23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 EKİM 1994 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Bizprofesörler... Biz profesörlerin tamamına yakını güven altındadır; ama, özgürdeğildir. buyruk almaya ahşıktır, düşünce üretmeyendir, suskundur, korkak ve ürkektir, yüreksizdir. Dünyada ve Türkiye'de oJup bitenlere karşı tarafsızdır ve tavırsızdır. Prof. Dr. M. TAHİR HATİBOGLU Gazi Üni. Tıp Fak. niversitelerekimayıbaşın- lerin yetiştirdiği alt sanlardaki kişiler gelişir. Değerli bilgin Prof. Dr. Ilhan Arsel, yıllar önce "Biz Profesörler" adlı bir kitapyayımlamıştı. Sayın Arsel burada, ülkemiz profesörlerini çok lyi tartış- mıştır. Bu kitabı okuyan profesör sayı- sının çok az oldugıma inanıyoruz. Son aylardabirdeTÜSlAD, "Türkiye'de ve Dünya'da Vükseköğretim"adlı bir kı- tapyayımladı. Kanımızcabunuokuyan profesör meslektaşımızın sayısı da onu geçmez. Kısacası, bizde profesörlerin büyük çoğunluğu, işi okumak ve yaz- mak olduğu halde, okumayi da yazma- yı da sevmez. Arsel Hoca kitabında "Bizi yola getirecek yöntemlere ve >er- melere nuıhtacız" demektedir. Bugün. bu güzel söze daha çok gereksinme du- yuyoruz. O nedenle zaman yitirmeden, profesörleri yola getirecek yöntemleri bulmalı, yermelerle karşılaşmalıyız. Özeleştiri ve hesaplaşma kaçınılmaz ol- muştur. Son günlerde konuşulan, profesör ay- lıklannın yetersizliğidir. Sorumluluğu- nu yerine getiren bir profesör için bu- na katılmamak olanaksızdır. Ancak, şu- nu unutmamalı ki, bu durum öbür ka- mu çalışanlan için de geçerlidir. Profe- sör. kamu görevlileri içinde de\ letin en çok yatınm yaptığı kişidir. Aynca pro- U da yeni ders yılına başladı. Her dersvıhnda olduğu gi- bi. yine ünıversite, ögretim üyesi ve yardımcısı ve ög- renci sorunlan gündeme geldı (Kısa bir süre sonra da unutula- caktır.) Aslında bu gündeme geliş. ünı- versıtenin içinden gelen bir istemle de- ğil. basının zorlamasıyla olmaktadır. Açık söylemek gerekirse, özellikle YOK döneminde, üniversitelerin gün- demde olmak gibi bir ıstemleri olma- mışiır. Unıversitenın en üst sanlı. bir deyiş- le merdiveni çıkışı tamamlamış öğretim elemanı profesör olan kişilerdir. Bun- lar halk tarafından da "büyük adam" olarak tanınırlar. Bö> le olmaları da ge- rekir. Üniversitenin çalışanı degil. orta- dıgıdırlar. Üniversite bunlarla bütün- le$mış veöğrencileriyle birlikte iiniver- sitenın kendisidirler. Durum buysa, üniversıteyi tartışmak demek profesö- rü tartışmak oimalıdır. Türkive'de şu anda 4.930 profesör vardır. Bunca profesör, üniversitenin kendiM demekse. acaba üstlenne düşen göre\ leri yapıvorlar mı? Öncelikle bu- nu tartışmak gerektiği kanısındayız. Bu tartışma ya da hesaplaşma >apılmadı- ğı sürece ne üniversite ne de profesör- fesör. bilim adamı olarak farklı sorum- luluk ve yükümlülük yüklenmiştir. Devletine ve ınsanlarına karşı borçlu- dur. Parasının azlığı ya da çokluğu. borçlann ödenmesine engel olmaz. ge- rekçe hiç olmaz. Türkiye'de ve dünva- da bilime ve aydınlanmaya katkısı ol- muş profesör sayımız yok denecek ka- dar azdır. Profesör "amiri olmayan memur" ve "ceza korkusu olmayan insan" olarak tanımlanır. Profesöre kimse ne yapaca- gını söylemez, iş buyurmaz; çünkü o kendini ve ne yapacağını bilen insandır. Onun için, hiçbir meslektetanınmayan özgürlük ve güvenlik, ona tanınmıştır. Özgürdür. buyruk almaz, düşünce üre- tendir, konuşkandır. korkmaz ve ürk- mez. yüreklidirve güven altındadır. Biz profesörfenn tamamına yakını güven altındadır; ama, özgürdeğildir. buyruk almaya alışıktır. düşünce üretmevendir, suskundur, korkak ve ürkektir, yürek- sizdir. Dünyada ve Türki>e'de oîup bi- tenlere karşı tarafsızdır ve tavırsızdır. Özgürlük ve güvenlik boşyere verilmiş birhakgibidir. Son 14yıldır, hangigün ve hangi yerde, ülke sorununa ilgı duy- muş veyanlışlıklara karşı havkırmıştır. Kendisiyle bütünleşmiş ünivcrsıtesı yı- kılmış ve yine ses çıkarmamıştır. Ülke kan gölüne dönmüş. her gün insanlar ölüyor. düşünen bilim adamları ceza- ev ine konuyor, işsizlik almış başını gi- diyor, öğrenciler yok sayılmış. köylü- nün ve yoksulun en temel insan hakkı olan yaşamak ve okumak elinden alın- mış; sormak gerekir. hangı profesör meslektaşımın sesi çıkmıştır.' Profesör aldığı paraya değil, ileriye bakan insandır. Doğruları çekinmeden söyleven. sorunlannı yüksek sesle dil- lendiren. ülkenin dar günlennde "ha- kem" rolü ovnayan insan profesördür. Bilim özgürlüğü ve özerklik. onlara bu- nun için verilmiştir. Bu görev ler yapı- lıyor mu? Ha> ır. Bırakınız ülkeyi, ken- di işyerı olan üniversitenin sorunlarına ve giriş için kapıda bekleyen milyonu aşkın genç insana ilgisizler. Ülkemiz- de.yolgöstericiolmaişlevı kendisinin- ken, yol gösterıci, generaller ve dınsel kuruluşlar olmuş. yine ses çıkarmıyor- lar. Bir dekan. ulusal bilincın gelişsın diye "Anafartalar Savaşı"nı ev ödevi hazırla dive tıp profesörüne ödev veri- yor. büyük adam olarak bilinen profe- sör "bu benim işim değil" bile diyemi- vor ve ilkokul öğrencisi gibi ödevini hazırlanıpdekanınateslimedivor. Ger- çekten, Sayın Arsel'in dediğı gibi, bizi yola getirecek yöntemlere ve yermele- re gereksinmemız vardır. Çünkü, Tür- kive'de profesörlük aşınmıştır, çıkmaz içindedir ve çökmüştür. Bu nedenlerle biz profesörlerin fazla para istemeye hakkımızyoktur. Anılansorumluluk ve yükümlülük yerine getirilse. profesö- rün en ufak sesi aylıkların artmasına >eter. Üniversitevı vöneten rektör ve dekanlar da profesör sanlı kişilerdir. Onlar büyüklerınce atanmışlar ve ko- nunılarından mutludurlar. Profesörü böyle olan kurumu yönetmek kolaydır. Yahya Kemal'in "SessizGenıi'si"oImuş "Sessiz Üniversite". buna hangi atan- mış yönetıci sevinmez. Onlar da çök- müş bir üniversitede yönetıci olmanın ne derece "zül"' olduğunu henüz anla- mışdeğiller. Kanımızca hepsielden gıt- tikten sonra anlayacaklar ama. o zaman da iş ışten geçmiş olacaktır. Sonuç: Türkiye'de profesörier görev- lerini yapmıyorlar. Görev yapmamanın özrü de hiçbtr zaman parasızlık ya da YÖK olamaz. Kolay bir sığınak bulup üstümüze halk adına yüklenen sorum- luluktan kaçamayız. Özgür veözerk ol- manın hakkını vermek gerekir. Bugü- ne degin vermedik; o yüzden, ivedilik- le kendimizi tartışalım ve halkla hesap- laşalım. Bunuyapmadan hıçbirgücbi- ze hak ettiğimiz ücreti vermez. 1950'lerin başında, California Ünı- versitesi öğretim üyelerine. komünizme karşı olduklarına ilişkin bağlılık belge- si imzalatmak istemişlerdir. Imzalama- yan birkaç profesör işinden atılmıştır. Hitler'den kaçan ve işinden atılan Pro- fesör E.K. Kantanmicz'in şu sözleri il- ginçtir: "Ben California eyaletinin bir memunı değilim. Profesörier beüi di- sipline bağlı olarak çalışmazlar. Dünya- da cüppe gi\en üç mcslek vardır: V'ar- gıçlar, profesörler ve din adamlan. Bu giysi bu kişilere kararlarında bağımsız- lık, kendi vicdanına ve Tanrısı'na so- rumluluk verir." Biz profesörler giydi- ğimızcüppenin hakkını veriyordeğiliz. En azından ben böyle düşünüyorum. Üniversitelerin açıldığı ekim ayında işi- miz bu olmalı, mesleğımizi ve kendi- mizi tartışmalıvız. Kaynaklar: Rosovsky, H.: Üniversi- te. TUBİTAK Yayını, 1994; Gürüz K. veark.: Türkiye'de ve Dünyada Yükse- kööreîim. Bilim ve Teknoloji. TÜSİ- AD Yayını, 1994; Hatiboğlu. M.T.: Doğranan Üniversite. Selvi Yayınlan, 1994. ARADABIR Prof. SAİM AKÇIL MSÜDevlet Konservatııvan Öğretim Üyesi Sanat ve Atatüpk'ü Alkışlayan Başöptülülep 24 eylül cumartesi akşamı Azerbaycan Devlet Senfoni Orkestrası ile Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun 1994- 1995 sezonu açılış konseri yapıldı. Fakat sonradan an- laşıldığına göre, Istanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gecikmesi nedeniyle izleyici- lerin protestosuna yolaçan konser, üst düzey belediye yönetimınce tam 40 dakika geç başlatıldı. "Tek adam uğruna, dinleyicilerin adam yerine konma- dığı konserde", sponsora ve belediyeye çok sayıda yer verildiğinden izleyiciye de bilet satışı yapılamamıştı. Bu durumu öğrendiğim için, konserden önce gerçekleştiri- len basın toplantısına başkanlık eden iş kadını Sabah Duru Hanım'a, sanat ve müzik aracılığıyla iki kardeş ve dost ülke halklarının kaynaştınlmasının, konserin gerçek müzikseverlere kapalı olmasıyla nasıl gerçekleşebilece- ğini sormuş, ancak tatmin edici bir yanıt alamamıştım. Bir hafta sonra ikinci konsere gittiğimde, fuayede Sabah Duru bana, "Bükemediğin eli öpeceksin, siz haklıydınız" dedi. Tüm bu olaylardan sonra, açılış ve sonraki konser- lerin az dinleyicinin katılımıyla gerçekleştirilmesinin ne- denleri anlaşılmıştı. Neyse, biz herkese "Geçmiş olsun" diyerek ve bu ta- lihsizlikleri unutmaya çalışarak gelelim, siyasi ideolojisi dinsel kökenli Refah Partili Belediye Başkanı Tayyip Er- doğan ve başörtülü kadınlarımızın bir senfonik müzik or- kestrasını izlemeleri konusuna... Sanatın işlevi; insanlar ye halklar arasında sevgi, dost- luk ve barışı sağlamaktır. Islam dini de sevgi ve barışı içe- rir. O halde, çeşitli yönlerden gelen insanlar, aynı çatı al- tında, aynı amaç ve içerikte birleşmişlerdir. Bir filozofun dediği gibi, eğer bir kişi bilim ve sanata vakıf ise onun di- ni de vardır. "Eğer vakıf değilse bir din sahibi oimalıdır." Demek ki, herkesin dini vardır. Yanlış ve tehlikeli olan; başkalarını dinsizlikle suçlamaya kalkışmak, bunu baş- ka emeller için kötüye kullanmaktır. Hangi yoldan ulaşır- sa ulaşsın dininde samimi olanlar, onun özündeki sevgi ve barış gibi yüksek erdemlere sahip olan kişilerdir. Dünyaya gözünü açan her yeni doğan, zaman içerisin- de kişiliğini bu değerierle oluşturmaya yöneldiğinde, din- dar ve erdemli insan olma süreci de başlar. Bu süreci ba- şarıyla tamamlayamayanlann beyin ve ruhlanndaki karı- şıklıklar, onları erdem karşıtı eylemlere yöneltir. işte, bir- çok çatışma ve savaşm kökeninde, aslında bunlar yat- maktadır. Bazen bu. din istismar edilerek de yapılır. Bu- na engel olabilmenin yolu ise din, bilim ve sanata çağ- daş bir aynadan bakmaktır. işte, Atatürk, Türk halkına böyle bir yol göstermek is- tiyordu. Bu görüşü benimsememiş olacak ki, Recep Tay- yip Erdoğan, Azerbaycan Devlet Senfoni Orkestrası kon- seri sonunda bir konuşma yapan Azeri sanatçı Mikayil Mirza'nın "Biz burada ve Azerbaycan 'da, Atatürk'ün is- mini yüce tutan oğullanz" tümcesini salondaki Türk ve Azeri izleyiciier hararetle alkışladığı halde, Tayyip Erdo- ğan alkışlamamıştı. Bize göre Erdoğan, bu davranışıyla Atatürk'ün devrimlerinin özünü tanımadığını ya da inkar ettiğini açıklamıştır. Recep Tayyip Erdoğan, bu değerlerin sunulduğu açı- lış ve ikinci konsere katılmakla da kendisiyle çelişkiye düşmüştür. Fakat biz, Yunus Emre'nin "Yaratılmışı hoş- gördük, yaratandan ötürü..." sözlerindeki hoşgörüyle in- sanı insan yapan erdemlerle donanımın, ancak kendini sürekli yenileyen çağdaş ve uygar beyinlerle olabileceği inancımızı sürdüreceğiz. Bazı başörtülü kadınlarımızın Atatürk'ü hararetle alkışlamalarını görmekten aldığımız cesaretle de Konfüçyus'un "Karanlığa küfredeceğine, sen de birmumyak..." deyişi doğrultusunda, insancıl gö- revimizi yapmaya devam edeceğiz. TARTIŞMA GÜZELORDU VE BİLAL KÖYDEN Ordu ilinin kültür tarihini ortaya koyan kitaplardan bin. Bilal Kövden, 1928 yılında kendi yaptığı baskı makinesiyle ülkemizin ilk köy gazetesini çıkardı. Bilal Köyden'in yaşamöyküsü ve Cumhuriyet ülküsüne bağlılığın hüzünlü öyküsü, Ordu Sanatevi (Orsev) yayınlan arasında çıktı. Yazan veyayına hazırlayan: İbrahim Dizman P.K.66-ORDL' Hayvan sevgisi, sokaklar, köpekler... w stanbul sokaklannda köpekler çoğaldı. Artık her an. her yerde onlarla iç içe durumdayız. Bunu görebilmemiz için sevgili kentimize şöle kısacık. kuşbakışı birgöz atmamızbileyeterli. Ev köpeği. sokak köpeği. süs köpeği. polis köpeği derken çevremiz onîardan geçilmez oldu. Bu yüzden onlara: "Alt tarafı köpek işte" deyip gecmemiz de artık olanaksız. Belki hâlâ: "İstanbul henüz insan sorununu doğru dürüst çözümleyememiş bir kent, bir de köpeklerle ugraşmaya kalkışmanın anlamı ne?" diyenler olabilir aramızda. Bence bu türden bir yaklaşım ilkin demokratik yasalarda yerini bulan(4ekim)hayvan haklannm iceriğine ters düşer. İkinci olarak da, biz insanlar için engebeli çöl arazisine dönüşmüş kent yaşamımızı ille de "paylaşmaya' ve 'uv um sağlamaya' neredeysezorunlu kıldığımız köpeklere (ve bütün hayvanlara), en büyük haksızlığı yapnıakta olduğumuzu beigeler. Olaya tarih açısından bakarsak, İstanbul'un zaten hiçbir zaman köpeksiz olmadığını görürüz. Özellikle sokak köpekleri yıllar yılı hiç göze bile batmadan v e kahramanca, efendice sürdürmeyi başarmışlardır yoksul yaşamlannı. Boş araziler, yıkıntılar, surdipleri. gecekondu bölgeleri ve çöplükleronlann seve seve sığındıklan özgün ve özgür 'mekânlan' olmuş. kentin görkemli görüntüsünün arka bahçesindeyoksulluğun kuru ekmeğini paylaşmak. onlara göz yaşartan ve şöv alyece türden bir gurur duygusu bile sağlamıştır. Dahası. her zaman sığınacak biraJçakgönüllü kapı dibi ve önlerine konan bir iki sıcak lokma bulabilirlerdi, nice gözetilen kedı garipleriyle yan yana. diz dlze. Bu arada kimisi, eski zamanlı İstanbul grav ürlerinin baş köşelerine garnitür olarak kurulurken. kımısinin de y akın zamanlarda uzun kulaklı kader arkadaşlanyla birlikte sucuk kılığına dönüşüp aç midelerin yangınını söndürdüğü söylentileri yayılmıştır belkı. Ama her zaman "bu kentli ve İstanbulludurlar". onlarsız bu kent hiç varolmamıştır. Sokak köpeklerinindışında. köşklere konaklara ev köpeği olarak yamanıpav partilerine ortak çıkarak bu yoldan kazanç sağJayanlan da \ ardır aralannda... Gecebekçilerine yanaşmalık yaparak Murtazaca bir v aşam biçiminden kendilerinepav ve onurçıkaranlarda! Yinede bütün bunlar. tarihte pek sık yaşanma>an vakalardandı. Çünkü savıca hiçbir kent nüfusu içinde bugünkü yoğun rakama ulaşmanuşlardı. Çoğunluk oluşturmazlardı. Ama gerçek odur ki, bir zamanlar İstanbul köpekleri sevilen ve kollanan. çünkü insanlara çeşitli konularda yardımcı ve destek olan hayvanlardı... Son zamanlarda ise. bu gerçeklere ters düşen birtakım olaylar ve uygulamalara çokça tanık olmava başladık: İstanbul'un köpekler cephesindc umulmadık değişimleroldu.oluyor. Değişim öncelikle sokak köpeklerinden başladı. diyebiliriz. Artık kaldınm kıyılarınagitgidedaha 'usulsüzce ve kev fice" park edilen son model şakırtılı özel oto yığınlarının mafya gizemi kokan lasıik gölgeliklerınden başka sığınacak verleri kalmamış sokak köpeklen için kent yaşamı sonu belirsız ve ürkünç bir karanlığa benzivor. Birgeceyansı köşe başma bırakılmışçöpartıklanna(kent pısliğine):" Ah. bir iki lokma da ben kapabilsem" umuve özlemiv le uzattığı başı anında kim \ urduva gidebilir sokak köpeğinin... Yanı başında bomba patlavabilir. beledivenin 'Köpek İtlâf Ekipleri' araclığıv la bir gece operasvonunun vargısız infazına uğravabilir. Dahası aynı olav. apartman devlerinin beton duvarlan arasına kıstırılmış dişisinin v e yavrularının başına da gelebilir Ama. sokak köpeklerinin bu dışlanan. dışlandıkça da inadına nedenseçoğalan kentsel varlıklannın ötesinde. bir bakıv oruz ki "sahiplilerin' durumu sanki daha da a-acaip!... Artık İstanbul'da nerdev se her üç insadan biri "köpekli". Bunlardan kimi. özgürlüğün ne v e nasıl bir şey olduğunu. yaşamsal bir biçimde v e denev erek öğrenebilmeleri için caddelerin yoğun ve acımasız trafiğine tasasız (ve eğitimsiz) çıkanlan av uç içi büyüklüğündeki süs köpekleri... Birbölümü, ufacık balkonlara. küçücük odalara. boşdükkânlara kapatılıp karanlığın veyalnızlığın terbiyesiyleakıllandınlıp güçlendirileceğine inanılanlar. (ki bunlann arasında. ava götürüiürken araba bagajına kilitlcnenler bile vardır). bir başka bölümü ise, bir vabancı ülkeden (tıpkı Amerika'ya kaçınlan zenci köleiergibi) İstanbul'a getırilip buralarda yok pahasına şuna buna satılanlar, kimi de bu "cins" ticaretı uğruna aşısına. sağlığına bile bakılmadan salt sırtından para kazanmak amacıvla çarçuredilen!er(ki bunlann içinde hastalık taşıyıcılan çoktur)... Sahipli köpekler içinde bu örnekler sonsuz biçimde v e sav ıda çoğaltılabilir. sergilenebilir. Zaten bu konudakı alışveriş ve köpek (buna bağlı oiarak başka hav v an) pazan gerçek ten de akıl almaz boy utlara çoktan ulaşmış ve kentin pis elleri içinde enberbat.verleri bulmuş buiunmaktadır. Bütün buolup bitenlere karşılık biz bu kentli' geçinenlerin de ellerinden gelen görüldüğü gibi ortada... istanbul'da köpekler ürküntü verici bir biçimde çoğalıyor. Çoğaldıkça neden olduklan belalar ve uğradıklan kıyımlar çözümsüz boyutlara ulaşıyor. Evet: Bütün bunlara karşılık yıllar yıh vapılanlarda ortada! Tansu Bele PENCERE Tüpkiye'nin Taşı Toprağı Alün... Liderlerin mal bildirimleri açıklandıkça, tuhaf bir tapu merakı sergileniyor... Bizimkilerin çoğu taşınmaz meraklısı... Gayrimenkul düşkünü... Arsa. arsa, arsa... Kat, kat, kat... Ev, ev, ev... Maşallah -Allah gözlerini doyursun, demiyorum- öyle bir iki ev ya da kat yetmiyor; sözgelimi Başbakan Tansu Hanım'ın hali evlereşenlik!.. Arsaları istif etmiş, Sarıyer coğrafyasını Karadeniz'edoğru kapatmış... 30 villası var... Başbakan 30 villayı ne yapacak?.. Toplam tutan trilyo- na ulaşan toprağın sahibi olmak ne anlarn taşıyor?.. "Parayı toprağa gömmek" ilkel ekonomilerde görülen bir yöntem değil mi?.. Tansu Hanım parasını ne endüst- riye ne de tarıma yatırıyor; hizmet sektörü şöyle dursun, varsa toprak, yoksa toprak, gayrimenkul, Türkçe adıyla taşınmaz ev, villa, apartman, kat, arsa!.. Enflasyona karşı en sağlam güvence!.. Tansu Hanım, ekonominin başına geçtiği zaman malı mülkü yarım trilyondu. Ekonomiden Sorumlu Devlet Ba- kanlığı'ndan Başbakanlığa geçince, Çiller, enflasyonu patlattı... Mal varlığı oldu bir trilyon... Tansu Hanım, enflasyonu yükselttikçe, ailesiyle birlik- te daha da zenginleşecek; bu apaçık ortada!. Çiller aile- si, istanbul Bankasını batırıpzenginleşmiştı, şimdi sıra Türkiye'de... * Ya Necmettin Hoca?.. Hocanın malvarlığı açıklandı... Vay!.. Vay!..VayL Refahçı lider ne zaman edinmiş bu malı mülkü? Baba- dan mı kalmış? Ticaret mi yapmış? Milli Piyango'nun büyük ikramiyesi mi çarpmış? Yoksa parti başkanlığın- dan mı zenginleşmiş? Arazi, toprak, gayrimenkul. taşın- maz üzerine öyle bir liste ki kaynağı açıklanamazsa, şaibesi Erbakan'ın nasiyesini karartacak!.. Bu malın mülkün nasıl kazanıldığı ortaya dökülemezse, Necmet- tin Hoca bu dünyada on bin kez nafile namazı kılsa, kâr etmez, mahşerde hesap sorarlar, Sırat'tan geçemez, cehennemde cayır cayır yanar... Hem Hoca bu kadar malı mülkü ne yapacak?.. Allah gözünü doyursun!.. Gerçi Necmettin Erbakanın mallan, Tansu Çiller'inki- nin yanında hafif kalır; ama, Islam tarihinde Hazreti ömer'in alçakgönüllü öykülerini dinleyerek büyümüş olanlar, doğrusu bu işe bir anlam veremezler. Ama, Ho- ca umursamaz görünüyor; bu konuda soru soranlara diyor ki: "- Gülup geçiyorum..." Nedemişşair "Güleriz ağlanacak halimize!.." • Yıllardan beri toplumun iliğini kemiğini sömüren enf- lasyona karşı bizim ülkede en sağlam güvence: Gayrimenkul!.. Faiz, rant, yeme de yanında yat!.. Taşınmazın tadı da bir başka oluyor... Alınteriyle zengin olunmayacağını artık herkes öğren- di: köşeyi dönme felsefesinde fırsatlan değerlendire- ceksin; eline geçeni gayrimenkule yatıracaksın!.. Lider- lerin mal bildirimleri Türkiye'de ekonominin neden dipsiz kiler.boş ambar olduğunu bir güzel gösterdi. Doğ- ru dürüst kapitalizmin işlediği ülkelerde insanlar parala- rını neden taşa toprağa yatırsınlar?.. Bizde emekli aylı- ğınla geçinemezsin, enflasyon karşısında erir bitersin, sağa sola muhtaç olmamak jçjn parayı götürür taşa top- rağa yatırırsın... Liderler de bu kafayla durumu değerlendirmişler, kö- şeyi dönmüşler... Ya köşeyi dönemeyen milyonlar?.. Onlar ne olacak? KARTAL 3. AŞLIYE HUKUK HÂKİMLİĞrNDEN DosvaNo- 1993 145Esas Davacı Hasan Zaza vekili tarafından davalılar Ferhat mırasçılan Yeşılfırat. Evüp Ferhat ^eşıll'ıraı-Huse.Mn Ali ^'eşılfırat ve Mehmet Emin Menç alevhlerıne mahkcmemizde açılmış bulunan ta- pu iptal \e tescil davasında verilen ara karan uvannca' Da\alılardan Hüsevın Alı Yejilfırat'ınşapılanzabıtatahkikatlan- na rağmen adresı sapıanamadığindan ılanen îebligal >apılmasına karar verilmiş olmakla adı geçen davalının duruşma günü olan 07 .12 1994 saat 09.15'te duruşma salonuncia hazır bulunması veva kendisı- ni bir vekılle temsıi ettırmesi. gelmediği veya hazır bulunmadıâ tak- dirde tahkikata vokluğunda devam edileceği \e karar verıleceği 7201 savılı Tebhgat Kanunu'nun 28. 29. 30 ve 31. maddeleri gereeınce adı geçen da\ ahv a tlanen teblığ olunur. 06.10.1994 e mı Arçe ı lyorum FIRIN aııyorum Arçelik Yetkili Satıcıları'nda ı I•t^Koç FIK1MLA.R f f F F F F F F ! M BIUX GAZU İHglN 2A 6 ElEK~RC =LL5 FlBIN 150 K ElfKTRO TURSO FflÖN I5C = FLEKTCO ["JÎ&C -IRIN ı5« < AK&Ii TUR8Of*tN 5 B AÎC'LU TUREO FIRiN 17< < ^ÂTlMAJ*:. F*IN "'3BÎ.=<'RDMA'I<=IR1N '-83 EIEKTSOMATİK aOTAİ F8HN 3'2 G 3OM*V£ C ! R N KSİN İS5C0G0 : IV. 2CC S85CC60 3 35C 3Ü2 •1 J5O0OO 2 2'JC '3U U950Ü0CI t » 0 000 1« 800 000 rtSlNAT.6 TAKSİT 1 I253CC 1 5c 5 XS. İİ50KC ' <5C 2CC 13750(10 2 001 'X» ÎİSC00C 2O25M !?55000 2 0eîMC . I25İKO :*: 2û: !15OO0C «5c:« ! «75000 2 000 0Û0 2450000 2 125C« 2755000 2 Qo5 r j : ?S753)C C 5:5 »2 10150000 c 150 :cc İ312500O t ÛOO 000 .7 150.000 6 3"5 ÛOO I9J8506O J <55 000 PESİNAT.9 TAKSİT . 1250CC 1150000 J5CÜCC ! S75.O00 2 ÜOO COO 245SJ00 2 125 000 2 755000 2 305 0 » S650CO 2Û3 2OC ; ımooo O'JOO İUOOOO 535 ÛOO 1980000 2 3 5 3CO 2 M5000 1 565 OK 8*190» 2 3o5 202 :>MO0OO «J0XX U835900 58 5000 19 373300 2*2 "frC' ıDÛC 1 îı.T»aooo : j s 2XX PfSlNAT. 12 TAKSİT 1 I25O0C 3i5Xt ; jsoaoc 45C 203 •8/500C 2 000 000 2 4 » 000 2 o25 300 27S500O ; c*5 ooc 74CO0C 2'5<2 2>3O 975000 =7 5 202 12ıi00a! • Zti 202 !«50MC ^ii 202 1855000 ]!O.CC 0 215000 J s5«K ntscooo 3 50 OOC 14 095000 13 u: ooo KIKOOO ."3B.-3O0 25 015000 3 ~ j ; ıvı M Ç o 8OO 761 85 85 O 9OO 261 85 «ö - O dOO 361 »t 87
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear