14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 OCAK1994 PAZARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR Nuri İyem'in'Yüzleri' veAnadolu halk resmindeki suretler DEMİRTAŞCEYHUN * tölyesinde gör- JM düğüm kadanyla Xm Nuri İyem'in bu / m yılki sergisinde £ M de resimlerin bü- ^, , , yük çoğunluğu- nu gene "yözler" oluşturacaktır sanınm. Benim için ne gûzel bır rastlantıdır ki 196O'lı yıllarda Şişlı'de Koca- tnansur sokakta kapı komşusu oJduğum Nuri İyem, şimdı de Şile'de yazük komşum. Galiba 15 yıl var ki, yalnız yaz aylannı da değil, neredeyse yılın yansını Şile'de geçiriyor. Işte bu yaz da ne zaman uğramışsam atölye- ye, sanki gene bir yüzresmiüze- rinde çalışırken bulmuştum onu. Kuşkusuz, salt yüz resmi yapmamıştır bütün bir yıl boyu. Çünkü duvarlarda ŞikV- den görünümler peyzajlar da vardj anımsadığım kadanyla. Ama nedense aklımda öyle kâlmış. Kimi tamamlanmış, kimi tamamlanmak üzere, Anadolu'dan kadın yüzleri, er- kek yüzleri... Kimi henüz daha taslak halinde, bembeyaztuval- lerin üzerine karalanjvermiş... Bu nedenle sanınm bu yılki ser- gide de yüz resimleri çoğunluk- ta olacak. Resim mucize gösterdiği iki minyatü- rün bu konuda yapılmış ilk re- simler olduğu savlanmaktadır Sayın Dr. Tanmdı'nın belirtme- lerine göre. Aynca daha sonraki yüz- yıllarda yapılmış minyatürlerde Hazreti Muhammed'in yüzü genellikle ya bir peçeyle örtül- müş, ya da boş bırakılmış oldu- ğu halde, bu iki minyatürde ha- lifeleriyle birlikte Hazreti Mu- hammed'in de yüzü çizilmiştir. Yani Hazreti Muhammed'in yüz resminin bulunduğu, tarih- teki ilk minyatürler de galiba bunlardır. Fakat hemen belirte- lim ki elbette birer portre değil- dir onlar. Zaten böyle bir amaç da güdülmemiş olsa gerektir. IMinyatürde I erçekten de Nuri İyem, ta 1960'lann ilk yıllannda yapmaya başladığı bu yüz resimlerini tam 30 yıldır niçin ısrarla sürdürmektedir acaba? Kimilerince savlandığı gibi resim sayısını hızla çoğaltmak için mi işin kolayma kaçmakta ve habire 'birbirinin ölü replikasına dönüşmüş portreler' yapmaktadır? portre var nıı? Üstelik gerek iki boyutluluk ve resim yüzeyınin bütün nok- talannın eşit değerde oluşu, ge- rek kompozisyon, istifleme, renk, perspektif vb. gibi konu- lardaki değişik estetik kurallan düşünülecek olursa, topu topu kıtap sayfası boyundaki minya- türde gerçektcn portreden de söz edebilmenin olanağı var mı- dır acaba? İlginçtir, bu konuda- ki ilk çalışmalar da galiba Fatih Sultan Mehmed dönemine rastlamaktadır. Bilindiği gibi minyatür, Osmanh İmparator- luğu'nda ilk kez Fatih döne- minde başlamış ve sarayda bir nakkaşhane (minyatür atölyesi) kurulmuştur. Gene tarihimizde geleneğimizisürdifrenyüz resinderiGerçekten Nun İyem, ta 1960'lann ilk yıllannda yapmaya başladığı bu yüz resimlenni tam 30 yıldır nıçin ısrarla sürdürmektedir acaba? Kimile- rince savlandığı gibi resim sayısını hızla çoğaltmak için mi işin kolayma kaçmakta ve habire "birbirinin ölü rep- Kkasına dönüşmüş portreler" yapmak- tadır? Kuşkusuz. Nun İyem'in 30 yıldır yapmayı sürdürdüğü bu resimler salt yüz resimleri olmalanndan başka bir de konu bütünlüğü içindedirler. Yani hepsi de Anadolulu veya Trakyalı kır insanlannın yüz resimleridir. Bazı- lannm bu tür yanılgılara düşmelerine neden olan şey de resimlerdeki bu konu benzerliği mıdir, kım bilir? IPortredegil, 'yüz resmr... , Aynca bu resimlerin salt yüz resim- leri oluşlanndan dolayı akademik an- lamıyla birer portre olduklannı söyle- yebilmenin de gerçekten olanağı var mıdır acaba? Kısacası, Nuri İyem'in bu resımJeri- ne portre değil. kesinlikle yüz resmi de- mek daha doğru olsa gerektir bizce. Batı resminde de ayn bir "yüz res- mi" yapma geleneğj var mıdır? Doğru- su bilmiyorum. Ama ilginçtir, biz Anadolu Türkleri "resinı yapmak" fıilinin yerine bile "yüz yapmak" anlamına "suret yap- mak" veya "suret yazmak" deyimleri- ni kullanmışızdır ta XIX. yüzyıhn son- lanna dek neredeyse. Yani "suret" sözeüğü, Osmanlıca'da hem "yüz", hem de "resim" anlamlanna gelmek- tedir. Ve unutmayalım ki Anadolu Türk resmindeoldukça köklü bir "yüz resmi" yapma geleneğj vardır. Yüz, kuşkusuz yalnızca Anadolu Türkleri'ni değil, bütün insanlığı, ne- redeyse tarihı boyunca uğraştırmıştır. Örneğin süreklı Tann fikri ile yüz kavramını özdeşleştirmiştir insanoğ- lu. Tann'yı çoğu zaman da yüzde aramıştır. Yani yüzdeki şifreyi cözüp tılsımı öğrenebilmek için didinmiş durmuştur binlerce yıldır. Yaşamın gjzlerinin yüzdeki çizgilerde saklı ol- duğuna yürekten ınanmışür. Bu ne- denle de yüze ve göze, kendinden ayn gizemli anlamlar yüklemiş, onlan kut- samıştır. Nazan onlardan bilmiştir. Büyüyü onlarda aramıştır. İlginçtir, nazardan ve büyüden korunmak için de yüz resimlerine, göz resimlerine sığınmıştır gene. Kısacası, büyünün ve nazann yapılması da yüz ve göz resim- leriyle olmuştur, bozulması da... I'Suret yapmak Allah'a şirk koşmaktır'... Halkımıan yazgı'ya, "alın yazıs" demesi de bu yüzden midir, kım bilir? Resim yapmayı toptan yasak- ladığını savunanlar hâlâ bulunsa bile bizce Hazreti Muhammed de salt suret resmi yapmayı yasaklamış olsa gere- kir doğrusu. Çünkü bilindiği gibi Kâbe'deki putlan kırdırdıktan sonra baa Mekkelilerin bu kez de kendı yaptıklan put suretlerine tapındıklan- na gören Hazreti Muhammed, "Suret yapmak Allah'a şirk (ortak) koş- maktır" dıyerek resim yapmayı yasak- lamıştır. Başsız ve ne idiği beürsiz bir gövde resminin, ya da yontusunun bir anlamının olabileceğinden söz açı- lamayacağına göre yasaklanan, olsa olsa baş veya yüz resmidir mutlaka. Gerçekten yüzümüz, yalnız kişiliği- mizi değil, İcimliğimızi de dışanya yansıtan tek organımızdır sanınz. Çünkü kimliğimiz de diyelim ekono- mik, etnik, dinsel, toplumsal, eğitsel, kültürel vb. kimliklerimiz de yüzümü- zün renginden. biçiminden, havası- ndan büyük oranda okunsa gerektir gördüğümüz kadanyla, Örneğin yü- zümüz Anglosaksondur, Germendır, Tatardır, Japondur, Çinlidir, Araptır, zencidir, Kızılderilidir, san ırktandır. Yüzümüz, besilidir, saz benizlidir, avurtlan çöküktür. Yüzümüz kavruk- tur, buğday benizlidir, gün yüzü gör- memişçesine porselen beyazıdır. Yü- N uri İyem'in 30 yıldır yapmayı sürdürdüğü bu resimler, salt yüz resimleri olmalanndan başka birde konu bütünlüğü içindedirler. Hepsi de Anadolulu veya Trakyalı kır insanın resimleridir. Bazılannın resmiyle ilgili yanılgılara düşmelerine neden olan, resimlerindeki bu konu benzerliği midir ? Aynca bu resimlerin salt yüz resmi oluşlanndan dolayı akademik anlamıyla birer portre olduklannı söyleyebilmenin de gerçekten olanağı var mıdır acaba? îyem'in resmine portre değil, yüz resmi demek daha doğru olsa gerektir... zümüz iri kemiküdir. Yüzümüz ince yapı- lıdır, narindir vb... İnsanoğlunun bütün tarihi boyunca yüzle. yüz resmiyle uğraş- ması, her şeyi yüz res- miyle anlatmaya ça- lışması da galiba hiç kuşku yok ki bu neden- ledir. Kim bilir, İslamiye- tin getirdiği yasağın sanıldığı kadar uzun sürmeyip daha VII. yüzyılın sonlannda tavsamağa başlaması da bu nedenle midir acaba? Çünkü Dr. Ze- ren Tanmdı'nın Hürri- yet Vakfı Yayınlan arasında cıkmış "Siyer-i Nebi" adb de- büyük bir gelişme göstermiştir. ğerli çalışmasmm önsözünde belinti- Türklennresimsanatıyla ilgilenme- ğine göre daha Emeıiler döneminde, leri de galiba İslamiyeti kabul etmele- rinden sonra, X-XI. yüzyıllarda baş- lamıştır. Örneğin tarihler. Selçuklu VII. yüzyılın sonlannda yapılan dini yapılarda bile tas\irler yeniden görül- meye başlamıştır. Abbasıler dönemin- de ise minyatür (kıtap resmi) oldukça sultanlannın minyatür sanatıyla özel olarak ilgilendiklenni, saraylannda özel nakkaşlannın bu- lunduğunu yazmak- tadırlar. Hatta Bağ- dat'ta özel birminyatür okuiu açüklannı bile öne sürenler vardır. Fakat Selçuklu dö- nemi minyatürlerinde de İslamiyetle ilgili her- hangi bir resme rastla- mak elbette söz konu- subile değildir. İlginçtir, gene Dr. Zeren Tanındı'nın söz konusu kitabındaki açıklamalanna göre "Islam kitap res- samlığında da Islam di- niyle ilgili ilk tasvüiere ta XIII. yüzydda Ana- dolu'da rasdanmak- tadır" ancak. Örneğin halen Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan ve söz ko- nusu yüzyılda yapıldığı hesap edilen birinde Hazreti Muhammed'i halifele- ri Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali ile bırlıkte gösteren. ıkıncısinde de Haz- reti Muhammed'in bir ölüyü dirilterek bir ressama portresinı yaptıran ilk sultanımız da Fatih'tir. Rönesans'ın ünlü ressamlannı İstanbul'a çağınnış ve portresıni yapürmışür. IOsmanlı'da yüz resmi geleneğinin vaygınlaşması Fatih de nakkaşlann yaptığı portre- leri beğenmediği için mi acaba, u İtal- ya'dan ressam getirtmıştir. kim bilir? Çünkü ilginçtir, aynı günlerde Nak- kaşbaşı Sinan Bey'i de bilgjsini görgü- sünü arttırması için İtalya'ya, Roma'- ya göndermıştir. Galiba garçekten de Fatih dönemi- ni minyatür sanatı açısından da bir altın çağ olarak kabul etmek gerekir. Çünkü minyatürlerdeki yüzlerde de artık yer yer Batı'nın portre tekniği kuilanılmaya başlanılmıştır bu tarih- ten itibaren. Örneğin, Nakkaşbağı Si- nan Bey'ın İtalya dönüşü yaptığı ünlü "Gö Kokltyan Fatih" resmi, minya- türde bu açıdan birdönüm noktası ol- muştur sanki. Kanuni döneminın ünlü nakkaşı Nigari, minyatürlerinde- ki yüzleri bir portre gibi ışlemektedır artık. Hazreti Muhammed'in ya- şamöyküsünü resımlerle anlatan ilk ve belki de hala tek kitap olan Siyer-i Ne- bi'deki minyatürlerin yapıldığı III. Murad döneminde, minyatür sanatı için bir başka altın çağ diyebileceğimiz III. Seiim döneminde bu özelîikler daha da belırgin hale gelmiştir. Görüldüğü gibi Osmanlılar, bu ya- sak karannı hep körü körüne savun- muş Sünniligin. üstelik de en bağnaz kanadı Hanefi mezhebınden olduklan halde, saraylannda bile yüz resmini yasaklamak şöyle dursun tam karşıtı. yüz resmi geleneğinin geliştirilmesine katkılarda bulunmuşlardır. İ Halk nakkaşlannın da katkısı oldu İlginçtir. bu yasak karanna katı- lmayan. Hanefilerden başka Sunni ta- rikatlar da vardır Anadolu'da. Örne- ğin, Mevlevilerde, Melamilerde, Huri- felerde de bildigimiz kadanyla resim yasak değildir. Şiiler, zaten ta baştan beri bu yasağa karşıdırlar, hiç uygula- mamışlardır. Bu nedenle, resim. özel- likle de yüz resmi. Anadolu Türk tari- hinde salt sarayla veya minyatürle de smırlı kalmamışür kesinlikle. HaJk nakkaşlan, yüz resmini halkın ya- şamına da gırdirmışlerdir. Kjsacası; bizce hiç kuşku yok ki. yüz resmi, Anadolu Türkleri'nde oldukça zengin bir geçmişe sahiptir. Çok zen- gin bir geleneğimiz vardır. Bu zengin geleneğimizin asıl anadamarlanndan biri de, Alevi ve Bektaşi tekkelerinde- kı, adsız halk nakkaşlannca yapılmış Hazreti Ali ve Hacı Bektaş adlı yüz re- simleridir. Bu Hazreti Ali resimlerine portre diyebilmek ise değerli bilim adamı Irene MefikofTun Anadolu Ale- viliği ve Bektaşilik üzenne yazdığı in- celemelerde kanıtlanyla birlikte gös- terdiği gibi kesinlikle olanaksızdır biz- ce de. Çünkü unutulmamahdır ki, Ta- savvuf düşüncesinde. "Tann, evrende bulunan bütün varlık türlerinde bir su- ret olarak göriinmektedir. Yani, görü- nen de, gören de, zat ve suret olan da Tann'dır." Çünkü, bu yüz resimlerin- de, gerçekte, "Tann, Hazreti AK sureti olarak" yansımaktadır gözlere. IÇağdaş Türk Resmi Müzesi'nin önemli galerisi Görüldüğü gibi nakkaşlar, yüz re- simleriyle kesinlikle bir kişiüği veya kimliği anlatmaya çalışmamaktadı- rlar. Bir gerçekliği anlatmaktadırlar. Tann da, bu gerçekliğin adıdır olsa olsa... İşte, Nuri İyem'in 1960'lardan bu yana ısrarla sürdürdüğü yuz resiınleri- ne portre diyebilmek de, gerek bu ne- denle, gerekse portre resminin kural- lan açısından olanaksızdır. Onlar, bir resim geleneğimizi sürdüren, yüz re- simleridir bizce. Bu nedenle, gelecekte Çağdaş Türk Resmi müzesinin önemli galerilerinden birini oluşturacağından kuşku duymak bile olanaksızdır. İzmir'i araştırfflak kolaylaşıyor GÜRHANTÜMER Ünlü coğrafyaa Strabon, Smyrnalılardan, yani îzmirliler- den söz ederken. "Kentleri, şiındiki kentlerin en güzeb'dir" de- miştir. Roma İmparatom Caracalla, onun. güzelük ve plan- lama açısından, Küçük Asya'da birinci olduğunu söylemiş- tir. Tiberius ise kendisi adına bir tapınak yapma iznini, istek- li birçok kent arasından İzmir'e vermiştir. Sonra, daha İstanbuJ'da bile henüz bir tiyatro yokken, ta 1657'de, Corne- ille'in "Nicomede"inin, İzmir'deki Fransız Konsolosluğu'- nda oynandığını biliyoruz. Ve 19. yüzyıldan kalma bir salna- mede şu satırlan okuyoruz: "Sahilde kain beldelerin İstanbul şehr-i binazir-i hepsinden müstesna olduğu halde, nazar-ı dik- kate değer birincUerden biri de İzmir şehri, mevki ve iklim iti- bariyle, letafet ve itidali haiz, ticaret, terakld ve umran nokt: -i nazarlanndan dahi Osmanlı vilayet merkezinden sayüan bir şehr-i şehir, bir bender-i binazirdir." Bu tür sözleri daha da uzatabiliriz. örneğin, işte bir sapta- ma daha: Büyük bir ticaret kentidir İzmir. 18. yüzyılın ikınci yansında İzmir'de bulunan Fransız tüccarlann sayısı 29 iken, İstanbul'da sadece 11 tüçcar vardı. Buradaki Levanten kültür, belki ancak Pera'daki ile kıyaslanabilirdi. Ama öte yandan da, Kurtuluş Savaşı sırasında, "ilk kur- şun"un İzmir'de atıldığını, bu savaşın, 1922 yılının 9 Eylül günü İzmir'de sona erdiğini bilmeyen var mı? Bugün ise bu kent, iki milyonu aşan nüfusuyla, Türkiye'- nin üçüncü büyük kenti. İki üniversite var îzmir'de ve bir üçüncüsünün kuruluş çalışmalan sürüyor. Peki acaba bu İzmir, yeteri kadar araştınldı mı, yeteri ka- dar yaaldı mı? EÛmizde tam bir döküm yok. Onun için de kesin bir yanıt veremiyoruz bu sorulara. Bölük pörçük bir şeyler var elbet- te, ama yine de durumun pek parjak olduğunu soylemek sanınm çok zor. En aandan şöyle: İzmir üzerine geniş kap- samlı biraraştırma için izmir'deki belgeler hayli yetersiz. Gi- dip. örneğin Paris'te, belki Atina'da. British Museum'da uzun uzun çalışmadan olmuyor. İÖ 3000 yıllannda, Bayraİclı'da, Tepekule'de kurulan bu kentin 5000 yıllık tarihini, kültürünü derlemektoparlamak için bir şeyleryapılmalıydı. Bundan üç >ıl önce, İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakffnın 5. kuruluş yılında düzenlenen bir sergide bir çağn vardı Şöyle deniliyordu o çağnda: "Izrair'in binlerce yıllık kültürel birikimi üe ilgili tüm belgeleri, büimsel ve sanatsal çaltşmaları bir araya getirecek bir \zmir araştır- maları merkezi', bir 'İzmir kent müzesi 1 kurulmalıdır. Herke- si. özeliikle de etinde İzmir'lc ilgili değerli kültürel belgeler bu- lunanları; İzmir'le ilgili bilimsel. sanatsal çalışmalar vapmış olanlan, bu kuruluşa katkıda bulunmaya, bu girişinü destekie- meye, biziere yardjncı olmaya çağırıyoruz." Adı geçen vakıf bu çağnyı yaptı yapmasına da, arkasını ne yaak ki getiremedi. Ama anlaşıian. tohum betona değil, top- rağa düşmüş. Öyle; çünkü ses, işte üç yıl sonra Eee Üniversi- tesi'nden geldi. Bu üniversiteye bağlı olarak bir 'Uzmir Araş- tırma ve Uyguiama Merkezi" kuruldu. Bu merkezin, 23 Ey- lül 1993 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmeliği- nin. çalışma alanını belirleyen 2. maddesi, "İzmir şehir ve yakın çevresinin tarihi, sanatı, arkeolojisi, coğrafyası, sosyal ve kültürel *arlıkları ile ilgili her türlü araştırmalar yapmak" diye başlıyor, "İzmir'le ilgili her türiü toplantılar düzenler ve başka yerlerde düzenlenen topiantdara katılır" dıye bıüyor. Merkez'in yönetim kurulu 7 kışiden oluşuyor. Kurulun müdürü ve üyelerinin çoğunluğu ünıversiteden. Yalnızca bir tanesi dışandan katılabiliyor. "İzmir Araşürma ve Uyguiama Merkea" henüz körpecik bir fidan, müdürünün deyişiyle, "henüz emekleme çağında bile değil." Üniversiteden maddı yardım da alamıvor şimdi- lık. Şimdilık, bütçesi, İzmir'le ilgili bir kitap yazmış olan İzmirlı bir sanayicinın bu kitabının satışından gelen parayla sınırlı. • Resmi yönetim kuruluna yardıma olacak gayri resmi bir danışma kurulu. bugünlerde toplanıp işe nereden başlanma- sı gerektiğini tartışacak. Büyük bir olasılıkla. önce bır "İzmir biMiyografyası" çıkaracaklar. Bugünden yanna olacak, öbür gün bitecek bir iş değil. Ama size önce de söylediğim gibi, tohum toprağa düşmüş ve bu çok önemli. Fıliz verirse. gelecek kuşaklann İzmir'i araş- tınnalan daha kolay olacak. Esin Afşar'dan 'Na&mHikmet* Kültür Servisi - Esin Afşar, bu akşam saat 20.00'de Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu'nda bir konser veriyor. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin düzenlediği konserde sanatçı, Yunus Emre'nin yani sıra Fransa'da yapılan "Nazım Hikmet Getesi"nde seslendirdiği parçalan da Türk dinleyicisine sunacak. Programda ayrıca. Afşar'ın Nazım Hikmet ve Suat Taşer'in şiirlerinden bestelediğı Atatürk ile ilgili iki parça da yer alıyor. 'Derin BirSoluk AV turnede Kültür Servisi - Tiyatro Stüdyosu. "Denn Bır Soluk Al" oyunuyla turneye çıktı. Ben Elton'dan Ahmet Levendoğlu'nun dilimize uyarlayıp yönettiğı oyunda Ahmet Levendoğlu, Haluk Bilginer, Nilüfer Açıkalın ve Cüneyt Uzunlarrol alıyor. Dekortasanmı Duygu Sağıroğlu'na ait. Oyunlannı yann Konya"da matıne ve suare olarak sahneleyecek topluluğun turne progranıında. Adana, Mersin, Antalya, Konya, Eskişehir. Salihlı. Denizlı. Kayseri ve Bursa kentleri bulunuyor. 'Beyoğlu'nda Fuhuş' Kültür Servisi - Giovanni Scognamillo'nun yeni kıtabı "Beyoğlu'nda Fuhuş" Altın Kitaplar tarafından yayımlandı. Birzamanlann Beyoğlu'sunuanılannda dıle getiren, en son "İstanbul Gizemleri"ni araştıran Scognamillo, bu son çalışmasmda Beyoğlu'nun bir eğlence ve fuhuş merkezi olduğu dönemleri canlandıny or. 'Nostalji'yi aşarak, Beyoğlu'nu bir araştırma konusu olarak gören yazann bu kitabında. 'batakhane' diye çokça suçlanan Beyoğlu-Pera, daha doğal ve nesnel boyutlar içinde, gerçek yüzünün bir kısmını açıkladığı gibi, Paris, Londra, Berlin, San Franciscogibi mega kentlerden daha günahkar olmadığmı kanıtlıyor. Yenibir oyun sahneleniyor Kültür Servisi - Kadıköy Halk Eğitim Merkezi Deneme Sahnesi, bu akşam saat 20.30'da yeni bir oyunla seyirci karşısına çıkıyor. Grup çahşması olarak yazılan. Oğuz Bıyık'ın yönettiği ve Sennur Kaya, Oğuz Bıyık, Vedat Oyuryüz. Orkun Bürün, Yüksel Güçlü, Yılmaz Ankan, Ferahnaz Kaygun, Selin Sehergül, Serhan Cantegin, Ahmet Lfçar, Nursei Vural ve Elçin Şişmangil'in oynadığı müzikal güldürünün adı," Acele Koca Aranıyor". Oyun, evlilik kurumunun bireleştirisi olup bu kunımun olumlu olumsuz, tutarb tutarsız tüm yönlerini evde kalmış bir kızın çevresinde gelişen olaylardoğrultusunda anlatıyor. Deneme Sahnesi, şubat ayından itibaren de Jean Genet'nin "Gözetim Altında" adlı oyununu sahneleyecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear