lira olan bir devlet bütçesının dünyada bir diğer örneği olamaz. Yarm: Mevduata devlet garantisi ne getirdi? T.C. TARSUS ASLİYE1. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1994 95 Davacı Orman Genel Müdürlüğü'ne izafeten Tarsus Orman İş- letme Müdürlüğü vekili Av. Emel Ay tarafından da\alılar Kevser. Gülsüm. Ulkü. Mehmet, Sadık Can a'leyhıne açılan kadastro tcspitı- ne itiraz davasının yapılan açık duruşmâsı sonunda; Tarsus Çatalkuyu Kasabası (Yeşiltepe) sınırları içinde kalan 101 ada, 60 parselin mahkememize kadastro tespitine itiraz davasında davalı durumunda bulunan Necmetün oğlu Mehmet Can. Necmet- tin oğlu Sadık, Şadi kıa Kevser. Şadı kızı Gülsüm. Şadi kıa Clkü- nün soyadlannın ve açık adreslerinın bilinmediği. ölü ve>a sae olup olmadıklan tespit edılemedığınden duruşmanın. atılı bulunduğu 1.2.1995 saat 08.30'a bırakıldığı. davetiye yerine geçerli olmak özere ilanolunur. 27.9.1994 Basın: 52558 T.C. NURDAĞI ASLh E HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN DosyaNo;1993 93 Davacı Hasan Sayar tarafındandavalısı Emine Sayar aleyhineaç- mış olduğu şıddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma davasında venlen ara kararı gereğince; Davalının tüm aramalara rağmen adresınm tespit edilemediği an- laşılmakla ilanın yayımlandığı tarihten itıbaren 15 gün içinde teblığ edilmiş sayılacağı. davalı Emine Sayar'ın jukanda dosya numarası yazılı mahkememiz dosyabina başvurması. duruşmaya gelmesi ve>a kanuni bir temsilci ile temsil ettirmesi. aksi takdirde yokluğunda yar- gılama yapılacağı ve karar verileceği 13.12.1994 günü saat 09.00'a duruşmanın bırakıldığı. dava dilekçesinin yerine kaim olmak üzere ilanolunur Basın: 52548 T.C. DÖRTYOL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo; 1994 377.378.379.380 Yukanda dosya numaralan yazılı dosyalann mahkememizde yapılan duruşmasında davalıya duruşnıa gününün ilanen tebliğıne karar verildiğiden; davacı Orman Genel Müdürlüğü Dörtvol Orman İşletmesi Müdürlüğü tarafından davalı Turan Zorlu alevhinc iki ıh.ıle arasındaki fark alacağı davası açılmış ve davalının yapılan araştmna- larda tebliğe yarar açık adresi bulunamamış ve bu nedenle davalna duruşma günü tebliğ edilememiştir. Dava Turan Zorlu hakkında mahkememize verilen adresi Üçlcr Pazan Ltd Ştı. Muammer Bey Mah. Selanik Caddesi Bahçecioğlu İş Hanı Kat. 1. No: 110 Kayseri adresi olup bu uıirestcki davalı Turan Zorlu nun yukarıda helirtilen dosyalardan mahkememizdekı durus- ması 21.12 1994 günü saat 09.00'dadır. Davalıya duruşma günü ila- nen tebliğ olunur. Basın: 52512 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Şeriat Nasıl Önlenebilir? (2) Başörtüsü, Siyasal Propaganda! Prof. Sina Akşin, TÜBİTAK salonunu dolduranların kulak kesıldikleri konuşmasını sürdürdü. şöyle dedi: "Böyle bir girişten sonra, iki nokta üzerinde durmak isti- yorum. Tabii, Atatürkçülük engin bir deniz, burdan hepsini birden anlatmak büsbütün zor. Dıyorum ki, bu Atatürk dö- nemine, bir isim, bir ad takacağız. Çünkü, tarihin büyük dö- nemlerine adlar sonradan takılıyor. Rönesansa, 'Rönesans1 adı sonradan vehlmiştir. Rönesansın içindeyken insanlar: - Ah, biz şimdi Rönesansı yaşıyoruz! demediler. Sonradan verildi bu ad. Biliyorsunuz, 'Lale Devri'ne, Lale Devri denmesi, bu yüzyılm başında, Ahmet Refik o adı tak- mıştır. Ve tutmuştur. Çünkü, Lale Devri'ne kimse 'Üçün- cü Ahmet Devri' demiyor. Onun gibi Atatürk dönemıne de bir ad takmak üzere olduğumuzu hıssediyorum ve bu konu- da örneğin Prof. Suat Sinanoğlu 'nun Türk Hümanizması' diye kitabı çıktı 1980 yılında; bu kitap çıktığı zaman fazla dik- kati çekmedi, ama çok önemli bir kitap. Atatürk'ü 'Türk hü- manizmasının başlatıcısı' olarak sunuyor. Ondan sonra, 1983'te, Eczacıbaşı'nın çıkardığı 'Bilimin Işığtnda Atatürk' kitabmda Prof. Macit Gökberk, Atatürk döneminin 'Aydın- lanma dönemi1 olduğunu söyledi. Galiba, Atatürk dönemi- ne yeni bir ad takılacak: 'Türkiye'nin Aydınlanma Dönemi.' Böyle bir ada doğru gidiyoruz. Çünkü gerçekten, bu bir aydınlanma çabasıdır. Atatürk dönemi, bir aydınlanma ça- basıdır ve bunun karşısında ortaçağ vardır. Bunun karşısın- da düpedüz, balgibı, dayalğı ile, kadınları horlamasıyla, dog- matik yobazlığtyla bir ortaçağ. Bu edebiyat falan değil, bu bir gerçek. Yani okullardaki dayak olaylarının maalesef ge- nellikle, din hocalanndan çıkması bir tesadüfsayılamaz. Çün- kü, ortaçağ kafasına göre, şeriat kafasına göre, dayak birzu- lüm değildir, bir terbiye, eğitim aracıdır. Pedagojik bir yön- temdir, onun için cami mekteplehnde, mahalle mekteplerin- de falaka orda, duvarda asılıdır, onun için kızılcık sopası var- dır, yani tebeşir gıbı, sılgı gibi bir eğitim aracı. Onun için or- taçağ adamı dayak atarken karısına, çocuğuna falan, 'iyilik yapıyorum' diye dayak atıyor. Halbuki, günümüzün adamı da- yak attığı zaman, zulüm olsun diye, kötülük yapayım diye da- yak atıyor. Ortaçağ adamı iftıhar ediyor dayağı ile. 'Terbiye veriyorum, edep veriyorum, ne güzel!' diyor. Bunlan aşmak zorundayız. Bunun ıçın çok çok fınn ekmek lazım. Yani, bu toplumun, bu Turkiyemiz'ın, bu halkımızın, bu fokurdayan ka- zanın çok çok fınn ekmek yemesi g,erekir. Çok çok savaşı- ma, mücadeleye hazır olmak gerekiyor. Atatürk devriminin belki en önemli biryönü, bence devri- min kültüre verdiği önemdir. Kimılerı sanıyorlar kı, bilgısayar kullanmakla, son model otomobillere, uçaklara bmmekle çağdaş insan olunabilir. Halbuki bu böyle değil. Arap şeyh- likleri bıze gösteriyor ki, bir laboratuvar deneyiminin zengin- lıği ve ikna edicigücüyle bıze gösterıyor kı, en son modelbil- gisayarları kullanabilirsıniz, en son alet edevatı kullanabilir- siniz, çölde tarım yapabilirsıniz, ama yedinci yüzyılm sosyal yaşamını da yaşayabılirsiniz. Suudi Arabistan'da 1960'lara değin köle, kölelik vardı. Pazara gidip domates alır gibi, kö- le satın alabiliyordunuz. 1960'lara değin kızlara hiçbir eğitim verılmiyordu. Oysa bizde birçokları sanıyorlar ki, işte son model bilgisayarlar, fabrikalar, yollar, barajlar, tamam. Bu iş oldu! Adam olduk. çağdaş olduk. İş, öyle değil. Bu şeyhlik- ler gösteriyor kı. son model bilgisayarlarla yedinci yüzyıl ya- şamı yaşanabiliyor Tabii bu, ortaçağın en belirgin özellikle- rinden bir tanesi, kadına karşı davranışı, tutumu. Kadını ya- n insan veyahut da insanımsı bir varlık olarak kabul ediyor. Boşuna değil. İşte, dört kadınla evlenmek, işte iki kadının fa- nıklığı bir erkeğin tanıkhğına bedel. Mirasta yan hisse. Besr belli kadın, dörtte bir ile yanm arasında dolaşan bir ınsanlık derecesine oturtuluyor. Ve bu, bu şerıata özgü değil. Bu. Islam ortaçağına özgü bir durum değil. Avrupa ortaçağında da papazlaroturur, 'Ka- dınların ruhu var mı, yok mu?' diye tartışırlarmış. Ve birazakıl- lı (uslu) bir kadın oldu mu, 'Hemalde şeytan bunun içine gir- dü' diye yakıyorlar, 'cadı' diye yakıyorlar, akıllı kadını cadı di- ye yakıyorlar Çünkü kadın, işte öylesine bir mahluk! Ruhu var mı, yok mu belli değil. Cennete gider mi, gitmez mi, hat- ta cehenneme de gideceğı belli olmayan bir yaratık. Bu ti- pik ortaçağ. Ve bütün ortaçağlar böyle. Ve kadına yapılan mu- amele de, o laboratuvarda yapılan turnusol kağıdı deneyi gi- bi, hemen ortaçağı belli ediyor. Ve şeriatın son tahlildeki he- defi kadındır! . Kadını mutfağa kapatmak, kadını eve kapatmak. Eee, bak- mayın, şimdi nümayiş (göz boyama) olsun diye, başörtülü kız- lar ünıversıteye gidiyor; bu tamamen siyasi bir harekettir, ya- ıli bıı propaganda gletıdir ama, tomeld» kadının eve kapatıl- masıdır. soğan doğraması. yemek pişırmesı. çocuklara bak- -masf . Pı/dıv TiNı, hpmen belirtRİim. böyle bir Türkiye, ka- dının eve kapatıldığı bir Türkiye. asla adam olamaz! Yani, dûn- yada herhangı bir ıddıası olabilecek bir ülke olamaz. Çünkü, kadmm eve kapatılmast demek, nüfusun yüzde eüisini eve kapatıyorsunuz demektir. Bununla nasıl bir kalkınma, nasıl bir gelışme sağlanabilir ki? Nüfusun yansı devre dışı bırakılıyor. Üstelık anneler de cahil olacak. dolayısıyla o, 'kıymetli' oğ- lan çoukları da, bilmem 5000 kelime bilen anneler tarafın- dan yetiştırilmek yerine, 500 kelime ancak konuşabilen an- neler tarafından yetiştirilecek. Oysa, eğitimın en önemli hal- kası annenin verdiğı dildir. Konuştuğumuz dil, anadilidir, ba- ba dılı değil. Çünkü dilimizi, o en entelektüel aracımızı anne- lerimizden öğreniyoruz. Annelerimiz 500 sözcükle konuşu- yorsa, alacağımız o en önemli bılgi o kadardır! Türkiye'de kadını devreden çıkarmak. Türkiye'nin üçüncü sınıfbir ülke olmaya mahkum edilmesidir..." • • • Muhendis mimariar yüruyor! 19 kasım cumartesi günü, mühendis mimariar ınsanca bir yaşam için yürüyüşe geçiyor- lar. Çıkış yeri Sıhhıye köprusü, saat 11.00'de. Toplantı Tan- doğan'da. BULMACA 1 2 3 4SOLDAN SAĞA: 1/ 19O5'te çarhk rejimine karşı ayaklanan ünlü Rus zırhlısı. 2/ Birkaç renkli iplikten yapılmış dokuma... Borsada belli miktardaki hisse senedini belirtmekte kullanılan iş- lem birimi. 3/ Güne> Amerika'da bir ülke. 4/ Birkaç kez şeker ağdası- na daldınlarak üzeri kap- lanan kavrulmuş badem ya da fındık. 5/ Fotoğraf duyarlığıru belirtmekte kullanılan sayısal değer... At bakı- cısı. 6/ Emile Zola'nın bir roma- nı... Bilge Karasu'nun bir romanı. 7/ Kenar süsü... Tahıl ürünlerinin alımıyla görevli devlet kuruluşu- muzun kısa yazılışı... Bir gıda maddesi. 8/ Hile. düzen. 9/ Kim- yasal tepkimenin olmasıru ya da hızının değişmesini sağlayan mad- de. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tek kişilik iskambil oyunu. 2/ Felsefede, bir durumdan başka bir duruma geçmeye verilen ad... Fin hamamı. 3/ Soyu tükenmişolan küçük veçevik biry i- ban atı... Utanma duygusu. 4/ Sevap... Koşma ve atlamanın dışında kalan atletizm dallannın genel adı. 5/ Kjrgız Türkleri- nin ünlü destanı... Ticaret eşyası. 6/ Bir görüntü, yaşantı ya da davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için simgelerle göz önündc canlandınp dile getirme. 7/ Osmanhlarda din, yargı ve öğretimle uğraşan devlet görevlileri sınıfı... Ender. seyrek. 8/ Japon lirik dramı... Fransa'da bir kent. 9/ Tellür elementinin sımgesi... Uzun tüylü ve sarkık kulaklı bir köpek cinsi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear