14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11EKİM1994SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Kültür Bakanlığı'nın 1998 Frankfurt Kitap Fuan'ndaTürkiye'nin 'ağırlıklı konu' olma önerisi reddedildi: EngeL, aııticleıııokıatik ııygulamalar DİLEKZAPTÇIOĞLU FRANKFURT - Türkiye bu yıl Frankfurt Kitap Fuan'na sosyal demokrat bir Küitür Ba- kanı ile, oldukça zayıf bir standla ve baştan aşağı yanlışlarla dolu skandal niteliğinde bir katalogia katıldı. "Hiç olmazsa gelinmişti ve bu da iyi bir şeydi", evet, Türkiye standı her yılki gibi birçok vatandaşı fuan çekti. Almanya'daki Türk der- neklerinin temsilcileri ve "eş dost" bol bol mu- habbet imkaru buldular. Her zamanki gibi el altından kitap satışı da yapıldı. Ama dünyanın bir numarab kitap ve giderek elektronik medya pazannda, Türkiye ayıplannı gizleyemeyen ve yayın alanında dünya standartlannın çok geri- sinde azgelişmiş bir üike imajını korumayı ba- şardı. Antidemokratik uvgulamaJar sürdükçe Söze Kültür Bakanı Timurçin Savaş'ın fuar nezdindeki girişiminden başlayalım. Türkiye, her yıl belli bir ülkenin "ağırlık konusu" olarak işlendiği fuara, 1998 yıhnda ağırhklı ülke olmak resmi başvuruda bulundu. 1998 yılı, Türkiye'de harf devriminin 7O.yıldönümüydü ve aynca AJ- manya'da artan yabancı düşmanlığına karşı Türk kültürünün sergilenmesi mutlaka olumlu bir girişim olacaktı. Böylece bakan imzalı resmi dilekçe. fuar müdürü Peter VVeidhaas'a sunul- du. Türkiye'ye her zaman sempatiyle bakan ve mali kolayhklar da gösteren fuar müdürü Weid- haas'm Timurçin Savaş'a cevabı ise kibar ve net- ti: "Ülkenizde yazarlar ve yaymcılar üzerindeki antidemokratik uvgulamalar sürdükçe, yazarlar ve yayımcılar cezaevinde >attıkça Türkive'nin fuarda ağıriık konu obnasını yararlı görmüyo- nım." Ağırlıklı olmanın maliyeti en az 5 milyon marktan başlıyor. ama iş parayla bitmiyor. Dünyanın en profesyonel fuanna "assolist" ola- rak katılmak. ayru profesyonellikte bir organi- zasyonu da gerektiriyor. Ve Türkiye'nin bu yılki Kültür Bakanlığı standı, bu ölçülerden de uzak olduğumuzun açık bir göstergesiydi. Bakanlığın katalogu tam bir skandaldı Kültür BakanJığı imzasıyla dağıtılan "Türki- ye'den Kitaplar" katalogu tam bir skandaldı. Ankara'da güya "profesyonel bir ajansa" hazı- rlatılan katalogda çocuk kitaplanyla Orhan Pa- muk'un Kara Kitap'ının İsveççe çevirisi "Edebi- yat" başlığı altında aynı bölümde yeralıyor; bo- yama kitabıyla Hasan Ali Yöcel dönemini anla- tan inceleme eser "Sosyal BiJimJer" başlığı altı- nda yanyana sunukıyordu. Kitaplan tanıtan birer cümlelik Almanca açı- klamalar, Almanca'nın A'sını biimediğı anlaşı- lan kişilerce yazılmıştı ve yalnız dizgi değil, kor- kunç dil ve içerik hatalan içermekteydi. örne- ğin, ABD Başkan Yardımcısı Al Gore'un ki- tabının altında "ABD eski başkanlarından Al Gore" yaayor; Nobel ödüllü Toni Morrison'un adı "Tani" oluyor: ABD'deki siyahlar. artık sa- dece ırkçılann kuliandığı "Neger" kelimesiyle çevriliyordu. Standa çok az yabana uğradığı için katalogun Almanlarca pek okunmayacak olması, bizim açımızdan yegane teselliydi. Nasıl olsa biz bizeydik ve Frankfurt Kitap Fuan'nda eserleri ve yazarlan yabana yayıncılara pazarla- maktan çok, getirdiğimiz kitaplan Ali'yle Veli'- ye satma telaşındaydık. Türkiye'de yazarlar ve yayımcılar üzerindeki baskılan protesto eden birçok yayınevi Kültür Bakanlığı standına ka- tılmamıştı. Altın Yayınlan'ndan Metis'e, Bel- ge'den Cep'e ve Varlık'a kadar belli başlı ya- yınevlerinin standdan kitaplannı çekmesiyle ser- gi de zenginliğini kaybetmişti. Şık turistik kitap- lar, dini yaymlar, çocuk kitaplan ve yemek tarif- leri, Türkiye'nin varolan kitap ve yazar zenginli- ğini temsil etmekten çok, ama çok uzaktı. Fuar 46.INTERNATIONALE FRANKFUfüIR BUCHMESSE TURKEI ye'den bir yazan, Can Yücel'i Almanya'ya getir- miş; Stuttgart, Münih ve Nûnberg'de okuma günleri düzenlemişti. Fuarda genç okurlanyla sohbet eden Can Baba, Frankfurt'tan Ham- burg'a ve Kiel'e devam etti. Amaç Türkiye'nin imajını değiştirmekse Türkiye'nin fuara ağırlıklı ülke talebinde bu- lunması, olay hakkında harareüi bir tartışma da başlattı. Bir görüşe göre fuara geniş çaplı katılım imkanı Türkiye üzerinde "ayıpton" temizleme baskısı yaratacağı için olumluydu. Ama hükü- metlerin dışanya karşı "makyaj" adetini çok iyi bilenler ve değişim umudu taşımayanlar da vardı. Üçüncü bir nokta ise "rezil olma" kaygısıydı ve haksız sayılmazdı. Ömeğin bu yıl ağırlıklı ülke olan Brezilya'nın kendini sunuş bi- çimi, Alman basın-yayın organlannda kıyasıya eleştirildi. Brezilya Kültür Bakanlığı folklorik ve son derece "makyajlı" bir sunuş yapmış, samba- dan mamboya hiçbir turistik klişeyi ihmal etme- mişti. Ama siyasi sorunlar, Rio'nun ünlü sokak çocuklan, yoİcsulluk ve sefalet örtbas edilmişti. Aynca resmi delegasyondan ayn gelen Brezil- yalı ünlü yazarlar da kendi hükümetlerini kame- ra karşısında eleştirmekten geri kalmadılar. KEM MATDIATfKI - ÇÖZÛMLO. TABDUia DOtS BTABI Fanna Bevoglu Matunıt Guçlu 1 Aiiflage - Ankara Ecero Yayuıevı 1993 352Seuen B8N 975 7752 23 ! 5 DM Bıo Maltaraon NaOiscMa<jebut± d a 8 KSssssnmfe rtüStHtK DOOOM GOnO Azız S»vasüoQtu 1 Aufiage IstanfcuJ Ya Pa Yayınevı 1994 32Sataı BBN 975-424 252-6 10 DM Füdo jjTd Fûa anü GfbnjÛBi Dıe Abaaeua ttesa &uder smdfijrKınder ın anzıetıenda und psydldogısch ooetenda Fam mıt Bıldem rnıcl Schnftanpassungen er2ahlt GELECKK IÇlN TÖNETtM - 1990TAR VI SOHRASr Pem F DruCKBt 2 Auflage AnJcaıa Kjitm Yayınlan ^ Turk Lid şti 1994 378Sal«] ISBN 975-458 064 5 7 DM MtirRjngen und Emptehlunuer, an dıe Oesctuftslalet luı nctıtıoe iehlalo» Unsie BASAII ALİ TOCB. OND DIZ TÛBBSCaE EDLTinaUEFORIf MusuiaÇ^aı 1 Auflage Anlara TC Kuioır a»aıuıgı ravunja! Dauesı Baskamı* 1994 !20S«lar. BBN 975^ 17 1410-9 3 92006! 25 X 25 DM Dıe kulıureiten Refcrroen ın d a Turka ut» 30 eı JaUen und dıe RcAe »on Hasan Alü Yucel m dleset Befatm a s Eroehungsırcnîster zwîschen den Jahıen 1938-1946 K ültür Bakanı Timurçin Savaş. Türkiye'nin 1998 yıhnda ağırlıklı ülke olması için resmi başvuruda bulundu. Ancak fuar müdürü Peter Weidhaas, kibar ama net biçimde yanıt verdi: "Ülkenizde yazarlar ve yayımcılar üzerindeki antidemokratik uygulamalar sürdükçe, yazarlar ve yayımcılar cezaevinde yattıkça Türkiye'nin fuarda ağırbk konu olmasını yararlı görmüyorum." organizasyonu içinde bir akşam yapılan panele Isveç'ten Demir özlü. Almanya'dan genç yazar Zafer Şenocak katıldılar. Ama bu yazarlann imza günü olmadı, standda da yazar görmek mümkün olmadı. Onun yerine boykot bildirileri ve Türkiye'de demokratikleşmeyi talep eden çağn metinleri asıl gerçeği yansıüyordu. Türİciye'den yüzü aşkın yayınevinin imzaladığı çağn metni, ya- bana yazar ve yayınalar tarafından da ilgiyle karşılandı. Metni fuarda imzalayanlar arasında bu yıl fuann Banş Ödülü'nü alan İspanyol yazar ve antifaşist direnişin simgelerinden Jorge Sempnın vardı. Uluslararası Yayımcılar Birliği IPA ise fuarda dağıttığı son bülteninde Türki- ye'deki antidemokratik baskılara yer ayırmıştı. IPA bültenini okuyanlar, birliğin haziran ve temmuz aylannda Türkiye Başbakanı'na ve meclisin İnsan Haklan Komisyonu Başkanlığı'- na Ayşemır Zarakolu ve Recep Maraşlı'nın dcr- hal serbest bırakılması ıçın mektuplargönderdi- ğini öğrenme fırsatı buldular. Türkiye"den Papirüs Yayın ve Dağıtım, Kül- tür Bakanlığı'nın yapmadığını yapmış ve Türki- Fuarda böylece bol bol senaryo yaaldı: Ağırlıkh ülke sıfatıyla 3 bin metrekarelik bir alanda milyonlarca mark harcayarak gelinecek bir fuara ömeğin "yasaklı" yazarlann pasaport alamadıklan için katılamaması; yalan yanlış ka- taloglarla kültürden pek haberdar olun- madığmm sergilenmesi; tüm sorunlann örtbast edilerek Türkiye'nin turistik- folklorik ve toz pembe bir renkte sunulması gibi... Türkiye'nin bu yılki fuar macerası geride kalı- rken, az parayla çok şeyler de yapılacağı gelıyor- du akla: Eserleri yabana dillere çevrilmiş yazar- lanmızla tanıtım toplantılan; üç dilde özenle ve amaca uygun hazırlanmış, çevrilme potansiyeli taşıyan eserlerden kısa örnekler de içeren kata- loglar ve broşürler; getirilen kitaplann dikkatle secilmesi; Türkiye'nin herkese malum sorun- lannın tartışılacaği toplantılar. Amaç, "Türkiye imajf'nın değiştirilmesi ise, yapılacak ilk şey Türkiye'nin değişmesi olmalı: Yazarlannı ve yayınalannı hapislerde çürûten, okumayı ve yayınahğı köstekkmek için elinden geleni ya- pan; sansür ve ceza yöntemini adet haline geti- ren; resmi politikaya aykın düşünenleri "hain ve düşman n katcgorisinde değerlendıren politika- lar sürdükçe; kısacası düşünce ve basın özgürlü- ğü baskı altında kaldıkça, alınacak cevaplar da kibar ama net olmaya devam edecek. "Batı'nın art niyetJeri M ni bir yana bırakıp kendi çöplü- ğümüzü süpürmedikçe o çok özlediğimiz birinci ligde değil, mahalle takımlanyla oynamaya de- vam edeceğiz. Alanya Sinema Günleri 15 ekime dek sürecek ANKARA (Cumhuriyee BÜTOSU) -Türk "Oscar"ı sayılan Altın Portakal Film Festivali'yle, 31 yıldır Türk sinemasırun "C vitamini" olan Antalya'nın turistik ilçesi Alanya. tarihinde ilk kez sinemayla tanışü. Ağustos ayında kurulan Alanya Kültür Sanat Tanmm ve Sinema Derneği (SİNEMATEK), 8-15 ekim tarihieri arasında "Alanya Sinema Günleri" düzenledi. Derneşn kurucu ve yöneücilerinden Avukat HaUme ŞenH, amaçlannın. AJanya'da yıllardır eksikliği duyumsanan sinema olgusunu gündeme getirebilmek ve film gösterilerinin yamsıra, sinema ile ügiknen kişileri bir araya getirip bir sinema arşivi oluşturmak olduğunu söyledi. Şenli, "Sinema ile ügfli paneller, sergüer. topiu gösterimler ve açıkoturumlar düzenlemek istiyoruz" dedi. 15 ekime kadar sürecek olan sinema günlerinde,-Yavuzözkan'ın ödüllüfilmi"Bir Sonbahar Hikayesi". Steven Spidberg'in 7Oscarü " Sdıindter'in Listesi", Alan Pakula'run son yıllann en iyi politik gerilim çahşması sayılan "Pelikan Dosyası", "Çingeneler Zamanı" fılminin unutulmazyönetmeni Emir Kusturicanın Arizona Rüyası. Jim Sheridan'ın "Babam için'', Leos Caraxın "Köprü Üstü Aşıklan" ve Tom Hanks'a Altın Küre ile Oscar ödüllerini kazandıran Jonathan Demme'nin "Philadelphia" adh fılmleri gösterilecek. Grand Kaptan Oteü'ndeki gösterimlere. Yönetmen Yavuz Özkan, Irfan Tözüm Sanatçı Zuhal Olcay ve gazeteci Ümit Zileti de katılacak. Ölümünün 9. yıhnda Metin Eloğlu Şiiıi, tamaııuyla kendine bağhydı HALİLGÖKHAN "Yann sabaha kadar / Kim ölecek kim kalacak..." Garip Kuşun Yuvası adlı şiirinde ö!ü- mün zamana göre olası adreslerini soru- yor Metin Eloğlu. Bu şiirin yer aldığı Düdüklû Tencere adh kitabı aynı za.- manda şairin 1951 yıhnda yayımlanan ilk şiir kıtabı. Garip hareketinin, şaira- nelikten, duyguculuktan, romantizm- den uzak şiir anlayışını yansıtan Eloğlu. gelişini 'Garip' döneminin sonlanna taşımakla birhkte kendi kuşağımn bü- tün şairleri gibi bu akımm etkisinde kahnış ve Turgut Uyar'ın deyimiyle bu akımm sütünden beslenmişti. O aynı za- manda bu akımın bütün gariphğini de taşıyordu. Ozgün kişih'ği de bu akıma büyük katkılarda bulunmuştu. Eloğlu'nun şii- ri Garip akımından bağımsız, tamamıy- la kendine bağh yeni bir şiirdir. Turgut Uyar, Eloğlu ile Garip hare- keti arasındaki ilişkileri, benzerlik ve aynlıklan şöyle belirtmişti: "Garip'in -sosyal ve duygusal katego- rideki- 'küçük adam'ı, onun da 'adanı'- MÜT, şiirsel ve töresel başkaMırtna onda da vardır. Yalnız Eloğlu'ndaki 'küçük adam' soyut, duşûnülmüş. tek tip, ano- nim' kûcük adam değUdir. Bir coğraf- yası ve tarihcesi olan bir 'küçük adam'- da. Bu yüzden, boyun eğip geçip gitmez dûnyadan; eleştirir, yargı verir." Şairin kişiliği ile yaratısını bir durum ve konum olarak ele almada Metin Eloğlu'nun şiir yolculuğunu özdemir Incc, onu bir deryaneval (cömert, bahşi- şi sınırsız) olarak nitelendirerek şöyle anlatıyor: "Metin Eloğlu'nun Dûdüklfi Tencere'- den 'önce Kadınlar'a vaptığı zihinsel, duygusal, şiirsel ve dilsel yolculuğu ne kavTayabiliriz, ne anlayabiliriz. Metin Eloğlu'nun ilk şürlerinin izleksel çevrimi ile son şürlerinin izleksel çevrimi >e bu iki uç arasındaki dönemleriniııki, bunların içinde yer alan ve bunları oluşturan nes- neter hemen hemen aynıdır. Şiirsel, duy- gusal ve zihinsel süreç ise başta ve sonda aynı semantiğin izdüşümü gibidir. (...) Metin Eloğlu, Horozdan Korkan Oğ- lan'dan itibaren şiirsel anlamın metnin dışına taşmasına engel olmaya başlaya- cak ve anlamın metne kapatılması yö- nünde çaba gösterecektir. Bu da Metin Eloğlu'nun çağdaş \c çağcıl şiirin nerede olduğunu bildiğini, anladığını göstermek- tedir." İkinci Yeni türünde bir dil deformas- yonunun uzağında, kendine dönüşlü ol- mayan bir dilde, şiirsel anJamla örülü şiirleriyie Eloğlu, giderek yatay yazma- dan dikey yazmaya, yani anlamı derin yapıda kullanmaya başlamıştır. Horoz- dan Korkan Oğlan adh kitapta bulunan Yitikçi adlı şiir sanınm bu savlara iyi bir örnek oluşturuyor: "Hadigit azıcık İstanbul iste Kosunlar o denizi bir çanağa Bir çıkına eleşinler günlerimi O \azdan Üsküdar'dan ne kaldıvsa Eliften Doldur ceplerine Onlarda yoksa komşularında vardır Tanırlar sevinirler Beni bay Metin gönderdi de " Aynı kitapta bulunan Lettrisnte di- yor ki, şiiri okuma zorluğuna karşın ol- cbikça ilginç: "Hışmılismirranilezehha- misnan Izillakeysülehibbilibnetu- canan / Deh'vehmileşünahretinemilezan / Şahkisansabirzeytüldattaraban". Doğma büyüme İstanbullu olan Eloğlu, Üsküdarlıdır. Turgut Uyar, Yahya Kemal'in İstanbul tutkusu ile Eloğlu'nunkini karşılaştınr: "Denebilir ki, Yahya Kemal'in an- layışı fstanbul'u fethetmiştir, Eloğlu'nun anlayışı ise onu yurt edinmiş, ona kendi damgasını vurmuş, orda dünyasmı kur- muştur ve yaşamaktadır." Metin Eloğlu'nun Türkiye'nin Adre- si adlı kitabında, kitabın adım taşıyan uzun şiirin henüz ilk dizelerinde, söz ko- nusu adrese hemen İstanbul'u oturttu- ğu göze çarpar: "(-) Güze doğru istanbul'da bir kuş öter yazlan Kuş ne, yaz niye, tstanbul here a deli Burası önce Türkiye, sonra Pompei'- nin günleri". Bu son dizeden, Eloğlu'nun İstanbul tutkusu ve onu yurt edinmişliği açıkça anlaşıhnaktadır. Türkiye denince İstan- bul'u öne süren şair, Pompei günlerine dönse bile önceliği yurdunun adının anılmasına verir ve dunıma ikinci sırayı bırakır. Metin Eloğlu, 1960 yılı başlannda kendi şiirini evrimleştirerek Turgut Uyar, Edip Cansever ve Cemal Süreya'- nın çağcıllık hizasma ulaşmış ve böyle- Iikle Ozdemir İnce'nin nitelemesiyle 'Şi- irin Dört Atlısı'nı Türk şiirine getirdiği ve geliştirdiği insan ile dil-yaşam galop- lanyla tamamlamıştır. 11 Ekim 1985'te ölen Metin Eloğlu'- nu, ölümünün 9. yıhnda yine onun dize- leriyle anıyonız: "a / Gerçekten seviyor musun Güllerüı soluğunu Üsküdar kim biliyor musun" (önce Kadmlar) ALEN1ÎLAR TAHStV YÜCEL Tunus'un Geleceği Hayır, kolay kolay kopamayacağım bu Genel'in Bir Tut- kun Tutsak'ından. Bitireli kaç ayı geçti, ama hep masamın üstünde, ikide bir herhangi bir sayfasından açıp okumaya dalıyorum. Ana konusu, Filistinlilerin bunca yıllık sa- vaşımının ayrınbları, beni çok ilgilendiriyor da ondan mı? Hayır. O çileli varoluş savaşımını çokları gibi ben de gönül- den destekleyerek, ama günlük basından izledim; bu ne- denle, ayrıntılarda ipin ucunu kaçırdığım çok oluyor. Şu var ki, biraz da mesleksel bir sapma sonucu, "anı"y\ "anlatı" gibi okumaya yöneldiğim zaman, her şey değişiveriyor. Ayrıca bu Genet'nin öyle bir gözlem ve gözlemi somutlaştı- ran imgelem gûcü var ki, karanlıkta çakan bir şimşek gibi, bir anda her şeyi yerli yerine oturtup resmini çıkarıveriyor. örneğin şu Sedat'ın cenazesinde Mitterrand betimlemesi. Örneğın şu Cemayel'in askerlerini anlatan sayfalar, hatta bu sayfalarda tek bir tümce: "Acımasızlıklannı salaklıklan- ndan anlıyordum." örneğin şu Galata'daki "tokatlar gibi gülümseyen" portakalcı ve yalancı mucizesi: Boşlukta du- ran portakal. Şimdi de belki ûçöncü, belki dördüncü kez, Genet'nin "Gök mavisi gözleri hep VVashington'a öakan "Burgiba'nın ülkesine ilişkin gözlemlerine dönüyorum. Gözleri gök ma- visi önder, açık arabasında küçük ülkesinin kentlerini do- laşmaya çıktığı zaman, bu kentlere geceden gelerek geçe- ceği caddeleri birkaç dakikalığına "gezici saksı palmiyele- r;"y'e gölgelendiren, bahçıvan kılığına girmiş polislerin şöyle bir anılması bile başlı başına bir güldürü. Tunuslu çömlekçilerin sürekli olduğu ölçüde ateşli, nerdeyse kah- ramanca etkinliklerini yansıtan satırlarsa kimi zaman bir eskil söylen, kimı zaman korkunç bir önbili gibi ürpertiyor insanı: "Tunuslu çömlekçiler, kuzeyden güneyeherköyde, sanki hiç yorulmadan, o birkaç bin yıllık, o milyonlarca am- forayı tornadan çıkarıyorlardı, hani o sünger avcılarının hep denizin dibinde bulduklan, o içlerindeki yağ dip çamu- runun yardımıyla ta Kartaca zamanından beri öylece kalmış, o her sabah yenilenen ve daha yeni sondürülmüş fırmın sıcaklığını hâlâ biraz saklamakta olan amforaları. İşte bu denli ufaldığını görüyordum Tunus'un: Tornadan geçirilip pişmiş topraktan amfora biçiminde Norveçli kızla- ra satılıyordu. Sonunda yok olup gidecek bu Tunus, demiş- tim içimden." Hiç kuşkusuz, yalnızca birkaç bin yıl öncesinin amfo- ralarını üreten çömlekçiler yoktur Tunus'ta, her türlü insan bulunur, hatta "gezici, saksı palmiyeleri" taşıyıcılarına inat, devrimciler bile vardı, ama öyle görünür ki, en soylu meslek garsonluktur; tüm Tunus, çömlekçilerini yalnız bı- rakmamak için, uyanık önderlerinin de desteğiyle bir "gar- sonlarhalkı", kahve garsonları, lokantagarsonları, astgar- sonlar, üst garsonlar, yan garsonlar halkı olmaya hazı- rlanır, böyleyükseleceğıne inanır. Amayükseğindeyükse- ği vardır. "Kat garsonları göğün son basamağıydı" diye ekler Jean Genet: "Neredeyse çıplak, kimi zaman evli, yakışıklı kat garsonları, bir Isviçreli bankerle daha ender olarak da bir hanım bankerle birinci mevkilerde Tunus'tan aynlıyorlardı ve 1968 bitti." işte böyledir bu adam, böyle birdenbire bırakıverir el attığı konuyu, dakikasında bir başka konuya atlar. Gene de yükselen düşünürlerimiz acı alayı bu kadarından bile seze- bilir, sezıp de "Yahu, ne var bunda? Adamlar kalkınması- nlar mı? 20017 yakalamaktan vaz mı geçsinler?" diyebilir- ler. Derken de bir bildikleri vardır kuşkusuz. Ama terslik bu ya, beni hep eski bir anıya götürüyor Genet'nin gözlemi. Birkaç yıl önce, bir akşam yemeğinde, bir arkadaş, nere- den estıyse, Atatürk'le Venizelos'un kahve içme öyküsünü anlatmış, arkasından, birkaç kez üst üste, "Efendim, bu mil- lete her şeyi öğrettim de garsonluğu bir türlü öğreteme- dim" diye yineledikten sonra, öyle susup kalmıştı. öyle ki, havasını yeniden bulsun diye, hiç böyle huylarım yokken, Venizelos'un ağzından bir yanıt uydurmayı denemiştim: ''Bu da bir şey mi, paşam, ben bizimkilere 'ş' demesini bile öğretemedim." Dostum suskunluğunu gene de yenememişti ya yük- selen düşünürlerimiz iki önderin sözlerinden parlak bir övünç nedeni çıkarabilirler: Venizelos'un ulusu 'ş' demesi- ni hala öğrenemedi, oysa bizim ülkemizde, Atatürk'ten sonra, gerçekten yetenekli başöğretmenlerçıkı, tüm ulusa olmasa da önemli bir kesime garsonluk sanatını inceden inceye öğrettiler, her düzeyden garsonumuzun mesleği gönlünceyürütmesi için alanlarhazırladılar. örneğin "Ken- di okulunu kendin yap!" diyerek ıkincil görevleri bizlere yıktıktan sonra, okullarımızı, saraylarımızı otele dönüştür- meye, her köşebaşına bir gökdelen dikmeye giriştiler. ör- neğin eğlence yerleri sanatın ve düşüncenin tapınakları oluverdı, renkli basınımız sayfalarının nerdeyse yarısını eğlence evrenine ayırmakta. Altmış milyonu garsonlukla kalkındırmak gibi bir tansığı gerçekleştirmek üzereyiz ve eriştiğimiz noktayı yiğitçe savunuyoruz. Şu vize sorunu çevresinde koparılan fırtına da garsonluk bilincimizin düzeyini göstermiyor mu? CRR'de Makvala Kasrashvjli konseri • Kükür Servisi - Parlak ve güçlü sesi. olağanüstü yorumlanyla daha öğrencilik yıllannda sanat kariyeri parlamaya başlayan Gürcistan asılh Bolşoy Operası soprano sanatçısı Makvala Kasrashvili, İstanbullu izleyidlerle buluşuyor. Sanatçı, bu akşam saat 19.30'da Cemal Reşit Rey KonserSalonu'nda vereceği resitalde Çaykovski, Rachmaninof, Manuel de Falla ve Puccini'nin ölümsüz eserlerinden secmeler sunacak. Avustralya Film Festivali'nde bugün • KültürSenisı - Beyoğlu Alkazar Sinemasf nda Avustralya Film Festivah sürüyor. 13 ekime dek Avustralya sinemasının en yenifilmlerininsunulduğu festivalde bugün, saat 12.00'de Peter VVeir'in 'Gehbolu' adhfilmigösterilecek. 'Ölü Ozanlar Derneği' ve"Yeşil Kart' gibi popüler fılmleriyle ülkemizde de tanınan NVeir'in 1981 yıhnda çektiği bufilm,Avustralya sinemasının klasiklen arasında yerahyor. vv sanatv a evet" mi? öyleyse; bugün tiyatro izleyin... Yıllık Abone Bedeli: 400.000 TL. Posta Ceki No: 655248 Banka Hesap No: T.ls Bankası-Cihangir Sb.: 197245 Hayriye Cad. 3/10 Galatasatny-lstnnbul Tel: (212) 243 35 33 293 72 77 Fax. (212) 2! TEŞEKKÜR Rahatsızhğım süresince benden yakın ilgilerini esirgemeyen SSK İstanbul Hastanesi 1. Dahiliye Servisi'nden Sn. Uzman Dr. SEÇKİN KARATAŞ'a, Sn. Asist. Dr. FERAH ECE'ye, Senis Hemşiresi Sn. FATMA ÖZGÜR'e, Laborantlar Sn. İBRAHİM SEZEN ve Sn. NURİ AKSU'ya teşekkürü birborçbUirim. ZÜLKÂNlSİRMEN
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear