14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 OCAK1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET2 KULTUR SAYFA Iron Maiden'ın ünlü solisti Bnıce Dickinson, 11 yd boyuoca sahnelerde enerji tükettikten sonra topluluğu bıraktı. Şimdi Iron Maiden, Dickinson'ın yerini doldurabilecek bir şarkıcı anyor. Ünlü heavy metal topluluğu Iron Maiden dünyanın dört bir yanından gelen başvurulan değerlendiriyor Iron Maiden'asolistaranıyor... Kültûr Servisi - Heavy me- tal müziğin bir numaralı topluluklanndan Iron Maiden'm (Derair Bakire) kuru- cusu ve basçısı Steve Harris, tüm dünyaya yayılmış bir üne. gün geçtikçe kabaran bir banka he- sabına ve bitmek tükenmek bil- mez bir yeteneğe kısacası herşeye sahip; bir tek şey dışında: bir şarkıa. Grubun solisti Bnıce Dic- kinson 11 yıl boyunca metalcile- rin ilahı olduktan sonra "uslanıp" köşesıne çekilmeye karar verince. Iron Maiden birden bıre büyük bir boşluğu doldurmak duru- munda kaldı. Hemen gazetelere ilan verildi: "Dkkinson'un >erini doldurabiteceğine inanan herkes bir fotoğraf, özgeçmiş ve kasetini şu adrese gönderebilir..." Şimdi Hanss dünyanın dört bir köşe- sinden gelen binlerce kaseti dinle- yip yoktan bir yıldız yaratmaya çalışıyor. Seçim son derece zorlu bir iş. çünkü yanlış bir seçim toplulu- ğun sonu olabilir. ''Değişik bir ses anyoruz. Tanmmamış ya da tanınmış bir şarkıcı izienimi bırak- mavan bir ses. Ama tanınmamış seslerin en büyük sorumı 18 bin ki- şinin önünc çıkıp şarkı söyleyene kadar gerçek performans kapasi- telerinin anlaşılamaması. Biz dün- ya tumelerine ve 24 saat çalışma- ya dayanabikcek fiziksel özeilik- lere sahip. çügın bir seyirci karştsı- nda şaşırmayıp "patron bcnim ve kalmaya geldim" diyebilecek biri- ni anyoruz. Hırslı olmalı. gözle- rinde ale\ ler parlamah. Bir yıl son- ra bu iş bana göre değilmiş diyecek biriyle riske giremeyiz" dıyor Harns. Kısacası "keşfedilmemiş bir vetenek" olmak ycterli değil. Ama bu kritik karan Harris tek başına vermeyecek. Efsanevi ba- terist Nicko VÎcBrain. topluluğun yıllardır gitaristliğini üstlenen Dave Murray ve Janick Gers de karar konusunda söz sahibi. Ne de olsa verilecek karar hepsının meslek yaşamını etkileyecek. Her ne kadar bu solis! arama kam- panyası birçoklan tarafından yeni bir reklam yöntemi olarak yorumlansa da rahatlikla ters te- pebilecek bir yöntem olduğu da ortada. Topluluk elemanlan dile getirmeseler de kendi elleriyle bir canavar yaratmaktan korkuyor- lar. Keşfedip üne kavuşturduk- lan binnin gün gelip onlan yaya bırakmayacağının garantisi yok. McBrain kasetleri dinlerken çok eğlendiğıni söylüyor : "17 yaşında bir çocuk vardı daha sesi yeni kalınlaşmaya başlamtş. tlk günden beri Iron Maiden havram olduğumın bu yüzden topluluğun başına geçmeye hakkı olduğunu yazmış. Bir de Hollanda Milli Marşını okınup gönderen çocuk vardı..." Aricak topluluğun dığer elemanlan adaylarla dalga geçil- mesine karşı. Gers, "'Bizûn otunıp dinleyeceğimizi bilerek teybin karşısına geçip şarkı söyleyebilen birine ben saygı duyarun. Bunun yapmak cesaret ister"diyor. Sonuçta tüm başvurulara cc- vap verilecek. Özel kayıt yapma çabasını gösterenler de bır teşek- kûr mektubu alacaklar. Ancak beklenen "evet" cevabının alacak kışı henüz ortada yok Murray. 'Kimseyi bulamazsak bateriste şarkı söylenneyi deniyebiliriz" diye takılıyor McBrain'a... Ankara Oda Orkestrası, Bilkenl Müzik Fakültesi ve klasikmüzikseverler için 94.5 FM... IstanbuTdayılınşöleni Ankaralı'lardanEVİN tLYASOĞLU U lkemizde onbeş yıldan fazla bir süreyle düzeyini konımuş, üste- lik sürekl) yenıliklerle dinleyid- nin düzeyini de yükseltmeye çalışan tek oda müziği topluluğu Ankara Oda Or- kesrrası'dır Bir süre konserlenne ara verdikten sonra geçen yıl İstanbul'da sunduklan program yine eski yılın son günlerine rastlamıştı. Bu >ıl da 1993'ün son şöleni olarak Cemal Reşid Rey salo- nunda çaldılar. Olgun Barok döneminin bestecısi Geminiani (1680-1762)'nin me- lodik bir Konçerto Grosso'su ile bas,- ladıklan program. çağdaş tspanyol bes- tecisi Turina (1882-1949)'nın tüm yaylı çalgılarda doğru entonasyonu gerekti- ren, hiçbir savruk notayı afretmeyen şiir- sel yapıtı. "Boğa Güreşçisinin Duası" ile devam etti. Gürer Aykal bu yapıtı her- haide topluluğun entonasyon dengesin- deki kusursuzluğu sergılemek için seç- mişti. Bu arada Suna Kan gibi bir solisti- mizi. Haydn'ın do majör keman konçer- tosundaki ustalığı bir yana. başkemana olarak dinlemek lüksünü de tattık. Gü- rer Aykal geçen yıl Amerika'dan Men- delssohn'un 10. Senfonisfnin notalannı taşımışü. Bu yıl da Türkiye'de pek tanınmayan Çekoslovak besteci Leos Janacek'in fdyll başbklı nefis bir yapıtını taşımış. Bestecinin doğup büyüdüğü Moravya Gürer Aykal, Türkiye'de pek tanınmayan Çek besteci Leos Janacek'in bir yapıtını seslendirdı.(ZAFER AKNAR) doğasına tutkun, biraz Dvorak ve Sme- tana etkisinde. yerel ezgilerle süslü, mo- zaik gibi modal bir yapıtı. Akılcılığından ötürü dinlemesi de çok kolay. Leos Ja- nacek (1854-1928). fdyll'i 1877'de yazmış, bestecinin gençlik ürünü sayıla- bilir. Çünkü Janacek, Jenufa (1903) adlı operasından sonra olgun dönemine gir- miş ve kendine özgü bir kişilik kazanmış. İdyll, bir iki kez daha yorumiandıktan sonra sağlamlaşarak Ankara Oda Or- kestrası'nın dağarcığına iyice yerleşıp vazgecemeyeceği temel yapıtlanndan biri olacak. İlginç bir şey daha var: Ankara Oda Orkestrası üyeleri hala belli bir kuruluşun sponsorluğunda değil, varlıklannı yürekten bir coşkuyla kendi olanaklan içinde yürütüyorlar. Bilkent Uluslararası Gençlik Senfoni Orkestrası'nı beş yıldır dinleyip. ulusla- rarası genç sanatçılann bırleşmesini, de- Ünlü viyolonselci ve orkestra yönetmeni Pablo Casals'ı ölümünün 20. yılında anıyoruz ' Sanatçalışmanınürünüdür...' ÜNER BtRKAN B u yüzyılın. dehayı, yürekliliği. düriistlüğü tek başına üzerinde toplayan müzikçisi Casais'ın aramızdan aynlmasının üzerinden yirmi yıl geçti. Müzik tarihinin en ünlü viyolonselcisi ve orkestra yönetmeni, ama bunlann yanı sıra insan onuru için yaşam boyu savaş veren, zorbalı- ğa bütün gücüyle karşı duran temsiki- si Pablo (Pau) Casals'ı. bu yüzyılın bir başka büyük sanatçısı. romancı Tho- mas Mann şöyle anlauyor: "Kabına sığmayan sanatıyla, kötü- lükle işbirliğine girenlere. ahlak düş- künlerine. haklan çiğneyenlere karşı çıkan bu soylu insana; her şeyiyle çürii- müş olan bu günde. hiçbir zaman bozul- mayacak, soylu dürüstlüğüyle ömek bir anıt gibi yükselen bu sanatçıya derin hayranlıkla, içten gelen coşkuyla bağlıyım." Pablo Casais'ın 96 yıllık yaşam öy- küsü. özetle şöyle: - 29 Arahk 1876: Barselona yakı- nlannda Vendrell'de. Katalan biraile- nin çocuğu olarak doğdu. - 1888/1891: Barselona Konserva- tuvan'nda eğjtim gördü. -1891: Barselona'nın Tost. Pajarera gibi ünlü "caFlerindeki topluluklarda çaldı. bu ara Bach'ın solo viyolonsel süitlerini "keşferti". -1893: Ünlü besteci Albeniz'in yardımıyla Madrid Konservatuvan'- na girdi, orada iki vıl kaldı. - 1899: Lalo'nun konçertosunu yo- nımladı, Paris'te ün kazandı. -1901: ABD'de seksen konserlik bir turne gerçekleştirdi. - 1905: Ünlü "Cortot/Thibaud/ Casals" üçlüsü kuruldu, bu topluluk 1933'e kadar sürdü. - 1906. "Pau Casab Orkestrası"nı kurdu, yıHarca yönetti. - 1933: Hitler AJmanyasrna ve Mussolini Italyası'na bir daha ayak basmayacağını ilan etti. / - 1936: İspanya iç savaşının başla- ması üzerine, yurtdışında savaş yarah- lannın, çocuklann yaranna konserler verdi. - 1939: Ülkesinden aynldı, Güney Fransa'da, İspanya sınınnın yakmı- nda Prades'a yerleşti; orada, İspanya'- dan sığınan yurttaşlannın toplandığı kamplarda çalıştı. - 1950: Prades'da, 1966'ya kadar her yıl katıldığı ünlü festivallerin ilki verildi. - 1955: Annesinin ülkesi Porto Ri- co'ya yerleşti, öğrencisi Marta Monta- nez'le evlendi. - 1958: Birleşmiş Milletler'de verdi- Ş, bütün dünyaca yayımlanan konse- rinden önce, atom bombası denemele- rinin durdurulması mesajıyla insanlı- ğa seslendi. - 1960: Piyanist Rudolf Serkin'in çağnsı üzerine Marlboro festivaline katıldı, yaşamının sonuna kadar ora- da konserler verdi. master sınıflan yö- netti. -1966: Doksan yaşında, Prades fes- tivaline son kez katıldı. - 1971: BM'de, Genel Sekreter U Thant'tan banş madalyası aldı. - 1973: 96 yaşında Porto Rico'da öldü, ulusal törenle toprağa verildi. Pablo Casals, dinleyicilerinin kalp- lerine seslenmesini çok iyi bilen bir sa- natçıydı. Dinleyidleri de onun hafif püriizlü tınısını, çalarken mınldanma- İannı bir yalınlık, soyluluk, açıklık ve lirizmkarmasıolarakalgılarlardı. "Yo- nırocu, partisyona yaşam vermeli, ona çekine çekine yanaşmamalı" derdi. Yommcunun bir yandan da yaratıcı olması gerektiğine inanır. eserin ruhu- na ulaşmak yerine notaya körü körü- ne bağlı kalmayı yeğleyen yorumcu- lan hiç anlamadığını söylerdı. Viyolonsel çalma tekniği, ona göre, bir araçtı, hiçbir zaman amaç ola- mazdı. "Tekniği etde etmek gereklidir, ama onun tutsağı olmamalı insan" der- di. "Çünkü tekniğin varoluş nederü, müziğin iç mesajını dinleyiciye aktar- maktır. En kusursuz teknik, hiç farkına varılmavan tekniktir. Ben kendime her zaman, şu ya da bu eseri en içten, en do- ğal biçimde nasıl çalanm, onu sora- nra... Sanat, çalışmanın ürünüdür.''' Özgürlükle disiplini. coşkuyla akh benzersiz biçimde bağdaştırmıştı Pab- lo Casals. Ünlü besteci Grieg'in şu sözleri, kuşkusuz, bu özelliğınden kaynaklanır: "Bu adam müziği çal- makla yetinmiyor, otunıp yeniden ya- raüyor neredeyse!" Pablo CasaJs (1876-1973) ğı^k*M|HeJrfı<-alış\enşihi görüyorduk. Gürer Ayk*l'°yönetiminde ve Suna Kan'ın solıstliğinde her >il bir de Türk bestecisi katarak oluşturulan program. büyük kentlerimizde ve özellikle îstan- bul Festivali'nde ilgiyle izleniyordu. Bu yıl Bilkent Müzik ve Sahne Sanatlan Fa- kültesi üç ayn orkestra bırden kurarak elindeki fırsatlan güzel değerlendirme- nin Örneğjni bir kez daha sergilemış oldu. Bu topluluklardan ılkı hemen etkin- liklere başladı. Bilkent Üniversitesi Uluslararası Akademık Sinfonietta Or- kestrası başlıgını taşıyor. Ersin Onay, "Akademik" sözcüğünün bu başlıktaki önemını anlatırken, yurtdışından getirti- len üyelerin öğretmenlik niteliğinin de gözetildiğıni belırtiyor. "Yeni bir ulusla- rarası sanat topluluğu kurmaya kalkınca çeşitti müzik dergilerine. müzik yüksek okullarına duyurular yaptık. Zaten Bil- kenfin yaz okulu Avrupa'da duyulmuştu. Anlaşılan genç sanatçılar o konserlerden iyi izlenimlerle ayrılmışlar vebizi girtikJc- ri ülkelerde iyi tanıtmışlar. Bu yeni toplu- luklanmız için son derece nitelikli sa- natçılar başvurdu. Örneğin tam dokuz tane başkemancı düzeyinde sanatçı var halen orkestrada. Biz bu sanatçılann yalnız müziksel nitdiğinden değil, öğret- menlik ö/ellikJerindcn de yararlanmayı amaçladık." Bilkent Müzik fakültesi'nin elinde böylesi bir öğretim kadrosu oluşunca yalnız üst düzey öğretim değil, işe sıfır- dan başlayabilme olanaklan da araştı- nlmış. Şimdi hemen sekız yüz kişilik bir ana okuiu kurularak müzik eğitimıne başlanıyor. Hem deneyımli orkestra üyesi hem de öğretmen getirtilerek, bir taşla iki kuş vurulmuş. Artık orkestra- lann tüm üyelerinın mutlaka Türk va- tandaşı olması gerekliliği böylcce orta- dan kalkabiliyor. Her zaman yakınmaktayız: Orkest- ralanmız yoğun yıllık programlan arası- nda genç solistlerimize. yeni yetenekleri- mize yer verecek zaman bulamıyor. Ve de Türk bestecilerinin yapıtlan artık gi- derek hemen hiç çalınmaz oldu. Bırakın yeni kuşaklann yeni bestelerini du>- mayı. klasikleşmiş bir Saygun, Tüzün, Erkin, Rey duymak bile ilk "kez dinlediğı- miz bir Güney Afrika bestecisi kadar ya- bana gelmeye başladı. Bilkent'in kurdu- ğu yeni orkestralann en önemli hizmetı. genç yorumculanmıza fırsat tanımak, hiç calınmamış Türk yapnlannın ilk ses- lendirisini yapmak amacını gütmesi. Genç solistlerimiz, şeflerimiz, yapıtını bir an önce duymayı özleyen bestecileri- miz. neden hemen Bilkent Müzik ve Sahne Sanatlan Fakültesi'ne başvurmu- yorsunuz? Sayılan mantar gibi çoğalan nice rad- yo istasyonunda klasik müzik yayını yapılmadığından yakınan klasik müzik- severler. en sonunda mutlandılar: 94.5 dalgada durmadan klasik çalan bir ka- nal bulunmuş. İyi de ne anons var ne bir soluk var yapıtlann arasında. Bir piyano sonatının ilk bölümü ardına bir senfo- ninin son bölümü yapıştınhyor. Eğer gerçekten klasik müziğe hizmet edilmek isteniyorsa biraz daha özen gösterip bu konuya meraklı veya yabancı dil bilen bir diskcokey bulsalar. . Her bıri birbı- rine benzeyen diğer kanallar arasında bir özellik kazanıp kendine özgü dinleyici kitlesi arayan 94.5 yayıncılan, klasik müzik yayını yapıyoruz derken böylesi- ne ciddi bir sanat dalına biraz da saygısızlık etmiyorlar mı? DUSUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Yoksul Hırsız Herhangi bir nedenden geçimini sağlayamayan bir ki- şi olsanız (yaşadığınız ülkede toplumsal güvenlik diye bir uygulama yok, işsizlik sigortası fılan söz konusu bile değil), ne yaparsınız? Ya belli birdüzen içinde birilerineyaslanacaksınız, ya tanıdıklarınızdan yardım isteyeceksiniz, ya bu isteği ta- nımadıklarmıza yönelterek sokaklarda dileneceksiniz, ya da komşunun bağına dalacaksınız... Başka yolu var mı? Yaslanacak yakınlarınız bulunmayabilir... Hem insan en yakınlarına bile yıllar yılı yaslanamaz ki... Yardım is- teyecek tanıdıklar derseniz, bir iki, hadi üç, sonra ne on- lar yardım edebilir, ne sizde isteyecek yüz kalır... Dilen- mek? Kolay mû Polisi var, mafyası var, horlanması var. Ayrıca düşkün bir görünüşünüz olacak... Yaşlı, has- talıklı, sakat... Yoksa dilenciliği bir meslek olarak seçtiği- nizi, çaresizlikten değil de, daha fazla kazanıldığı için bu yola saptığınızı düşünebilirler... Sanırım en kolayı komşunun bağına dalmak... Bahçı- vana yakalanmazsanız pek öyle onur kırıcı bir yanı da yok. Kendi gözünüzde biraz küçülürsünüz, ama başka- larınm ruhu bile duymaz... Bahçıvana yakalanırsanız, işte o zaman iş biraz karı- şır. Bahçıvan acımaz da bastırırsa yasalar gözünün yaşına bakmaz insanın. Bu dünyada yoksul hırsızlar bağışlanmıyor. Ama üzülmeyin, öbür dünyada bir umut var. Aç insanın kom- şunun bağına giripkarnınıdoyurması "güna/7"sayılma- yabiliyor. Yeni Zelanda hükümetinin toplumsal güvenlik politi- kasını eleştiren rahipler "devletin yoksulları koruyama- dığı bir ortamda insanların yaşamlannı sürdürebilmek için hırsızlık yapmalannın anlayışla karşılanabileceğini ilan" etmişler. Herhalde okumuşsunuzdur, "Cumhuri- yet" kilisede yoksul bir hırsızın kutsanışını gösteren bir karikatür eşliğinde verdi bu ilginç haberi. Saint Paul Kilisesi rahiplerinden Desmond Cooper şöyle diyor: "Biz rahipler genellikle hırsızlığın günah olduğunu anlatırız insanlara. Ancak hükümetin, Toplumsal Gü- venlik Bakanlığı 'nın cebini boşalttığı bu korkunç koşul- lar altında. hırsızlığı hoş görebilirim." Demek ki Yeni Zelanda'da bir Toplumsal Güvenlik Bakanlığı var. Hükümet yoksulların sorunlarıyla ilgilen- mek üzere kurulmus olan bu bakanlığın ödeneğini azal- tınca rahipler seslerini yükseltmişler. Metodist Kilisesi rahiplerinden Brian Tumer ise şöyle diyor "Karnını doyuracak parası olmayan, toplumsal kuru- luşlardan yardım goremeyen insanların hırsızlık yap- maları gunah sayılmaz. (...) İnsan açsa yaşamını sürdür- mek için çalmak zorundadır." Ama çalarken dikkat etmelisiniz. Ne kadar aç olursa- nız olun, yoksullardan çalmanız günah, varsıllardan ça- lacaksınız. Metodistler zaten yoksul kesimcidirler, onların aklı hep toplumsal koşulların iyileştirilmesindedir diye dü- şünülebilir. Ama Katolik rahip f om Cassidy de şöyle di- yor: "Önce evren vardı. Özel mülkiyet sonra geldi. (...) Ev- ren tüm insanların ortak malıdır. Insanlar güç duruma jdüşerlerse kendi paylannı alabilirler.'' Habere göre Yeni Zelanda hükümeti, rahiplerin bu "uluorta"sözlerinden son derece rahatsız olmuş, Hıris- tiyan âlemi ise şaşkınlık içindeymiş. Toplumsal Güvenlik Bakanı bu tür görüşlerin insanları suç işlemeye yönelte- bileceğmı söylüyor. Ne işsizlik sigortası, ne de doğru dürüst bir toplumsal güvenlik anlayışı bulunan ulkemizde halkın %99'unun Müslüman olmasına sevinmeliyiz... Ya Hıristiyan olup bu papazlara uysalardı... Yunus Emre Kültür Merkezi'nde 'Barış' Kültür Servisi- Bakırköy Belediye Tiyatrolan. Yunus Emre Kültür Merkezi'nde Aristophanes'in "Banş"' adlı oyununu sahnelemeyi sürdürüyor. Işıl Kasapoğlu'nun yönettiği oyunda. Münir Akça, Nurhayat Atasoy, Tuncay Aynur. Cihan Bıkmaz. Erkan Can. Timuçin Caymaz. BülentÇankçı.AlperDe\elioğlu. MunisDüşenkalkar. Bahar Işık, Enre Kınay. Şefık Kıran, Fidan Karlıo\ a Tek, Bcrna Oğuzutku, Sevim Oral, Edip Saner, Ragıp Savaş \e Gürdal Tosun rol alıyorlar. Zeynep Avcı'nin Türkçesi"yle seyirci karşısına çıkan oyunun dekoru Ali Yenel'e. kostümü iseGönül Sipahioğlu'na ait. "Banş" 15 ocakta saat 15.30ve20.30'da; löocaktasaat 15.3O"da:22ocakta saat 15.3Ove2O.3O'dasahnelenecek. CSO'ya dijitalkayıt stüdyosu ANKARA(ANKA)-Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'na Japon hükümetinden sağlanan 50milyon yenlik (6.5 milyar lira) destekledijital kayıt stüdyosu kuruluyor. Cumhurbaşkanhğı Senfoni Orkestrası binasına birkaç gün içinde kurulacak kayıt stüdyosu sayesinde yeni yılda bütün konserlerin CD kayıtlan yapılabilecek. Ankara*da 'Şiir Resitati' ANKARA(AA)- Dünya Kitle İletişimi Araşürma Vakfı, başkentte "Şiir Resitah" düzenliyor. Ankara Fransız Kültür Merkezi'nde 7 ve 8 ocak akşamlan gerçekleştirilecek prograrnda, Türk şairlerin şürleri klasik, caz ve alaturka müzikler ile obua ve gitar eşuğinde seslendırilecek. Aynca şiir aralanndav 'Jazz Band" grubundanparçaîarvepiyanoeşliğindearyaiar yer alacak. Programı hazırlayan Akın Emre. değişik şairlerden şiirler seçerken yalnızca poetik ölçütleri göz önünde bulundurduklannı belirtti. "Şiir Resitali"nin davetiyeleri Dost Music Center'dan sağlanabilecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear