25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 EKİM 1994 PAZARTESİ DIZIYAZI POLİTİKA VE OTESI Birleşik Almanya'nın mimarlanndan Prof. Bahr, birleşmenin yıldönümünde Cumhuriyet 'e yazdı Banşsızhiçbirşeyolmaz L enin'in 1917'de başlattığı ve yeni bir çağ açan, zaman dönümü niteliği ta- şıyan dev deneyime hazırlıksız gı- rişildigi anlaşıldı. Avrupa'nın son 3 yılda, daha önceki 4onyildan daha fazla kurban vermesini dehşetle iz- liyoruz. Bu dönemde işlevini çaresizlikler içinde yerine getirmeye çalışan hiçbir örgüt, yeni buna- lımlan denetleyebilecek güç ve örgütlenmeye sa- hip değil. Ne NATO'nun ne de KSZT'nin deviet- ler hukuku çerçevesinde Avrupa devletlennin ba- nşını güvence altına alamayacaklan acı bir ger- çek. Bu BM için de geçerlı... Mantık insanı, var olan zayıflıklan aşabilecek, Birleşmiş Milletler'in deneyimlerinden yararlana- bilecek, yani karar mekanizmasının ağır ışleyişin- den ve vetodan kaçınacak, başka bir deyişle Av- rupa'daki büyük küçük tüm ülkelerin güvenligini eşit koşullarda güvence altına alabilecek düzey- de bir örgütün kurulması gerektigi sonucuna var- dınyor. Yöntemsel ve 6O'lı yıllann sonlanndaki kavram dışında kurumlann ölçüleri bağlamında, Doğu siyasalan olarak nitelenen bu rür bir kav- ram üzerinde Hamburg Enstitümûzde (İFSH) (*) aylarca çalıştık. Bu çalışmanın sonucuna Avrupa Güvenlik Topluluğu adını verdik. Avrupa'nın, tarihinde ilk kez, devletleri arasın- da banşçıl yollardan savaşı önlemek ya da en azın- dan bu konuda karar birliğine varmak şansını kul- lanması ıçin uygun zaman bugün değilse ne za- mandır? Karârlı adımlar için tanı koyma ve cesaret ge- rekiyor. Dünya tarihinin en bol kurbanlı yüzyılı- nın sonunda. devletlerin istikrarlan savaşı sürdür- medekı istikrar olarak algılanmamalıdır. Eğerge- leneksel kuvvet kullanımı önlenecekse tek tek devletlenn tasarruf gücünden dogan kuvvet kul- lanımı yetkisi uluslararası toplumun gözetimı al- tına alınmalıdır. Avrupa Güvenlik Topluluğu, ıstısnasız her üye devlete, içten ya da dıştan saldınya hedef oldu- gunda yardım etmekle yükümlü ve kolektif bir sıs- tem olarak örgütlenecek. Müdahale karan, toplu- luğun kuruluş hukuku ve sorumluluğu çerçevesın- ce alınacak. 'banşmak' hâlâ gerçek hedeftir. Bunun unutulmuş olması ve siyasal hukuku çiğneyerek banşı i sonraki kuşaklara bırakma tehlikesini yaratanlara karşı savunulmak zorunda kalması tuhaf geliyor. Bu kuşağın belki buna gereİcsinimi olmayacaktır, ancak yine de anne ve babalanna neden gelecek için banş yolunu seçecek kadar sağduyulu ve hoşgörülü değildiniz diye sorabilirler. Var olan siyasal sınırlann değişimine yönelik şiddet kullanımı ve tüm devletlenn azınlık hakla- nna gösterilecek olan saygı, yardım isteyen ülke- nin demokratik gelişiminden, ekonomik duru- mundan ve dinınden bağımsız olarak ele alınacak ve tüm üyeler için iki temel ilkeyi oluşturacak. Bu- nunla KSZE olgusunun bıçimsel standartlan, özelliklede 1975 Helsinki Konferansı sonuçlann- da alınan uluslararası banşın temel kurallanyla bir araya gelecektir. Bu olay, henüz. Viyana Zirve- si'nde belirtildiğı gıbi Avrupa genelinde demok- ratik güvenlik aşamasında değıldır. Olay öncelik- le Avrupa genelinde güvenlik sorunudur. Demok- ratlar, sözde demokratlar ve demokrasiyi redde- den otoriter ve ulusçu güçler için dahi... Şiddet karşıtı ve azınlık haklan savunucusu olan düzen topluluğu, kendini dışlamayan kimse- yi dışlamaz. İçinde ESG üyelerinin güvenlik güç- lerini, hukuka aykın eylernler karşısında bırleştı- ren bir yasal düzen kurabilirse, bu herhangi bir bağdaşıklığa ilişkin olsun ya da olmasın, nükleer silah sahibi olup olmadıklanna bakılmaksızın tüm devletlerin güvenlik güçlerini kapsayacaktır. Top- luluk tüm KSZEdevletlerıne açık olmalıdır. Top- luluk, şiddetin ortaya çıkmasını önlemek, krize yol açacak olasılıklan ve kriz ortamını görecek, topluluğun kuvvetlerini kriz bölgesinde zamanın- da konuşlandıracak. IGenel S8kretere zamannda müdahale yetkisi Genel sekretere zamanında müdahale için ge- rekli yetkiler verilmeli, ancak bu, topluluk yapısı ve veto hakkı aracılığıyla denetlenebilir olmalı- dır. BM'nin, 1945 Anayasası üzerinde göriiş bir- liğine vanlan maddelerin yaşama geçırilmesi uzun sürecek. Avrupa bölgesel olarak bunu daha çabuk gerçekleştirme ve BM'nin yetkilerini sınır- lamadan yükünü hafifletme şansına sahip. Topluluğun kolektif güvenlik başansı silahsız- lanmayı gözle görülür ölçülerde olanaklı kılacak. Çünkü sadece stratejik eylemler için yetkilı olma- yan, çok az hareketli, ancak modern ve toplulu- ğun emrinde olan kıtasal güçleri örgütleyecek. Bu tür bir kavramın gerçeklerden çok uzak ol- ması suçlaması, 25 yıl önce Doğu Bloku siyasa- lan kavramında yapılan suçlama kadar yanlıştir. Şimdi sorun, belirlenen hedefi onayladıktan son- ra bunun sadece bir antlaşma değil bir dava oldu- ğunun bilincınde yola koyulabılmektir. Ve sorun, bu hedefin Almanya'nın çıkarlanna uygun olup olmadığıdır. Almanya'nın sorumluluk listesinin birinci sıra- sında içte birlik ve beraberiiği sağlamak geür. Al- manya temelde istikrarsız bir ülke haline dönüş- müştür. Öte yanda gücün ve istikrann unsuru ola- bilmek için de bütün ön koşullara sahıptir. Buna Avrupalı kimliği gereği zorunludurda. Tüm bun- Egon Bahr 4 yıl önce coşku> la birleşen ülkesiv le ilgili şunlan sövlüyor: Almanva'nm hedefi, Avrupa istikranna katkıda bulunabilmektir. Doğu'da tehlikeve diişen istikrar karşısında, gerçek hedef onu orada sağlamaya vönelik olmalıdır. Eğer Batu Almanya'nın ağırlığını Doğu\\a kaydıracağı korkusunu taşıyorsa, bilmeüdir ki, bu Avrupa'nın kaçamayacağı bir görevdir. Almanya'nın Avrupa istikranna hizmeti bu noktada olacakür. Portre Duvarı yıkan görüşmeci A A lar, bırliğını sağlamadan ve büyüyen sorumlulu- ğunun çerçevelerinı çızmeden, Almanya ıçin an- lam içenr bir nıtelık taşımayacaktır. Bence "banşmak" halS gerçek hedeftir Bunun unutulmuş olması ve zaman içinde, sınırlandınl- maksızın hukuksal yollarla bireysel hakkını ara- yanlara ve siyasal hukuku çiğneyerek banşı bir sonraki kuşaklara bırakma tehlikesini yaratanla- ra karşı savunulmak zorunda kalması tuhaf geli- yor. Bu kuşagın belki buna gereksınimı olma- yacaktır, ancak yine de anne ve babalanna ne- den Ispanyollar, Polon- yalılar, Ruslar ya da öte- kiler gibi gelecek için banş yolı nu seçecek ka- dar sağduyulu ve hoşgö- rülü değildiniz diye so- rabilirler. Ancak burada bizim üzerine eğilme- miz gereken, ıç sıyasa- dakı düşüncel sorunlar değil. dış sıyasadaki so- runlardır. Devletler hu- kuku açısından bırleş- me,3Ekim!990'dadü- şünce t e duygulanmız- da Doğu ve Batı'yı bır- leştirişımıze ne kadar yardımcı olduysa, devletler hukuku açısından is- tikrar da, 5 Mart 1991 yılında 2-4 antlaşması so- nucunda sağlanan etkiyle düşünce ve du> gu bir- Iiği geliştirmemize o oranda yardımcı olmuştur. Uyum süreci henüz aşılamadı. Uyuma, feshedi- lemeyen haklanmız on yıllarca 4 galip ülkenin bo- yundurugundayken ve şiddetle birleşmiş bir Al- manya ve Berlin isterken de gereksinim vardı. Uyumun nasıliçedönükleştırildiği ve bugüne de- ğin öyle bırakıldığı, Almanya'nın katılıp katılma- yacağının tartışıldığı, BM'nin görevlendırildiği NATO eylemlerinde görüldü. Zamansız birboyun eğiş içinde, herhangi bir çıkışın ittifakın sadaka- tini ve hatta yararlılığını kuşku altına sokacagın- dan korkuluyordu. Bu ilke geçerli olsaydı, Alman güvenlik kuvvetleri bağdaşıklığının emrine veri- lebilirdi. Fransa ve Ingiltere'nin, Yunanistan ve Norveç'ın, Hollanda ve Ispanya'nın aksıne Al- vrupa'nın güvenliği için, mantık insanı, var olan zayıflıklan aşabilecek, Birleşmiş Milletler'in deneyimlerinden yararlanabilecek, yani karar mekanizmasının ağır işleyişinden ve vetodan kaçınacak, Avrupa'daki büyük küçük tüm ülkelerin güvenligini eşit koşullarda güvence altına alabilecek bir örgütün kurulması gerektigi sonucuna vardınyor. Prof. Egon Bahr, 1922'de Treffurt/VVerra'da doğdu. 1945'ten sonra Berlin'de gazeteci olarak çalıştı. 1959'da Ghana'ya Basm Ataşesı olarak atandı 1960'ta Berlin Basın-Yayın Genel Müdürlüğü ve Senato Başkanlığı yaptı. 1966'da Dışişleri Bakanlığı'nda Planlama Şefi olarak çalışırken, kendısine büyükelçı unvanı verildi. 1970/71 'de dört devietin katıldığı Berlin ile ilgili "Moskova AnlaşmasT ve 1972'de Doğu Almanya ile "Temel Anlaşma'"görüşmelerinde Şansölye'nin Devlet Bakanı unvam ile başmüzakereci olarak ülkesıni temsil etti. 1972'de Ekonomik Işbirliğı Federal Başkanı oldu. Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) Genel Sekreterliği'ni 1976-81 yıllan arasında yürüttü. 1980-90 yıllan arasında Federal Parlamento'da Silahsızlanma ve Silahlann Denetimi Alt Komitesı'nin başkanlığını yaptı. 1976-1991 yıllan arasında SPD'nin Prezidyum üyeliğini sürdürdü. 1984'ten bu yana Hamburg Üniversitesı Banş Araştırma ve Güvenlik Siyasası Enstıtüsü'nün müdürlüğünü yapmaktadır. Aynı tarihte kendısine profesörlük unvanı verildi. Prof. Egon Bahr manya, bugüne değın hiçbir yaşamsal sorun kar- şısında "hayır" demek durumunda kalmadı, Ame- nka bağdaşıklık içinde olduğu ülkelere. kuv vet ın- dınmine gideceğını bildırdı Belçıka, kuv"vetlen- ni yan yanya azaltma karan aldı. Bonn'dan ıse. tamamen değışen güvenlik yapısı çerçevesinde Alman kuv vetlennin konumuna ılışkın bırses çık- mıyor Buna karşın. güvenlik planlamasının yet- kisi açısından keyfi rakam 370 bine çıkanlıyor. !t- tifak bizım yenmize ha- reket ettiği için ki bun- dan ötürü teşekkürü ha- kettiler. şimdıye kadar hata yapma korkumuz olmadı. Buaçıdan ulus- lararası düzen içinde so- rumluluk alarak hareket etmek kolay değil. Güç- lü olma arzusu ve güçlü olmaktan doğan korku anlaşılabılır Beklentıler yıkılmadan, kaygılaror- tadan kaldırılmalı Al- manya. tarihten gelen tehlikelı sıfatını atarak. geleneksel, adına uygun bir işlev üstlenmelıdır. Almanya dış siyasası. uzun vadedeve açık bir bıçımde bızden bekle- neni ve korkulmaması gerektıgım ortaya koymak- la görevlidir. Bu nedenle de. ınandıncı olmak adı- na, öteki ülkelerin ulusal hedeflerini açıklayıp iz- ledikleri biçimde kendı hedeflenni tanımlamalı- dır. Çıkış noktası, var olan ancak söz konusu edıl- meyen bağlantılardır. AB dev letlen arasında, baş- ka devletler olmadığı takdirde ordulan gereksiz kılacak bir bağımlılıkyaratılmışdurumdadır. AB üyeleri altıya çıktığında ulaşılamayan siyasal bir- lik, sayı 9, 12 olduğunda da ulaşılmadığından, 16'ya çıkanldığında da kolay olamayacaktır Es- kı Doğu Bloku ülkelerinin AT'yealınmaolasılık- lan karşısında bu hedefin tyice enşilmez duruma gireceğı ortaya çıkıyor Bu durumda üyelerin ıstenen oybirliğine var- malan ya da dış ve güvenlik siyasalan üzennde yoğunlaşmalan daha gerçekçi bir yaklaşım. Almanya'nın hedefi, Avrupa ıstıkranna katkı- .vrupa'nın, tarihinde ilk kez, devletleri arasında banşçıl yollardan savaşı önlemek ya da en azından bu konuda karar birliğine varmak şansını kullanması için uygun zaman bugün değilse ne zamandır? Kararlı adımlar için tanı koyma ve cesaret gerekiyor. Dünya tarihinin en bol kurbanlı yüzyılının sonunda, devletlerin istikrarlan savaşı sürdürmedeki istikrar olarak algılanmamalıdır. da bulunabilmektir. Doğu'da tehlıkeve düşen is- tikrar karşısında, gerçek hedef onu orada sağla- maya yönelik olmalıdır. Eger Batı, Almanya'nın agırlığını Doğu'ya kaydıracağı korkusunu taşı- yorsa, bılmelidır ki, bu Avrupa'nın kaçamayaca- ğı bir görevdir. Almanya'nın Avrupa istıkranna hızmetı bu noktada olacaktır. Sadakata ilişkin korkular duymaya gerek yok. çünkü ekonomik ılgi alanımız AB bağlamında. Alman asken birlıklen ıse uluslararası eylemlef- de birliğe ve komuta altına girmeye hazır olacak- tır. Sadece Alman>a sorumluluğunda Doğu Al- manya da konuşlandınlmış olan birlıkler çok za- yıftır ve ikı ülkenin de onay ve isteği doğrultusun- da Polonya ve Çek kuvvetlenyle bırlıkte hareket etmeye teşvik edılebilır. Almanya önünde artık kımsenin korkmasına gerek olmaması. bıze ken- dı çıkarlanmızı takip etme özgürlüğünü ve gücü- nü veriyor. I Almanya'nffl istikrapa katkısı I ve Doğu Avptıpa'nın dupumu Sonımluluğumuz da burada yatıyor. Coğrafya ve nüfus, Almanya'nın hazır demesı karşısında, belirlı kararlann alınmasını olanaksızlaştınyor. A>nı zamanda Almanya Avrupalı ortaklannı ık- na edemezse önemli kararlar alamaz. Almanya, Avrupa genelinde istıkrara katkıda bulunabılmek ıçin. Doğu pazarlannda yeterli ıs- tem oluşana kadar bütün aynlıklan dennleştirici kararlara karşı çıkmalı, NATO'nun güvenlik sınır- lannı Doğu'ya doğru ıten ve Dogu Avrupa'nın- Doğu Almanya'nın tamamen sanayileşmesı umu- lamayacağına göre pazarlanmıza girmesini zor- laştıran kararlan almasına engel olmalı ve AT'nin genişletılmesi karşısında olmalıdır. Bizım Batı'da ulaştığımız istikrann ılkesı, istik- rann, güvenlik sektörüne öncelik tanınarak Do- ğu'ya aktanlmasıdır. Bu tür bir sıyasanın ana he- defi. şu anda geçerlı olan güçlünün hukuku yeri- ne hukuk gücünü kurarak, yerleştınlmesine yar- dımcı olmaktır. Bu. sadece Avrupa ölçüleriyle ulaşılacak bir hedef değıldir. Doğu-Batı çelışkisinden sonra ortaya çıkan bır- çok önemli konuya değinmedigimi bilıyorum. Bunlar "Banş her şey değiklir" üstbaşlığı altında toplanabilır. Benim bugün dıkkat çekmek istedi- ğim nokta, bizım, Doğu-Batı çekişmesı sonucun- da tatsız ve zaman aşımına uğramış olan eskı gö- revlerimizle, tanımı "Banş olmazsa hiçbir şey ol- msu"(**) olan yeni koşullarda karşı karşıya gel- memizdir. (*) Hamburg Üniversitesı Banş Araştırma ve Gü- venlik Siyasası Enstitüsü. (**) Yazar makaledeki görüşlerini Tutzing Pro- testan Akademisi 'ndeyaptığı bir konuşmada ilk kez açıklamıştı. Yarın: Fransız toplumsal antropolog Michel Perrin MEHMED KEMAL SafŞuriArartterL. Anılar var ki; birbirine karışır, birbiriyle buluşur, ayrı- lır, birbirini tamamlar. Şu anıya bakın; SabahatUn Eyu- boğlu ile buluşuyor, Cahft Srtkı ve Bedrf Rahml ile kay- naşıyor, şöyle Bedros Reis'in anlattıkları: "... Bir gece Ankara'da Cahit Sıtkı'yla birlikte abimin evinden çıktık, çukurlara bata çıka yürüyoruz. O (Cahit Sıtkı), bana benim tamamıyla unuttuğum bir şiirimi oku- yor: Bir bayram sabahı yeni efbiselerini giydirdiler Saçlannı sımsıkı taradılar Kurdelelerini taktılar Onu çok güzel bir yere götüreceklerini, Unuttular Bu şiiri okuduktan sonra Cahit Sıtkı başlıyor ağlama- ya. Bedri'yedönüyor, "Ben bu şiiri çok seviyorum" diyor, "Ne olur şiiryaz- ma, resim yap!.." <\\. Topuz, Parisli Yıllar). Bedri'deki bu dizeler dize değil, bu satırların hepsi bir araya geldiğinde bir şiir havası doğuyor, tümü şiir olu- yor. Zaten Cahit Sıtkı'yı ağlatan da bu satırların tümü değil mi? Cahit Sıtkı'nın, "Aman şiir yazma, resim yap" demesi de buradan geliyor. Satırların şiir havası vardır da şiirli- ği yoktur. Muzaffer Buyrukçu'nun dergilerde, üstünde tarih bu- lunan anılarına rastlardım, son günlerde göremez ol- muştum. Birine rastladım, keyifle okudum. Muzaffer Buyrukçu deyince Orhan Kemal gelirdi gözlerimin önü- ne. Orhan Kemal'in istanbul'a gelip yerleşince en yakın arkadaşı, Muzaffer Buyrukçu olmuştu. Onu, ucuz içki evlerinde "Ulan Buyrukl" diye çağırırdı. Arap Tala! da bu toplantılarda bulunurdu, ama sonradan yollar ayrıldı. Yıllar geçti, araya Cemal Süreya girdi. Buyrukçu, Sü- reya'dan ayrılmaz oldu. Gazeteciler lokalinde olsun, Kadıköy'deki rıhtım meyhanelerinde olsun (eski Hatay), Bostancı'daki Hatay da olsun, bitişik kardeş gibiydiler. Elbette Cemal'in esrarengiz ölümüne kadar sık sık göründügü yer, Mehmet Ali'nın Hatay'ı idi. Mehmet Ali, Cemal'i çok severmiş ki kanıtı defterler'dir. Defterler- den hangisini açsanız Cemal'in yazısına, çizgisine rast- larsınız. Ahmet Haşlm'le Yahya Kemal çok iyi arkadaşlar. Bu, uzun yıllar sürmüş. Ancak, günün birinde aralarına bir karakedi girmiş, araları bozulmuş. Ahmet Haşim'e 'poezipür'ü Yahya Kemal'in öğrettiği- ni söylerler. Yahya Kemal, gezdiği dolaştığı yerde "Ha- şim'e 'poezipür'ü ben öğrettim..." diye kasılır. Yahya Kemal daha ileri gider, "Ben öğrettim, ama o bir türlü öğrenemedı" dermiş. Böylece Haşim'in ne ka- dar kalın kafalı olduğunu belirtmek istermiş. Bu 'poezi pür' dalaşması, aralarında bir kavgaya ka- dar varmış. Yahya Kemal, Bağdatlı oluşundan ötürü Haşim için "Arap Haşim"dermiş. Haşim boş durur mu, o da Yahya Kemal için "Nişli Agah" dermiş. Bilirsiniz Yahya Kemalin asıl adı Agah'tır. Kemal'i sonradan al- mıştır. Yahya Kemal, gezdiği dolaştığı yerde, Haşim'e her ne kadar "Poezipür'üben öğrettim"dese de Haşim'in kül- türü bunları bilecek çaptadır. Paris gezisini anlatırken birkaç makalesi vardır ki, bunlar da Fransızların 'poezi pür' yazan şairlerini anlatır. Dilimize saf şiir olarak geçen 'poezi pür', Cahit Sıtkı'- nın pek özendigi şiirlerdi. Şiir üstüne tartıştığı zamanlar- da, "Monşer, şiir poezi pür olmalıdır" derdi. Şiirin kendi- ne göre hasını kollar, şiirin hasını önerirdi. Bundan ola- cak ki, Bedri Rahmi'ye "Şiir yazma, resim yap!" demiş- tir. Kendi saf, has şiiri ararken başkasına bunu önerme- si, şiir arayışından geliyor. Bir dönemin şiir meclisleri vardı; demek bu meclisleri şairler kurarlarmış. "Adet budur en sonra gelen bezme ekâbir." BULMACA 1 2 3 4 5SOLDAjS SAĞA: 1/ Banliyö. 2/ Yoğurt, 1 pekmez gibi koyu şeyleri suyla inceltmeİc.. Eski 2 Mısır'da güneş tannsı. 3/ „ İnme ya da sakatlık gibi bir nedenle yataktan kal- 4 kamayan kimse. 4/ Bir g şeyın doğru olduğunu be- lirtmek için yapılan işa- 6 ret... Koca... Matematik- 7 te kullarulan sabit bir sayı. 5/ Aşama. kade- 8 me... Tellür elementirün g simgesi. 6/ Ağır bir cismi kaidırmak ya da hareket ettirmek için kaldıraç gibi. kullarulan uzun demir çubuk. 7/ İlaç... 'Hayır' an- lamında kulJanılan söz... Bir işi yerine geü'rme. 8/ Çeşitli neden ve gerekçelere dayanarak her tür si- yasal bağlanmayı reddeden. 9/ Yaratıcısının adı bilinmeyen ya- pıt... Birnota. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Belli bir sonuca doğru yönelir gibi olmakla birlikte etkinliğe geç- memiş bulunan ıstek. 2/ Sulak yer... Kazak başkanlanna veri- len ad. 3/ "Yedi türlü çiçek vardır başında Kokar — ile gül karmakanş" (Karacaoğlan)... İtalya'run en uzun ırmağj. 4/ Ba- ğırsaklar... Satrançta bir taş. 5/ Bir çeşit çörek... 'Vurgun, ka- zanç' anlamında argo sözcük. 6/ Bir kenara aülmış, uzaklaştı- nlrruş... İşaret. 7/ Seçkin. 8/ Havayafırlatılan bir plakanın vurulması ilkesine dayah atıcılık dah... İffetli, namuslu. 9/ Yan saydam bir süs taşı... Büyük kardeş, ağabey. Y A Y I N H A K K I C U I T t h U r İ y e C ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I M L A N A M A Z OSMAN BAHADIR AYDOĞAN 1956-1992 Katı insanlık, hareketsiz Donmuş balıklargibi Ama kalp kıpır kıpırdıryine de ve gülümseyiş yıunuşaak Seni hasretle anıyoruz. FERHAT-ASU ATEŞALMAZ, EMRE-SEZGİN PEKGÖNE\Ç, NACİ-GÜVEN ÇOBAN, ALİ-MERYEM GÜLEN, BİRSEN SOYLU, ERGÜL AKKIUÇ, MAHİR DİKER, OSMAN ER
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear