25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1KASIM1994SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Tiyatroculuk bence ıstırapişidir 35. sanat yılını kutlayan Müjdat Gezen, okuldan sonra şimdi de özel bir tiyatro ve 'ücretsiz' bir kitaplık açtı KEREMILGAZ Müjdat Gezen, Türk tiyatrosunun yetiştirdiği en vefah sanatçılardan biri. Tiyatrodan kazandığı pa- rayı yine n'yatroya venneyi tercih ediyor. Onu 'ena- yi' diye nitelendirenlere aldırmadan yine vefa bor- cunu ödemeye devam ediyor. Bir sûre önce açtığı Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nden sonra, şimdi de Capitol'de eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar'ın açdışını yapüğı bir özel tiyatro ve kitaplık açtı. Bu- günJerde 35. sanat yılını kutlayan Müjdat Gezen'le televizyon çekimleri sırasında konuşabildik. - Çok nitelikli bir kitaplık açıyorsunuz. Bize ki- taplığınız hakkında bilgi verir misiniz? Kjtaphğın bir özellıği var. İlk ozel kitaplık ve üc- retsiz. Burada görme ve yûrüme özürlüler için iki tane ayn bölüm var. Görme özürlüler için şu anda bin kasetten oluşan bir kaset kitaplığımız olacak. Kıtaplığı, benim • İlkmezunlanmızıbu W™™B ?i **> ^ • kendı koleksıvo- sene venyoruz. Guıness nu mdan ve yâyı- Rekorlar Kitabı'ndan nevi sahibi arka- dolaylı olarak teklif geldi. Bedava ve özel okul olduğumuz için. Aynca üste para venyoruz. Yaptığımız işi 'enayilik' olarak nitelendirenler bile çıktı. Bizim çocuklanmız öğrencilikleri sırasında üste para ahyorlar. Oynadıklan oyunun hasılatını aralannda bölüşüyorlar. daşlanmın ver- dikleri kitaplar- dan oluşturduk. Herkesin yarar- lanabileceği ki- taplık, sabah 10'- dan akşam oyun saatine kadar açık kalacak. - MSM ürünle- rini vermeye baş- ladı. Bu sezon, hangi oyunlan sahneieyeceksi- niz? Tiyatromuz şu anda' Dario Fo'- nun 'Yalnız Kadın' adb oyu- nunu oynuyor. Oyunu sahneye ben koydum. Yakında Savaş Din- çeFin sahneye koyacağı "Bozuk Düzen"i oynaya- caklar. Bunlann dışında, kasım ayında "Komikler Ağlamaz" adlı oyunu Amerika'da eğitimini ta- mamlayıp dönen İuzım Eüfle birlikte oynayacağız. - Gençteıie iç içe bir yaşamınız var. GençHği nasıl değeriendiriyorsunuz, önlarla çalışıtıak nasıl? Genç kaİabilmek için gençierie çalışıyorum... Şaka bir yana gençierie çalışmanın zorluğu hiç yok, güzeUiği var. Onlar dünyaya daha dinamik bakıyorlar. Ben ihtiyarlamayı sevmiyorum. Kendi birikimlerimi onlara aktarmaya çalışıyorum. Ben bu paralan bu meslekten kazandım. yine bu mes- lekte yetişen insanlara geri döndürmek hoşuma gi- diyor. Oto galerisi, tostçu dükkanı açmak gibi bir yak- laşımım olamaz, zaten bu meslekleri beceremem. Biz gençlere 'yüksden değerier' dışında i>aşka de- ğerler' olduğunu da göstermeye çaİışıj oruz. Geçti- ğimiz günlerde bunun bir örnegini yaşadık. Bir oyun yanşması açmıştık. Yanşmaya bir arka- daşımız katıldı, fakat oyun çok amatörceydi. Biz arkadaşımıza oyunu sahnelemesi için izin verdik. 50 milyona yakın masraf yapmamıza rağmen, oyun iyi hazırlanmadığı için iptal ettik Bu olay üzerine diğer öğrencilerime 'Bu oyunu neden sahne- lediniz. arkadaşınızı destekkdiniz' diye sorduğum- da, bir kişinin cesaret edip yanşmaya katıldığını. kendilerinin, oyuna inanmasalar biİe sonuna ka- dar destekleme karan aldıklannı öğrendim. Bu olaydan sonra çok duygulandım. Bu kadar yozlaşan. çıkarlann söz konusu olduğu bir ortam- da onlar başansız bir oyuna sahıp çıktılar. Başan- ya sahip çıkmak kolay. Şimdi oyunun sahnelenme- si için harcadığım para," helal olsun' diyorum. Bı- zim çocuklanmızın erdem denen şeyden biraz ha- berleri var. Beş tane sloganla çocuklan yetiştirme- ye çalışıyoruz: Özgür. özgün, doğal. soru soran ve ömür böyu eğıtim. - MSNİ'yi açarken bu kadar getişeceğinizi düşün- dünüz mü? Ben hayatta zaten iddialı bir ınsan değilım. Yaptığım işlerin doğru ve dürüst olmasmı hedef- lerim. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatu- an'nda hocalık yaparken, 'Allah bana para verip okul açarsam, bedava olsun1 dedim. Bu okul zaten benim eski okulumdu. Basın da bize alternatif göz- le bakmaya başladı. En önemlisı özgür ve bağımsız bir kurum olduk. Ne YÖK gibi tutucu bir kuruma bağlandık, ne de öğrenci özgürlüklerini kısıtlayan bir tutum ıçine girdik. Bizim okulda yasak, ya- saktır. Herkcs diledığincecahşabiliyor. Başan kendiliğinden geldı, eğer ortada bir başan varsa... Asıl başan bu yılın sonunda belli olacak. İlk mezunlanmızı bu sene veriyoruz. Guiness Re- korlar Kitabı'ndan dolaylı olarak leklıf geldi. Be- dava ve özel okul olduğumuz için Aynca üste para veriyoruz. Yaptığımız ışi 'enayilik' olarak nitelen- direnler bile çıktı. Bizim çocuklanmız öğrencilikle- ri sırasında üste para ahyorlar. Oynadıklan oyu- nun hasılatını aralannda bölüşüjorlar. - Günümüzde özel tiyatrolar ekonomik sorunlar nedeniyle kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalı- yor, hatta bazılan kapanıyor. Yeni bir özel tiyatro açmak biraz cesaret işi olsa gerek... Zor zamanlarda zor şeyleri yapmayı severim. Ne açsaydım daha uygun olurdu? Benim bildiğim iş ti- yatro. Tiyatronun TV kanallanyla baş etmesi çok zor. Sinemalar bizim çocukluğumuzda, beş sene sonra gelirdi, şimdi Amerika ile aynı anda oy- nuyor. Sinemayla mücadele etmesi de zor. Tiyatro- yu sevmeyen bir toplumun içinde mücadele etmek de zor. Her şeye rağmen ben zoru seviyorum ve bu benim ışım. • Özel tiyatroiara yapdan devlet yardımı sizce ye- terii mi? Devlet yardım clse de olur, etmese de. Tiyatrolar zorlanarak yaşarlarsa yaraücı olurlar. Zengin, burjuva aileler çocuklannı tiyatrocu yapmazlar. Tiyatroculuk bence biraz 'ıstırap' işidir. Ben de fi- güranlıktan geldim. Konservatuvar eğitimim olmasına rağmen. çok zor günler geçirdim. Ama o zorgünlerbeni pişirdi. küllendirdi. Onun için tiyat- ronun zorluğunu o mesleği seçen insan bilir. Bizim okulumuzda şu anda 39 tanesi tiyatrocu olmak üzere 170 öğrenci var ve hepsi dar gelirli ailelerin çocuklan. - 35. sanat yılınızı kutlu- yorsunuz. Bulun- duğunuz konum- dan memnun mu- sunuz? Başka bir ülkede 35. sanat yılınızı kutlasay- dınız, konumunuz nasıl olurdu? Ben ülkemden memnunum, ül- kemi çok seviyo- rum. Hep derler ya senin şansızlığın Tür- kiye'de doğmuş olmak. Ben Tür- kiye'de doğmuş olmayı şans ola- rak görüyorum. Böyle düşünen- ler Batı'da biz- den daha iyi oyuncu ol- madığmı dü- şünüyorlarsa yanılıyorlar. Oyuncu bakımından kısır olan ülke biziz. Filmim ttalya'da finale kalıp, Fransa'da ikinci olunca, gazetenin birinde 'Jack .Nicholson gitsin Müjdat Gezen'den aktörlük dersi alsuı' dıye bir yazı gördüm. Halbuki bizim Jack Nicholson"- dan öğrenecek çok şeyimız var. Bence Türkiye'de sanatçılar ıkiye aynîıyor: Sanatçı 'olan' sanatçılar ve sanatçı 'oidurulan' sanatçılar. Sanatçı olduru- lanlar bir kaset yapıp. bir klipçekerler. Sonra ertesi sabah uyandıklannda artık sanatçı olmuşlardır. Bir de öteki grup vardır. Onlar bir emek ve altyapı- dan gelme insanlardır. onlar da sanatçıdır. Ama bunlann değerlendirmesını halk çok güzel yapmıştır. • Bence Türkiye'de sanatçılar ikiye aynîıyor: Sanatçı 'olan' sanatçılar ve sanatçı 'oldurulan' sanatçılar. Sanatçı oldurulanlar bir kaset yapıp, bir klip çekerler. Sonra ertesi sabah uyandıklarında artık sanatçı olmuşlardır. Bir de öteki grup vardır. Onlar bir emek ve altyapıdan gelme insanlardır, onlar da sanatçıdır. Ama bunlann değerlendirmesini halk çok güzel yapmıştır. ALENTTLAR Aziz Nesin, Göteborg Kitap Fuan'nda büyük ilgi gördü ^Dünyanın gündemindeki başat konıı, cliıısel gericiliktir" GÜRHANUÇKAN GÖTEBORG - 10. Uluslara- rası Göteborg Kitap Fuan'nda cuma günkü konuşma sırası Aziz Nesin'deydi. Konuşmanın yapı- lacağı salon epey önceden doldu ve kapıda uzun kuyruklar oluştu. Nesin'in konuşmasına ve ardı- ndan yapüğı basın toplantısına ilgi büyüktü. Aziz Nesin'e konuşması sıra- sında Isveç'in en büyük gazetesi Dagens Nyheter'in kültür redak- siyonu şefi, yazar Arne Ruth eşiik etti. Ruth, toplantıyı Aziz Nesin'in yazarhğmı ve Türkiye'de verdiği yanm yüzyılük uğraşı tanıtarak başladı. Daha sonra Sıvas olay- lannın çarpıcı bölümleri video'- dan gösterildi. Aziz Nesin, yanm saate yakın süren konuşmasına fuar yöneti- mine ve gösterilen ilgiye teşekkür ederek başladı. Konuşmasının sonunda önceden hazuiadığı bil- diriyi okudu. Aziz Nesin'in bildirisi "Çok değerti meslektaşlanm, Bu değerli konferansı düzenle- n fuar yönetimine teşekkür ede- ıun. Bence dün\ amızın gündemin- deki başat konu, banşın en büyük tehlikesi olan dinsel gericilik ve fundamentalizmdir. Dünya aydı- nlannuı ve bunlann başında da ya- zarlann bu tehlikeyi giderici ön- lemler alması gereklr. Türkiye'nin ve koınşu ülkeler gnıbunun kendi- ne özgü birtakım sorunlan \ardır. Bunlar önemlidir. Ama buniar, bütün dünya\ ı doğnıdan değil, do- layısıyfa ilgilendiren sorunlardır. Oysa fundamentalizm, bütün dünyayı bütünüyle ve doğnıdan il- gflendirmektedir. Fundamen- talizm günümüzde yalnız tslami bir tehlike değil, göksel olan ve göksel olma>an bütün dinler için de geçerli bir tehlikedir. tyi biMi- ğmiz gibi hangi dinde olursa olsun fanafizm; banşın, hoşgörunön ve oygaruğm düşmamdır. Günümüzde dinsel fanatizmin, yönetimi ele geçirmiş ülkeler ol- *^u; ülkeler buunduğunu bili- yvruz. Ama bundan da tehlikeli ve önemli olanı, bu tehlikenin yakın gelecekte iktidan ele almalan olası bulunan ülkelerin varlığıdır. Bu olay, bir ya da birkaç ülkenûı sorunu değil, 5 anakarada yaşa- yan bütün ülke halklamun başat sorunudur. Dünyamn her yerinde dinsel gericilik adım adım ilerler- ken bugün koşar adım iktidara ghmektedir. Iktidarı ele geçirmiş olduğu ülkeler de vardır. Benim ül- kem Türkiye. bir türlü henüz açı- kça söyIenme\en bö>le bir tehlike- nin tehdidi altında bulunuyor. Bu nedenlerle sizlere bir öneride bu- lunmak Lsriyorum. Bütün dünva ülkelerini kapsayan ve o ülke aydn nlannm temsfl edileceği uluslara- rası bir 'laisizm. hoşgörü ve banş konferansı'nm ktsa zamanda top- lanması . Böyle bir konferansın toplan- ması için en uygun ülkenin, benim ülkem Türkiye olduğunu düşünü- yorum. Çünkü anayasasında laik olduğu yazılı bulunan, halkının yüzde doksanuun Müslüman ol- duğu söylenilen, ama hiçbir zaman fûli olarak laik olmamış bulunan, dünyadaki tek ülke Türkiye'dir. Zamanınızi almamak için bu- nun kanıdannı vermivorutn. Ama özel olarak öğrenmek isteyeniniz olursa bunun kanıtlannı »erebüi- rim. Bu konferansın Türkiye'de yapıbnasının uygunlıığu konusun- da bir gerekçe de Türki>e'nin coğ- rafi durumudur. Yapılmasını önerdiğûn böyle bir uluslararası konferansın dü- zenlenmesi için ya yeniden kunıla- cak demokratik örgütlerin ya da kurulu bulunan uluslararası örgüt- lerin maddi destekleri gerekmek- tedir. Bunun için başta L^VESCO olmak üzere, çeşitli ülkelerin des- teklemeleri ve katkı vermeleri ge- rektiğine inanıyorum. Tehlikenin dünyaca büyüldüğünü göz önünde tutarak bu toplantıda oluşturula- cak bir komitenin hazırlıklara başlamasının gerektiğine inanı- yorum. Hepinize derin saygılanmı sunanm." Aziz Nesin'in bildirisi salonda uzun süre alkışlara yol açtı. Daha sonra kürşüye gelen fsveç Yazar- lar Birliği Başkanı ozan Peter Curman, örgütünün böyle bir konferansı destekleyeceğine daha şimdiden söz verdi. Aynca kasımda Baltık Deni- zi'nde ve Karadeniz'de kıyılan bulunan Türkiye dahil çeşitli ül- kelerin yazarlannın yapacağı 11 günlük deniz gezisinde de bu ko- nuyu açacağm) söyledi. Daha sonra salonda bulunan Isveç UNESCO'sunun temsilcisi, Aziz Nesin'le tanıştınldı. Temsilci. ko- nuyu çok olumlu karşıladığını söyledi, derhal örgütüne iletmeye söz verdi. Ortadoğulukolekayonculardan4 nü'tablolarabüyükilgiKültür Senisi - Viktorya döneminde İngiliz toplumunu tedirgin eden 'nü' resimler, son zamanlarda Ortadoğulu koleksiyonculann gözdesi haline geldi. Bu koleksiyoncular Viktorya döneminde yapılan yağiı boya nü tablolan ciddi bir biçimde toplamaya başladılar. İslamgeleneğinde değil nü resimlerin, insan resminin bile yapılması yasak olduğundan. Müslüman ahcılar bu konuda çeşitli tedbirler ahyorlar. Müzayedelere kendilerinin adına kaülmalan için Londrah tüccarlan görevlendıriyorlar. Böylece müzayede kayıtlannda isimleri yer almıyor. Cinselliğin gözler önüne serilmemeşi gerektiğı düşüncesi İslam toplumlannda çlduğu gibi Viktorya dönemi İngiliz toplumunda da benimsenmişti. Ancak, Viktorya dönemi İngiliz toplumunda orta smıf, hatta din adamlan bile, resimler ve heykeller klasik ya da mitolojik öğeler taşıdıklan Poynter'in 'The Cave of the Storm Njmphs' adlı tablosu. sürece çıplaklığa pek karşı çıkmıyorlardı. Viktorya döneminin önde gelen sanatçılanndan Sir Lavtrence Alma-Tadema ve Sir Edward Poyntergerçek boyutlarda nü igürler yapıyorlardı. Alma Tadema'nın 1977 yıhnda yaptığı "The Sculptor's Model' adlı tablosu. sanat tarihi açısından büyük önem taşımasına karşın. Londra'nın unlü müzayede salonu Christie's'de üç kez satışa çıkanlmış ve satılamamıştı. Sonunda tablo 1981 yıhnda adı açıklanmayan biralratarafından 121 bin sterlinesatınalındı. Sotheby's'in Viktorya resmi uzmanı Simon Taylor resmi 'gereğinden fazla açık' olarak nitelendiriyor. • Poynter'in 'The CaveoftheStorm Nymphs' adlı tablosunun gelecek hafta Sotheby's'deki müzayedede 500-700bin sterline satılması bekleniyor. Alma Tadema'nın 'The Roses of Heliogabalus' adlı yapıtı geçen yıl Christie's'teki bir müzayedede 1.6 milyon sterline alıcı bulmuştu. Anatomik aynntılan ince bir ipeğin ardından gösteren John Godvvard (1861-1922) bu yüzden de Orta Doğu'da çok beğeniliyor. Poynter'in "The Cave of the Storm Nymphs' adb tablosunun gelecek hafta Sotheby's'deki müzayedede 500-700 bin sterline satılması bekieniyor. Bu resim cinsellik ve para imgelerini kışkırtıcı bir biçimde birleştirirken, erkeğin yırtıcı kadına boyun eğişini de anıştınyor. Viktorya dönemi nü tablolan 1960 yıhnda alıcı bulmaya haşladı. Lord Leighton larafından yapılmış birnü tabloyu o yıllarda 200 sterline edinmek mümkündü. TAHSIN VUCEL Okuyanlar ve Bakanlar Bir Fransız öğretmen, Daniel Pennac, öğrencilerine kitap okumayı nasıl sevdirdiğini anlatan güzel kitabmda (Comme un roman), "İnsan toplu yaşar, çünkü sürücül- dür, ama yalnız olduğunu bildiği için okur"öer\ sonra da ekler: "Bu okuma başka hiçbir arkadaşlığın yerini alma- yan bir arkadaşlıktır, ama başka hiçbir arkadaşlık da bu arkadaşlığın yerini tutamaz." Birkaç gün sonra, hem yalnız olduğunu bilen, hem de yalnızlık arkadaşlarının en candanını; kitabı tanımış ve sevmiş binlerce insan, kentin dört bir yanından gelerek 13. İstanbul Kitap Fuan'nda büyük bir topluluk oluştur- manın mutluluğunu yaşayacak. Ama kendimize çok yakın bulduğumuz insanlar arasında bile, bu eşsiz arka- daşın bizim doldurulmaz sandığımız yerini başka bir ar- kadaşla dolduranlar var. sayıları da gittikçe artıyor. Kimi "Canım, artık televizyon var, kitaba kim bakar!" diye ke- sip atıyor. Kimi, belki sizin kitaplarla ilişkinizi bildiği, bel- ki yıllar önceki okumalarından damağında varla yok arası bir tat kaldığı için, daha bir yumuşak konuşuyor: "Kitap okumak mı, ah, nerde!" diyor. "Televizyon kitabı öldürdü, okumaya zaman mı kalıyor?" Kimi de sert mi sert, verip veriştiriyor her akşam dört saat gözünü dikti- ği araca, söylemediğini bırakmıyor. Sanki birileri her akşam televizyonun önüne sıralanmış koltuklara bağlı- yor zavallıları, uyuklayacak gibi oldular mı dürtüklüyor, ellerine bir kitap almaya kalktılar mı vurup düşürüyor! Tuhaf değil mi? Tuhaf olmasına tuhaf, ama görülmedik bir şey değil. Insanın eski huyudur. suçu hep araçlara yıkar: "Tüfek icadoldu, mertlik bozuldu!" der ozan, okuyup dinleyen- ler de kafa sallar. Daha önceleri çok mu merttik? Düş- manı sırtındanbıçaklamayadeliklidemirçıktıktan sonra mı başladık? Hayır, ama kendimizi suçlamaktansa özünde iyi de kötü de olmayan araçları suçlamak daha kolay. Televizyon konusunda da böyle, sıkıştıkça ona yükleniyoruz. Doğrusunu isterseniz, ben de içerliyorum bu aygıta. Içerlemenin başlıca nedeni de Saint-Exu- pery'nin güzelim sevgi tanımını geçersiz kılmış olması. Saint-Exupery, sevmenin birbirimize bakmak değil, aynı yöne birlikte bakmak olduğunu söylemişti. Şimdi insan- lar her akşam aynı yöne birlikte bakıyorlar, ama dene- yimlerimizden biliyoruz ki, baktıkça birbirlerini unutu- yorlar. Gene de dürüst olmak zorundayız. Çocukların başarısızlıklarından eşlerin birbirinden kopmasına dek, tüm aksaklıkların suçunu televizyona yüklemek fazla ko- lay bir kaçamak. Yaşamlarından kitabın çekilmesini te- levizyona bağlayanlar da aynı kaçamağa başvuruyor- lar. Böyle kaçamaklara başvuracaklarına, kestirmeden, "Ben kitap okumayı sevmiyorum", deseler, çok daha iyi. Hiç değilse içtenliklerine gölge düşmez. Nasıl olsa, okumamak bir ayıp olmaktan çıktı. öğrenci okumuyor, öğretmen okumuyor. politikacı okumuyor, gazeteci oku- muyor, okumayan eleştirmenler bile var. Kiminin ezber- lemekten okumaya zamanı kalrnıyor. Kiminin konuş- maktan, kiminin yazmaktan. hemen hepsinin de televiz- yon ızlemekten. Böylece, ilginç durumlara tanık oluyo- ruz: Üç, dört, beş profesör, bir televizyon ekranında, bir, iki, üç saat süresince karmaşık bir düşünsel ya da top- lumsal konuyu tartışıyor da hıçbirinin ağzından tek kitap adı çıkmayabiliyor. Neden? Televizyon yönetimi kitap adı anmalarını yasaklıyor da ondan mı? Hayır, uğraşları gereği, az da olsa okusalar, hatta yazsalar bile, yaşam- larında kitabın yeri yok da ondan, yalnız kalınca gerçek- ten yalnız kalıyorlar da ondan. Bunda televizyonun hiç mi suçu yok? Aranırsa, çok değişik suçfar bulunabilir, düşünürlerimiz de sık sık bu- luyor. Ama bu aygıtı eve siz getirdiğinize, evinizde de hiç kimse sizi kitabınızı kapatıp televizyon izlemeye zor- lamadığına göre, onu kapınızı çalan dosttan, çevrenizde dolaşıp kolunuzdan çeken çocuktan daha fazla suçlaya- mazsınız. Olsa olsa Batı ülkelerinde birtakım televizyon- lar bunu çok iyi başanrken, bizim televizyonlarımızın in- sanlara kitap sevgisini aşılamakta, yayımlanan iyi kitap- ları tanıtmakta yetersiz kalmasından yakınabilirsiniz. Doğru, bu konuda televizyonlarımız gerçekten yetersiz kalıyor. Bir bölümü tek kitaplıların elinde, evirip çeviripo kitabı okuyorlar size, aynca okumanız gerekmiyor; bir bölümü tümden kitapsız; bir bölümü kitap diye bir nes- nenin ayrımındaymış gibi görünüyor. ama ayın kitabı diye seçtiği yapıt konusunda bile iki, üç dakikadan fazla konuşulmasını sakıncalı buluyor. Hayır, başka güçler önlüyor kitapla insan arasında sağlıklı bir ilişki kurulmasını, bu gazetenin okurunun çok iyi bildiği güçler. Ama her yıl kasım başında, bir hafta süresince, Kitap Fuan'nda dirsek dirseğe gelen binler- ce kişi, hiçbir gücün, kitapları, okumayanların yalnızlığı- na gömemeyeceğini kanıtlıyor. Devinim'in kasım sayısı çıktı • Kültür Senisi - Aylık "Devinim" dergisinin kasım sayısı çıktı. Bu sayının ilk konusu "Gerici ile uzlaşma olmaz" başlığını taşıyor. Nejat Gülen'in vazısınınardından Toktamış Ateş ve Hikmet Çetinkaşa'nın bu konudaki göriişleri yer alıyor. Bedri Baykamdayansmda aynı konuyu ele almış. Banş Pekkip. Ishak Gülso\. Eriş Ülger. Ahmet Taner Kışlalı. Prof.Dr. İlhan Arsel, Ali Çağlar. Birgül Göker. Adnan Tönel, Kamil Bozoğlu, Banş Doster, Doç.Dr. Türkel Mınibaş. Serkan Şahin ve Kutlay Alpuğan dergide yazısı olan diğer yazarlar. Devinim'de aynca Hıfa Veldet Velidedeoğlu'nun 90. doğum günü ile ilgili bir yazı, Alptekin Gündüz'ün Ali Sirmen'le yaptığı söyleşi. Sedat Sezgen ve Tolga Suyolcuoğlu'nun şiirleri ile Semih Balcıoğlu ve Semıh Poroy'un karikatürleri yer alıyor. 'Kadın ile Memup' Oda Tiyatrosu'nda • ANKARA (ANKA) - Ankara Devlet Tiyatrosu kasım ayına "Kadın ile Memur" oyunuyla giriyor. Oyun, bugün Oda Tiyatrosu'nda prömiyeryapacak. İtalyan yazar Aldo Nikolaj'ın iki kişilik komedisinin yönetmenliğini Ege Aydan üstlenmiş. Sahne ve giysi tasanmını Gül Emre'nin. ışık tasanmını Tevfik Cenker'in yaptığı oyunda Zeynep Eronat ve Erdal Küçükkömürcü rol alıyor. Yazar. oyunda kurulu düzene bağlı, düşünmeye değil söy lenenleri yapmaya alışmış ve otomatikleşmiş bir devlet memuru ile kimliği belirsiz bir kadını karşı karşıya getirerek varolan düzenineleştirisini yapıyor. Yapı Kredi'den iki yeni kitap • Kültür Senisi - Yapi Kredi Yayınlan iki yeni kitabı daha okuy ucuyla buluşturuyor. Bunlardan biri. Prof.Dr.Levent Kıhç'ın "Görüntü Estetiği" adh kitabı. Anadolu Üniversitesi oğretim üyelerinden Kıhç'ın bu kitabı, görüntü estetiğinin ilkelerine ve uygulamalanna ilişkin bilgilerin yanı sıra. henüz çok yeni bir terminolojiyi de dilimize kazandınyor. İkinci kitap. şair Küçük İskender'in "Periler Ölürken Özür Diler" adlı son şiir kitabı. Kitap şairin kendi yaşamından kesitlerin yanı sıra ironi. erotizm ve beklenmedik lirisızmler de içeriyor. Sanat Spkağı acılıyor • KOCAELİ (A.A) - İzmiî Saray bahçe Belediyesi tarafından amatör ve profesyonel sanatçılann eserlerini sergilemeleri amacıyla yaptınlan "Sanat Sokağı' önümüzdeki ay açilacak. Gazi Lisesi'nin arkasında trafiğe kapatılan 200metre uzunluğundaki sokakta yedişer metreük on iki portatif stand yer alacak. Kocaeli'nin kültür kimliğinin ortaya çıkartılması açısından bu sokağın gerekli olduğunu ifade eden belediye yetkilileri açılışa başta ÇASOD Başkanı Halil Ergün olmak üzere pek çok sanatçının katılacağını bildirdiler.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear