25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 TEMMUZ1993 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Kadın ve siyasa Sayın Çiller'in başbakanhktaki başansı toplumumuza çok şey kazandıracaktır, çok şey kazandırabilir. Ne var ki, bugünkü konumunu Atatürk'e borçlu olduğunu hiçbir zaman unutmamahdır. Çünkü ülkemizde kadınlarımıza profesörlüğün. doktorluğun, avukatlığın ve politikanın kapısmı açan, Atatürk devrimleri olmuştur. M. İSKENDERÖZTURANLI Hukukçu, Atatürkçü Düşünce Demeği İzmir Şubesi Başkanı B ır toplumun uygarlık dü- zeyi, kadına verdiği de- ğerle ölçülür. Kadına saygı gösteren toplumlar uygar ve çağdaş, göster- meyenlerse çağdışı sayı- lırlar. Ne var ki dünyanın birçok yerinde kadın, günümüzde de değer- siz bir varlık, horlanan bir yaratıktır. Çeşitli haklardan yoksun ve tutsak- tır. Eski Yunan'da kadına yalnız bır zevk aracı gözüyle bakılmıştır. "Biz Atinalı erkekler. yasal çocuklara sa- hip olmak, evlerimizde bize bağlı bekçiler bulundurmak için evleniriz. Ama gündelik hizmetlerimiz ve zevklenmiz için odalıklar kullanı- nz" diyen Demosthenes'tir. Roma'da da durum başka türlü değildir. Orada da erkek, isterse ka- nsını satabilir ve öldürebilirdi. Tut- saklık doğal sayılıyordu. Erkeklerin büyük bir kısmı, kadınlann tümü köleydi. özgür erkek vardı ama, öz- gür kadın yoktu. Erkek kölelerin başkaldırması, kadınlara da yol aç- mıştı. Egemen güçleri korkutan ka- dın savaşımlan karşısında ünlü hukukçu ve devlet adamı Cato şöyle konuşuyordu: "Boyunduruk altın- daki kadını bile doğru dürüst yöne- temiyoruz. Bu kötü yaratıklan bir de yönetime getirirsek, kınmlanna ve kıvımlanna sınır çizemeyiz. Ka- dınlar özgürlük istiyorlar. olamaz. Bizimle eşit olduklan gün kadınlar bizden üstün olacaklardır." Kadın, Doğu dünyasında da bir zevk aracıdır. Her ne kadar Mu- hammed, "Cennet analann ayaklan altındadır" demişse de, tslam'da ka- dına hiç değer verilmemiş, insan ol- duğu gözönünde tutulmamıştır. Çok eski dönemlerden beri kadına insan gibi yaklaşanlar Türkler ol- muştur. Orhun Yazıtlan'nda belir- tildiğine göre Oğuz Türkleri'nde "Hükümdarlık katına Hakan ile Hatun birlikte çıkmaktadır." Hükü- met kararlan ve yasalar, "Hakan ile Hatun buyuruyor ki" biçiminde ya- yımlanma'ktadır. Elçiler Hakan ile Hatun tarafından kabul edilmekte- dir. İsa'dan önce 13. yüzyılda Hitit Kralı Hattuşil ile Mısır Firavunu 2. Ramses arasmda yapılan Kadeş An- laşmasf nda. Kraliçe Puduhepa'nın da ımzası vardır. Osmanlılar şeriat düzenini benim- sedikten sonradır ki, Türk dünyasın- da da kadınla erkek arasmda bir aynm gözetilmeye. erkek selamlıkıa, kadın haremde yaşamaya başlamış- tır. Artık kadınlann miras hakkı, erkeklerin yansı kadardır. Bir erke- ğin tanıklığı iki kadının tanıklığına bedeldir. Evlilik birliği içinde kadına hiçbir hak tanınmamıştır. Erkek. kansını "talak hakkı"na dayanarak mahkeme karan olmadan boşaya- bilmektedir. Kadının böyle bir hak- kı yoktur. O, dört duvar arasmda tutsaktır. fnsanca yaşamak hakkına sahip değildir. Yüzünü gözünü gös- terme olanağından yoksundur. 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildi- risi'nde "Insanlann eşit olduklan" .yaalmıştır. Ama insandan amaç, yalnız erkeklerdir. Kadınlar insan- dan sayılmamıştır. 1789 Fransız İnsan Haklan Bildir- gesi'nde de "Bütün insanlann eşit olduğu" tümcesine yer verilmiştir. Ne var ki orada da kadın, insanlar arasmda değildir. 1793 yılında Par- lamento erkeklerin hakİcını ilan et- miştir. Buna karşı çıkan kadınlar, "Kadınlann Haklan"nı kaleme al- mışlar "daragacına gönderilen kadı- nın kürsüye de çıkabileceğini" sa- vunmuşlardır. Bu savaşımlar sonu- cunda kadın-erkek eşitliği gündeme gelmiş ve bu akım yavaş yavaş tüm dünyaya yayılmıştır. Ülkemizde Batı'ya yöneliş, Batı değerlerini benimseyiş 1839 Gülha- ne Fermanı ile başlamıştır. Tanzi- matla birlikte kadınlara da bazı haklar verilmek istenmiştir. Ne var ki, 1. Meşrutiyet'e kadar,somut bir hak ortaya çıkmamıştır.' 1876'dan sonra kadınlara ilkokula girme ola- nağı tanmmıştır. Siyasal haklar, seç- me ve seçilme hakkı söz konusu değildir. 1908'de ortaokul, 1915'te üniversite izni çıkmışUr. Ama tıp öğ- renimi yasaktır. Ancak Atatürk devrimiyle kadın- lanmız, önce medeni ve sosyal, son- ra da siyasal haklara kavuşmuşlar- dır. Muhtar, belediye başkanı, mil- letvekili seçme ve seçilme hakkına sahıp olmuşlardır. 1 Mart 1935 tari- hinde yapılan milletvekili seçimle- rinde, Meclise 18 kadın milletvekili girmiştir. Köy muhtan Satı Kadın da bunlann arasındadır. Ne yazık ki daha sonraki yıllarda Atatürkçü çiz- giden sapmalar olduğu ıçin bu sayı gittikçe azalmış ve günümüzde en alt düzeye düşmüştür. (şte böyle bir ortamda, 1186 dele- ge içinde ancak 20 kadar kadın va- tandaşımızın bulunduğu bir parti kongresinde, bir Türk kadını. kırsal kesimin oylannı da alarak genel baş- kanlığa seçilmiştir. Birkaç gün sonra güvenoyu aldıklan takdirde başba- kanlık katına çıkacak, tüm anlaşma. sözleşme ve kararnamelerde birina imzanın sahibi olacaktır. Sayın Çiller, değişik etkenlerin bir araya gelmesi sonucunda ve çeşitli güçlere karşın demokratik bir seçim- le devletin en üst katına çıkmıştır. Bu nedenle de "kadın yuvayı. erkek devleti kurar" özdeyişini altüst et- miştir. Diplomasi alanmda kadınla- nn gelecektekî yerinin ne olacağı sorusuna. "Adem ile Havva'dan be- ri nasılsa öyle olacaktır" yanıtını ve- ren Çörçil'in görüşühü, Türkiye"de de geçersiz kılmıştır. Bu, ülkemiz için sevindirici bir olaydır. Ve bu ojayın değişik boyut- lan vardır. Şimdilik bunlan bir yana bırakarak bir gerçeğe değinmekle yazımı tamamlamak istiyorum. Sayın Çiller'in başbakanhktaki başansı toplumumuza çok şey ka- zandıracaktır. çok şey kazandırabi- lir. Ne var ki bugünkü konumunu Atatürk'e borçlu olduğunu hiçbir zaman unutmamahdır. Çünkü ülke- mizde kadınlarımıza profesörlüğün, doktorluğun, avukatbğın ve politi- kanın kapısını açan Atatürk devrim- leri olmuştur. Ve bu devrim en so- nunda bir kadın siyasetçimizi başba- kanlığa kadar çıkarmıştır. "'Şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde her şey kadının eseridir" diyen Atatürk olmasaydı bugün bir kadın başbakanımız olur muydu, biçimin- de konuşanlar hiç kuşkusuz yerden göğe kadar haklıdırlar. Sayın Çiller, bu oluşum ve gelişim- leri çok iyi değerlendirmelidir. "Çar- şaf içindeki, peçe altındaki ve kafes arkasındaki kadını artık tarihlerde aramak gerekecektir" diyen Ata- türk'ün yolundan aynlmamalıdır. Bir başbakan olarak öncelikle "laik Türkiye"den söz etmelidir. "Ezan sesi"ni sevdiği kadar laikliği de sev- meli ve saymalıdır. Çünkü laiklik, aynı zamanda yürürlükte bulunan anayasamızın da koruması altmda- dır. PKVCERE Kara Bıyıklılan Oynatıyorlar ARADABIR İLHAN MİMAROĞLU Bütün Suç Rambo'daymış Meğeri Helmut Kohl'e bakarsanız, Alman gençliği başıboş bı- bırakıldığı için Rambo'yu örnek almış. Türkler o yüzden yakılıyor işte! Rambo da bir mankafaydı ama dazlak değildi. Bol saçlıydı üstelik. Hem, Alman geleneğınde Rambo var mı ki? Rambo'nun işi, Vietnam'a gidip, Amerikan bayra- ğı sallamayan çekik gözlüleri öldürmekti. Alman gele- neğine uygun eylemlerin sorumlusu olarak kendisine verilen yeni görevin gereği. Rambo'nun, saçlannı kazıt- tıktan sonra, dazlaklar ordusunun başına geçip yeryü- zündeki bütün Türkleri yakmaya başlamasını gözümü- zön önüne getirebiliriz. "Ben yakmasam, sen yakma- san, biz yakmasak, nasıl döner bu alacakaranlık kör karanlığa" diye bir de savaş türküsü tutturarak. Işler bu yola gtrerse, yirminci yüzyıl sonunun Yahudi- leri sayılacağımız için dünya bizim olur. Kör karanlık da aydınlığa çıkar, hiç olmazsa bizim için. Ne ki böyle bir sonuç, yana yana altı milyonluk bir sayıyı doldurmamızı gerektirir. Hem de, halkla ilişkiler alanında yogun bir ça- bayı. Bu yolda şimdiden bir ışık tutulmuş gibi. Israil paria- mentosu başkanı, Solingende Türklerin yakılması ola- yını Almanya'nın tarihsel geleneğine bağlayıp ses yük- seltmek gerektiğini söyledi. Almanya'nın tarihsel geleneğinden söz edildiğinde özellikle Nazi çağınt anladığımıza göre, o günlerde daz- laklar yoktu. Hitler gençliği kısa saçlıydı ama dazlak değildi. Hitler'se, bıyığıyla olduğunca, alnına düşmüş saçıyla da ünlüydü. O çağdan bu yana bir süre, karşımıza çıkan dazlakları kötü gözle görmedik. Yul Brynner kötü bir dazlak değil- di. Telly Savalas da değildi, hele Kojak olup Nazi topla- ma kampları cellatlarına Amerikan hükümetinin gizli görevler verdiğini ortaya çıkardığında özellikle iyi bir dazlaktı. Geçenlerde otobüste dazlak bir kız çıktı karşıma. Oaz- laklık yüzünün güzelliğini bozmamıştı. Bir kötü dazlak olduğunu sanmıyorum o kızın. Almanya'da dazlaklann yaptıklartnı biliyor idiyse, kafasını kazıtmışolmayı sakın- calı sayıyor bile olabilirdi. Abajuru düşündürmedi bana o dazlak kız. Yul Brynner ile Kojakdadüşündürmemişti. Oysa Mussolini'nin düşündürmüş olması gerekirdi. Unutuyordum neredeyse. Mussolini dazlaktı, kötüsün- den hem de. Tam da abajur yapımı yillarıydı o yıltar. Ama, abajuru düşünmeme sıra gelmeden, o dazlağı dazlak kafasından değil, bacağından asıverdiler. Nereden çıktı şu dazlaklık? Gençliğin yönelimlerini saçın ya da saçsızlığın simgelemesinden çıkmış olsa gerek. 1960'ların gençliği saç uzatrdı. İçinde bulundu- ğumuz tepkicilik çağında uzun saçın karşıtı doğallıkla kabak kafa oluyor. New York sokaklarında bugünlerde artan sayılarda dazlak zenci gençler karşıma çıknıakta. Kendimi korumam mı gerekiyor onlardan? Gerekiyor- sa, Türk olduğuma değil, nerede, ne zaman ve ne niyet- le karşıma çıktıklarına bağlı. Amerika'daki dazlaklann henüz büyük bir çoğunlukla, zenci değil, beyaz dazlaklar olduğu biliniyor. Bunlarda şimdilik Türklere saldırma bilinci gelişmemiş olabilirse de, herşeyin bir başlangıcı olduğunu unutmayatım. Ge- çenlerde, buradaki konsolosluklarımızdan birine, üstü- ne gamalı haç çizili bir mektubun gelmiş olduğunu duydum. Dazlağın birinden gelmiş olduğunu kestirip, abajuru düşündüm gene. Bu yakınlarda burada gösterilen birfilm, Avustralya'- daki dazlakları konu alıyor. Oradakilerin buradakiler- den, kullandıkları silahlar bakımından ayrıldıkları belirti- liyor. Avustralya dazlakları bıçak, sopa, balta kullanır- larmış; Amerika'dakilerse ateşli silah. Dazlaklığın evrensel yaygmlığında, Alman dazlaklarının başlıca si- lahının ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Möln'den sonraki bir yazımda, olayı protesto için Al- man kentlerinde milyonlarca kişinin mum yakarak gös- teri yürüyüşü yapmasını ele alıp, yangın bombasına karşı mum ışığının işe yaramayacağını öne sürmüştüm. Belit niteliğinde birgörüştü bu. Eskiden "mütearife " de- diklerinden. öyle olmadığı tanıtlanamayacak, apaçık bir gerçek. IştesizeSolingen! Bu kez öfke, mum yakarak sokaklarda yürümek yeri- ne, dükkanları taşlamak, ortalığı yakıp yıkmak gibi ey- lemlerle açığa vuruluyor. Pireye değil de, yılana kızıp yorgan yakmak gibi oluyor bu. Hedef, soğukkanlılıkla doğru olarak seçilse, yorgan yakmak yerine ytlanın ka- fasını ezip derisinden çanta yapılsa daha iyi olmaz mı? Hedefin doğru seçilmesi, hem de Alman tarihsel gele- neğine uygun olma bakımından gerekli. "Abajur" deyip durdum. Dazlaklann kafa derilerinin yüzülüp abajur ya- pılmasını düşünüyordum, ondan. llle mumlu gösteriler yapılacaksa, o mumların da dazlak yağından olmasını. TEMIZLIGIN YENİ GUCU ARÇELİK MITE-BUSTER ••• Anadolu insanı bıyıklıdır. Ne var ki bıyığı hor görmeye başladık, bıyık ilkellik simgesi sayılıyor. Yeni bir şey değil. Nadir Nadi "Perde Aralığından"adını taşıyan kitabın- da "BıyıkDevrimi"ri\ anlatıyor: "1943 yılı başlan idi, bir gün Ankara Palas'ın büyük salonunda Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'e rastla- dım. Yüzünde bir tuhaflık, daha doğrusu bir eksiklik var- dı Yücel'in. Dikkat edince bıyıklarmın yok olduğunu gördüm. Oysa bir çift gür ve kara kaşın çerçevelediği yüzünde bir denge kuruyordu bıyıkları. - Hayrola üstad, neden kestin o güzelim bıyıklarını? - Sorma! Milli Şeföyle istedi. - Nasıl? Milli Şef mi? Ne münasebet? Evet, Milli Şeföyle uygun görmüştü. Yalnız Hasan Ali'- nin değil, başta Başbakan Saracoğlu, dudağının üstün- de erlik belgesi taşıyan bütün hükümet üyelerinin bıyık- larını usfura ile kazımalarını emretmişti. Onlar da iki gramlık bıyıkları için istifa edecek değillerdi ya, değiş- mez genel başkanın emrini yerine getirmişlerdi. Yalnız Suat Hayri (jrgüplü direnmiş, 'kesersem uğursuz gele- cek' gerekçesiyle bıyıklarını kurtarmıştı." Demek ki bugünkü bıyık sorunumuzun kökeni 1940lı yıttara kadar uzanıyor. * Peki, bıyığı niçin hor görüyoruz? Tansu Çiller modasıyla birlikte bu rüzgâr yine esmeye başladı, DYP'liler bıyıklarını kestireceklermiş, daha uy- gar görünmek için bıyıklarını kazıtacaklarmış... Uygarlık ne kolay değil mi? Rolex saat taktın mı, Balmain'den kokuyu süründün mü, Bijan markalı kravat taşıdın mı, altına Mercedes'i çekip bıyıkları kestin mi.. Uygarsın... Ne var ki saat, koku, araba, giysi, takı, gömlek. kravat ve de kıçındakı don pa- rayla alınıyor, bıyığa ustu- rayı vurmakbedava.. Bedavadan uygar olu- yorsun... öteden beri saç, sakal, bıyıkla uğraşmasını biz pek severiz; eskiden saçlar Av- rupa ve Amerika'da moda olduğu gibi alabros kesildi- ğinde uygarlık başımıza konuyordu, bir ara Clark Gable'ın kaytan bıyıkları dudaklarımızın üstünde sı- çan kuyruğu gibi uzanıyor- du, Batı ne yaparsa may- mun gibi taklit etmeye bayılırız. Avrupalı erkek sa- çını kadın gibi uzatsa gün geçmeden berberimizi afo- roz ederiz. Ama uygarlaşabiliyor muyuz? Avrupa'da, Amerika'da yarın öbürgün (bir zaman- lar olduğu gibi) pos bıyık moda olsa... Batı'daki erkekler pos bı- yık bırakıyorlar diye uygar- lıktan uzaklaşacaklar mı? Züppelik parayla değil.. Entellikbedava... Her çember sakallıyı yo- baz, her matruşu laik, her bıyıklıyı maganda, her kra- vat takanı adam sanmanın sığ havuzunda kulaç atma- ya koşullanmışız. Oysa entel çevtelerdeki ilkellik orantısı. toplumun her kesiminden daha yük- sektir. Kafaları Dünya Bankası'- ndan perdahlı, IMF'den tı- marlı ve liboşizmin ilkel çıkar güdülerinde tütsülen- mış kişiden daha ilkelini nereden arayıp bulacak- sın? Peki, pos bıyıklı, Bayan Çiller'i alkışladığında uy- gar, eleştirdiğinde ilkel mi olacak? Vay bıyıklı vay... Bıyığı kara mı kara.. Pos mu pos... Yine de burnuna halkayı takmışlar. istedikleri gibi göbek attırıyorlar... Mlt»'lar... Oy»O . Atfsrji, Tt»kıy yok olm yOfcsak ür.ten Arçvlik, Y«ni «mlf gOcOyt* |u * • " > # k»lfOnd«n|çft^y or. yapor, h*tn de ge^»|g^rOlmeyA*. Hfteion çok»r ve &i»\ -| bötrnellnde yok ed«T. 960* dönebBen hortumu, her yüx»y aktesuartopyla tüm evin|pmizlt&»ne yetar. O«t»lik, çok kuHanı|bdırl Elden ItMianda özelligiyU Ineye gerek bırokmadon kullanıltr. İfinl bitirfnce, askısıyla porti ederl Yer koplamoz. Arfdik Mlte-Butter. Temizliğ^n yem aflcül 1mUf llııl ılnfıılııı baMİarak ı^loo— yükMk m. mita'bn yok m4t. IMwt kumaoda itmmf/tfta farklı * * • l J YAZARLARIN EVİ TERAS BAR'd* ÖZDEMİR ERDOĞAN Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma, cunuutesi KURUÇEŞME (Galatasars}' Adafl Karjuı) Rez.: 257 67 87 - 88 NADİR NADfYt UĞURLARKEN Derieme 30.000 lira (KDV içinde) Çûğdaş Yayınkn TBrkocağı Cad. 19-41 Cağaloğk-lstajıbul Ö ta
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear